Abdullah Bin Übey Bin Selul

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Medine münafıklarının reisi bu şahıs olduğu için Risale-i Nur'da geçen "Medine Münafıkları" ifadesi bu maddeye yönlendirilmiştir

Abdullah Bin Übey Bin Selul Peygamberimiz devrinde Medine’de yaşayan münafıkların reisidir. Hazrec kabilesinin reisi olup Medine’nin idaresi kendisine verilmek üzere iken Hz. Peygamber’in oraya hicretiyle bundan vazgeçilmiştir. Bu sebeple, Bedir Gazvesi’nden hemen sonra müslüman olmuş görünmesine rağmen, Peygamber’e ve onun tebliğ ettiği dine karşı beslediği kin ve düşmanlık duygularından hiçbir zaman kurtulamamıştır. Düşmanlık hisleri Mekkeli müşrikler tarafından da tahrik edilmiş ama Medine’nin büyük çoğunluğu müslüman olduğu için Peygamber’e karşı harekete geçmeye cesaret edememiştir. Medine’deki Yahudilerle de müslümanlar aleyhinde iş birliği yapmıştır. Bu hususta müslümanların, yahudilerle hıristiyanları dost edinmelerini yasaklayan âyet nâzil olmuştur (Maide 51). Medine'deki diğer münafıkların başlıcaları Hazreç'ten Adiy bin Rabia, Suveyd, Zeyd bin Amr, Ukbe bin Kadim ve Evs kabilesinden Celes bin Suveyd, Haris bin Osman, Hâtıb ve Ebu Habibe bin Ez’ar idi. Bu münafıklar camiye geliyorlar, zaman zaman Müslümanlarla alay ediyorlar, onların arasına nifak tohumları serpiyorlar ve İslâm düşmanlarına casusluk yapıyorlardı. Başında bulunduğu nifak şebekesinin yaptıklarından dolayı haklarında âyet-i kerimeler, hattâ "Münafıkûn" adında müstakil bir sûre nazil olmuştu.[1] Uhud savaşına 300 kişilik kuvvetle katılmış ancak yolda geri dönerek müslümanların moralini bozmaya çalışmıştır. Beni Nadir Yahudilerine haber göndererek yerlerinden ayrılmamalarını ve Peygamber’e karşı gelmelerini istedi ama Yahudiler müslümanların şartlarını kabul etmek zorunda kaldı. Haşir 11 buna işaret eder. Peygamberimizin hanımı Hz. Ayşe'ye Medineli münafıkların reisi Abdullah Bin Übey Bin Selul'ün başlattığı dedikodular sonucu zina iftirası yapıldı. Olay üzerine inen Nur Suresinin ayetleri ile Hz. Aişe temize çıktı ve iftiraya katılanlar cezalandırıldı.[2] Kur’an’da Abdullah kastedilerek, “İftiranın büyüğünü üstlenen adam için en büyük azap vardır” (Nur 11) buyurulmuştur. Abdullah b. Übey ölünce samimi bir müslüman olan oğlu Abdullah babasını kefenlemek için Peygamber’den gömleğini istedi, cenaze namazını kıldırmasını da rica etti. Hz. Peygamber gömleğini verdi fakat inen bir ayet (Tevbe 84) ile münafıklara dua edilmesi ve kabirlerinin ziyareti yasaklandı. Abdullah bin Übeyy'in vefât ederken Peygamberimiz'den (asm) medet umduğunu gören bin kişi samimiyetle Müslüman olmuştur.[3]

Risale-i Nur'da Bu Konudaki Derslerin Özeti[değiştir]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: -

Doğum Yeri ve Tarihi: -

Vefat Yeri ve Tarihi: Medine, hicretin 9. yılı, Zilkade ayı (Şubat 631)

Kabrinin Yeri: -

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Sual: Hizbullah olan ehl-i hidayet, başta enbiya ve onların başında Fahr-i Âlem aleyhissalâtü vesselâm, o kadar inayet ve rahmet-i İlahiye ve imdad-ı Sübhaniyeye mazhar oldukları halde, neden çok defa hizbü’ş-şeytan olan ehl-i dalalete mağlup olmuşlar?

Hem Hâtemü’l-enbiya’nın güneş gibi parlak nübüvvet ve risaleti ve iksir-i a’zam gibi tesirli i’caz-ı Kur’anî vasıtasıyla irşadı ve cazibe-i umumiye-i kâinattan daha cazibedar hakaik-i Kur’aniyenin komşuluğunda ve yakınında olan Medine münafıklarının dalalette ısrarları ve hidayete girmemeleri ne içindir ve hikmeti nedir?

Elcevap: Bu iki şık müthiş sualin halli için derince bir esas beyan etmek lâzım gelir. Şöyle ki:

Şu kâinat Hâlık-ı Zülcelal’inin hem cemalî hem celalî iki kısım esması bulunduğundan ve o cemalî ve celalî isimler, hükümlerini ayrı ayrı cilvelerle göstermek iktiza ettiklerinden, Hâlık-ı Zülcelal kâinatta ezdadı birbirine mezcedip birbirine mukabil getirip ve birbirine mütecaviz ve müdafi bir vaziyet verip, hikmetli ve menfaattar bir nevi mübareze suretine getirip, ondan zıtları birbirinin hududuna geçirip ihtilafat ve tagayyürat meydana getirmekle kâinatı kanun-u tagayyür ve tahavvül ve düstur-u terakki ve tekâmüle tabi kıldığı için o şecere-i hilkatin câmi’ bir semeresi olan insan nevinde, o kanun-u mübarezeyi daha acib bir şekle getirip bütün terakkiyat-ı insaniyeye medar bir mücahede kapısını açıp, hizbullaha karşı meydana çıkabilmek için hizbü’ş-şeytana bazı cihazat vermiş.

İşte bu sırr-ı dakik içindir ki enbiyalar çok defa ehl-i dalalete karşı mağlup oluyor. Ve gayet zaaf ve aczde olan dalalet ehli, manen gayet kuvvetli olan ehl-i hakka muvakkaten galip oluyorlar ve mukavemet ediyorlar. Bu acib mukavemetin sırr-ı hikmeti şudur ki:

Dalalette ve küfürde hem adem ve terk var ki pek kolaydır, hareket istemez. Hem tahrip var ki çok sehildir ve âsandır, az bir hareket yeter. Hem tecavüz var ki az bir amel ile çoklarına zarar verip, ihafe noktasında ve firavuniyet cihetinden onlara bir makam kazandırır. Hem âkıbeti görmeyen ve hazır zevke müptela olan insandaki nebatî ve hayvanî kuvvelerin tatmini, telezzüzü, hürriyeti vardır ki akıl ve kalp gibi letaif-i insaniyeyi insaniyetkârane ve âkıbet-endişane olan vazifelerinden vazgeçiriyorlar.

Ehl-i hidayet ve başta ehl-i nübüvvet ve başta Habib-i Rabbü’l-âlemîn olan Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın meslek-i kudsîsi hem vücudî hem sübutî hem tamir hem hareket hem hudutta istikamet hem âkıbeti düşünmek hem ubudiyet hem nefs-i emmarenin firavuniyetini, serbestliğini kırmak gibi esasat-ı mühimme bulunduğundandır ki Medine-i Münevvere’de bulunan o zamanın münafıkları, o parlak güneşe karşı yarasa kuşu gibi gözlerini yumup, o cazibe-i azîmeye karşı şeytanî bir kuvve-i dâfiaya kapılıp dalalette kalmışlar.

(13. Lema)


Dokuzuncu İşaret: Hizbullah’ın neden çok defa hizbü’ş-şeytan olan ehl-i dalalete mağlup olduklarını; Medine münafıklarının dalalette ısrar ederek hidayete girmemeleri ve Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın iki muharebedeki mağlubiyetinin hikmetini beyan ederek o Seyyidü’l-mürselîn’in sünnetine ittiba sayesinde muvakkat acıların geçeceğini,

...

Hulusi

(Barla L.)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

Kur’an; münafıkların şahıslarını tayin etmeyerek umumî bir sıfatla onlara işaret ettiği, Resul-i Ekrem’in (asm) siyasetine daha münasiptir. Zira şahıslarının tayini ile kabahatleri yüzlerine vurulsaydı, mü’minler nefsin desisesiyle vesveseye düşerlerdi. Halbuki vesvese havfa, havf riyaya, riya nifaka incirar eder.

Ve keza eğer Kur’an onları tayin ile takbih etseydi “Resul-i Ekrem (asm) mütereddiddir, etbaına emniyeti yoktur.” denilecekti.

Ve keza bazan kötülük ifşa edilmese tedricen zâil olması ihtimali vardır. Fakat teşhir edildiği takdirde, sahibinin hiddetini tahrik eder. Daha fazlasını yapmaya bâis olur.

(İşaratül İ'caz)

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

  • [[Münafık]: Allah’a, Peygamber’e ve diğer îman esaslarına inanmadığı halde inanmış gibi görünen ve öyle davranan kimse.
  • İfk Hadisesi: Abdullah b. Übey b. Selûl’ün başlattığı dedikoduyla birlikte iç huzursuzluklara yol açan önemli bir vaziyet halini olan olay.
  • Nur Suresi: Bu hadiseden bahseden sure.
  • Aişe: İfk hadisesinde kendisine iftira atılan Peygamberimizin hanımı ve mü'minlerin annesi.

Kaynakça[değiştir]