Kaf 1
Önceki Ayet: Hucurat 18 ← Kaf Suresi → Kaf 2: Sonraki Ayet
Meali: {Mekke'de inmiştir, 45 âyettir. "Kaf" harfi ile başladığı için bu adı almıştır.}
1- Kaf. Şerefli Kur'an'a andolsun.
Kur'an'daki Yeri: 26. Cüz, 517. Sayfa
Tilavet Notları:
Diğer Notlar:
Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]
Sure-i قٓ وَ الْقُرْاٰنِ الْمَجٖيدِ i okurken
مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ اِلَّا لَدَيْهِ رَقٖيبٌ عَتٖيدٌ
وَجَٓاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ ذٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَحٖيدُ
وَ نُفِخَ فِى الصُّورِ ذٰلِكَ يَوْمُ الْوَعٖيدِ
وَ جَٓاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَٓائِقٌ وَ شَهٖيدٌ
لَقَدْ كُنْتَ فٖى غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَٓاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدٖيدٌ
وَ قَالَ قَرٖينُهُ هٰذَا مَا لَدَىَّ عَتٖيدٌ
اَلْقِيَا فٖى جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَنٖيدٍ
Şu âyetleri okurken şeytan dedi ki: “Kur’an’ın en mühim fesahatini, siz onun selasetinde ve vuzuhunda buluyorsunuz. Halbuki şu âyette nereden nereye atlıyor? Sekerattan tâ kıyamete atlıyor. Nefh-i Sûr’dan muhasebenin hitamına intikal ediyor ve ondan cehenneme idhali zikrediyor. Bu acib atlamaklar içinde hangi selaset kalır? Kur’an’ın ekser yerlerinde, böyle birbirinden uzak meseleleri birleştiriyor. Böyle münasebetsiz vaziyetle selaset, fesahat nerede kalır?”
Elcevap: Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın esas-ı i’cazı, en mühimlerinden belâgatından sonra îcazdır. Îcaz, i’caz-ı Kur’an’ın en metin ve en mühim bir esasıdır. Kur’an-ı Hakîm’de şu mu’cizane îcaz, o kadar çoktur ve o kadar güzeldir ki ehl-i tetkik, karşısında hayrettedirler.
...
Amma Sure-i Kaf’ın âyeti ise ondaki îcaz pek acib ve mu’cizanedir. Çünkü kâfirin pek müthiş ve çok uzun ve bir günü elli bin sene olan istikbaline ve o istikbalin dehşetli inkılabatında kâfirin başına gelecek elîm ve mühim hâdisata birer birer parmak basıyor. Şimşek gibi fikri, onlar üstünde gezdiriyor. O pek çok uzun zamanı, hazır bir sahife gibi nazara gösterir. Zikredilmeyen hâdisatı hayale havale edip ulvi bir selasetle beyan eder.
Mesela, Sure-i قٓ وَ الْقُرْاٰنِ الْمَجٖيدِ de öyle parlak ve güzel ve şirin ve yüksek bir beyanla haşri ispat eder ki baharın gelmesi gibi kat’î bir surette kanaat verir. İşte bak: Kâfirlerin, çürümüş kemiklerin dirilmesini inkâr ederek “Bu acibdir, olamaz.” demelerine cevaben
كَذٰلِكَ الْخُرُوجُ a kadar ferman ediyor. Beyanı su gibi akıyor, yıldızlar gibi parlıyor. Kalbe hurma gibi hem lezzet hem zevk veriyor hem rızık oluyor.
(25. Söz)
(Kaf Dağı'dır)
İşaret:
Malûmdur, bir şeyin mahiyetinin keyfiyetini bilmek başkadır, o şeyin vücûdunu tasdik etmek yine başkadır. Bu iki noktayı temyiz etmek lâzımdır. Zîrâ çok şeylerin asıl vücûdu yakîn iken, vehim onda tasarruf ederek tâ imkândan imtina' derecesine çıkarıyor. İstersen Yedinci Mukaddeme'den sual et, sana "neam!" cevabı verecektir. Hem de çok şeylerin metinleri kat'î iken delaletlerinde zunûn tezahüm eylemişlerdir. Belki "Murad nedir?" olan sualinin cevabında, efham mütehayyir olmuşlardır. İstersen Onbirinci Mukaddeme'nin sadefini aç, bu cevheri bulacaksın.
Tenbih:
Vaktaki bu böyledir. "Kaf"a işaret eden kat'iyy-ül metinlerden yalnız قٓ وَ الْقُرْاٰنِ الْمَجٖيدِ dir. Halbuki caizdir; "Kaf", "Sad" gibi olsun. Dünyanın şarkında değil, belki ağzın garbındadır. Şu ihtimal ile delil yakîniyetten düşer. Hem de kat'iyy-üd delalet bundan başka olmadığının bir delili; Şer'in müçtehidlerinden olan Karafî'nin ﻟﺎَ ﺍَﺻْﻞَ ﻟَﻪُ demesidir. Lâkin İbn-i Abbas'a isnad olunan keyfiyet-i meşhuresi, Dördüncü Mukaddeme'ye bak, vech-i nisbeti sana temessül edecektir. Halbuki İbn-i Abbas'ın her söylediği sözü, hadîs olması lâzım gelmediği gibi; her naklettiği şeyi de onun makbulü olmak lâzım gelmez. Zîrâ İbn-i Abbas gençliğinde İsrailiyata, bazı hakâikin tezahürü için hikâyet tarîkiyle bir derece atf-ı nazar eylemiştir.
Eğer Dersen:
"Muhakkikîn-i sofiye, "Kaf"a dair pek çok tasviratta bulunmuşlardır?" Buna cevaben derim: "Meşhur olan âlem-i misal, onların cevelangâhıdır. Biz elbisemizi çıkardığımız gibi, onlar da cesedlerini çıkarıp seyr-i ruhanî ile o ma'rezgâh-ı acaibe temaşa ediyorlar. "Kaf" ise; o âlemde onların tarif ettikleri gibi mütemessildir. Bir parça âyinede, semavat ve nücum temessül ettikleri gibi; bu âlem-i şehâdette velev küçük şeyler de olsa -çekirdek gibi- âlem-i misalde tecessüm-ü maanînin tesiriyle bir büyük ağaç oluyor. Bu iki âlemin ahkâmları birbirine karıştırılmaz. Muhyiddin-i Arabî'nin mağz-ı kelâmına muttali olan bunu tasdik eder.
Amma avamın, yahut avam gibi adamların mabeynlerinde müştehir olan keyfiyeti ki: "Kaf" yere muhittir ve müteaddiddir, her ikisinin ortasında beş yüz senedir.. ve zirvesi semanın ketfine mümastır... ilâ âhiri hayalâtihim... Bunu, ne kıymette olduğunu bilmek istersen, git Üçüncü Mukaddeme'den fenerini yak! sonra gel, bu zulümata gir. Belki âb-ı hayat olan belâgatını göreceksin.
Eğer bizim bu mes'elede olan itikadımızı anlamak istersen; bil ki ben "Kaf"ın vücûduna cezmederim, fakat keyfiyeti ise, havale ederim. Eğer bir hadîs-i sahih ve mütevatir, keyfiyetin beyanında sabit olursa iman ederim ki; murad-ı Nebî sadık ve doğru ve haktır. Fakat murad-ı Nebevî üzerine... Yoksa nâsın mütehayyelleri üzerine değil. Zîrâ bâzan fehmolunan şey, muradın gayrısıdır.
Bu mes'elede malûmumuz budur: Kaf Dağı, ekser şarkı ihata eden ve eski zamanda bedevî ve medenîlerin aralarında fâsıl olan ve a'zam-ı cibal-i dünya olan Çamular'ının annesi olan Himalaya silsilesidir. Bu silsilenin ırkından cibal-i dünyanın ekserisi teşa'ub eyledikleri söylenir. Bu hal öyle gösteriyor ki: "Kaf"ın dünyaya meşhur olan ihatanın fikir ve hayali bu asl-ı teşa'ubdan neş'et etmiş olmak gerektir.
Ve Sâniyen:
Âlem-i şehâdete suretiyle ve âlem-i gayba mânâsıyla müşabih ve ikisinin mabeyninde bir berzah olan âlem-i misal o muammayı halleder. Kim isterse, keşf-i sadık penceresiyle veya rü'ya-yı sadık menfeziyle veya şeffâf şeyler dûrbîniyle ve hiç olmazsa hayalin vera' perdesiyle o âleme bir derece seyirci olabilir. Bu âlem-i misalin vücûduna ve onda ma'ânînin tecessüm etmelerine pek çok delail vardır. Binaenaleyh bu kürede olan "Kaf", o âlemde zil-acaib olan "Kaf"ın çekirdeği olabilir. Hem de Sâni'in mülkü geniştir. Bu sefil küreye münhasır değildir. Feza ise gayet vâsi', Allah'ın dünyası gayet azîm olduğundan zül-acaib olan "Kaf"ı istiab edebilir.
Fakat eyyam-ı İlahiye ile beşyüz sene bizim küreden uzak olmakla beraber, mevc-i mekfuf olan semaya temas etmek, imkân-ı aklîden hariç değildir. Zîrâ "Kaf" sema gibi şeffâf ve gayr-ı mer'î olmak caizdir.
Ve Râbian:
Neden caiz olmasın ki "Kaf", daire-i ufuktan tecellî eden silsile-i a'zamdan ibaret ola... Nasıl ufkun ismi de "Kaf"a me'haz olabilir. Zîrâ devair-i mütedâhile gibi nereye bakılırsa, silsilelerden bir daire görülür. Gide gide nazar kalır, hayale teslim eder. En nihayet hayal ise selasil-i cibalden bir daire-i muhitayı tahayyül eder ki, semanın etrafına temas ediyor. Küreviyet sırrıyla, beş yüz sene de uzak olsa, yine muttasıl görünür.
Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]
İlgili Maddeler[değiştir]
Huruf-u Mukattaa: Kur'an'da 29 sûrenin başında 30 ayette yer alan ve isimleriyle telaffuz edilen harflerin ortak adı.
- Kaf Suresi
- Kaf Suresinin Risale-i Nur'da Geçen Ayetleri
- Asar-ı Bediyye'de Geçen Ayetler
- Fihrist'te (Mektubat) Geçen Ayetler
- 26. Mektup'ta Geçen Ayetler
- Mektubat'ta Geçen Ayetler
- Risale-i Nur'da Geçen Ayetler
- Sözler'de Geçen Ayetler
- 25. Söz'de Geçen Ayetler
- Hizb-ül Kur'an Ayetleri
- Kaf Suresindeki Hizb-ül Kur'an Ayetleri
- Yemin Ayetleri
- Huruf-u Mukattaa İçeren Ayetler
- Kur'an Kelimesi Geçen Ayetler