Yusuf Aykut: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
("Kategori:Şahıs Kategori:Eksik '''Yusuf Aykut''' Bediüzzaman'ın ve nur talebelerinin Denizli mahkemesi davası için oluşturulan ikinci bilirkişi..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
(Fark yok)

18.11, 5 Ocak 2021 tarihindeki hâli

Yusuf Aykut Bediüzzaman'ın ve nur talebelerinin Denizli mahkemesi davası için oluşturulan ikinci bilirkişi heyeti üyelerindedir. Denizli Mahkemesi için ilk bilirkişi heyeti iki lise öğretmeninden oluşturulmuş ve bu heyet talimat alarak son derece taraflı ve menfi bir rapor hazırlamıştır. Üstad hz. bu heyete itiraz etmiş, itirazı kabul edilmiş ve mesele Ankara ağır ceza mahkemesine sevk edilmişti. Ankara 1. Ağır ceza reisi Emin Böke’nin başkanlığında Ankara Diyanet İşleri Müşavere Heyeti azasından ders-i âmm ve profesör Yusuf Ziya Yörükan, Ankara Dil-Tarih Fakültesi Şarkiyat Enstitüsü Müdürü Necati Lugal ve Türk Tarih Kurumu ve Türk-İslâm Kitapları Derleme Heyeti üyesi Yusuf Aykut'tan oluşan ikinci bir heyet oluşturuldu. Bu heyetin tüm risale ve mektupları titizlikle inceleyerek hazırladığı rapor büyük ölçüde müspetti. Bediüzzaman sadece ufak bazı hatalarına cevap verdi. Denizli Ağır ceza mahkemesi bu raporu da göz önünde tutarak beraat kararı verdi.

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri:

Doğum Yeri ve Tarihi:

Vefat Yeri ve Tarihi:

Kabrinin Yeri:

Risale-i Nur ile Nasıl Tanıştığı[değiştir]

Bediüzzaman Said Nursi ile Görüşmeleri[değiştir]

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Şahitler ifadelerinde, maznunlara atıf ve isnad olunan suçu işledikleri hakkında adem-i malûmat beyan etmişler; bilhassa Ankara Ağır Ceza Mahkemesinden Emin Büke’nin riyaseti altında ehl-i vukuf intihab olunan Ankara Diyanet İşleri Müşavere Heyeti azasından ders-i âmm ve profesör Yusuf Ziya Yörükhan ve Ankara Dil-Tarih Fakültesi Şarkiyat Enstitüsü Müdürü Necati Lügal ve Türk Tarih Kurumu ve Türk-İslâm Kitapları Derleme Heyeti azasından Yusuf Aykut tarafından tanzim kılınan evrak arasında mevcud raporlarında: Said Nursî’nin yegân yegân tetkik olunan risale ve kitaplarında halkı; dini ve mukaddesatı âlet ederek devletin emniyetini ihlâle teşvik etmek veya cemiyet kurmak kasdında olduğunu gösterir bir sarahat, emare olmayıp kendisini yegane âlim mahiyetinde göstermeye meraklı bir tavır takındığı…

(Emirdağ Lahikası-1)


Hem o ehl-i vukuf, bütün kardeşlerimizi ve beni tam tebrie edip derler: “Said’in âlimane ve vâkıfane eserlerine iman ve âhiretleri için bağlanmışlar; hiçbir cihette hükûmete karşı bir sû-i kasdlarına dair bir sarahat ve bir emare, ne muhaberelerinde ve ne de kitap ve risalelerinde bulmadık.” diye o heyetin ittifakıyla karar verip biri feylesof Necati, biri Yusuf Ziya (âlim), biri de feylesof Yusuf namlarında imza etmişler.

(Şualar, 13. Şua

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

Ankara Ehl-i Vukufunun İttifakla Verdikleri Raporun Suretidir

Dolu bulunan cem’an beş sandık kitap, tarafımızdan açılarak okundu. (Hâşiye[1]) Said Nursî tarafından telif edilen basılmış, basılmamış Risale-i Nur eczaları ve Risale-i Nur’a ekli Said Nursî ile bazı şakirdleri tarafından yazılmış kısmen ilmî ve dinî mektuplarla, şakirdlerin birbiriyle ve Said Nursî ile âdi muhabere mektupları ve klişeler, inceleme mevzuu salahiyetimiz dâhilinde görülerek incelendi. Bunların mahiyetini belirtmek için bu risale ve mektupları iki nev’e ayırmak gerektir:

Risaleler: Bir âyetin tefsiri ve bir hadîsin şerhi maksadıyla yazılmış olanlarıyla; din, iman, Allah, Peygamber, Kur’an ve âhiret akidelerini ve ibarelerini açıkça anlatmak için temsillerle yazılmış ilmî görüşleri ve ihtiyarlarla gençlere hitap eden ahlâkî öğütler ve kısmen hayat tecrübesinden alınmış ibretli vak’alar ve esnafa ait faydalı menkıbeleri ihtiva eden, mevcudun yüzde doksanını teşkil eden risalelerdir ki –bunlarda– bütün bu risalelerde müellif hem samimi hem hasbî ve hem de ilim yolundan ve dinî esaslardan hiç ayrılmamıştır. Bunlarda dini âlet etmek ve cemiyet teşkil etmekle emniyeti ihlâl hareketinin bulunmadığı sarîhtir.

Şakirdlerin birbiriyle ve Said Nursî ile âdi muhabere mektupları da bu nevidendirler.

1- Said Nursî, İstanbul’da iken kazandığı ehemmiyetli şan ve şerefin, kalın bir uykudan ibaret sakîl bir rüya, muvakkat bir sersemlik olduğunu söyler. Ve İstanbul’da bir iki sene gafletle siyasete karıştığından bunu dünyanın ölümü diye tasvir eder. Bu münasebetle “Eski Said” “Yeni Said” diye iki şahsiyet bulunduğunu ve bu şahsiyetlerin birbirinden ayrı olduklarını söyler. Sonra dokuz adet birincide, yirmi kadar risale bulunan mecmuasının sonunda, Isparta’da Risale-i Nur şakirdlerine yazılan mektubun içinde, siyasete tenezzülün hata olduğunu söyler.

2- Said Nursî’nin en mühim kitabı olan Hüccetü’l-Bâliğa adlı kitabın bir münâcat kısmında: “Bu dünya fânidir. En büyük dava, bâki olan âlemi kazanmaktır. İnsanın itikadı sağlam olmazsa davayı kaybeder. Hakiki dava budur. Bunun haricindeki davalara karışmak zararlıdır. Siyasetle meşgul olan, ehemmiyetli hizmetlerinden geri kalır. Hem de siyaset boğuşmalarına kapılanlar, selâmet-i kalbini kaybeder.” der.

3- Yirmi Altıncı Lem’a’da “İhtiyar dünyada, benim hakiki vazifem, neşr-i esrar-ı Kur’aniyedir.” (Sahife: 45). Bu memleketle, hamiyet-i İslâmiye noktasından alâkadarım. Yoksa benim ne hanem var ne evladım.” (Sahife: 59).

4- Yirmi Birinci Lem’a’da kardeşlerine verdiği öğütlerden birinci düstur: “Amelinizde rıza-i İlahî olacak, maddî menfaat fikri olmayacak.” Bu yazılarda: “Ben sofi değilim.” “Mesleğimiz tarîkat değildir” (Sahife: 8). “Hubb-u câh ve nazarı kendine celbetmek, ruhî bir marazdır. Buna gizli bir şirk denir.” “Eğer mesleğimiz şeyhlik olsaydı makam bir olurdu, o makama çok namzetler olurdu. Mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz…”

(Emirdağ Lahikası-1)


Denizli mahkemesi, ehl-i vukuf raporunda: “Evet, Said Nursî’de bir enerji vardır fakat bu enerjisini, tarîkat veya bir cemiyet kurmakta sarf etmemiş, Kur’an hakikatlerini beyan ve dine hizmete sarf ettiği kanaatine varılmıştır.” denilmektedir.

(Sözler, Konferans)


Benim hakkımda evham edenlere deyiniz ki: Biz, hizmet ettiğimiz bu adamın yirmi senelik hayatının bütün mahrem ve gayr-ı mahrem mektuplarını ve kitaplarını ve esrarını hükûmet şiddetli taharriyatla elde etti. Dokuz ay hem Isparta hem Denizli hem Ankara adliyeleri tetkikten sonra, bir tek gün cezayı, bir tek talebesine vermeyi mûcib bir madde –beş sandık kitaplarında ve evraklarında– bulunmadı ki hem Ankara Ehl-i Vukufu hem Denizli Mahkemesi ittifakla beraetine karar verdiler.

(Emirdağ Lahikası-1)


Aziz, sıddık kardeşlerim!

Bir cilve-i inayet-i Rabbaniye ve bir himayet-i hıfz-ı İlahiyedir ki Ankara’da ehl-i vukuf heyeti, Risale-i Nur’un hakikatlerine karşı mağlup olup şiddetli tenkit ve itirazın çok esbabı var iken âdeta beraetine karar verdiklerini işittim. Halbuki mahremlerin şedit ifadeleri ve müdafaatın dokunaklı meydan okumaları ve Maarif Vekili’nin dehşetli hücumu ve ehl-i vukufun heyetinde Maarif Dairesine mensup ehemmiyetli iki maddî feylesofların ve yeni icadlara taraftar büyük bir âlimin bulunması ve bir seneden beri gizli zındıka komitesi aleyhimize Halk Fırkasını ve Maarif’i sevk etmesi cihetiyle, ehl-i vukufun pek şiddetli itirazları ve bizi ağır cezalarla ittiham etmelerini beklerken, himayet ve inayet-i Rahmaniye imdada yetişip onlara Risale-i Nur’un yüksek makamını göstererek, şiddetli tenkitlerden vazgeçirmiş.

Hattâ bizi cezalardan kurtarmak fikriyle ve Eskişehir Meselesi ve 31 Mart hâdise-i meşhuresiyle beni sâbıkalı bir mücrim-i siyasî nazarıyla baktırmamak ve sırf din ve iman için hareket ettiğimizi ve siyaset fikri bulunmadığını göstermek fikriyle demişler ki: “Said Nursî, eskiden beri ara sıra peygambere verasetlik davasında bulunur. Kur’an ve iman hizmetinde müceddidlik tavrını alır, yani bazen bir nevi cezbeye mağlup olup meczubane hareket eder.”

İşte bu fıkra ile feylesofların dinsizce tabirler ile kim olursa olsun din lehinde kuvvetli hareket edenlere: Vazifesi, müceddidlik irsiyetiyle yapıyor diye hem bir kısım kardeşlerimizin haddimden çok ziyade hüsn-ü zanlarını tenkit etmek hem bana bir cezbe isnad ile şiddetlerimde beni siyasetten ve cezadan tebrie etmek ve bize muarız ve düşman olanlarını bir derece okşamak ve işarat-ı Kur’aniye ve keramat-ı Aleviye ve Gavsiye hakikat ve kuvvetli olduklarını göstermek ve herkese kıyasen bende dahi bulunması tahminlerince muhakkak olan hubb-u câh ve enaniyet ve hodfüruşluğu kırmak için o dinsizce, feylesofane tabirini istimal etmişler.

O tabire karşı, Risale-i Nur baştan nihayetine kadar güneş gibi bir cevaptır. Ve mesleğimiz, terk-i enaniyet ve uhuvvet olmasından, bizde hodfüruşane şatahat bulunmadığından, Yeni Said’in Risale-i Nur zamanındaki mahviyetkârane hayatı ve mübarek kardeşlerinin ifratkârane hüsn-ü zanlarını hatıra bakmayarak mükerrer derslerle ta’dil etmesi, o tabir ile işmam edilen manayı tam çürütüyor, izale eder.

(Şualar, 13. Şua

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

  • Denizli Hapsi
  • Emin Böke: Bediüzzaman'ın ve nur talebelerinin Denizli mahkemesi davası için riyaseti altında bilirkişi heyeti oluşturulan Ankara Ağır Ceza Mahkemesi hakimi.
  • Yusuf Ziya Yörükan: Emin Böke riyasetinde oluşturulan Ehli Vukufun üyesi
  • Necati Lugal: Emin Böke riyasetinde oluşturulan Ehli Vukufun üyesi

Kaynakça[değiştir]

  1. Ehl-i vukuf raporundaki tenkit kısmı, mahkemede kat’î cevapları verildiğinden ve müdafaatımın âhirinde yazıldığından, burada yazılmadı. Zaten o tenkitler, üç dört risalede yalnız on cüz’î meseledir. Hem siyasî değil, ilmîdirler. Hem o itirazlar, sehiv ve hata olduğu, senetlerle mahkemede ispat edilmiştir.