Bakara 4: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
 
(Aynı kullanıcının aradaki bir diğer değişikliği gösterilmiyor)
1. satır: 1. satır:
[[Kategori:Bakara Suresi]]
[[Kategori:Bakara Suresi]]
[[Kategori:İşarat-ül İ'caz'da Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Risale-i Nur'da Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Hizb-ül Kur'an Ayetleri]]
[[Kategori:Hizb-ül Kur'an Ayetleri]]
[[Kategori:Bakara Suresindeki Hizb-ül Kur'an Ayetleri]]
[[Kategori:Bakara Suresindeki Hizb-ül Kur'an Ayetleri]]
15. satır: 17. satır:


==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği==
==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği==
(İşarat-ül İ'caz tefsirinde Bakara Suresinin 4.-5. ayetlerinin tefsirine mahsus kısmın tamamına [[Risale:Bakara_Suresi_4-5._âyetler|buradan erişebilirsiniz]])
[[Bakara 4|{{Arabi|وَالَّذٖينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ}}]]=
Kur’an-ı Kerîm, bu âyet gibi çok âyetlerde terkiplerin, kelâmların muhtemel bulundukları ihtimallerden, vecihlerden bir ihtimalini veya bir vechini bir emare ile tayin etmemekle, nazm-ı kelâmı mürsel ve mutlak bırakmıştır. Bu da i’cazı intac eden îcaza menşe olarak latîf bir sırdır. Şöyle ki:
Belâgat, mukteza-yı hale mutabakattan ibarettir. Kur’an’ın muhatapları, muhtelif asırlarda mütefavit tabakalardır. Bu tabakalara müraaten, muhavere ve mükâlemeyi o asırlara teşmil etmek üzere, çok yerlerde tamim için hazf yapıyor; çok yerlerde nazm-ı kelâmı mutlak bırakıyor ki ehl-i belâgat ve ulûm-u Arabiyece güzel görünen vecihler, ihtimaller çoğalsın ki her asırda her tabaka, fehimlerine göre hissesini alsın.
Bu âyeti mâkabliyle nazım ve rabteden münasebet
Kur’an-ı Kerîm, evvelki âyetle tamim yaptıktan sonra, bu âyetle tahsis yapmıştır. Evet bu âyet, ehl-i kitaptan iman edenleri tahsisle şereflerini ilan ve imana gelmeyenleri imana teşvik ediyor. [[Abdullah İbni Selam|Abdullah İbn-i Selâm]] ele alınarak diğerlerinin [[Abdullah İbni Selam|Abdullah İbn-i Selâm]] gibi olmaları için yapılan teşvik gibi.
Ve keza Kur’an-ı Kerîm’in bütün ümmetlere ve risalet-i Muhammediyenin bütün milletlere şâmil olduklarını tasrih etmek üzere, her iki [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#99|{{Arabi|اَلَّذٖينَ}}]] ile [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#100|{{Arabi|مُتَّقٖينَ}}]] nin her iki kısmına tansis edilmiştir.
Ve keza [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#101|{{Arabi|يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ}}]] sadefinde bulunan imanın rükünlerini beyan etmek için icmalden sonra tafsile geçmiştir. Çünkü bu âyet; kitaplara, kıyamete sarahaten; rusül ve melaikeye zımnen delâlet eder.
Kur’an-ı Azîmüşşan burada [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#102|{{Arabi|وَالْمُؤْمِنُونَ بِالْقُرْاٰنِ}}]] gibi îcazlı ifadeleri terk edip [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#103|{{Arabi|وَالَّذٖينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ}}]] ile itnabı ihtiyar etmiştir. Şu itnab, bu makamı yüksek nükte ve letaifle tezyin etmek için ihtiyar edilmiştir:
1- Esma-i mevsule ve mübhemeden bulunan [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#99|{{Arabi|اَلَّذٖينَ}}]] burada hükmün medarı ve maksadın esası iman sıfatı olduğuna ve mevsufu ile sair sıfatları iman sıfatına tabi ve altında görünmez bir durumda olduklarına işarettir.
2- Yalnız zamanların birinde sübutu ifade eden [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#104|{{Arabi|مُؤْمِنُونَ}}]] kelimesine bedel fiil sîgasıyla [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#105|{{Arabi|يُؤْمِنُونَ}}]] tabiri, nüzul ve zuhur tekerrür ettikçe imanın teceddüd ettiğine işarettir.
3- İbhamı ifade eden [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#106|{{Arabi|مَا}}]] iman-ı icmalînin kâfi geldiğine ve imanın, hadîs gibi bâtınî ve Kur’an gibi zahirî vahiylere şâmil olduğuna işarettir.
4- [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#107|{{Arabi|اُنْزِلَ}}]] maddesi itibarıyla Kur’an’a iman, Kur’an’ın Allah’tan nüzulüne iman demek olduğunu gösteriyor. Kezalik Allah’a iman; Allah’ın vücuduna iman, âhirete iman, âhiretin gelmesine iman demektir.
5- [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#107|{{Arabi|اُنْزِلَ}}]] maziye delâlet eden heyeti itibarıyla, henüz nâzil olmayanın nüzulü, nâzil olanın nüzulü kadar muhakkak olduğuna işarettir. Maahâzâ [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#105|{{Arabi|يُؤْمِنُونَ}}]] deki istikbal [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#107|{{Arabi|اُنْزِلَ}}]] nin maziliğinden neş’et eden noksanı telafi eder. Yani henüz nâzil olmayan kısım [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#107|{{Arabi|اُنْزِلَ}}]] nin şümulü dâhilinde değilse de [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#105|{{Arabi|يُؤْمِنُونَ}}]] nin şümulü altındadır.
Bu tenzil meselesi, Kur’an’ın çok yerlerinde vuku bulmuştur. Bazen mazi, istikbale misafir gider. Bazen de muzari, mazinin memleketine gelir. Bunda çok latîf bir belâgat vardır. Şöyle ki:
Bir adam, kendisine göre henüz geçmemiş bir şeyi maziye delâlet eden bir sîga ile işittiği zaman, zihni heyecana gelir, ayılır; anlar ki muhatap yalnız o değildir. Belki arkasında muhtelif mesafelerde pek çok ayrı ayrı taifeler, saflar bulunmakla kendisine tevcih edilen hitapları, nidaları, İlahî hitabeleri, arkasında bulunan bütün o taifeler işitir gibi zihnine gelir.
[[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#108|{{Arabi|عَلَيْكَ}}]] ye bedel [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#109|{{Arabi|اِلَيْكَ}}]] nin zikri: Resul-i Ekrem’in (asm) teklif edilen risalet vazifesini cüz-i ihtiyarîsiyle haml ve kabul etmiş olduğuna ve bu hizmet Cibril tarafından görüldüğünden, Resul-i Ekrem’in (asm) daha yüksek olduğuna işarettir. Çünkü [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#110|{{Arabi|عَلٰى}}]] da ihtiyar olmadığı gibi vasıta-i nüzulün daha yüksek olduğuna delâlet eder.
[[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#109|{{Arabi|اِلَيْكَ}}]] deki zamirin ism-i zahire tercih sebebi, Kur’an ve Kur’an’a ait hususat hususunda Hazret-i Muhammed (asm) yalnız muhatap olup kelâm, Allah’ın kelâmı olduğuna işarettir.
Bu kelâmın îcaz derecesi, şu zikredilen letaiften anlaşıldı.
([[Risale:Bakara_Suresi_4-5._âyetler#وَ_بِالْاٰخِرَةِ_هُمْ_يُوقِنُونَ|Bakara 4.-5. ayetler, İşarat-ül İ'caz]])
----
Yani dünyanın ikinci tamiriyle haşrin vukuudur.
Evet, tevhid ve nübüvvetin ispatları, yalnız delil-i naklî ile sahih değildir. Çünkü devir lâzım gelir. Evet, Kur’an ve hadîsten ibaret olan naklî delillerin sıhhati, nübüvvetin sıhhat ve sıdkına bağlıdır. Eğer nübüvvet de delil-i naklî ile ispat edilirse muhal lâzım gelir. Bunun için Kur’an-ı Kerîm, tevhid ile nübüvveti delail-i akliye ile ispat etmiştir. Amma haşir meselesinin hem aklî hem naklî deliller ile ispatı sahihtir.
Delil-i aklî ile ispatı [[Bakara 4|{{Arabi|وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ}}]] âyet-i kerîmesinin bahsinde beyan edilmiştir. Hülâsası: Vücudlarında şek ve şüphe olmayan nizam, rahmet ve nimet ancak ve ancak haşrin gelmesiyle ve ikinci bir hayatın tahakkuku ile nizam, rahmet, nimet olabilirler. Eğer haşir gelmezse ve ikinci bir hayat tahakkuk etmezse bunları esmaü’l-ezdaddan addetmek lâzım gelir.
([[Risale:Bakara Suresi 25. âyet#Üçüncü ve Dördüncü Noktalar|Bakara 25. Ayet, İşarat-ül İ'caz]])


==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==
==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==


==İlgili Maddeler==
==İlgili Maddeler==

12.22, 31 Ekim 2023 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

Önceki Ayet: Bakara 3Bakara SuresiBakara 5: Sonraki Ayet

Meali: 4- Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.

Kur'an'daki Yeri: 1. Cüz, 1. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

(İşarat-ül İ'caz tefsirinde Bakara Suresinin 4.-5. ayetlerinin tefsirine mahsus kısmın tamamına buradan erişebilirsiniz)

وَالَّذٖينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ=

Kur’an-ı Kerîm, bu âyet gibi çok âyetlerde terkiplerin, kelâmların muhtemel bulundukları ihtimallerden, vecihlerden bir ihtimalini veya bir vechini bir emare ile tayin etmemekle, nazm-ı kelâmı mürsel ve mutlak bırakmıştır. Bu da i’cazı intac eden îcaza menşe olarak latîf bir sırdır. Şöyle ki:

Belâgat, mukteza-yı hale mutabakattan ibarettir. Kur’an’ın muhatapları, muhtelif asırlarda mütefavit tabakalardır. Bu tabakalara müraaten, muhavere ve mükâlemeyi o asırlara teşmil etmek üzere, çok yerlerde tamim için hazf yapıyor; çok yerlerde nazm-ı kelâmı mutlak bırakıyor ki ehl-i belâgat ve ulûm-u Arabiyece güzel görünen vecihler, ihtimaller çoğalsın ki her asırda her tabaka, fehimlerine göre hissesini alsın.

Bu âyeti mâkabliyle nazım ve rabteden münasebet

Kur’an-ı Kerîm, evvelki âyetle tamim yaptıktan sonra, bu âyetle tahsis yapmıştır. Evet bu âyet, ehl-i kitaptan iman edenleri tahsisle şereflerini ilan ve imana gelmeyenleri imana teşvik ediyor. Abdullah İbn-i Selâm ele alınarak diğerlerinin Abdullah İbn-i Selâm gibi olmaları için yapılan teşvik gibi.

Ve keza Kur’an-ı Kerîm’in bütün ümmetlere ve risalet-i Muhammediyenin bütün milletlere şâmil olduklarını tasrih etmek üzere, her iki اَلَّذٖينَ ile مُتَّقٖينَ nin her iki kısmına tansis edilmiştir.

Ve keza يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ sadefinde bulunan imanın rükünlerini beyan etmek için icmalden sonra tafsile geçmiştir. Çünkü bu âyet; kitaplara, kıyamete sarahaten; rusül ve melaikeye zımnen delâlet eder.

Kur’an-ı Azîmüşşan burada وَالْمُؤْمِنُونَ بِالْقُرْاٰنِ gibi îcazlı ifadeleri terk edip وَالَّذٖينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ ile itnabı ihtiyar etmiştir. Şu itnab, bu makamı yüksek nükte ve letaifle tezyin etmek için ihtiyar edilmiştir:

1- Esma-i mevsule ve mübhemeden bulunan اَلَّذٖينَ burada hükmün medarı ve maksadın esası iman sıfatı olduğuna ve mevsufu ile sair sıfatları iman sıfatına tabi ve altında görünmez bir durumda olduklarına işarettir.

2- Yalnız zamanların birinde sübutu ifade eden مُؤْمِنُونَ kelimesine bedel fiil sîgasıyla يُؤْمِنُونَ tabiri, nüzul ve zuhur tekerrür ettikçe imanın teceddüd ettiğine işarettir.

3- İbhamı ifade eden مَا iman-ı icmalînin kâfi geldiğine ve imanın, hadîs gibi bâtınî ve Kur’an gibi zahirî vahiylere şâmil olduğuna işarettir.

4- اُنْزِلَ maddesi itibarıyla Kur’an’a iman, Kur’an’ın Allah’tan nüzulüne iman demek olduğunu gösteriyor. Kezalik Allah’a iman; Allah’ın vücuduna iman, âhirete iman, âhiretin gelmesine iman demektir.

5- اُنْزِلَ maziye delâlet eden heyeti itibarıyla, henüz nâzil olmayanın nüzulü, nâzil olanın nüzulü kadar muhakkak olduğuna işarettir. Maahâzâ يُؤْمِنُونَ deki istikbal اُنْزِلَ nin maziliğinden neş’et eden noksanı telafi eder. Yani henüz nâzil olmayan kısım اُنْزِلَ nin şümulü dâhilinde değilse de يُؤْمِنُونَ nin şümulü altındadır.

Bu tenzil meselesi, Kur’an’ın çok yerlerinde vuku bulmuştur. Bazen mazi, istikbale misafir gider. Bazen de muzari, mazinin memleketine gelir. Bunda çok latîf bir belâgat vardır. Şöyle ki:

Bir adam, kendisine göre henüz geçmemiş bir şeyi maziye delâlet eden bir sîga ile işittiği zaman, zihni heyecana gelir, ayılır; anlar ki muhatap yalnız o değildir. Belki arkasında muhtelif mesafelerde pek çok ayrı ayrı taifeler, saflar bulunmakla kendisine tevcih edilen hitapları, nidaları, İlahî hitabeleri, arkasında bulunan bütün o taifeler işitir gibi zihnine gelir.

عَلَيْكَ ye bedel اِلَيْكَ nin zikri: Resul-i Ekrem’in (asm) teklif edilen risalet vazifesini cüz-i ihtiyarîsiyle haml ve kabul etmiş olduğuna ve bu hizmet Cibril tarafından görüldüğünden, Resul-i Ekrem’in (asm) daha yüksek olduğuna işarettir. Çünkü عَلٰى da ihtiyar olmadığı gibi vasıta-i nüzulün daha yüksek olduğuna delâlet eder.

اِلَيْكَ deki zamirin ism-i zahire tercih sebebi, Kur’an ve Kur’an’a ait hususat hususunda Hazret-i Muhammed (asm) yalnız muhatap olup kelâm, Allah’ın kelâmı olduğuna işarettir.

Bu kelâmın îcaz derecesi, şu zikredilen letaiften anlaşıldı.

(Bakara 4.-5. ayetler, İşarat-ül İ'caz)


Yani dünyanın ikinci tamiriyle haşrin vukuudur.

Evet, tevhid ve nübüvvetin ispatları, yalnız delil-i naklî ile sahih değildir. Çünkü devir lâzım gelir. Evet, Kur’an ve hadîsten ibaret olan naklî delillerin sıhhati, nübüvvetin sıhhat ve sıdkına bağlıdır. Eğer nübüvvet de delil-i naklî ile ispat edilirse muhal lâzım gelir. Bunun için Kur’an-ı Kerîm, tevhid ile nübüvveti delail-i akliye ile ispat etmiştir. Amma haşir meselesinin hem aklî hem naklî deliller ile ispatı sahihtir.

Delil-i aklî ile ispatı وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ âyet-i kerîmesinin bahsinde beyan edilmiştir. Hülâsası: Vücudlarında şek ve şüphe olmayan nizam, rahmet ve nimet ancak ve ancak haşrin gelmesiyle ve ikinci bir hayatın tahakkuku ile nizam, rahmet, nimet olabilirler. Eğer haşir gelmezse ve ikinci bir hayat tahakkuk etmezse bunları esmaü’l-ezdaddan addetmek lâzım gelir.

(Bakara 25. Ayet, İşarat-ül İ'caz)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]