Ra'd 2: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
17. satır: 17. satır:


==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği==
==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği==
Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın en yüksek bir derece-i i’cazına bakmak istersen şu temsil dürbünüyle bak. Şöyle ki:
Gayet yüksek ve garib ve gayetle yayılmış acib bir ağaç farz edelim ki o ağaç bir perde-i gayb altında, bir tabaka-i mestûriyet içinde saklanmış. Malûmdur ki bir ağacın, insanın azaları gibi onun dalları, meyveleri, yaprakları, çiçekleri gibi bütün uzuvları arasında bir münasebet, bir tenasüp, bir muvazenet lâzımdır. Her bir cüzü, o ağacın mahiyetine göre bir şekil alır, bir suret verilir. İşte, hiç görünmeyen (ve hâlen görünmüyor) o ağaca dair biri çıksa, bir perde üstünde onun her bir azasına mukabil birer resim çekse, birer hudut çizse, daldan meyveye, meyveden yaprağa bir tenasüple bir suret tersim etse ve birbirinden nihayetsiz uzak mebde ve müntehasının ortasında uzuvlarının aynı şekil ve suretini gösterecek muvafık tersimatla doldursa elbette şüphe kalmaz ki o ressam o gaybî ağacı gayb-aşina nazarıyla görür, ihata eder, sonra tasvir eder.
Aynen onun gibi Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın dahi hakikat-i mümkinata dair –ki o hakikat; dünyanın iptidasından tut, tâ âhiretin en nihayetine kadar uzanmış ve ferşten arşa ve zerreden şemse kadar yayılmış olan şecere-i hilkatin hakikatine dair– beyanat-ı Furkaniyesi, o kadar tenasübü muhafaza etmiş ve her bir uzva ve meyveye lâyık birer suret vermiştir ki bütün muhakkikler, nihayet-i tahkikinde, Kur’an’ın tasvirine “Mâşâallah, bârekellah” deyip “Tılsım-ı kâinatı ve muamma-yı hilkati keşif ve fetheden yalnız sensin ey Kur’an-ı Hakîm!” demişler.
[[Nahl 60|{{Arabi|وَ لِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى}}]] –temsilde kusur yok– esma ve sıfât-ı İlahiyeyi, şuun ve ef’al-i Rabbaniyeyi, bir şecere-i tûba-i nur hükmünde temsil edelim ki o şecere-i nuraniyenin daire-i azameti, ezelden ebede uzanıp gidiyor. Hudud-u kibriyası, gayr-ı mütenahî feza-yı ıtlakta yayılıp ihata ediyor. Hudud-u icraatı
[[Enfal 24|{{Arabi|يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهٖ}}]]
[[En'am 95|{{Arabi|فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوٰى}}]]
[[Al-i İmran 6|{{Arabi|هُوَ الَّذٖى يُصَوِّرُكُمْ فِى الْاَرْحَامِ كَيْفَ يَشَٓاءُ}}]]
hududundan tut tâ
[[Zümer 67|{{Arabi|وَالسَّمٰوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمٖينِهٖ}}]]
[[Hud 7|{{Arabi|خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ فٖى سِتَّةِ اَيَّامٍ}}]]
[[Ra'd 2|{{Arabi|وَ سَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ}}]]
hududuna kadar uzanmış o hakikat-i nuraniyeyi; bütün dal ve budaklarıyla, gayat ve meyveleriyle o kadar tenasüple ve birbirine uygun, birbirine lâyık, birbirini kırmayacak, birbirinin hükmünü bozmayacak, birbirinden tevahhuş etmeyecek bir surette o hakaik-i esma ve sıfâtı ve şuun ve ef’ali beyan etmiştir ki bütün ehl-i keşif ve hakikat ve daire-i melekûtta cevelan eden bütün ashab-ı irfan ve hikmet, o beyanat-ı Furkaniyeye karşı “Sübhanallah” deyip “Ne kadar doğru, ne kadar mutabık, ne kadar güzel, ne kadar lâyık.” diyerek tasdik ediyorlar.
([[Risale:13._Söz|13. Söz]])


==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==
==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==


==İlgili Maddeler==
==İlgili Maddeler==

16.04, 28 Ocak 2023 tarihindeki hâli

Önceki Ayet: Ra'd 1Ra'd SuresiRa'd 3: Sonraki Ayet

Meali: 2- Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. (Bunların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklamaktadır.

{Arş'a istiva hakkında bilgi için A'raf sûresi 54. âyete bakınız.}

Kur'an'daki Yeri: 13. Cüz, 248. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın en yüksek bir derece-i i’cazına bakmak istersen şu temsil dürbünüyle bak. Şöyle ki:

Gayet yüksek ve garib ve gayetle yayılmış acib bir ağaç farz edelim ki o ağaç bir perde-i gayb altında, bir tabaka-i mestûriyet içinde saklanmış. Malûmdur ki bir ağacın, insanın azaları gibi onun dalları, meyveleri, yaprakları, çiçekleri gibi bütün uzuvları arasında bir münasebet, bir tenasüp, bir muvazenet lâzımdır. Her bir cüzü, o ağacın mahiyetine göre bir şekil alır, bir suret verilir. İşte, hiç görünmeyen (ve hâlen görünmüyor) o ağaca dair biri çıksa, bir perde üstünde onun her bir azasına mukabil birer resim çekse, birer hudut çizse, daldan meyveye, meyveden yaprağa bir tenasüple bir suret tersim etse ve birbirinden nihayetsiz uzak mebde ve müntehasının ortasında uzuvlarının aynı şekil ve suretini gösterecek muvafık tersimatla doldursa elbette şüphe kalmaz ki o ressam o gaybî ağacı gayb-aşina nazarıyla görür, ihata eder, sonra tasvir eder.

Aynen onun gibi Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın dahi hakikat-i mümkinata dair –ki o hakikat; dünyanın iptidasından tut, tâ âhiretin en nihayetine kadar uzanmış ve ferşten arşa ve zerreden şemse kadar yayılmış olan şecere-i hilkatin hakikatine dair– beyanat-ı Furkaniyesi, o kadar tenasübü muhafaza etmiş ve her bir uzva ve meyveye lâyık birer suret vermiştir ki bütün muhakkikler, nihayet-i tahkikinde, Kur’an’ın tasvirine “Mâşâallah, bârekellah” deyip “Tılsım-ı kâinatı ve muamma-yı hilkati keşif ve fetheden yalnız sensin ey Kur’an-ı Hakîm!” demişler.

وَ لِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى –temsilde kusur yok– esma ve sıfât-ı İlahiyeyi, şuun ve ef’al-i Rabbaniyeyi, bir şecere-i tûba-i nur hükmünde temsil edelim ki o şecere-i nuraniyenin daire-i azameti, ezelden ebede uzanıp gidiyor. Hudud-u kibriyası, gayr-ı mütenahî feza-yı ıtlakta yayılıp ihata ediyor. Hudud-u icraatı

يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهٖ

فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوٰى

هُوَ الَّذٖى يُصَوِّرُكُمْ فِى الْاَرْحَامِ كَيْفَ يَشَٓاءُ

hududundan tut tâ

وَالسَّمٰوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمٖينِهٖ

خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ فٖى سِتَّةِ اَيَّامٍ

وَ سَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ

hududuna kadar uzanmış o hakikat-i nuraniyeyi; bütün dal ve budaklarıyla, gayat ve meyveleriyle o kadar tenasüple ve birbirine uygun, birbirine lâyık, birbirini kırmayacak, birbirinin hükmünü bozmayacak, birbirinden tevahhuş etmeyecek bir surette o hakaik-i esma ve sıfâtı ve şuun ve ef’ali beyan etmiştir ki bütün ehl-i keşif ve hakikat ve daire-i melekûtta cevelan eden bütün ashab-ı irfan ve hikmet, o beyanat-ı Furkaniyeye karşı “Sübhanallah” deyip “Ne kadar doğru, ne kadar mutabık, ne kadar güzel, ne kadar lâyık.” diyerek tasdik ediyorlar.

(13. Söz)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]