Risale:Sikke-i Tasdik-i Gaybi (Ayet-Hadis Mealleri): Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
499. satır: 499. satır:
<div id="">{{Arabi|اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْش۪ى بِه۪ فِى النَّاسِ كَمَنْ مَثَلُهُ فِى الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَا}}</div>
<div id="">{{Arabi|اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْش۪ى بِه۪ فِى النَّاسِ كَمَنْ مَثَلُهُ فِى الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَا}}</div>


Ölü iken îmân ile diriltip nûra kavuşturduğumuz ve halk içinde o nûr ile doğru yolda yürüyen kimse, inkâr karanlıkları içinde kalıp da ondan hiçbir zaman çıkmayacak olan kimse gibi olur mu? (En'âm 122) مَيْتًا}}</div>
Ölü iken îmân ile diriltip nûra kavuşturduğumuz ve halk içinde o nûr ile doğru yolda yürüyen kimse, inkâr karanlıkları içinde kalıp da ondan hiçbir zaman çıkmayacak olan kimse gibi olur mu? (En'âm 122)
 
<div id="">{{Arabi|مَيْتًا}}</div>


Ölü iken..
Ölü iken..
593. satır: 595. satır:
<div id="">{{Arabi|فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰى}}</div>
<div id="">{{Arabi|فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰى}}</div>


"(Allah'a iman eden,) hiç kopmayacak bir zincir-i nuranîye yapışır, temessük eder." (Bakara 256; Lokman 22) بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰى}}</div>
"(Allah'a iman eden,) hiç kopmayacak bir zincir-i nuranîye yapışır, temessük eder." (Bakara 256; Lokman 22)
 
<div id="">{{Arabi|بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰى}}</div>


Hiç kopmayacak bir zincir-i nuranî. (Bakara 256; Lokman 22.)
Hiç kopmayacak bir zincir-i nuranî. (Bakara 256; Lokman 22.)
637. satır: 641. satır:
Derinlik sahibi olanlar...
Derinlik sahibi olanlar...


<div id="">{{Arabi|اَلرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ مِنْهُمْ İlimde derinlik ve istikamet sahibi olanlar.
<div id="">{{Arabi|اَلرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ مِنْهُمْ}}</div>
 
İlimde derinlik ve istikamet sahibi olanlar.


<div id="">{{Arabi|يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَاَنْزَلْنَٓا اِلَيْكُمْ نُورًا مُب۪ينًا}}</div>
<div id="">{{Arabi|يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَاَنْزَلْنَٓا اِلَيْكُمْ نُورًا مُب۪ينًا}}</div>
1.205. satır: 1.211. satır:
Allah, Hû, Samed, Kahhar isimleriyle ve savaş deniziyle, yükselen düşmanlık ateşi söndürülür.
Allah, Hû, Samed, Kahhar isimleriyle ve savaş deniziyle, yükselen düşmanlık ateşi söndürülür.


Allah, Hak, Cemîl, Vedûd ve Mucîb isimlerinin hürmetine;}}</div>
Allah, Hak, Cemîl, Vedûd ve Mucîb isimlerinin hürmetine;


Mürîd, Cemîl, Zahir isminle taksim edilen, yüce olan ve yüceltilen ayetlerin (ve tefsirlerinin) şanı hürmetine...
Mürîd, Cemîl, Zahir isminle taksim edilen, yüce olan ve yüceltilen ayetlerin (ve tefsirlerinin) şanı hürmetine...
1.222. satır: 1.228. satır:


<div id="">{{Arabi|اَبَاز۪يخَ بَيْذُوخٍ وَ ذَيْمُوخٍ بَعْدَهَا}}</div>
<div id="">{{Arabi|اَبَاز۪يخَ بَيْذُوخٍ وَ ذَيْمُوخٍ بَعْدَهَا}}</div>
<div id="">{{Arabi|..........................


<div id="">{{Arabi|بِبَلْخٍ وَ سِمْيَانٍ وَ بَازُوخٍ بَعْدَهَا}}</div>
<div id="">{{Arabi|بِبَلْخٍ وَ سِمْيَانٍ وَ بَازُوخٍ بَعْدَهَا}}</div>
<div id="">{{Arabi|..........................


<div id="">{{Arabi|بَعْدَهَا}}</div>
<div id="">{{Arabi|بَعْدَهَا}}</div>
1.234. satır: 1.236. satır:


<div id="">{{Arabi|خَمَارُوخٍ يَشْرُوخٍ بِشَرْخٍ تَشَمَّخَتْ}}</div>
<div id="">{{Arabi|خَمَارُوخٍ يَشْرُوخٍ بِشَرْخٍ تَشَمَّخَتْ}}</div>
<div id="">{{Arabi|..................


<div id="">{{Arabi|ذَيْمُوخٍ اَشْمُوخٍ بِهِ الْكَوْنُ عُمِّرَتْ}}</div>
<div id="">{{Arabi|ذَيْمُوخٍ اَشْمُوخٍ بِهِ الْكَوْنُ عُمِّرَتْ}}</div>
1.270. satır: 1.270. satır:


<div id="">{{Arabi|بِوَاحِ الْوَحَا بِالْفَتْحِ وَالنَّصْرِ اَسْرَعَتْ}}</div>
<div id="">{{Arabi|بِوَاحِ الْوَحَا بِالْفَتْحِ وَالنَّصْرِ اَسْرَعَتْ}}</div>
<div id="">{{Arabi|..................


<div id="">{{Arabi|اِذَا جَٓاءَ نَصْرُ اللّٰهِ وَ الْفَتْحُ}}</div>
<div id="">{{Arabi|اِذَا جَٓاءَ نَصْرُ اللّٰهِ وَ الْفَتْحُ}}</div>
1.279. satır: 1.277. satır:
<div id="">{{Arabi|اَقِدْ كَوْكَب۪ى بِالْاِسْمِ نُورًا وَ بَهْجَةً ٭ مَدَى الدَّهْرِ وَ الْاَيَّامِ يَا نُورُ جَلْجَلَتْ}}</div>
<div id="">{{Arabi|اَقِدْ كَوْكَب۪ى بِالْاِسْمِ نُورًا وَ بَهْجَةً ٭ مَدَى الدَّهْرِ وَ الْاَيَّامِ يَا نُورُ جَلْجَلَتْ}}</div>


Yâ Rab! Nur isminle ve cemâlinle parlat yıldızımı, .. Günler ve asırlar boyunca Sensin buna kàdir olan ey Nur. اَقِدْ كَوْكَبِى بِالْاِسْمِ نُورًا}}</div>
Yâ Rab! Nur isminle ve cemâlinle parlat yıldızımı, .. Günler ve asırlar boyunca Sensin buna kàdir olan ey Nur.
 
<div id="">{{Arabi|اَقِدْ كَوْكَبِى بِالْاِسْمِ نُورًا}}</div>


Yâ Rab! Nur isminle ve cemâlinle parlat yıldızımı parlat.
Yâ Rab! Nur isminle ve cemâlinle parlat yıldızımı parlat.
1.669. satır: 1.669. satır:
Benim nazmımı, yani meslek ve meşrebimi ve mücahedatımı gösteren makalâtımı söyle, korkma! Muhakkak ki sen inayet-i İlâhiyenin hıfzındasın.
Benim nazmımı, yani meslek ve meşrebimi ve mücahedatımı gösteren makalâtımı söyle, korkma! Muhakkak ki sen inayet-i İlâhiyenin hıfzındasın.


İlm-i cifirle mânâsı:}}</div>
İlm-i cifirle mânâsı:


"Bediüzzaman Molla Said" namıyla yâd olunan ve evrad-ı muntazamasını okuyan müridine der ki: "Benim nazmımı, yani meslek ve meşrebimi ve mücahedatımı gösteren makalâtımı söyle. Yani, nazmımdan murad, senin risalelerin ve Sözlerin ve Mektubatındır."
"Bediüzzaman Molla Said" namıyla yâd olunan ve evrad-ı muntazamasını okuyan müridine der ki: "Benim nazmımı, yani meslek ve meşrebimi ve mücahedatımı gösteren makalâtımı söyle. Yani, nazmımdan murad, senin risalelerin ve Sözlerin ve Mektubatındır."
1.711. satır: 1.711. satır:
Nimeti zikrederek, anarak.
Nimeti zikrederek, anarak.


<div id="">{{Arabi|مُر۪يد۪ى اِذَا مَا كَانَ شَرْقًا وَ مَغْرِبًا ٭ اَغِثْهُ اِذَا مَا سَارَ ف۪ى اَىِّ بَلْدَةٍ Doğuda, batıda ve hangi beldede olursa olsun, Allah'ın izniyle ve kuvvetiyle müridimin imdadına yetişirim.
<div id="">{{Arabi|مُر۪يد۪ى اِذَا مَا كَانَ شَرْقًا وَ مَغْرِبًا ٭ اَغِثْهُ اِذَا مَا سَارَ ف۪ى اَىِّ بَلْدَةٍ}}</div>
 
Doğuda, batıda ve hangi beldede olursa olsun, Allah'ın izniyle ve kuvvetiyle müridimin imdadına yetişirim.


<div id="">{{Arabi|اِذَا مَا كَانَ مُر۪يد۪ى اَس۪يرًا ف۪ى شَرْقٍ}}</div>
<div id="">{{Arabi|اِذَا مَا كَانَ مُر۪يد۪ى اَس۪يرًا ف۪ى شَرْقٍ}}</div>
2.357. satır: 2.359. satır:
<div id="">{{Arabi|نَسْتَعِينُ}}</div>
<div id="">{{Arabi|نَسْتَعِينُ}}</div>


Yardım isteriz. (Fâtiha 5) وَ اِيَّاكَ نَسْتَعِينُ}}</div>
Yardım isteriz. (Fâtiha 5)  
 
<div id="">{{Arabi|وَ اِيَّاكَ نَسْتَعِينُ}}</div>


Ancak Senden yardım isteriz. (Fâtiha 5)
Ancak Senden yardım isteriz. (Fâtiha 5)

10.44, 1 Kasım 2023 tarihindeki hâli


Sikke-i Tasdîk-i Gaybî

Külliyattan derleme bir eserdir.

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ 44)

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; sonsuza kadar sürekli üzerinize olsun.

اَلْبَاق۪ى هُوَ الْبَاق۪ى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ 44)

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; sonsuza kadar sürekli üzerinize olsun.

اَلْبَاق۪ى هُوَ الْبَاق۪ى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ 44)

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; sonsuza kadar sürekli üzerinize olsun.

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ 44)

Ashab-ı Kütüb-ü Sitte'den İmam-ı Hâkim Müstedrek'inde ve Ebu Davud Kitab-ı Sünen'inde, Beyhakî Şuab-ı İman'da tahric buyurdukları:}}

اِنَّ اللّٰهَ يَبْعَثُ لِهٰذِهِ الْاُمَّةِ عَلٰى رَاْسِ كُلِّ مِاَةِ سَنَةٍ مَنْ يُجَدِّدُ لَهَا د۪ينَهَا

Yani "Her yüz senede Cenab-ı Hak bir müceddid-i din gönderiyor." (Hâkim, Müstedrek 522; Münâvî, Feyzü'l-Kadîr 281, hadis no: 1845; Ebu Davud, Melâhim:1)

لَآ اِلٰهَ اِلَّا هُوَ

Ondan başka ilâh yoktur.

لَآ اِلٰهَ اِلَّا للّٰهُ

Allah'tan başka ilâh yoktur.

اَللّٰهُمَّ بِحَقِّ اِسمِكَ الْاَعْظَمِ وَ بِحُرْمَةِ رَسُولِكَ الْاَكْرَمِ يَسِّرْلَنَا خِدْمَةَ الْقُرْاٰنِ بِنَشْرِ رِسَالَةِ النُّورِ بِالدَّوَامِ بَيْنَ الْاَنَامِ ف۪ى عَالَمِ الْاِسْلَامِ اٰم۪ينَ اٰم۪ينَ اٰم۪ينَ

Allah'ım, İsm-i Âzamının ve Resul-i Ekreminin hürmetine Nur risalelerinin İslâm âleminde, insanlar arasında devamlı olarak neşredilmesiyle Kur'ân hizmetinde bize kolaylık ihsan eyle. Âmin, âmin, âmin.

يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ

Allah onların günahlarını silip yerlerine iyilikler verir. (Furkan 70)

وَ اَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰى

İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır. (Necm 39)

وَ الْعَصْرِ ٭ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَف۪ى خُسْرٍ

Yemin olsun Asra. İnsan muhakkak hüsrandadır. (Asr 1-2)

اِنَّ الْاِنْسَانَ لَف۪ى خُسْرٍ

İnsan muhakkak hüsrandadır. (Asr 2)

اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَ عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ

Ancak îmân eden ve güzel işler yapanlar müstesnâ. (Asr 3)

وَ الْعَصْرِ

Yemin olsun Asra. (Asr 1)

اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا

Ancak îmân edenler...

وَ الْعَصْرِ

Yemin olsun Asra. (Asr 1)

اَلصَّالِحَاتِ

Sâlih ameller, hayırlı işler.

اِلَّا

Ancak, istina olanlar

صِرَّاطَ الَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ

Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun peygamberlerinin ve onlara tâbi olan sâlih kullarının yolu. (Fâtiha 7)

صِلَا تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ اُمَّت۪ى ظَاهِر۪ينَ عَلَى الْحَقِّ حَتّٰى يَاْتِىَ اللّٰهُ بِاَمْرِه۪

Ümmetimden bir taife Allah'ın emri gelinceye kadar [yani kıyâmetin kopmasına kadar] galibâne hak üzerinde devam edecektir. (Buhari, İ'tisam: 10; Müslim, İman: 247, İmâre: 170, 173, 174; Ebu Davud, Fiten: 1; Tirmizî, Fiten: 27, 51; İbn-i Mâce, Mukaddime: 1, Fiten: 9; Müsned 34,269, 278, 279; el-Hâkim, el-Müstedrek 449-450, 550)

اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ

Ancak îmân eden ve güzel işler yapanlar müstesnâ. (Asr 3)

وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ

Birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler. (Asr 3)

وَ الْعَصْرِ

Yemin olsun Asra. (Asr 1)

اَلَمْ تَرَ كَيْفَ

Görmedin mi? Nasıl.. (Fil 1)

تَرْمِيهِمْ بِحِجَارَةٍ

Onlara taşlar atıyorlardı. (Fil 4)

اَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَ هُمْ فِى تَضْلِيلٍ

Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? (Fil 2)

فِى تَضْلِيلٍ

Boşa çıkarmak. (Fil 2)

اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِاَصْحَابِ الْفِيلِ

Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? (Fil 1)

اَصْحَابِ الْفِيلِ

Fil sahipleri.

فِيلْ

Fil

الدُّنْيَا

Dünya (sahipleri)

تَرْمِيهِمْ بِحِجَارَةٍ

Onlara taşlar atıyorlardı. (Fil 4)

فِى تَضْلِيلٍ

Boşa çıkarmak. (Fil 2)

اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِاَصْحَابِ الْفِيلِ

Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? (Fil 1)

الْفِيلِ

Fil.

الدُّنْيَا

Dünya (sahipleri.)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِـلْاِسْلَامِ فَهُوَعَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪

Allah kimin kalbini İslâma açmışsa, o kimse Rabbinden bir nur üzere değil midir? (Zümer 22)

اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِـلْاِسْلَامِ فَهُوَ

Allah'ın, kalbini İslâma açtığı kimse (Rabbinden bir nur üzere) değil midir?

فَهُوَ

İşte o.

فَهُوَعَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪

O kimse Rabbinden bir nur üzeredir... (Zümer 22)

نُورٍ مِنْ رَبِّهِ

Rabbinden bir nur..

اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِـلْاِسْلَامِ فَهُوَ

Allah'ın, kalbini İslâma açtığı kimse (Rabbinden bir nur üzere) değil midir?

آلِيَه

Âlet ilimleri: Gramer, mantık, sarf, nahiv, belagat...

عَالِيَه

Yüksek ilimler: Tefsir, hadis, marifetullah, fıkıh, kelam...

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا

Ey iman edenler.

اَللّٰهُمَّ اشْرَحْ صَدْر۪ى لِلْا۪يمَانِ وَ الْاِسْلَامِ

Allah'ım, göğsümü îmâna ve İslâma aç

فَهُوَ

İşte o..

لِلْاِسْلَامِ

İslâm için..

نُورٍ مِنْ رَبِّه۪

Rabbinden bir nur... (Zümer 22)

قَدْ جَٓاءَكُمْ مِنَ اللّٰهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُب۪ينٌ يَهْد۪ى بِهِ اللّٰهُ

Gerçekten size bir nur ve hakkı ap açık bildiren bir kitap gelmiştir. Allah o kitap vasıtasıyla selâmet yollarına eriştirir. (Mâide 15-16)

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَاَنْزَلْنَٓا اِلَيْكُمْ نُورًا مُب۪ينًا

Ey insanlar! Size, Rabbinizden ap açık bir delil olan bir peygamber geldi ve size, (dünyanızı ve ahretinizi) aydınlatıcı ap açık bir nur (olarak Kur'ân'ı) indirdik. (Nisâ 174)

اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ

Allah'ın göğsünü açtığı o kimse.. (Zümer 22)

قَدْ جَاءَكُمْ

Gerçekten size geldi.

مِنَ اللّٰهِ

Allah'dan..

نُور

Bir nur..

وَ كِتَابٌ مُب۪ينٌ

Apaçık bildiren bir kitap.

يَهْدِى بِهِ اللّٰهُ

Allah o kitap vasıtasıyla hidayet yollarına eriştirir.

مُب۪نٌ

Açık, apaçık

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخ۪يهِ مَيْتًا

Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? (Hucurât 12)

مَيْتًا

Ölü, ölmüş olduğu halde.

مَيِّتًا

Ölü, meyyit, ölü olarak

اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْش۪ى بِه۪ فِى النَّاسِ

Ölü iken îmân ile diriltip nura kavuşturduğumuz ve halk içinde o nur ile doğru yolda yürüyen kimse... (En'âm 122)

مَيْتًا

Ölü olarak, ölmüş olduğ halde.

اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ

Sizden biri hoşlanır mı?.. (Hucurât 12)

اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخ۪يهِ مَيْتًا

Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? (Hucurât 12)

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla..

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ 44)

{{Arabi|وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا ف۪ى كِتَابٍ مُب۪ينٍ Yaş ve kuru ne varsa ap açık bir kitapta yazılmıştır. (En'âm 59)
بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ 44)

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; üzerinize olsun.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Allah'a hamd olsun. Bu Rabbimin ihsânıdır.

اَلْبَاق۪ى هُوَ الْبَاق۪ى

Bâkî olan sadece Odur.

Birinci Şua

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

وَ بِهِ نَسْتَع۪ينُ

Ve Ondan yardım diliyoruz. Ve Ondan yardım diliyoruz.

اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ مَثَلُ نُورِه۪ كَمِشْكٰوةٍ ف۪يهَا مِصْبَاحٌ اَلْمِصْبَاحُ ف۪ى زُجَاجَةٍ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّىٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُض۪ٓيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُورٌعَلٰى نُورٍ يَهْدِى اللّٰهُ لِنُورِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

Allah göklerin ve yerin nûrudur. Onun nûrunun misâli, bir lâmba yuvası gibidir ki, onda bir kandil vardır. Kandil de cam fânus içindedir. Cam fânus ise, inci gibi parlayan bir yıldıza benzer ki, ne doğuya, ne de batıya âit olmayan mübârek bir ağacın yakıtından tutuşturulur. Onun yakıtı, kendisine ateş dokunmasa bile ışık verecek kàbiliyettedir. O nûr üstüne nûrdur. Allah dilediğini nûruna kavuşturur. İnsanlara Allah böyle misaller verir. Çünkü Allah herşeyi hakkıyla bilendir. (Nûr 35)

مَثَلُ نُورِه۪ كَمِشْكٰوةٍ ف۪يهَا مِصْبَاحٌ

Onun nûrunun misâli, bir lâmba yuvası gibidir ki, onda bir kandil vardır.

مِشْكٰوةٍ ف۪يهَا مِصْبَاحٌ
{{Arabi|... bir lâmba yuvası ki, onda bir kandil vardır. (Nûr 35)
اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّىٌّ يُوقَدُ

Cam fânus ise, inci gibi parlayan bir yıldıza benzer...

اَقِدْ كَوْكَب۪ى بِالْاِسْمِ نُورًا

Yâ Rab! Nur isminle ve cemâlinle parlat yıldızımı.

مِنْ شَجَرَةٍ

Bir ağaçtan. (Nûr 35)

مِنْ فرْقَانٍ حَكِيمٍ

Hak ile bâtılı ayıran hikmet dolu Kur'ân'dan...

نُورٌعَلٰى نُورٍ يَهْدِى اللّٰهُ لِنُورِه۪

O nûr üstüne nûrdur. Allah dilediğini nûruna kavuşturur.

مَنْ يَشَاءُ

Dilediğini. (Nûr 35

كَمِشْكٰوةٍ ف۪يهَا مِصْبَاحٌ اَلْمِصْبَاحُ ف۪ى زُجَاجَةٍ

Bir lâmba yuvası gibidir ki, onda bir kandil vardır. Kandil de cam fânus içindedir.

كَمِشْكٰوةٍ

Bir lâmba yuvası gibidir.

فِى زُجَاجَةٍ

Cam fanus içinde.

اَلْمِصْبَاحُ ف۪ى زُجَاجَةٍ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّىٌّ

Kandil de cam fânus içindedir. Cam fânus ise, inci gibi parlayan bir yıldıza benzer...

{{{1}}}

Bizim uğrumuzda cihad edenler (Ankebût 69)

لَنَهْدِيَنَّهُمْ

Onları hidayete erdiririz, onlara doğru yolumuzu gösteririz. (Ankebût 69)

وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَان۪ى

And olsun ki Biz Sana, Seb'a Mesânî'yi (Fatiha süresini) verdik. (Hicr 87)

سَبْعًا مِنَ الْمَثَانِى

Seb'a Mesânî (iki defa tekrarlanan yedi, Fatiha süresi)

اٰتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَان۪ى

And olsun ki Biz Sana, Seb'a Mesânî'yi verdik. (Hicr 87)

اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْش۪ى بِه۪ فِى النَّاسِ

Ölü iken îmân ile diriltip nûra kavuşturduğumuz ve halk içinde o nûr ile doğru yolda yürüyen kimse... (En'âm 122)

مَيْتًا

Ölü, ölmüş.

اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا

Ölü iken îmân ile diriltip nûra kavuşturduğumuz kimse... (En'âm 122)

فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْش۪ى بِه۪ فِى النَّاسِ

Diriltip nûra kavuşturduğumuz ve halk içinde o nûr ile doğru yolda yürüyen kimse... (En'âm 122)

اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا

Ölü iken... kimse...

اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْش۪ى بِه۪ فِى النَّاسِ كَمَنْ مَثَلُهُ فِى الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَا

Ölü iken îmân ile diriltip nûra kavuşturduğumuz ve halk içinde o nûr ile doğru yolda yürüyen kimse, inkâr karanlıkları içinde kalıp da ondan hiçbir zaman çıkmayacak olan kimse gibi olur mu? (En'âm 122)

مَيْتًا

Ölü iken..

مَيِّتْ

Ölü.

كَمَنْ مَثَلُهُ فِى الظُّلُمَاتِ

İnkâr karanlıkları içinde kalan kimse gibi... (En'âm 122)

مَيِّتْ

Ölü.

اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا

Ölü olan kimse..

فَاَمَّا الَّذ۪ينَ شَقُوا

Şakîlere gelince... (Hûd 106)

وَاَمَّا الَّذ۪ينَ سُعِدُوا فَفِى الْجَنَّةِ

Saidlere gelince, onlar da Cennette kalacaklardır. (Hûd 108)

فَاَمَّا الَّذ۪ينَ شَقُوا فَفِى النَّارِ لَهُمْ ف۪يهَا زَف۪يرٌ وَ شَه۪يقٌ

Bedbaht olanlara gelince, onlar ateştedirler, orada onların (güçlükle ve fecî bir sesle) nefes alıp vermeleri vardır. (Hûd 106)

يُر۪يدُونَ لِيُطْفِؤُا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ

Allah'ın nûrunu üflemekle söndürmek isterler. (Tevbe 32)

فَاَمَّا الَّذ۪ينَ شَقُوا

Şakîlere gelince... (Hûd 106)

لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ

Gaybı hakkıyla ancak Allah bilir.

فَفِى النَّارِ لَهُمْ ف۪يهَا زَف۪يرٌ وَ شَه۪يقٌ

Cehennem ateşinde güçlükle ve fecî bir sesle nefes alıp verirler. (Hûd 106)

{{{1}}}
حَسْبِىَ اللّٰهُ

Allah bana yeter.

{{Arabi|حَسْبِىَ اللّٰهُ Allah bana yeter.
اِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْغَالِبُونَ

Şüphesiz Allah'a tâbi olan topluluk gerçek galiplerin tâ kendisidir. (Mâide 56)

وَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعٰى بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَ بِاَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَٓااَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَ اغْفِرْلَنَا

O gün Allah'ın, peygamberin maiyetinde bulunan mü'minleri utandırmayacağı gündür. O gün onların nûru önlerinden ve sağlarından koşarak Cennete yol gösterirken, onlar da 'Ey Rabbimiz,' derler. 'Nûrumuzu tamamla ve bizi bağışla. (Tahrîm 8)

يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا
{{Arabi|'Ey Rabbimiz,' derler. 'Nûrumuzu tamamla... (Tahrîm 8)
وَاغْفِرْلَنَا

Bizi bağışla.

وَ نُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَ رَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَ

Biz Kur'ân'dan mü'minler için bir şifâ ve rahmet olan şeyi indiriyoruz. (İsrâ 82)

مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَ رَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَ

Mü'minler için bir şifâ ve rahmet olan şey...

وَ هَدٰيهُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

Allah da onu dos doğru bir yola iletti. (Nahl 121)

قُلْ اِنَّن۪ى هَدٰين۪ى رَبّ۪ٓى اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

Dos doğru bir yola eriştirdi. (En'âm 161)

صِرَاطٍ

Dosdoğru bir yol

اَلنُّورِ

Nûr

هَدَينِى رَبِّى اِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Rabbim beni dos doğru bir yola eriştirdi. (En'âm 161)

فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ

Onlardan yüz çevir. (En'âm 68)

هَدٰين۪ى رَبّ۪ٓى اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

Rabbim beni dos doğru bir yola eriştirdi. (En'âm 161)

اِنَّ رَبّ۪ى عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

Şüphesiz ki benim Rabbim hak ve adâlet üzeredir. (Hûd 56)

تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ

Bu yüce kitabın âyetleridir. (Yûnus 1; Yûsuf 1; Hicr 1; Ra'd 1; Şuara 2; Kasas 2; Lokman 2)

طٰسٓ تِلْكَ اٰيَاتُ الْقُرْاٰنِ

Tâ sîn. Bu, yüce Kur'an'ın âyetleridir. (Neml 1)

تِلْكَ اٰيَاتُ الْقُرْاٰنِ

Bu, yüce Kur'an'ın âyetleridir. (Neml 1)

تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ

Bu yüce kitabın âyetleridir. (Yûnus 1; Yûsuf 1; Hicr 1; Ra'd 1; Şuara 2; Kasas 2; Lokman 2)

تِلْكَ

İşte bunlar, işte onlar.

صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

Dos doğru bir yol... (En'âm 161)

عَسٰٓى رَبُّنَٓا اَنْ يُبْدِلَنَا خَيْرًا

Umulur ki Rabbimiz bize bundan daha hayırlısını verir. (Kalem 32)

تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ

Bu Kur'an, kudreti herşeye galip olan ve hikmeti herşeyi kuşatan Allah tarafindan indirilmiştir. (Zümer 1)

{{{1}}}
اَنُوخٍ بِيَمْلُوخٍ وَ اَبْرُوخٍ اُقْسِمَتْ ٭ بِتَمْل۪يخِ اٰيَاتٍ شَمُوخٍ تَشَمَّخَتْ
اَبَاز۪يخَ بَيْذُوخٍ وَ ذَيْمُوخٍ بَعْدَهَا ٭ خَمَارُوخٍ يَشْرُوخٍ
بِشَرْخٍ تَشَمَّخَتْ ٭ بِبَلْخٍ وَ سِمْيَانٍ وَ بَازُوخٍ بَعْدَهَا
بِذَيْمُوخٍ اَشْمُوخٍ بِهِ الْكَوْنُ عُمِّرَتْ ٭ بِشَلْمَخَتٍ اِقْبَلْ دُعَٓائ۪ى

Nurun kandili gizli olarak yakılıp apaçık aydınlatılır.

Kandiller kandili gizli olarak tutuşturulur; o da tenevvür eder.

Celâl ve Hâlık isimlerinin nuru, Kuddüs isminin bereketi ve kibriyan ile dalâlet ve fitne ateşi söndürülür.

Allah, Hû, Samed, Kahhar isimleriyle ve savaş deniziyle, yükselen düşmanlık ateşi söndürülür.

Allah, Hak, Cemîl, Vedûd ve Mucîb isimlerinin hürmetine;

Mürîd, Cemîl, Zahir isminle taksim edilen, yüce olan ve yüceltilen ayetlerin (ve tefsirlerinin) şanı hürmetine...

بِتَمْل۪يخِ اٰيَاتٍ شَمُوخٍ تَشَمَّخَتْ

Yüce olan ve yüceltilen ayetlerin (ve tefsirlerinin) şanı hürmetine.

بِتَمْل۪يخِ اٰيَاتٍ

Yüce olan ve yüceltilen ayetlerin

بِحَقِّ تَبَارَكَ

Mülk (Tebareke) hakkı için.

اَبَاز۪يخَ بَيْذُوخٍ وَ ذَيْمُوخٍ بَعْدَهَا
بِبَلْخٍ وَ سِمْيَانٍ وَ بَازُوخٍ بَعْدَهَا
بَعْدَهَا

Ondan sonra.

خَمَارُوخٍ يَشْرُوخٍ بِشَرْخٍ تَشَمَّخَتْ
ذَيْمُوخٍ اَشْمُوخٍ بِهِ الْكَوْنُ عُمِّرَتْ

"Yani "İsm-i Adl ve ism-i Hakemin tecellîsiyle ve adalet ve mizanıyla ve intizam ve hikmetiyle dünya tamir edilir, tahripten kurtulur."

بِهِ الْكَوْنُ عُطِّرَتْ

"O iki ismin râyiha-i tayyibesiyle ve çok hoş kokularıyla, dünya güzel kokular alır, attar dükkânı gibi râyiha-i tayyibe verir."

ذَيْمُوخٍ

İsm-i Adl..

اَقِدْ كَوْكَبِى

Yıldızımı parlat.

تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ

Siracü'n-Nur (nur kandili) yanıp parlıyor.

فَيَا حَامِلَ الْاِسْمِ الَّذ۪ى جَلَّ قَدْرُهُ

Ey kadri yüce olan ismin taşıyıcısı!

اَلْاِسْمُ الْمُعَظَّمُ

Muazzam isim.

بَدَئْتُ بِبِسْمِ اللّٰهِ رُوح۪ى بِهِ اهْتَدَتْ ٭ اِلٰى كَشْفِ اَسْرَارٍ بِبَاطِنِهِ انْطَوَتْ

"Hazine-i esrar olan بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ile başladım. Ruhum, onunla o hazineyi keşfetti"

بِوَاحِ الْوَحَا بِالْفَتْحِ وَالنَّصْرِ اَسْرَعَتْ
اِذَا جَٓاءَ نَصْرُ اللّٰهِ وَ الْفَتْحُ

Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman. (Nasr 1)

اَقِدْ كَوْكَب۪ى بِالْاِسْمِ نُورًا وَ بَهْجَةً ٭ مَدَى الدَّهْرِ وَ الْاَيَّامِ يَا نُورُ جَلْجَلَتْ

Yâ Rab! Nur isminle ve cemâlinle parlat yıldızımı, .. Günler ve asırlar boyunca Sensin buna kàdir olan ey Nur.

اَقِدْ كَوْكَبِى بِالْاِسْمِ نُورًا

Yâ Rab! Nur isminle ve cemâlinle parlat yıldızımı parlat.

بِاٰجٍ اَهُوجٍ جَلْمَهُوجٍ جَلَالَةٍ ٭ جَل۪يلٍ جَلْجَلَيُّوتٍ جَمَاهٍ تَمَهْرَجَتْ
بِتَعْدَادِ اَبْرُومٍ وَ سِمْرَازٍ اَبْرَمٍ ٭ وَ بَهْرَةِ تِبْر۪يزٍ وَ اُمٍّ تَبَرَّكَتْ
اَقِدْ كَوْكَبِى

Yıldızımı parlat.

تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ

Siracü'n-Nur (nur kandili) yanıp parlıyor.

وَ بِالْاٰيَةِ الْكُبْرَى اَمِنّ۪ى مِنَ الْفَجَتْ

Yâ Rab! Âyetü'l-Kübrâ hakkı için beni bütün sıkıntılardan kurtar, eman ve emniyet ver.

وَ بِحَقِّ فَقَجٍ مَعَ مَخْمَةٍ يَٓا اِلٰهَنَا
وَ بِاَسْمَٓائِكَ الْحُسْنٰى اَجِرْن۪ى مِنَ الشَّتَتْ

Güzel isimlerin ile beni sıkıntı ve perişaniyetten koru.

حُرُوفٌ لِبَهْرَامٍ عَلَتْ وَ تَشَامَخَتْ
وَ اسْمُ عَصَا مُوسٰى بِهِ الظُّلْمَتُ انْجَلَتْ

Öyle nurlu harfler ki Mars yıldızı gibi yücedir. Asâ-yı Mûsa ismiyle karanlıklar dağılır.

بِاَسْمَٓائِكَ الْحُسْنٰى اَجِرْن۪ى مِنَ الشَّتَتْ

Esma-i Hüsna hakkı için beni teşettütten, perişaniyetten koru, kurtar.

حُرُوفٌ لِبَهْرَامٍ عَلَتْ وَ تَشَامَخَتْ

Öyle nurlu harfler ki Mars Yıldızı gibi yücedir.

وَ اسْمُ عَصَا مُوسٰى بِهِ الظُّلْمَتُ انْجَلَتْ

Asâ-yı Mûsa ismiyle bütün karanlıklar dağılır.

وَ بِالْاٰيَةِ الْكُبْرٰى
{{Arabi|Âyetü'l-Kübrâ hakkı için..
{{{1}}}
اَنَا لِمُر۪يد۪ى حَافِظًا مَا يَخَافُهُ ٭ وَاَحْرُسُهُ ف۪ى كُلِّ شَرٍّ وَ فِتْنَةٍ
مُر۪يد۪ى اِذَا مَا كَانَ شَرْقًا وَ مَغْرِبًا ٭ اَغِثْهُ اِذَا مَا سَارَ ف۪ى اَىِّ بَلْدَةٍ
فَيَا مُنْشِدًا نَظْم۪ى فَقُلْهُ وَلَا تَخَفْ ٭ فَاِنَّكَ مَحْرُوسٌ بِعَيْنِ الْعِنَايَةِ
وَكُنْ قَادِرِىَّ الْوَقْتِ لِلّٰهِ مُخْلِصًا ٭ تَع۪يشُ سَع۪يدًا صَادِقًا بِمُحَبَّت۪ى
{{{1}}}

"O Gavs'ın müridi olan Said el-Kürdî, Rusya'da esaretle As-ya'nın şark-ı şimalîsinde ve ehl-i bid'anın eliyle Asya'nın garbına nefyolunarak kaldığı miktarca ve Sibirya taraflarından firar edip fevkalâde çok bilâdı seyr ü seyahat etmeye mecbur olduğu zaman, Allah'ın izniyle, havl ve kuvvet-i Rabbânî ile ona imdat etmişim ve istimdadına yetişmişim."

فَيَا مُنْشِدًا نَظْم۪ى فَقُلْهُ وَلَا تَخَفْ ٭ فَاِنَّكَ مَحْرُوسٌ بِعَيْنِ الْعِنَايَةِ

Benim nazmımı, yani meslek ve meşrebimi ve mücahedatımı gösteren makalâtımı söyle, korkma! Muhakkak ki sen inayet-i İlâhiyenin hıfzındasın.

İlm-i cifirle mânâsı:

"Bediüzzaman Molla Said" namıyla yâd olunan ve evrad-ı muntazamasını okuyan müridine der ki: "Benim nazmımı, yani meslek ve meşrebimi ve mücahedatımı gösteren makalâtımı söyle. Yani, nazmımdan murad, senin risalelerin ve Sözlerin ve Mektubatındır."

فَقُلْهُ وَلَا تَخَفْ

Onu söyle, korkma.

"Bin üç yüz otuz ikide o Sözler ile mücahedeye başla. Sen inayet-i İlâhiyenin hıfzındasın."

مُنْشِدًا

Okuyan, söyleyen.

نَظْمِى

Nazmımı, makâlâtımı (yani, Risale-i Nurları)

كَلِمَاتُ سَع۪يدِ الْكُرْد۪ى

Said-i Kürdî'nin kelimatı; Risale-i Nur.

فَقُلْهُ وَلَا تَخَفْ

Onu söyle! Korkma!

اَنَا لِمُر۪يد۪ى حَافِظًا

Allah'ın izniyle ve havl-i kuvvetiyle müridimin muhafızıyım.

حَافِظْ

Hafız, muhafaza eden, Kur'an-ı Kerimi ezberleyen.

وَاَحْرُسُهُ ف۪ى كُلِّ شَرٍّ وَ فِتْنَةٍ

O fitne ve belâ asrının her şer ve fitnesinden, Allah'ın izniyle ve havl-i kuvvetiyle onun muhafızıyım.

تَحْدِيثًا لِلنِّعْمَةِ

Nimeti zikrederek, anarak.

مُر۪يد۪ى اِذَا مَا كَانَ شَرْقًا وَ مَغْرِبًا ٭ اَغِثْهُ اِذَا مَا سَارَ ف۪ى اَىِّ بَلْدَةٍ

Doğuda, batıda ve hangi beldede olursa olsun, Allah'ın izniyle ve kuvvetiyle müridimin imdadına yetişirim.

اِذَا مَا كَانَ مُر۪يد۪ى اَس۪يرًا ف۪ى شَرْقٍ

Müridim, şarkta (doğuda, Rusya'da) esarette olduğu zaman...

مَا كَانَ مَغْرِبًا

Batıda iken.

مَغْرِبًا

Batı, garb. Güneşin battiği taraf..

كَانَ مَغْرِبًا

Batıda iken..

"Şeyh Sa'di-i Şirâzî'nin Bostan'ından"

نِگَرْ تَا گُلِسْتَان مَعْنَا شُگُفْت ٭ بَرُو ه۪يچْ بُلْبُلْ چُن۪ينْ خُوشْ نَگُفْت
عَجَبْ گَرْ بِم۪يرَدْ چُنِينْ بُلْبُلِى ٭ كِه اَزْ اُسْتُخَوانَشْ نَرُويَدْ گُل۪ى

Meâli: Yani, "Gel, bak, güller bağı şeklinde hakikat gülleri açılmış. Böyle hakikat bahçesinde hiçbir bülbül, böyle şirin, hoş nağme etmemiştir. Nasıl oluyor ki, böyle bir bülbül öldükten sonra onun kemiklerinden güller açılmasın."

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

فَمُر۪يد۪ى اِذَا دَعَان۪ى بِشَرْقٍ اَوْ بِغَرْبٍ اَوْ غَارٍ فِى بَحْرِ طَام۪ى اَغِثْهُ

"Şarkta yahut Garpta yahut mağarada yahut dalgalı, azgın denizde beni çağırdığı vakit onun imdadına yetişeceğim."

فَمُرِيدِى

Müridim

اِذَا
{{Arabi|...ı zaman.
دَعَانِى بِغَرْبٍ

Batıda beni çağırdı.

Mecmuatü'l-Ahzab'ın ikinci cildinin 379'uncu sahifesinde Hazret-i Gavs'ın "Virdü'l-İşâ" namındaki münâcâtında şu fıkra var.

{{{1}}}
{{{1}}}
يَا مدْرِكًا

Ey (felâket asrına) ulaşan!

كُنْ قَادِرِىَّ الْوَقْتِ

Zamanın kâdirîsi ol. (Abdülkadir Geylânî ol!)

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ 44)

رَحِمَهُ اللّٰهُ بِعَدَدِ حُرُوفِ رَسَٓائِلِ الْمَكْتُوبَةِ و الْمَقْرُوئَةِ اٰم۪ينَ

Yazılan ve okunan Risale-i Nur harfleri sayısınca Allah'ın rahmeti Onun üzerine olsun! Amin.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

قُلْ بِفَضْلِ اللّٰهِ وَبِرَحْمَتِهِ فَبِذٰلِكَ فَلْيَفْرَحُوا هُوَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ

Onlara söyle ki: Allah'ın lütfuyla ve rahmetiyle -ancak bununla- ferahlansınlar. Bu, onların dünyada toplayıp durduklarından daha hayırlıdır. (Yûnus 58)

الٓرٰ

Elif, Lam, Ra.

حٰمٓ

Ha, Mim.

وَ مَا مَدَحْتُ مُحَمَّدًا بِمَقَالَت۪ى ٭ وَ لٰكِنْ مَدَحْتُ مَقَالَت۪ى بِمُحَمَّدٍ

Ben sözlerimle Muhammed'i (a.s.m.) övmüş olmadım; aslında sözlerimi Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmla övmüş ve güzelleştirmiş oldum. (Hassan b. Sâbit (r.a.) ait bir sözdür. İbn-i Esir, el-Meselü's sair, 2/357; el-Kalkeşendî, Subhu'l Aşa, 2/321; İmam-ı Rabbanî, Mektubât, 1/58, 44. Mektub.)

وَ مَا مَدَحْتُ الْقُرْاٰنَ بِكَلِمَات۪ى ٭ وَ لٰكِنْ مَدَحْتُ كَلِمَات۪ى بِالْقُرْاٰنِ

Yani, "Kur'ân'ın hakaik-i i'câzını ben güzelleştiremedim, güzel gösteremedim. Belki Kur'ân'ın güzel hakikatleri benim tabiratlarımı da güzelleştirdi, ulvîleştirdi."

وَ هُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

O herşeye kâdirdir. (Hûd 4; Rum 50; Şûrâ 9; Mülk 1)

اَلْحَمْدُ لِلّٰه هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى

Rabbimin bu ihsanından dolayı Allah'a hamd olsun.

سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ

Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin. (Bakara 32)

اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ صَلَاةً تَكُونُ لَكَ رِضَٓاءً وَ لِحَقِّه۪ اَدَٓاءً وَعَلٰٓى اٰلِه۪ وَ صَحْبِه۪ وَ سَلِّمْ تَسْل۪يمًا كَث۪يرًا اٰم۪ينَ

Allahım! Efendimiz Muhammed'e ve âl ve ashabına Senin razı olacağın ve Onun lâyık ve müstehak olduğu bir rahmetle ve pek kesretli bir selâmetle salât ve selâm et. Âmin.

{{{1}}}

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; sonsuza kadar sürekli üzerinize olsun.

اَلْبَاق۪ى هُوَ الْبَاق۪ى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ 44)

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; sonsuza kadar sürekli üzerinize olsun.

سَقٰيهُمْ

Rableri onlara tertemiz bir içki içirir. (İnsan 21)

سَوْفَ تَرٰين۪ى

Sen de beni görürsün. (A'râf 143)

اَلْبَاق۪ى هُوَ الْبَاق۪ى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ 44)

لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ

Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. (Bakara 163; Âl-i İmrân 2; Haşir 22)

قُلْ هُوَ اللّٰهُ

De ki: O Allah'tır. (İhlâs 1)

{{{1}}}

Yahut onların amelleri, derin bir denizin karanlıklarına benzer ki, o denizi üst üste dalgalar kaplamış, dalgaları da bulutlar örtmüştür. Karanlıklar birbiri üstüne öylesine bastırmıştır ki, elini uzatsa onu dahi göremez olur. İşte, Allah'ın nur vermediği kimsenin nurdan hiçbir nasibi yoktur. (Nûr 40)

رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَ الْاَرْضِ

Göklerin ve yerin Rabbi. (Duhân 7)

مُسَخِّرُ الشَّمْسِ وَ الْقَمَرِ

Güneşi ve ayı emrine boyun eğdirdi.

رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ

Göklerin ve yerin Rabbi. (Duhân 7)

رَبُّ الْمَلٰٓئِكَةِ وَ الرُّوحِ

Meleklerin ve ruhun Rabbi.

وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَاب۪يحَ

And olsunki dünya semâsını Biz kandillerle süsledik. (Mülk 5)

وَ سَخَّرَ الشَّمْسَ وَ الْقَمَرَ

Güneşi ve ayı emrine boyun eğdirdi. (Ra'd 2)

اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ مَثَلُ نُورِه۪ كَمِشْكٰوةٍ ف۪يهَا مِصْبَاحٌ اَلْمِصْبَاحُ ف۪ى زُجَاجَةٍ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّىٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُض۪ٓيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُورٌعَلٰى نُورٍ يَهْدِى اللّٰهُ لِنُورِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ

Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun misali, bir lâmba yuvası gibidir ki, onda bir kandil vardır. Kandil de cam fanus içindedir. Cam fanus ise, inci gibi parlayan bir yıldıza benzer ki, ne doğuya, ne de batıya ait olmayan mübarek bir ağacın yakıtından tutuşturulur. Onun yakıtı, kendisine ateş dokunmasa bile ışık verecek kabiliyettedir. O nur üstüne nurdur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur. (Nûr 35)

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلٰى نُورِ الْاِيمَانِ وَاْلقُرْاٰنِ

İmânın ve Kur'ân'ın nurundan dolayı Allah'a hamd olsun.

اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَ اِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُ

Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz. (Fâtiha 5)

نَعْبُدُ

Kulluk ederiz.

اَلْحَمْدُ لِلّٰه رَبُّ الْعَالَمِينَ

Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, âlemlerin rabbi olan Allah'a mahsustur. (Fâtiha 2)

اَشْهَدُ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ

Şehadet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Yine şehâdet ederim ki, Hz. Muhammed (a.s.m.) Allah'ın Resûlüdür.

اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَ اِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُ

Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz. (Fâtiha 5)

نَعْبُدُ

Kulluk ederiz.

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمْ

Ey insanlar, Rabbinize kulluk edin." (Bakara 21)

اِيَّاكَ نَعْبُدُ

Ancak Sana kulluk ederiz. (Fâtiha 5)

اِذَا ثَبَتَ الشَّيْءَ ثَبَتَ بِلَوَازِمِهِ

Birşey sabit olduğunda, bütün levazımatıyla birlikte sabit olur.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلٰى نُورِ الْاِيمَانِ وَالْقُرْاٰنِ

İman ve Kur'ân nurundan dolayı Allah'a hamd olsun.

نَعْبُدُ

Kulluk ederiz.

نَسْتَعِينُ

Yardım isteriz. (Fâtiha 5)

وَ اِيَّاكَ نَسْتَعِينُ

Ancak Senden yardım isteriz. (Fâtiha 5)

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ

Allah onların günahlarını silip yerlerine iyilikler verir. (Furkan 70)

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsrâ 44)





















.