Nahl Suresi

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Önceki Sure: Hicr SuresiKur'ânİsra Suresi: Sonraki Sure

Bu sureyi Nahl suresi okuma sayfasında mealiyle beraber okuyabilirsiniz

Bu addaki hayvan için Bal Arısı sayfasına gidin

Nahl (النحل) Suresi Kur'ân-ı Kerim'in 16. suresi olup Hicr ve İsrâ sureleri arasında yer alır. Mekke döneminde hicretten kısa bir süre önce nâzil olmuştur. Sûre adını, 68. âyetinde ismi ve 69. ayette de bahsi geçen “nahl” (bal arısı) kelimesinden alır. Mekke müşrikleri ve civar kabilelerle Peygamberimiz (sav) arasındaki gerginliğin had safhaya ulaştığı bir dönemde nâzil olan Nahl sûresinde bir taraftan müşrikler uyarılırken diğer taraftan müslümanlara sabır ve metanet tavsiye edilir ve hak dini samimiyetle benimseyenlerin gelecekte zafer kazanacakları dolaylı ifadelerle dile getirilir.[1]

Bediüzzaman bal arısının fıtratça ve vazifece büyük bir kudret mu'cizesi olduğundan koca Nahl suresine bu ismin verildiğini beyan eder ve (1) küçücük başına ehemmiyetli vazifesinin mükemmel programını yazma, (2) küçücük karnına yiyeceklerin en tatlısını koyup pişirme ve (3) öldürmek özelliği olan zehrini iğnesine arıya zarar vermeden yerleştirme fiillerinin tabiata ve tesadüfe verilemeyeceğini ve apaçık tevhidi ispat ettiğini ders verir.

Risale-i Nur'da Nahl Suresi ve ayetleri hakkındaki dersler:

  • Kur'an'da Lafzullah'ın (Allah kelimesinin) tekrarında çok sırlar vardır. Ayet sayısı ve lafzullah sayısı tevafuktadır. Bakara'da ayet sayısı 286, lafzullah sayısı 282 (Allah lafzı yerinde geçen dört Hû lafzı olduğundan tam tevafuk eder); Al-i İmran'da ayet sayısı 200, lafzullah sayısı 210; Nisa+Maide+En'am toplam ayet sayısı 176+120+165=461, lafzullah sayısı 229+148+87=464. Besmele sayılırsa tam tevafuk eder. Böyle meziyetlerde küçük farklar zarar vermez. İzleyen 5 suredeki (A'raf, Enfal, Tevbe, Yunus ve Hud) Allah lafızları sayısı baştaki 5 büyük suredekilerin yarısıdır. Sonra gelen 5 sure (Yusuf, Ra’d, İbrahim, Hicr ve Nahl) onun yarısıdır. Sonra gelen 6 sure (İsra, Kehf, Meryem, Taha, Enbiya ve Hacc) onun yarısıdır. Sonra Sonra gelen her beşerli sure grubu bu şekilde gider. Zuhruf suresinden başlayan 5'li sure grubunda onun yarısı olur. Necm suresinden başlayan 5'li sure grubunda onun yaklaşık yarısı olur. Sonra gelen küçük 5'li sure gruplarında yalnız üçer adet Allah lafzı vardır. Bu vaziyet gösteriyor ki Allah lafzının adedine tesadüf karışmamış, bir hikmet ve intizam ile adetleri tayin edilmiş.
  • Kur'an'ın Kadir gecesinde indiğini söyleyen Kadir suresinin 120 (okunmayan hemze sayılmazsa 114) harfi vardır. 10 surenin harf sayısına, 10 surenin kelime sayısına ve içinde Nahl suresinin de olduğu 10 surenin ayet sayısı tevafuk eder. Küsurat (küçücük farklar) münasebat-ı tevafukiyeyi elbette bozmaz.
  • İhlas Suresinin harflerinin ebcedî makamı 1003'tür. İçinde Nahl suresinin de olduğu 14 veya 15 surenin her birinin 1000 küsur kelime sayısına tevafuk eder.
  • Nahl suresinin 1. ayetinde ve daha başka pek çok ayette geçen "Gökleri ve yeri yarattı/yaratan ve göklerin ve yerin yaratılışı" mealindeki ibarenin Risale-i Nur'da izah edildiği yerleri bu sayfada görebilirsiniz.
  • Nahl suresinin 29. ayetinde ve daha pek çok ayette (Kur'an'da toplam 40 ayette) bazen cennetlikler bazen de cehennemlik için kullanılan "Hâlidîne Fîhâ (Ebedâ)" ([Orada] ebedi kalırlar) ifadesinin izahına ve ayrıca kafirlerin sınırlı dünya hayatını kafir olarak geçirmelerine karşılık cehennemde daimi kalmalarının Allah'ın hikmeti açısından uygun olduğu ve Allah'ın merhametine aykırı olmadığının izahına dair bahisleri topluca bu sayfada okuyabilirsiniz.
  • Nahl suresinin 40. ayeti dahil toplam 8 ayette geçen Kün Feyekun (كُنْ فَيَكُونْ) (Meali: (Allah) "Ol!" (der ve) "Olur") ibaresi hakkında Risale-i Nur'da geçen dersleri topluca Kün Feyekun sayfasında okuyabilirsiniz.
  • Nahl suresinin 44. ayetinde diğer birçok ayette olduğu gibi tefekkür tavsiye edilir. Risale-i Nur'un acz, fakr ve şefkat ile birlikte 4 esasından biri olan tefekkür hakkında bu sayfaya bakın.
  • Nahl suresinin 60. ayetinde geçen "En yüce sıfatlar (mesel) Allah'a aittir." mealindeki ibareden ders alarak Bediüzzaman temsilin tasviri kolaylaştırdığını söyler ve Risale-i Nur'un çok yerlerinde bu ayeti zikrederek hakikatları temsil yoluyla izah eder.
  • "Kuşkusuz sizin için hayvanlarda da büyük bir ibret vardır. Zira size, onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (gelen), içenlerin boğazından kolayca geçen hâlis bir süt içiriyoruz." mealindeki Nahl suresinin 66. ayetinin tefsirini yapan Bediüzzaman 7. Şua'da bu ayette bahsedilen ilahi fiil olan tüm yer yüzünde yüz binlerce tür hayvanın yavrularına süt vermesinin vahdeti ispat ettiğini ders verir. Ayrıca, Kur’an'ın bazen tagayyüre maruz ve muhtelif keyfiyata medar maddî cüz’iyatı zikretmesine ve ardından tefekküre ve ibrete teşvik eder bir fezleke ile hâtime vermesine misal olarak Nahl suresinin 66. ve 69. ayetlerini misal verir.
  • "Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır." (Bu ayet indiğinde içki henüz haram kılınmamıştı) mealindeki Nahl suresinin 67. ayetini tefsir eden Bediüzzaman 7. Şua'da aklı bulunanlara, bu iki meyvede tevhid için büyük bir âyet, bir delil ve bir hüccet bulunduğunu ders verir.
  • Cenab-ı Allah'ın bal arısına yüksek bir derecede ilham ettiğinden bahseden ve bu sureye adını veren bal arısının isminin geçtiği Nahl suresinin 68. ayetini tefsir eden Bediüzzaman, 7. Şua'da bal arısının fıtratça ve vazifece büyük bir kudret mu'cizesi olduğundan koca Nahl suresine bu isim verildiğini beyan eder ve (1) küçücük başına ehemmiyetli vazifesinin mükemmel programını yazma, (2) küçücük karnına yiyeceklerin en tatlısını koyup pişirme ve (3) öldürmek özelliği olan zehrini iğnesine arıya zarar vermeden yerleştirme fiillerinin tabiata ve tesadüfe verilemeyeceğini ve apaçık tevhidi ispat ettiğini ders verir.
  • Nahl suresinin 77. ayetinde geçen "Kıyametin kopması ise, göz açıp kapama gibi veya daha az bir zamandan ibarettir." mealindeki ibareye dair Risale-i Nur'un pek çok yerinde geçen derslerde haşr-i a’zamın bir anda, zamansız vücuda geldiği, Kādir-i Mutlak olan Allah'ın her şeyi son derece kolaylıkla, süratle, mualecesiz ve mübaşeretsiz yarattığı, kudretine nisbeten haşir ve kıyametin gayet kolay ve külfetsiz olduğu temsillerle izah edilir.
  • Yasin suresinin 53. ayetinde geçen "Olan müthiş bir sesten ibarettir." mealindeki ibare ile Nahl suresinin 77. ayetinde geçen "Kıyametin kopması ise, göz açıp kapama gibi veya daha az bir zamandan ibarettir." mealindeki ibareleri zikreden Bediüzzaman 2. Şua'da (1) haşirde ruhların cesetlere gelmesine, (2) cesetlerin ihyası ve (3) inşasına ve (4) dünyanın ölmesine ve kıyametin kopmasına birer misal verir.
  • Bediüzzaman 14. Söz'de "Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı "Ol" demekten ibarettir. Hemen oluverir." mealindeki Yasin suresinin 82. ayetini, "Kıyametin kopması ise, göz açıp kapama gibi veya daha az bir zamandan ibarettir." mealindeki ibare geçen Nahl suresinin 77. ayetini, "Biz ona (insana) şah damarından daha yakınız" mealindeki ibare geçen Kaf suresinin 16. ayetini ve "Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar." mealindeki Mearic suresinin 4. ayetini zikrederek Allah'ın Masnuata (yaratılmışlara) nihayet derecede yakın olduğu halde masnuatın nihayet derecede ondan uzak olduğunu ve Allah'ın nihayetsiz kibriyasıyla beraber gayet cüz’î şeyleri bile hüsn-ü sanattan hariç bırakmadığını misallerle izah eder.
  • Bediüzzaman 25. Söz'de imanın 6 rüknünün her bir cihetinin ayrıntılarıyla Kur'an'da ders verildiğine misal olarak saydığı pek çok ayet arasında Nahl suresinin 90. ayeti de vardır. Ayrıca bu ayet her Cuma namazında hutbenin ardından okunmaktadır.
  • Kur'an ayetlerinde geçen "Kur'an" kelimelerindeki tevafuğu keşfeden Bediüzzaman, farklı sayfalarda geçen Kur'an kelimelerinin de birbirine tefavuk ettiğine dair İsra suresinin 45. ayetinde ve Nahl suresinin 98. ayetinde geçen Kur'an kelimelerindeki tevafuğu Rumuzat-ı Semaniye'de misal olarak verir.
  • Nahl suresinin 103. ayetinde geçen ve Kur'an'ın apaçık bir Arapça olduğunu ilan eden "Arabiyyun Mübin" ifadesini zikreden Bediüzzaman, Kur'an'ın manasının açık ve anlaşılır olduğunu, hitab-ı İlahînin tamamen o manalar üzerine döndüğünü, o mensus manaları kabul etmemenin (haşa) Cenab-ı Hakk’ı yalanlamak ve Peygamberimizin anlayışını küçümsemek anlamına geleceğini ve nas hükmündeki o manalarının silsile halinde Peygamberimiz kanalıyla bize ulaştığını 29. Mektup'ta ders verir.
  • Nahl suresinin 121. ayetinde ve daha başka pek çok ayette geçen "Sırât-ı Müstakîm" (Dosdoğru yol) mealindeki ibarenin bu dehşetli ve fırtınalı asırda o doğru yolu şaşırtmayacak bir surette en başta gösteren Risale-i Nur olduğuna dair işaretler mevcuttur.
  • Nahl suresinin 125. ayetinde geçen "Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır" mealindeki ibarenin bir nüktesini ve bir ism-i a’zam veya ism-i a’zamın altı nurundan bir nuru olan ism-i Hakem’in bir cilvesini Bediüzzaman 30. Lema'da tefsir eder.
  • "Çünkü Allah, (kötülükten) sakınanlar ve güzel amel edenlerle beraberdir." mealindeki Nahl suresinin 128. ayetinin izahı babında 5. Söz'de namaz kılmanın ve büyük günahları işlememenin ne derece hakiki bir vazife-i insaniye ve ne kadar fıtrî, münasip bir netice-i hilkat-i beşeriye olduğuna dair bir temsilî hikâyecik vardır.

Bilgiler[değiştir]

İsminin Anlamı ve Kaynağı: Nahl, bal arısı anlamına gelir ve sure ismini 68. ayetinde geçen bu kelimeden almıştır.

Diğer İsimleri: Niam (nimetler) (muhtevasında insanlara verilen nimetlere temas edildiği için)

Kur'ân'daki Sırası: 16

Kur'ân'daki Yeri: 14. cüz, 266. sayfa

Mekkî/Medenî: Mekkî[1]

Nuzül (İnme) Sırası: 70

Kendisinden Önce Nazil Olan Sure: Kehf Suresi

Kendisinden Sonra Nazil Olan Sure: Nuh Suresi

Nuzülü (İnme) Hakkındaki Bilgiler: Mekke döneminde hicretten kısa bir süre önce nâzil olmuştur.[1]

Uzunluğu: 14,5 sayfa

Ayet Sayısı: 128

Satır Sayısı: 217

Kelime Sayısı: 1.141 (Rumuzat-ı Semaniye)[2], 1.844[3]

Harf Sayısı: 6.707 (Rumuzat-ı Semaniye)[4], 7.723[3]

Fasıla Harfleri: Ra, Mim, Nun

Bölüm (Ayn Durakları) Sayısı: 16

Secde Ayeti: Nahl 49

Allah lafzı sayısı (Besmele hariç): 85

Rahman ismi sayısı (Besmele dahil): 1

Rahim ismi sayısı (Besmele dahil): 7

Rab ismi sayısı: 20

İçinde Kur'an kelimesi geçen ayetler: 1 (Nahl 98)

Hizb-ül Kur'an'da Geçen Ayetler Listesi: Nahl Suresindeki Hizb-ül Kur'an Ayetleri (30 ayet)

Bu ayetleri okumak için: Hizb-i Azam-ı Kur'an, Nahl Kısmı

Münâcât-ül Kur'an'da İktibas Edilen Ayetler: 2., 49. (Secde ayeti), 90. ve 129. ayetler (4 ayet)

Risale-i Nur'da Geçen Ayet Sayısı: 18 (Bkz. Nahl Suresinin Risale-i Nur'da Geçen Ayetleri listesi)

Risale-i Nur'da Tamamı Geçen Ayetler: 66., 67., 77. ve 128. ayetler (Toplam 4 ayet)

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Sureler itibarıyladır. Onun dahi çok nükteleri var. Bir intizam, bir kasd ve bir iradeyi gösterir bir tarzda tevafukatı vardır.

Sure-i Bakara’da, âyâtın adediyle lafz-ı Celal’in adedi birdir. Fark dörttür ki Allah lafzı yerinde dört Hû lafzı var. Mesela, Lâ İlahe İllâ Hû’daki Hû gibi. Onunla muvafakat tamam olur.

Âl-i İmran’da yine âyâtıyla lafz-ı Celal tevafuktadır, müsavidirler. Yalnız lafz-ı Celal, iki yüz dokuzdur, âyet iki yüzdür. Fark dokuzdur. Böyle meziyat-ı kelâmiyede ve belâgat nüktelerinde küçük farklar zarar vermez, takribî tevafukat kâfidir.

Sure-i Nisa, Maide, En’am üçünün mecmu-u âyetleri, mecmuundaki lafz-ı Celal’in adedine tevafuktadır. Âyetlerin adedi dört yüz altmış dört, lafz-ı Celal’in adedi dört yüz altmış bir; Bismillah’taki lafzullah ile beraber tam tevafuktadır.

Hem mesela, baştaki beş surenin lafz-ı Celal adedi; Sure-i A’raf, Enfal, Tevbe, Yunus, Hud’daki lafz-ı Celal adedinin iki mislidir. Demek bu âhirdeki beş, evvelki beşin nısfıdır. Sonra gelen Sure-i Yusuf, Ra’d, İbrahim, Hicr, Nahl surelerindeki lafz-ı Celal adedi, o nısfın nısfıdır. Sonra Sure-i İsra, Kehf, Meryem, Tâhâ, Enbiya, Hac (Hâşiye[5]) o nısfın nısfının nısfıdır. Sonra gelen beşer beşer, takriben o nisbetle gidiyor; yalnız bazı küsuratla fark var. Öyle farklar, böyle makam-ı hitabîde zarar vermez. Mesela, bir kısım yüz yirmi bir, bir kısmı yüz yirmi beş, bir kısmı yüz elli dört, bir kısmı yüz elli dokuzdur.

Sonra Sure-i Zuhruf’tan başlayan beş sure, o nısf-ı nısf-ı nısfın nısfına iniyor. Sure-i Necm’den başlayan beş, o nısf-ı nısf-ı nısf-ı nısfın nısfıdır fakat takribîdir. Küçük küsuratın farkları, böyle makamat-ı hitabiyede zarar vermez. Sonra gelen küçük beşler içinde, üç beşlerin yalnız üçer adet lafz-ı Celal’i var.

İşte bu vaziyet gösteriyor ki lafz-ı Celal’in adedine tesadüf karışmamış, bir hikmet ve intizam ile adetleri tayin edilmiş.

(29. Mektup)


Kâinatta tasarrufları görünen ef’al-i Rabbaniyenin ıtlak ve ihata ve nihayetsiz bir surette zuhurlarıdır. Ve o fiilleri takyid ve tahdid eden, yalnız hikmet ve iradedir ve mazharların kabiliyetleridir. Ve serseri tesadüf ve şuursuz tabiat ve kör kuvvet ve camid esbab ve kayıtsız ve her yere dağılan ve karıştıran unsurlar, o gayet mizanlı ve hikmetli ve basîrane ve hayattarane ve muntazam ve muhkem olan fiillere karışamazlar, belki Fâil-i Zülcelal’in emriyle ve iradesiyle ve kuvvetiyle zahirî bir perde-i kudret olarak istimal olunuyorlar.

Hadsiz misallerinden üç misali, Sure-i Nahl’in bir sahifesinde birbirine muttasıl üç âyetin işaret ettikleri üç fiilin hadsiz nüktelerinden üç nüktesini beyan ederiz.

Birincisi

وَ اَوْحٰى رَبُّكَ اِلَى النَّحْلِ اَنِ اتَّخِذٖى مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا … اِلٰى اٰخِره

Evet, bal arısı fıtratça ve vazifece öyle bir mu’cize-i kudrettir ki koca Sure-i Nahl, onun ismiyle tesmiye edilmiş. Çünkü o küçücük bal makinesinin zerrecik başında, onun ehemmiyetli vazifesinin mükemmel programını yazmak ve küçücük karnında taamların en tatlısını koymak ve pişirmek ve süngücüğünde zîhayat azaları tahrip etmek ve öldürmek hâsiyetinde bulunan zehiri o uzuvcuğuna ve cismine zarar vermeden yerleştirmek; nihayet dikkat ve ilim ile ve gayet hikmet ve irade ile ve tam bir intizam ve muvazene ile olduğundan şuursuz, intizamsız, mizansız olan tabiat ve tesadüf gibi şeyler elbette müdahale edemezler ve karışamazlar.

İşte bu üç cihetle mu’cizeli bu sanat-ı İlahiyenin ve bu fiil-i Rabbanînin, bütün zemin yüzünde hadsiz arılarda, aynı hikmetle, aynı dikkatle, aynı mizanda, aynı anda, aynı tarzda zuhuru ve ihatası, bedahetle vahdeti ispat eder.

İkinci âyet

وَ اِنَّ لَكُمْ فِى الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةً نُسْقٖيكُمْ مِمَّا فٖى بُطُونِهٖ مِنْ بَيْنِ فَرْثٍ وَ دَمٍ لَبَنًا خَالِصًا سَٓائِغًا لِلشَّارِبٖينَ

âyeti, ibret-feşan bir fermandır. Evet, başta inek ve deve ve keçi ve koyun olarak süt fabrikaları olan validelerin memelerinde, kan ve fışkı içinde bulaştırmadan ve bulandırmadan ve onlara bütün bütün muhalif olarak hâlis, temiz, safi, mugaddi, hoş, beyaz bir sütü koymak; ve yavrularına karşı o sütten daha ziyade hoş, şirin, tatlı, kıymetli ve fedakârane bir şefkati kalplerine bırakmak; elbette o derece bir rahmet, bir hikmet, bir ilim, bir kudret ve bir ihtiyar ve dikkat ister ki fırtınalı tesadüflerin ve karıştırıcı unsurların ve kör kuvvetlerin hiçbir cihetle işleri olamaz.

İşte böyle gayet mu’cizeli ve hikmetli bu sanat-ı Rabbaniyenin ve bu fiil-i İlahînin, umum rûy-i zeminde, yüz binlerle nevilerin, hadsiz validelerinin kalplerinde ve memelerinde aynı anda, aynı tarzda, aynı hikmet ve aynı dikkat ile tecellisi ve tasarrufu ve yapması ve ihatası, bedahetle vahdeti ispat eder.

Üçüncü âyet

وَمِنْ ثَمَرَاتِ النَّخٖيلِ وَالْاَعْنَابِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَرًا وَرِزْقًا حَسَنًا اِنَّ فٖى ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

Bu âyet, nazar-ı dikkati hurma ve üzüme celbedip der ki: “Aklı bulunanlara, bu iki meyvede tevhid için büyük bir âyet, bir delil ve bir hüccet vardır.” Evet, bu iki meyve hem gıda ve kut hem fakihe ve yemiş hem çok lezzetli taamların menşeleri olmakla beraber, susuz bir kumda ve kuru bir toprakta duran bu ağaçlar, o derece bir mu’cize-i kudret ve bir hârika-i hikmettir ve öyle bir helvalı şeker fabrikası ve ballı bir şurup makinesi ve o kadar hassas bir mizan ve mükemmel bir intizam ve hikmetli ve dikkatli bir sanattırlar ki zerre kadar aklı bulunan bir adam “Bunları böyle yapan, elbette bu kâinatı yaratan zat olabilir.” demeye mecburdur.

Çünkü mesela, bu gözümüz önünde bir parmak kadar asmanın üzüm çubuğunda yirmi salkım var ve her salkımda şekerli şurup tulumbacıklarından yüzer tane var. Ve her tanenin yüzüne incecik ve güzel ve latîf ve renkli bir mahfazayı giydirmek ve nazik ve yumuşak kalbinde, kuvve-i hâfızası ve programı ve tarihçe-i hayatı hükmünde olan sert kabuklu, ceviz içli çekirdekleri koymak ve karnında cennet helvası gibi bir tatlıyı ve âb-ı kevser gibi bir balı yapmak ve bütün zemin yüzünde, hadsiz emsalinde aynı dikkat, aynı hikmet, aynı hârika-i sanatı, aynı zamanda, aynı tarzda yaratmak, elbette bedahetle gösterir ki bu işi yapan; bütün kâinatın Hâlık’ıdır ve nihayetsiz bir kudreti ve hadsiz bir hikmeti iktiza eden şu fiil ancak onun fiilidir.

Evet, bu çok hassas mizana ve çok maharetli sanata ve çok hikmetli intizama, kör ve serseri ve intizamsız ve şuursuz ve hedefsiz ve istilacı ve karıştırıcı olan kuvvetler ve tabiatlar ve sebepler karışamazlar, ellerini uzatamazlar. Yalnız, mef’uliyette ve kabulde ve perdedarlıkta, emr-i Rabbanî ile istihdam olunuyorlar.

İşte bu üç âyetin işaret ettikleri üç hakikatin tevhide delâlet eden üç nüktesi gibi hadsiz ef’al-i Rabbaniyenin hadsiz cilveleri ve tasarrufları, ittifakla bir tek vâhid-i ehad, bir Zat-ı Zülcelal’in vahdetine şehadet ederler.

(7. Şua)


Sure-i Kadr'ın yüz yirmi hurufu var. Gayr-ı melfuz hemze sayılmazsa yüz on dörttür. En evvel nâzil olan Sure-i Alak küsuratından kat'-ı nazar nısf-ı evvelin hurufatı ve tam surenin kelimat-ı nahviyesi yüz küsur olmakla; Sure-i Duha, Sure-i Elem Neşrah Leke ve Sure-i Zilzal ve Sure-i Tekâsür ve Sure-i El-Maun ve Sure-i El-Alak'ın nısf-ı evveli ve Sure-i Vettîn ve Sure-i El-Karia ve Sure-i Hümeze'nin her birinin yüz aded-i hurufuna tevafuku ve o on surenin küsuratından kat'-ı nazar birbiriyle manidar muvafakatı tesadüfî olamaz.

Aynen öyle de: Sure-i El-Kadr'in mütevafıkları olan o on surelerin her biri yüz adet hurufu ise, kelimat noktasında da Sure-i Fecr, Sure-i Abese, Sure-i El-Mürselât, Sure-i El-Buruc, Sure-i El-Mutaffifîn, Sure-i El-İnşikak, Sure-i En-Naziat, Sure-i Nebe', Sure-i Münafikûn ve Sure-i Cumua'nın her birinin yüz küsur örfî aded-i kelimatına yüzlükte manidar tevafukları tesadüfî olmadığı gibi...

Evvelki huruf cihetinde de on adet sure-i mütevafıkanın ve kelimat cihetinde son on adet suver-i mütevafıkanın küsurattan kat'-ı nazar tevafuklarıyla beraber o iki kabile olan onar adet sureler müttefikan âyet nokta-i nazarında Sure-i İsra, Sure-i Kehf, Sure-i Tâhâ, Sure-i Yusuf, Sure-i Hûd, Sure-i Yunus, Sure-i Nahl, Sure-i Enbiya, Sure-i Mü'minûn, Sure-i Tevbe, Sure-i Maide her birinin yüz küsur adet âyetlerine manidar tevafukları elbette bir hikmeti var. Ve her halde şuursuz, hikmetsiz tesadüfün işi değildir.[6]

Küsuratlarının farkları cüz'îdir.

Mesela: Tenvirü'l-Mikbas tefsirinin gösterdiği adede binaen Sure-i Yunus'un kesri dokuz, Kehf'ın on, İsra'nın on bir, Hûd'un on iki, Mü'minûn'un on dokuz, Maide yirmi, Alak'ın nısf-ı evveli yirmi bir, El-Kadr yirmi iki, Nahl yirmi sekiz, Tevbe otuz, Tîn elli, El-Karia elli iki ve hâkeza... İşte böyle kesirlerin küçücük farkları, münasebat-ı tevafukiyeyi elbette bozmaz.

Hem Sure-i Kadr yüz on dört (114) harfiyle, yüz on üç (113) surelerin adedine bir fark ile tevafuku manidardır. Güya benden başka yüz on iki (112) sure ile bir de küçük bir Kur'an olan Fatiha geleceğine bir îmadır.

Bu surelerin âyât cihetindeki tevafukatta bir letafeti şudur ki:

ألف isminin ebcedî makamı olan yüz on bir (111) ki üç eliftir yani ااا Hem Sure-i İsra, hem Sure-i Yusuf, hem bir kavle göre Sure-i Kehf aynen yüz on bir (111) olması ve o üç eliften ikisi bir çizgi üstüne konulsa, bu suret olur الل ki Lafzullah'tır.

Sure-i Kevser ve Kadr ve Alak bahsi münasebetiyle Sure-i İhlas'ın bu nevi tevafukatta bir küçük nüktesini beyan etmek münasiptir. Şöyle ki:

İhlas'ın ebcedî makam-ı hurufîsi bin üçtür (1003). Küsurdan kat'-ı nazar Sure-i Nur, Sure-i Hacc, Enfal, Nahl ve İsra ve Kehf ve Enbiya ve Mü'minûn ve Zümer ve Yusuf ve Hûd ve Yunus ve Neml ve Şuara ve Tâhâ surelerinin her birinin bin küsur kelimat adetlerine tevafukuyla beraber;

Huruf cihetinde Sure-i Sebe' ve El-Hàkka ve Mümtehine ve İnsan ve Tûr ve Secde ve ve'z-Zariyat ve Rahman ve Tahrim ve Talak ve Duhan surelerinin her birinin bin adet küsur hurufuna manidar tevafuku elbette bir sülüs-ü Kur'an addedilen Sure-i İhlas'ın hikmettar bir nüktesidir ve bir sırr-ı azîmi var ve şuursuz ve hikmetsiz tesadüfün işi değildir.

(Rumuzat-ı Semaniye)


Sure-i Kadr'in 120 harfi var. Gayr-ı melfuz hemze sayılmazsa, 114 suver-i Kur'aniyeye tevafukla işaret eden 114'tür. İşte bu adetle اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ kendiyle beraber 10 surenin hurufatının adetlerine ve 10 surenin kelimatının adetlerine ve 10 surenin âyetlerinin adetlerine tevafuku, her halde şuursuz, hikmetsiz tesadüfün işi olamaz. Belki manevî ve lafzî bir i'caz-ı Kur'anînin bir şuaı hurufata aksedip tanzim ile yaldızlanmış.

Evet اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ ile beraber Duha, Elem Neşrah Leke, Zilzal, Tekâsür, El-Maun, en evvel nâzil olan nısf-ı evvel-i Alak, Ve't-tîn, El-Karia ve Hümeze olan 10 surenin -tevafuku bozmayan küçük küsurattan kat'-ı nazar- 100 adedinde tevafukları olduğu gibi; yine Sure-i اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ El-Fecr, Abese, El-Mürselât, El-Buruc, El-Mutaffifîn, El-İnşikak, En-Naziat, En-Nebe', El-Münafıkûn, Cumua olan 10 surenin 100 küsur aded-i kelimatına yüzlükte manidar tevafuk etmekle beraber; yine اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ hurufatı Sure-i İsra, Kehf, Tâhâ, Yusuf, Hud, Yunus, Nahl, Enbiya, Mü'minûn, Tevbe, Maide olan 10 surenin her birinin 100 küsur adet âyetlerine manidar tevafukları ve bu surelerin de bu tevafuk-u acibe zımnında birbiriyle tevafukları içinde binler tevafuk bulunduğu halde hiç mümkün olur mu ki, tesadüf içine girebilsin? Hiç mümkün müdür ki, bu ittifakın uçlarında mühim nükteler, işaretler bulunmasın?

Üçüncü Misal: Sure-i İhlas'ın ebcedî makam-ı hurufîsi 1003'tür. Böyle büyük yekûndeki tevafuka zarar vermeyen küçük küsurattan kat'-ı nazar Sure-i Nur, Hacc, Enfal, Nahl, İsra, Kehf, Enbiya, Mü'minûn, Zümer, Yunus, Yusuf, Neml, Şuara, Tâhâ olan 14 surelerin her birinin 1000 küsur kelimat adetlerine tevafuku ile beraber; huruf cihetinde Sure-i Sebe', El-Hàkka, Mümtehine, Sure-i İnsan, Tûr, Secde, Ez-Zariyat, Rahman, Tahrim, Talak, Duhan surelerinin her birinin 1000 küsur aded-i huruflarına manidar tevafuk, elbette bir sülüs-ü Kur'an addedilen Sure-i İhlas'ın hikmettar bir nüktesidir. Ve bu tevafukun bir sırr-ı azîmi var ve şuursuz, hikmetsiz tesadüfün işi değildir. Belki şuaat-ı i'caziyenin in'ikasıdır.

(Rumuzat-ı Semaniye)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

Ayetlerdeki Kelime ve Harf Sayıları[değiştir]

Nahl Suresinin Ayetlerindeki Kelime ve Harf Sayısı[3]
Genel Ayet No Sure No Sure Ayet No Kelime Sayısı Harf Sayısı
1902 16 1 9 40
1903 16 2 18 67
1904 16 3 7 33
1905 16 4 8 29
1906 16 5 8 38
1907 16 6 7 31
1908 16 7 14 58
1909 16 8 9 48
1910 16 9 10 44
1911 16 10 13 47
1912 16 11 16 70
1913 16 12 15 69
1914 16 13 13 49
1915 16 14 21 100
1916 16 15 11 47
1917 16 16 4 20
1918 16 17 7 27
1919 16 18 10 39
1920 16 19 6 25
1921 16 20 10 41
1922 16 21 7 31
1923 16 22 11 55
1924 16 23 13 49
1925 16 24 9 39
1926 16 25 15 68
1927 16 26 21 85
1928 16 27 21 95
1929 16 28 19 81
1930 16 29 8 42
1931 16 30 20 91
1932 16 31 15 65
1933 16 32 12 62
1934 16 33 22 90
1935 16 34 10 43
1936 16 35 32 118
1937 16 36 28 119
1938 16 37 14 45
1939 16 38 18 72
1940 16 39 11 52
1941 16 40 10 36
1942 16 41 18 79
1943 16 42 5 25
1944 16 43 15 60
1945 16 44 12 62
1946 16 45 16 67
1947 16 46 7 28
1948 16 47 8 31
1949 16 48 17 66
1950 16 49 14 55
1951 16 50 7 32
1952 16 51 12 49
1953 16 52 11 46
1954 16 53 12 43
1955 16 54 10 38
1956 16 55 6 34
1957 16 56 12 56
1958 16 57 7 32
1959 16 58 9 37
1960 16 59 19 64
1961 16 60 12 59
1962 16 61 23 96
1963 16 62 17 71
1964 16 63 17 70
1965 16 64 14 62
1966 16 65 16 62
1967 16 66 17 67
1968 16 67 15 64
1969 16 68 13 54
1970 16 69 24 92
1971 16 70 20 74
1972 16 71 22 91
1973 16 72 21 94
1974 16 73 15 60
1975 16 74 10 42
1976 16 75 27 101
1977 16 76 29 108
1978 16 77 19 69
1979 16 78 15 73
1980 16 79 18 67
1981 16 80 25 116
1982 16 81 25 106
1983 16 82 6 28
1984 16 83 7 38
1985 16 84 14 51
1986 16 85 11 45
1987 16 86 19 91
1988 16 87 10 43
1989 16 88 13 58
1990 16 89 24 101
1991 16 90 16 80
1992 16 91 20 87
1993 16 92 32 128
1994 16 93 17 67
1995 16 94 19 82
1996 16 95 15 57
1997 16 96 15 64
1998 16 97 18 75
1999 16 98 8 40
2000 16 99 10 41
2001 16 100 9 40
2002 16 101 17 69
2003 16 102 13 57
2004 16 103 16 69
2005 16 104 12 48
2006 16 105 11 51
2007 16 106 24 92
2008 16 107 13 62
2009 16 108 11 54
2010 16 109 7 27
2011 16 110 18 64
2012 16 111 15 50
2013 16 112 24 107
2014 16 113 9 43
2015 16 114 13 56
2016 16 115 22 84
2017 16 116 22 93
2018 16 117 5 19
2019 16 118 15 65
2020 16 119 19 70
2021 16 120 11 42
2022 16 121 7 34
2023 16 122 9 42
2024 16 123 12 48
2025 16 124 17 74
2026 16 125 22 90
2027 16 126 12 52
2028 16 127 14 51
2029 16 128 8 32
Toplam - 128 1.844 7.723

İlgili Maddeler/Sayfalar[değiştir]

İlgili Kategoriler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]

  1. 1,0 1,1 1,2 https://islamansiklopedisi.org.tr/nahl-suresi
  2. https://nurpedia.org/wiki/Risale:29._Mektubun_8._K%C4%B1sm%C4%B1_(Rumuzat-%C4%B1_Semaniye)#Birinci_Par%C3%A7as%C4%B1
  3. 3,0 3,1 3,2 https://binimad.com/wp-content/uploads/2020/11/Letters-and-Word-Count-of-The-Entire-Quran.pdf
  4. https://nurpedia.org/wiki/Risale:29._Mektubun_8._K%C4%B1sm%C4%B1_(Rumuzat-%C4%B1_Semaniye)#Birinci_Par%C3%A7as%C4%B1
  5. Bu beşer taksimat üzere bir sır inkişaf etmişti. Hiçbirimizin haberi olmadan şurada altı sure kaydolmuş. Şüphemiz kalmadı ki gaibden, ihtiyarımızın haricinde altıncısı girmiş; tâ bu nısfiyet sırr-ı mühimmi kaybolmasın.
  6. Elhasıl: Sure-i Kadr harfleri ve Sure-i Alak'ın kelimat-ı nahviyesi ve en evvel nâzil olan nısf-ı evvelin hurufatı yüz küsur hurufuyla, on surenin hurufatına manidar tevafuk ediyor. Ve diğer on surenin kelimatına manidar tevafuk ediyor, hem uzun diğer on surenin âyâtına gayet manidar tevafuk ediyor. Demek bu otuz sureden her birisi yirmi dokuz sureye tevafuk ediyor. Demek bu küçük tevafuk-u Kur'aniyede dokuz yüz tevafuk var. Küsurattan kat'-ı nazar edilmiş. Çünkü münasebat-ı tevafukiyeyi bozmaz. Bu tarzdaki tevafuka hiç mümkün müdür ki tesadüf içine karışsın? Hem hiç mümkün müdür ki mühim hikmetleri bulunmasın?