Abdullah İbni Selam

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Abdullah İbni Selam Yahudi âlimi iken daha sonra müslüman olan meşhur sahâbîdir. Bütün ev halkının Müslüman olmasını sağlamıştır. Uhud Savaşı’na, Kudüs’ün fethine ve Nihâvend Savaşı’na katılmıştır. Tevrat ve Talmud’u babasından okumuş olan Abdullah b. Selâm, Medine’deki yahudilerin meşhur âlimlerindendi. Buhârî ve diğer muhaddisler ondan hadis nakletmiştir. İslâm âlimleri Peygamberler tarihi, kâinatın ve insanın yaratılışı, fitneler, kanlı savaşlar ve kıyamet alâmetleri hakkında bazı bilgileri ondan nakletmiştir. Alimler onu rivayet açısından güvenilir bulmakla beraber Peygamber’e nisbet etmediği bilgi ve rivayetlerinde İslâm öncesi kültürüne dayandığını göz önünde bulundurularak ona isnat edilen haberlerin doğruluğunun araştırılmasının gerektiğini belirtmiştir.[1]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Asıl adı Husayn idi, müslüman olunca Hz. Peygamber tarafından Abdullah’a çevrildi.[1]

Künyesi:

Lakapları:

Kabilesi: Medine civarına yerleşmiş bulunan üç yahudi kabilesinden Benî Kaynuka‘ya mensuptur, Hz. Yûsuf neslinden gelmektedir.[1]

Peygamberimizin Kendisiyle Kardeşlik Bağı Kurduğu Sahabi:

Doğum Yeri ve Tarihi:

Vefat Yeri ve Tarihi: Muâviye’nin halifeliği sırasında Medine, 43/663-64[1]

Kabrinin Yeri:

Nasıl ve Ne Zaman Müslüman Olduğu[değiştir]

Babası gibi o da Yahudi âlimlerindendi. Müslüman oluşuyla ilgili 3 rivayet vardır: (1) Hz. Peygamber henüz Mekke’de iken ihtida etmiştir veya (2) Asr-ı saâdet’in sonlarında (8/629-30) müslüman olmuştur veya (3) En güçlü rivayete göre, Hz. Peygamber hicret yolculuğunun sonunda Kubâ’ya varınca yanına gelmiş ve kendisine yönelttiği bazı soruların doğru cevaplarını aldıktan sonra, bunların ancak bir peygamber tarafından bilinebileceğini söyleyerek müslüman olmuştur.[1]

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Hem Yehud’un meşhur ulemasından ve Nasâra’nın meşhur kıssîslerinden, kütüb-ü sâbıkada evsaf-ı Muhammediyeyi (asm) gördükten sonra inadı terk edip imana gelenler, evsafını Tevrat ve İncil’de göstermişler ve sair Yahudi ve Nasrani ulemasını onunla ilzam etmişler.

Ezcümle, meşhur Abdullah İbn-i Selâm ve Vehb İbn-i Münebbih ve Ebî Yâsir ve Şâmul (ki bu zat, Melik-i Yemen Tübba’ zamanında idi. Tübba’ nasıl gıyaben ve bi’setten evvel iman getirmiş, Şâmul de öyle.) ve Sa’ye’nin iki oğlu olan Esid ve Sa’lebe ki İbn-i Heyban denilen bir ârif-i billah bi’setten evvel Benî-Nadîr kabilesine misafir olmuş. قَرٖيبٌ ظُهُورُ نَبِىٍّ هٰذَا دَارُ هِجْرَتِهٖ demiş, orada vefat etmiş. Sonra o kabile Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm ile harp ettikleri zaman Esid ve Sa’lebe meydana çıktılar, o kabileye bağırdılar: وَاللّٰهِ هُوَ الَّذٖى عَهَدَ اِلَيْكُمْ فٖيهِ ابْنُ هَيْبَانْ Yani “İbn-i Heyban’ın haber verdiği zat budur, onunla harp etmeyiniz!” Fakat onlar onları dinlemediler, belalarını buldular.

(Mektubat, 19. Mektup, 16. İşaret)


Hem Abâdile-i Seb’adan ve kütüb-ü sâbıkada çok tetkikat yapan Abdullah İbn-i Amr İbni’l-Âs ve meşhur ulema-i Yehud’dan en evvel İslâm’a gelen Abdullah İbn-i Selâm ve meşhur Kâ’bü’l-Ahbar denilen Benî-İsrail’in allâmelerinden, o zamanda daha çok tahrifata uğramayan Tevrat’ta aynen şu gelecek âyeti ilan ederek göstermişler. Âyetin bir parçası şudur ki: Hz. Musa ile hitaptan sonra, gelecek peygambere hitaben şöyle diyor:

يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ اِنَّا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذٖيرًا وَحِرْزًا لِلْاُمِّيّٖينَ اَنْتَ عَبْدٖى سَمَّيْتُكَ الْمُتَوَكِّلَ لَيْسَ بِفَظٍّ وَلَا غَلٖيظٍ وَلَا صَخَّابٍ فِى الْاَسْوَاقِ وَلَا يَدْفَعُ بِالسَّيِّئَةِ السَّيِّئَةَ بَلْ يَعْفُو وَيَغْفِرُ وَلَنْ يَقْبِضَهُ اللّٰهُ حَتّٰى يُقٖيمَ بِهِ الْمِلَّةَ الْعَوْجَاءَ بِاَنْ يَقُولُوا لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ

(Mektubat, 19. Mektup, 16. İşaret)


Şimdi, şu zatın delail-i sıdkı ve berahin-i nübüvveti yalnız mu’cizatına münhasır değildir. Belki ehl-i dikkat için hemen umum harekâtı ve ef’ali, ahval ve akvali, ahlâk ve etvarı, sîret ve sureti, sıdkını ve ciddiyetini ispat eder. Hattâ meşhur ulema-i Benî-İsrailiyeden Abdullah İbn-i Selâm gibi pek çok zatlar, yalnız o Zat-ı Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın simasını görmekle “Şu simada yalan yok, şu yüzde hile olamaz!” diyerek imana gelmişler.

(19. Mektup)


Kur’an-ı Kerîm, evvelki âyetle tamim yaptıktan sonra, bu âyetle tahsis yapmıştır. Evet bu âyet, ehl-i kitaptan iman edenleri tahsisle şereflerini ilan ve imana gelmeyenleri imana teşvik ediyor. Abdullah İbn-i Selâm ele alınarak diğerlerinin Abdullah İbn-i Selâm gibi olmaları için yapılan teşvik gibi.

(İşaratül İ'caz)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

  • Ka'b El-Ahbar: Tabiinden olup Yemenli bir yahudi alimin oğluydu ve Peygamberimizin vasıflarını Yahudi kitaplarında görüp imana gelmiştir.
  • Vehb Bin Münebbih: Tabiinden olup İslamiyete İsrailiyat girmesinde mühim bir rolü vardır

Kaynakça[değiştir]