Kalem 4

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
21.20, 17 Temmuz 2024 tarihinde Turker (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 45541 numaralı sürüm
(fark) ← Önceki sürüm | Güncel sürüm (fark) | Sonraki sürüm → (fark)

Önceki Ayet: Kalem 3Kalem SuresiKalem 5: Sonraki Ayet

Meali: 4- Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.

Kur'an'daki Yeri: 29. Cüz, 563. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Hakîm’de: وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظٖيمٍ ferman eder. Rivayat-ı sahiha ile Hazret-i Âişe-i Sıddıka (r.anha) gibi sahabe-i güzin, Hazret-i Peygamber aleyhissalâtü vesselâmı tarif ettikleri zaman “Hulukuhu’l-Kur’an” diye tarif ediyorlardı. Yani Kur’an’ın beyan ettiği mehasin-i ahlâkın misali, Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdır. Ve o mehasini en ziyade imtisal eden ve fıtraten o mehasin üstünde yaratılan odur.

İşte böyle bir zatın ef’al, ahval, akval ve harekâtının her birisi, nev-i beşere birer model hükmüne geçmeye lâyık iken, ona iman eden ve ümmetinden olan gafillerin, (sünnetine ehemmiyet vermeyen veyahut tağyir etmek isteyen) ne kadar bedbaht olduğunu divaneler de anlar.

(11. Lem'a)


ﻟِﻠْﻜُﻞِّ ﺣُﻜْﻢٌ ﻟَﻴْﺲَ ﻟِﻜُﻞٍّ

Mecmu'da bir kuvvet ve hasiyet var ki, eczada bulunmaz.

Şimdi gelelim maksada: İşte âsar ve siyer ve tarih-i hayatı, hatta a'danın şehâdetleriyle Zât-ı Peygamberde vücûdu muhakkak olan ahlâk-ı âliyenin kesret ve ihata ve tecemmu-u imtizacından tevellüd eden, izzet ve haysiyetten neş'et eden şeref ve vakar ve kibr-i nefs ile -melekler, şeytanların ihtilat ve istiraklarından tenezzühleri gibi sırr-ı tezada binaen, o ahlâk-ı âliye dahi hile ve kizbden tereffu' ve tenezzüh ve teberi ederler. Hem de hayat ve mayeleri makamında olan sıdk ve hakkiyyeti tazammun ettiklerinden, şu'le-i cevvale gibi nübüvveti lemean ediyor.

Hazret-i Âişe demiş: ﺧُﻠُﻘُﻪُ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥُ

Kur'ân demiş: ﻭَﺍِﻧَّﻚَ ﻟَﻌَﻠَﻰ ﺧُﻠُﻖٍ ﻋَﻈِﻴﻢٍ

Düşmana da şamil bir tevatür ve icma' ile sabittir ki, bütün ahlâk-ı hamidenin en ekmeline maliktir.

Ey birader! Görüyorsun ki; bir adam yalnız şecaatla meşhur olursa, o şöhret, ona verdiği haysiyeti ihlal etmemek için kolaylıkla yalana tenezzül etmez. Nerede kaldı ki, cemî'-i ahlâk-ı âliye birden tecemmu' ede. Evet mecmu'da bir hüküm bulunur, ferdde bulunmaz.

(Şuaat-ü Marifet-ün Nebiyy, Asar-ı Bediiyye)


Mu'cize-i Muhammedî, ayn-ı Muhammeddir (A.S.M.). Zât-ı Zülcelâl (Celle Celâlühü) O'na demiş: ﺍِﻧَّﻚَ ﻟَﻌَﻠَﻰ ﺧُﻠُﻖٍ ﻋَﻈِﻴﻢٍ Bütün ümmet hatta düşmanları da dâhil olduğu halde icma' etmişler ki, bütün ahlâk-ı haseneye câmi'dir.

Nübüvvetten evvel ondaki ahlâk-ı hamîdenin kemâline tercüman olan "Muhammed-ül Emin" ünvanıyla iştihar etmiştir. Hazret-i Âişe (R.A.) her vakit derdi: ﺧُﻠُﻘُﻪُ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥْ demek Kur'ân tazammun ettiği bütün ahlâk-ı haseneye câmi' idi. İşte O Zât-ı Kerîmde icma'-ı ümmetle, tevatür-ü mânevî-i kat'îyle sabittir ki:

İnsanların sîreten ve sûreten en cemîli ve en halîmi ve en sâbiri ve en şâkiri ve en zâhidi ve en mütevâzii ve en afîfi ve en cevâdı ve en kerîmi ve en rahîmi ve en âdili, herkesten ziyade mürüvvet, vakar, afv, sıhhat-ı fehim, şefkat gibi ne kadar secaya-yı âliye varsa en mükemmel bir fihriste-i nûranisidir.

Bunların içindeki nokta-yı i'câz şudur ki: Ahlâk-ı hasene çendan birbirine mübayin değil, fakat derece-i kemâlde birbirine müzahemet eder. Biri galebe çalsa öteki zaifleşir.

Meselâ:

Kemâl-i hilm ile kemâl-i şecaat. Hem kemâl-i tevazu'le ile kemâl-i şehamet. Hem kemâl-i adalet ile kemâl-i merhamet ve mürüvvet. Hem tam iktisat ve i'tidal ile tamam-i kerem ve sehavet. Hem gâyet vakar ile nihayet haya. Hem gâyet şefkat ile nihayet ﺍﻟْﺒُﻐْﺾُ ﻓِﻰ ﺍﻟﻠَّﻪِ. Hem gâyet afv ile nihayet izzet-i nefis, Hem gâyet tevekkül ile nihayet ictihad gibi mecâmi-i ahlâk-ı mütezahime birden derece-i âliyede bir zâtta içtima'ı, müzayakasız inkişafları mu'cizelerin mu'cizesidir.

(Şuaat-ü Marifet-ün Nebiyy, Asar-ı Bediiyye)


Küll'ün (yani mesela bir olmuş mütesanid bir cemaatın ve ittifakının) bir hükmü ve kuvveti olur ki, tek tek ferdlerinde aynı hüküm ve kuvvet olmaz ve bulunmaz. Zaif ve ince ip tellerinin topak ve halat yapıldığında kesbeylediği kuvvet gibi...

Şimdi eğer sen bu nükteleri iyice düşünebildi isen, bil ki: Hazret-i Muhammed Aleyhissalatü Vesselamın eserleri ve sîreti (yani ahlak ve etvarı) ve tarih-i hayatı şehadet ediyorlar ki; o, لَعَلٰى خُلُقٍ عَظِيمٍ [1] ayeti hükmü ile, -düşmanlarının tasdik ve teslimiyle dahi- Huluk-u azim sahibidir. Yani, en yüksek ve en güzel ahlak[2] ve kemalat üzerindedir. Hem bütün gâli ve kıymettar haslet ve huylar onda ictima' etmişlerdir. İşte bu yüce ahlâk ve hasletlerin imtizacının; ve O Zat-ı Kerimde bunların birbiri içinde ve beraber bulunmasının şe'ni, o ahlâk ve hasletlerin sahibine nefsi, zatı ve şahsiyyeti için bir izzet, bir haysiyet, bir şeref ve bir vakarı doğursun; taki basit ve alelâde işlere tenezzül etmesine müsaade etmesin, meydan vermesinler. Evet, Melaikelerin ulviyyet ve yücelikleri; şeytanların aralarına karışmasına müsaade etmedikleri gibi.. İşte Hz. Muhammeddeki (A.S.M.) o ahlâk-ı alîyenin top yekûnünün ictima' eylemesiyle, içlerine hile ve yalan ve bed ahlakların girmesine elbette müsaade etmezler. Görmezmisinki; bir şahıs, yalnız şecaatla iştihar etmiş olsa, kolay kolay yalana tenezzül etmediği halde; acaba bütün ahlak-ı aliye birden bir insanda toplanmış olsa; nasıl yalana, hileye tenezzül edebilecektir. Kella! İşte, buna göre, katiyyen sabit olmuş oluyorki; Hz. Muhammedin (A.S.M.) Zat-ı Kerimi güneş gibi kendi kendine delildir.

(İşaratül İ'caz (Badıllı))

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

  1. Kalem Sûresi 4. ayet. Ayetin tamamı وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظِيمٍ dır. Mütercim
  2. Bu bahsi, Asar-ı Bediyeye Mecmuasındaki "Şuaat" kısmı sayfa 70 de de okumak gerek. Mütercim