Altıncı Söz

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
10.03, 13 Ekim 2025 tarihinde Turker (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 57646 numaralı sürüm (Bu Risalede Geçen Darb-ı Meseller/Deyimler)
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

Önceki Risale: Beşinci SözSözlerYedinci Söz: Sonraki Risale

Bu risaleyi okumak için Altıncı Söz okuma sayfasına, Kur'an hattı ile okumak için Altıncı Söz (Kur'an Hattı) sayfasına ve Üstad'ın kendi elyazısından okumak için Altıncı Söz (Üstad'ın Elyazısı) sayfasına gidin

Said Nursi'nin kendi elyazısı ile "Altıncı Söz" kelimeleri

Altıncı Söz Bediüzzaman'ın 1 Mart 1927 tarihinden itibaren zorunlu ikamete tabi tutulduğu Barla'da telif ettiği ilk risalelerdendir ve Sözler kitabının altıncı risalesidir. İlk 8 söz topluca Küçük Sözler namıyla anılır.

Tevbe suresinin 111. ayetinde geçen "Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır." mealindeki cümlesi ve ilgili ayetler tefsir edilerek nefis ve malını Cenab-ı Hakk’a satmak ve ona kul ve asker olmanın çok kârlı bir ticaret ve şerefli bir rütbe olduğu ve satmanın 5 kârı ve satmamanın 5 zararı bir temsil ile izah edilir. Helâl dairesinin keyfe kâfi geldiği, harama girmeye gerek olmadığı ve farzların hafif ve az olduğu ders verilir.

Bediüzzaman Barla'ya gelmeden hemen önce Burdur'da yazdığı Nur'un İlk Kapısı adlı risalede Küçük Sözler’in ve bazı mühim Sözlerin çekirdeklerinin ve bir kısmının tam izahlarının bulunduğunu söyler. Nur'un İlk Kapısının Birinci Dersinin meali 6. Söz'e yakındır.

Risale-i Nur'da Bu Konudaki Derslerin Özeti

  • Bediüzzaman Sözler’i yazarken ihtiyarsız olarak çoğu temsilin askerlik üzerinden olduğunu hatırlatır ve bunun sebebi olarak ileride Sözler’i hakkıyla anlayacak en mühim talebelerin askerîden yetişecek olmasını gösterir. Bunun numuneleri de Hulusi Bey, Re'fet Bey ve Asım Bey gibi asker olan ilk talebeleridir.

İsimleri, Telifi, Neşri ve Basımıyla İlgili Bilgiler

Diğer İsimleri:

Telif Dili: Türkçe

Telifiyle İlgili Bilgiler: Bediüzzaman'ın 1 Mart 1927'de geldiği Barla'da ilk telif ettiği risalelerdendir. Sözlerin 1927-1929 arasında telif edildiği ve 6. Söz'ün ilk yazılan risalelerden olduğu göz önünde bulundurulduğunda 1927 yılı civarında telif edilmiş olması muhtemeldir.

Neşriyle/Basımıyla İlgili Bilgiler: Bediüzzaman başlangıçta herkes ondan çekindiği için 6. Söz'ü de içeren Küçük Sözleri müsvedde olarak ilk defa kendi ifadesiyle müşevveş (düzensiz, karışık) hattıyla yazmaya mecbur olduğunu beyan eder (Kendi elyazısıyla bu ifadesinin ve yazdığı 6. Sözün ilk sayfasının resmi aşağıdadır)[1]. Kur'an harfleriyle kitap basımının yasaklanması üzerine ilk başta elle çoğaltılan bu risale ancak 1956-1959 yıllarında matbaalarda büyük kitaplar basıldığında Sözler kitabının içinde yer almıştır.

İçeriği: Nefis ve malını Allah’a satmanın ne kadar kârlı bir ticaret olduğunu bir temsil ile anlatan kısa bir risaledir.

Uzunluğu: 4,5 büyük boy sayfa

Ekleri:

Bu Risaledeki Tevafuklar:

Bu Risaleye Gaybi İşaretler:

Risale-i Nur'da Derc Edildiği ve Benzer İçerikli Yerler


Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği

Bu Risalenin Telifi ve Adı Hakkındaki Bahisler

Aziz kardeşim!

Sizler sabah ve akşam duamda dâhilsiniz. Siz dahi beni duanızda dâhil ediniz. Şu âlemde mü’minin mü’mine karşı en büyük yardımı dua iledir. Eğer bir adam, dostundan emin ise ki gurura girmez, onu şükre sevk etmek için tahdis-i nimet nevinden ona ait bir kısım ihsanat-ı Rabbaniyeyi bahsetse beis yoktur zannederim.

İşte seni gurursuz bildiğim için bu sırrı sana açıyorum. Şöyle ki: Ben Sözler’i yazarken ihtiyarsız olarak ekser temsilatı, şuunat-ı askeriye nevinde zuhur ediyordu. Ben hayret ediyordum. Neden böyle yazıyorum, sebebini bulamıyordum. Sonra hatırıma geldi ki belki istikbalde şu Sözler’i hakkıyla anlayacak, kabul edip hırz-ı can edecek en mühim talebeleri askerîden yetişecek. Onun için böyle yazmaya mecbur oluyorum, düşünüp o kahraman askerleri bekliyordum.

İşte mağrur olma, şükret; sen o askerlerden bahtiyar birisisin ki evvel yetiştin. Yirmi dört adet Sözler’i meşâgil-i dünyeviye içinde yazmaklığın, benim bu hüsn-ü zannımı teyid etti. Fakat bâki kalan Sözler çok mühimdirler hususan İ’caz-ı Kur’an ve Kader Sözleri. İnşâallah ötekileri sana yazdıran, bunları dahi yazdıracak. Şimdiye kadar yazdığın Sözler’i bir vakit gönder, güzelce tashih edip göndereceğim.

(Barla L.)

Bu Risalenin Kıymeti Hakkındaki Bahisler

Nur sabahı olan Risale-i Nur’dan Birinci, İkinci, Üçüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Sözleri istinsah ederek bera-yı tashih, taraf-ı âlîlerine takdim ediyorum. Mezkûr Sözler ki kısa oldukları halde mefhumları büyük. Büyük hisler ve ulvi fikir bahşediyor. O Sözler ki her biri ayrı ayrı mecralardan cereyan ederek büyük bir deryaya dökülen berrak ve saf ırmaklar gibi çağlıyorlar. İşte bendeniz, bu çağlayan ırmakların latîf ve ulvi seslerinden hayli derece istifade ediyor ve sonlarında, beşeriyetin başta âcizlerinin ibtila olduğu emraza şifa verici eczalar istihsal ediyorum. Kendisini acı, yoksulluk içerisinde bunalıyor zanneden ve muhayyilesi inkişaf edememiş kimseleri ikaz etmek emelini taşıdığıma emin olunuz.

...

Zekâi

(Barla L.)


Altıncı Söz’ün aldı bütün fiil ü sıfâtı

Verdim de arındım ona hem zat u hayatı

...

Hasan Feyzi

(Emirdağ-1 L.)


Risale-i Nur, her ateşi ve her yangını söndürür. İnsanlardaki israf ateşini, "İktisad Risalesi"nin nuru ile; ve ateşler ve alevler içinde kıvranan zavallı hastaların hastalık ateşini, "Hastalar Risalesi"nin nurlarından akan, "Yirmibeş Devalı" çeşmesinden fışkıran âb-ı hayat ve şifa suyu ile; kalbi ve kafayı ve bütün a'zâ ve a'sabı saran ve sarsan vehim ve hayal, vesvese ve tasa, korku ve merak yangınının dehşetli ateşini "Vesvese Risalesi"nin nuru ve feyzi ile; riya ve sum'a, kibir ve gurur hastalıklarının hummalı ateşini "İhlas Risalesi"nin imdad ve inayetiyle; benlik ve varlık ve zorbalık ve küstahlık kal'asının hedmi ise, "Ene" adlı "Otuzuncu Söz" ve "Altıncı Söz"ün irşadı ile kabil olur. Tabiatın madde ve zerreler çukurundan çıkamayan kör ve sersem ve serseri kimseleri de ancak, Risale-i Nur'un "Tabiat", "Zerre ve Maddeler" adlı risalelerinin güçlü ve kuvvetli, uzun ve mevzun, nurlu ve şuurlu elleri çıkarabilir.

...

Hasan Feyzi

(Ayet-ül Kübra (Küçük Kitap))

Bu Risaleye Atıflar

Birinci Söz’den tâ Yirmi Beşinci Söz’e kadar olan muvazeneler ve mizanlar ve o Sözlerin hakikatleri ve başları olan âyetler, iki kere iki dört eder derecesinde medeniyete karşı Kur’an’ın i’cazını ve galebesini ispat eder.

(25. Söz)


Sâbık ikinci nüktede, kuvve-i zaika kapıcıdır dedik. Evet, ehl-i gaflet ve ruhen terakki etmeyen ve şükür mesleğinde ileri gitmeyen insanlar için bir kapıcı hükmündedir. Onun telezzüzü hatırı için israfata ve bir dereceden on derece fiyata çıkmamak gerektir.

Fakat hakiki ehl-i şükrün ve ehl-i hakikatin ve ehl-i kalbin kuvve-i zaikası –Altıncı Söz’deki muvazenede beyan edildiği gibi kuvve-i zaikası– rahmet-i İlahiyenin matbahlarına bir nâzır ve bir müfettiş hükmündedir. Ve o kuvve-i zaikada taamlar adedince mizancıklarla nimet-i İlahiyenin envaını tartmak ve tanımak; bir şükr-ü manevî suretinde cesede, mideye haber vermektir. İşte bu surette kuvve-i zaika, yalnız maddî cesede bakmıyor. Belki kalbe, ruha, akla dahi baktığı cihetle midenin fevkinde hükmü var, makamı var.

(19. Lem'a)


Aziz hemşirelerim! Kat’iyen biliniz ki daire-i meşruanın haricindeki zevklerde, lezzetlerde; on derece onlardan ziyade elemler ve zahmetler bulunduğunu Risale-i Nur yüzer kuvvetli delillerle, hâdisatlarla ispat etmiştir. Uzun tafsilatı Risale-i Nur’da bulabilirsiniz.

Ezcümle, Küçük Sözler’den Altıncı, Yedinci, Sekizinci Sözler ve Gençlik Rehberi benim bedelime sizlere tam bu hakikati gösterecek. Onun için daire-i meşruadaki keyfe iktifa ediniz ve kanaat getiriniz. Sizin hanenizdeki masum evlatlarınızla masumane sohbet, yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir.

(24. Lem'a)


Çünkü bu zamanda iki dehşetli hal var:

Birincisi: Âkıbeti görmeyen, bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzetlere tercih eden hissiyat-ı insaniye, akıl ve fikre galebe ettiğinden ehl-i sefaheti sefahetten kurtarmanın çare-i yegânesi; aynı lezzetinde elemi gösterip hissini mağlup etmektir. Ve يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا âyetinin işaretiyle; bu zamanda âhiretin elmas gibi nimetlerini, lezzetlerini bildiği halde, dünyevî kırılacak şişe parçalarını onlara tercih etmek, ehl-i iman iken ehl-i dalalete o hubb-u dünya ve o sır için tabi olmak tehlikesinden kurtarmanın çare-i yegânesi, dünyada dahi cehennem azabı gibi elemleri göstermekle olur ki Risale-i Nur o meslekten gidiyor.

Yoksa bu zamandaki küfr-ü mutlakın ve fenden gelen dalaletin ve sefahetteki tiryakiliğin inadı karşısında Cenab-ı Hakk’ı tanıttırdıktan sonra ve cehennemin vücudunu ispat ile ve onun azabı ile insanları fenalıktan, seyyiattan vazgeçirmek yolu ile ondan, belki de yirmiden birisi ders alabilir. Ders aldıktan sonra da “Cenab-ı Hak Gafuru’r-Rahîm’dir hem cehennem pek uzaktır.” der, yine sefahetine devam edebilir. Kalbi, ruhu hissiyatına mağlup olur.

İşte Risale-i Nur ekser muvazeneleriyle küfür ve dalaletin dünyadaki elîm ve ürkütücü neticelerini göstermekle, en muannid ve nefis-perest insanları dahi o menhus, gayr-ı meşru lezzetlerden ve sefahetlerden bir nefret verip aklı başında olanları tövbeye sevk eder. O muvazenelerden Altıncı, Yedinci, Sekizinci Sözlerdeki kısa muvazeneler ve Otuz İkinci Söz’ün Üçüncü Mevkıfı’ndaki uzun muvazene; en sefih ve dalalette giden adamı da ürkütüyor, dersini kabul ettiriyor.

(15. Şua)

Bu Risaledeki Tevafuklar

Bu Risale Hakkındaki Gaybi İşaretler

Bu Risale Hakkında Fihristte Geçen Kısım

اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ âyetinin mealinde ve nefis ve malını Cenab-ı Hakk’a satmak hakkındaki âyetlerin gayet mühim bir sırrını tefsir etmekle beraber, nefis ve malını Cenab-ı Hakk’a satanların beş derece kâr içinde kâr ve satmayanların beş derece hasaret içinde hasaret kazandıklarını, gayet mukni bir temsil ile tefsir ediyor. Hakikate karşı mühim bir kapı açıyor.

(Fihrist, Sözler)

Diğer Bahisler

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler

Biz dahi Kur’an namına diyoruz ki: Ey bîçare insan! Aklını başına al! Ehl-i dalaletin vekilini dinleme! Eğer onu dinlersen hasaretin o kadar büyük olur ki tasavvurundan ruh, akıl ve kalp ürperir. Senin önünde iki yol var:

Birisi: Ehl-i dalaletin vekilinin gösterdiği şakavetli yoldur.

Diğeri: Kur’an-ı Hakîm’in tarif ettiği saadetli yoldur.

İşte o iki yolun pek çok muvazenelerini, çok Sözlerde, hususan Küçük Sözlerde gördün ve anladın.

(32. Söz)


Şimdi sizin gibi mübarek ve masum hemşirelerime ve evlatlarım hükmünde küçüklerinize, başta Tesettür Risalesi ve Gençlik Rehberi ve Küçük Sözler benim bedelime sizlere ders versin.

(24. Lem'a)


Sonra gayet zevkli ve neşeli bir halet içinde iken sekiz sene hiç gücendirmeden mükemmel bana hizmet eden Sıddık Süleyman bana bir kitap getirdi. Açtım baktım ki eski Said ile yeni Said’in birbiriyle münazara edip nefs-i emmareyi susturan ve şuhud derecesindeki hakikatleri ihtiva eden on üç dersler olup bu on üç dersin doğrudan doğruya Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın âyetlerinden aynelyakîne yakın bir surette yeni Said’e ders olduğunu ve bütün bu derslerde doğrudan doğruya birinci muhatap Said olduğunu gördüm. Küçük Sözler’in ve bazı mühim Sözlerin çekirdeklerini ve bir kısmının tam izahlarını içinde gördüm.

Hususan bu risalenin âhirinden bir parça evvel, risalet-i Ahmediyeye (asm) ait olan On Dokuzuncu Söz gayet kısa olduğu halde, gayet büyük ve gayet kuvvetli olduğu için bu çekirdek olan risaleye aynen girmiş. Demek o Söz, gayet ehemmiyetli olduğu içindir ki aynen Nur’un bu çekirdeğine girdiği gibi Nur mecmualarında da mükerreren neşredilmiş.

Bu eser, bana çok ehemmiyetli geldi. Aslâ ve kat’â hatırıma gelmemişti. Bütün bütün bu eseri unutmuştum. Vücudunu hiç bilmiyordum. Sıddık Süleyman’ın sekiz sene sadakatli hizmetinin tam bir yadigârı nevinden onun gayet büyük bir hizmeti hükmünde kabul ettim, bin bârekellah dedim.

İşte şimdi Risale-i Nur’un bir fihristesi ve bir listesi ve bir çekirdeği olan bu risalenin içindeki hakikatler gerçi hem Küçük Sözler’de hem başka Sözlerde bir derece yazılıdır fakat Said’e karşı Kur’an’ın birinci dersi ve tam ilmelyakîn ve aynelyakîn derecesinde bir meşhudatı tarzında olmasından, telifindeki acemilikten gelen içindeki kusurata ve tekrarata bakmayıp Nur şakirdleri onu neşretseler inşâallah çoklar istifade edecekler.

(Nur'un İlk Kapısı)


اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ

Ey insan! Nedendir ki şu azîm ticarete girmiyorsun? Rabb-i Kerîm, senin yanında emaneten koyduğu mülkünü senden satın almak istiyor. Tâ ki zayi olmaktan muhafaza etsin. Hem bin derece kıymeti yükselsin. Hem bedeline büyük bir fiyat veriyor. Hem istifaden için senin elinde bırakıyor. Hem külfet-i idaresini kendisi deruhte ediyor. İşte sana beş mertebe kâr içinde kâr!

Halbuki ey gafil! Ona satmadığından emanette hıyanet ettin. Hem bütün bütün kıymetten düşürttün. Hem bilâ-fayda senin elinde zayi olacak. Hem o yüksek fiyat elinden gidecek. Hem senin zimmetinde, günahı ile tekâlif-i idaresi ve âlâmı ile zahmet-i muhafazası kalacak. İşte beş müthiş derecede hasaret içinde hasaret.

Şu muameledeki vaziyetin ile öyle miskin bir adama benzersin ki o adam bir dağda bulunur. O dağda öyle bir zelzele var ki bütün emsalini sıra ile derin derelere atıp ellerinde olan her şeyi parça parça ediyor. Nöbet, o adama gelmek üzeredir. Halbuki o adamın elinde bir emanet var. O emanet, öyle bir makine-i murassaa-i acibedir ki o makine içindeki hesapsız mizanlar ve âletlerle, nihayetsiz faydalar ve semereler verebilir.

O elîm halette iken gördü ki makinenin hakiki mâliki tarafından gelen bir adam der ki: Seyyidim, senden bu emaneti satın almak ister. Tâ ki bu dereye sukutun ile faydasız kırılmasın, muhafaza etsin. Ve sen dereden çıktıktan sonra, kırılmayacak bir surette yine sana teslim edecek.

Hem o âletleri ve mizanları, geniş bostanlarında ve kıymettar maden ve hazinelerinde istimal edeceği için o âletler ve o mizanlar gayet kıymettar neticeler ve çok ücret ve semereler verirler ki bütün o kârı sen alırsın. Şayet satmazsan kıymetsiz ve âdi birer âlet olarak kalacak. O acib ve nazik âletleri gayet daracık evinde ve küçücük haşin tarlanda istimal edip kıracaksın, ateşe atacaksın.

Hem sana büyük bir fiyat verecek. Hem dağda bulundukça senin elinde kalacaktır. Yalnız yukarı kulpunu, yukarıdan indirdiği bir zincir ile bağlamak ister. Tâ ki sıkletini senden alıp sana ağırlık vermesin. Külfeti seni taciz etmesin. Eğer bey’i kabul edersen seyyidimin hesabıyla, onun namıyla ve onun izni dairesinde güzelce tasarruf et. Ne hüzün çek ve ne de havf et.

Nasıl bir nefer atını devlete satar, kendi de asker olur. Atının üzerine biner. Masarifi devlete ait. Keyf ü safasını o nefer çeker. Eğer ölse devletimin canı sağ olsun, der. Şayet bu beş derece kârlı bey’i kabul etmezsen beş derece hasaret içinde emanete hıyanet edeceksin, zayi olunca mes’uliyeti kazanacaksın. İşte temsili anladın. Şimdi hakikate bak.

Evet o dağ, arzdır. Miskin adam da fakir insandır. Zelzele de zeval ve firaktır. Dere de kabir ile âlem-i berzahtır. O makine (havas ve cihazat ve letaif âletleriyle mücehhez) senin vücud-u hayattarındır. Görüyorsun ki bunlar bozuluyorlar, faydasız gidiyorlar. Satın almak isteyen, senin Hâlık’ındır. O Hâlık’ın, Resulü vasıtasıyla der ki: “Şu emanetimi güya senin malın imiş gibi bana sat tâ zayi olmasın. Hem zararlı bir surette fena bulmasın. Sen bâki ve meyvedar bir surette o malına tekrar kavuşabilesin. Hem o hayat içindeki cihazat ve letaif benim namım ve hesabımla istimal edildiği vakit, nihayetsiz kıymettar ve hadsiz semerat-ı bâkiye verecek.”

İşte o mizanlar ve âletler ise letaif ve havass-ı insaniyedir.

Mesela göz, Allah hesabına istimal edilse şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir mütalaacısı ve şu müzeyyen mevcudatın bir seyircisi ve şu masnuatın çiçeklerinin bir arısı olarak ibret ve marifet ve muhabbet şehdinden yani balından nur-u şehadeti kalbe akıtıyor. Eğer nefis hesabına istimal edilse zâil, fâni bazı mehasini seyretmekle heves ve şehvetin âdi bir hizmetkârı olur.

Mesela, lisandaki kuvve-i zaika satılsa Rahmanu’r-Rahîm’in hazain-i rahmetinin nâzırı ve matbaha-i nimetinin bir müfettiş-i âlîsi hükmünde bir vazifedardır. Satılmazsa mide tavlasının bir kapıcısı hükmüne sukut eder.

Mesela, akıl satılsa bütün künuz-u esma-i İlahiyenin miftahı ve kâinatın hakaikinin keşşafı hükmünde bir cevher-i âlî ve gâlî olur. Satılmazsa mazinin âlâm-ı hazînanesini ve müstakbelin ehval-i muhavvifanesini bîçare beşerin başına yükleten meş’um bir âlet hükmüne düşer.

İşte bütün âlât ve cihazat-ı beşeriyeyi bunlara kıyas et. Eğer o âlât ve cihazat Allah’a verilse bâki birer elmas olurlar. Eğer verilmezse fâni birer şişe olurlar.

Elhasıl: Cenab-ı Hak sana verdiği kendi mülkünü, senden gâlî bir kıymetle satın alıyor. Yine senin için muhafaza ediyor.

Ey beşer bak! İki sadâ senin kulağına geliyor.

Biri, Kur’an-ı Hakîm’in sadâ-yı semavîsidir. Der ki: Sat, kârlısın اِنَّ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ لَهِىَ الْحَيَوَانُ diyor.

Diğeri, küffarın felsefe-i medeniyesinin vesvesesidir ki “Sen kendine mâliksin.” der. Seni اِنْ هِىَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا diyenlerden etmek ister.

Bu münevver hüda ile şu müzevver dehanın mabeynlerindeki farkı gör tâ kör olmayasın.

وَمَنْ كَانَ فٖى هٰذِهٖ اَعْمٰى فَهُوَ فِى الْاٰخِرَةِ اَعْمٰى وَاَضَلُّ سَبٖيلًا

اَللّٰهُمَّ اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقٖيمَ صِرَاطَ الَّذٖينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَ لَا الضَّالّٖينَ اٰمٖينَ

(Nur'un İlk Kapısı, 1. Ders)

Bu Risaledeki Temsiller/Misaller

Bir zaman bir padişah, raiyetinden iki adama, her birisine emaneten birer çiftlik verir ki içinde fabrika, makine, at, silah gibi her şey var. Fakat fırtınalı bir muharebe zamanı olduğundan hiçbir şey kararında kalmaz. Ya mahvolur veya tebeddül eder gider. Padişah, o iki nefere kemal-i merhametinden bir yaver-i ekremini gönderdi. Gayet merhametkâr bir ferman ile onlara diyordu:

“Elinizde olan emanetimi bana satınız. Tâ sizin için muhafaza edeyim, beyhude zayi olmasın. Hem muharebe bittikten sonra size daha güzel bir surette iade edeceğim. Hem güya o emanet malınızdır, pek büyük bir fiyat size vereceğim. Hem o makine ve fabrikadaki âletler, benim namımla ve benim tezgâhımda işlettirilecek. Hem fiyatı hem ücretleri, birden bine yükselecek. Bütün o kârı size vereceğim. Hem de siz, âciz ve fakirsiniz. O koca işlerin masarifatını tedarik edemezsiniz. Bütün masarifatı ve levazımatı, ben deruhte ederim. Bütün vâridatı ve menfaati size vereceğim. Hem de terhisat zamanına kadar elinizde bırakacağım. İşte beş mertebe kâr içinde kâr…

Eğer bana satmazsanız zaten görüyorsunuz ki hiç kimse elindekini muhafaza edemiyor. Herkes gibi elinizden çıkacaktır. Hem beyhude gidecek. Hem o yüksek fiyattan mahrum kalacaksınız. Hem o nazik, kıymettar âletler, mizanlar, istimal edilecek şahane madenler ve işler bulmadığından bütün bütün kıymetten düşecekler. Hem idare ve muhafaza zahmeti ve külfeti başınıza kalacak. Hem emanette hıyanet cezasını göreceksiniz. İşte beş derece hasaret içinde hasaret…

Hem de bana satmak ise bana asker olup benim namımla tasarruf etmek demektir. Âdi bir esir ve başı bozuğa bedel, âlî bir padişahın has, serbest bir yaver-i askeri olursunuz.”

Onlar, şu iltifatı ve fermanı dinledikten sonra o iki adamdan aklı başında olanı dedi:

— Baş üstüne, ben maaliftihar satarım. Hem bin teşekkür ederim.

Diğeri mağrur, nefsi firavunlaşmış, hodbin, ayyaş, güya ebedî o çiftlikte kalacak gibi dünya zelzelelerinden, dağdağalarından haberi yok. Dedi:

— Yok! Padişah kimdir? Ben mülkümü satmam, keyfimi bozmam…

Biraz zaman sonra birinci adam öyle bir mertebeye çıktı ki herkes haline gıpta ederdi. Padişahın lütfuna mazhar olmuş, has sarayında saadetle yaşıyor. Diğeri, öyle bir hale giriftar olmuş ki hem herkes ona acıyor hem de “Müstahak!” diyor. Çünkü hatasının neticesi olarak hem saadeti ve mülkü gitmiş hem ceza ve azap çekiyor.

Bu Risalede Geçen Ayetler

Bkz. 6. Söz'de Geçen Ayetler Listesi

Bu Risalede Geçen Hadisler

Cenab-ı Allah'ın Bu Risalede Geçen İsim, Sıfat ve Şuunatı

  1. Cenab-ı Hak
  2. Ezel ebed Sultanı olan Rabb
  3. Hâlık
  4. Kayyum-u Bâki
  5. Zat-ı Zülcelal
  6. Mâlik-i Hakiki
  7. Rab
  8. Sâni’-i Basîr
  9. Fâtır-ı Hakîm
  10. Rezzak-ı Kerîm
  11. Samed
  12. Kadîr-i Zülcelal
  13. Rahman
  14. Allah

Peygamberimizin Bu Risalede Geçen İsim ve Sıfatları

  1. Yaver-i Ekrem
  2. Resul-i Kerîm

Kur'an'ın Bu Risalede Geçen İsim ve Sıfatları

  1. Merhametkâr bir ferman
  2. Ferman-ı ahkem
  3. Kur’an-ı Hakîm
  4. Kur’an

Bu Risalede Geçen Salavatlar

Bu Risalede Geçen Dualar

  1. Yâ Rab! Kusurumuzu affet, bizi kendine kul kabul et, emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl, âmin!

Bu Risalede Geçen Zikirler

Bu Risalede Geçen Emir ve Tavsiyeler

  1. Bir asker gibi Allah namına işlemeli, başlamalı. Ve Allah hesabıyla vermeli ve almalı. Ve izni ve kanunu dairesinde hareket etmeli, sükûnet bulmalı.

Bu Risalede Geçen Darb-ı Meseller/Deyimler

  1. Beline/Boynuna yüklemek

Bu Risalede Geçen Düstur, Kaide ve Tespitler

  1. Ruh bu âlemi göz penceresi ile seyreder
    (Aslı: Göz bir hâssedir ki ruh bu âlemi o pencere ile seyreder.)
  2. Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir.
  3. Feraiz-i İlahiye ise hafiftir, azdır

Bu Risalede Geçen Halk Dili İfadeler

  1. Mesela, göz bir hâssedir ki ruh bu âlemi o pencere ile seyreder. Eğer Cenab-ı Hakk’a satmayıp belki nefis hesabına çalıştırsan geçici, devamsız bazı güzellikleri, manzaraları seyir ile şehvet ve heves-i nefsaniyeye bir kavvad derekesinde bir hizmetkâr olur....Ey göz, güzel bak! Âdi bir kavvad nerede, kütüphane-i İlahînin mütefennin bir nâzırı nerede?

Bu Risalede Geçen Edebi ve Dikkat Çekici İfadeler

Bu Risalede Bahsi Geçen Şahıslar, Eserleri ve Eserlerinden Alıntılar

Bu Risalede Bahsi Geçen Yerler

Bu Risalede Bahsi Geçen Hadiseler

İlgili Resimler/Fotoğraflar

Bediüzzaman'ın kendi elyazısıyla 6. Sözün ilk sayfası

Bediüzzaman'ın kendi elyazısı olan not: "Şu Küçük Sözleri bidayette müsvedde olarak kendim ve kendi müşevveş hattımla yazmaya mecbur oldum, çünki o vakit herkes benden çekinirlerdi."[1]

İlgili Maddeler/Kategoriler

Önceki Risale: Beşinci SözSözlerYedinci Söz: Sonraki Risale

Kaynakça