Risale:Emirdağ-1 Lahikasından Gayrı Münteşir Kısımlar

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
20.49, 1 Şubat 2021 tarihinde Turker (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 16904 numaralı sürüm

Gayrı Münteşir Kısımlar Listesi

Üstad'ın ve talebelerinin matbu Emirdağ-1 Lahikasında yer almayan bazı mektupları

Üstad'ın Mektupları[değiştir]

1. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا‮ ‬بِعَدَدِ‮ ‬حُرُوفِ‮ ‬مَا‮ ‬تَكْتُبُونَ‮ ‬مِنَ‮ ‬الرّسَائِلِ‮ ‬النّورِيّةِ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Mübarek Hüsrev’in mektublarında Lâhika’ya girecek çok parçalar var. Ben onları muhafaza edip müsaid zaman bekliyorum. Şimdilik bu yeni mektubu nümune için gönderdik.

Sâniyen: Bir zahmet içinde bir cilve-i rahmettir ki; ben Asâ-yı Musa’dan başında Süleyman namını gördüğüm için onu tashihe başladım. Halbuki hem tashihsiz, hem birkaç zâtın kalemi ile eski ve tashih görmemiş nüshalardan istinsah edildiğinden ben çok yoruldum, zahmet çektim. Hem za’fiyet, hem sair işlerin çokluğundan dedim: “Süleyman’lar daima beni incitmeden istirahatime çalışmışlar. Neden bu Süleyman bir parça zahmet verdi?” Birden kuvvetli bir ihtarla kalbe geldi ki: “Senin bu küçük zahmetin, büyük bir rahmet ve inayet olup sana dahi o yazanlar derecesinde bu birinci vazifede tam bir kâtib faziletini ve sevabını kazandırıyor.” Ben de kemal-i şükranla mesrur oldum ve zahmet noktasını sildim ve Süleyman’lar her vakit iyidirler dedim.

Sâlisen: Yeşil Sâlih’in dediği gibi, Risale-i Nur’un nurlarını en evvel merkez-i ülema ve Meşihat-ı İslâmiye’nin vazifesiyle alâkadar İstanbul Fetva Dairesi’ndeki hocalar tedkik etmişler ve Ankara ehl-i vukufundan evvel o vazife onlara havale edilmiş. O zâtlar dahi değil tenkid ve itiraz, belki tam takdir ve tahsin ederek İstanbul âlimlerinin insaf ve hakperestliklerini isbat etmişler. Ben onlardan çok minnetdar oldum. Cenab-ı Hak onlardan razı olsun. O koca merkezde her çeşit rakibler varken, benim de ifadede çok kusurlarım bulunurken bu zâtların ilişmemeleri hakikaten büyük insaniyet ve dindarane bir insaftır. Benim tarafımdan onlara teşekkürlerimi tebliğ ediniz. Umum kardeşlerime selâm.

Kardeşiniz

Said Nursî

2. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮

‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Mustafa Osman’ın mektubunu, çizgiler ortasındaki kısmı Nurların tevsiine dair olmasından Lâhika’ya girsin. Hem o güzel hattıyla yazdığı Asâ-yı Musa Mecmuasını bana göndermesine mukabil, benden benim tashihimden geçmiş bir diğer nüshayı istiyor. O hangi vasıta ile gönderse, biz de ona göndereceğiz. Hakikaten o ve rüfekaları, Nurlara tam bağlı ve çalışıyorlar. Hususî mektub yazamadığımdan gücenmesinler.

Sâniyen: Yeşil Sâlih buranın kaymakamı vasıtasıyla bana mektublar yazdığı sebebiyle sorduğu sualler bir parça onları okşamak için bir kısmı ehemmiyetsiz ve bir kısmı da cevabı zahirdir. Bu zât hakikaten bizimle ziyade alâkadardır. Şimdi bu dakikada Çalışkan’lardan Hasan Efendi’ye yazdığı bir mektubunu gördüm. İçinde diyor: Said için ben reise ve başvekile mektub yazacağım.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

3. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮

‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz kardeşim!

Binler safalarla gittin, geldin. Sizler nasıl münasib görseniz, kabul ederim. Eğer eski harfle imkân varsa, Evvelâ: ikinci vazifenin mahsulü ve Zülfikar-ı Mu’cizat-ı Ahmediye ve Kur’aniye namındaki mecmua gayet dikkatle ve ihtimamla tashihine ve eğer kabil ise tevafuklu olmasına çalışsın. Şimdilik nümune olarak bu defa beraber aldığın ve Asâ-yı Musa’nın bir zeyli ve müellifin bir tercüme-i hayatı namındaki mecmua tab’ edilsin. Fakat ben dünyanın vaziyetini bilmediğimden, fırkalar fırtınası bizim bu mes’elemize ilişmemek için mümkün olduğu kadar ihtiyat etmemiz lâzımdır. Sizlerin şimdiye kadar isabetli ve tam yerinde hattâ ruhanîleri dahi alkışlamaya sevkeden kudsî hizmetiniz ve hakikatbîn tedbirleriniz ve eski ve yeni Said’lerin ve Abdurrahman’ın vazifelerini tam tamına yapmanız gösteriyor ki: Risale-i Nur ve Medreset-üz Zehra’sı hakikî sahib ve hâmi ve naşir ve şakirdlerini bulmuş. Daha bu bîçare, zaîf, perişan, ihtiyar Said’e ihtiyaç kalmamış.

Sâniyen: Nurların neşrinde muvaffakiyetli kahraman Tahirî, sureten bu defa casusların ziyade dikkatleri için görüşmediğimizden müteessir olmasın. Her günde çok defa manen görüşüyorum. Zâten meşrebimizde surî sohbet lâzım değil. Hangi risale okunsa, sizlerle manevî bir sohbettir ve görüşmektir. Ben de yazılarınızı okudukça sizi arkasında görüp müteselli ve mesrur oluyorum. Ve senin mübarek hanen, küçük bir medrese-i Nuriyedir. İçindekilere pek çok selâm ve dua ederek, dualarını isterim. Siz benim tarafımdan Isparta ve civarındaki umum kardeşlerimize bir ruhlu ve hayatdar mektubsunuz. Selâm ve çalışmalarını çok tahsin, takdirlerimi onlara tebliğ ediniz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

4. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮

‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık, metin, fedakâr kardeşlerim ve vârislerim!

Evvelen: İkinci vazife olan Mu’cizat Mecmuasına bir nam istedim. Birden Asâ-yı Musa’ya denk gelebilen Zülfikar-ı Mu’cizat-ı Ahmediye ve Kur’aniye hatırıma geldi.

Sâniyen: Hüsrev’in mektublarından hülâsaları çok güzel oluyor. Tam iktidar ve ferasetini bildiriyor. Ben de gördükçe mâşâallah diyorum. Nümune olarak bu defa mektubunu size Lâhika’ya girmek için gönderdim. Mübarek Refet’in suali ehemmiyetlidir. Fakat şimdi cevaba müsaadem yok. Cenab-ı Hak ona şifalar versin, âmîn. Doktordan evvel Hasta Risalesi’ne müracaat etsin. Ve güzel fikri ve güzel kalemi ile Nurlara hizmeti ve Hüsrev’e yardımları ehemmiyetlidir. Allah razı olsun.

Sâlisen: Merhum Hâfız Mehmed’in iki kardeşinin mektubunu Lâhika’ya geçirdik. Benim büyük üstadlarımın içinde Risale-i Nur’a fevkalâde büyük hizmetleri için Hâfız Ali’yi ve Mehmed Zühdü ile beraber Hâfız Mehmed’i daima isimleriyle manevî kazançlarıma hissedar ediyorum. Bu iki kardeşi aynen onun yerinde iki Hâfız Mehmed hükmünde bildim, bârekâllah dedim.

Râbian: Güzel bir yazı ile edibane, beligane fakat meczubane bir mektubu Halil İbrahim’den Nur hakkında garib senalar ve acib vasıflarla dolu aldım. O mübarek kardeşimizin manevî bir nevi duası ve sadakatının bir tezahürü diye Lâhika’ya geçirdik, size gönderdik. Ve Safranbolu’da Mustafa Osman’ın arkadaşlarından pek ciddi ve sebatkâr ve hanesini bir küçük medrese-i Nuriye yapan Hıfzı’nın iki masum mahdumlarının yazdıkları Asâ-yı Musa mecmuasını bize göndermesi, her sahifesi bir büyük hediye kabul edildi. Umuma selâm.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Said Nursî

5. Parça[değiştir]

Aşağıya yazılan parçayı mübarek Üstadımız Emirdağında Ceylan'a yazmış, Ceylan'da bera-yı malumat bize göndermiş. Biz de Lahikalarımıza kaydederek size gönderiyoruz.

Ceylan Nazif’e yaz ki: 1000 veya 500 nüsha yeter. Fazla olsa şimdilik münasib değil. Hem Isparta’da aynen 500 nüsha makine ile yazmağa başlamışlar. Hem Hüsrev ve Tahirî gibi zâtların kuvvetli ve dikkatli ve güzel kalemleri İnebolu’ya gelemez. Isparta muhitinde Nurların tashihli nüshaları ve çok dikkatli şakirdleri var. Her halde meşveretle ve teenni ile hareket etmek ve çoklukla değil, belki sıhhatli ve yanlışsız olmasına ehemmiyet vermek lâzımdır.

6. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮

‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, sıddık kardeşim Sabri!

O hocanın “Aziz” kelimesine itirazına deriz:

Evvelâ: Eskiden beri ve ehl-i ilim mükâtebelerinde “Aziz kardeşim, aziz arkadaşım” ve umum halkın muhaverelerinde “Azizim, azizim” tabirleri, sıfat ve mana-yı lügavî itibariyledir. Hem تُعِزُّ‮ ‬مَنْ‮ ‬تَشَاءُ sırrına göre insana verilen “Aziz” lafzı İlm-i Sarf usûlünce فعيل‮ ‬بمعنى‮ ‬مفعول dür. Yani "izzete mazhar olmuş" demektir.

Sâniyen: Gerçi “Aziz” ismi, esma-i hüsnadandır. İsim olarak başkada istimal edilmez. Fakat manası itibariyle sıfat olarak daima hem “Aziz”, hem esma-i İlahiyeden “Halîm ve Hakîm ve Mâlik ve Melik ve Alîm ve Âlim ve Mü’min ve Semi’ ve Basîr” gibi çok istimal edilmiş. Hiç kimsenin hatırına itiraz gelmez. Yoksa

اَلسّلاَمُ‮ ‬الْمُؤْمِنُ‮ ‬الْمُهَيْمِنُ‮ ‬الْعَزِيزُ‮ ‬الْجَبّارُ‮ * ‬اِنّ‮ ‬اللّهَ‮ ‬عَزِيزٌ‮ ‬حَكِيمٌ

deki Mü’min ismi, sıfat manasıyla umum mü’minlere ümmetçe verilmesi ve Hakîm ismi, sıfat manasıyla bütün doktorlara bütün halk tarafından istimal edilmesi; o zâtın itirazına göre hata ve günah olmak lâzım gelir. Bunlara kıyasen Mâlik ismi ve Semi’ ve Basîr isimleri, sıfat manasıyla herkese her vakit veriliyor.

Sâlisen: Benim de eski ülemaya iktidaen bu “Aziz” kelimesini sıfat olarak kardeşlerime vermenin sebebi ise; onlar dini ve ilmi dünyaya âlet yapmadıklarından ilmin ve dinin izzetini muhafaza ettiklerinden, (temsilde hata yok) Yusuf Aleyhisselâm’ın Aziz-i Mısır olması gibi bunlar da derecelerine göre bu asrın azizleridirler. Cenab-ı Hak onları aziz ediyor. يُعِزُّ‮ ‬مَنْ‮ ‬يَشَاءُ sırrına mazhar ediyor, diye istimal ediyorum.

Râbian: Öteki hocanın وَ‮ ‬بِاْلآيَةِ‮ ‬الْكُبْرَى‮ ‬اَمِنِّى‮ ‬مِنَ‮ ‬الْفَجَت de "Fecet" kelimesine şübhesi manasızdır. Çünki bu kelime Süryanî’dir. İmam-ı Gazalî (R.A.) İmam-ı Nureddin’den (R.A.) aldığı dersle Celcelutiye’deki bütün Süryanî kelimeleri tefsir etmiş. "Fecet" musibet, helâket, hata, bela gibi manadadır demiş.

Hâmisen: Vehbi Hoca’nın hacca gitmesi mübarektir. Allah selâmet versin. Oradaki bütün ülemaya ve müftüye ve Nurculara çok selâm ederim ve dualarını rica ederim. Senin mübarek mahdumunun güzel manzumesini daha okuyamadım. Sonra bakarım.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

7. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮

‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Siz madem Zülfikar’a başlamışsınız. Ona devam ediniz. Sonra taksim-ül a’mal ile başka mecmuaları tab’ edersiniz. Mu’cizat-ı Kur’aniye zeyilleri içinde manzum Lemaat’tan bir parça var. Sizde varsa iyi. Yoksa onu da bulunuz. Hem Meyve’nin Onuncu Mes’elesi’nin münasib gördüğünüz bir kısmı veya tamamı zeyillere girsin. Eğer el yazısıyla bizim için yazılan Zülfikar Mecmuası tamamlanmış varsa gönderiniz, tâ ben de bu pek azîm ve çok kıymetli hizmete tashihimle hissedar olayım. Umuma selâm.

Bu dakika iftara yakın, hem rahatsızlığım için kısa kestim.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

8. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ

Aziz kardeşim Nazif!

Makine ile yazdığın çok güzel ve sıhhatlidir. Binler bârekâllah ve veffakakümullah. Yanlışları az ve ekserî noktalardadır. Bazan خ‮ ‬ح , ح‮ ‬خ yazılmış. Mana bir derece değişir. Mâşâallah Kastamonu dahi Nazif’in yardımına koştuğu, ehemmiyetli Nurculardan Feyzi ve Emin 170 lirayı Zülfikar’ın masrafına vermeleri ile gösterdi.

Said Nursî

9. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Geçen leyali-i aşerenizi ve gelen îdinizi ruh u canımızla tebrik ve o çok mübarek gecelerdeki a’mal-i sâlihanızın ve duanızın makbuliyetini rahmet-i İlahiyeden niyaz ediyoruz. Bu on gece Kur’an-ı Azîmüşşan’ın وَالْفَجْرِ‮ ‬وَ‮ ‬لَيَالٍ‮ ‬عَشْرٍ kasemiyle onlara verdiği ehemmiyete binaen o geceler Leyle-i Kadir ve Beraet ve Mi’rac nev’inde büyük kıymetleri var. Çünki hacc sırrıyla bütün âlem-i İslâm namına her taraftan gelen binler hacıların bütün kâinatla alâkadarane bir tarzda makbul hasenatlarına ve ümmet-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm hakkında ettikleri dualarına o gecelerde a’mal-i sâliha ile meşgul olanlar mü’minler hissedar oluyorlar. İnşâallah Nur şakirdleri o büyük kazanca mazhardırlar. Hattâ diyebiliriz ki; talebe-i ulûm-u diniye hakkında ehl-i hakikat tarafından denilmiş ki, uykuları da ibadet sayılır. Elbette böyle ağır şerait içinde gayet ciddiyet ve tam gayret ile ulûmun en yüksek derecesindeki iman ve Kur’an hakikatlarının dersinde en mükemmel talebelik vazifesini yapan Nurcular bu leyali-i aşerede uykuda dahi nurlarına tam mazhardırlar.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Umumunuza birer birer selâm ve selâmet ve dâreynde saadetlerinize dua eden kardeşiniz

Said Nursî

10. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Tekrar bayramınızı tebrik ve Medreset-üz Zehra’dan medrese-i Nuriyenin kıymetli bir şakirdi olan merhum Ahmed’in vefatını hem sizleri, hem Sava’yı, hem akrabasını, hem kendimi ta’ziye ediyorum. Cenab-ı Hak onun kabrine ve ruhuna Risale-i Nur’dan yazdığı her bir harfe mukabil bin nur ve bin rahmet eylesin, âmîn. Ve defter-i a’maline binler hasene yazdırsın ve akrabasına ve ders arkadaşlarına sabr-ı cemil ihsan eylesin, âmîn. Ben bu mübarek kardeşimizi de Hâfız Ali ve Hâfız Mehmed, Mehmed Zühdü’nün ve üstadlarımın dairesi içinde bütün kazançlarıma hissedar etmeğe başladım. Vefat haberini Hüsrev’in mektubunda gördüğüm aynı vakitte mübarek kerimesi Hatice’nin yazdığı Asâ-yı Musa İstanbul’da çok iş görüp kahraman Tahirî ile mektubun geldiği vakit bana getirildi. Hakikaten bu tevafuk cidden beni o zâtla çok alâkadar eyledi, derince ağlattırdı. Cenab-ı Erhamürrâhimîn ruhuna binler rahmet eylesin, âmîn âmîn.

Sâniyen: Çok faal ve imanı ve ihlası çok kuvvetli Ahmed Nazif evvelce yazmıştı ki; Zülfikar ve Asâ-yı Musa’daki manası anlaşılmayan müşkil bazı Arabî kelimeleri tercüme etmek makine ile tab’ edilen o risalelerin âhirine rabtetmek, hem yanlışların bir fihristesi yapılsın onu da o kelimelerin tercümesi gibi makine ile tab’ edilenlerin âhirine ilhak edilsin demişti. Bu hizmeti benden isterdi. Benim şimdiki halim ve devam eden hastalığım ve maddî sıkıntılarım müsaade etmiyor. Sizler iki veya üç zâtı bu vazife ile benim bedelime meşgul ediniz. Fakat çok inceden inceye uzun gitmesinler. Hattâ manayı bozmayan yanlışlara çok ehemmiyet verilmesin. Hem dikkatle manası anlaşılan Arabî kelimeler de tercüme edilmesin. Tercüme olsa da kısaca olsun. Hem bir derece Arabî bilen, hem Nurları tam anlayan kardeşlerimizden bu ehemmiyetli vazifeyi ve çok büyük sevabı bulunan hizmeti yapsınlar. Hem bu işde İnebolu ve Kastamonu’daki Hoca kısmı ve Feyzi bu hizmetin bir kısmını yapsınlar. Hem siz ve onlar yaptıklarınız kısmı çabuk bana gönderin, ben de göreyim. Sonra makine ile tab’ edersiniz.

Sâlisen: Haber verdiğiniz Zülfikar ve Hizb-ün Nuriye parçaları daha buraya gelmemiş. Hulusi Bey’in manzum fıkrasını Lâhika’ya geçirmek ve mektubunu da münasib kısmını da hem bera-yı malûmat size gönderildi. Mâşâallah o kardeşimiz kahramancasına sadakat ve alâkasını muhafaza ediyor. Umumunuza ve iki cenahınız olan Kastamonu ve Denizli vilayetlerindeki kardeşlerimize binler selâm.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

11. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Sakın hiç müteessir olmayınız. Hastalığımın mahiyetini size beyan etmek lâzım geliyor. Bundan ziyade müteessir olanlara da göstermeyiniz. Hem de hiç merak etmeyiniz. Çünki bütün ağır elemlerime ve gaddarların dehşetli desiselerine ve sıkıntılı hastalığıma hattâ ölümümü ta’cil eden ağır belalara, musibetlere karşı Nur şakirdlerinin kesretli makbul duaları bana kâfi geldiğini kat’iyyen kanaatım gelmiştir. Ben sizi müteessir etmemek için bu mektubu yazıyorum, belki manen bir sevinç içindir.

Evvelen: Şimdi bir haletimi beyan etmek için sinir hassasiyetiyle ve bu defaki tesemmümün doğrudan doğruya dimağıma ilişmesi ve damarlarımı sarsması ile iki haletimi beyan ediyorum:

Birincisi: Öyle bir nisyan, bir unutkanlık bu tesemmümden gelmiş ki; kendi abdest, yemek gibi şahsî işlerimi çok zor ile görebilirim. Bir kaşık veya bir kabı almak için kapıyı açıyorum, unutuyorum. Bu halden dehşet aldığım halde Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki, Risale-i Nur’a temas eden hallerde ve evradlarımda o acib nisyan şimdilik gelmedi.

İkinci hal: Pek garib bir hiddet ve teessür o zehirden bana ârız olmuş ki; sinek kanadı kadar bir ârıza beni müteessir edip hiddete getiriyor. Bîçare bana hizmet eden saf ve sadık hizmetçiler de o lüzumsuz hiddetlerden azab çekiyorlar. Uzun zamanlardaki iki Süleyman’ın hiç beni hiddete getirmeyerek hizmet ettiklerini çok hasretle onları ve o zamanları tahattur ediyorum. Şimdi tahakkuk etti ki, bana sû’-i kasd edenler iki noktayı hedef etmişler ki, ona göre zehirli maddeleri bulmuşlar:

Birinci Nokta: Dimağıma zarar verip tâ Nurlara hizmetim olmasın. Bedbahtlar bilmiyorlar ki, binler Nur sahibleri ve yüzer Nur mecmuaları benim bedelime binler derece ziyade o vazifeyi görüyorlar.

İkinci Nokta: Sabır ve tahammülümü kırmak, hiddetimden istifade etmek, bir mes’ele çıkarmak. Hakikaten ihsan-ı İlahî ile hârika bir sabr u tahammül olmasa idi, tahammül edilmezdi. Fakat o bedbahtlar bilmiyorlar ki, yüz başım ve yüz haysiyetlerim ve şereflerim ve rahatlarım ve hayatlarım olsa, Risale-i Nur’un selâmetine kemal-i sürur ile terkediyorum. Fakat bazı resmî adamlar bütün bütün kanun haricinde garazkârane ve sinirlerime kasden ilişmeleri çok ağır olur. İnşâallah onlara karşı sabrın güzel neticesi bütün o elemleri izale edecek, hayırlara çevirecek.

Sâniyen: Bu defaki sû’-i kasd gizli düşmanlara müsaadekâr ve teşvikçi bazı resmî memurlardan öyle bir hiddet geldi ki, tahammül edemiyorum diye telaş ettim. Birden “Cennet ucuz değil ve Cehennem lüzumsuz değil” hatıra geldi. Hiddet gitti. Çok şükür ki bu vakitte o herifler yanıma gelmiyorlar. Yoksa belki tahammül edemezdim. Aradıkları ve bulamadıkları mes’ele çıkacaktı. Zâten bu üç seneden beri bütün maksadları benim hakkımda beni hiddete getirip böyle bir mes’eleyi yapıp, habbeyi yüz kubbe ederek bîçare ehl-i imana zarar ve telaş vermekti. Cenab-ı Hakk’a şükür olsun ki, damarlarıma en şiddetli ve alçakçasına dokundukları zaman yine Risale-i Nur şakirdlerinin selâmeti için hârika sabr u tahammül ihsan ediyor.

Bugünlerde bu ziyade teessürat ve gaddarlara hiddet ziyadeleştiği bir ânda birden ihtar edildi ki: Sana karşı ettikleri cinayetlerin cezası olarak, Cehennem yeter. Ve yakında ebedî i’dam ile kabrin haps-i münferidinde daimî azab çekmek, senin hayfını ve intikamını yüz derece ziyade alabilir. Sen de sabr u tahammül ve mücaheden nisbetinde sevab alırsın, diye şiddetli ihtar edildi. Ben de ruh-u canımla kabul ettim. Fakat o halde Hücumat-ı Sitte’nin âhirinde “Ben öldükten sonra bin tane bana zulmedenler geberecekler” fıkrası zihnime ilişti. Acaba Nur şakirdleri benim intikamımı aramasınlar mı? Size haber veriyorum ki; Müntakim-i Kahhar’ın gazabı onlara kâfidir. Kardeşlerim Risale-i Nur talebeleri, zalimlerden intikamımı almağa çalışmasınlar. Cenab-ı Hakk’a havale etsinler. Belki bir cihette o zalimlerin hadsiz azab çekeceklerine acısınlar.

Elhasıl: Eğer emr-i Hak vaki’ olsa ölsem benim intikamımı aramayınız. İntikamımı Nurlar almışlar. Onların güvendikleri putlarını kırmışlar. Kabir azabı ve Cehennem dahi onları bekliyor.

Umuma binler selâm ve selâmetlerine dua ederiz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

12. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Bana gelen Zülfikar mecmualarının içinde ehemmiyetli sehivler bulunuyor. Kısmen tashih ediyorum. Fakat bazı küçücük sehivler var ki, ehemmiyetli manayı bozar. Meselâ dört-beş nüshada aynı sehvi gördüm ki, Mu’cizat-ı Kur’aniye zeyillerinden “Kenz-ül Arş duasından gelen birinci nükte-i Kur’aniye” namında olan İkinci Nükte-i Remziye’deki ondokuz defa kelimesi gelmiş. Birinci sahifenin ortada ve âhirinde hem ى (yâ) nın hem م (mim) in hem ل (lâm) ın ve nida vaktinde İsmullah’ın başında bulunan ى (yâ) nın ondokuz bin küsur olmakla hem ل (lâm) ın hem هـ (hâ) nın hem و (vav) ın adedlerine muvafık gelmesi…

Bu ikisinde sehiv var. "لا (lâ) nın" yerinde, "ل (lâm) ın" yazılmış. ن (nun) yerinde, م (mim) yazılmış. Ehemmiyetli bir sehivdir. Çünki Kur’anda ل (lâm) otuzbindir. Remz’in başında Lafzullah’tan alınan لا (lâ) ondokuz bindir. Ondokuz bin ن (nun) yerine, م (mim) yazılsa manası bozulur. Elime gelen nüshalarda iki yerde "لا (lâ) nın" yerinde "ل (lâm) ın" yazılmış.

Hem Sekizinci Remz’in âhirinde Fatiha-i Şerife hurufatının ebcedîsi onbin olarak ب (bâ) nın onbin, hem ت (tâ) nın onbin... Bu cümle sehven “hem ى (yâ) nın onbin” dahi yazılmış. O sehivdir. ى (yâ) onbin değildir. ى (yâ) yı çeviriniz, bu sehvi çabuk tashih ediniz. (Haşiye[1]) Hem Nazif’e de bildiriniz. Benim tashihimden geçen nüshalara da bakınız, belki ben de acele ile tashih edememişim.

Sâniyen: Medreset-üz Zehra’nın namına demirbaş bir şakirdin bayram tebriki tatlısını ve Kastamonu Hüsrev’i Feyzi’nin Nur cüzlerinden şirin tebrikini aldım. Cenab-ı Hak onlardan ve sizlerden ebeden razı olsun. Konya’lı Sabri’nin güvercin hâdisesi hem Nurların kerameti, hem onun Nurların neşrinde muvaffakiyetkârane faaliyetinin makbuliyetine bir işaret olmasından Lâhika’ya geçmek hakkı vardır. Hasan Feyzi’nin hastalığı ne derece, ne vaziyettedir? Bana bildiriniz. Cenab-ı Hak şifa versin, âmîn. Ben çok merak ediyorum.

Sâlisen: Rumuzat-ı Semaniye'yi yazdığım zaman hem çok acele te'lif edilmiş, hem benim eski mahfuzatıma itimad ederek, takribî iki mikyas yaptım. Onunla, hem eski ülemanın hesablarına binaen hurufat-ı Kur'aniyenin i'caz cihetinde esrarını yazdım. Sonra meşhur Kamus-ül Lügat sahibi "Mecdüddin" Firuz Abadî'nin, El-Mikyas namındaki tefsir-i meşhuru, makbul ü hurufat ve kelimat-ı Kur'aniyeye dair beyanatına baktık, yüzde doksanı bizim hesabımıza tevafuk etmiş. Yalnız beş-on yerinde muhalefet gördük. Sonra tahkikî bir hesab yaptım. Bizimki doğru, onunki matbaaların sehvi olduğu tahakkuk etti. Madem böyle azîm yekûnlardaki tevafuklarda küçük küsuratlar ve küçük farklar zarar vermez diye daha tam tamına tahkikî bir tarzda bütün Kur'anı, bütün hurufatıyla ve kelâm ve kelimatıyla hesab etmeğe ve letaif-i i'caziyeyi onunla tam takviye etmeğe vakit bulamadım. Zalimler, bana vakit bırakmadılar. Ben de o takribî mikyaslarımla ve mahfuzatımla ve eski ulemanın hesablarına ve Kenz-ül Arş Duasındaki adedlerime iktifa eyledim.

Bu salisen fıkrasını münasib görseniz makine ile çıkan Mu'cizat-ı Kur'aniye zeyillerinin münasib yerinde derc edersiniz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Duanıza muhtaç kardeşiniz

Said Nursî

13. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, muhterem kardeşim!

Evvelen: Zâtınızın ehemmiyetli mektubunu aldım. Fakat gücenmeyiniz, istediğiniz gibi uzun cevab yazamıyorum. Çünki üç aydan beri tesemmüm neticesi olarak yatak içindeyim. Pek zahmetle zarurî işlerimi görüyorum. Yalnız bir tek çocuk gelir, sobamı yakar, ekmeğimi getirir. Hem Risale-i Nur’a ait pek çok meşgalelerim var ki; bir dakika vakit bulamıyorum. Meselâ 400 sahifeli Zülfikar’ları birkaç gün zarfında tashih etmeğe mecbur oluyorum. Burada yardımcı yalnız sobamı yakan, ekmeğimi getiren çocuktur. Yalnız sizden başka bir tarafla muhabere edemiyorum. Hattâ yirmi sene talebem ve öz kardeşim Abdülmecid’e senede bir-iki mektub yazamıyorum. Senin gibi ehl-i tedkik bir âlime uzun uzadıya konuşmağa vakit bulamıyorum, gücenmeyiniz.

(Devamı için bkz.)

Bir haşiyecik: Harici ve büyük bir düşmanın hücumu zamanında dahili küçük düşmanlıkları bırakmak elzemdir. Yoksa hücum eden büyük düşmana yardım hükmüne geçer. Bunun için daire-i islamiyede eskidenberi tarafgirane birbirine mukabil muaraza vaziyetini alan ehl-i İslam, o dahilî düşmanlıkları muvakkaten unutmak maslahat-i İslamiye muktezâsıdır.

الباقى هو الباقى

Hasta Kardeşiniz

Said Nursî

14. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Sizin hem makine hem kalemle hizmet-i Nuriyenize binler bârekâllah ve veffakakümullah deriz.

Sâniyen: İlmelyakîne dair pusulanız güzeldir. Meraklı kardeşimiz Refet Bey’in Bediüzzaman-ı Hemedanî üçüncü asırda vazife ve te’lifatı hakkında malûmat istiyor. Ben o zât hakkında yalnız hârika bir zekâveti ve kuvve-i hâfızası bulunduğunu biliyorum. Ellibeş sene evvel Üstadlarımdan Siird’li merhum Molla Fethullah Eski Said’i ona benzeterek onun o ismini ona vermiş. Şimdilik o zâtın sair şeylerini bilemiyorum, unutmuşum. Ve onuncu asırda İmam-ı Rabbanî’nin (R.A.) zamanında onun muhatablarından ehemmiyetli bir zât Bediüzzaman ismiyle İmam ona iki mektub yazmış. Ben İmam’ın kitabıyla tefe’ül ederken aynen o iki mektub bana açıldı. Onun hali bana benziyormuş ki, İmam’ın ona verdiği ders bana ders oldu.

Sâlisen: Abdurrahman Salahaddin’in size leffen gönderdiğim mektubunu güzelce tashih ve lüzum varsa ta’dil edip Asâ-yı Musa âhirinde size evvelce gönderdiğim Halil İbrahim’in ve Hasan Feyzi’nin ve onun fıkralarına ilâve edilsin. Asâ-yı Musa’nın arkasında yazılsın. Ben vakit bulamadım, size havale ediyorum. Umum kardeşlerimize ve hemşirelerimize birer birer selâm ve dua ediyoruz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

Haşiye: Hem Emirdağı, hem Afyon’da Kastamonu Nurcu hemşirelerimize benzeyecek yeni Nurcular çıkmağa başlıyor. Zâten hanımlar âlemi çok ziyade Risale-i Nur’a muhtaç ve hizmetine tam yarıyorlar ve nümuneleri de var.

15. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Medrese-i Nuriye kahramanlarına me’haz olmak için tashih etmek ile meşgul olduğum Sikke-i Gaybiye (Haşiye[2]) mecmuasının Yirmidördüncü Âyet’in ihtardan sonra تَنْزِيلُ‮ ‬الْكِتَابِ‮ ‬مِنَ‮ ‬اللّهِ‮ ‬الْعَزِيزِ‮ ‬اْلحَكِيمِ hesab-ı cifrîsinde küçücük bir sehiv gördüm. 1342 ettiği halde, sehven 1346 yazılmış. 42’de Risale-i Nur’un bidayet-i intişarı, 46’da Mu’cizat-ı Ahmediye, Yirminci ve Yirmidördüncü Mektublarla parlaması tarihidir. Siz nüshalarınızda 46 yerinde 42 yazınız. Bir satır sonra, “O tarihte Mu’cizat-ı Ahmediye Risalesi” yerine “O tarihten az sonra Mu’cizat-ı Ahmediye Risalesi” yazınız.

Sâniyen: Sikke-i Gaybiye’yi de Müdafaat gibi bazı sahifelerini ve bazı satırlarını ve bazı mes’elelerini çok ehemmiyetli olmadığından çizgiler çektim. O çizgili yerler yazılmazsa hem Müdafaat, hem Sikke-i Gaybiye gayet ehemmiyetli bir Risale-i Nuriye-i İlmiye olur. Hem Sikke-i Gaybiye’nin âhirinde merhum Hasan Feyzi’nin Zülfikar’a geçen uzun mektubu yazılmamak için işaret ettim, iğne ile kapattım. Bu Sikke-i Gaybiye’nin âhirinde yine merhum Hasan Feyzi’nin iki manzumesi var. Onlar da güzeldir. Bunlardan birincisi, uzun olanı Sikke-i Gaybiye’de İnayet-i Seb’adan evvel yazılsın. İkinci manzumesi ya Siracünnur’un veya Tılsım mecmuasının âhirinde sizin Lâhika’dan intihab ettiğiniz bazı kısa parçalarla beraber yazılsa münasib olur. İsterseniz Sikke-i Gaybiye’nin âhirinde de kalsın. Hem başkaların da bazı fıkraları var. Bir kısmını ta’dil ettim. Bir kısmına çizgi çektim, tâ Sikke-i Gaybiye’nin kuvvetine bir zarar gelmesin. Size gönderdiğim bu nüsha acele yazılmış, güzel okunmuyor. Onun için çok dikkat etmek lâzım ki yanlış olmasın. Hem bazı haşiyeleri sahifenin içinde yazılmış, kenarında yazılmamış. Makinede olduğu vakit sahifenin kenarında yazılsın. İnşâallah Medrese-i Nuriye bu Sikke-i Gaybiye ile Medreset-üz Zehra’yı daha ziyade nurlandıracak.

Sâlisen: Sikke-i Gaybiye’nin Keramet-i Gavsiye’nin âhirinde Şamlı Hâfız’ın fıkrasından tâ Kâtib Osman’ın acib rü’yasının nihayetine kadar ve daha kerametli ondan sonra gelen fıkralardan münasib gördüğünüzü alıp beraber Sikke-i Gaybiye’nin başında mukaddimesi olarak benim baştaki mektublarımdan sonra yazılsa münasib oluyor zannederim. Öteki kısmı âhirinde hâtimesi ve lâhikası olarak yazılsın. Çünki o tarzda herkes birden Sikke-i Gaybiye’nin tasdikini ve kıymetini anlar. Siz daha iyi bilirsiniz, tensibinize havaledir. Sonra Karadağ Meyvesi namında Sure-i Vel’asrı’nın bir nükte-i i’caziyesi ve arkasında Sure-i Fil’in bir nükte-i i’caziyesi beraber Sikke-i Gaybiye’nin mukaddimesinde yazılsın. Hususan o mukaddimenin başlarında Hâfız Mustafa’nın Emirdağı’nda bana risaleleri getirdiği vakit onun münasebetiyle yazdığım mektubun başında “Aziz, sıddık kardeşlerim! Bizim kat’iyyen şekk ve şübhemiz kalmadı ki, bu hizmetimizin neticesi ilh……” diye Risale-i Nur’un beraet ve teslimine dair üç kerametlerini Leyle-i Mi’rac ve Leyle-i Regaib ile gelen yağmurla beyan eden mektubu da mukaddimede, nazar-ı dikkati celbedecek bir yerde yazarsınız.

Râbian: Bu baharın manevî fırtınaları ve bu mevsimin manevî ferahları ve dünyanın ve derd-i maişetin meşgaleleri, evhamcıların fütur veren desiseleri elbette bu mevsimde bir derece fütur verir. Ve şevk ile çalışanları bir derece teneffüse ve istirahata sevkeder. Fakat kat’iyyen biliniz ki, Risale-i Nur hizmeti inayet-i İlahiye ve himayet-i Rabbaniye altındadır. Onun için hiç telaş etmeyiniz. Muvakkat tevakkuflardan da müteessir olmayınız. Bize karşı olan her şeyde bir hayır ve hikmet var. Meselâ: Bir kısım bedbahtlar Zülfikar’ın parlak fütuhatına perde çekmek için bir Zülfikar’ı postahaneden alıp müsadere ederek buraya gelen yeni vali ve yeni emniyet müdürüne verdiklerini işittim. Bir-iki dakika müteessir oldum. Fakat birden tahakkuk etti ki; bizim tarafımızdan o iki adama bir nüsha Zülfikar vermek lâzım imiş ki, asılsız fena evhamlara kapılmasınlar ve Nurların himayesine çalışsınlar. Bu surette daha ziyade dikkat edecekler. Her ne ise, hiç merak etmeyiniz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Umum kardeşlerimize binler selâm ve selâmetlerine dua eden hasta kardeşiniz

Said Nursî

16. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Kastamonu’da satılan Hizb-i Nuriye’nin bedelini ve Kâtib Osman’ın Risale-i Nur bağının mahsulü şimdiye kadar muhafaza edilen elmaları ve Terzi Mehmed’in beş masum ve Nurcu evlâdı başta Tal’at olarak teberrüklerini aldık. O masumların hatırı için o teberrükü ve Kâtib Osman’ın elmasını ilâç nev’inde istimal ediyorum. Ve kahraman Burhan’ın mektubunda İbrahim Efendi’nin refikasının rahatsızlığı için şifa duasını, ben kendi hastalığıma şifa istediğim vakit Nadire ve Şaziye’yi iki defa hissedar eyledim. Cenab-ı Hak şifa versin.

Sâniyen: Asâ-yı Musa nereye kadar yazılmış ve İnebolu’da yeni hurufla ne kadar yazılmış, çıkmış ve Nazif ve arkadaşlarının faaliyetleri var mı? Sıkıntıları yok mu? Merak ediyorum. Umum kardeşlerimize binler selâm ve dua ediyorum.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

17. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Bu baharın maddî manevî fırtınalarının içinde bu derece Nur’un neşrine hizmet ve Hüsrev’in rahatsızlığıyla beraber yine az-çok çalışması ve Refet’in başka bir sahada Zülfikar’ın neşrinde faaliyeti ve dört elmas kalemlerin makineye sermaye yetiştirmesi, büyük bir inayet-i İlahiyedir. Cenab-ı Hak sizleri muvaffak eylesin, âmîn.

Sâniyen: Faal ve fikri isabetli kardeşimiz Refet Bey’in bir kısım yeni mektubların makine ile neşri güzeldir. Fakat şimdilik makinenin vazifesi çok ehemmiyetlidir. Başka işler o ehemmiyetli vazifeye zarar vermemek için şimdilik onunla olmasın. Kahraman Tahirî’nin gönderdiği kısa münâcât, sıhhatlidir. Fakat yalnız baştaki kısmın tercümesi var. Şimdi tam tercüme etmeye halim müsaade etmiyor; aynen yazılsın. Bu kısacık münâcât gösteriyor ki, enaniyet-i nefsiye ve hissiyat-ı hayatiye, Risale-i Nur’un telifi zamanında hükmetmemişler, Nurların ihlâs ve safiyetini bulandırmamışlar. Eski Harb-i Umumîde, daima şehid olmaya muntazır olduğumdan, İşârâtü’l-İ’câz tefsiri tam, hâlis yazıldığı gibi, bu münâcâttaki tam rabıta-i mevtin kuvvetli tezahürü dahi, Nurların sâfi ve hâlis bir mahiyet almasına vesile olmuş, inşaallah hissiyat-ı nefsaniye karışmamış.

Sâlisen: Medrese-i Nuriye kahramanlarından ve Mehmedlerin ve Ahmedlerin vârislerinden Marangoz Ahmed’in tafsilatlı ve samimi mektubu Medrese-i Nuriye’nin bütün halkı birden şakird olmaları ve âhirzamanda gelecek büyük zatın elinde manevî bir kılıncı Zülfikar Risalesi olacağını, Medreset-üz Zehra sair vilayetlere imam ve üstad hükmüne geçecek diyen Medrese-i Nuriye’nin umum talebeleri namına müjde vermesi, inşâallah hakikatı çıkacak ve o beklenilen zâtın gelmesi ile görülecek. O mektubu ta’dil ve ihtisar ettikten sonra Lâhika’ya geçirebilirsiniz.

Râbian: Kahraman Süleyman Rüşdü geldi. Kısaca görüştük. Umumunuzun bedeline gördük ve bizim bedelimize de sizi ziyaret edip görüşecek. Zâten her vakit kendimi hayalen sizin yanınızda buluyorum. Ayrılmamışız. İnşâallah ayrılmayacağız da. Umumunuza binler selâm ve dualar ederiz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said-ün Nursî

18. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Hadsiz şükür olsun ki, Asâ-yı Musa’nın çıkmasına manialar sed çekemediler. Hakikaten Medreset-üz Zehra’nın Zülfikar ve Asâ-yı Musa’dan 500 tane meyve vermesiyle, istikbalin ve âlem-i İslâm’ın tebriklerini ve ruhanîlerin alkışlamasını kazanıyor ve kazanacak. Hem o mahsulün her bir nüshası, şimdiye kadar el ile yazılan ve çok tashihlere muhtaç nüshalara birer sağlam me’haz ve benim bedelime tam tashihe medar olurlar. Bu cihette ben çok memnunum, minnetdarım. Çünki çok acib yanlışlar, nüshalarda bulunuyor. Şimdi tashih noktasında 500 Said hükmüne geçtiler.

Sâniyen: Hulusi-i Sânî Nur Santralı Sabri’nin eskiden beri Nur cihetinde bir arkadaşı Kozca Hatibi Hüseyin Hoca’nın mektubunda Sabri kardeşimizle yanıma gelmek arzusu var. Hem yağmursuzluktan şekvası var. Ben o kardeşlerimizin bu arzularını bilfiil gelmiş gibi kabul ediyorum. Ben onlardan ziyade görüşmek isterim. Fakat makine ile dört mecmua çıkıncaya kadar ziyade ihtiyata mecburiyetim var. Hariçten gelenlerle görüşmem nazar-ı dikkati celbetmemek için görüşmemek muvafıktır.

Gariptir ki, müstesna olarak her tarafta yağmura ihtiyaç varken, bu Emirdağına mahsus şiddetli bir yağmur ve emsali görülmemiş fındık kadar taneleri büyük ve ekinlere çok fâideli bir dolu geldi. Şimdi yanımda iki Nurcu kardeşler diyorlar ki: “Hem mu’cizatlı Kur’ân’ın gelmesi ve Afyon’dan bir nüsha Zülfikar’ın müsaderesi münasebetiyle ehemmiyetli bir hücum beklenirken, takdirle Emniyet Müdürü tarafından okunmuş. Ve üçü İsmail namında üç ehemmiyetli memurun aynı vakitte Nurlara tam şakirt ve nâşir olmaları bu yağmura vesile oldu.”

Çünkü şimdiye kadar çok tecrübelerle, Risale-i Nur’un serbest intişarıyla belâların ref’i ve ona ilişmek ve susturulmakla belâların gelmesi sabit olmuş, hattâ mahkemede ispat edilmiş. Anlaşılıyor ki, bu bahar fırtınasında iki haricî, iki dahilî dört cereyan, herbiri bir maksada göre ve Nurcuların şevkine ve sa’ylerine ilişmek ve yüzlerini dünyaya ve siyasete çevirmek istemelerinden kuraklık başladı, inşaallah yakında ref olur.

Sâlisen: Üniversitenin küçük kahramanlarından Yusuf Ziya ile Mustafa Ramazan’ın mektublarını Lâhika’ya girmek için leffen gönderiyoruz. Umum kardeşlerimize binler selâm ve dua ederiz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

19. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: (Bkz.)

Sâniyen: Yeni çıkan Asâ-yı Musa’nın en âhirinde, Hüsrev’e ve yardımcılarına olan hususî dua ki, Zülfikar’ın en âhirinde yazılmıştır. Aynen o dua Asâ-yı Musa’nın âhirinde yazılsın. Yalnız “Zülfikar hurufu” yerine, “Asâ-yı Musa hurufu” yazılsın. Hem Nazif ve yardımcıları dahi aynı duayı “Hüsrev” kelimesi yerine “Nazif” olarak yeni hurufla çıkardıkları Asâ-yı Musa’nın âhirinde yazsınlar.

Sâlisen: Bana çok lüzumu bulunan ve etraftan bazan istenilen Zülfikar nüshalarından beş-on Zülfikar’ı benim için hususî bir yere bırakınız. Sonra bir müsaid vakitte bana gönderiniz. Umum kardeşlerimize binler selâm ve bugünkü Hızır İlyas olan bayram-ı âmmenizi tebrik ederiz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Hasta fakat

memnun kardeşiniz

Said Nursî

20. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükürler olsun ki Asâ-yı Musa’nın hitamıyla beraber üç ehemmiyetli mecmualar güzel ve sıhhatli bir surette yazılmaya başlanmış. Cenab-ı Hak bunların hitamına kadar muvaffakiyet, sıhhat ve selâmet ihsan eylesin, âmîn. Gönderilen üç sahifede yalnız Arabî münacatta iki hareke, bir harften başka sehiv yok. Harekenin birisi تِلْكَ‮ ‬اْلاُمُورُ doğru iken, sehven تِلْكَ‮ ‬اْلاُمُورِ yazılmış. İkinci hareke بَيْتُ‮ ‬الْوَحْدَةِ doğru. Sehven بَيْتَ‮ ‬الْوَحْدَةِ yazılmış. Harf ise اِعْتِيَانًا yerine sehven “te” noksan bırakılmış, اِعْيَانًا yanlış yazılmış. Fakat bu üç kahramanlar nümune gönderdikleri üç sahife, o sahifelere kadar makine ile yazılmış mı? Merak ediyorum. Hem makine üçüne kâfi gelir mi? İnşâallah Siracünnur’un Asâ-yı Musa arkasında parlak fütuhatı olacak ve Sikke-i Gaybiye, Tılsım ve Lem’alar mecmuasıyla i’cazkârane gaybî imzayı en muannidlere de tasdik ettirecek inşâallah.

Sâniyen: Faal, sarsılmaz Isparta Hulusi’si büyük Refet’in Seyyidler hakkındaki sualinin cevabını bu dakikada pek ziyade meşguliyetime binaen yine ona havale ediyorum. İnşâallah bir müsaid zamanda belki cevab verilecek. O gayretli ve tesirli kardeşim hakkımızda sırlı olan üç rakamıyla ve mübarek mahdumu pederiyle de Zülfikar’ın neşrine ciddi gayreti, Nur’un ehemmiyetli bir rüknünün vazifesini yapmasına delildir. Cenab-ı Hak muvaffak eylesin, âmîn.

Sâlisen: Denizli’nin çok ehemmiyetli risalelerini elime yetiştiren ve sadıkane hizmet eden ve pederi Şeyh Hacı Said ile haslar içine Nur dairesi içinde bulunan Hâfız Mustafa’nın kısacık bana yazdığı bir mektubu onun vaziyeti hakkındaki meraklarımı izale etti. O zât az zamanda çok kıymetdar iş gördü. Hâkim-i âdil ve mübarek heyetiyle daima duadadırlar, unutulmuyorlar. Onlara pek çok selâm ederim ve onlara çok minnetdarım.

Râbian: Merak etmeyiniz belki bunda da bir hayır var ki beş-on gündür pek sıkıntılı hem uykuyu men’ eden, hem iştihayı kesen bir rahatsızlık, kıştaki tesemmümden bâki kalan hastalığa ilâve olmuş, belki de ondan çıkmış. Dört günde yirmi dirhem ekmek yiyemediğim halde, Cenab-ı Hakk’a şükür olsun ki sair işlerime muhalif olarak müstesna bir surette tashihat-ı Nuriyeye zarar vermiyor ve hususî evradımı terk etmeğe mecbur etmiyor. Şimdiye kadar tecrübelerle kanaatımız gelmiş ki, böyle sıkıntıların altında büyük hayırlar var. Ben mesrurum, müteessir olmuyorum. Siz de dua ediniz fakat müteessir olmayınız. Umuma selâm.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Hasta kardeşiniz

Said Nursî

Asâ-yı Musa’nın fiatı tensib ettiğiniz on banknot münasibdir. Fakat Asâ-yı Musa’da onbir rakamın ehemmiyeti var. Onbir mes’ele onbir hüccet-i imaniye, onbir banknota tevafuk etmek hatırı için bir kısmını onbir banknot fiatla vermekle bu latif tevafuku hatırlamaktır.

Said-ün Nursî

21. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür ki Asâ-yı Musa kırılmadan mükemmel olarak hitam buldu. Dalalette firavunlaşmış nefisleri mağlub edeceğine ve ehl-i imana manevî rahmetler yağdırmağa vesile olacağına bir emaresi ve onun çıkması, bizim tarafa neşre başlaması aynı zamanda yağmura çok ihtiyacı bulunan hem Isparta, hem bu havalide emsalsiz devamlı bir haftadan beri rahmetin gelmesine tevafukudur.

Sâniyen: Bize göndereceğiniz yeniden Zülfikar nüshalarına mukabil şimdilik hediyesini gönderemiyeceğim. Çünki onları muhafaza edip, gayet lüzumlu vakitte ehemmiyetli yerlere verilecektir.

Çok faal ve çok tesirli Nur naşiri Refet Bey’in kırk sene evvel bizimle alâkadar ve ehemmiyetli bir zamanda Eski Said’in İhlas başındaki âyete dair hitabetini dinleyip alâkadarlık gösteren, kırk sene sonra aynı hakikatı Refet vasıtasıyla gören ve Nur’un bir kerameti diye Nur dairesine giren zâta bilhassa selâm ediyorum. Ve mektubunda ismi bulunan kahraman Burhan’ı unutmuyorum ve Nur hesabına ona çok minnetdarım. Merhum Lütfü’nün vârisi ve kahraman Tahirî’nin ciddi bir arkadaşı ve metin bir Nurcu kardeşimiz Atabey’li Abdullah Çavuş’un manidar mektubunu ve kendine mahsus tesbihat namazının sonunda duası güzeldir. Hem o kardeşime, hem mektubunda isimleri bulunan başta kahraman Tahirî’nin mübarek pederi olarak o kardeşlere ve hemşirelerimize birer birer selâm ve dua ediyoruz ve makbul dualarını istiyoruz.

Sâlisen: Sekiz sene Kastamonu’daki hizmet-i Nuriyeyi tamam semeredar bir suret vermesine bir vesile olan ve Kastamonu’da olması lâzım gelen ehemmiyetli vazife-i Nuriyeyi bilfiil yapan Safranbolu, Eflani civarındaki Nurcular namına ve Mehmed Feyzi ve Muallim İhsan gibi kardeşlerimizle teşrik-i mesaî eden kahraman Mustafa Osman ve Hıfzı kardeşlerimizin mektubları bizleri çok mesrur eyledi. Hususan büyük üstadlarımdan Ahmed Ziyaeddin’in (K.S.) hafidi Seyyid Efendi Nur dairesine tam bir şevkle girmesi, bizi fevkalâde sevindirdi. Ve o havalide daha çok Hasan Feyzi ve Ahmed Fuad’ların çıkmasına ümid veriyor. Hıfzı’nın masum mahdumlarının yazdıkları risaleleri medar-ı ibret için daima yanımda bulunduruyorum. Onların yazılarını gören buradaki masumlar şevke geliyorlar. Cenab-ı Hak o havaliyi üçüncü bir Isparta hükmüne getirsin inşâallah, âmîn.

Güzel kalemiyle Risale-i Nur’a çok hizmet eden ve ciddî alâkasıyla çok mekteblileri Nurlara sevkeden Muallim İhsan Abdurrahman Safranbolu havalisine muallimliğe gelmesi çok güzeldir inşâallah. Küre medrese-i Nuriyesinin hizmet-i Nuriyesini orada yapacaktır inşâallah. Cenab-ı Hak muvaffak eylesin, âmîn.

Râbian: Denizli hapsinde bizleri ehemmiyetli bir cihette âhir-i hayata kadar minnetdar eden Sadık Bey, Hilmi Bey, Beylerbeyli Süleyman Bey’i çok merak ediyorum. Hususan hapiste kalan Süleyman ne halde olduğunu haber almamıştım. Bu defa Çorum hapsinden benim namıma bir mektub geldi. Gençlik Rehberi gibi bazı risaleleri istiyor. Mektubunu size gönderiyorum. İstediğini gönderirsiniz. Benim tarafımdan ona çok selâm ve onu unutmuyorum diye yazınız.

Hâmisen: Alamescid Köyü imamı Hoca Edhem’in uzun mektubunun bir kısmını tayyedip ehemmiyetli kısmını Lâhika’ya geçirmek için size gönderiyorum. Bu hoca, hocalar içinde aynen muallimler içinde Hasan Feyzi gibi görünüyor. İnşâallah öyle olacaktır. Hem o, hem talebeleri Nur’un tam kıymetini anlıyorlar ve tam sarılıyorlar hissediyorum. Hususan mektubunda Risale-i Nur’a ciddi şakird olmağa isimleri yazılan bu yeni kardeşlerimiz Molla Mestan, Mustafa Hoca, Ahmed Hoca, Ahmed Hamdi Çavuş, Abdülkadir, Ali Şengül, İsmail Pala, Mehmed Pala, Hasan Koçak, Abdullah Çavuş, Ahmed Kılınç, Mehmed Atmaca, İbrahim Kaygusuz, İbrahim Çaran, Bekir Aktaş, Ahmed Koçak, Mustafa Ceviz, Ahmed Akçay, Mustafa Yılmaz, Hasan Esen, hususan evvelce ömürlerinin bir kısmını bana hediye eden oradaki masumların namına 14 yaşındaki Emin Yılmaz ile beraber Nur’un dairesine tamamıyla kabul edildiler. Cenab-ı Hak onları ve üstadlarını muvaffak eylesin ve Nur’un hizmetinde daim eylesin, âmîn. Faal ve çalışkan kardeşimiz Hoca Edhem Risale-i Nur’un kıymetini takdir etmeyen veya zarar veren bazı hocalara ve bir kısım enaniyetli şeyhlere hiddet ediyor, bazı tokat vuruyor. Halbuki Risale-i Nur’un mesleği münakaşayı kabul etmiyor. Ehl-i iman kim olursa olsun onlarla meşgul olmuyor. Onun için bu kardeşimiz hiddetle değil, ihtar ile dokundurmamak tarzda onlarla Nur dairesinde görüşsün. Hakikaten bu kardeşimizin gayretine ve himmetine bârekâllah deriz.

Sâdisen: Buradaki evvelce müsadere edilen bir nüsha Zülfikar Afyon’da çokların imanını kurtardığını ve vali muavini onu tamamıyla okuyup çok beğendiğini söylemiş. Sonra da Ankara’ya göndermişler. İnşâallah orada çokların imanını kurtaracak. Madem birkaç ay evvel hem Isparta’dan hem buradan ellerine bir nüsha geçmiş, hiç ilişmek tereşşuhatı görünmedi. Elbette Zülfikar galebe etmiş. Şayet ehemmiyetsiz, zararsız bir ilişmek gibi bir şey olsa da hiç merak etmeyiniz, hiç ehemmiyeti yok. Umum kardeşlerimize binler selâm ve dua ediyoruz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

22. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Nasılki Denizli hapsimiz Âyet-ül Kübra’nın fütuhatına büyük bir sebeb oldu. Aynen öyle de bu hâdise dahi Zülfikar ve Asâ-yı Musa fütuhatına parlak bir vesile olduğuna çok emareler var. Zâten hükûmetin eline geçen kısım, onların hakkı imiş. Onların daha ziyade o Nurlara ihtiyacı varmış. Hattâ Diyanet Reisi, birisine demiş: “Maneviyatın en büyük mütehassısı bu eserdir.” Ve onun otomobili parçalanması hâdisesinde hayatını kurtarması, Zülfikar’ı çok takdir etmesinin bir kerameti olduğunu itiraf etmiş. Demek o derece takdir ettiği halde, müdafaa etmediğinden otomobilinin parçalanması bir şefkat tokadı olduğunu zımnen ikrar etmiş gibidir. İnşâallah bu eserler kendi kendilerini müdafaa ederler.

Sâniyen: Makine mes’elesinde Sav kahramanlarından Mehmed Çavuş’un fikri güzeldir. Hem diyebilirsiniz ki, yazı makinesi pek çok insanlarda var, serbesttir. Hem matbaa kanununa dâhil olmadığına kanaatımız var idi. Hem hatırımıza gelmiyordu ki, bu cihette itiraz edilecek.

Sâlisen: Kastamonu havalisinin kahramanı ve Nur dairesinin bahadırı kardeşimiz Sadık Bey’in şuhur-u selâse ve Leyle-i Regaib tebriki ve bu bîçare kardeşinize manevî tarihçe-i hayatını daha geniş bir tarzda neşrine dair fikrini çok güzel gördük, bârekâllah dedik. Zâten eskiden düşündüğümüz tarihçe-i hayat Siracünnur namı aldı. Bu yeni şekildeki mecmua Sadık’ın ve Mehmed Feyzi’nin hissesine düşüyor. O mecmuayı da onlar çıkarmağa haklarıdır. Kahraman Nazif de yardım etmeli. Fakat oniki aded parçalarda onlar münasib görmedikleri cümleleri kaldırmasına onlara izin veriyorum ve ıslahını da onlara havale ediyorum. Hususan eski Divan-ı Harb-i Örfî’deki müdafaatın Risale-i Nur mesleğine uymayan bazı cümleleri tayyedilsin ve Eskişehir müdafaatında da kardeşlerimizin hatırı için bazı pek yumuşak ve musalahakârane tabirat ta’dil veya tayyedilsin. Ve Denizli müdafaatındaki tekrar eden cümleler ihtisar edilsin. Hem taksim-ül a’mal suretinde Sadık ve Feyzi’ye yardım için bazı has kardeşlerimiz o oniki parçadan bir parçayı bulsun, yazsın, onlara versin. Ve daha yağlı kâğıda yazılmadan ben de bir defa görsem münasibdir. Size havale ediyorum. Siz daha iyi bilirsiniz. Sadık Bey’in mektubunu Mehmed Çavuş’un mektubuyla me’haz olmak için birlikte size gönderiyorum.

Râbian: Nur’un erkân-ı mühimmesinden ve Nurlara karşı hârika bir alâka ve sadakatla takdirkârane eskiden beri fıkraları Lâhika’yı zînetlendiren kardeşimiz Halil İbrahim’in bu defaki kısacık manzumesi güzeldir. Fakat vakit bulamadım ki tam dikkat edeyim. Sonra size gönderilecek. Hem ona, hem onun mektubunda isimleri bulunan eski ve yeni kardeşlerimize pek çok selâm ediyoruz. Ve umumunuza da hem selâm, hem dua, hem dualarınızı istiyoruz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Hasta fakat mesrur

ve müferrah kardeşiniz

Said Nursî

23. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Seksen sene ibadetli bir ömrü bahtiyarlara kazandıran Ramazan-ı Mübarek’te inşâallah Nur’un şirket-i manevîsi o kazanca mazhar olacak. Bayrama kadar elden geldiği kadar Nurcular ihlas ile birbirinin dualarına manevî âmînler demeli ki; birisi o sekseni kazansa, her biri derecesine göre hissedar olur. En zaîf ve en ağır yükü bulunan bu hasta kardeşinize elbette manevî yardım edersiniz.

Sâniyen: Medine, Şam, Mısır ve Hind’e gönderilen Zülfikar ve Asâ-yı Musa başlarında yazılan fıkra, bera-yı malûmat aynen size gönderildi.

Sâlisen: Refet’in İstanbul’a hareketi bu sırada çok münasib oldu. Çünki yanıma gelen Hacı Bekir’e ehemmiyetli bir vazife verildi. Buradan ehemmiyetli bir kardeşimizi de oraya gönderdik. Umum kardeşlerimize binler selâm ve dua ediyoruz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

24. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelâ: Dokuz Zülfikar’la iki el yazısı Zülfikar emanetlerini aldık. Şehid Hâfız Ali’nin Rüşdü’sü ve bir vârisi ve Mübarekler Heyeti’nin faal Nur nâşiri Hâfız Mustafa’nın cem’iyetli, benim merak ettiğim noktaları ve benim hoşuma gidecek çok maddeleri beyan eden güzel mektubunu sandık içinde bulduk. Bin mâşâallah ve bârekâllah dedik. Nur santralı ve Yirmiyedinci Mektub’u tezyin eden fıkralarıyla çokları Nurlara dâhil eden kardeşimiz Sabri’nin güzel ve uzun bir mektubunu da içinde bulduk. Masumların kahramanlarından mahdumu Nureddin’in Hâfız Mustafa ile ve Nurların nâşirleri iki Ali ile ve Osman ve Abdurrahman gibi arkadaşlarının selâmlarına mukabil çok selâm ve dua ediyoruz. Sabri’nin güzel mektubu ve İnebolu’lu Küçük İbrahim’in güzel mektubunu da kısmen Lâhika’ya geçmek üzere leffen gönderildi. Sabri’nin mektubunda Barla’lı Hakkı Efendi’nin ve Şem’înin kalemiyle Nurlara başlamaları beni çok mesrur eyledi. Nur’un birinci medresesinde Hakkı’lar birincilerdendi.

Sâniyen: Safranbolu kahramanlarından ve üç ehemmiyetli Mustafa’nın sinnen en küçüğü Mustafa Oruç’un pederi ile beraber sarsılmaz bir fedakârlıkla Risale-i Nur’a çalışacaklarını gösteren güzel bir mektubunu da aldım. Hakikaten Safranbolu birdenbire aynen Denizli gibi az bir zamanda ayrı ayrı hâsiyette küçük büyük çok fedakâr Hasan Feyzi’leri yetiştirmeye başlamış. Cenab-ı Hak emsalini çoğaltsın ve onları muvaffak etsin, âmîn.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Umuma binler selâm eden hasta kardeşiniz

Said Nursî

25. Parça[değiştir]

(Mektubun baş kısmı için Bkz.)

Râbian: Üç seneden beri Hüsrev’in mektublarıma cevaben yazdığı mektubları, hususan benim yazdığım mektublarımın hülâsasını tam tamına güzelce yazması benim çok hoşuma gidiyordu. Bütün o mektublar muhafaza edilsin dedim. Şimdi hatırıma geldi ki, bütün o mektubların fakat benim mektublarımın hülâsalarına aid kısmını bir risale suretinde cem’ edip Lâhika’ya parlak bir zeyl yapılsın. İnşâallah müsaid bir vakitte bunu yaptıracağız.

Hâmisen: Bu geçen gece Leyle-i Kadrinizi ve gelen bayramınızı bütün ruh u canımızla tebrik edip umum kardeşlerimize birer birer selâm ederiz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

Bu mektuba vakit bulamadım ki bakayım. İmlasında, kelimelerinde lüzum varsa tashih edersiniz. Üniversite talebesi olan Şevket’in Daday genç talebeleri namına yazdığı mektubunu tashihinizden geçtikten sonra Lâhika’ya girmek için leffen gönderiyoruz.

26. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Leyle-i Kadrinizi tekrar be tekrar tebrik ederek Cenab-ı Hak hakkınızda ve hakkımızda bu Ramazandaki Leyle-i Kadr’i herbirimize seksenüç sene bir ibadet hükmünde kabul etmesini ve âlem-i İslâmda ve zemin yüzünde Kur’anın nev-i beşere güneş gibi ziyalar neşretmesini ve beşerin yaralarını tedavi etmesini Leyle-i Kadir’de dua eden mübarek zâtları ve Leyle-i Kadr’in kudsî hakikatını şefaatçi ederek Erhamürrâhimîn’in rahmetinden niyaz ediyoruz.

Sâniyen: Bu müsadere mes’elesi ondan dokuzu hem bize, hem Nurlara, hem ehl-i imana menfaatli olduğu için sair taarruzlar gibi bir musibet-i semaviye ve arziyeyi netice vermedi. Yalnız bir derece zahirî bir telaş ve bir hüzün Nurculara verdiği için tam müsadere vaktine kadar güzelce devam eden rahmetler durdu. Bir derece itab göründü diye buradaki Nurcuların kanaatı geliyor. Hem de her vakit faideli olan ihtiyata bizi sevketti. Siracünnur’un çoğunun intişarına kadar bir yerde toplu bulunmasın, ayrı ayrı yerde bulunsun, daha münasib olur. Ve Siracünnur’un âhirinde siz münasib gördüğünüz Hasan Feyzi’nin veya başkasının fıkralarını tashih, ta’dilden sonra dercedebilirsiniz. Kahraman Tahirî’ye ve yardımcılarına bin bârekâllah ve veffakakümullah deriz.

Sâlisen: Kastamonu Hüsrev’i ve Nurların serkâtibi Mehmed Feyzi’nin beni çok mesrur eden mektubunu ve Ramazan tebrikini ve oradaki Nurcu arkadaşlarının alâka ve sadakatlarını ve mektubunda isimleri bulunan bütün o mübarek kardeşlerimizin devam-ı hizmetlerini ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Hususan Hilmi’ler, Sadık’lar, Emin’ler, İhsan’lar, Ahmed’ler, ihtiyar beş kardeşler ve Ilgaz’da İsmail ve büyük, küçük iki Şevket ve Mustafa ve Abdullah ve Hâfız Emin gibi kardeşlerimizin hem Ramazanlarını, hem Leyle-i Kadirlerini, hem gelecek bayramlarını bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Ve Emin’in Van’a seyahatı ve iki Şevket’in aynı zamanda İsm-i Hayy-ı Kayyum’un dersine tevafukları ve Asâ-yı Musa’nın oraya girdiği dakikada Kastamonu medrese-i Nuriyesi sevincinden sarsılmak manasındaki hafif zelzelenin haber vermesi, beni çok sevindirdi. Yeniden ben Kastamonu’ya gitmiş gibi ferahlandım.

Râbian: Hem kalemiyle, hem tesirli hizmetiyle Risale-i Nur’a çok hizmetleri sebkat eden Küre’li kardeşimiz Hâfız Emin’in mektubunda isimleri bulunan zâtlara pek çok selâm ve Hâfız Emin’i de yeni hizmet-i Kur’aniyede tebrik ve muvaffakiyetine dua ediyoruz. Yine eskide Nur’un iş başında çalışıyor gibi kabul ediyoruz. Kastamonu’dan Muammer, Küre’li Hüsnü, Mustafa, Hâlid gibi kardeşlerimize hususan Saatçı Nuri’ye çok selâm ve dua ediyoruz. Şimdi vakit pek dar ve acele olduğundan ve acele yazmağa mecbur olduğumdan onların mektubunu tamam okuyamadığımdan ve hususî cevab yazamadığımdan gücenmesinler.

Hâmisen: Masumlar kahramanlarından Daday’lı Şevket’in oranın genç şakirdleri namına yazdığı güzel mektubu ve manzumesini daha tamam okuyamadık. Hem ona, hem Daday’lı kardeşlerimize, hususan Hâfız Hasan’a çok selâm ediyoruz. Şevket’in parlak mektubunu tamamıyla ve manzumesini Lâhika’ya geçireceğiz. Size göndereceğimiz hem ayrı yazılıp gençler ve mektebliler okusunlar. Şimdiden ona bârekâllah deriz. Homa civarındaki Sütlaç’tan Mustafa Kurşuncu, Ahmed Yavuz ve Mehmed Baylan’ın pusulalarındaki bana dualarına mukabil Cenab-ı Hak onlardan razı olsun deriz. Selâm edip, dualarına âmîn deriz. Umuma birer birer selâm ve dua ediyoruz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

27. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Hüsrev’in pek kıymetdar yüzden ziyade ve benim yazdığım mektubların hülâsaları ve cevabları şimdiye kadar sakladığımız mektublarını tedkik ettim. Ehemmiyetli kısımlarını yazdırdım. Lâhika’nın gayet parlak bir zeyli olarak büyükçe bir risale şeklini aldı. Sonra bir sureti size gönderilecek. Bir kısmını veyahut tamamını Sadık Bey ve Feyzi yazdıkları tarihçe-i hayatın içine girebilmesini tensibinize havale ediyorum.

Sâniyen: Kastamonu’nun hanımlar dairesinden Nurlar hakkında pek fedakâr ve alâkadar Nurcu Zehra’nın bana yazdığı mektubda ehemmiyetli bir Nurcu hemşiremiz olan Hacer’in vefatını ve ehemmiyetli bir Nurcu olan Lütfiye’nin Nurcu zevcinin füc’eten vefatını haber veriyor ve bir dost müezzinin de nüzul hastalığını yazıyor. Cenab-ı Hak o iki merhum ve merhumeye binler rahmet ve ona da şifa verip keffaret-üz zünub eylesin, âmîn. Benim bedelime o merhumların akrabasına ta’ziyemi tebliğ edersiniz. Ve Kastamonu Hüsrev’i olan Mehmed Feyzi benim hesabıma bir Siracünnur’u başta Zehra o hemşirelerimize versin ve oradaki umum Nurculara da selâmımı tebliğ etsin.

Sâlisen: Mu’cizeli Kur’ân’ımızdan Sûre-i Rahmân tevafukat-ı latîfesi içinde bulunan cüz ile, güzel tevafuklu bir cüz ile İstanbul’da matbaacı Aziz’e göstermek için göndermiştik. O da çok beğenmiş, söz vermiş ki: “Ne vakit isterseniz, bunu da Hizb-i Kur’âniye ve Hizb-i Nuriye gibi fotoğrafla tab edeceğim. Hindistan’a bir milyon Kur’ân’ı göndermeye söz verdiğimden, bu mu’cizatlı Kur’ân’ı da içinde onlara göndermek güzel olur.”

Cenâb-ı Hak, inşaallah Nurcuları muvaffak eder.

Râbian: Rehber’i eski harfle makine veya matbaa ile teksir etmeğe karar verdiğimiz vakit, İhtiyar Risalesi’nden Yedinci Rica ve Meyve’den Altıncı Mes’ele ve Dokuzuncu Şua’ın mukaddime-i haşriye ya tamam veya baştaki iman meyveleri ve Hüve Nüktesi ve gençlere lâyık bulduğunuz sair fıkraları da ilâvesi re’yinize ve tensibinize havaledir. Herhalde burada tab’ edilen beşyüz nüsha Rehber kâfi gelmeyecek. İnşâallah eski harfe müsaade olsa tab’ edilse çok iyi olur. Belki bu büyük sevabı yine Nur şakirdleri matbaacılara bırakmayacaklar, teksir makinesiyle yapacaklar inşâallah.

Hâmisen: Nur’un ehemmiyetli naşiri kardeşimiz Refet Bey’in İstanbul’da münasib mesken tedarik edememiş. Halbuki onun orada bulunması, Nurlar için lâzımdır.

Sâdisen: Sikke-i Gaybiye ne kadar yazılmış? Hem yazıldığı mikdar bana gönderilse idi, tashihte kolaylık olurdu. Burada Rehber 140 kadar kalmış. Eğer size çok lüzumu varsa, bir mikdar gönderilebilir. Mustafa Ramazan’ın gönderiyorum.

Sâbian: Gayet güzel, müjdeli, beş mübarek kardeşlerimizin beş mektubuna gayet kısacık bir-iki cümle yazmağa şimdi mecbur oldum. Çünki kâtib başka bir iş için bu dakikada Eskişehir’e gidiyor. Onun için mektub sahibleri gücenmesinler. Homa’lı Nur efesi Sami Bey’in seyahatinde görüştüğü umum o kardeşlerimize selâm ve muvaffakiyetlerine dua ediyoruz. Ve muallim Abdurrahman İhsan’ın tesirli mektubundaki telaşlı hallerine merak etmesin. Madem Nur hizmetindedir, inayet altındadır. Ve Safranbolu’da küçücük medrese-i Nuriye sahibi kardeşimiz Hıfzı ve masumların kahramanlarından iki mahdumu ve refikasının yazıları benim daima yanımdadır. O küçücük medrese-i Nuriyenin şakirdlerini manen görüyorum. Hüsnü’nün hem rü’yası mübarek, bana hizmet etmek niyeti yapmış gibidir. Oradaki Nur’a hizmeti daha lâzımdır. Sart istasyonunda Nur’a çalışan ve kendi gibi Nurcu bulan Mehmed Yayla’yı tebrik ediyoruz. Umum kardeşlerimize binler selâm.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

28. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮

‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, sıddık, hâlis kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniyede faal, muhlis arkadaşlarım!

Evvelen: Hem Medreset-üz Zehra’yı ve şakirdlerini, hem Nur dairesini ve bu memleketi ruh u canımla tebrik ediyorum ki, Sikke-i Gaybiye pek mükemmel bir tarzda öteki mecmuaların imdadına yetiştirildi. Hem hadsiz şükür ediyorum ki, Mustafa Gül’de hem bir Hüsrev, hem bir merhum Hâfız Mehmed gördüm.

Sâniyen: Sikke-i Gaybiye’den 134 sahifeye baktım. Bin bârekâllah! Manaya zarar vermeyen bazı noktalar ve harflerin sehvinden başka yalnız iki haşiyede bir sehiv buldum.

Birincisi: 134’üncü sahifenin haşiyesinde “Haşiye: يَا‮ ‬مُدْرِكًا‮ ‬لِذلِكَ‮ ‬الزّمَان tenvin sayılmak şartıyla 1325 tarihi olan…” bu sehivdir. Sahihi şudur: “يَا‮ ‬سَعِيدُ‮ ‬مُدْرِكًا‮ ‬لِذلِكَ‮ ‬الزّمَان tenvin sayılmak şartıyla 1325 tarihi…” Bunu aynen yazınız, tâ tenkide medar olmasın.

İkincisi: 47’nci sahifenin haşiyesinde “Duası اَللّهُمَّ‮ ‬اشْرَحْ‮ ‬صَدْرَهُ” sehivdir. Sahihi şudur: اَللّهُمَّ‮ ‬اشْرَحْ‮ ‬صَدْرِى‮ ‬ِلْلاِيمَانِ‮ ‬وَ‮ ‬اْلاِسْلاَمِ Ve çok defa اِشْرَحْ‮ ‬صُدُورَنَا‮ ‬ِلْلاِيمَانِ‮ ‬وَ‮ ‬اْلاِسْلاَمِ Bu ikinci tashih edilmese de zararı yoktur.

Sâlisen: İstanbul’da Refet Bey’e bir nevi proğram (Haşiye; Refet’e bir proğram olarak gönderdiğim mektubun bir suretini de gönderiyorum.) gibi bir düstur-u hareket nev’inde bir mektub yazdım. Şimdi müsveddesi yanımda olmadığından, sonra size göndereceğim. Umumen selâm selâm.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

29. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Sikke-i Gaybiye çok mükemmel olmuş. Ben bir cihette Risale-i Nur’un en mühimmi biliyorum. Ve herkesin de hissesi var ve gayet cem’iyetli bir bahçe hükmündedir. Ben tamamını mütalaa ettim. Size evvelce yazdığım bir-iki haşiyesinden başka sehiv ve manaya zarar vermeyen bazı nokta veya harf gibi ufak sehivlerden başka gayet mükemmel ve gayet hoş yazılmış. Hem Rehber’i de bu sabah bir saat zarfında tamamını mütalaa ettim ve bir tek sehiv buldum. Ehemmiyetsiz noktalar ve sehivler hariç. O sehiv de dördüncü sahifenin ondokuzuncu satırının başında “hâdisat” kelimesiyle “sinema” kelimesi arasında “sinema ile hal-i hazırda gösterdikleri gibi, istikbaldeki ahval dahi meselâ elli sene sonraki halleri bir sinema ile” Cenab-ı Hak inşâallah Medreset-üz Zehra’dan daha böyle pek çok meyveleri ihsan edecek.

Sâniyen: Hayatlı, kıymetli, Sabri, Süleyman, Çilingir gibi üç mektub gönderiyorum. Sabri ve Süleyman ile gönderdiğim yüz lirayı İnebolu’da Zülfikar’dan evvel çıkarsa oraya, yoksa Lem’alar daha evvel çıkarsa onlara bedel olarak gönderdim.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Said Nursî

30. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Sami Bey’in İzzet Hoca ile beraber yazdıkları mektubda başta kıymetli bir âlim bulunan Âsım Hoca ile beraber bazı yeni kardeşlerimizi ve selâmını ve kardeşliklerini yazmışlar. Âsım gibi kıymetli bir âlimin başımız üstünde kardeşliğini kabul ediyoruz. Ve öteki kardeşimizi de ruh u canımızla kabul ediyoruz. Ve yine onlara yazınız, bu sırada hususî mektub yazamadığımdan gücenmesinler.

Sâniyen: Size bu mektubla beraber gönderdiğim on vecihle kanunsuz taarruza dair mektubu münasib görseniz ve isterseniz başta bu vatanın ehl-i ilminin resmî mercii olan Diyanet Reisi’ne bera-yı malûmat Said-ün Nursî’nin bir maruzatıdır, size takdim ediliyor diye gönderirsiniz. Hem Erzurum meb’uslarından ve başka orada dost bildiğimiz bazı zâtlara, üstümüzden bu gadirli evhamın kaldırılması için bir suretini (Haşiye; Şimdi hatırımıza geldi, biz dahi bir suretini Diyanet Reisi’ne göndereceğiz ve göndermeğe hazırladık.) gönderirsiniz. Hem eğer Nur şakirdlerinden avukat ve diplomat kısmı bunu gazete ile neşretmeğe münasib görürlerse ve siz dahi münasib görseniz edebilirsiniz.

Sâlisen: Beni taharride yalnız Cevşen-ül Kebir ve Hizb-ün Nuriye ve nefsime karşı başımdaki iki levhadan başka bir şey alamadılar, bulamadılar. Yalnız Osman’dan ve Mehmed’den bazı risalelerle iki mecmuayı almışlar. Benim ifademi almadılar. Israr ettim, gelmediler. Anladım ki, gizli dinsiz düşmanlarımız Nur’un fütuhatına bir bulantı vermek için yeni Dâhiliye Vekili’ne bizimle alâkası olmayan Kütahya mes’elesini vesile ederek evham vermişler. Eğer Kütahya mahkemesi beni çağırsa, ben gidemeyeceğim. Hastayım. Siz benim bedelime Nurcu bir avukatı bulup oraya benim bedelime on vecihle kanunsuzluğa dair mektubumuz dairesinde mahkemeye cevab versin. Hem desin ki: O Arabî evradından başka olan kitablar, başka adamlardan bulmuşlar. Onlar kendine yazdırmışlar. Hem onları mahkeme görmüş. Hem belki başka kalem karışmış. Onun için onları bana yüklemesinler diye tedbir alırsınız. Hem tam ihtiyat ile beraber hiç merak etmeyiniz. Bu telaşlı ve evhamlı taarruzları korkaklıklarından gelmiş. Zâten birbiriyle boğuşuyorlar. Biz dünyalarına karışmıyoruz ki, bize karışsınlar. Her vakit gibi çaremiz sebat, tesanüd, ihlas ve ihtiyattır. Umuma selâm.

Not: Eğer hatalarını bilip istirahatımı bozmasalar, bu mes’ele sönse, öyle ehemmiyetli makamlara göndermeyiniz. Eğer daha ziyadeleşse, maslahat ne ise yaparsınız. Güya Şeyh Said’in oğlu Kütahya’da imiş, onun için öyle habbe kubbe olmuş.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

31. Parça[değiştir]

Yirmidokuzuncu Mektub’u geçen sene size yazmıştım ki, iki makam yapılsın. İkinci makamı sırf tevafukata dair ve Birinci Makamı ondaki sair risaleler. Şimdi buradaki arkadaşlara gönderilen İkinci Makamı tashih ederken çok hayret ettim. Onun te’lifi zamanında bîçare Said hakikaten çok çalışmış. Çok takdir ettim. Bin bârekâllah dedim. Fakat o makam, hususan bu zamanda çok lâzım değil ve umumî olamıyor ve lüzumsuz bazı tafsilât içine girmiş ve içinde çok mühim hakikatlar da var. Sekizinci Kısmın Yedinci Remzi’nin başında bir sual-cevab var ki, huruf-u Kur’aniyenin tebdiline hücum edildiği için o zaman o hurufata çok ehemmiyet verilmiş. Siz o sual ve cevabını o makamın başına yazınız. Hulusi’nin manzumesini Tılsım mecmuasının âhirinde yazınız ve mektubuyla beraber Lâhika’ya da kaydedilsin. Umuma binler selâm.

Kardeşiniz

Aziz kardeşlerim!

Evvelen: Bunu huruf tevafukuna dair parçalarının başında yazılsa münasibdir.

Sekizinci Kısmın Yedinci Remzi

Nükte-i i’caziyeye bir me’haz olacak bir fihriste-i Kur’aniyedir.

S: En mühim hakaik-i Kur’aniye ve imaniye ile meşgul olduğun halde, neden onu muvakkaten bırakıp, en ziyade manadan uzak olan huruf-u hecaiyenin adedlerinden, tevafuklarından bahsediyorsun?

C: Çünki bu meş’um zamanda, Kur’anın bir temel taşı olan hurufuna hücum ediliyor ve onların tebdiline çalışıyorlar.

Bu sual ve cevab, Yirmidokuzuncu Mektub’un İkinci Makamı’nın başında yazılması lâzımdır.

Sâniyen: Bir seyyah Nurs Karyesine, köyümüze gitmiş. Vefat etmiş zannettiğim Molla Mehmed kardeşimi bulmuş. Ondan, o benim nazarımda çok mübarek meskat-ı re’simden bir parça teberrük getirmiş. Size o teberrükten üç elma ile ondokuz armut kurusunu gönderdim.

Sâlisen: Nur kumandanlarından kardeşimiz Refet Bey’in bu sırada İstanbul’u bırakıp Isparta’ya gelmesi isabettir ve hayırlıdır. Ehemmiyetli bir-iki Nurcuyu tevkil etmesi güzel olmuş.

Siz zerreye aid böyle parçaları Otuzuncu Söz’ün zeyilleri suretinde toplayınız. Hem şimdi de o zâtlara, Yusuf Ziya ve arkadaşlarına yazarsınız ki, inşâallah tam bir takım Diyanet kütübhanesine ve bir takım da Reis’in istemesiyle ona mahsus hazırlanacak. Umuma selâm.

Yeşilada’daki Hâfız Hüseyin’e selâm ediyorum. Rü’yaları güzel, tabiri de doğrudur.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

32. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Hiç merak etmeyiniz. Yalnız tesanüd ve ihtiyat ve “Sırran Tenevverat” düsturunu esas tutunuz. Anlaşıldı ki gizli düşmanlarımız son taarruzlarını bereyi bahane edip Nurların fütuhatına bir bulantı vermekle, Afyon Vali ve Emniyet Müdürünü iğfal edip bütün kuvvetiyle şahsımın aleyhine istimal ettiler. Hıfz-ı İlahî ve inayet-i Rabbaniye beni muhafaza ediyor. Ben bundan bir cihette memnunum ki, şahsımla uğraşıyorlar. Resmen Nurlara ilişemiyorlar. Belki gizli neşriyatı bahane ederek, buldukları bazı risaleleri alıyorlar. Hiç ehemmiyeti yok, merak etmeyiniz. Rahmet-i İlahiye altında Risale-i Nur kendini muhafaza ve himaye eder. Şimdilik bu ifadeyi gazete ile neşretmeyiniz. Bu son suret daha mükemmeldir. Oranın mahkemesine de bera-yı malûmat müddeiumumî gibi dostlara verirsiniz.

Sâniyen: Mütekaid miralaya ve Ali Osman’a ve Yeşilada’daki Hüseyin gibi zâtlara ve Hüseyin’in mektubunda isimleri bulunan kardeşlerimize selâm edip dualarını isteriz.

Sâlisen: Oranın müddeiumumîsine ve Sami Bey’e ve Asliye Ceza Hâkimine çok selâm ediniz. Hakikaten bu vaktimde onlar gibi hâkim-i âdil ünvanına lâyık, vicdanlı zâtların daire-i memuriyetlerinde bulunmağa çok ihtiyacım var. Fakat kader-i İlahiyeye havale ediyorum. Umuma binler selâm.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

33. Parça[değiştir]

Bizi merak etmeyiniz. Bu geniş (Haşiye[3]) taarruzları da yüzden bire indi. İnşâallah zahmetlerimiz rahmetlere dönecek. Hüve Nüktesi’nin âhirinde Hüve havada bir anahtar oldu. Âlem-i misale girdim. Bütün manevî fotoğraflar gibi…… ilh. mealinde yazdığımız parçacık ki üzerinde çizgi çektim ki neşrolunmasın demiştim. Eğer zayi’ olmamışsa ehemmiyeti var. Hususî nüshalarınıza da isteyenler Hüve Nüktesi’nin âhirinde yazabilir. Bize de bir suretini gönderirsiniz. Bizde sureti yok.

Said

34. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz sıddık kardeşlerim!

Evvelâ: Sizin mi’rac-ı şerifinizi bütün ruhumla tebrik ederim. Ve gelecek mübarek günler ve gecelerdeki dualarınıza şimdiden binler âmîn deriz.

Sâniyen: Antalya’da Nurların intişarına çalışan Mehmed’ler ve Ahmed’ler ve Ali’ler ve İbrahim’lere çok selâm ve tebrik ve muvaffakiyetlerine dua ederiz. Acaba Eskişehir’de beraberimizde bulunan Hüseyin Usta hayatta mıdır, merak ediyorum.

Sâlisen: Kâtib Osman’ın nasılki malûm mektubu Medresetüzzehra’nın umum talebeleri nâmına Asâ-yı Musa’da makam almış. Öyle de onun kiraz bahçesi, Risale-i Nur bahçesi namını burada alıp onun kirazlarını çoklar teberrük niyetiyle aldılar. Nurlar hesabına yediler.

Râbian: Sava medrese-i nuriyesi hakikaten ümidimizin pek fevkinde kahramanane Nurlara hizmet ediyorlar. Bana gelen mecmualarda onların hârika çalışmalarını hayretle karşıladım. Binler bârekâllah. Salahaddin’in yazdığı Asâ-yı Musa âhirinde kısacık tercüme-i müellife dair mektubunu size gönderdik. Lâhika’ya girsin. İsteyenler ve münasib görseniz kendi nüshalarının âhirinde yazabilir.

Umum kardeş ve hemşirelerimize selâm.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

35. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮

‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬بِعَدَدِ‮ ‬عَاشِرَاتِ‮ ‬دَقَائِقِ‮ ‬شُهُورِ‮ ‬الثّلاَثَةِ

Aziz sıddık kardeşlerim!

Evvelâ: Yirmiyedinci Mektub’u hâlisane ve tahsinkârane fıkralarıyla tezyin eden iki Hulusîlerin iki samimi fıkraları Lâhika’ya geçmek için size gönderildi. Nur santralının mâşâallah eskiden ziyade hizmet ve sadakatı devam ediyor. Ve civarı Barla ve Eğirdir dahi ileri gidiyor. Ve eski Hakkı ve (پ) gibi kardeşleri dahi eski alâkalarını tam muhafaza etmeleri bizi çok mesrur ediyor. Sabri de merhum Hâfız Ali gibi tam farz vazifesini az zamanda bitirmiş. Şimdi sünnet nev’inde yine tam çalışması, şâyan-ı tebriktir. Şamlı Hâfız Tevfik’in yine eski kıymetdar hizmetine ve kalemsizlere Muhacir Hâfız gibi parlak kalemiyle yardımlarına koşması için bin bârekâllah. Ve Şamlı’nın yanındaki Risale-i Nur’un bazı Arabî parçaları var, bana gönderilsin. Mâşâallah zâyi’ etmeyip muhafaza etmiş. Ben onları unutmuştum.

Sâniyen: Karye-i irfan talebeleri namına, kardeşlerimizden Mustafa ve Homa şakirdleri hesabına ve Hâfız İbrahim Çelebi’den dokuz nüsha Âyet-ül Kübra aldım. Eğer tekrar onlara gönderilecek ise, şimdilik tashihe vakit bulamıyorum. Bayramdan sonra bakabilirim. Eğer bizde kalacaklar ise, bizlere büyük bir yardım ve kudsî çok mübarek bir hediye-i Nuriye olarak kabul edip onları yazanlara daimî sevabları kazandırmak için lâyık ve müştaklara tevzi’ edilecek. Homa’lı ve hapis arkadaşlarımızdan Kara Mehmed’in vefatı, beni mahzun eyledi. Cenab-ı Erhamürrâhimîn ona, yazılan Nurların harfleri adedince rahmetler eylesin, âmîn. Mustafa’nın mektubunun bir kısmını Lâhika’ya geçirdik ve size de gönderdik. Mâşâallah o havali sadakat ve sebatta tam devam ediyor.

Sâlisen: Asâ-yı Musa’nın tashihinde zahmet çekiyorum. Gerçi kısmen tashih etmişsiniz. Fakat daha ehemmiyetli sehivler var. Meselâ: Kur’an ve kâinat ortalarından sonra ilâve edilen hakikat-ı insaniye şehadeti âhirdeki arabîde بِلِسَانِ‮ ‬الْحَقِيقَةِ‮ ‬اْلاِنْسَانِيّةِ‮ ‬الّتِى‮ ‬هِىَ‮ ‬الْكَائِنَاتِ‮ ‬الْمُصَغّرَة‮ ‬الخ‮.‬ sehven بِلِسَانِ‮ ‬الْحَقِيقَةِ‮ ‬اْلاِنْسَانِيّةِ‮ ‬الهى‮ ‬الْكَائِنَاتِ‮ ‬الْمُصَغَّرَة İnebolu’dan gelen bazı nüshalarda yazılmış. Böyle bazı yanlışlar için ben herbir nüshayı dikkatle okumaya mecbur oluyorum. Hem tevafuk sebebiyle atlamaklar var. İnşâallah ben de bu cihette yazan mücahid kahramanların gayet kudsî, kıymetdar mücahedelerine hissedar olacağım ki, benim bîçare kalemime hisse bırakılmış. Umuma binler selâm.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

36. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮

‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬بِعَدَدِ‮ ‬عَاشِرَاتِ‮ ‬شَعْبَان

Aziz sıddık kardeşlerim!

Evvelâ: Şaban-ı Şerifinizi tebrik ve muvaffakiyetinize dua ederiz.

Sâniyen: Bir lüzuma binaen “Dâhiliye Vekiliyle bir hasbihal parçası” namındaki fıkrayı açık mektub olarak bir münasib gazete ile neşretmek için Sâlih Yeşil’e gönderdik. Ve bir suretini Başvekil’e ve birisini de Adliye Vekili’ne ve biri de Dâhiliye Vekili’ne ve biri de Afyon Emniyet Müdürü’ne veyahud Valisine buranın kumandanı vasıtasıyla gönderiyoruz. Bir suretini dahi yine size gönderiyoruz.

Sâlisen: Eğirdir’de Alîl Ali Osman’ın uzun bir mektubunu aldım. Hususî cevaba hâlim müsaid değil. Mektubunda isimleri bulunan ve başta Hakkı ve پ olarak oradaki kardeşlerimize çok selâm ederiz ve Ali Osman’ın bir kısım mektubunu Lâhika’ya geçirdik. Umuma selâm.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz ve dualarınızdan

daima istifade eden

Said Nursî

37. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniyede muktedir, muhlis arkadaşlarım!

Evvelâ: Hadsiz şükür olsun Rabbimize ki, Nurları münafıkların tecavüzünden kurtarıyor. Yalnız taarruz bana oluyor. Hem taarruz edenleri rezil ediyor ve kısmen vazgeçiriyor. Bana sabır ve sevab veriyor. Neticede mesrur ediyor. Bu defa az telaşım; Asâ-yı Musa nüshaları birden elime geçti, onlar da haber aldılar. Acaba bunlara hücum olmasın? Lillahilhamd hiç ilişmediler. Hattâ birisi düşmanlığı bırakıp dost oldu. Ankara’ya vekillere gönderilecek “Dâhiliye Vekiliyle Hasbihal” mektublarını ona verdim. Sen gönder, dedim. Sonra Sâlih Yeşil’e göndermeyi münasib gördük. Ona yazdık. Eğer münasib ise o onları İstanbul’dan Ankara’ya göndersin ve bir suretini bir münasib gazete ile neşretsin, diye yazdık. Bera-yı malûmat size haber veriyoruz. Eğer siz şimdilik münasib değil derseniz; Sâlih’e yazınız ki, vermesin.

Sâniyen: Denizli Hüsrev’i ve Hâfız Ali’si Hasan Feyzi’nin bu puslanın başını yazdıktan sonra bu saatte çok müjdeli uzun bir mektubunu aldım. Elhak o zât, Nurların fütuhatına büyük bir sebebdir. Bin bârekâllah. O kardeşimiz şehnameleriyle bu gibi ibretli tesellidar mektublarıyla Nurların dairesini genişletir, herkesi şevke ve gayrete getirir. Cenab-ı Hak Denizli’ye de Isparta gibi bir Medreset-üz Zehra’ya çevireceğine bir delildir. Bu çalışkan ve muktedir kardeşimiz mektubunda benden bazı mes’elelere dair fikrimi soruyor. Sizin meşveretinize havale ediyorum. Ve hemşiremiz Refika’nın yazısındaki satırlar kelimelerinden çıkan keramet-i Nuriye çok güzel ve latiftir. Ona bârekâllah deriz. Ve mektubunda bahisleri bulunan ve bilhassa hâkim-i âdil bütün o eski ve yeni kardeşler ve hemşirelerimize çok selâm ve dua ederiz. Ve bu mübarek şuhur-u selâsede dualarını rica ederiz. Ve Feyzi’nin tam hâlis ve sâdık talebelerinden ve Nur’un gayretli ve ciddi şakirdlerinden Ahmed’in bir mektubunu aldım. Hususi cevab vermeğe halim müsaade etmediğinden şimdilik bu kadar derim: Denizli hapsi madem bize Feyzi ve eski talebelerimi ve dostlarımı ve Hâfız Mustafa ve Muharrem ve hâkim-i âdil ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ve ilâ âhirihi gibi hakiki kardeşleri kazandırdı. Elbette o hapis, nazarımızda çok mübarektir ve Medrese-i Yusufiye namına lâyıktır.

Sâlisen: Abdurrahman Salahaddin’in mektubunu çok beğendim. Mâşâallah hüsn-ü ifadede ileri ve terakki etmiş. Baba-oğul, Nur’un iki kahramanı olduklarını her fırsatta isbat ediyorlar.

Râbian: Sava Medrese-i Nuriyenin kahramanlarından Marangoz Ahmed’in mektubunda iki keramet-i Zülfikar nümunesi aynen hem Barla’da hem Kastamonu’da biz de gördük. Fakat ayrı bir tarzda. Beğenmediğimiz siyah mürekkeb birden hâlis kırmızı mürekkebe döndüğünü ben ve arkadaşlarım hayretle gözümüzle gördük.

Daha çok yazacaktım. Fakat vakit kalmadı. Mâba’di var.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Umuma selâm.

Duanıza muhtaç kardeşiniz

Said Nursî

38. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz sıddık kardeşlerim!

Evvelâ: Bin gece kadar kıymetdar Beraet Gecenizi, geçen sene müjdeci ve şimdi aynı vakitte yanıma gelen Kuddüs kuşuyla beraber tebrik ederiz.

Sâniyen: Bu defa bana hafif taarruzları ve bana hizmet eden Mehmed namındaki sâdık çocuğu hafiye yapmağa çalışmaları akîm kalması ve başka vilayetlerden gelen yabanîleri kabul ettiğimi diye asılsız bahaneleri ise şimdi hakikatı anlaşıldı. Bana ilişen memurlardan birisi demiş: Nerede dince bir hareket olsa, en evvel buraya ve Said Hoca’ya bakarlar diye ifşa etmiş. Ve anladık ki, Nurcu ve hapis arkadaşlarımızdan ve kardeşimiz Şemsi Yeşil, Sultanahmed Câmiinde Nur hakikatlarından ders vermesiyle -Re’fet’in yazdığına göre- beşbin adam o vaazda toplanmasından Nurların rakibleri kıskanç adamlar (Haşiye[4]) onun derslerini Risale-i Nur hesabınadır ve onun talebesidir, diye tâ Afyon’a kadar işaa etmeleri bu defaki ehemmiyetsiz taarruza sebeb olmuştur. Fakat taarruz edenler nedamet ettiler. Bize bir zarar olmadı. Fakat güzel rahmet, hergün gelen yağmur birden kesildi, daha gelmedi. Siz merak etmeyiniz, inayet devam ediyor.

Sâlisen: Nazif, Re’fet, Mustafa Osman, Küçük İbrahim’in mektublarındaki mes’ele-i tab’ ve makine ve bir ay kadar sabretmemiz ve Nurların serbest tab’edileceğini ve misyonerlerin yalnız bir müstensihin sehviyle İncil-i Yuhanna’da 61 yazılmış ve doğrusu 16 budur, diye o koca eserde bundan başka kusur bulmamaları bizi çok mesrur eyledi. Fakat çok defa söylediğim gibi yine tekrar ediyorum ki: Herşeyden evvel sıhhatine ve yanlış olmamasına çok dikkat etmek lâzımdır. Çünki Risale-i Nur başkalara benzemez. Bazan birtek kelime ve bir harf ve bir nokta yanlışıyla ehemmiyetli bir mes’ele bozulur, hakikat sureti değişir. Sizin isabetli reyinize havale ediyoruz. Hem her halde Zülfikar-ı Mu’cizat en evvel eski harf ile, makine ile ve Asâ-yı Musa Mecmuası en evvel yeni huruf ile tecrübe edilse, münasib görseniz yaparsınız. Ben bu dört kardeşimize çok minnetdarım. Re’fet’in sıhhatını merak ediyorum. Küçük İbrahim bir tashihli Zülfikar’ı İnebolu için istiyor. Sonra gönderilecek. Mustafa Osman’ın bize gönderdiği Asâ-yı Musa’yı çok beğendim. Hem çok dikkatli ve sıhhatlı ve güzel. Fakat tevafuksuz. Bin mâşâallah. Nazif hakikaten kahramancasına Nurlara çalışıyor. Bin bârekâllah.

Kardeşlerim! Tâ bayrama kadar istirahata ve sükûnete ve sıhhate ihtiyacım var. Dualarınızla bana yardım ediniz. Merhum Hâfız Ali talebelerinden Hasan ve Ahmed’in fıkraları Lâhika’ya girsin. Umuma selâm ve dua.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

39. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz, sıddık kardeşlerim Şeyh Nesim ve Müftüzade Merhum Sa’dullah Efendinin Mahdumu!

Evvelen: Ramazanınızı ve seksen sene bir ömr-ü bâkiyi kazandırabilen Leyle-i Kadrinizi tebrik ile beraber, yirmi-otuz sene benim oraya her hafta bir mektub yazmasına bedel, sizlere o şirin vatanıma ve muhterem iki büyük hanedanlarınıza iki büyük mektubum olarak arzunuza binaen Zülfikar ve Asâ-yı Musa namında iki kitabı gönderiyorum. Zülfikar bizzât Şeyh Nesim’de, Asâ-yı Musa da eczacı kardeşimizde bulunmakla beraber, her iki kitab herbirinize aiddir. İnşâallah Risale-i Nur’dan daha mühim mecmualar onlar gibi tam arzunuza ve oranın istifadesine medar olmak şartıyla gönderilecek. Ben Bitlis’le, hususan iki hanedanınızla pek çok alâkadarım. Fakat şimdiye kadar çelik bir çenber içinde bulunmuş gibi, o şirin vatanımla ve o hanedanlarla alâkam zahirî kesilmiş idi. Ve tam fedakâr ve Nurlara benim bedelime sahib olacak bazı zâtları bekliyordum. İnşâallah ikiniz o ümidimin hakikatını göstereceksiniz. Oralarda hayatta kalan ahbablarıma pek çok selâm edip, hususan benimle beraber menfî Müftüzade Abdülmecid hayatta mıdır? Onu çok merak ediyorum. Ve onu ve merhum Sa’dullah Efendi’yi ve merhum Şeyh Abdülbâki Hazretlerini hiç unutmuyorum, dualarımda daima hissedar ediyorum.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Hasta kardeşiniz

ve duanıza muhtaç

Said Nursî

40. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz kardeşim Sabri Bey!

Üstadımız sizlere çok selâm ediyor ve diyor ki: Ben hem rahatsızım, hem hiç vakit bulamıyorum ki, bir satır mektub okuyayım. Hem Ceylan burada yoktur ki, bana yazsın dedi. Ziver kardeşimizin uzun mektublar ve risale şeklinde yeni harf ile yazıyı Üstada verdik. “Ben bir tek harf yeni yazıdan bilmiyorum. Hem Risale-i Nur’un şakirdleri içinde çok âlimler, edibler ve muharrirler var. Hiçbirisi şimdiye kadar Lâhika’ya girmeyen Risale-i Nur hesabına eser yazmadığının sebebi; bir hodgâmlık ve hodfüruşluk olmamak ve Risale-i Nur’un haricinde başka meşguliyette bulunmamak ve başka muharrirlerin o cihette iştihalarını açmamak içindir ki; çok zaman Nurlara hizmet eden bazı kıymettar zâtların yazdığı bazı fıkralar Lâhika’ya giriyor, ehemmiyetli bazıları da mecmuaların âhirine ilhak edilir. Ziver Kardeşimiz gerçi haslar gibi sadakatı ve alâkası var, fakat bu noktada tecrübesi azdır. Çokları çalıştılar ki, dinî mecmua çıkaran bazı gazeteciler yeni harfle Risale-i Nur’un bazı parçalarını tab’ etmek üzere istediler. Mesleğimiz hatt-ı Kur’aniyeyi kurtarmak olduğu için yeni harfle izin verilmedi. Yalnız Dâr-ül Fünun’un ve bazı ehemmiyetli şakirdlerin ısrarıyla iki risaleye izin verildi. Mesleğimizde kat’iyyen ihlas-ı tamme bulunmak şarttır ve hiçbir menfaat ve benlik göstermemek ve Risale-i Nur’u hiçbir şeye vasıta etmemek ve tarafgirlik damarıyla hareket edenleri teşrik etmemek olduğundan Nur Şakirdlerinin yegâne istinadları ve kuvvetleri ihlas ve tesanüd ve terk-i enaniyet olmasından sizler gibi has rükünlerin çok dikkat ve ihtiyat etmeleri lâzımdır.” diyor.

Hem Ziver’e bilhassa çok selâm eder. “Onun yazdığı mektub ve saireyi okuyamadım. Gerçi mevzu Nurlardır, fakat Nurlar içinde bulunan ehemmiyetli fıkralar Nurların tervicine kâfidir. Elbette Ziver’in bazı kıymettar fıkraları vardır. Müsaid bir vakitte dinleyeceğim. O risale içinde kıymetli fıkraları Lâhika’ya geçirmek için Isparta’ya “Ziver’in bir fıkrası” diye göndereceğim. Hem Risale-i Nur müşterileri aramaya mecbur değil, müşteriler onu aramalı ve yalvarmalı. Kemmiyete ehemmiyet vermiyor. Ziver kendi gibi bir adam bulsa, yüz kişiye bedeldir.” dedi. Ve rahatsızlığından söylediği için hususi mektub yazamadığı bir parça o dokunaklı bu mektuba gücenmemenizi istiyor. Bizler de hepinize ayrı ayrı arz-ı hürmet eder, ellerinizden öperiz.

Pek çok kusurlu,

âciz Hayri

41. Parça[değiştir]

Şimdilik Hazret-i Hasan mesleği lâzım olduğuna bir manevî işarettir ki; burada ekseriyet-i mutlaka sâdık dost ve talebe, Hasan namındadırlar. Başkası pek nâdirdir. Beni hapiste bırakmadıklarına sebeb, bütün hapislere Nur’un sirayetidir. Hattâ bir tek bir hapishaneyi ıslah etmiş. Beni tebrie ile mahkûm etmek istiyorlar. Fakat aldandılar. Arkamdan Isparta kahramanları beni mahkûm ve muattal bırakmadıklarını bilmediler. Hadsiz şükür.

42. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Daha göndermediğim uhrevî ve firdevsî hediyenize karşı derim: Benim yüz canım olsa, size feda etsem yine kahramancasına gösterdiğiniz sadakat, metanetinize yetişemem. Cenab-ı Erham-ür Râhimîn sizleri Kur’an ve iman hizmetine lâyık bir fıtratta halkeylediğini şübhem kalmadı. Ben bu dehşetli kışta gayretinizle mükemmel bir surette hizmet-i Nuriyede çalışıyorum. Bugünlerde onların ben iaşelerini kabul etmediğim için gücenmesinler. Beni ziyade sıkıyorlar, kimse ile görüştürmek istemiyorlar. Fakat merak etmeyiniz, hiç ehemmiyeti yok. Bu büyük hizmeti yapan Ahmed kardeşimi dahi görmek muvafık-ı maslahat olmadığından onu bir ay en ehemmiyetli vakitte münacat ve dualarımda hususî bir surette yanımda hayalen hazır ederim. Bunu yazarken ehemmiyetli bir hâdise tekmiline mani’ oldu. Umum kardeşlerime selâm.

43. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Size tashihe medar ve me’haz olmak için merhum Hâfız Ali’nin hakikaten mübarek ve nurlu kitablarını gönderdim. Ve Sure-i Kul Eûzü’nün nükte-i i’caziyesi hem gece, hem çok acele yazıldığından bir-iki sehiv yanımdaki nüshalarda gördüm. Eğer size gelende varsa ıslah ediniz. Size meleklere iman rüknünün cüz’î meyvelerine aid bir parçayı küllî meyvelerine dair parçasından daha evvel göndermiştim. Eğer size vâsıl olmamış ise tekrar göndereceğim. Hem bu Onbirinci Mes’ele, Meyve’nin ehemmiyetli mes’elelerinin yüksek makamlarına ve meyvelerine girmesi muvafık mıdır diye re’yinizi bilmek arzu ederim.

Kardeşlerim! Ben burada çok sıkıntı çekiyorum. Sizin ile teselli ve tahammül ediyorum. Ve Hizmet-i Nuriye başka sahalarda parlak devam ediyor diye sıkıntıya ehemmiyet vermiyorum. Bütün kardeşlerime ve hemşirelere birer birer selâm ve dua ederim.

44. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮

‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬بِعَدَدِ‮ ‬عَاشِرَاتِ‮ ‬اَيّامِ‮ ‬الْفِرَاقِ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Gerçi pek çok sıkıntı çekiyorum, fakat madem musibet çabuk gider, bâki meyveleri kalır. Beni merak etmeyiniz. Yalnız sizler ile muhabere edemediğim için sıkılıyorum. İnşâallah bu da geçer. Size bu defa mektub yerinde Onbirinci Mes’elenin bir parçasını gönderdim. Umum kardeşlerime ve hemşirelerime birer birer selâm ve dua ederim ve dualarını isterim.

K.Said-ün Nursî

45. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Merhum Hâfız Ali’nin Lem’alarını burada hem kendi, hem mahdumu, hem iki kardeşi pek ciddi bir surette Risale-in Nur’a şakird ve naşir ve sahib olmaya mütemadiyen Çalışkan Mehmed Efendi’yle gönderdim. Umum kardeşlerime binler selâm.

(Haşiye): Meyve’nin Onuncu Mes’elesi’nde اِنَّ‮ ‬اللّهَ‮ ‬عَلَى‮ ‬كُلِّ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬قَدِيرٌ‮ .. ‬اِنَّ‮ ‬اللّهَ‮ ‬بِكُلِّ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬عَلِيمٌ den bir satır evvel iki mübarek kahramanın ehemmiyetli bir kelimede sehvetmişler. Şöyle ki: “O cüz’î hâdise-i şer’iyeyi küllîleştiren ve imtisalini iman-ı billah ile temin eden bir cümle-i tevhidiye ve uhreviyeyi… ilh.” fıkrasında “imtisalini” yerinde “emsalini” sehven yazılmış. Manası bozuluyor. Eğer sizin nüshalarınızda “emsal” ise değiştiriniz. Kur’ana ait herşeyin ehemmiyeti böyle bir tek harf için bir mektub yazılmaz denilmemeli.

Said-ün Nursî

46. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki, Risale-in Nur’un fütuhatına ve âlem-i İslâm’da intişarına bir mukaddeme olarak; mübarek Tahirî geldi, Asâ-yı Musa’yı aldı, İstanbul’a gitti. Cenab-ı Hak onu ve sizleri muvaffak eylesin, âmîn.

Sâniyen: Hâkim-i âdilin Risale-in Nur’un serbestiyetine ehemmiyetli hizmeti ve alâkadarlığı o zâta Risale-in Nur’un bir yadigârı olarak şimdilik Sözler ve Mektubat’ın bir kısmı; ya Yirmiyedinci Mektub’a kadar taksim-ül a’mal suretinde Isparta civarı ve hariçteki kardeşlerimiz her biri bir kısmını yazsın. Veya fazlası varsa Isparta’ya Hüsrev’e göndersin ki, o zâtların o adaletine mukabil bir yadigâr verilsin. Eğer o mahkemenin insaflı ve âdil zâtları dahi iştiyakları devam ederse Risale-in Nur’un bütün eczaları sonradan tekmil edilip o hâkim-i âdile hediye-i Nuriye olarak verilmesini re’yinize havale ediyorum.

Sâlisen: Halil İbrahim’in hakikaten sadakat ve metanetini ve imanı ve zekâveti derecesinde parlak ve Hasan Feyzi’nin fevkalâde mektubuna denk gelecek bu defaki Risale-i Nur hakkındaki mektubunun sureti sizde kalmış ise; birinci sahifenin ortasından başlayan “Risale-i Nur nurdan bir ibrişimdir” cümlesinden başlayıp âhire kadar Lâhika ve Sikke-i Gaybiye gibi bazı mühim risalelerin âhirinde münasib görseniz yazarsınız. Eğer sureti kalmamış ise göndereceğiz. Hattâ burada yeni hurufla da yazılacak. Halil İbrahim’in imzasını, o havali talebeleri namına deyip atarsınız.

Konya’lı Sabri hakikaten Risale-in Nur’un bir kahramanıdır. Onun münasib gördüğü Rehber ve İhlas Risalesi ayrı hem eski huruf, hem yeni hurufla tab’ı münasibdir. Eğer münasib görseniz yalnız İhlas’ı Asâ-yı Musa’nın âhirinde yeni hurufla tab’ edilmek üzere Tahirî’ye gönderiniz. Lüzum gördükleri kelimeleri ta’dil edebilirler.

Râbian: Kardeşlerim! Hakikaten omuzlarımızdaki hizmet-i imaniyeye binler bizim gibi ciddi müştaklar iştirak etmek lâzımgeliyor. Biz kendi başımızla çok zor dayanıyoruz. Hem zaîfiz, hem yük ağır, hem bize ilişen pek çok. İnşâallah Asâ-yı Musa yeni hurufla tab’ edilse biz çok istirahat edeceğiz. İnşâallah omuzumuzdaki ağırlığa binler el yardım edecek. Bizim yerimizde onlar omuzlarına alacak diye rahmet-i İlahiyeden kuvvetli ümid ediyoruz. Biz de nefes alıp istirahat edeceğiz inşâallah. Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve dua ediyoruz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Said Nursî

47. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬بِعَدَدِ‮ ‬حُرُوفِ‮ ‬رِسَالَةِ‮ ‬عَصَاىِ‮ ‬مُوسَى‮ ‬آمِين

Çok aziz, tam sıddık, hakikî kardeşlerim!

Evvelâ: Sizin gönderdiğiniz Asâ-yı Musa nüshalarını tashih ederken gördüm ki: Pek çok manevî bahçeleri içine almış bir büyük ve kudsî bahçedir. Herkes her bir hakikatına muhtaç olmazsa da, herhalde her taife ondan istifade edebilir ve hisse alır. Sonra tenkid nazarıyla baktım. İlmen ve aklen ve mantıken bir medar-ı itiraz bulmadım. Yalnız bazı müşevveş haletlerde ve acelelikle te’lif edilmesinden ve müstensihlerin sehivlerinden gelen bazı kusurları affettirecek çok mehasini var. İnşâallah bu risale, yazıcılarına pek çok sevabları ve daimî hasenatları onların defter-i a’mallerine yazacak.

Sâniyen: İlm-i Mantık’ta kaziye-i makbule yani avam-ı nâs mutemed ve makbul zâtların bir mes’elede kabullerini hüccet ve bürhan yerinde o mes’elenin tasdikine kâfi görüp iman eder. O halde o zâtlara hüsn-ü zan kırılmamak lâzımdır. Amma Risale-i Nur ve bilhassa bu risale ise Mantık’ın en kuvvetli ve en yakînî olan bürhanlı ve Mantık’ça evveliyat ve yakîniyat kaziyelerindendir ki müellifine bakmaz. Yalnız hüccetlerine bakar. Onu söyleyen adam bozulsa veya çürütülse ve ne olsa olsun hiç zarar vermez. Ve bu hakikata binaendir ki, bu ehemmiyetsiz ve çok kusurlu şahsımın düşmanlar tarafından çürütülmesi ve benim de bilâ perva şahsen âdiliğimi ve kusurlarımı itiraf etmemle Risale-i Nur’un yüksek kıymetine bir zarar vermiyor.

Sâlisen: Risale-i Nur başka kitablara benzemez. Kelimelerinde hattâ bazan harfler ve noktalarında ehemmiyetli mes’eleler bulunur. Bir harfin veya bir noktanın yanlışı ile bozulur, mes’ele değişir. Bunun için tashihe çok dikkat lâzımdır, belki kitabet kadar mühimdir. Ben çok zaîf düştüğümden yoruluyorum. Benim bedelime yazan zât bir defa güzelce mukabele etsin, sonra bana göndersin. Kardeşlerimin has kısmı çoğu Arabî bilmediğinden hem telaffuzca bazan خ‮ ‬ح okunmasından harekelerde ve خ‮ ‬ح yazılmasından ben zahmet çekiyorum. Meselâ bir tek nüshada kırk defa “muhtaç” veya “ihtiyaç”, “ihtiyat” مختاج ve اختياج ve اختياط yazılmış, خ‮ ‬ح olmuş. Asâ-yı Musa’nın âhirindeki Arabî’nin âhir sahifesinde بِاَنَّا‮ ‬نَشْهَدُ‮ ‬بِاَنَّ‮ ‬مُحَمَّدًا‮ ‬عَبْدُكَ‮ ‬وَ‮ ‬نَبِيُّكَ den tâ حَبِيبُكَ‮ ‬وَ‮ ‬رَسُولُكَ ye kadar yirmi sıfatlar zamme ister, halbuki kesre yazılmış.

48. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدًا‮ ‬دَائِمًا

Aziz kardeşlerim!

İnebolu samimi kardeşlerimiz umumları namına yazdıkları bu mektubu Lâhika’ya geçirdik. Siz dahi bu sarsılmaz sadakat senedini Lâhika’nıza yazınız. Gerçi mesleğime muhalif ve haddimin çok fevkinde tabirat var. Madem Risale-i Nur’un hârika kuvvetine ve hakkaniyetine bir tarz hüccet ve bir sebeb-i kanaat oluyor. Ben kendi zararıma razı olup, o tabirata çok ilişmedim.

Said Nursî

49. Parça[değiştir]

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Gül fabrikasının kahramanları, uzun mektublarıyla hakikaten şiddetli hastalığıma şifa hükmüne geçtiler. Hüsrev’in fevkalâde mahviyet ve terk-i enaniyetini gösteren fıkrası tam sırr-ı ihlası kazandığını, Hâfız Ali’den bu cihetle dahi geri kalmadığını gösteriyor. Bu benlik ve enaniyet zamanında, mahviyet büyük bir fazilettir. Cenab-ı Hak ihsanını bazan bazılara ihsas etmemesi büyük bir ihsandır.

Bana ve Risale-i Nur’a ait işlerde sizi tevkil ediyorum. Münasib gördüğünüz tarzda yaparsınız. Beş Hizb-i Kur’aniye ve beş Hizb-i Nuriye ile beraber otuz-kırk tashih edilmiş Âyet-ül Kübra’dan Ramazandan sonra buraya gönderseniz münasib olur. Tahminimizce bu dokuzuncu defa zehirle bana bir sû’-i kasd var. Duanız bereketiyle ve Cevşen ve Bahaiye tiryaklarıyla inşâallah yine akîm kalacak.

Umum kardeşlerime ve hemşirelerime birer birer selâm ve dua ediyorum ve diyorum ve siz de deyiniz: “Yâ Erhamerrâhimîn! Bu Ramazandaki leyle-i kadrimizi Risale-i Nur talebeleri hakkında bin ay kadar hayırlı yap.” İnşâallah Risale-i Nur’un şirket-i maneviye-i uhreviyesinde her cüz’î kazanç küllîleşmesi cihetiyle bu kıymetli dua kabule mazhar olur.

Kardeşiniz

Said Nursî

50. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Kusura bakmayınız. Kendi hattımla vakit bulamıyorum ki yazayım. Eski yazı bilenler de yanıma gelemiyorlar. Mecburiyetle yeni hurufla yazdırıyorum. Siz eski hurufa çeviriniz, tashih ve ıslah ediniz sonra gösteriniz (gönderiniz).

Sava namındaki ehemmiyetli Medrese-i Nuriye’nin ehemmiyetli talebelerinden Hacı Hâfız imzasıyla elden gönderilmiş bir mektub aldım. Eğer o zât Hacı Hâfız Mehmed olan o medresenin üstadı ve nazarımda çok ehemmiyetli kardeşimiz ise, bilsin ki çoktandır ben onu da aynen Hâfız Ali ve Mehmed Zühdü ve Hâfız Ahmed ile beraber her vakit has dualarımda ve onunla beraber o köyün talebelerini de yâd ediyorum. O namda başka bir zât ise o da aynen o sistemde bir kardeşimizdir ki, altı sene evvel (imam) imiş. Müezziniyle geçinememiş. Benim tarafımdan nasıl münasib görürseniz, o müezzin o …… köyde Risale-i Nur’a karşı bir tarafgirlik cereyanı uyandırmasın. Mümkün olduğu kadar onu Risale-i Nur lehine çeviriniz. Çünki Risale-i Nur dairesi içinde yeni ezan okuyanlar ve imamlar çoklar var. Bid’alara kalben tarafdar olmamak yeter. Umum İslâmın ma’bedi olan câmiler, mescidler ehl-i bid’aya bırakılmaz. Gerçi İmam-ı Rabbanî gibi zâtlar demişler ki, bid’a olan yerlere girmeyiniz. Fakat o zaman hususî idi. Böyle taammüm eden yerlerde câmiler ehl-i sünneti içinde bulmak ister. Bid’aya iştirak ile değil. Belki câmiin ve cemaatin faziletini kazanmak iktiza eder. Ben de burada câmi’e hâli vakitte gidip o manevî emre tevfik-i hareket ediyorum. Bizim de câmimizdir. Kalben ehl-i bid’aya yardım etmemekle bu mübarek aylarda câmilere mümkün olduğu kadar, Sünnet-i Seniye dairesinde faziletinden istifade etmek, hâfızları dinlemek inşâallah mecburî bid’alara karşı gelebilir, zararı dokunmaz. ‮ ‬لاَ‮ ‬يَضُرُّكُمْ‮ ‬مَنْ‮ ‬ضَلَّ‮ ‬اِذَا‮ ‬اهْتَدَيْتُمْ ferman-ı İlahî teminat verir.

Hem o zât, Âtıf’ın oraya gelmesini istiyor. Ben muhabere edemiyorum, hem Âtıf nerede olduğunu bilemiyorum. Hem Âtıf başka yerlerde Nur’a ait vazifesi belki var. Hem geçmiş mes’elede nazar-ı dikkati celbettiği için, böyle parlak bir Medrese-i Nuriye’de câmide aşikâr umum hizmet-i Nuriyede bulunmasından rakiblerin istifadesi olmazsa iyidir. Sizleri tevkil ediyorum. Nasıl maslahat ve münasib görürseniz, siz benim bedelime Hacı Hâfız’ı çağırıp konuşursunuz. Hattâ o mübarek köyden olduğu için o müezzine de selâmımı söyleyiniz. Deyiniz ki: “O mübarek köyde mümkün olduğu kadar hususî fikirlerinizi, meşrebinizi medar-ı münakaşa yapmayınız.”

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

51. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükrediyorum ki Risale-i Nur dairesi, hususan Isparta ve civarı ve içindeki kardeşlerim hayali nazarımda Horhor medresem gibi yanımda hazır, ben de içinde bulunup istediğim vakit onlarla konuşup sohbet ediyorum. Tevahhuş, yalnızlık, tecrid, inziva bu hakikî sohbete mâni değiller. Dün birbiriyle münasebetdar ve istidadça birbirine benzer iki eski kardeşimin, ikisinin tesirli ve sürurlu mektublarını almakla mesruriyetimden yine bir parça sizinle konuşacağım. Yirmiyedinci Mektub’a girecek ve kendim muhafaza ettiğim, kardeşlerimin bana yazdıkları mektublardan bir kısım, bir vakit size gönderilecek. Hususan Hüsrev’in müjdeli fıkralarını ve bu defa uzun mektubuyla eski Zekâi ve merhum Lütfü’nün tam arkadaşı, Abdurrahman’ın bir vârisi ve büyük bir Ceylan olan Zekâi’nin mektubu, eski hatıratımı kalbimde ihya edip beni hazînane sevindirdi. Yirmiyedinci Mektub’daki güzel fıkralarını hatırladım. Benim Isparta’da Mehmed namında müteaddid kardeşlerimden Tenekeci Mehmed, Terzi Mehmed’lerden başka, Nakkaş Mehmed ve Mehmed Celal gibi dostlarım acaba ne haldedirler? Şimdi tahattur ettim, bilhassa Hoca Şerif Efendi hayatta mıdır, merak ediyorum.

Hüsrev’in yazdığı müjdeli Âyet-ül Kübra tesiratı ve Isparta’nın diyanetçe geri değil ileri gitmesi ve şakirdlerin tevakkuf ve çekinmek değil daha ileri atılması, kuvvetli bir fâl-i hayırdır ki, Risale-i Nur Gül, Nur fabrikalarından dâima âlem-i İslâma hizmet edecek kahramanları yetiştirecek müjdesini veriyor. Ve merhum Hâfız Ali ve Tahirî ve Mübareklerin Âyet-ül Kübra ve Hizb-i Kur’aniye ve Hizb-i Nuriye’yi tab’ ve neşretmeleriyle, müşkil şerait içinde o kadar büyük bir hizmet-i imaniye ve Nuriye yaptılar ki, değil yalnız bizleri ve bu memleketi ve âlem-i İslâm’ı belki ondan istifade eden dinsiz feylesofları da minnetdar eylemişler. Risale-i Nur’un Isparta medresesinden böyle şakirdlerin çıkması, elbette Isparta’yı bir Şam-ı Şerif hükmüne getiriyor. Ve bize çektirilen zahmetler ve sıkıntıları hiçe indiriyor. İnşâallah Kastamonu ve Denizli dahi Isparta gibi birer medrese-i kübra-yı Nuriye olmasını rahmet-i İlahiyeden ümidvarız.

Umum kardeşlerime birer birer selâm ve eyyam-ı mübarek ve kudsî gecelerini tebrik ediyoruz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

52. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık, muhlis kardeşim!

Senin uzun ve güzel mektubunu aldım. Zâtınız kendine intihab ettiğin salavat ve tesbihat ve tevhidler çok mübarektirler. Onların ekseri benim ve Risale-i Nur şakirdlerinin virdleridir. Senin o rü’yaların mübarek olduğu gibi, senin ve hanenizdeki hemşiremin rü’yaları dahi çok mübarek ve müjdelidirler. Ve tabir ettiğin gibi Risale-i Nur’u size müjdeliyor. Hem senin refika-i hayatın ve masum evlâdların da çok mübarektirler. Bugünden itibaren onları Risale-i Nur şakirdleri dairesinde ve masumlar ve masum şakirdler içinde dâhil edip şirket-i maneviye-i Nuriyede kazanılan hayırlara ve dualara hissedar ediyoruz. Hanenize bugünden itibaren küçücük bir medrese-i Nuriye nazarıyla bakacağım. Fakat cinnî ve insî şeytanların şerrinden ve münafıkların desiselerinden çekinmek için çok ihtiyata lüzum var. Her tarafta bulunan kardeşlerime mektub yazmayı yetiştiremediğim için bazı mektubunuza cevab te’hir etse de gücenmeyiniz. Lüzum olsa arasıra, beni cevab vermeye mecbur etmemek şartıyla yazabilirsiniz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

Bu kumandan yalnız Âyet-ül Kübra’yı okumasıyla bütün ruh u canıyla ve çoluk ve çocuğuyla Risale-i Nur’a şakird olduğuna ve herbir hizmet-i Nuriyeye âmâde bulunduğunu hâlisane mektublarıyla bildirdiğinden bera-yı malûmat size gönderildi.

Said Nursî

53. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Bu defa hem Isparta, hem Denizli, hem İnebolu’dan Risale-i Nur’a ait üç mektub aldım. Ayrı ayrı mektub yazmak, halim müsaade etmediği için o mevzulara nisbeten gayet kısa bu uzun mektubu yazıyorum.

Evvelâ: Mu’cizat-ı Kur’aniye, Mu’cizat-ı Ahmediye gibi risalelerin eski hurufla tab’ı mümkün olduğunu anladım. Dünya hâlini bilmiyorum. Eğer mümkün ise Mu’cizatlı Kur’anımızın tab’ı masarıfına medar olmak için başta Meyve ve Hüccetullah-il Baliğa ve Mu’cizat-ı Ahmediye zeyilleriyle ve Mu’cizat-ı Kur’aniye yine zeyilleri ve lâhikalarıyla tab’ edilse, hem âlem-i İslâm, hem istikbal bu kudsî hizmeti alkışlayacak. Bu tab’ mes’elesinde bizleri ve bu memleketi minnetdar eden Hâfız Ali ve Tahirî Âyet-ül Kübra ve Hizb-ün Nuriye ve Hizb-i Kur’aniyeyi hangi matbaada tab’ etmişler ise, başta kahraman Tahirî olarak sizin intihab ettiğiniz bir heyet o matbaacının hem fikrinde, hem tedbirinde eğer münasib ise bilfiil tab’ etmesinde muhabere etsinler. Eğer orada münasib olmazsa Denizli’nin münasib gördüğü Antalya’da yine Tahirî’nin tedbiri ile dikkatle ve tashihatında tam çalışacak intihab ettiğiniz bir iki zât bu işe girişsin. Masarıf-ı tab’iye ise münasib görseniz abone suretinde sair vilayetlerde arkadaşların iştirakiyle toplanan abone paraları sarfedilsin. Gerçi Hâfız Mustafa gibi bazı fedakâr kardeşler masarıfın büyük kısmını kendileri alırlar. Bu azîm sevab ve şeref Risale-i Nur şakirdlerinin şahs-ı manevîsine aittir. Onların meşveretiyle, tensibiyle olur. Elhak bu Hâfız Mustafa, pek çok işi pek az zamanda görmüş. Bizleri tam minnetdar eylemiş. Mu’cizatlı Kur’an; Hizb-i Kur’an ve Hizb-ün Nuriye gibi fotoğrafla tab’ edilsin. Eğer pek ziyade masrafı olmasa, Mu’cizat-ı Kur’aniye ondan evvel onun bir müjdecisi olarak tab’ edilse ve serbestiyetimize medar ve vesile olan ve adliyeyi hayrette bırakan Meyve Risalesi de ve feylesofları ve ehl-i vukufu kendine meftun eden Hüccetullah-il Baliğa gayet dikkat ve tashihat ile ve mümkün ise tevafuklu bir surette ve Mu’cizat-ı Ahmediye’yi kerametli tevafukunu bozmamak şartıyla tab’ edilmesine ve münasib görseniz Diyanet İşleri Reisinin ve Risale-i Nur’a taraftar âzâların reyleri alınmasını tensibinize havale ediyoruz.

54. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Cennet-ül Firdevs’in meyveleri hükmünde olan emanetlerinizi Hüsrev’in mektubunda yazılı aynen aldık. Gayet acele olduğu için pek bakamadım. Sonra izahat verilecek. İslâmköyü’nden gelen Mustafa’yı Hâfız Ali’nin yerinde, hem umumunuz yerinde kabul ettim. Cenab-ı Hakk’a şükür İslâmköyü merhum Hâfız Ali’nin vefatından sonra hayatının revnaklı zamanını yine gösteriyor. Size bu mektubla iki parçacık gönderildi. Ceylan da Hüsrev’in fevkalâde Onuncu Söz’üne mukabil kendi mahzurlu bir Onuncu Söz’ü yeni hurufla kendi gibi yeni harfi bilen masumlar dairesine takdim ediyor. İslâmköylü Mustafa’yı canlı bir mektub olarak size gönderiyoruz. Makinemizi tamir için başka yere göndermiştik, kusura bakmayınız.

Kardeşiniz

Said Nursî

55. Parça[değiştir]

-Mahrem-

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ

Eğer o mahpus daha inkâr ediyorsa hiç ilişmeyiniz. Çünki o paranın on, belki kırk mislini maddeten zarar ettiği halde şimdi yine inkârında ısrar ederse, herhalde vazifedar bir iki adamı teşrik etmiş. Beni incitmediklerine mukabil bir nevi rüşvet hesabıyla bir kısmını onlara vermiş. Daha tamir edemiyor ki; bu büyük hasaretini ve sû’-i şöhretini kabul ediyor. Belki de her fırsattan istifadeye çalışan düşmanlarımızdan bir zındık ve aleyhimizde bir adliye memuru onu tutuyor, cesaret verir. Yüzde doksandokuz adamın nefretine ve tekzibine hedef ediyor. Ben o bîçareye acıyorum. Onun için o parayı isterdim. Yoksa hükûmet tarafından iaşe, hem sair masraflara dair ayda verilen tahsis edilen yüz banknotu kabul etmeyip hükûmeti kızdırarak maddeten çok zarara ve sıkıntılara tahammül eden bir adam, o parayı sadaka sayıp beş para ehemmiyet vermezdi. Hem böyle işlerde Hüsrev alâkadar görünmesin. Tâ aleyhinde böyleler bir söz söylemesinler. Risale-i Nur’un hizmetine bir zarar gelmesin. Eğer ikrar ediyorsa, o paradan başkalara verdiği kısım kalsın. Yalnız kendinde kalan miktarı versin. Tâ bu dehşetli hatadan temizlensin. Ben de onu helâl edeceğim ve bu sû’-i şöhretini tamir etmeğe çalışacağım.

Kardeşiniz

Said Nursî

56. Parça[değiştir]

Kardeşlerim! Bu sâbık mektubdan sonra gecede tab’ mes’elesine ait mektubunuzu aldım.

Evvelâ: Hadsiz şükür olsun ki, tab’a karar verilmiş. O iki risale intişarıyla pek büyük fütuhat-ı imaniyeyi yapacaklar. Hüsrev’in iki mektubu mâbeynimizde tam intişar etmiş, yeter. Madem evham ediyorlar, onları çıkarsınlar veya ta’dil etsinler.

Sâniyen: Tab’ zamanında tashihlerine gayet dikkat etmek elzemdir. Mümkün olduğu kadar sıhhatına ve yanlış olmamasına çalışmak lâzımdır.

Sâlisen: Kahraman Tahirî’nin İstanbul’da mübarek hastası bu pek çok ehemmiyetli hizmette pederinin parlak, kıymetli vazifesinde büyük bir hissesi var ki; onu oraya çekmeye bir mübarek vesile oldu. O hasta Hicret, kalemiyle hizmeti ve kızlara hüsn-ü misal olması gibi, hastalığıyla daha ziyade hizmet etti. Merak ediyorum, o hasta nasıl, ne halde?

Râbian: İstanbul’da Şemsi, Aziz ve Nazif; o risalelerin tab’ına çalışmaları büyük bir muvaffakiyettir. Benim tarafımdan o üç ehemmiyetli kardeşlerime selâm ve minnettarlığımla beraber deyiniz ki: Bu kudsî hizmet-i imaniyede benimle beraber çalışmış has kardeşlerim derecesinde bütün manevî kazançlarıma hergün isimleriyle hissedar edeceğimi karar verdim. Bu büyük kazancı tam almak için, şimdilik o iki risalenin sıhhatle ve güzel bir tarzda tab’ına çalışsınlar. İnşâallah Tahirî bu üç zâtlar ile beraber, âlem-i İslâmı mesrur edecek. Ve çok uzakta bulunan ehl-i imanın imdadına bu Nurları yetiştirecek bir tarzda muvaffak olurlar.

Hâmisen: Şimdilik yeni hurufla beşyüz nüsha kâfidir. Hem o iki risale eski hurufla olduğu zaman, tevafuksuz olsa zararı yok. Âyet-ül Kübra gibi İnebolu’nun kapalı mektubunda yalnız mübarek rü’yaları vardı. Şimdi o kadar vaktim dardır ki, bir kelime daha yazamadım. Kusura bakmayınız, gayet acele akşama yakın postaya yetiştirmek için müşevveş oldu.

Said

57. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮

‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Eğer muvaffak olunsa, Meyve ile Hüccetullah-il Baliğa güzel tab’ edilse, intişara başlasa inşâallah hem bizim, hem Risale-i Nur’un, hem bu memleketi âlem-i İslâm nazarında dehşetli evhamdan beraetine, hem âlem-i İslâmdaki ehl-i imanın teselli ve nur arayanlara inayet-i Rabbaniye ile büyük bir fütuhat ve başka fütuhat-ı Nuriyeye de mukaddime ve Risale-i Nur’un külliyetle ruy-i zeminde intişarına inşâallah bir anahtar olacağını rahmet-i İlahiyeden ümid ediyoruz. Başta sizler, İstanbul’daki yeni muktedir kardeşlerimiz ne derece bu tab’ mes’elesinde kâr kazanacağınızı düşününüz. Öylece çok ehemmiyetli o iki risale bir cild içinde gayet güzel ve gayet sıhhatli ve dikkatli bir tarzda evvelâ yeni hurufla tab’ına çalışınız. Meyve Risalesi’nin Onuncu ve Onbirinci Çiçekleriyle beraber dokuz mes’elesine mukabil Hüccetullah-il Baliğa’nın da dokuz hüccet-i imaniyesi var. Meyve’nin mes’eleleri gibi, her birisinin başında meselâ: Birinci parçanın başında Hüccetullah-il Baliğa’dan Birinci Hüccet-i İmaniye yazılmalı. Otuzikinci Söz’den alınan parçanın başında İkinci Hüccet-i İmaniye; Tabiat parçasının başında Üçüncü Hüccet-i İmaniye; bu kıyasa göre tâ en sondaki parçaya Dokuzuncu Hüccet-i İmaniye yazılsın. Öylece tab’ edilsin. Eğer başka şeylerden de münasib gördüğünüz iki parça daha intihab edip Hüccetullah-il Baliğa’nın arkasına ilhak ile tam Meyve’nin onbir mes’elesine onbir hüccet mukabil gelebilsin. Meselâ: Yirminci Mektub’un Birinci Makamı ve Yirmiikinci Söz’ün hikâye-i temsiliyesi gibi münasib gördüğünüz iki parça ilâve edilir.

Hem tab’ edildiği vakit, Meyve Risalesi başta olacak. Mübarek Hüsrev’in mübarek iki mektubu el ile yazılan risalelerde bâki kalmalı ve az bir ta’dil ile eski hurufla tab’ edildiği vakit kalsa münasib olur. Siz İstanbul’da Aziz’e ve bu mes’elemize ciddi çalışan zâtlara deyiniz ki: Bu iki risalenin tab’ında aldığınız maddî ücretten binler derece fazla, o iki risalenin manevî hizmetinden parlak manevî ücreti alabilirsiniz. Hem kardeşimiz Said’in sizi hergün manevî kazançlarına ve dualarına hissedar etmeye karar verdiğinden binler derece ziyade Risale-i Nur’un şakirdleriyle ve bu iki risaleden tam istifade edip imanını kurtaranların manevî kazançlarına ve dualarına dahi hissedar olabilirsiniz. Bu pek büyük kâr ve faideyi kazanmaya başta Hüsrev, Tahirî ve Aziz olarak Risale-i Nur’un şakirdleri ve dostları ellerinden geldiği kadar o büyük kârı kazanmak için, bu büyük mes’eleye ihtiyat ve tedbir ile çalışsınlar. İstanbul’da bulunan ve Onuncu Söz’ü tab’ eden Hacı Bekir gibi Barla dostları ve Seyyid Şefik ve Gönen’li Hâfız Mehmed ve Merhum Fetva Emini Ali Rıza ve Ahmed Şîranî’nin hakikî dostları ve talebeleri bu mes’eleye yardımla alâkadar olmaları lâzımdır. Şimdilik yeni hurufla 500 nüsha demiştik. Halbuki ne kadar ziyade tab’ edilse daha iyidir. İhtiyac da şediddir. Ehl-i dalalet ve muarızlarımız çok evhama düşüp bir halt etmesin diye düşündüm. Hem belki serbest her yerde satamayacağız ve lâyık olmayan ellere vermeyeceğiz. Onun için böyle fikrime geldi. Siz daha iyi bilirsiniz.

Bana gönderdiğiniz Âyet-ül Kübra’nın matbaa fiatı olan yetmiş lirayı ehemmiyetli bir kardeşimiz olan Mehmed Efendi ile gönderiyorum. Cenab-ı Hak inşâallah bu Âyet-ül Kübra’nın fiatını da Âyet-ül Kübra’nın beraetimize ve serbestiyetimize vesile olduğu gibi başka bir tarzda Nur’un serbestiyetine ve intişarına bir vesile olacak. Keramet-i Aleviye’de birinci ihtimal ile madem Âyet-ül Kübra namını Yedinci Şua almış. Kuvvetli ihtimal ile Onbirinci Şua olan Meyve, onbir mes’elesiyle ve Hüccetullah-il Baliğa’nın onbir hüccetiyle taşta oniki çeşme akıtmasıyla, onbir mu’cize gösteren Asâ-yı Musa namı, keramet-i Aleviye’de bunlara verilmiş kanaatım geliyor. Öyle de görünüyor. Eğer münasib görseniz yeni hurufu tam bilen, tam tashihine yarayan bir kardeşimiz tab’ vaktinde Aziz’in yanında bulunsa çok iyi olur. Meselâ: Salahaddin, Zekâi, Mustafa Osman, Âtıf gibi hem Risale-i Nur’u, hem yeni hurufu tam bilen birisi, yahut nöbetle bulunsa münasib olur. Bundan evvelki iki mektubun sureti bizde kalmadı. Eski hurufla bana gönderirseniz münasib olur. Bu mektub âdetime muhalif ve mektublara benzemez bir tarzda muhtelif bahisler ve lüzumsuz cümleler içine girdiği için müşevveş olmuş, kusura bakmayınız.

58. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Ben Meyve Risalesi’yle Hüccetullah-il Baliğa’nın âhirinde Yirmiikinci Söz’ün hikâye-i temsiliyesi ile Yirminci Mektub’un Birinci Makamını ilâve edip tekrar İstanbul’daki Aziz’e göndermek niyet ettim. Belki evvelki gönderdiğimiz nüshalarda yanlışlar varsa bununla mukabele eder.

Hem eski hurufla tab’ edildiği zaman böyle bir nüsha daha lâzımdır diye düşündüm. Meyve’de Hüsrev’in o iki mektubunun medar-ı evham olabilen birkaç kelimesini kaldırdım.

Bu defa Gülcü Hüsrev’in bülbül tevafuku ve İnebolu talebelerinin merdane sadakatlarını gösteren mektublarının bir parçasını size gönderdim. Tâ Hasan Feyzi’nin mektubunun âhirinde veya münasib gördüğünüz yerde yazılsın.

59. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Mektubunuzdan Hüsrev’in hastalığını hissettim. Cenab-ı Erhamürrâhimîn şifa ihsan eylesin, âmîn. Şübhem yok ki, benim hastalığımdan kendisine bir kısım aldı, bana yardım etti. Yoksa ben ucuz kurtulmayacaktım. Fakat sizleri temin ederim ki, elimden gelse idi onun ve onun gibilerin hastalık ve sıkıntılarını kendime alırdım. Çünki onlar elmas kalemleri ve ihlaslarıyla, benim bitmiş vazifemi daha parlak bir tarzda kendi vazife-i kudsiyeleri içinde idame ediyorlar.

Said Nursî

60. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Leyle-i Mi’racın aynı Leyle-i Regaib gibi hiç inkâr edilmez bir tarzda bir nevi mu’cize-i Ahmediye gibi bir kerametini ve kâinatça hürmetini gözlerimizle gördük. Şöyle ki:

Nasıl evvelce yazdığımız gibi iki ay kuraklık içinde burada hiç yağmur gelmediği.. güya Leyle-i Regaib’i bekliyor gibi o mübarek gecenin gelmesiyle emsalsiz bir gürültü ile kudsiyetini burada gösterdiği gibi, aynen öyle de o geceden beri buraya bir katre yağmur düşmediği halde yirmi günden sonra aynen Mi’rac gecesi birdenbire öyle bir rahmet yağdı ki; dinsizlerde şübhe bırakmadı ki; Sahib-ül Mi’rac Rahmeten lil-âlemîn olduğu gibi, onun Mi’rac gecesi de bir vesile-i rahmettir.

Hem ehl-i imanın imanlarını kuvvetlendirdiği gibi me’yusiyetlerini de bir derece izale etti. Hâl-i âlemi bilmiyorum. Fakat hissediyorum ki; ehl-i iman hem haricî birkaç tarafta tazyikat, hem dâhilî endişeler ve kuraklıktan gelen derd-i maişet ve nokta-i istinadı dünyaca bulamamaktan ehemmiyetli bir me’yusiyetin tesiriyle hattâ ibadete karşı bir fütur gelmişti. Birden Mi’rac gecesi burada kerametiyle, Leyle-i Regaib’in kerametini takviye ederek ehl-i imana bildirdi ki: “Siz sahibsiz değilsiniz. Kâinat kabzasında bulunan bir zâtın âleme rahmet gönderdiği bir istinadgâhınız vardır” diye me’yusiyet ve endişelerini kısmen izale eyledi. Hem Risale-i Nur’un bir silsile-i kerametini teşkil eden tevafuk, bu hâdisede hiç tesadüfe havale edilmez bir tarzda üç dört tevafukla, Leyle-i Mi’rac ve Leyle-i Regaib hürmetlerinden Risale-i Nur’un da bir hissesi var olduğunu gördük.

Birinci tevafuk: İbtida ve intiha-i terakkiyat-ı hayat-ı Ahmediye’nin ünvanları olan Leyle-i Regaib ve Leyle-i Mi’rac bu kuraklık zamanında kesretli rahmette tevafuklarıdır.

İkincisi: Bugünlerde Hüsrev’in tevafuklu yazdığı Mi’rac Risalesi’ni burada Risale-i Nur talebeleri şevke gelip aynen tevafukunu, hattâ yedi “fakat, fakat, fakat” kelimelerinin parlak tevafukunu gösteren nüshalarını yazdılar, bitirdiler. Ben de tashih ediyordum, başkaları da okuyordular. Birden Mi’rac gecesi kesretli rahmetiyle gelmesi, Risale-i Nur’un yazılması ve Hüsrev’in Mi’rac Risalesi ve intişarı dahi bir vesile-i rahmet olduğunu, talebelerine bir kanaat verdi. İki üç tevafuk daha var. Bize kat’î kanaat veriyor ki, tesadüf içinde yoktur. Doğrudan doğruya bu muannid zamanda şeair-i İslâmiyenin ehemmiyetlerini göstermeğe başladı. Umum kardeşlerime selâm ve Mi’raclarını tebrik ederim.

Kardeşiniz

Said Nursî

Buranın ahalisi Risale-i Nur şakirdleri namına: Ceylan, İbrahim, Osman, Mehmed, Mehmed ve sâire…

61. Parça[değiştir]

Aziz kardeşim!

Çok risale içinde bulunan büyük mecmua ki, orada dediğine göre, mahkemeye mensub bir zâtın elindedir. Eğer o mecmua muattal kalmayıp daima okunsa, o zâtın elinde olarak Denizli’deki müştaklara hediye ettim. Fakat o mecmua başkasının malı olduğundan, içinde kaç risale var aynı tertibiyle bir kâğıda yazıp bana göndersinler. Ben bir mislini yazdırıp sahibine vereceğim. Akşam dedin ki: “Mu’cizat-ı Ahmediye’yi getirdim.” Ceylan diyor: “Yok.” O mecmua eğer bir misli yazılmıyorsa veyahut yazılmış ise, tam oluncaya kadar yine kalsın.

Âyet-ül Kübra matbu’ nüshaları masraf-ı tab’iyesine medar olmak için orada lâyık olanlara bir sülüsünü satabilirsiniz. Hem Denizli hapishanesinde Kastamonu’lu bir kardeşimiz İhsan vardı. Orada mıdır? Ve ben orada iken başta Beylerbeyli Süleyman olarak umumuna selâm ediyorum. Onlar, Risale-i Nur’la alâkadardırlar ve alâkadar olmalıdırlar. Çünki duamızda dâhildirler, o hapis bir medresemizdir.

Said Nursî

62. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelâ: Arkasında makine ile yazılan parça bera-yı malûmat size gönderildi. Herkes sizin gibi çelik, metin olmadığından böyle şeyler yazdırılıyor.

Sâniyen: Okunması hiç usandırmaz ve gittikçe ve kıymeti ve zevkini bana ziyade gösteren Hizb-i Kur’aniye’ye dair size yazdığım ve Hüsrev de suretini bana gönderdiğime mektubun, bu “Hizb-ül Kur’an-ül Muazzam’ın” kelimesinden tâ “Neşrine ve tab’ına çalışmışlara çok büyük hayırları kazandırır” cümlesinin âhirine kadar burada nüshaların başına arkadaşlar yazdılar. Siz de o beş-altı satırı nüshanızda yazsanız münasib olur.

Sâlisen: Hapishanede Hüsrev ve Feyzi’ye demiştim: Isparta’da geçen Risale-i Nur noktasında tarihçe-i hayatımı Hüsrev yazsın, Kastamonu’daki hayatımı Feyzi yazsın, tâ Risale-i Nur’un bir nevi tarihçesi olsun diye tensib etmiştim. Şimdi İhtiyar Risalesi’nin ricaları içinde “Onbeşinci Rica” Isparta ve Eskişehir hayatı ve “Onaltıncı Rica” Kastamonu ve Denizli imtihanlarının mahiyetlerini göstermek için muhtasar bir fihriste, mücmel bazı esasları yazmak niyet ettim. Tâ Hüsrev’e ve Feyzi’ye esas olsun. O iki ehemmiyetli ricaları onlar yazsınlar.

Râbian: Âhiret ticareti için en çok kârlı bir pazar ve manevî hayata bir bahar olan bu şuhûr-u mübarekte hususan Leyle-i Beraet Şa’ban-ı Muazzamın ortasında ve Leyle-i Kadr’in Ramazanın her gecesinde bulunmak ihtimali ile aramak ve Risale-i Nur’un herbir şakirdi şirket-i maneviye sırrıyla umum kardeşlerimin hesabına çalışmak vazifemizdir. Cenab-ı Hak muvaffak eylesin, âmîn.

Denizli hapsinin Onüçüncü Meyvesi olan kardeşlerime küçücük mektublar mecmuasını ve burada yazılan, başka risalelerde kaydedilmeyen münasib gördüğüm kısmını da bana yeniden tevafuklu yazdığınız Meyve Risalesi tarzında benim için yazılsa iyi olur.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

63. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Ramazan-ı Şerifinizi ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Cenab-ı Hak bu Ramazanı leyle-i kadrini hakkımızda 1000 aydan hayırlı eylesin, âmîn. Ramazan-ı Şerifteki dualarınızı kabul eylesin, âmîn. Sizin bir taahhüdlü, iki tafsilâtlı mektubunuzu bir hafta fâsıla ile aldım. Yalnız Âyet-ül Kübra başındaki ihtarın hâşiyesi olacak parçasında ve Medrese-i Nuriyenin üstadı Hacı Hâfız’a yazdığım mektubdan bahsetmemişsiniz. Hem İşarat-ül İ’caz, Otuzbirinci değil Otuzuncu Mektub olacak. Otuzbirinci ise Lem’alar’dan ibarettir. Belki İşarat-ül İ’caz Otuzuncu Mektubdur. Hem matbu’ Lemaat ve Arabî risaleler Şualar değil, belki Otuzikinci Lem’a, Otuzüçüncü Lem’a olacakları yazılmıştı. Bundan evvelki mektubunuzda sehven yanlış yazılmış. Eskiden tam bir Abdurrahman makamını kazanan Zekâi, yine o makamını kazandığını ve yeni huruflu mektublarımızı hem teksir, hem tercüme etmesi cihetiyle faal büyük bir Ceylan olarak kabul ettiğimizi tebşir ediniz. Mâşâallah, bârekâllah! Kâtib Osman hakikaten uzun zamandan beri Risale-i Nur kâtibi ünvanını tam almış. Isparta’nın Tahirî’si ve Hâfız Ali’sidir, isbat ediyor. Ve yeni Halil İbrahim de inşâallah Milâs’lı Halil İbrahim’in sebatı ve sadakatında bir kardeşimiz olacaktır.

64. Parça[değiştir]

Hüsrev mektubunda demiş ki: Yüzümüzden çektiğin zahmetlerden hakkını helâl et. Ben de derim: Yüzbin defa helâl ediyorum. Çünki o zahmetler bütün rahmetler oldu, noktaları silindi. Fakat benim hatalar ve kusurlarımla, sizin çektiğiniz zahmetler cihetiyle hakkınızı siz bana helâl etmelisiniz. Ben itiraf ediyorum ki, sizin gibi hâlis, sâfi zâtlara tam kardeş olmağa lâyık değilim. İnşâallah Cenab-ı Hak merhametiyle sizlerin yüzünden beni de afveder.

Said Nursî

65. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬بِعَدَدِ‮ ‬قَطَرَاتِ‮ ‬اْلاَمْطَارِ

Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i imaniyede çalışkan, kuvvetli arkadaşlarım!

Mübarek Isparta’nın da yağmursuzluktan şekvası beni mahzun eyledi. İnşâallah yevmî bir rahmet olan Risale-i Nur tam bir serbestiyetle mahkemenin elinden çıksa, nüzûlüne ve belaların def’ine ve yağmurun yağmasına vesile olur ve küllî bir sadaka hükmüne geçer. Hakikaten dünyaperest insanlar, zeminin başına gelen fırtınalar ve zelzelelerden akılları başlarına gelmediğinden, daha azab çekmek ihtimali beni korkutuyor. Cenab-ı Erhamürrâhimîn ehl-i imanı muhafaza eylesin ve zalimlere tövbe ve nedamet ve istiğfar ihsan etsin, tâ umumî belalar gelmesin, âmîn.

Bu defa teberrükünüz ve selâmetiniz beni müteaddid vaziyetlerden ve hastalıklardan, verdiği sürurla bir derece kurtardı. Hattâ canım kiraz istiyordu. Eskide Kâtib Osman’ın bana hediye ettiği güzel ve tatlı kirazları gibi burada bulunmuyordu. Birden bu teberrükü bana hem şifa, hem en ince kalbî arzularımı dahi nazar-ı merhamette ve inayette olduğunu bildirdi. Ben de o sepette herbir tanesini birer şakird kardeşlerim hesabına olarak habbe adedince hediyelerdir diye kabul ettim. Zeki Zekâi’nin çayı da ve Nur’un Gül fabrikasından haber veren gülyağı şişeler de ve bisküvitler de aynen birer eser-i inayet ve gizli arzularıma tevafuk sırrıyla onları da umum mübarek kardeşlerimin hesabına bu mübarek Receb-i Şerifin ve bu geceki mübarek Leyle-i Regaib’in birer manevî hediyeleri olarak hakkımızda bu şuhûr-u selâsede ve kıymetdar kudsî gecelerinde duaların ve arzularımızın makbuliyetine bir emare, bir müjde diye sevinçle aldım.

Umum kardeş ve hemşirelerimize selâm ve mübarek şuhûr-u selâsede dualarına muhtaç kardeşiniz

Said Nursî

66. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelâ: Sizin Receb-i Şerifinizi, Leyle-i Regaibinizi tebrik ederim. Bu mübarek şuhûr-u selâsede dualarınızı ruh u canımla isterim. Bu üç ayda âhiret ticareti için kâr bire yüz ve bazan bin ve binler…

Sâniyen: Denizli’de zahiren hapisteki risaleler, pek çok faaliyet gösterdiğini ve gizli intişarla kendini okutturduğunu kat’iyyen bildim. Birden Denizli’yi, hapishane misillü nurlandırmış. Benim merakımı izale etti. Siz de merak etmeyiniz. Perde altında ehemmiyetli vazifesi bir derece bitse, teslim alınacak.

Sâlisen: İhtiyar Risalesi ehemmiyetle nazar-ı dikkate alınması için geçen hâdiseye sebeb oldu. Her tarafta merakla kendini okutturuyor. Hakikaten o lem’a çok ehemmiyetlidir. İhtiyarları birden Risale-i Nur’a bağlar.

Râbian: Şimdi bir derece açlık cihetiyle herkes dünyaya, maişet derdine dalacak. Fakat Risale-i Nur şakirdleri kanaat ve iktisad bereketinden istifadeleri cihetiyle inşâallah gaflete mağlub olmayacaklar. Bu dakikada acele yazmağa mecbur oldum, kısa kestim. Umum kardeşlerime binler selâm.

67. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Yine tekrar hem bayramınızı, hem Feyzi’lerin ve Nazif ve Halil İbrahim gibi etraftaki kardeşlerimin bayramlarını tebrik ediyoruz. Cenab-ı Hak Risale-i Nur’un tab’ ve intişarıyla bizlere manevî bir bayram daha ihsan eylesin, âmîn.

Sâniyen: Meyve ve Hüccetullah-il Baliğa’nın tab’ına dair ne lâzım ise yaparsınız. Yanımdaki Meyve ile Hüccetullah-il Baliğa Risalesi’ni Aziz’e göndermek istiyorum. Fakat adresini bilmiyorum. Kardeşimiz Tahirî eğer buraya uğrasa münasibdir. Tâ ki yanımdaki nüshayı beraber alsın. Fakat Meyve Risalesi’ni burada yazdırmışım, belki iyi okunmaz. Sizin yazılarınızdan birisi beraber gitsin münasib olur. Onuncu ve Onbirinci Hüccetleri ilâve ettim. Hüsrev’in mektubunda yalnız birkaç kelimeyi çizdim.

Sâlisen: Hâfız Ali’nin gitmesindeki acısını iki pehlivan Feyzi’lerin Risale-i Nur’un hizmetine girmeleri o acıyı izale ediyor. Ahmed Feyzi’nin Hâfız Ali hakkındaki mersiyesi Hasan Feyzi’nin parlak mektubuna denk olarak ikisini birkaç ehemmiyetli parçalarla beraber bir cilt içinde dercetmişler. Ahmed Feyzi ve Halil İbrahim’in mektublarını okudum. Bu iki metin ve kıymettar ve tam sâdık kardeşlerim mektublarında benim şahsıma ziyade ehemmiyet veriyorlar. Bu ehemmiyet, Risale-i Nur’un küllî kıymetine ve serbestiyetine belki ilişir ve o ehemmiyetli kardeşlerimin de benim âdi şahsiyetimi bazı hâdiselerle bilmekle ve verdikleri makama hiçbir cihetle lâyık olmadığımı anlamalarıyla inkisar-ı hayale uğramamak ve Risale-i Nur’daki iştiyaklarına fütur gelmemek için şahsıma ait olan fevkalâde hüsn-ü zanlarını Risale-i Nur’a çevirseler daha iyidir. Ben de Halil İbrahim’in parlak sadakatından tezahür eden mektubunu ta’dil edip bana karşı hitabını Risale-i Nur’a çevireceğim, sonra size gönderip Lâhika’ya yazılsın. Ve çok dikkatli ve Risale-i Nur’un avukatı kardeşimiz Ahmed Feyzi’nin Mehdi hâdisesini Risale-i Nur dairesi içinde çokça medar-ı bahsetmesi ehl-i dünyanın evhamını tahrike sebeb olabilir. Çünki Mehdi manasında, bir siyaset dahi bulunuyor diye eskiden beri fikirlerde yerleşmiş. Risale-i Nur bu mes’eleyi halletmiştir. Âhirzamandaki büyük Mehdi’den evvel çok mehdiler gelmiş geçmiş diye Risale-i Nur isbat etmiş. Rivayetlerin muhtelif olması, bu noktadan ileri geliyor. Bu zaman şahıs zamanı olmadığından, o ehemmiyetli ünvanlar şahıslara verilmez. Hem Risale-i Nur’a da siyaset manası da taşıyan o ünvanı vermemek münasibdir. Müceddidiyet kâfidir. Gerçi hakikat noktasında âhirzamandaki gelecek büyük Mehdi siyaseti tam dindar İsevîlere bırakıp yalnız İslâmiyet hakikatlarını isbata, izhara, icraya çalışır. Ve bu nokta-i nazardan Risale-i Nur o zât-ı mübarekin veyahut onun cemaat-ı nuraniyesinin şahs-ı maneviyesinin çok vazifelerinden en ehemmiyetli vazifesi olan hakaik-ı imaniyenin isbat ve neşrini tam yapıyor. Fakat bu evhamlı ve bahaneleri arayan ve herşeyi siyaset noktasında düşünen adamlara karşı, bu Mehdi ünvanını Risale-i Nur’a vermek, Risale-i Nur’un ihlas sırrına ve dünyaya tenezzül etmemesine muvafık olmaz.

Evet Risale-i Nur’daki sırr-ı ihlas, yüzde doksan ihtimaliyle de olsa o makama talib olmamaklığımı iktiza ediyor. Çünki küçük bir memuriyet veyahut zabit olmak gibi bir makamı düşünen, harekâtını o makama tevcih ediyor. Onu maksad yapıp ona çalışıyor, ihlasını kaybeder. Uhrevî amellerini ona basamak yapsa, bütün bütün yanlış olur.

İşte böyle kudsî ve parlak bir makamı ve memuriyeti dünyada dahi kendine düşünmek ve gaye-i hayal yapmak, bütün harekâtını hattâ uhrevî amellerini o makama yakıştırmak suretini verdiğinden, hakikat-ı ihlası bozar. Eğer öyle bir makam verilse de ihsan-ı İlahî olur. İnsanın kesb ve ameli ona vesile olamaz ve ekseriyetle bilinmez. Bilinmese daha iyidir. Ve bilhassa efkâr-ı âmmede siyasetçilik ve hâkimiyet manası bu Mehdi ünvanında bulunduğu ve geçmiş bazı mehdi-misal halifeler o gibi hâdiselerin bir mâsadakı ve medarı olmuşlar. Elbette bu zamanda siyasete her şeyi feda eden insanlar nazarına karşı, Risale-i Nur mesleğindeki ihlas, böyle şeyleri aramaz.

Yalnız bu kadar var ki: Şakirdleri tam itimad ve kat’î yakînlerini takviye için hârikulâde bir surette hem Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsini, hem bazı şakirdlerini, hattâ tercümanını pek büyük makamlarda bulunduklarını itikad edebilirler. Çünki eskiden beri üstadlarına karşı ziyade hüsn-ü zan kabul edilmiş. Hattâ Kur’andan ve hadîsten sonra en mühim hüccet-i imaniye Risale-i Nur’dur diyebilirler.

Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dua, dualarını rica ediyoruz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

68. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık, sarsılmaz, telaş etmez kardeşlerim!

Hiçbir cihette merak etmeyiniz ve me’yus olmayınız ve bilakis bunda da bir inayet var deyip mesrur olunuz. اَلْخَيْرُ‮ ‬فِى‮ ‬مَا‮ ‬اخْتَارَهُ‮ ‬اللّهُ teminatıyla ve عَسَى‮ ‬اَنْ‮ ‬تَكْرَهُوا‮ ‬شَيْئًا‮ ‬وَهُوَ‮ ‬خَيْرٌ‮ ‬لَكُمْ müjdesiyle memnun olunuz. O hafiyelerin gönderdiğimiz risaleleri ve mektubları almasına dair bir taahhüdlü mektubu Afyon Emniyet Müdürlüğüne gönderdim. Bir suretini size leffen gönderiyorum. Eğer sizce lüzum oldu, onu ıslah ve ta’dil edip Ankara makamatına ve İstanbul’a resmen verirsiniz. Kat’î lüzum olmasa, gayr-ı resmî telaş edenlere verebilirsiniz. Fakat her vakit ihtiyata ihtiyacımız var. Tâ Asâ-yı Musa’nın tab’ işi bitinceye kadar ihtiyat ve sebat etmek, sarsılmamak ve me’yus olmamak lâzımdır.

Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve dua eden kardeşiniz

Said Nursî

69. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮

‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Ben dünyaya bakmadığım için hâlini bilemedim. Halbuki İstanbul’da perde altında siyasî fırtınalar ve idare-i örfiye içinde Risale-i Nur gibi azametli bir eser matbuat cihetiyle şimdi çıksa idi, alâküllihal o cereyanların bir kısmı onu iltizam ederek siyaset âlemine temas ettirecektiler. Bu ise bütün bütün Risale-i Nur’un ihlasına ve mesleğimize muhalif ve çok zararlı olacağı gibi, Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın hattını muhafazaya memur olan Risale-i Nur, o vazife aleyhinde yeni hurufa fetva veriyor tarzında ehemmiyetli zarar olacaktı. Hem beş cihetle ibadet hükmünde olan Risale-i Nur kitabeti noksanlaşacak idi. Herkes kolay olan matbu’ nüshalarını arayacaktı. Hem de سِرّاً‮ ‬تَنَوَّرَتْ sırrı ile Hazret-i Ali Radıyallahü Anh’ın vasiyetini terketmek ve zararlı ve dağdağalı mübareze suretinde hem ehl-i dalalet, hem ehl-i bid’aya, hem ehl-i siyasete, hem haricî cereyanlara karşı cepheler almağa mecburiyet olurdu. Demek hakkımızda ve Risale-i Nur’un fütuhatı hakkında en hayırlısı, İstanbul’da bu fırtınalar zamanında tab’ını te’hir etmekti. عَسَى‮ ‬اَنْ‮ ‬تَكْرَهُوا‮ ‬شَيْئًا‮ ‬وَهُوَ‮ ‬خَيْرٌ‮ ‬لَكُمْ parlak bir surette hakkımızda cereyan ediyor. Kahraman kardeşimizin de seyahatı ve çalışması çok faidesi olmuş, çok ehemmiyetli şahısları Risale-i Nur ile aşılamış, perde altında Nur’un orada da intişarına bir meydan açmış.

Sâniyen: Asâ-yı Musa Mecmuasını eski harfi bilenler birer tane yazmak ve makinası bulunan veya elde edebilenler beş’er taneyi beraber çıkarabilir. Bu suretle beş nevi ibadet olan kitabet-i Nuriye şakirdlerine kalır, lâyık olmayanların ellerine verilmez.

Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dua ediyoruz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

Talebelerin kuvve-i maneviyelerine zarar gelmesin, ümidleri kırılmasın, alâküllihal bu tab’ olacak. Fakat İstanbul gibi acib bir yerde, pek çok cihetlerle nazarlar ona müteveccih ve siyasetçilerin en mühimleri orada tesirli bir surette çalışması cihetinde, Risale-i Nur şimdilik onlar içinde meydana çıkmamak lâzım geldiği için te’hir eyledi. Yedi seneden beri dünyaya beni baktırmayan, harb-i umumîyi bildirmeyen, göstermeyen o hikmet şimdilik Risale-i Nur’un orada tab’ını te’hir ettirdi.

70. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Risale-i Nur’un şübhemiz kalmadı ki bir kerametidir ki, bu defa hafiyelerin matbaaya gönderilen İhlas ve saire şeylerimizi evrak-ı muzırra gibi müsadere etmeleriyle Risale-i Nur şakirdlerine küçük bir tokat vurmalarının cezası olarak yüz derece şiddetli bir tokat, iki-üç gün sonra aynı vakitte İstanbul’da başlarına vuruldu. O tokat acıları perde altında çok işleyecek, yarası çabuk kapanmaz. Bu bedbahtlara yüz defa söyledik ki: Risale-i Nur’a ilişmeyiniz, bela gelir. Sonra başınıza patlak verir. Hem kardeşlerim, bu tab’ın te’hirinde kuvve-i maneviyenize bir zarar gelmesin. Bilakis daha ziyade metanet ve sebat ile ve ümid ve inşirah ile Risale-i Nur’un intişarına çalışınız. Matbaanın tahir olmayan elleriyle yeni huruf libasında beşyüz nüshayı vermesine bedel, inşâallah Risale-i Nur şakirdleri beşbin nüshayı temiz elleriyle hatt-ı Kur’an ile müslümanların ellerine yetiştirecekler.

Hem pek büyük sevablar ve hayırları kazanıp ve tam lâyık ve müstehak ve kıymetini takdir eden ehl-i imanın ellerine verilecek. Eğer bu defa tab’ olsa idi çok zararları olup onun verdiği menfaatı bozardı. Ezcümle: İstanbul şimdi başka bir tarzda siyasetçilerin ocağı hükmüne geçtiğinden, herhalde Risale-i Nur’u siyasetle bulaştıracaktılar. Ben İstanbul’u bu harbden sonra siyasetten nefret etmiş, çirkinliğini müşahede etmiş, çok zaman İslâmiyetin bir merkezi olmasından hakaik-ı İslâmiyede zevkini ve tesellisini arayacak vaziyetine gelmiş diye Risale-i Nur’un orada tab’ına taraftar olmuştum. Fakat şimdi anladım ki; bîçare İstanbul daha müdhiş ve daha fena bir tarzda siyasetlerin meydanı hükmüne geçmiş. Hatamı anladım. Evet lüzumsuz, zararlı âfâkî siyasetlerle bulaşmış, meşgul olmuş, menhus zevkleri içinde aramaya başlamış ve her maksadın fevkinde siyasetle meşgul olmuş bir kafa, hakikî ve bâki ezvak-ı imaniye ve hakaik-ı Kur’aniyeyi elbette sâfi ve hâlis bir tarzda alamaz, hazmetmez.

Hem ikinci bir zarar: Kalemle hizmet-i imaniyeyi yapan kahraman şakirdlerin yazıda şevkleri kırılacaktı. Matbaaya itimad edip hararetle yazıya çalışmayacaklardı. Bu ise pek büyük zarardır. Her ne ise, daha bunun gibi ehemmiyetli zararlar terettüb edebilirdi. Cenab-ı Hak rahmet ve keremiyle bu zararlardan himaye için tab’ı te’hir etti.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

71. Parça[değiştir]

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Asâ-yı Musa Risalesi’nin âhirinde hâtimesi (hâşiyesi) olarak İhlas ve İktisad Lem’aları yazılsın. Eğer birinin hem Meyve, hem Hüccet, hem bu ikisi bir kıt’a varsa onları bir cild yapsın, vazifesi tamam olur. Eğer yazısı ve vakti müsaid ise, birisini daha yazsa bize bir ihsan olur. Hem yazıcı, hem bir şakird bir tane Asâ-yı Musa’yı ya yazıp veya yazdırıp bu ehemmiyetli vazifeye iştirak etsin. İkinci bir vazife de şudur: Mu’cizat-ı Ahmediye zeyilleriyle başta ve Mu’cizat-ı Kur’aniye zeyilleriyle arkasında olarak bir cild tedarik etmektir. Eğer kendisinin varsa bir kıt’ada ise bir cild içine alsın, yoksa buldursun.

72. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Sandıklı’da kardeşlerimizin elinde buradaki mektubları almaları sizi müteessir etmesin, bilakis memnun olunuz. Çünki o mektublardaki hakikatlar onlara ve bizimle alâkadar olanlara okutmak lâzım idi. Okusunlar, akılları başlarına gelsin. Onların yüzünden bizlere verdikleri sıkıntının on zararı varsa, o hakikatlara resmî gözlerle bakmaları ve bu hakikatlardan başka sırlarımız olmadığını bilmeleri, Risale-i Nur noktasında bin faidesi var.

Bir vakit hapishanede demiştim: Benim şahsımı beraet etmezlerse daha iyidir. Çünki âlem-i İslâm Risale-i Nur’u, hiçbir şeye vasıta olmadığını ve bid’alara müsaadekâr olmadığını ve riyaya, dalkavukluğa tenezzül etmediğini benim mahkûmiyetimle bilecek. Aynen o mes’ele gibi, şimdi İstanbul’da yeni harflerle Risale-i Nur’un tab’ edilmemesi; âlem-i İslâmın nazarında hiçbir şeye âlet olmaz ve mevcud hatalara iştirak etmez ve ehl-i dünyaya müsamahakârane riyakârlık etmez ve hiçbir kuvvete karşı geri çekilmez bir mu’cize-i Kur’aniye olduğunu kabul etmeğe bir vesile oldu. Yoksa bu heyecanlı zamanında matbuat lisanıyla serbestçe çıkması, çok ithamlar altında kalabilirdi. Onun için

اَلْخَيْرُ‮ ‬فِى‮ ‬مَا‮ ‬اخْتَارَهُ‮ ‬اللّهُ sırrıyla te’hirde büyük bir hayır var. Yalnız bir kısım şakirdlerin bir parça şevklerini kırdı. Şimdiki çalışmada bir parça fütur gelmesi; bu kışın şiddetli soğuğu, siyaset kışının fırtınalı kışı ve İstanbul’dan sirayet eden cereyanların pek gürültülü kışı ve vehham insanların bizlere karşı pek soğuk ve manasız ilişmeleri cihetinde muvakkat bir fütur, zaîf bir kısma gelebilir. Fakat kahraman olan has şakirdleri daha ziyade çalışmağa gayret etmeleri, o zaîfleri de inşâallah şevke getirir. Asâ-yı Musa’nın hâtimesinde, madem tensibinizle hem İhlas, hem İktisad yazılacak. İktisad’ın arkasında da Yirmisekizinci Mektub’un en ehemmiyetli mes’elesi olan Şükür hakkındaki risalecik yazılmak münasibdir. Her vakit ihtiyat bizim için سِرّاً‮ ‬تَنَوَّرَتْ sırrıyla lâzım olduğu gibi; şimdi gerçi bizi inciten kuvvet ikileşti. Bizi serbest bırakmak lâzım gelirken, dostluk suretiyle casusları içimize sokmak istiyorlar. Daha ziyade biz ihtiyat etmeliyiz. Fakat yazıda zarar gelmemek şartıyla…

(Hâşiye): Yetmiş sene bana arkadaşlık eden, bâki kalan iki dişimden bir dişim size yazdığım bu mektubdan on dakika evvel kendi kendine çıktı. Ağzımda bir tek kaldı. Bunu Hüsrev’e bir hatıra olarak göndermek istedim. Fakat şimdi yanımda kalmak istenildi. Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve dua ediyoruz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

73. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelâ: Hizb-ün Nuriye’nin ve Âyet-ül Kübra’nın Hülâsat-ül Hülâsası olan iki sahifelik Arabî tevhidname -ki, size gönderilmiştir- onu hem yeni Delâil-i Hayrat olan Salavat-ı Nuriye’nin arkasında yazılsın. Ve Asâ-yı Musa’nın hâtimesinde teberrük için kaydedilsin. Ve kıymetini tam takdir eden ve manasını da tam öğrenen ve tefekkürle okuyabilen bir kısım zâtlar ezber etsinler. Arasıra tam mütefekkirane ezber okudukları vakit kâinat halka-i zikrinde her taifenin zikrini, şehadetini kendi hesabına tahayyül ederek okusun. Ben kendimce pek büyük ve parlak ve kuvvetli bir mertebe-i imaniyeyi içinde buluyorum.

Sâniyen: Bana mektub yazan İnebolu’lu Muallim İhsan Abdurrahman kalemiyle Risale-i Nur’a çok hizmeti var. Benim tarafımdan ona ve o havalideki rüfekalarına selâmımı yazınız. Ve onu çok merak ediyorum, onları unutamıyorum. Daima eski tarzda sebat ettiklerini düşünüyorum.

Hem Hulusi-i Sani’nin sebatkâr bir arkadaşı olan Kozca Hatibi Hüseyin Efendi’nin bana yazdığı mektubuna mukabil ona çok selâm ediyorum. Yazıda devamını tebrik ediyorum.

Sâlisen: Ben dünyanın hâlini bilmiyorum. Fakat geçen İstanbul hâdisesi ile istemiyerek kulağıma giden İran hâdisesi, herhalde siyaset cereyanlarına bir heyecan verip nazar-ı dikkati celbedecekler. Sakın sakın siyaset cereyanlarına bakmayınız, karışmayınız, merak da etmeyiniz. Sizi şaşırtmasınlar. Risale-i Nur’un hizmeti sizlere kâfidir. İman ve İslâmiyete taraftar olanları dost kabul ederiz. Dostumuzdur dersiniz. Fakat vazifemizin herşeyin fevkinde kudsiyeti olmasından, onun zararına olarak sair işlerle meşgul olamıyoruz dersiniz. Kendinizi de mümkün oldukça onların ithamlarından muhafaza ediniz. İsabet oldu ki, bu zamanda Asâ-yı Musa İstanbul’da tab’ edilmedi. Hattâ bu defa bana hafifçe ilişmeleri ve câmiye gitme demeleri, bu yeni cereyanların tesiri iledir ki; bir cereyan benden kuvvet almasın. Halbuki yedi sene harb-i umumîye bakmayan, onların böyle cüz’î şeylerine tenezzül edip meşgul olmaz. Fakat o bedbahtlar bilmiyorlar.

Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dua eden kardeşiniz.

Said Nursî

74. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Siz meşveretle ne yapsanız ben razıyım. Tab’ masarıfı için yardım edenlerin paralarını şimdilik geri vermek münasibdir. Zâten o zâtlar o hayırlı niyetle, bütün o malı sadaka etmiş gibi hayır kazandılar. Salahaddin’in bu âhirde yazdığımız mektublardan intihab ettiği cümleler güzeldir. Fakat ben kendim ehl-i siyasetlerle konuşmam. Siz meşveret ediniz, nasıl münasib ise yaparsınız. Irak’ın başvekilinin adı hem Nuri, hem Said, hem İslâm birliğini takib etmesi bir fâl-i hayırdır. Geçen (Keçeli) Salahaddin’in hakikaten babası gibi o da çok çalışıyor. Fakat ben bakamadığım siyaset dairelerine de girip beni de baktırmak istiyor.

Bugünlerde Mehmed Çalışkan’a gelmiş Âtıf’ın bir mektubunu gördüm. Mâşâallah kalemi müstesna olduğu gibi, kalbi ve hissiyatı dahi müstesna ve mümtaz. Ona mahsus latif bir incelik var. O müstesna ve parlak kalemi ile Delâil-i Hayrat-ı Nuriye’yi çoklara okutturmuştur. Bundan sonra Hizb-ün Nuriye’nin Hülâsat-ül Hülâsasını da o Delâil’in âhirinde yazsa münasib olur. Hem o mümtaz kalemiyle Asâ-yı Musa Mecmuasını yazmalıdır. Hususî mektub yazamadığım için hem ona, hem Salahaddin’e çok selâm söyleyiniz. Onlar eski mevkilerini tam muhafaza ediyorlar.

Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dua ediyoruz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

Haşiye-1: Asâ-yı Musa’nın âhirine girecek olan Şükür Mes’elesine bir gün evvel baktım. Çok güzel, yalnız âhir sahifede bir “müteaffin” kelimesi, biri de bir “hamakat” kelimesi kaldırılsın. İki “kazulat” kelimesini de birisini kaldırıp “füzulât” yazılsın diye birden hatırıma geldi.

Haşiye-2: Celcelutiye’nin sarahata yakın Risale-i Nur’a bakan ve dua ile İmam-ı Ali (Radıyallahü Anh) o fıkra ile Risale-i Nur’u Allah’tan istemesi ve duası da Risale-i Nur’la makbul olmasını gösteren اقد‮ ‬كوكبى‮ ‬بالاسم‮ ‬نورًا‮ ‬و‮ ‬بهجة‮ ‬مدد‮ ‬دهرى‮ ‬و‮ ‬الايام‮ ‬يا‮ ‬نور‮ ‬جلجلت fıkrası bu surette okumama ihtar edildi:

اقد‮ ‬كوكبنا‮ ‬برسائل‮ ‬النور‮ ‬ايمانًا‮ ‬و‮ ‬حجةً‮ ‬مدد‮ ‬دهرى‮ ‬و‮ ‬الايام‮ ‬يا‮ ‬نور‮ ‬جلجلت

كوكبنا daki متكلمينات‮ ‬الغير Risale-i Nur talebeleridir.

75. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬بِعَدَدِ‮ ‬حُرُوفِ‮ ‬الْقُرْآنِ‮ ‬الْمَقْرُوئَةِ‮ ‬فِى‮ ‬رَمَضَان

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelâ: Sizin birer birer Ramazanınızı ve leyle-i kadrinizi ve bayramınızı tebrik ederim.

Sâniyen: Ben gerçi çok sıkıcı ve kederli bir memlekete gönderildim. Fakat size ve mübarek Isparta’ya bir derece yakın bulunduğumdan çok memnunum, şükrederim.

Sâlisen: Size Meyve’nin Onuncu Mes’elesini gönderdim. Bir-iki gün zehirli bir şiddetli hastalık içinde yazıldığından muğlak ve gayet muhtasar düşmüş. Pek anlaşılmaz, fakat ehemmiyetlidir. Hem bu mektub arkasındaki fıkralar, büyük makamlarda medar-ı nazar olmasından size gönderildi.

Râbian: Kolaysa İhtiyarlar ve Hastalar ve İktisad Risaleleri bana gönderilsin. İnşâallah bu Emirdağ karyesi dahi bir ikinci Barla olacak. Fakat eski kalemler yoktur, Şamlı Tevfik’ler bulunmaz.

Kardeşlerim! Bu Ramazan-ı Şerifte şiddetli hastalığımdan vesile-i necatım sizin dualarınız olduğuna kanaat ettim. Çünki birdenbire bir şifa ile Leyle-i Kadir’de çalışabildim. Hapiste bana Meyveleri yazanlar hakikaten çok bahtiyar ve muvaffakiyetli ve amelleri makbul olduğunu aynen gördüm. Geniş bir sahada onlara sevab kazandırıyorlar. Ben de onların hesabına tevziat memuru bulunduğumdan çok müteşekkir ve onlara minnettarım.

Ahmed Nazif bir-iki mektub bana yazmış. Ben cevab vermeğe çare bulamadım. Size yazdığım defterin bir mislini onun için kendim yazdım. Eğer onun ile siz kolay muhabere edebilirseniz, bir suretini ona gönderirsiniz. Yoksa ben zahmetle onun için yazdığım defteri ve mühim bir sual-cevabı olan fıkrayı buradan bir emin vasıta bulsam ona göndereceğim.

Bu geçen musibetimiz Risale-i Nur’un büyük ve geniş sahalarda intişarına ve fütuhatına sebeb olduğundan büyük bir inayet ve rahmet hükmüne geçti, pek ucuz oldu. Umum kardeş ve hemşirelerime birer birer selâm ve tebrik ederim. Kardeşlerim! Bu muğlak Onuncu Mes’eleyi ıslah edebilirsiniz. Hem Mu’cizat-ı Kur’aniye zeyillerinin âhirinde dahi yazarsınız.

76. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮

‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Gönderdiğiniz mübarek şeyleri aldım. Hüsrev’in kıymetli mektubunu hem çiçeğin âhirinde, hem hapsin Üçüncü Meyvesi’nin (Mektubat) arkasında yazılsın. Ben Hüsrev’in mektubunu Isparta ve civarındaki umum kardeşlerimin şahs-ı manevîlerinin bir mektubu olarak alıyorum. Herbiriyle bizzât konuşuyorum ve dinliyorum hükmündedir. Kardeşlerim, gerçi ben haps-i münferidden daha ziyade infirad ve tecrid içindeyim. Fakat Isparta’ya bir derece yakın olduğumdan ve sizin her müşkile karşı metanet ve vazife-i Nuriye’de tam ciddiyet ve bana ihtiyaç bırakmayacak bir vekalet ve veraset ve yazılarınız vasıtasıyla manen her vakit siz ile görüşmek cihetinden çok memnun ve mesrurum ve şükrederim. İhtiyar ve Hasta’dan bir-iki risaleleri daha lâzımdır. Emin bir vasıta olsa gönderilsin.

Sizin ile konuşulacak çok şeyler var. Fakat şimdi başka işlerim fâsıla verdiğinden kısa kesiyorum. Bütün kardeşlerime ve bilhassa haslara ve hususan bilfiil çalışanlara birer birer selâm ve selâmetlerine dua ederim ve daima faidesini gördüğüm dualarını isterim.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz

Said Nursî

77. Parça[değiştir]

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Denizli hapishanesini Risale-i Nur’a bir medrese hükmüne getiren kahramanlardan Tahirî, umumunuzun mümessili olarak ruh u canla kabul ettiğim gibi, benim tarafımdan size karşı vekilimdir ve zîhayat bir mektubdur. Ne dese ben demiş gibiyim.

Said Nursî

78. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ

Umumunuza pek çok selâm. Sizin gayet mübarek hediyelerinizi aldım. Cenab-ı Hak onların herbir harfine mukabil sizlere binler rahmet eylesin, âmîn.

Efe Şükrü’nün bu defaki hizmeti, bizimle beraber hapisteki sıkıntıyı çekmiş kadar bir fazilet ve kahramanlık gösterdi. Şimdi makina gideceği için kısa kesip, Şükrü’yü hayattar bir mektubum olarak size gönderiyorum.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Said Nursî

79. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬بِعَدَدِ‮ ‬عَاشِرَاتِ‮ ‬دَقَائِقِ‮ ‬اللَّيَالِى‮ ‬الْعَشْرِ‮ ‬وَ‮ ‬اَيَّامِ‮ ‬الْعِيدِ‮ ‬اْلاَضْحَى

Aziz, sıddık ve mübarek ve sebatkâr ve fedakâr kardeşlerim!

Geçen bayramınızı ruh u canımla tebrik ederim ve bana gönderdiğiniz çok mübarek tebriklerini Cennet’ten gelmiş gibi ruhumu mesrur eyledi. Cenab-ı Hak herbir harfine ve herbir dirhemine mukabil bin rahmet ve bin batman bereket sizlere ihsan eylesin, âmîn. Kat’î kanaatım gelmiş ki, Isparta vilayeti eskiden beri bir gaye-i hayalim olan Medreset-üz Zehra’nın hakikatını ve manevî suretini taşıyor. Ve dokuz sene orada çalışmanız, doksan sene kadar sebat ve tesanüdünüz sayesinde Kur’ana ve imana hizmet ettiğiniz gibi, hapiste dokuz ay yine sebat ve tesanüd ve ihlasınız ile dokuz sene kadar o hizmeti yaptınız. Ve benim İhtiyar Risalesi’nde davamı ve ümidimi ki; otuz Abdurrahman, belki yüzden ziyade Abdülmecid’leri Isparta bana ve Risale-i Nur’a verdi. Hadsiz şükür olsun. Ben ne kadar sıkıntı çeksem ve dünyadan gitsem dahi hiç merak etmem. Çünki siz varsınız ve hakikî vârissiniz.

Geçen hâdisede Risale-i Nur’un pekçok kazancı var, yüz senelik işi gördü. Küfr-ü mutlakı kırdı ve zındıka-i inadı bozdu. En lâkayd olanları dahi meraklandırdı. Kendini onların gözlerine soktu, mütemerridleri serfürû ettirdi. Bizim çektiğimiz küçük zahmetleri, büyük rahmetlere çevirdi. Hadsiz hamd ü sena olsun.

Emanetlere daha tam bakamadım. Şimdilik bavul ve merhum Hâfız Ali’nin mübarek teberrüklerini taşıyan Hâfız Mustafa’nın sepeti burada kaldı. Sonra götürülecek. Umum kardeşlerime ve hemşirelerime hususan şehid merhumun vârisesi ve cennet refikası gibi hanımlara ve masumlara ve ümmilere ve mübareklere ve Medrese-i Nuriye şakirdlerine birer birer selâm ve bayramlarını tebrik ve selâmetlerine dua ederiz ve dualarını isteriz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz ve

duanıza çok muhtaç

Said Nursî

80. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Beni burada çok sıkıyorlar ve tarassud ediyorlar. Tecrid-i mutlak içinde ve haps-i münferid hükmünde bir vaziyette olduğum halde hadsiz şükür olsun ki, sizden gelen sevinç ve sürur bütün sıkıntılarımı ve elemlerimi ve endişelerimi izale eder. Bugünlerde zarurî hizmetimi gören adamlar dahi çekinmeye başladıkları münasebetiyle bu mektubun arkasındaki fıkrayı onları tatmin ve temin için ellerine verdim. Belki size de bir faidesi var diye gönderdim. Beni merak etmeyiniz, inayet-i İlahiye devam ediyor. Ben daha tam Risale-i Nur’un eczalarına bakamadım. Fakat bu kışta benim ve ihvanımın en güzel ve tatlı bir manevî erzakımız olacaklarını tebşir ederim.

Medrese-i Nuriye’nin kahramanlarından Hâfız Mehmed’in mektubu beni çok müferrah ve mesrur eyledi. Merhum Hâfız Mehmed’in tam bir vârisi ve o medresenin üstadı ve çok hâlis olan mübarek pederinin tam hayr-ul halefi olduğunu gösteriyor. Merhum Hâfız Zühdü’nün vâlidesi, benim vâlidem, hemşirelerim içinde manevî kazançlarıma hissedar ve merhum mahdumunu ve Hâfız Ali ve Hâfız Mehmed gibi, üstadlarımın içinde bütün okuduklarımda hissedardırlar. Umum kardeşlerime ve hemşirelerime binler selâm.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Kardeşiniz ve

duanıza çok muhtaç

Said Nursî

81. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Size evvelce hizmetimde bulunan zâtlara söylediğim ve gönderdiğim parçanın tetimmesi olarak gayet müşevveş bu müsveddeyi gönderdim. Siz ıslah edebilirsiniz. Münasib görseniz, lüzum olsa hem bu parça, hem evvelki parçadan bir suretini bizimle alâkadar makamata gönderilecek. Beni merak etmeyiniz, inayet-i Rabbaniye devam ediyor. Gayretiniz sayesinde Risale-i Nur parlak bir surette bu havalide dahi intişarda devam ediyor. Umumen selâm.

82. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Hiç merak etmeyiniz, inayet tam devam ediyor. Bana burada istediğim tarzda bir hane yapmak ve iaşe ve müteferrikata aid tahsisatlarını kabul etmediğimden beni sıkıyorlar. Ben de bu lâhika ve ileride onlara vermek niyetiyle eski yazıyı yazmayan birisi yeni harfle acele yazdırdım. Sonra tashihte çok karıştı. Kusura bakmayınız. Bu şiddetli kışta sizler beni o derece memnun ve minnettar ve müteşekkir etmişsiniz ki; kıyamete kadar unutmayacağım, tam beni çalıştırdınız. Cenab-ı Erhamürrâhimîn herbir kitabın herbir harfine mukabil bin rahmet sizlere eylesin, âmîn. Merhum Hâfız Ali’nin nüshalarını tashih ettim. Sonra size me’haz olmak için göndereceğim.

83. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Hem beraet kararının, hem ehl-i vukufun birer suretini hapisten sonra yazılan fıkralara ilhak ederek müdafaatımın bir zeyli yapmışız. Onun için size gönderdik. Buradaki küçücük Abdurrahman, makine ile o zeyilden on nüshayı yazmış. Umum kardeşlerime birer birer selâm.

84. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Size hücum gibi bize de oldu. Fakat inayet yârdır. Yardım eder, lehimize çeviriyor. Rüşdü’nün risaleleri muattal kalmayacak. Ve okunmak için alınmasına inayet-i Rabbaniye müsaade etmiş, merak etmesin.

Bu defa size parça gönderiyorum. Bu heyet-i vekileye gidecekti, öteki Afyon zabıtasına. Fakat çok evhama binaen muhabereden men’ olunmuş gibi bir vaziyetteyim. Eğer lüzum-u kat’î olsa siz yaparsınız. Hadsiz şükür olsun herbir hücuma zulüm, Risale-i Nur hakkında bir ilânat, bir teşvikat hükmüne geçer.

Umum kardeş ve hemşirelerime birer birer selâm ve dua.

Kardeşiniz

Said Nursî

85. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬بِعَدَدِ‮ ‬حُرُوفِ‮ ‬رِسَالَهءِ‮ ‬النُّورِ‮ ‬الْمَكْتُوبَةِ‮ ‬وَ‮ ‬الْمَقْرُوئَةِ

Aziz, sıddık, sebatkâr kardeşlerim!

Size bir hâlimi beyan etmeye hizmet-i Nuriye için mecbur oldum. Şöyle ki: Bu geçen kışta tahammül hâricinde gizli zındıka komitesinin büyük bir memuriyet alan bazı gaddarların bana verdikleri sıkıntı ve tazyik ile beraber, za’fiyet ve hastalık ve ihtiyarlık tesiratıyla bende o derece bir hassasiyet ve bir sür’at-i teessür hasıl olmuş ki; daha itidal-i deme muvaffak olamıyorum. Ve hizmet-i Nuriye ve imaniyeye zarar gelmemek için sabra, tahammüle me’yusane çalışıyorum. O zalimler beni bu hizmette bir esas zannettiklerinden, bütün kuvvetleriyle bana yükleniyorlar. Herbir harekâtımı kayıd altına alıyorlar. Hadsiz şükür olsun ki; bu elîm vaziyete mukabil inayet-i Rabbaniye sizleri bu kırılmış, bozulmuş, ihtiyar Said yerinde, kırılmaz, bozulmaz, genç, dinç, metin, sebatkâr pek çok Said’leri o hizmette istihdam ediyor. Ben de sürurla dayanıyorum.

Evet biliniz, Denizli hapsinde Mevlâna Hâlid’in (K.S.) cübbesini giyen zâtlar, sadakat ve sebat etmek şartıyla, derecelerine göre kendi yerimde kabul edip vazifemi de onlara havale ediyorum, izin veriyorum…

Ben burada çok zahmet çekiyorum. Havasıyla hiç imtizac edemiyorum. Hayatım birkaç cihette tehlikededir. Ve müracaat dahi edemiyorum ve ettirmiyorlar. Eğer mümkün ve münasib görseniz, lüzum varsa, mührümü size göndereceğim. Hapiste müracaatıma mülâyimane cevab veren başvekil Şükrü Sarac’a benim tarafımdan bir istida yazınız ki; hastalığım için bu bütün bütün sebebsiz yeni nefyimi başka yere tebdil etsinler. Burada hergün Denizli hapsinde bir ay kadar azab çektirmek için bir kanun, bir maslahat yoktur. Madem Kastamonu’da sekiz sene zarfında beraet kazanan iki hizmetçi ve üç zâttan başka kimse benim yüzümden itham altına alınmamış. Ve benim orada iskânım için resmen bir haneyi hükûmet satın almış. Ve hapis ve beraetten sonra bu manasız nefyi îcab edecek hiç bir hareket olmadığı hükûmetçe malûmdur. Ve ahval-i sıhhiyeme bütün bütün zıd bir yerde, emsalsiz bir tecrid-i mutlakta azab çektirmek, elbette hiçbir hükûmetin hikmeti ve hâkimiyeti müsaade etmez ve tenezzül etmez, diye bu meâlde yazarsınız. Ve Denizli mahkeme reis-i âdili ve has kardeşlerimden size yardım etsinler. Eğer bu tedbir olmazsa, herhalde beni Denizli hapsine veya başka bir hapse almak için biriniz benim aleyhimde mûcib-i ceza bir davayı açsın. Ben de onu tasdik edip, hapsi kabul edeceğim. Tâ dünyada emsali görülmeyen bu işkenceli tecridden kurtulayım. Hattâ ben hergün cemaat dağıldıktan sonra câmiye gittiğim halde, bir tek adamı dahi yanıma alamıyorum. Namazımı münferid kılıyorum, yedi sekiz aydır cemaat hayrından mahrum kalıyorum. Bu hâl beni çok üzüyor ve eziyor. Hem konuşacak hiçbir adamı bulamıyorum. Dehşetli ve resmî bir propaganda ile herkes korkuyor, kaçıyor. Yalnız bir tek çocuğa izin vermişler. Günde iki defa gelip su, ekmek getirir. Hem ona sıkı söylemişler; onun esrarını bize haber vermek için seni tayin ettik. Fakat o sâdık çocuk (*[5]) bir küçük Abdurrahman ve küçücük bir Hüsrev olduğunu isbat etmiş ve ediyor. Kardeşlerim, gerçi başımıza gelen bu musibetler ağırdır. Fakat kat’î kanaatım çok tecrübe ve müşahedeler ile gelmiş ki; bir dest-i inayet ve merhamet o musibetleri hakkımızda nimetlere çeviriyor ve geçici bir zahmeti bize daimî bir rahmete kalbeder. Her bir elemde bir manevî lezzet verir, Nurları parlatır, ziyade sevabı kazandırır. Onun için beni çok merak etmeyiniz. Sabır içinde şükrediyorum. Umum kardeşlerime ve hemşirelerime birer birer selâm ve selâmetlerine dua ediyorum.

Said Nursî

86. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬عَلَى‮ ‬مَنْ‮ ‬يَشْتَغِلُ‮ ‬بِخِدْمَةِ‮ ‬رَسَائِلِ‮ ‬النُّورِ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدُ‮ ‬اْلآبِدِينَ‮ ‬آمِين

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Hususî mektublara ayrı ayrı cevab vermeğe hâlim ve vaktim müsaade etmediği için gücenmeyiniz. Bir tek mektubu ancak yazabildim.

Evvelâ: Şehid merhum Hâfız Ali’nin tam bir vârisi Hasan Feyzi’nin Denizli’de Nurların faaliyetinden ve şakirdlerin çoğalmasından bahseden bu mektubu onun parlak şehname mektublarından daha ziyade bir sebeb-i teşvik ve bir cihette daha menfaatlı gördüm. Ona ve arkadaşlarına ve mektubunda bahisler bulunan o hâlis kardeşlerimize bin bârekâllah deriz.

Sâniyen: Konya’lı Sabri, sadakat ve sebatta ikinci bir Halil İbrahim olmasını gösteriyor. Ben Nurlar hesabına Konya ülemasıyla ziyade alâkadarım. Sabri tam benim bedelime o zâtları Nurlarla alâkadar etmeye çalışıyor. Hem ona, hem beraberindeki şakirdlere, hem başta müfessir Hoca Vehbi olarak o âlimlere çok selâm ederiz ve gençlerin bahtiyarı olan Eşref’e ve Abdülmetin’e mâşâallah deriz.

Sâlisen: Size Lâhika’ya geçirmek için gönderdiğim fıkraları siz ta’dil edebilirsiniz. Münasib görmediğiniz veya cüz’î ve hususî maddeleri çıkarırsınız, sonra yazarsınız. Asâ-yı Musa mecmuasından şimdilik birkaç tanesi hem eğer Nazif göndermişse o gönderilenleri emin bir tarzda gönderseniz iyi olur.

Umum kardeşlerimize selâm ve dua ve istid’a eden kardeşiniz Said Nursî

87. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık, metin, mübarek kardeşlerim!

İki Ali’nin bir kitabını sehven gönderemedim. Sonra gönderilecek. Hem Sikke-i Gaybî Mecmuasında tashihinde bir sehvimi ıslah eden melfuf pusla ile Mustafa Osman’ın bir mektubunu gönderdim. Medar-ı şükrandır ki, münafıklar yalnız benimle uğraşıyorlar. Risale-i Nur yerinde beni sıkıyorlar. Ben de bütün za’fım ve aczim ile beraber kemal-i sabr u tahammül edip Allah’a şükrederim. Sizin her hafta tatlı mektublarınız benim sabır ve şükrümü çok takviye eder, ziyadeleştirir. Cenab-ı Hak sizden ebeden razı olsun ve daima muvaffak eylesin, âmîn, âmîn, âmîn. Umumunuza selâm.

Said Nursî

Melfuf puslanın münderecatı:

Sikke-i Tasdik-i Gaybî’nin mukaddimesindeki اَيُحِبُّ‮ ‬اَحَدُكُمْ‮ ‬اَنْ‮ ‬يَاْكُلَ‮ ‬لَحْمَ‮ ‬اَخِيهِ‮ ‬مَيْتًا bahsinin Üçüncü Emare’nin âhirinde bir kâtibin sehvi beni de sehve sevkedip acele baktım. Bu defa postaya verilen nüshanızı bu suretle tashih ediniz. İşte âhir satırdan evvel iki satırın sahih sureti budur:

Yüz (100), ح‮ ‬ح‮ ‬ح‮ ‬ب‮ ‬د otuz (30), dördüncü ى on (10), beş elif bir هـ ile beraber on (10), âhirdeki tenvin vakfen elif olduğu için yekûnü binüçyüz (1300).

88. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬وَاِنْ‮ ‬مِنْ‮ ‬شَيْءٍ‮ ‬اِلاَّ‮ ‬يُسَبِّحُ‮ ‬بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ‮ ‬اَبَدُ‮ ‬اْلآبِدِينَ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Bu defa Nur’un lüzumlu zamanında santralı Hulusi-i Sani tam bir Abdülmecid Sabri’nin birinci muhatabı Hulusi’nin Kars’a gitmesini yazıyor. Ben o kardeşimizi, Nur’un bir manevî kumandanı olarak ehemmiyetli cephelere bir dest-i hikmet tarafından çok yerlere gönderildiğini görüyordum. Şimdi en ehemmiyetli cephe, gittiği yerdir.

Sabri yazdığı Asâ-yı Musa mecmuasını ona göndermek istiyor. Siz münasib görseniz, Hulusi ile muhabereden sonra o da lüzum görse hem ihtiyat etmek şartıyla gönderirsiniz. Benim tarafımdan ona çok selâmla, daima onu Nur hizmetinde biliyorum. Birinci safta muhatablardandır. Abdülmecid’in oğlu Nihad dahi orada askerdir işittim. Sabri’nin mektubuyla beraber Küküreli Mustafa’nın bir mektubu var. Risale-i Nur’a tam alâkadar ve çalıştığını yazıyor. Hem Küçük Tenekeci Mehmed namında birisinin hayır bir rü’yası var. İkisine de selâm ederim. Mustafa’yı tebrik eder, o Mehmed’e “Hayırdır inşâallah” derim. Nazif bana gönderilecek olan Asâ-yı Musa mecmuasını hangi vasıta ile göndereyim der. Siz ona yazın ki; size göndersin, siz de bana gönderiniz.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Umumunuza birer birer selâm ve selâmetlerinize dua edip, dualarınızın tesirini her vakit gören kardeşiniz

Said Nursî

89. Parça[değiştir]

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık, hâlis kardeşlerim!

Lillahilhamd duanızın berekâtıyla zehirli hastalığın tehlikesi geçti. Gerçi çok sıkıntı veriyor fakat hem duanız, hem mektublarınız tam bir tiryak ve mükemmel bir merhem oluyor, verdiği sürur o sıkıntıları hiçe indiriyor. Bu defa Nur Gül fabrikasının en eski erkânlarından olan Kâtib Osman’ın hakikî üstadı olan Risale-i Nur şahs-ı manevîsine hitaben ve arasıra bu bîçare kardeşini içine aldığı bu mektubunu Lâhika’ya ve Sikke-i Gaybiye’ye geçirdik ve size de suretini gönderdik. Hem fevkalâde sadakatıyla ve gayretiyle İnebolu’yu bir küçük Isparta hükmüne getirmeğe ehemmiyetli bir vesile olan Ahmed Nazif’in mektubu, bizi çok mesrur eyledi. Orada hem Risale-i Nur’un, hem Asâ-yı Musa Mecmuasının fütuhatı ve terakkisi ileri gittiğini bildiriyor. O mektubun ehemmiyetli parçasını orada sarsılmayan sebatkâr kardeşlerimizin namına Lâhika’ya kaydettik, size de suretini gönderdik.

Hem Kâtib Osman’ın ve Sabri’nin ve Feyzi’nin yeni fıkraları buradaki şakirdleri şevke getirdiklerinden biri Mustafa, biri Ceylan buranın talebeleri namına iki kasidecik yazdılar, size de gönderdik.

اَلْبَاقِى‮ ‬هُوَ‮ ‬الْبَاقِى

Umum kardeşlerime selâm ve dua ve istid’a eden...

Said Nursî

90. Parça[değiştir]

(Çok ehemmiyetlidir.)

بِاسْمِهِ‮ ‬سُبْحَانَهُ‮ ‬اَلسَّلاَمُ‮ ‬عَلَيْكُمْ‮ ‬وَ‮ ‬رَحْمَةُ‮ ‬اللّهِ‮ ‬وَ‮ ‬بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelâ: Risale-i Nur’un makine ile ve şimdi umumî bir intibahla ve merkezdeki ehl-i vukufun takdiriyle dairesi tam genişlenmesinden elbette her nevi ehl-i ilim dikkatle bakacaklar. Onların içlerinde bid’alar tarafdarı ve enaniyetli ve müşkilpesend tenkidçi kısımları itiraza çalışacaklar. Şimdi sizler üç esası onlara karşı umumî bir cevab yaparsınız:

Birinci Esas: Şimdi insanlarda kim var ki, kusuru bulunmasın. Madem hasenat seyyiata râcih gelse afvedilir. Elbette bu kadar ağır şerait altında gözönünde bu fevkalâde hizmet-i imaniye ile yüzbinler bîçareleri şübhelerden kurtarmak, öyle bir hasenedir ki binler kusuratı afveder.

İkinci Esas: Dersiniz ki: Kardeşimiz Said yarım ümmi, hem yazısı noksan, çabuk yazamıyor. Bu yirmi sene gurbetinde ekseri münzevi ve tecrid içinde durmaya mecbur olmasıyla elbette bazı sehivler ve kusurlar bulunabilir. Hattâ iki-üç gün içinde yalnız oniki saatta te’lif edilen zeyilsiz Mu’cizat-ı Ahmediye’nin âhirinde demiş: “Hadîslerin ve râvilerin beyanında hatam varsa tashihini rica ediyorum” diye ilân ettiği halde müstensihlerin sehivleri müstesna olarak şimdiye kadar yalnız (16) (61) bu iki rakamda elif sehven takdim edilip (16) (61)’e çevrildiğini bir Amerikalı misyoner İncil-i Yuhanna’da göstermiş. Hem ehemmiyetli sebeblere binaen bir kısım risaleler çok sür’atli yazılmış. Hattâ on dakikada ve bir saatta ve altı saatta ehemmiyetli risaleler hattâ kâtiblerin tasdikiyle üç-dört gün zarfında zeyilsiz Mu’cizat-ı Kur’aniye yirmidört saatta te’lif edilmiş. Elbette bazı sehivler bulunabilir ve hiçbir cihetle kusur sayılmaz. Hem müstensihlerin çoğu Arabî okumadıklarından onların dahi sehivleri bulunur ve müellifine isnad edilir. Çünki bütün nüshaları o görmüyor ve bütününü kendisi tashih etmek kabil değildir. Madem şimdi ehl-i ilim ve hocalar daireye giriyorlar. Bu büyük hayırlı tashihe yardım etmek, onlara borçtur.

Üçüncü Esas: Muteriz ve hodfüruşlar diyebilirler ve derler ki: “Risale-i Nur’da Nurların keramatından ve fevkalâdeliğinden ve pek çok kıymetdarlığından bahseden çok fıkralar var. Bir insan faziletini izhar etse, bir gösteriş olur, makbul değil” diye tenkid ettikleri zaman dersiniz ki: Ankara ehl-i vukufunun bu noktadaki hafif ve tasdikkârane tenkidlerine Said’in verdiği ve onlar dahi kabul ettikleri cevabın hülâsası şudur:

Risale-i Nur, muhafazasına çalıştığı hakikata bu memleket ve âlem-i İslâm çok alâkadar ve muhtaç olmasından, bîçare müellifine binler yardımcı ve kâtibler ve resmî teşvikler ve muavenetler lâzım olduğu halde, bilakis gayet insafsızca aleyhinde propagandalar ve kardeşlerinin kuvve-i maneviyelerini kıracak zalimane tedbirlere karşı elbette Risale-i Nur’un kıymetini ve kerametlerini beyan etmek vâcibdir ve elzemdir. Bir tek âciz adam, binler zalimlerin maddî hücumlarına karşı zaîf arkadaşlarını kaçmaktan kurtarmak niyetiyle, ikramat-ı İlahiye ve inayat-ı Rabbaniyeyi izhar etmek, değil bir kusur; belki büyük bir maslahattır. Her ne ise… Bu esasları ya aynen veya ta’dilen veya tafsilen makine ile tab’ettiğiniz mecmuaların münasib bir yerinde dercedebilirsiniz.

Hâşiye: Zekâi’nin bana Asâ-yı Musa’yı yazması ve Hüsrev’e mektublar işinde yardımı, eski Zekâi’nin vazifesini tam yapıyor. Şimdi de bir Abdurrahman olduğunu isbat ediyor. Mâşâallah, mâşâallah. Mustafa Osman’ın mektubu, kahraman Nazif gibi onun pek kuvvetli Nurculuğunu gösteriyor, mâşâallah.

Umumunuza selâm ve leyle-i kadrinizi tebrik ederiz. Duanızdan çok istifade eden kardeşiniz.

Said Nursî

91. Parça[değiştir]

92. Parça[değiştir]

93. Parça[değiştir]

94. Parça[değiştir]

95. Parça[değiştir]

96. Parça[değiştir]

97. Parça[değiştir]

98. Parça[değiştir]

99. Parça[değiştir]

101. Parça[değiştir]

102. Parça[değiştir]

103. Parça[değiştir]

104. Parça[değiştir]

105. Parça[değiştir]

106. Parça[değiştir]

107. Parça[değiştir]

108. Parça[değiştir]

109. Parça[değiştir]

110. Parça[değiştir]

111. Parça[değiştir]

112. Parça[değiştir]

113. Parça[değiştir]

114. Parça[değiştir]

115. Parça[değiştir]

116. Parça[değiştir]

117. Parça[değiştir]

118. Parça[değiştir]

119. Parça[değiştir]

120. Parça[değiştir]

121. Parça[değiştir]

122. Parça[değiştir]

123. Parça[değiştir]

124. Parça[değiştir]

125. Parça[değiştir]

126. Parça[değiştir]

127. Parça[değiştir]

128. Parça[değiştir]

129. Parça[değiştir]

130. Parça[değiştir]

131. Parça[değiştir]

132. Parça[değiştir]

133. Parça[değiştir]

134. Parça[değiştir]

135. Parça[değiştir]

136. Parça[değiştir]

137. Parça[değiştir]

138. Parça[değiştir]

139. Parça[değiştir]

140. Parça[değiştir]

141. Parça[değiştir]

142. Parça[değiştir]

143. Parça[değiştir]

144. Parça[değiştir]

145. Parça[değiştir]

146. Parça[değiştir]

147. Parça[değiştir]

148. Parça[değiştir]

149. Parça[değiştir]

150. Parça[değiştir]

151. Parça[değiştir]

152. Parça[değiştir]

153. Parça[değiştir]

154. Parça[değiştir]

155. Parça[değiştir]

156. Parça[değiştir]

157. Parça[değiştir]

158. Parça[değiştir]

159. Parça[değiştir]

160. Parça[değiştir]

161. Parça[değiştir]

162. Parça[değiştir]

163. Parça[değiştir]

164. Parça[değiştir]

165. Parça[değiştir]

166. Parça[değiştir]

167. Parça[değiştir]

168. Parça[değiştir]

169. Parça[değiştir]

170. Parça[değiştir]

171. Parça[değiştir]

172. Parça[değiştir]

173. Parça[değiştir]

174. Parça[değiştir]

175. Parça[değiştir]

176. Parça[değiştir]

177. Parça[değiştir]

178. Parça[değiştir]

179. Parça[değiştir]

180. Parça[değiştir]

181. Parça[değiştir]

182. Parça[değiştir]

183. Parça[değiştir]

184. Parça[değiştir]

185. Parça[değiştir]

Talebelerinin Mektupları[değiştir]

1. Parça[değiştir]

2. Parça[değiştir]

3. Parça[değiştir]

4. Parça[değiştir]

5. Parça[değiştir]

6. Parça[değiştir]

7. Parça[değiştir]

8. Parça[değiştir]

9. Parça[değiştir]

10. Parça[değiştir]

11. Parça[değiştir]

12. Parça[değiştir]

13. Parça[değiştir]

14. Parça[değiştir]

15. Parça[değiştir]

16. Parça[değiştir]

17. Parça[değiştir]

18. Parça[değiştir]

19. Parça[değiştir]

20. Parça[değiştir]

21. Parça[değiştir]

22. Parça[değiştir]

23. Parça[değiştir]

24. Parça[değiştir]

25. Parça[değiştir]

26. Parça[değiştir]

27. Parça[değiştir]

28. Parça[değiştir]

29. Parça[değiştir]

30. Parça[değiştir]

31. Parça[değiştir]

32. Parça[değiştir]

33. Parça[değiştir]

34. Parça[değiştir]

35. Parça[değiştir]

36. Parça[değiştir]

37. Parça[değiştir]

38. Parça[değiştir]

39. Parça[değiştir]

40. Parça[değiştir]

41. Parça[değiştir]

42. Parça[değiştir]

43. Parça[değiştir]

44. Parça[değiştir]

45. Parça[değiştir]

46. Parça[değiştir]

47. Parça[değiştir]

48. Parça[değiştir]

49. Parça[değiştir]

50. Parça[değiştir]

51. Parça[değiştir]

52. Parça[değiştir]

53. Parça[değiştir]

54. Parça[değiştir]

55. Parça[değiştir]

56. Parça[değiştir]

57. Parça[değiştir]

58. Parça[değiştir]

59. Parça[değiştir]

60. Parça[değiştir]

61. Parça[değiştir]

62. Parça[değiştir]

63. Parça[değiştir]

64. Parça[değiştir]

65. Parça[değiştir]

66. Parça[değiştir]

67. Parça[değiştir]

68. Parça[değiştir]

69. Parça[değiştir]

70. Parça[değiştir]

71. Parça[değiştir]

72. Parça[değiştir]

73. Parça[değiştir]

74. Parça[değiştir]

75. Parça[değiştir]

76. Parça[değiştir]

77. Parça[değiştir]

78. Parça[değiştir]

79. Parça[değiştir]

80. Parça[değiştir]

81. Parça[değiştir]

82. Parça[değiştir]

83. Parça[değiştir]

84. Parça[değiştir]

85. Parça[değiştir]

86. Parça[değiştir]

87. Parça[değiştir]

88. Parça[değiştir]

89. Parça[değiştir]

90. Parça[değiştir]

91. Parça[değiştir]

92. Parça[değiştir]

93. Parça[değiştir]

94. Parça[değiştir]

95. Parça[değiştir]

96. Parça[değiştir]

97. Parça[değiştir]

98. Parça[değiştir]

99. Parça[değiştir]

101. Parça[değiştir]

102. Parça[değiştir]

103. Parça[değiştir]

104. Parça[değiştir]

105. Parça[değiştir]

106. Parça[değiştir]

107. Parça[değiştir]

108. Parça[değiştir]

109. Parça[değiştir]

110. Parça[değiştir]

111. Parça[değiştir]

112. Parça[değiştir]

113. Parça[değiştir]

114. Parça[değiştir]

115. Parça[değiştir]

116. Parça[değiştir]

117. Parça[değiştir]

118. Parça[değiştir]

119. Parça[değiştir]

120. Parça[değiştir]

121. Parça[değiştir]

122. Parça[değiştir]

123. Parça[değiştir]

124. Parça[değiştir]

125. Parça[değiştir]

126. Parça[değiştir]

127. Parça[değiştir]

128. Parça[değiştir]

129. Parça[değiştir]

130. Parça[değiştir]

131. Parça[değiştir]

132. Parça[değiştir]

133. Parça[değiştir]

134. Parça[değiştir]

135. Parça[değiştir]

136. Parça[değiştir]

137. Parça[değiştir]

138. Parça[değiştir]

139. Parça[değiştir]

140. Parça[değiştir]

141. Parça[değiştir]

142. Parça[değiştir]

143. Parça[değiştir]

144. Parça[değiştir]

145. Parça[değiştir]

146. Parça[değiştir]

147. Parça[değiştir]

148. Parça[değiştir]

149. Parça[değiştir]

150. Parça[değiştir]

151. Parça[değiştir]

152. Parça[değiştir]

153. Parça[değiştir]

154. Parça[değiştir]

155. Parça[değiştir]

156. Parça[değiştir]

157. Parça[değiştir]

158. Parça[değiştir]

159. Parça[değiştir]

160. Parça[değiştir]

161. Parça[değiştir]

162. Parça[değiştir]

163. Parça[değiştir]

  1. Hattâ rahatsızlığımdan kalemimle yazamadığım ve tam tashih edemediğim için bu mektubu yazdırdığım şakird dedi: Acaba bir dinsiz doktor Onuncu Söz’ün tab’ında sahifelerini değiştirip o hârika risalenin kıymetini düşürmek için olmasın mı ki; masum kâtiblerin haberi olmadan kıskanç bir hocanın bu gayet mühim ve hârika remzin iki parçasında kalem karıştırmasın mı? Sonra kâtibler dikkat etmeyerek öylece yazılmış. Şimdi madem bunlara herkes bakmağa başlamış. Böyle ehemmiyetli sehivler, makine mahsulâtında da ve sair nüshalarda da çabuk tashih edilmeli.
  2. Sikke-i Gaybiye tashih edilmiş ve size bugün gönderilmiştir.
  3. Buradaki mahkemeye çağırılmayacak. Kitablar Afyon’a gönderilmiş. Mûcib-i merak hiçbir şey yok. Said
  4. Hattâ o kıskançlardan bir hoca demiş: Otuzbeş sene evvel Mart hâdisesinden bir-iki ay evvel, Molla Said’in Ayasofya’daki dersinde otuz-kırk bin adam toplandı, dinlediler. Demek Şemsi Yeşil onun yolunda gidiyor ve Risale-i Nur için beraber hapse girdi, demişler.
  5. Bu çocuk kelimesini yazdığım aynı anda hilaf-ı âdet aynı çocuk kapıyı açtı. Bu latif tevafuk, onun hakkındaki hükmü tasdik etti.