Yusuf 53

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
09.19, 15 Haziran 2023 tarihinde Turker (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 36428 numaralı sürüm

Önceki Ayet: Yusuf 52Yusuf SuresiYusuf 54: Sonraki Ayet

Meali: 53- (Bununla beraber)nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

Kur'an'daki Yeri: 13. Cüz, 241. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Ehl-i dünya diyorlar ki: Sana nasıl emniyet edeceğiz ki sen dünyamıza karışmayacaksın? Seni serbest bıraksak belki dünyamıza karışırsın. Hem nasıl bileceğiz ki sen kurnazlık yapmıyorsun? Kendini târik-i dünya gösterip halkın malını zahiren almaz, gizli alır bir kurnazlık olmadığını nasıl bileceğiz?

Elcevap: Yirmi sene evvelki Divan-ı Harb-i Örfîde ve Hürriyet’ten daha evvel zamanda çoklara malûm hal ve vaziyetim ve “İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi” namında o zaman Divan-ı Harpteki müdafaatım kat’î gösterir ki değil kurnazlık belki edna bir hileye tenezzül etmez bir tarzda hayat geçirmişim.

Eğer hile olsaydı, bu beş sene zarfında sizlere temellukkârane bir müracaat edilecekti. Hileli adam kendini sevdirir, kendini çekmez; iğfal ve aldatmaya daima çalışır. Halbuki bana karşı en mühim hücumlara ve tenkitlere mukabil tezellüle tenezzül etmedim. “تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ” deyip ehl-i dünyaya arkamı çevirdim.

Hem de âhireti bilen ve dünyanın hakikatini keşfeden; aklı varsa pişman olmaz, yeniden dünyaya dönüp uğraşmaz. Elli seneden sonra, alâkasız, tek başıyla bir adam; hayat-ı ebediyesini dünyanın bir iki sene gevezeliğine, şarlatanlığına feda etmez, feda etse kurnaz olmaz, belki ebleh bir divane olur. Ebleh bir divanenin elinden ne gelir ki onun ile uğraşılsın.

Amma zahiren târik-i dünya, bâtınen talib-i dünya şüphesi ise وَمَٓا اُبَرِّئُ نَفْسٖٓى اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّٓوءِ sırrınca: Ben nefsimi tebrie etmiyorum, nefsim her fenalığı ister. Fakat şu fâni dünyada, şu muvakkat misafirhanede, ihtiyarlık zamanında, kısa bir ömürde, az bir lezzet için ebedî, daimî hayatını ve saadet-i ebediyesini berbat etmek, ehl-i aklın kârı değil. Ehl-i aklın ve zîşuurun kârı olmadığından, nefs-i emmarem ister istemez akla tabi olmuştur.

(16. Mektup)


Sâlisen: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm ferman etmiş:

اِذَا اَرَادَ اللّٰهُ بِقَوْمٍ خَيْرًا اَبْصَرَهُمْ بِعُيُوبِ اَنْفُسِهِمْ

Kur’an-ı Hakîm’de Hazret-i Yusuf aleyhisselâm demiş:

وَمَٓا اُبَرِّئُ نَفْسٖى اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّٓوءِ

Evet, nefsini beğenen ve nefsine itimat eden, bedbahttır. Nefsinin ayıbını gören, bahtiyardır. Öyle ise sen bahtiyarsın. Fakat bazen olur ki nefs-i emmare, ya levvameye veya mutmainneye inkılab eder fakat silahlarını ve cihazatını âsaba devreder. Âsab ve damarlar ise o vazifeyi âhir ömre kadar görür. Nefs-i emmare çoktan öldüğü halde, onun âsârı yine görünür.

Çok büyük asfiya ve evliya var ki nüfusları mutmainne iken, nefs-i emmareden şekva etmişler. Kalpleri gayet selim ve münevver iken, emraz-ı kalpten vaveylâ etmişler. İşte bu zatlardaki, nefs-i emmare değil belki âsaba devredilen nefs-i emmarenin vazifesidir.

Maraz ise kalbî değil belki maraz-ı hayalîdir. İnşâallah aziz kardeşim, size hücum eden nefsiniz ve emraz-ı kalbiniz değil belki mücahedenin devamı için beşeriyet itibarıyla âsaba intikal eden ve terakkiyat-ı daimîye sebebiyet veren, dediğimiz gibi bir halettir.

(26. Mektup)


Şeytanın mühim bir desisesi: İnsana kusurunu itiraf ettirmemektir. Tâ ki istiğfar ve istiaze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip tâ ki nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin âdeta taksirattan takdis etsin.

Evet şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez; görse de yüz tevil ile tevil ettirir. وَ عَيْنُ الرِّضَا عَنْ كُلِّ عَيْبٍ كَلٖيلَةٌ sırrıyla: Nefsine nazar-ı rıza ile baktığı için ayıbını görmez. Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiaze etmez; şeytana maskara olur. Hazret-i Yusuf aleyhisselâm gibi bir Peygamber-i Âlîşan وَمَٓا اُبَرِّئُ نَفْسٖٓى اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّٓوءِ اِلَّا مَا رَحِمَ رَبّٖى dediği halde, nasıl nefse itimat edilebilir?

Nefsini ittiham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiaze eder. İstiaze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse o kusur, kusurluktan çıkar; itiraf etse affa müstahak olur.

(13. Lem'a)


Ey kardeşlerim! Mühim ve büyük bir umûr-u hayriyenin çok muzır manileri olur. Şeytanlar o hizmetin hâdimleriyle çok uğraşır. Bu manilere ve bu şeytanlara karşı, ihlas kuvvetine dayanmak gerektir. İhlası kıracak esbabdan; yılandan, akrepten çekindiğiniz gibi çekininiz. Hazret-i Yusuf aleyhisselâm اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّٓوءِ اِلَّا مَا رَحِمَ رَبّٖى demesiyle nefs-i emmareye itimat edilmez. Enaniyet ve nefs-i emmare sizi aldatmasın.

(21. Lem'a)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]