Risale:Risalelerden Gayrı Münteşir Kısımlar

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
11.03, 30 Ocak 2021 tarihinde Turker (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 16783 numaralı sürüm ("Kategori:Gayrı Münteşir Gayrı Münteşir Kısımlar Listesi Üstad'a ve talebelerine ait ve Risalelerde yer a..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
(fark) ← Önceki sürüm | Güncel sürüm (fark) | Sonraki sürüm → (fark)

Gayrı Münteşir Kısımlar Listesi

Üstad'a ve talebelerine ait ve Risalelerde yer almayan bazı kısımlardır.

Ayet-ül Kübra'dan[değiştir]

Eseridir bu eser, bir ateşpare-i zekânın

İşte bu dehadır, beklediği bütün a’sarın

Feyyaz nurlarıdır hep bu Nurlar, insanlık âleminin

Şübhe yok Hakk’ın tecellisidir parlayan içlerinde bu hakikatların.

Yâ Üstadenâ! Feyzine hayran, nuruna hayran, baştan başa bütün insan

Âsârınla Hakk’ı bulan ezkiya da diyor: Yok kusur bulmağa imkân

Lütf-u Hak’la buluyorlar bu Nurları okuyanlar yepyeni bir nurlu âlem

Şübhesiz Allah’dır ancak nurdan dalgalar kalblerde yaratan

Talebeniz Hüsrev

Ağabeyimizin bu geçen sahifedeki takrizini ruh-u canımızla tasdiken deriz ki:

Teşekkükün tevesvüsün gelmesine mani’ bu

Tefennünün tefelsüfün hayretine mazhar bu

Kalmamış bir nokta muzlim çeşm-i akıl ashabına

Tefeyyüzün terakkinin zuhuruna medar bu

Tarîkatın hakikatın takdirine mazhar bu

Kalmamış bir nokta muzlim çeşm-i dil erbabına

Nur talebelerinden

Tahirî, Zübeyr, Ceylan, Bayram, Abdülmuhsin

Asa-yı Musa'dan[değiştir]

1. Parça[değiştir]

(Kastamonu’nun Küçük Hüsrev’i Mehmed Feyzi’nin mektubundan bir parçadır.)

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Çok sevgili Üstadım!

Bu ihtiyar, sahtekâr, bid’akârlara mukabil Risale-i Nur’dan tam ders alan münevver, takdirkâr, bahtiyar gençlik dahi böyle söylüyor:

Maneviyat denizinin coşkun ve kükremiş mevceleri ortasında çok bîçarelerin sarsılmış ve kuvvetini kaybetmiş imanının yegâne kurtuluş gemisi ve o geminin hedef ittihaz edeceği Risale-i Nur’un inkâr edilmeyecek kadar bir kudretle nurlandırdığı saadet-i ebediye perestişgâhının yine parlak nurudur. Onun içinde maddiyattan ziyade ruhiyatın tecellisi her bir sahifesinde kari’lerin vâzıhan gördüğü burada dünyada gafletle kendilerinden geçenler ve âdeta ölümü hiç olmak gibi en aşağı bir mertebeye kadar indiren gafil yolcular ve böylelikle zulmet âleminde misafir olduklarını hâlâ sezemeyen bedbahtlar Risale-i Nur’un aydınlattığı yollara nazarlarını çevirdikleri zaman kabrin bir saadet-i ebediye kapısı, ölümün de yok olmak değil, saadet-i bâkiyeye vâsıl olacağını bihakkın gösteren bir hidayet kaynağı olduğunu anlayacaklar. Belki de kalblerinin hücra bir köşesinde bîhaber olarak saklı kalan zaîf imanlarının sönük ziyasını Risale-i Nur’un nuruyla parladığı anda fâni âlemlerin fâniliklerinden kurtulup bâki âlemlerin bâkiliklerine ulaşan sırrın aydınlık yolunu hissedecekler. Böylece gafillerin gafletten uyanmaları, kudsî Üstadımızın yegâne gayesidir. Risale-i Nur’un hedefini bu suretle bir nebze açıklarken insaniyetin nazarını ruhun, maneviyatın nihayetsiz ufuklarına dikmelerini temenni ediyoruz. Zira ağaran fecirde bir nur parlıyor. Bu nur ki, imanın nuru ve o nuru gösteren Risale-in Nur’un nurudur.

İşte ey kardeş, ey dindaş! Hayatının bütün mevcudiyetiyle bu envâr-ı imaniyeyi ruhun tâ derinliklerinden kopup gelen bir sadakat ve muhabbetle sarılarak, hiç şübhesiz beşerin fevkinde bir kudret ve Cenab-ı Hakk’ın inayet-i İlahiyesiyle bu Risale-i Nur’un meydana geldiğini bil ve o büyük Üstad’ın hârikası önünde ta’zimle eğilmeyi bir vicdan borcu addet.

Ey ruhları dalgalandıran ve kaleminden şimşekler çaktıran muhterem Üstad! Senin azametli hârikanın en büyük nişanesi olan Risale-i Nur’un nuru, kararmaya yüz tutan iman ufuklarını nurlandırdı ve aydınlattı ve ebede kadar da aydınlatacaktır inşâallah.

Kastamonu Nur şakirdlerinden

Mehmed Feyzi

2. Parça[değiştir]

(İnebolu havalisindeki umum Nur şakirdleri namına Salahaddin’in Üstadının tarihçe-i hayatından çıkardığı bir kısacık hülâsanın bir parçasıdır.)

Üstadımızın tercüme-i haline kısaca bir nazar

Şark İsyanında Şeyh Said ve askerleri, Üstadımız Bediüzzaman’ı şarktaki büyük nüfuzundan istifade için mücadeleye iştirake davet ettikleri zaman cevaben demiş: “Yaptığınız mücadele, kardeşi kardeşe öldürtmektir ve neticesizdir. Çünki Türk Milleti bin senedir İslâmiyete bayraktarlık etmiş, dini uğrunda binlerle şehid vermiş ve binlerle veli yetiştirmiştir. Binaen aleyh kahraman ve fedakâr İslâm müdafi’lerinin torunlarına yani Türk Milletine kılınç çekilmez ve ben de çekmem.” diyerek hem redd-i cevab vermiş, hem mücadelesinden vazgeçmesini söylemiştir. Eski Harb-i Umumî’de taarruz eden Rus ordularına karşı Bitlis Millî kuvvetleri kumandanı olarak çok faik kuvvetlerle hücum eden Rus ordusuna günlerce ve kahramanca müdafaa ile şehirdeki bütün mühimmat ve erzak ve halkın ve askerin cihazatının taşınmasını temin etmiş, yaralandığı halde geri çekilmeyi şahsen züll saydığından gazilik makamıyla da karargâhında son mermisine kadar şerefle döğüşmüş, nihayet bilmecburiye Ruslara esir düşmüştür. Dininin ve vatan ve milletinin selâmeti için hayatını fedadan çekinmeyen bu kahraman kumandana üç Rus mermisi isabet etmiş. Biri kalbinin üzerindeki maden tabakayı deliyor, iç çamaşırda kalıyor. İkincisi sol tarafta hançerin sapını delerek duruyor. Üçüncüsü omuzunda hafif bir yara açıyor. Nihayet Bitlis’in hîn-i sukutunda ayağı kırılmış ve omuzu mecruh bir halde Ruslara esir düşüyor.

Sibirya’da üsera ikametgâhlarında iki sene üç ay kalmış. Bu müddet zarfında, esir olan doksan zabit kardeşlerinin maneviyatlarını takviye etmiş. Sonra Varşova yoluyla İstanbul’a gelmiştir. O sırada İngiltere Anglikan Kiliseleri başpiskoposunun Hürriyet’ten sonra padişah hükûmetinden sorduğu suallere cevab veren ve Lemaat, Katre, Zerre, Habbe, Kızıl Îcaz ve İşarat-ül İ’caz namında yazdığı Arabî eserleri okuyanlara mevcudatın tılsımını keşf ile bir hakikat yolu açılması, o vakit makarr-ı ülema olan İstanbul ile Hicaz, Yemen, Mısır, Suriye, Irak, İran, Afgan ve Hindistan ülemasının teması bulunduğundan bu eserleri kendi eserlerine me’haz tutmaları için Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye a’zalığında vazife-i ilmiye ve diniye ile meşgul olmuştur. Onsekiz sene sonra, kırk sene evvel çekirdeği yazılan Beşinci Şua’ın ele geçmesi ve Âyet-i Kübra’nın tab’ı münasebetiyle her tarafta toplattırılan ve aranılan binlerle Risale-i Nur eczalarının ve ifadeye celbedilen yüzlerle Risale-i Nur talebelerinden ancak 120 temiz nasiyeli, saf kalbli ve düşünceli dindar Türklerin dokuz ay Denizli’de mevkufiyeti ve yüz otuzbeş parça Risale-i Nur eczalarının Ankara’dan bir heyet-i ilmiyenin tedkikinde Kur’anın hakikî bir tefsiri olduğu ilmî raporla tevsîk ve tasdik edilmesinden eserlerle beraber mahpus ve istintak edilen 120 talebenin beraetiyle neticelenir. Hazret-i Üstad da Afyon’a ikamete memur ediliyor. Yetmişlik bir ömrün onbir mühim hâdisesi ve bu tehlikeli madde ve tabiat ve enaniyet asrında bu vücudun yegâne vazifesi, gayesi, emeli ve arzusu insanların imanlarını kurtarmak olduğunu; hem mutlakiyet, hem meşrutiyet, hem cumhuriyet devrinde ayrı ayrı gayet muhakkik, müdakkik ülema ve hükema ve fuzalânın ve gayet kurnaz şeytan ve evhamlı casus ve feylesofların inceden inceye yirmi sene tahkik ve tedkik ve tahlili neticesinde dünyevî ve siyasî hiçbir maksad olmadığı kat’î anlaşılmıştır. Kur’an-ı Kerim’in ve hadîs-i şerifin binlerle hakikatlarını isbat eden Risale-i Nur’u hiçbir dindar âlim veya dinsiz bir feylesof bir kelimesini dahi cerh u nakzedememiştir ve tasdike mecbur olmuşlardır.

Yirmiüç senede tamamlanan Risale-in Nur, Resail-in Nur, Risalet-ün Nur adlı 140 parça eserler Kur’an-ı Azîm ve hadîs-i şerifin evvelki asırlarda meşkuk ve şübheli bıraktırılmış veya rumuzlu veya şümullü ve mecazî yazdırılmış tefsirlerden alınmış değildir. Menba’ yalnız Kur’andan, hadîsten asrımızda tereşşuh etmiştir. Üstadımız der: “Beyanatımız Kur’an-ı Hakîm’in feyzindendir. Nefsi teslime, kalbi kabule ihzardan ibarettir. Asıl söz ise Kur’anındır. Zira söz odur ve söz onundur.” der. Ve kendine has bir usûl-ü tedris bularak, beş vilayet büyüklüğündeki Medreset-üz Zehra’sında milyonlarla talebeye hocalık eder. Ulûm-u diniye ile fünun-u asriyeyi mezc ve hakaik-i diniyeyi fünun-u müsbete ile teyid ve teşyid etmek suretiyle talebenin fikir ve imanının tenvirine çalışır. İstediği anda hocasından istediği dersi alabilir. Ve Nur’dan aldığı ders ile amel ettiği takdirde de imanını muhafaza edebilir.

Risale-i Nur’un bir hülâsası makamında olan bu Asâ-yı Musa risale-i mecmuasını dikkatle anlayarak okuyan veya dinleyen bilâ istisna dinli, dinsiz, âlim, cahil herkes İslâmiyetin esası olan imanın altı şartını tamamen diliyle ikrar ve kalbiyle tasdik etmekle beraber imanını muhafaza, İslâm’ın binası olan namaz kılmayı, oruç tutmayı, hacca gitmeyi, zekat vermeyi, kelime-i şehadet getirmeyi kendine vazife-i asliye bilecektir. Risale-i Nur’u okumaya, yazmaya ve neşretmeye çalışan ferdler, cem’iyetler, milletler, devletler dünyevî ve uhrevî fenalıklardan kurtulacak ve zulmetten nura çıkacak, saadet ve selâmet temin edecektir. Risale-i Nur’un hülâsası olan Asâ-yı Musa mecmuası atomdan daha kuvvetli ve tesirli ve nurlu bir silâh ve hikmetli bir asâdır. Atom gibi beşeriyetin ve medeniyetin tahribine değil, saadet ve selâmetine çalışır.

‬هذَا‮ ‬مِنْ‮ ‬فَضْلِ‮ ‬رَبِّى

Umum İnebolu Nur şakirdleri namına

Abdurrahman Salahaddin

Medresetü'z zehranın erkanları namına biz de iştirak ederiz.

Hilmi, Terzi Mehmed, Halil İbrahim, Mehmed Nuri, ......., Hüsrev, Said, Rüşdü, Re'fet

3. Parça[değiştir]

Emirdağında dehşetli bir yangından Çalışkanlar’ın dükkanında bulunan Âyet-ül-Kübra nüshalarının berekatıyla harika bir tarzda o Çalışkanlar’ın dükkanı o dehşetli yangından kurtulması münasebetiyle meşhur ve merhum Muallim Hasan Feyzi'nin yazdığı bir fıkranın bir parçasıdır.

Risale-in Nur, her ateşi ve her yangını söndürür. İnsanlardaki israf ateşini, İktisad Risalesi'nin nuru ile, ve ateşler ve alevler içinde kıvranan zavallı hastaların hastalık ateşini, Hastalık Risalesi'nin nurlarından akan, yirmibeş devalı çeşmesinden fışkıran âb-ı hayat ve şifa suyu ile; kalbi ve kafayı ve bütün aza ve asabı saran ve sarsan vehim ve hayal, vesvese ve tasa, korku ve merak yangınının dehşetli ateşini Vesvese Risalesi'nin nuru ve feyzi ile; riya ve sum'a, kibir ve gurur hastalıklarının hummalı ateşini İhlas Risalesi'nin imdad ve inâyetiyle; benlik ve varlık ve zorbalık ve küstahlık kal'asının hedmi ise, (Ene) adlı Otuzuncu Söz ve Altıncı Söz'ün irşadı ile kabil olur.Tabiatın madde ve zerreler çukurundan çıkamayan kör ve sersem ve serseri kimseleri de ancak Risale-in Nur'un Tabiat, Zerre ve Maddeler adlı risalelerinin güçlü ve kuvvetli, uzun ve mevzun, nurlu ve şuurlu elleri çıkarabilir. İhtiyarların ölüm korkusunun ateşini, evham ve acılarını gidermeye ise, bu namdaki risalenin teselli ve imdadı, macun ve tiryakı, feyiz ve nuru kâfi geldiği gibi; berzah ve berzahın elemnâk ve sûznâk ateş ve azabına karşı da, İ'caz-ı Kur’ân ve Mu'cizat-ı Ahmediye (A.S.M.) ve İman-ı Âhiret adlı âb-ı hayat dolu risaleler bir havuz gibidirler.Yeryüzündeki bütün şirkin ateşini Âyet-ül Kübra, Asâ-yı Musa adlı mübarek eser-i azimin nur-ı azîmi, söndürmeye kâfi geldiği gibi, bugün dünya ufuklarını saran ve şimdi de İslâm Dünyasını tehdide başlayan o kara dumanlı kızıl aleve karşı, bu Nur'un şişip kabarmakta olduğunu görüyor ve o müdhiş kızılların fitnesini ve yangınını söndüreceğine candan inanıyoruz.

Hasılı Risale-i Nur'un mütalaası ve feyz-i manevî-i daimîsi, nefs-i emmarenin ateşini söndürmeye, azgın ve azılı sıfatları öldürmeye, yırtıcı, paralayıcı zahir ve bâtın askerleri tepelemeye yetişir. Zâten Risale-ten Nur, bu fitne ve fesad ve bu yangınları söndürmeye memurdur. Ve bunun için doğmuş ve gelmiştir, diyoruz.Erenler, evliyalar, şehidler ve fatihler yatağı olan bu mübarek vatanda yetişen bu mübarek ve meymenetli, şecî' ve asîl milletin فَسَوْفَ يَاْتِى اللّٰهُ بِقَوْمٍ işaretiyle indallah ne kadar mergub ve mahbub ve cengâver olduklarına yine bel bağlıyoruz.

Risale-i Nur'a sahib olanlarda hırs ve hiddet zevale yüz tutar, zulmet ve şehvet erir. Cehalet ve şekavet ateşi söner. Tabiat uykusu azalır. Gaflet uykusu kalkar. Kara ve çirkin, bozuk ve uyuşuk kanlar düzelir. Nefes ve kalb işler. Kan boruları birer mecra-i Nur olur. Hubb-ı dünya ve meyl-i mâsiva kalmaz. Ene ve Ente gider. Yetmiş bin diye söylenen perdeler kalkmağa ve Varlık Dağı delinmeğe başlar. اِرْجِعِى اِلَى رَبِّكِ den sesler gelir. Vuslat yolu açılır, misk ü anber saçılır, yüzler فَادْخُلِى فِى عِبَادِى ile memur, وَادْخُلِى جَنَّتِى nişanı ile me'cur olur.

اَرِنَا يَا مَنْ اَطْغَى النَّارَ بِنُورِهِ وَيَا مَنْ صَلَّى عَلَى حَبِيبِهِ

Hülâsadır Risalet-ün-Nur: Kendisinin bir levha-i Yâ Hâfız, bir safha-i Mâşâallah

Bir nüsha-i Bârekâllah, bir kalade-i Ümm-i Sübyan, yangına bir tulumba-i Nur

Dertliye bir reçete-i hikmet, bakana bir âyine-i ibret, müslümanlara bir mühr-i nübüvvet

Mücrime bir vesika-i necat, yolsuza bir râh-ı hidâyet, bîkeslere bir sigorta-i sıyanet

Antikacıya bir kenz-i sermediyet, evsize bir kâşâne-i ebediyet, münkire bir sille-i nedamet

Kâfire bir sehba-i adalet, ârife bir sehbay-ı kudsiyet, âşıka bir saray-ı vuslat


Denizli ve havalisindeki bütün Nur şakirdleri namına

Hasan Feyzi Rahmetullahi Aleyhi Ebeden Dâimen

4. Parça[değiştir]

(Hem Lâhika’ya, hem Asâ-yı Musa’nın âhirinde yazılsın)

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا‮ ‬بِعَدَدِ‮ ‬الْحُرُوفَاتِ‮ ‬الْقُرْآنِ‮ ‬وَاْلاِيمَانِ‮ ‬وَرِسَالَةِ‮ ‬النُّورِ

Çok müşfik, çok vefakâr efendim ve faziletli, izzetli Üstadım Hazretleri!

Risale-i Nur asrımızda Kur’an-ı Hakîm’in resmî tercümanı ve naşiri olduğuna dair çok delillerden birkaçını arzediyorum. Risale-i Nur’un tarihçesi aynen Asr-ı Saadete benziyor. Birçok noktalarda tevafuk ediyor. Yirmiüç senede hitam bulan Risale-i Nur Anadolu’yu maddî tehlikelerden korumuş, manevî ikaz tokatlarıyla okşamıştır ve milyonlarla kişinin imanını kurtarmağa vesile olmuştur. En dehşetli ve korkunç ve karanlıklı bir muhitte hunhar düşmanları arasında, tazyik altında, binbir mahrumiyetler içinde, ihtiyar, hasta, garib, hürriyeti alınmış bir zâtın Kur’andan aldığı ilhamı ifadesiyle, en sıkıntılı ve en tehlikeli ve kısa vakitlerde sabi çocukların acemî fakat masum bîçare zaîf ihtiyarların titrek fakat tövbekâr elleri harekete geçerek, usanmadan, yılmadan, binler sahife Risale-i Nur’u aşkla yazmaları.. ve âlim, cahil, feylesof ve muhtelif din saliklerinden yüzbinlerle insan zevkle, huşu’ ve huzu’ ile bu hasseli güzel yazıları okumaları ve güzel sözleri dinlemeleri… Eskişehir ve Denizli Ağırceza Mahkemesi neticesi, İstanbul ve Ankara ve sair yerlerde profesörlerden, dindar âlim ve feylesoflardan müteşekkil heyetler tarafından Risale-i Nur inceden inceye tedkik, tahlil edilmiş, neticede Kur’anî tam bir tefsir olduğuna müttefikan karar vermeleri ve de gizli düşmanlarının haksız ve yersiz isnadlarının yalnız siyasî iftiradan ibaret olduğu ve ilmî itiraz edememeleri mahkemece kat’iyyetle anlaşılmış ve beraetle neticelenmiştir.

1400 sene evvel beşeriyet zulmet, cehalet içinde vahşi örf ve âdetlerin bulunduğu Arabistan’da doğan nurlu bir güneş altmışüç sene yükselmiş ve yirmiüç senede inzali hitam bulan Ferman-ı Kur’anla herşeyi aydınlatmış, fena abes örfler ve âdetler anlaşılmış, sa’y-i Muhammedî (ASM) ile saadete çevrilmiş, bu sebeble bütün yabancı nazarlar gıbta ile Kur’ana dikilmişti. Asırlar geçmiş, İslâmiyet 350 milyona yükselmiştir. Abdülkadir-i Geylanî (Kaddesallahü sırrahu) ve İmam-ı Gazalî (RA), İmam-ı Rabbanî (RA) misillü ve sair İslâm allâmeleri zamanında fen ve felsefede neş’et eden küfre karşı Kur’an-ı Azîm’i ve hadîs-i şerifi tefsir etmişler, o küfrün yayılmasını önlemekle beraber, yüzbinlerle kişi İslâmiyete girmişlerdir. Hangi İslâm diyarında küfür çıksa, o mıntıkada Kur’an belirip nurlu kılıncı ile mukabele eder, küfrü def’ u ref’ eyler. Asrımızda buna en büyük bir nümune, Risale-i Nur’dur. En kuvvetli şahid, binlerle Risale-i Nur talebeleridir.

Harb-i Umumîde âlem-i İslâmın bazı merkezlerinde istiklaliyet tehlikeye düşeceği zamanda Fas, Cezayir, Mısır, Irak, Cava, Hindistan, Türkistan ülemalarına istila ve fen ve felsefeden doğacak tabiiyyun fikrini cerhedecek hakikat-ı Kur’aniyeyi ve hakaik-i imaniye-i beşeriyenin muhafazasını, Risale-i Nur’un çekirdeği olan İşaret-ül İ’caz risalesiyle göstermiş ve bunun neticesidir ki; Risale-i Nur’da çok evvel tebşir ve beyan edildiği gibi, bu mezkûr milletler yeniden istiklaliyetlerine kavuşuyorlar. Risale-i Nur’un bu vatanda ektiği nurlu tohumlar filiz vermeye başlamış. Bu sayede dinî gazetelerin çıkması ve Kur’an mekteblerinin açılmasına zemin teşkil etmiş, milyonlarla masumun imanlarını kurtarmağa sebeb olmuştur.

Şark-ı şimalîden çıkan, dünya çapında tasavvur edilen bir ejderhadan daha korkunç, dehşetinden bütün beşeriyeti titreten dinsizlik cereyanının beş neticesi, dünyanın beş kıt’asına uzanmış, iğneli tırnaklarıyla zehirlemeğe çalışıyor. Bu muazzam tehlikeyi, 1400 sene evvel işaret buyuran Kur’an-ı Azîmüşşan bu asırda bu azîm tehlikeye karşı, Risale-i Nur’u mukabele çıkarıyor. Dünya siyasiyyunlarının dinsizliğe bilmeyerek yardım ettikleri yıllarda, Risale-i Nur hristiyan âlemine müslümanlarla ittihad etmeyi işaret ediyor, Katolik ve Protestan misyonerlerini Asâ-yı Musa ve Zülfikar risalesiyle ikaz ediyor, maddî ve manevî mes’uliyeti gösteriyordu. Yeryüzünde en mütemeddin milletlerden Finlandiya, İsveç, Norveç bu hakikat-ı Nuriye karşısında Kur’an-ı Kerim-i Hakîm’i rehber etmiş, İslâmiyetle bir nevi ittihad ederek şark-ı şimalîde tam deccalın ensesine vahy-i semavî kılıncı Zülfikar’ı çekmiştir.

اَلْحَمْدُ‮ ‬لِلّهِ‮ ‬هذَا‮ ‬مِنْ‮ ‬فَضْلِ‮ ‬رَبِّى

Risale-i Nur şakirdlerinden, çok kusurlu, günahkâr

Abdurrahman Çelebi Salahaddin

5. Parça[değiştir]

Asa-yı Musa Mecmuasındaki Arabi Kelimelerin Kısaca Tercümelerine Dair

Bir Lügatçedir.

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

وَ اِنْ مِنْ شَيْئٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

Bu lügatçeye bakan kardeşlere bir ihtar. Ve beyan-ı mazaret.

Bedi-ül beyan olan Risale-i Nur’un müellifi Üstadımız Allame-i Said Nursî Hazretleri evvela mücahede-i nefsaniyeyi her şeye takdim ve sıfat-ı mezmumeyi mahvi alaik-i dünyeviyeden inkıta hakikat-i himmetle Cenab-ı Hakk’a teveccüh ettiğinden kalb-i münevverinden hicab-ı zulümat inâyet-i Hak’la inkişaf ve rahmet-i İlahiye fizan ve nur-ı Samedani leman edip

اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِلْاِسْلاَمِ فَهُوَ عَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪

sırrına mazhariyetle sadr-i şerifi münşerih olup rahmet-i Sübhaniye ile sırr-ı meleküt mirat-ı kalbine münkeşif ve hakaik-i imaniye ve Kur’ân’iye tele’lü ettiğinden şüphesiz Risale-i Nur doğrudan doğruya ilham-ı İlahi ihsan-ı Rahmani ikram-ı Rabbani feyz-i Samedani intak-ı Sübhani hem icaz-ı maneviye-i Kur’ân’i hem makbul şah-ı Risalet (A.S.M.) hem memduh şah-ı velâyet (R.A.) hem merğub şah-ı Geylani (K.S.) hem Kur’ân-ı Muciz-ül beyanın sema-i manevisinde parlayan hidâyet ve tevfik güneşlerinin nurlarının inikası hem sırr-ı veraset-i kamile-i Nebeviye (Aleyhisselatü Vesselam) cihetiyle Resül-i Ekrem Aleyhisselatü Vesselam’a ihsan olunan cevami-ül kelim gibi Üstadımıza dahi kalil-ül lafz kesir-ül mana kelimat-ı camia ikram olunması hem Üstadımız Esma-ül Hüsna’dan ism-i Bedi’e mazhariyetinden te’lifi olan Risale-i Nur kelimat-ı bedia ve tabirat-ı Arabiye ile müzeyyen olması hem tercüme olunacak kelimat-ı Arabiyede Üstadımız yalnız lügatçe sathi manaları düşünmeyip belki gâyet geniş ve pek kudsi olan iman ve Kur’ân hakikatlerini nazara alarak gâyet harika deliller zahir bürhanlar kat’i hüccetler ispat ve beyan ettiğinden o kelimat ifade edip bakdıkları külli hakikatlerden kudsi manalardan birer ulviyet birer külliyet kesbetmesi hem Üstadımız eskiden beri fesahat-ı âliye ve belağat-ı fevkalade sahibi olduğundan Risale-i Nur belagat ve edebiyatça pek yüksek bir mevkide bulunması gösteriyor ki; o nurlu kelimatı tercüme etmek imkansızdır. Fakat madem kudsi Üstadımız aczimizi ve liyakatsizliğimizi bizden daha fazla bildiği halde tercüme ile emretmesinde elbette nice hikmetler vardır diye naçizane ve fakat mübarek Üstadımızın afvına ve tashihine itimaden bu mecmuadaki kelimat-ı Arabiyeyi bir liste halinde tertip ettik. İnşaallah ileride Risale-i Nur’dan tam ders alarak yetişen müdakkik allameler o kelimata mühim birer şerh yazarlar. Hem rahmet-i İlahiyeden temenni ederiz.

Kastamonu Risale-i Nur şakirtlerinden

Mehmed Feyzi