Risale:Sikke-i Tasdik-i Gaybi (Ayet-Hadis Mealleri)

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
10.29, 1 Kasım 2023 tarihinde Turker (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 39525 numaralı sürüm


Sikke-i Tasdîk-i Gaybî

Külliyattan derleme bir eserdir.

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ 44)

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; sonsuza kadar sürekli üzerinize olsun.

اَلْبَاق۪ى هُوَ الْبَاق۪ى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ 44)

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; sonsuza kadar sürekli üzerinize olsun.

اَلْبَاق۪ى هُوَ الْبَاق۪ى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ 44)

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; sonsuza kadar sürekli üzerinize olsun.

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ 44)

Ashab-ı Kütüb-ü Sitte'den İmam-ı Hâkim Müstedrek'inde ve Ebu Davud Kitab-ı Sünen'inde, Beyhakî Şuab-ı İman'da tahric buyurdukları:}}

اِنَّ اللّٰهَ يَبْعَثُ لِهٰذِهِ الْاُمَّةِ عَلٰى رَاْسِ كُلِّ مِاَةِ سَنَةٍ مَنْ يُجَدِّدُ لَهَا د۪ينَهَا

Yani "Her yüz senede Cenab-ı Hak bir müceddid-i din gönderiyor." (Hâkim, Müstedrek 522; Münâvî, Feyzü'l-Kadîr 281, hadis no: 1845; Ebu Davud, Melâhim:1)

لَآ اِلٰهَ اِلَّا هُوَ

Ondan başka ilâh yoktur.

لَآ اِلٰهَ اِلَّا للّٰهُ

Allah'tan başka ilâh yoktur.

اَللّٰهُمَّ بِحَقِّ اِسمِكَ الْاَعْظَمِ وَ بِحُرْمَةِ رَسُولِكَ الْاَكْرَمِ يَسِّرْلَنَا خِدْمَةَ الْقُرْاٰنِ بِنَشْرِ رِسَالَةِ النُّورِ بِالدَّوَامِ بَيْنَ الْاَنَامِ ف۪ى عَالَمِ الْاِسْلَامِ اٰم۪ينَ اٰم۪ينَ اٰم۪ينَ

Allah'ım, İsm-i Âzamının ve Resul-i Ekreminin hürmetine Nur risalelerinin İslâm âleminde, insanlar arasında devamlı olarak neşredilmesiyle Kur'ân hizmetinde bize kolaylık ihsan eyle. Âmin, âmin, âmin.

يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ

Allah onların günahlarını silip yerlerine iyilikler verir. (Furkan 70)

وَ اَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰى

İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır. (Necm 39)

وَ الْعَصْرِ ٭ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَف۪ى خُسْرٍ

Yemin olsun Asra. İnsan muhakkak hüsrandadır. (Asr 1-2)

اِنَّ الْاِنْسَانَ لَف۪ى خُسْرٍ

İnsan muhakkak hüsrandadır. (Asr 2)

اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَ عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ

Ancak îmân eden ve güzel işler yapanlar müstesnâ. (Asr 3)

وَ الْعَصْرِ

Yemin olsun Asra. (Asr 1)

اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا

Ancak îmân edenler...

وَ الْعَصْرِ

Yemin olsun Asra. (Asr 1)

اَلصَّالِحَاتِ

Sâlih ameller, hayırlı işler.

اِلَّا

Ancak, istina olanlar

صِرَّاطَ الَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ

Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun peygamberlerinin ve onlara tâbi olan sâlih kullarının yolu. (Fâtiha 7)

صِلَا تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ اُمَّت۪ى ظَاهِر۪ينَ عَلَى الْحَقِّ حَتّٰى يَاْتِىَ اللّٰهُ بِاَمْرِه۪

Ümmetimden bir taife Allah'ın emri gelinceye kadar [yani kıyâmetin kopmasına kadar] galibâne hak üzerinde devam edecektir. (Buhari, İ'tisam: 10; Müslim, İman: 247, İmâre: 170, 173, 174; Ebu Davud, Fiten: 1; Tirmizî, Fiten: 27, 51; İbn-i Mâce, Mukaddime: 1, Fiten: 9; Müsned 34,269, 278, 279; el-Hâkim, el-Müstedrek 449-450, 550)

اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ

Ancak îmân eden ve güzel işler yapanlar müstesnâ. (Asr 3)

وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ

Birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler. (Asr 3)

وَ الْعَصْرِ

Yemin olsun Asra. (Asr 1)

اَلَمْ تَرَ كَيْفَ

Görmedin mi? Nasıl.. (Fil 1)

تَرْمِيهِمْ بِحِجَارَةٍ

Onlara taşlar atıyorlardı. (Fil 4)

اَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَ هُمْ فِى تَضْلِيلٍ

Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? (Fil 2)

فِى تَضْلِيلٍ

Boşa çıkarmak. (Fil 2)

اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِاَصْحَابِ الْفِيلِ

Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? (Fil 1)

اَصْحَابِ الْفِيلِ

Fil sahipleri.

فِيلْ

Fil

الدُّنْيَا

Dünya (sahipleri)

تَرْمِيهِمْ بِحِجَارَةٍ

Onlara taşlar atıyorlardı. (Fil 4)

فِى تَضْلِيلٍ

Boşa çıkarmak. (Fil 2)

اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِاَصْحَابِ الْفِيلِ

Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? (Fil 1)

الْفِيلِ

Fil.

الدُّنْيَا

Dünya (sahipleri.)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِـلْاِسْلَامِ فَهُوَعَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪

Allah kimin kalbini İslâma açmışsa, o kimse Rabbinden bir nur üzere değil midir? (Zümer 22)

اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِـلْاِسْلَامِ فَهُوَ

Allah'ın, kalbini İslâma açtığı kimse (Rabbinden bir nur üzere) değil midir?

فَهُوَ

İşte o.

فَهُوَعَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪

O kimse Rabbinden bir nur üzeredir... (Zümer 22)

نُورٍ مِنْ رَبِّهِ

Rabbinden bir nur..

اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِـلْاِسْلَامِ فَهُوَ

Allah'ın, kalbini İslâma açtığı kimse (Rabbinden bir nur üzere) değil midir?

آلِيَه

Âlet ilimleri: Gramer, mantık, sarf, nahiv, belagat...

عَالِيَه

Yüksek ilimler: Tefsir, hadis, marifetullah, fıkıh, kelam...

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا

Ey iman edenler.

اَللّٰهُمَّ اشْرَحْ صَدْر۪ى لِلْا۪يمَانِ وَ الْاِسْلَامِ

Allah'ım, göğsümü îmâna ve İslâma aç

فَهُوَ

İşte o..

لِلْاِسْلَامِ

İslâm için..

نُورٍ مِنْ رَبِّه۪

Rabbinden bir nur... (Zümer 22)

قَدْ جَٓاءَكُمْ مِنَ اللّٰهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُب۪ينٌ يَهْد۪ى بِهِ اللّٰهُ

Gerçekten size bir nur ve hakkı ap açık bildiren bir kitap gelmiştir. Allah o kitap vasıtasıyla selâmet yollarına eriştirir. (Mâide 15-16)

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَاَنْزَلْنَٓا اِلَيْكُمْ نُورًا مُب۪ينًا

Ey insanlar! Size, Rabbinizden ap açık bir delil olan bir peygamber geldi ve size, (dünyanızı ve ahretinizi) aydınlatıcı ap açık bir nur (olarak Kur'ân'ı) indirdik. (Nisâ 174)

اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ

Allah'ın göğsünü açtığı o kimse.. (Zümer 22)

قَدْ جَاءَكُمْ

Gerçekten size geldi.

مِنَ اللّٰهِ

Allah'dan..

نُور

Bir nur..

وَ كِتَابٌ مُب۪ينٌ

Apaçık bildiren bir kitap.

يَهْدِى بِهِ اللّٰهُ

Allah o kitap vasıtasıyla hidayet yollarına eriştirir.

مُب۪نٌ

Açık, apaçık

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخ۪يهِ مَيْتًا

Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? (Hucurât 12)

مَيْتًا

Ölü, ölmüş olduğu halde.

مَيِّتًا

Ölü, meyyit, ölü olarak

اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْش۪ى بِه۪ فِى النَّاسِ

Ölü iken îmân ile diriltip nura kavuşturduğumuz ve halk içinde o nur ile doğru yolda yürüyen kimse... (En'âm 122)

مَيْتًا

Ölü olarak, ölmüş olduğ halde.

اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ

Sizden biri hoşlanır mı?.. (Hucurât 12)

اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخ۪يهِ مَيْتًا

Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? (Hucurât 12)

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla..

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ 44)

{{Arabi|وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا ف۪ى كِتَابٍ مُب۪ينٍ Yaş ve kuru ne varsa ap açık bir kitapta yazılmıştır. (En'âm 59)
بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ 44)

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; üzerinize olsun.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Allah'a hamd olsun. Bu Rabbimin ihsânıdır.

اَلْبَاق۪ى هُوَ الْبَاق۪ى

Bâkî olan sadece Odur.

Birinci Şua

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

وَ بِهِ نَسْتَع۪ينُ

Ve Ondan yardım diliyoruz. Ve Ondan yardım diliyoruz.

اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ مَثَلُ نُورِه۪ كَمِشْكٰوةٍ ف۪يهَا مِصْبَاحٌ اَلْمِصْبَاحُ ف۪ى زُجَاجَةٍ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّىٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُض۪ٓيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُورٌعَلٰى نُورٍ يَهْدِى اللّٰهُ لِنُورِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

Allah göklerin ve yerin nûrudur. Onun nûrunun misâli, bir lâmba yuvası gibidir ki, onda bir kandil vardır. Kandil de cam fânus içindedir. Cam fânus ise, inci gibi parlayan bir yıldıza benzer ki, ne doğuya, ne de batıya âit olmayan mübârek bir ağacın yakıtından tutuşturulur. Onun yakıtı, kendisine ateş dokunmasa bile ışık verecek kàbiliyettedir. O nûr üstüne nûrdur. Allah dilediğini nûruna kavuşturur. İnsanlara Allah böyle misaller verir. Çünkü Allah herşeyi hakkıyla bilendir. (Nûr 35)

مَثَلُ نُورِه۪ كَمِشْكٰوةٍ ف۪يهَا مِصْبَاحٌ

Onun nûrunun misâli, bir lâmba yuvası gibidir ki, onda bir kandil vardır.

مِشْكٰوةٍ ف۪يهَا مِصْبَاحٌ
{{{1}}}

Ölü iken..

مَيِّتْ

Ölü.

كَمَنْ مَثَلُهُ فِى الظُّلُمَاتِ

İnkâr karanlıkları içinde kalan kimse gibi... (En'âm 122)

مَيِّتْ

Ölü.

اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا

Ölü olan kimse..

فَاَمَّا الَّذ۪ينَ شَقُوا

Şakîlere gelince... (Hûd 106)

وَاَمَّا الَّذ۪ينَ سُعِدُوا فَفِى الْجَنَّةِ

Saidlere gelince, onlar da Cennette kalacaklardır. (Hûd 108)

فَاَمَّا الَّذ۪ينَ شَقُوا فَفِى النَّارِ لَهُمْ ف۪يهَا زَف۪يرٌ وَ شَه۪يقٌ

Bedbaht olanlara gelince, onlar ateştedirler, orada onların (güçlükle ve fecî bir sesle) nefes alıp vermeleri vardır. (Hûd 106)

يُر۪يدُونَ لِيُطْفِؤُا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ

Allah'ın nûrunu üflemekle söndürmek isterler. (Tevbe 32)

فَاَمَّا الَّذ۪ينَ شَقُوا

Şakîlere gelince... (Hûd 106)

لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ

Gaybı hakkıyla ancak Allah bilir.

فَفِى النَّارِ لَهُمْ ف۪يهَا زَف۪يرٌ وَ شَه۪يقٌ

Cehennem ateşinde güçlükle ve fecî bir sesle nefes alıp verirler. (Hûd 106)

{{{1}}}

Hiç kopmayacak bir zincir-i nuranî. (Bakara 256; Lokman 22.)

يُؤْتِى الْحِكْمَةَ مَنْ يَشَٓاءُ

Allah hikmeti dilediğine verir de (ona hakkı hak, bâtılı bâtıl olarak gösterir.) (Bakara 269)

وَ يُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَ الْحِكْمَةَ وَ يُزَكّ۪يهِمْ

Onlara kitabı öğretecek, hikmeti (kâinatın yaratılış sırlarını ve gayesini) bildirecek ve onları inkâr ve isyan kirlerinden temizleyecek... (Bakara 129)

وَ يُزَكّ۪يكُمْ وَ يُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَ الْحِكْمَةَ

Sizi inkâr ve günah kirlerinden temizler, size Kur'an'ı, kâinatın gayesini ve sırlarını öğretir. (Bakara 151)

آلِيَه

Alet ilimleri: sarf, nahiv, belagat, beyan, mantık...

وَمَا يَعْلَمُ تَاْو۪يلَهُٓ اِلَّا اللّٰهُ وَالرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ

Halbuki o âyetlerin tefsirini Allah'tan ve Allah'ın kendilerine ilimde derinlik ve istikamet ihsan ettiği kimselerden başkası bilemez. (Âl-i İmrân 7)

لٰكِنِ الرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ مِنْهُمْ

Fakat onlardan ilimde derinlik ve istikamet sahibi olanlar... (Nisâ 162)

اِلَّا اللّٰهُ

Allah'tan başka.

اِنَّ الْاِنْسَانَ لَيَطْغٰى

Şüphesiz ki insan azgınlaşır. (Alâk 6)

اِلَّا اللّٰهُ

Allah'tan başka.

اَلرَّاسِخُونَ

Derinlik sahibi olanlar...

{{{1}}}
حَسْبِىَ اللّٰهُ

Allah bana yeter.

{{Arabi|حَسْبِىَ اللّٰهُ Allah bana yeter.
اِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْغَالِبُونَ

Şüphesiz Allah'a tâbi olan topluluk gerçek galiplerin tâ kendisidir. (Mâide 56)

وَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعٰى بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَ بِاَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَٓااَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَ اغْفِرْلَنَا

O gün Allah'ın, peygamberin maiyetinde bulunan mü'minleri utandırmayacağı gündür. O gün onların nûru önlerinden ve sağlarından koşarak Cennete yol gösterirken, onlar da 'Ey Rabbimiz,' derler. 'Nûrumuzu tamamla ve bizi bağışla. (Tahrîm 8)

يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا
{{{1}}}

Mürîd, Cemîl, Zahir isminle taksim edilen, yüce olan ve yüceltilen ayetlerin (ve tefsirlerinin) şanı hürmetine...

بِتَمْل۪يخِ اٰيَاتٍ شَمُوخٍ تَشَمَّخَتْ

Yüce olan ve yüceltilen ayetlerin (ve tefsirlerinin) şanı hürmetine.

بِتَمْل۪يخِ اٰيَاتٍ

Yüce olan ve yüceltilen ayetlerin

بِحَقِّ تَبَارَكَ

Mülk (Tebareke) hakkı için.

اَبَاز۪يخَ بَيْذُوخٍ وَ ذَيْمُوخٍ بَعْدَهَا
{{Arabi|..........................
بِبَلْخٍ وَ سِمْيَانٍ وَ بَازُوخٍ بَعْدَهَا
{{Arabi|..........................
بَعْدَهَا

Ondan sonra.

خَمَارُوخٍ يَشْرُوخٍ بِشَرْخٍ تَشَمَّخَتْ
{{Arabi|..................
ذَيْمُوخٍ اَشْمُوخٍ بِهِ الْكَوْنُ عُمِّرَتْ

"Yani "İsm-i Adl ve ism-i Hakemin tecellîsiyle ve adalet ve mizanıyla ve intizam ve hikmetiyle dünya tamir edilir, tahripten kurtulur."

بِهِ الْكَوْنُ عُطِّرَتْ

"O iki ismin râyiha-i tayyibesiyle ve çok hoş kokularıyla, dünya güzel kokular alır, attar dükkânı gibi râyiha-i tayyibe verir."

ذَيْمُوخٍ

İsm-i Adl..

اَقِدْ كَوْكَبِى

Yıldızımı parlat.

تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ

Siracü'n-Nur (nur kandili) yanıp parlıyor.

فَيَا حَامِلَ الْاِسْمِ الَّذ۪ى جَلَّ قَدْرُهُ

Ey kadri yüce olan ismin taşıyıcısı!

اَلْاِسْمُ الْمُعَظَّمُ

Muazzam isim.

بَدَئْتُ بِبِسْمِ اللّٰهِ رُوح۪ى بِهِ اهْتَدَتْ ٭ اِلٰى كَشْفِ اَسْرَارٍ بِبَاطِنِهِ انْطَوَتْ

"Hazine-i esrar olan بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ile başladım. Ruhum, onunla o hazineyi keşfetti"

بِوَاحِ الْوَحَا بِالْفَتْحِ وَالنَّصْرِ اَسْرَعَتْ
{{{1}}}

Yâ Rab! Nur isminle ve cemâlinle parlat yıldızımı parlat.

بِاٰجٍ اَهُوجٍ جَلْمَهُوجٍ جَلَالَةٍ ٭ جَل۪يلٍ جَلْجَلَيُّوتٍ جَمَاهٍ تَمَهْرَجَتْ
بِتَعْدَادِ اَبْرُومٍ وَ سِمْرَازٍ اَبْرَمٍ ٭ وَ بَهْرَةِ تِبْر۪يزٍ وَ اُمٍّ تَبَرَّكَتْ
اَقِدْ كَوْكَبِى

Yıldızımı parlat.

تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ

Siracü'n-Nur (nur kandili) yanıp parlıyor.

وَ بِالْاٰيَةِ الْكُبْرَى اَمِنّ۪ى مِنَ الْفَجَتْ

Yâ Rab! Âyetü'l-Kübrâ hakkı için beni bütün sıkıntılardan kurtar, eman ve emniyet ver.

وَ بِحَقِّ فَقَجٍ مَعَ مَخْمَةٍ يَٓا اِلٰهَنَا
وَ بِاَسْمَٓائِكَ الْحُسْنٰى اَجِرْن۪ى مِنَ الشَّتَتْ

Güzel isimlerin ile beni sıkıntı ve perişaniyetten koru.

حُرُوفٌ لِبَهْرَامٍ عَلَتْ وَ تَشَامَخَتْ
وَ اسْمُ عَصَا مُوسٰى بِهِ الظُّلْمَتُ انْجَلَتْ

Öyle nurlu harfler ki Mars yıldızı gibi yücedir. Asâ-yı Mûsa ismiyle karanlıklar dağılır.

بِاَسْمَٓائِكَ الْحُسْنٰى اَجِرْن۪ى مِنَ الشَّتَتْ

Esma-i Hüsna hakkı için beni teşettütten, perişaniyetten koru, kurtar.

حُرُوفٌ لِبَهْرَامٍ عَلَتْ وَ تَشَامَخَتْ

Öyle nurlu harfler ki Mars Yıldızı gibi yücedir.

وَ اسْمُ عَصَا مُوسٰى بِهِ الظُّلْمَتُ انْجَلَتْ

Asâ-yı Mûsa ismiyle bütün karanlıklar dağılır.

وَ بِالْاٰيَةِ الْكُبْرٰى
{{{1}}}

"Bediüzzaman Molla Said" namıyla yâd olunan ve evrad-ı muntazamasını okuyan müridine der ki: "Benim nazmımı, yani meslek ve meşrebimi ve mücahedatımı gösteren makalâtımı söyle. Yani, nazmımdan murad, senin risalelerin ve Sözlerin ve Mektubatındır."

فَقُلْهُ وَلَا تَخَفْ

Onu söyle, korkma.

"Bin üç yüz otuz ikide o Sözler ile mücahedeye başla. Sen inayet-i İlâhiyenin hıfzındasın."

مُنْشِدًا

Okuyan, söyleyen.

نَظْمِى

Nazmımı, makâlâtımı (yani, Risale-i Nurları)

كَلِمَاتُ سَع۪يدِ الْكُرْد۪ى

Said-i Kürdî'nin kelimatı; Risale-i Nur.

فَقُلْهُ وَلَا تَخَفْ

Onu söyle! Korkma!

اَنَا لِمُر۪يد۪ى حَافِظًا

Allah'ın izniyle ve havl-i kuvvetiyle müridimin muhafızıyım.

حَافِظْ

Hafız, muhafaza eden, Kur'an-ı Kerimi ezberleyen.

وَاَحْرُسُهُ ف۪ى كُلِّ شَرٍّ وَ فِتْنَةٍ

O fitne ve belâ asrının her şer ve fitnesinden, Allah'ın izniyle ve havl-i kuvvetiyle onun muhafızıyım.

تَحْدِيثًا لِلنِّعْمَةِ

Nimeti zikrederek, anarak.

{{Arabi|مُر۪يد۪ى اِذَا مَا كَانَ شَرْقًا وَ مَغْرِبًا ٭ اَغِثْهُ اِذَا مَا سَارَ ف۪ى اَىِّ بَلْدَةٍ Doğuda, batıda ve hangi beldede olursa olsun, Allah'ın izniyle ve kuvvetiyle müridimin imdadına yetişirim.
اِذَا مَا كَانَ مُر۪يد۪ى اَس۪يرًا ف۪ى شَرْقٍ

Müridim, şarkta (doğuda, Rusya'da) esarette olduğu zaman...

مَا كَانَ مَغْرِبًا

Batıda iken.

مَغْرِبًا

Batı, garb. Güneşin battiği taraf..

كَانَ مَغْرِبًا

Batıda iken..

"Şeyh Sa'di-i Şirâzî'nin Bostan'ından"

نِگَرْ تَا گُلِسْتَان مَعْنَا شُگُفْت ٭ بَرُو ه۪يچْ بُلْبُلْ چُن۪ينْ خُوشْ نَگُفْت
عَجَبْ گَرْ بِم۪يرَدْ چُنِينْ بُلْبُلِى ٭ كِه اَزْ اُسْتُخَوانَشْ نَرُويَدْ گُل۪ى

Meâli: Yani, "Gel, bak, güller bağı şeklinde hakikat gülleri açılmış. Böyle hakikat bahçesinde hiçbir bülbül, böyle şirin, hoş nağme etmemiştir. Nasıl oluyor ki, böyle bir bülbül öldükten sonra onun kemiklerinden güller açılmasın."

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

فَمُر۪يد۪ى اِذَا دَعَان۪ى بِشَرْقٍ اَوْ بِغَرْبٍ اَوْ غَارٍ فِى بَحْرِ طَام۪ى اَغِثْهُ

"Şarkta yahut Garpta yahut mağarada yahut dalgalı, azgın denizde beni çağırdığı vakit onun imdadına yetişeceğim."

فَمُرِيدِى

Müridim

اِذَا
{{{1}}}

Ancak Senden yardım isteriz. (Fâtiha 5)

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ

Allah onların günahlarını silip yerlerine iyilikler verir. (Furkan 70)

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsrâ 44)





















.