Kuran:Bakara: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
1. satır: 1. satır:
[[Kategori:Kur'an]]
[[Kategori:Kur'an]]
''Önceki Sure: [[Kuran:Fatiha|Fâtiha]] ← [[Kuran:Kur'an|Kur'an]] → [[Kuran:Al-i İmran|Âl-i İmran]]: Sonraki Sure''


=2. Bakara Suresi=
''Önceki Sure: [[Kuran:Kasas|Kasas]] ← [[Kuran:Kur'an|Kur'an]] → [[Kuran:Rum|Rum]]: Sonraki Sure''


__NOTOC__
=29. Ankebut Suresi=
<div id="a0">{{Arabi|بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ }}</div>


Bismillâhirrahmânirrahîm. (Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla)
{{Arabi|٢٩﴾ﺳُﻮﺭَﺓُ ﺍﻟْﻌَﻨْﻜَﺒُﻮﺕِ}}


= Bölüm 1 =
{Mekke'de nâzil olan bu sûre 69 âyettir. "Ankebût", örümcek demektir. 41. âyetinde kâfirlerin işleri örümcek ağına benzetildiği için sûre bu ismi almıştır.}
<div id="a1">(1) {{Arabi|الٓمٓ}}</div>


1. Elif. Lâm. Mîm.
{{Arabi|ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ}}


<div id="a2">(2) {{Arabi|ذَٰلِكَ ٱلْكِتَٰبُ لَا رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ}}</div>
==Cüz 20==


2. O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.
===Bölüm 1===


<div id="a3">(3) {{Arabi|ٱلَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِٱلْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ ٱلصَّلَوٰةَ وَمِمَّا رَزَقْنَٰهُمْ يُنفِقُونَ}}</div>
===Sayfa 395===


3. Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.
<div id="1">{{Arabi|ﺍﻟٓﻢٓ ﴿١﴾}}</div>


<div id="a4">(4) {{Arabi|وَٱلَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَآ أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَآ أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَبِٱلْءَاخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ}}</div>
1- Elif. Lâm. Mîm.


4. Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.
<div id="2">{{Arabi|ﺍَﺣَﺴِﺐَ ﺍﻟﻨَّﺎﺱُ ﺍَﻥْ ﻳُﺘْﺮَﻛُٓﻮﺍ ﺍَﻥْ ﻳَﻘُﻮﻟُٓﻮﺍ ﺍَﻣَﻨَّﺎ ﻭَﻫُﻢْ ﻟﺎَ ﻳُﻔْﺘَﻨُﻮﻥَ﴿٢﴾}}</div>


<div id="a5">(5) {{Arabi|أُو۟لَٰٓئِكَ عَلَىٰ هُدًى مِّن رَّبِّهِمْ وَأُو۟لَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْمُفْلِحُونَ}}</div>
2- İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?


5. İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.  
{Bu âyetin, imanları sebebiyle çeşitli işkencelere maruz kalan bazı sahâbîler hakkında nâzil olduğu rivayet edilmiştir.}


<div id="a6">(6) {{Arabi|إِنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ سَوَآءٌ عَلَيْهِمْ ءَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ}}</div>
<div id="3">{{Arabi|ﻭَﻟَﻘَﺪْ ﻓَﺘَﻨَّﺎ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻣِﻦْ ﻗَﺒْﻠِﻬِﻢْ ﻓَﻠَﻴَﻌْﻠَﻤَﻦَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺻَﺪَﻗُﻮﺍ ﻭَﻟَﻴَﻌْﻠَﻤَﻦَّ ﺍﻟْﻜَﺎﺫِﺑِﻴﻦَ﴿٣﴾}}</div>


6. Gerçek şu ki, kâfir olanları (azap ile) korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir; iman etmezler.  
3- Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.


<div id="a7">(7) {{Arabi|خَتَمَ ٱللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ وَعَلَىٰ سَمْعِهِمْ وَعَلَىٰٓ أَبْصَٰرِهِمْ غِشَٰوَةٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ}}</div>
<div id="4">{{Arabi|ﺍَﻡْ ﺣَﺴِﺐَ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻳَﻌْﻤَﻠُﻮﻥَ ﺍﻟﺴَّﻴِّﺌَﺎﺕِ ﺍَﻥْ ﻳَﺴْﺒِﻘُﻮﻧَﺎ  ﺳَٓﺎﺀَ ﻣَﺎ ﻳَﺤْﻜُﻤُﻮﻥَ﴿٤﴾}}</div>


7. Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir.Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır.
4- Yoksa kötülükleri yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kötü (ne yanlış) hüküm veriyorlar!


= Bölüm 2 =
<div id="5">{{Arabi|ﻣَﻦْ ﻛَﺎﻥَ ﻳَﺮْﺟُﻮﺍ ﻟِﻘَٓﺎﺀَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻓَﺎِﻥَّ ﺍَﺟَﻞَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻟَﺎَﺕٍ  ﻭَﻫُﻮَ ﺍﻟﺴَّﻤِﻴﻊُ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ﴿٥﴾}}</div>


<div id="a8">(8) {{Arabi|وَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن يَقُولُ ءَامَنَّا بِٱللَّهِ وَبِٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ وَمَا هُم بِمُؤْمِنِينَ}}</div>
5- Kim Allah'a kavuşmayı umuyorsa, bilsin ki Allah'ın tayin ettiği o vakit elbet gelecektir. O, her şeyi işiten ve bilendir.


8. İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde ”Allah'a ve ahiret gününe inandık” derler.
<div id="6">{{Arabi|ﻭَﻣَﻦْ ﺟَﺎﻫَﺪَ ﻓَﺎِﻧَّﻤَﺎ ﻳُﺠَﺎﻫِﺪُ ﻟِﻨَﻔْﺴِﻪِ  ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻟَﻐَﻨِﻰٌّ ﻋَﻦِ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ﴿٦﴾}}</div>


<div id="a9">(9) {{Arabi|يُخَٰدِعُونَ ٱللَّهَ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَمَا يَخْدَعُونَ إِلَّآ أَنفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ}}</div>
6- Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnîdir. (O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur).


9. Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar.Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir.
===Sayfa 396===


<div id="a10">(10) {{Arabi|فِى قُلُوبِهِم مَّرَضٌ فَزَادَهُمُ ٱللَّهُ مَرَضًا وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌۢ بِمَا كَانُوا۟ يَكْذِبُونَ}}</div>
<div id="7">{{Arabi|ﻭَﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻣَﻨُﻮﺍ ﻭَﻋَﻤِﻠُﻮﺍ ﺍﻟﺼَّﺎﻟِﺤَﺎﺕِ ﻟَﻨُﻜَﻔِّﺮَﻥَّ ﻋَﻨْﻬُﻢْ ﺳَﻴِّﺌَﺎﺗِﻬِﻢْ ﻭَﻟَﻨَﺠْﺰِﻳَﻨَّﻬُﻢْ ﺍَﺣْﺴَﻦَ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻛَﺎﻧُﻮﺍ ﻳَﻌْﻤَﻠُﻮﻥَ﴿٧﴾}}</div>


10. Onların kalblerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elîm bir azap vardır.  
7- İman edip iyi işler yapanların (geçmiş) kötülüklerini elbette örteriz ve onlara, yaptıklarının daha güzeli ile karşılık veririz.


<div id="a11">(11) {{Arabi|وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا۟ فِى ٱلْأَرْضِ قَالُوٓا۟ إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ}}</div>
<div id="8">{{Arabi|ﻭَﻭَﺻَّﻴْﻨَﺎ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥَ ﺑِﻮَﺍﻟِﺪَﻳْﻪِ ﺣُﺴْﻨًﺎ  ﻭَﺍِﻥْ ﺟَﺎﻫَﺪَﺍﻙَ ﻟِﺘُﺸْﺮِﻙَ ﺑِﻰ ﻣَﺎ ﻟَﻴْﺲَ ﻟَﻚَ ﺑِﻪِ ﻋِﻠْﻢٌ ﻓَﻠﺎَ ﺗُﻄِﻌْﻬُﻤَﺎ  ﺍِﻟَﻰَّ ﻣَﺮْﺟِﻌُﻜُﻢْ ﻓَﺎُﻧَﺒِّﺌُﻜُﻢْ ﺑِﻤَﺎ ﻛُﻨْﺘُﻢْ ﺗَﻌْﻤَﻠُﻮﻥَ﴿٨﴾}}</div>


11. Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, ”Biz ancak ıslah edicileriz” derler.  
8- Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.


<div id="a12">(12) {{Arabi|أَلَآ إِنَّهُمْ هُمُ ٱلْمُفْسِدُونَ وَلَٰكِن لَّا يَشْعُرُونَ}}</div>
<div id="9">{{Arabi|ﻭَﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻣَﻨُﻮﺍ ﻭَﻋَﻤِﻠُﻮﺍ ﺍﻟﺼَّﺎﻟِﺤَﺎﺕِ ﻟَﻨُﺪْﺧِﻠَﻨَّﻬُﻢْ ﻓِﻰ ﺍﻟﺼَّﺎﻟِﺤِﻴﻦَ﴿٩﴾}}</div>


12. Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin anlamazlar.  
9- İman edip iyi işler yapanları, muhakkak sâlihler (zümresi) içine katarız.


<div id="a13">(13) {{Arabi|وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ ءَامِنُوا۟ كَمَآ ءَامَنَ ٱلنَّاسُ قَالُوٓا۟ أَنُؤْمِنُ كَمَآ ءَامَنَ ٱلسُّفَهَآءُ أَلَآ إِنَّهُمْ هُمُ ٱلسُّفَهَآءُ وَلَٰكِن لَّا يَعْلَمُونَ}}</div>
<div id="10">{{Arabi|ﻭَﻣِﻦَ ﺍﻟﻨَّﺎﺱِ ﻣَﻦْ ﻳَﻘُﻮﻝُ ﺍَﻣَﻨَّﺎ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪِ ﻓَﺎِﺫَٓﺍ ﺍُﻭ ﺫِﻯَ ﻓِﻰ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺟَﻌَﻞَ ﻓِﺘْﻨَﺔَ ﺍﻟﻨَّﺎﺱِ ﻛَﻌَﺬَﺍﺏِ ﺍﻟﻠَّﻪِ  ﻭَﻟَﺌِﻦْ ﺟَٓﺎﺀَ ﻧَﺼْﺮٌ ﻣِﻦْ ﺭَﺑِّﻚَ ﻟَﻴَﻘُﻮﻟُﻦَّ ﺍِﻧَّﺎ ﻛُﻨَّﺎ ﻣَﻌَﻜُﻢْ  ﺍَﻭَ ﻟَﻴْﺲَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺑِﺎَﻋْﻠَﻢَ ﺑِﻤَﺎ ﻓِﻰ ﺻُﺪُﻭﺭِ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ﴿١٠﴾}}</div>


13. Onlara: İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin, denildiği vakit ”Biz hiç, sefihlerin (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!” derler. Biliniz ki, sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler (veya bilmezlikten gelirler).
10- İnsanlardan kimi vardır ki: "Allah'a inandık" der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi tutar. Halbuki Rabbinden bir nusret gelecek olsa, mutlaka, "Doğrusu biz de sizinle beraberdik" derler. İyi de, Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir?


<div id="a14">(14) {{Arabi|وَإِذَا لَقُوا۟ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ قَالُوٓا۟ ءَامَنَّا وَإِذَا خَلَوْا۟ إِلَىٰ شَيَٰطِينِهِمْ قَالُوٓا۟ إِنَّا مَعَكُمْ إِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِءُونَ}}</div>
{Bu manaya göre, samimi iman sahibi olmayan bu gibi kimselerin, Allah yolunda eziyete uğradıklarında, karşılaştıkları dünyevî işkenceleri, Allah'ın ahiretteki azabına denk tutmaları anlatılmış olur. Bir de, "İnsanlardan gördüğü ezayı, Allah'ın azabı imiş gibi sayar" manası verilmektedir.}


14. (Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit ”(Biz de) iman ettik” derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz, derler.
<div id="11">{{Arabi|ﻭَﻟَﻴَﻌْﻠَﻤَﻦَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻣَﻨُﻮﺍ ﻭَﻟَﻴَﻌْﻠَﻤَﻦَّ ﺍﻟْﻤُﻨَﺎﻓِﻘِﻴﻦَ﴿١١﴾}}</div>


<div id="a15">(15) {{Arabi|ٱللَّهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ فِى طُغْيَٰنِهِمْ يَعْمَهُونَ}}</div>
11- Allah, elbette (O'na gönülden) iman edenleri de bilir, iki yüzlüleri de bilir (ortaya çıkaracaktır).


15. Gerçekte, Allah onlarla istihza (alay) eder de azgınlıklarında onlara fırsat verir, bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.
<div id="12">{{Arabi|ﻭَﻗَﺎﻝَ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻛَﻔَﺮُﻭﺍ ﻟِﻠَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻣَﻨُﻮﺍ ﺍﺗَّﺒِﻌﻮُﺍ ﺳَﺒِﻴﻠَﻨَﺎ ﻭَﻟْﻨَﺤْﻤِﻞْ ﺧَﻄَﺎﻳَﺎﻛُﻢْ  ﻭَﻣَﺎﻫُﻢْ ﺑِﺤَﺎﻣِﻠِﻴﻦَ ﻣِﻦْ ﺧَﻄَﺎﻳَﺎﻫُﻢْ ﻣِﻦْ ﺷَﻰْﺀٍ  ﺍِﻧَّﻬُﻢْ ﻟَﻜَﺎﺫِﺑُﻮﻥَ﴿١٢﴾}}</div>


<div id="a16">(16) {{Arabi|أُو۟لَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ ٱشْتَرَوُا۟ ٱلضَّلَٰلَةَ بِٱلْهُدَىٰ فَمَا رَبِحَت تِّجَٰرَتُهُمْ وَمَا كَانُوا۟ مُهْتَدِينَ}}</div>
12- Kâfirler, iman edenlere: Bizim yolumuza uyun, sizin günahlarınızı biz yüklenelim, derler. Halbuki onların hiçbir günahını yüklenecek değillerdir. Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler.


16. İşte onlar, hidayete karşılık dalâleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir.
<div id="13">{{Arabi|ﻭَﻟَﻴَﺤْﻤِﻠُﻦَّ ﺍَﺛْﻘَﺎﻟَﻬُﻢْ ﻭَﺍَﺛْﻘَﺎﻟﺎً ﻣَﻊَ ﺍَﺛْﻘَﺎﻟِﻬِﻢْ  ﻭَﻟَﻴُﺴْﺌَﻠُﻦَّ ﻳَﻮْﻡَ ﺍﻟْﻘِﻴَﻤَﺔِ ﻋَﻤَّﺎ ﻛَﺎﻧُﻮﺍ ﻳَﻔْﺘَﺮُﻭﻥَ ﴿١٣﴾}}</div>


<div id="a17">(17) {{Arabi|مَثَلُهُمْ كَمَثَلِ ٱلَّذِى ٱسْتَوْقَدَ نَارًا فَلَمَّآ أَضَآءَتْ مَا حَوْلَهُۥ ذَهَبَ ٱللَّهُ بِنُورِهِمْ وَتَرَكَهُمْ فِى ظُلُمَٰتٍ لَّا يُبْصِرُونَ}}</div>
13- (Fakat gerçek şu ki) elbette kendi yüklerini (veballerini), kendi yükleriyle birlikte nice yükleri taşıyacaklar ve uydurup durdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir.


17. Onların (münafıkların) durumu, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimse misalidir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler.  
{12. âyette, kâfirlerin başkalarının günahını yüklenmeyeceği belirtilirken, bu âyette, doğru yoldan saptırdıkları kişilerin veballerini de taşıyacakları ifade edilmektedir. Fakat burada uyumsuz bir durum yoktur. Zira önceki âyette, kâfirlerin, saptırmak istedikleri kimseleri kandırmak için onlara "Sizin günahınızı biz yükleneceğiz" deyip onların günahlarını kaldırmayı vaad ettikleri anlatılmaktadır. Her iki âyet birlikte incelendiğinde, hiç kimsenin başkasının günahını -bizzat kendisi çekmeyi göze alsa bile- kaldırtmaya gücü yetmeyeceği, bununla birlikte, başkalarını doğru yoldan saptıranların kat kat vebal yüklenecekleri, fakat böylece, yoldan sapanların da kendi günahlarından kurtulmuş olmayacakları anlaşılmaktadır.}


<div id="a18">(18) {{Arabi|صُمٌّۢ بُكْمٌ عُمْىٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَ}}</div>
===Bölüm 2===


18. Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri dönemezler.
<div id="14">{{Arabi|ﻭَﻟَﻘَﺪْ ﺍَﺭْﺳَﻠْﻨَﺎ ﻧُﻮﺣًﺎ ﺍِﻟَﻰ ﻗَﻮْﻣِﻪِ ﻓَﻠَﺒِﺚَ ﻓِﻴﻬِﻢْ ﺍَﻟْﻒَ ﺳَﻨَﺔٍ ﺍِﻟﺎَّ ﺧَﻤْﺴِﻴﻦَ ﻋَﺎﻣًﺎ  ﻓَﺎَﺧَﺬَﻫُﻢُ ﺍﻟﻄُّﻮﻓَﺎﻥُ ﻭَﻫُﻢْ ﻇَﺎﻟِﻤُﻮﻥَ﴿١٤﴾}}</div>


<div id="a19">(19) {{Arabi|أَوْ كَصَيِّبٍ مِّنَ ٱلسَّمَآءِ فِيهِ ظُلُمَٰتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌ يَجْعَلُونَ أَصَٰبِعَهُمْ فِىٓ ءَاذَانِهِم مِّنَ ٱلصَّوَٰعِقِ حَذَرَ ٱلْمَوْتِ وَٱللَّهُ مُحِيطٌۢ بِٱلْكَٰفِرِينَ}}</div>
14- Andolsun ki biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik de o bin yıldan elli yıl eksik bir süre onların arasında kaldı. Sonunda onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.


19. Yahut (onların durumu), gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun karanlıklar, gürültü ve yıldırımlar bulunan yağmur(a tutulmuş kimselerin durumu) gibidir. O münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Halbuki Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır.
===Sayfa 397===


<div id="a20">(20) {{Arabi|يَكَادُ ٱلْبَرْقُ يَخْطَفُ أَبْصَٰرَهُمْ كُلَّمَآ أَضَآءَ لَهُم مَّشَوْا۟ فِيهِ وَإِذَآ أَظْلَمَ عَلَيْهِمْ قَامُوا۟ وَلَوْ شَآءَ ٱللَّهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَأَبْصَٰرِهِمْ إِنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ}}</div>
<div id="15">{{Arabi|ﻓَﺎَﻧْﺠَﻴْﻨَﺎﻩُ ﻭَﺍَﺻْﺤَﺎﺏَ ﺍﻟﺴَّﻔِﻴﻨَﺔِ ﻭَﺟَﻌَﻠْﻨَﺎﻫَٓﺎ ﺍَﻳَﺔً ﻟِﻠْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ﴿١٥﴾}}</div>


20. (O esnada) şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada birazcık yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar. Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah şüphesiz her şeye kadirdir.  
15- Fakat biz onu ve gemidekileri kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret yaptık.


= Bölüm 3 =
<div id="16">{{Arabi|ﻭَﺍِﺑْﺮَﻫِﻴﻢَ ﺍِﺫْ ﻗَﺎﻝَ ﻟِﻘَﻮْﻣِﻪِ ﺍﻋْﺒُﺪُﻭﺍ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻭَﺍﺗَّﻘُﻮﻩُ  ﺫَﻟِﻜُﻢْ ﺧَﻴْﺮٌ ﻟَﻜُﻢْ ﺍِﻥْ ﻛُﻨْﺘُﻢْ ﺗَﻌْﻠَﻤُﻮﻥَ﴿١٦﴾}}</div>


<div id="a21">(21) {{Arabi|يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ ٱعْبُدُوا۟ رَبَّكُمُ ٱلَّذِى خَلَقَكُمْ وَٱلَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ}}</div>
16- İbrahim'i de gönderdik. O kavmine şöyle demişti: Allah'a kulluk edin. O'na karşı gelmekten sakının. Eğer bilmiş olsanız bu sizin için daha hayırlıdır.


21. Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz. Umulur ki, böylece korunmuş (Allah'ın azabından kendinizi kurtarmış) olursunuz.
<div id="17">{{Arabi|ﺍِﻧَّﻤَﺎ ﺗَﻌْﺒُﺪُﻭﻥَ ﻣِﻦْ ﺩُﻭﻥِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍَﻭْﺛَﺎﻧًﺎ ﻭَﺗَﺨْﻠُﻘُﻮﻥَ ﺍِﻓْﻜًﺎ  ﺍِﻥَّ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺗَﻌْﺒُﺪُﻭﻥَ ﻣِﻦْ ﺩُﻭﻥِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻟﺎَﻳَﻤْﻠِﻜُﻮﻥَ ﻟَﻜُﻢْ ﺭِﺯْﻗًﺎ ﻓَﺎﺑْﺘَﻐُﻮﺍ ﻋِﻨْﺪَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮِّﺯْﻕَ ﻭَﺍﻋْﺒُﺪُﻭﻩُ ﻭَﺍﺷْﻜُﺮُﻭﺍ ﻟَﻪُ  ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺗُﺮْﺟَﻌُﻮﻥَ﴿١٧﴾}}</div>


<div id="a22">(22) {{Arabi|ٱلَّذِى جَعَلَ لَكُمُ ٱلْأَرْضَ فِرَٰشًا وَٱلسَّمَآءَ بِنَآءً وَأَنزَلَ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءً فَأَخْرَجَ بِهِۦ مِنَ ٱلثَّمَرَٰتِ رِزْقًا لَّكُمْ فَلَا تَجْعَلُوا۟ لِلَّهِ أَندَادًا وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ}}</div>
17- Siz Allah'ı bırakıp birtakım putlara tapıyor, asılsız sözler uyduruyorsunuz. Bilmelisiniz ki, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, size rızık veremezler. O halde rızkı Allah katında arayın. O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Ancak O'na döndürüleceksiniz.


22. O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de (kubbemsi) bir tavan yaptı.Gökten su indirerek onunla, size besin olsun diye (yerden) çeşitli ürünler çıkardı.Artık bunu bile bile Allah'a şirk koşmayın.
<div id="18">{{Arabi|ﻭَﺍِﻥْ ﺗُﻜَﺬِّﺑُﻮﺍ ﻓَﻘَﺪْ ﻛَﺬَّﺏَ ﺍُﻣَﻢٌ ﻣِﻦْ ﻗَﺒْﻠِﻜُﻢْ  ﻭَﻣَﺎ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺮَّﺳُﻮﻝِ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟْﺒَﻠﺎَﻍُ ﺍﻟْﻤُﺒِﻴﻦُ﴿١٨﴾}}</div>


<div id="a23">(23) {{Arabi|وَإِن كُنتُمْ فِى رَيْبٍ مِّمَّا نَزَّلْنَا عَلَىٰ عَبْدِنَا فَأْتُوا۟ بِسُورَةٍ مِّن مِّثْلِهِۦ وَٱدْعُوا۟ شُهَدَآءَكُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ}}</div>
18- Eğer (size tebliğ edileni) yalan sayarsanız, bilin ki sizden önceki birçok milletler de (kendilerine tebliğ edileni) yalan saymışlardır. Peygamber'e düşen, yalnız açık bir tebliğdir.


23. Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah'tan gayri şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın.
<div id="19">{{Arabi|ﺍَﻭَ ﻟَﻢْ ﻳَﺮَﻭْﺍ ﻛَﻴْﻒَ ﻳُﺒْﺪِﻯُٔ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺍﻟْﺨَﻠْﻖَ ﺛُﻢَّ ﻳُﻌِﻴﺪُﻩُ  ﺍِﻥَّ ﺫَﻟِﻚَ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻳَﺴِﻴﺮٌ﴿١٩﴾}}</div>


<div id="a24">(24) {{Arabi|فَإِن لَّمْ تَفْعَلُوا۟ وَلَن تَفْعَلُوا۟ فَٱتَّقُوا۟ ٱلنَّارَ ٱلَّتِى وَقُودُهَا ٱلنَّاسُ وَٱلْحِجَارَةُ أُعِدَّتْ لِلْكَٰفِرِينَ}}</div>
19- Allah'ın, yaratmayı nasıl başlattığını, sonra bunu(nasıl) tekrarladığını görmediler mi? Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.


24. Bunu yapamazsanız -ki elbette yapamayacaksınız- yakıtı, insan ve taş olan cehennem ateşinden sakının. Çünkü o ateş kâfirler için hazırlanmıştır.
<div id="20">{{Arabi|ﻗُﻞْ ﺳِﻴﺮُﻭﺍ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽِ ﻓَﺎﻧْﻈُﺮُﻭﺍ ﻛَﻴْﻒَ ﺑَﺪَﺍَ ﺍﻟْﺨَﻠْﻖَ ﺛُﻢَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻳُﻨْﺸِﻰﺀُ ﺍﻟﻨَّﺸْﺎَﺓَ ﺍﻟْﺎَﺧِﺮَﺓَ  ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻋَﻠَﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻰْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ ﴿٢٠﴾}}</div>


<div id="a25">(25) {{Arabi|وَبَشِّرِ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّٰتٍ تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَٰرُ كُلَّمَا رُزِقُوا۟ مِنْهَا مِن ثَمَرَةٍ رِّزْقًا قَالُوا۟ هَٰذَا ٱلَّذِى رُزِقْنَا مِن قَبْلُ وَأُتُوا۟ بِهِۦ مُتَشَٰبِهًا وَلَهُمْ فِيهَآ أَزْوَٰجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ}}</div>
20- De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kadirdir.


25. İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızık olarak yedirildikçe: Bundan önce dünyada bize verilenlerdendir bu, derler.Bu rızıklar onlara (bazı yönlerden dünyadakine) benzer olarak verilmiştir.Onlar için cennette tertemiz eşler de vardır.Ve onlar orada ebedî kalıcılardır.
<div id="21">{{Arabi|ﻳُﻌَﺬِّﺏُ ﻣَﻦْ ﻳَﺸَٓﺎﺀُ ﻭَﻳَﺮْﺣَﻢُ ﻣَﻦْ ﻳَﺸَٓﺎﺀُ  ﻭَﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺗُﻘْﻠَﺒُﻮﻥَ﴿٢١﴾}}</div>


<div id="a26">(26) {{Arabi|إِنَّ ٱللَّهَ لَا يَسْتَحْىِۦٓ أَن يَضْرِبَ مَثَلًا مَّا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا فَأَمَّا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ فَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ ٱلْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ وَأَمَّا ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ فَيَقُولُونَ مَاذَآ أَرَادَ ٱللَّهُ بِهَٰذَا مَثَلًا يُضِلُّ بِهِۦ كَثِيرًا وَيَهْدِى بِهِۦ كَثِيرًا وَمَا يُضِلُّ بِهِۦٓ إِلَّا ٱلْفَٰسِقِينَ}}</div>
21- O, dilediğine azabeder, dilediğini esirger. Ancak O'na döndürüleceksiniz.


26. Şüphesiz Allah (hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde bir varlığı misal getirmekten çekinmez.İman etmişlere gelince, onlar böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler.Kâfir olanlara gelince: Allah böyle misal vermekle ne murat eder? derler.Allah onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir.Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır (çünkü bunlar birer imtihandır).
<div id="22">{{Arabi|ﻭَﻣَٓﺎ ﺍَﻧْﺘُﻢْ ﺑِﻤُﻌْﺠِﺰِﻳﻦَ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽِ ﻭَﻟﺎَ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀِ  ﻭَﻣَﺎﻟَﻜُﻢْ ﻣِﻦْ ﺩُﻭﻥِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻣِﻦْ ﻭَﻟِﻰٍّ ﻭَﻟﺎَ ﻧَﺼِﻴﺮٍ ﴿٢٢﴾}}</div>


<div id="a27">(27) {{Arabi|ٱلَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ ٱللَّهِ مِنۢ بَعْدِ مِيثَٰقِهِۦ وَيَقْطَعُونَ مَآ أَمَرَ ٱللَّهُ بِهِۦٓ أَن يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِى ٱلْأَرْضِ أُو۟لَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْخَٰسِرُونَ}}</div>
22- Siz ne yeryüzünde ne de gökte (Allah'ı) âciz bırakamazsınız. Allah'tan başka bir dost ve yardımcı da bulamazsınız.


27. Onlar öyle (fâsıklar) ki, kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler.Allah'ın ziyaret edilip hal ve hatırının sorulmasını istediği kimseleri ziyaretten vazgeçerler ve yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar.İşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır.  
{İlâhî hükümden kurtulmak için ne yeryüzünün en gizli yerine saklanmanın, ne de gökyüzüne çıkmanın fayda vermeyeceği anlatılmakta, insanların göğe çıkacaklarına da dolaylı olarak işaret edilmektedir.}


<div id="a28">(28) {{Arabi|كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِٱللَّهِ وَكُنتُمْ أَمْوَٰتًا فَأَحْيَٰكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ}}</div>
===Bölüm 3===


28. Ey kâfirler! Siz ölü iken sizi dirilten (dünyaya getirip hayat veren) Allah'ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Sonra sizi öldürecek, tekrar sizi diriltecek ve sonunda O'na döndürüleceksiniz.
<div id="23">{{Arabi|ﻭَﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻛَﻔَﺮُﻭﺍ ﺑِﺎَﻳَﺎﺕِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻭَﻟِﻘَٓﺎﺋِﻪِٓ ﺍُﻭ ﻟَٓﺌِﻚَ ﻳَﺌِﺴُﻮﺍ ﻣِﻦْ ﺭَﺣْﻤَﺘِﻰ ﻭَﺍُﻭ ﻟَٓﺌِﻚَ ﻟَﻬُﻢْ ﻋَﺬَﺍﺏٌ ﺍَﻟِﻴﻢٌ﴿٢٣﴾}}</div>


<div id="a29">(29) {{Arabi|هُوَ ٱلَّذِى خَلَقَ لَكُم مَّا فِى ٱلْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ ٱسْتَوَىٰٓ إِلَى ٱلسَّمَآءِ فَسَوَّىٰهُنَّ سَبْعَ سَمَٰوَٰتٍ وَهُوَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ}}</div>
23- Allah'ın âyetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr edenler -işte onlar- benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir ve onlar için acıklı bir azap vardır.


29. O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı.Sonra (kendine has bir şekilde) semaya yöneldi, onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi (tanzim etti).O, her şeyi hakkıyla bilendir.
===Sayfa 398===


= Bölüm 4 =
<div id="24">{{Arabi|ﻓَﻤَﺎ ﻛَﺎﻥَ ﺟَﻮَﺍﺏَ ﻗَﻮْﻣِﻪِٓ ﺍِﻟﺎَّٓ ﺍَﻥْ ﻗَﺎﻟُﻮﺍ ﺍﻗْﺘُﻠُﻮﻩُ ﺍَﻭْ ﺣَﺮِّﻗُﻮﻩُ ﻓَﺎَﻧْﺠَﻴﻪُ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨَّﺎﺭِ  ﺍِﻥَّ ﻓِﻰ ﺫَﻟِﻚَ ﻟَﺎَﻳَﺎﺕٍ ﻟِﻘَﻮْﻡٍ ﻳُﻮْٔﻣِﻨُﻮﻥَ﴿٢٤﴾}}</div>


<div id="a30">(30) {{Arabi|وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَٰٓئِكَةِ إِنِّى جَاعِلٌ فِى ٱلْأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُوٓا۟ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ ٱلدِّمَآءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّىٓ أَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ}}</div>
24- Kavminin (İbrahim'e) cevabı ise: "Onu öldürün yahut yakın!" demelerinden ibaret oldu. Ama Allah onu ateşten kurtardı. Doğrusu bunda, iman eden bir kavim için ibretler vardır.


30. Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi.Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler.Allah da onlara: Sizin bilemiyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi.
<div id="25">{{Arabi|ﻭَﻗَﺎﻝَ ﺍِﻧَّﻤَﺎ ﺍﺗَّﺨَﺬْﺗُﻢْ ﻣِﻦْ ﺩُﻭﻥِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍَﻭْﺛَﺎﻧًﺎ  ﻣَﻮَﺩَّﺓَ ﺑَﻴْﻨِﻜُﻢْ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺤَﻴَﻮﺓِ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ  ﺛُﻢَّ ﻳَﻮْﻡَ ﺍﻟْﻘِﻴَﻤَﺔِ ﻳَﻜْﻔُﺮُ ﺑَﻌْﻀُﻜُﻢْ ﺑِﺒَﻌْﺾٍ ﻭَﻳَﻠْﻌَﻦُ ﺑَﻌْﻀُﻜُﻢْ ﺑَﻌْﻀًﺎ  ﻭَﻣَﺎْﻭَﻳﻜُﻢُ ﺍﻟﻨَّﺎﺭُ ﻭَﻣَﺎﻟَﻜُﻢْ ﻣِﻦْ ﻧَﺎﺻِﺮِﻳﻦَ ﴿٢٥﴾}}</div>


<div id="a31">(31) {{Arabi|وَعَلَّمَ ءَادَمَ ٱلْأَسْمَآءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى ٱلْمَلَٰٓئِكَةِ فَقَالَ أَنۢبِـُٔونِى بِأَسْمَآءِ هَٰٓؤُلَآءِ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ}}</div>
25- (İbrahim onlara) dedi ki: Siz, sırf aranızdaki dünya hayatına has muhabbet uğruna Allah'ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü (gelip çattığında ise) birbirinizi tanımazlıktan gelecek ve birbirinize lânet okuyacaksınız. Varacağınız yer cehennemdir ve hiç yardımcınız da yoktur.


31. Allah Adem'e bütün isimleri, öğretti.Sonra onları önce meleklere arzedip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi.
<div id="26">{{Arabi|ﻓَﺎَﻣَﻦَ ﻟَﻪُ ﻟُﻮﻁٌ  ﻭَﻗَﺎﻝَ ﺍِﻧِّﻰ ﻣُﻬَﺎﺟِﺮٌ ﺍِﻟَﻰ ﺭَﺑِّﻰ  ﺍِﻧَّﻪُ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ﴿٢٦﴾}}</div>


<div id="a32">(32) {{Arabi|قَالُوا۟ سُبْحَٰنَكَ لَا عِلْمَ لَنَآ إِلَّا مَا عَلَّمْتَنَآ إِنَّكَ أَنتَ ٱلْعَلِيمُ ٱلْحَكِيمُ}}</div>
26- Bunun üzerine Lût ona iman etti ve (İbrahim): Doğrusu ben Rabbim'e(emrettiği yere) hicret ediyorum. Şüphesiz O, mutlak güç ve hikmet sahibidir, dedi.


32. Melekler: Yâ Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur.Şüphesiz alîm ve hakîm olan ancak sensin, dediler.  
{Lût Peygamber, Hz. İbrahim'in kardeş çocuğudur. Peygamber olduğu dikkate alındığında, onun daha önce küfürde olup da iman getirdiği düşünülemez. Âyette Hz. İbrahim'i ilk tasdik edenin Lût aleyhisselâm olduğuna işaret edilmektedir.


<div id="a33">(33) {{Arabi|قَالَ يَٰٓـَٔادَمُ أَنۢبِئْهُم بِأَسْمَآئِهِمْ فَلَمَّآ أَنۢبَأَهُم بِأَسْمَآئِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّىٓ أَعْلَمُ غَيْبَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَأَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ}}</div>
Hz. İbrahim'in, zevcesi Sâre ve Hz. Lût ile birlikte, -kendi doğum yeri olduğu söylenen- Küsâ köyünden Harrân'a, oradan Şam'a gittiği ve nihayet Filistin'e, Lût peygamberin ise Sodom denen yere indiği rivayet olunmaktadır. Âyet daha çok bu rivayete göre manalandırılmaktadır. Bununla birlikte, "Doğrusu ben Rabbime iltica ediyorum" şeklinde bir mana da verilmektedir.}


33. (Bunun üzerine: ) Ey Âdem ! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi.Adem onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak semâvat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim.Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim, dememiş miydim? dedi.
<div id="27">{{Arabi|ﻭَﻭَﻫَﺒْﻨَﺎ ﻟَﻪُٓ ﺍِﺳْﺤَﻖَ ﻭَﻳَﻌْﻘُﻮﺏَ ﻭَﺟَﻌَﻠْﻨَﺎ ﻓِﻰ ﺫُﺭِّﻳَّﺘِﻪِ ﺍﻟﻨُّﺒُﻮَّﺓَ ﻭَﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏَ ﻭَﺍَﺗَﻴْﻨَﺎﻩُ ﺍَﺟْﺮَﻩُ ﻓِﻰ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ  ﻭَﺍِﻧَّﻪُ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺎَﺧِﺮَﺓِ ﻟَﻤِﻦَ ﺍﻟﺼَّﺎﻟِﺤِﻴﻦَ﴿٢٧﴾}}</div>


<div id="a34">(34) {{Arabi|وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَٰٓئِكَةِ ٱسْجُدُوا۟ لِءَادَمَ فَسَجَدُوٓا۟ إِلَّآ إِبْلِيسَ أَبَىٰ وَٱسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ ٱلْكَٰفِرِينَ}}</div>
27- Ona İshak ve Ya'kub'u bağışladık. Peygamberliği ve kitapları, onun soyundan gelenlere verdik. Ona dünyada mükâfatını verdik. Şüphesiz o, ahirette de sâlihler (zümresin) dendir.


34. Hani biz meleklere (ve cinlere): Âdem'e secde edin, demiştik.İblis hariç hepsi secde ettiler.O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu.
<div id="28">{{Arabi|ﻭَﻟُﻮﻃًﺎ ﺍِﺫْ ﻗَﺎﻝَ ﻟِﻘَﻮْﻣِﻪِٓ ﺍِﻧَّﻜُﻢْ ﻟَﺘَﺎْﺗُﻮﻥَ ﺍﻟْﻔَﺎﺣِﺸَﺔَ  ﻣَﺎﺳَﺒَﻘَﻜُﻢْ ﺑِﻬَﺎ ﻣِﻦْ ﺍَﺣَﺪٍ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ﴿٢٨﴾}}</div>


<div id="a35">(35) {{Arabi|وَقُلْنَا يَٰٓـَٔادَمُ ٱسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ ٱلْجَنَّةَ وَكُلَا مِنْهَا رَغَدًا حَيْثُ شِئْتُمَا وَلَا تَقْرَبَا هَٰذِهِ ٱلشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ}}</div>
28- Lût'u da (gönderdik). O, kavmine demişti ki: Gerçekten siz, daha önce hiçbir milletin yapmadığı bir hayâsızlığı yapıyorsunuz!


35. Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın.Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz, dedik.
<div id="29">{{Arabi|ﺍَﺋِﻨَّﻜُﻢْ ﻟَﺘَﺎْﺗُﻮﻥَ ﺍﻟﺮِّﺟَﺎﻝَ ﻭَﺗَﻘْﻄَﻌُﻮﻥَ ﺍﻟﺴَّﺒِﻴﻞَ ﻭَﺗَﺎْﺗُﻮﻥَ ﻓِﻰ ﻧَﺎﺩِﻳﻜُﻢُ ﺍﻟْﻤُﻨْﻜَﺮَ  ﻓَﻤَﺎ ﻛَﺎﻥَ ﺟَﻮَﺍﺏَ ﻗَﻮْﻣِﻪِٓ ﺍِﻟﺎَّٓ ﺍَﻥْ ﻗَﺎﻟُﻮﺍ ﺍﺋْﺘِﻨَﺎ ﺑِﻌَﺬَﺍﺏِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍِﻥْ ﻛُﻨْﺖَ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺼَّﺎﺩِﻗِﻴﻦَ﴿٢٩﴾}}</div>


<div id="a36">(36) {{Arabi|فَأَزَلَّهُمَا ٱلشَّيْطَٰنُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ وَقُلْنَا ٱهْبِطُوا۟ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِى ٱلْأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَٰعٌ إِلَىٰ حِينٍ}}</div>
29- (Bu ilâhî ikazdan sonra hâla) siz, ille de erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlikler yapacak mısınız! Kavminin cevabı ise, şöyle demelerinden ibaret oldu: (Yaptıklarımızın kötülüğü ve azaba uğrayacağımız konusunda) doğru söyleyenlerden isen, Allah'ın azabını getir bize!


36. Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı.Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik.
<div id="30">{{Arabi|ﻗَﺎﻝَ ﺭَﺏِّ ﺍﻧْﺼُﺮْﻧِﻰ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﻘَﻮْﻡِ ﺍﻟْﻤُﻔْﺴِﺪِﻳﻦَ ﴿٣٠﴾}}</div>


<div id="a37">(37) {{Arabi|فَتَلَقَّىٰٓ ءَادَمُ مِن رَّبِّهِۦ كَلِمَٰتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلتَّوَّابُ ٱلرَّحِيمُ}}</div>
30- (Lût:) Şu fesatçılar güruhuna karşı bana yardım eyle Rabbim! dedi.


37. Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti.Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.  
{Lût (a.s.)ın duası üzerine Allah, genç delikanlılar suretinde melekler gönderdi. Sapıklar onlara da tecavüze yeltendiler ve sonunda helâk oldular.}


<div id="a38">(38) {{Arabi|قُلْنَا ٱهْبِطُوا۟ مِنْهَا جَمِيعًا فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّى هُدًى فَمَن تَبِعَ هُدَاىَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ}}</div>
===Sayfa 399===


38. Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.
===Bölüm 4===


<div id="a39">(39) {{Arabi|وَٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ وَكَذَّبُوا۟ بِـَٔايَٰتِنَآ أُو۟لَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلنَّارِ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ}}</div>
<div id="31">{{Arabi|ﻭَﻟَﻤَّﺎ ﺟَٓﺎﺀَﺕْ ﺭُﺳُﻠُﻨَٓﺎ ﺍِﺑْﺮَﻫِﻴﻢَ ﺑِﺎﻟْﺒُﺸْﺮَﻯ  ﻗَﺎﻟُٓﻮﺍ ﺍِﻧَّﺎ ﻣُﻬْﻠِﻜُٓﻮﺍ ﺍَﻫْﻞِ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻘَﺮْﻳَﺔِ  ﺍِﻥَّ ﺍَﻫْﻠَﻬَﺎ ﻛَﺎﻧُﻮﺍ ﻇَﺎﻟِﻤِﻴﻦَ ﴿٣١﴾}}</div>


39. İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar orada ebedî kalırlar.
31- Elçilerimiz İbrahim'e (iki oğul ihsan edeceğimize dair) müjdeyi getirdiklerinde şöyle dediler: Biz bu memleket halkını helâk edeceğiz. Çünkü oranın halkı zalim kimselerdir.


= Bölüm 5 =
<div id="32">{{Arabi|ﻗَﺎﻝَ ﺍِﻥَّ ﻓِﻴﻬَﺎ ﻟُﻮﻃًﺎ  ﻗَﺎﻟُﻮﺍ ﻧَﺤْﻦُ ﺍَﻋْﻠَﻢُ ﺑِﻤَﻦْ ﻓِﻴﻬَﺎ  ﻟَﻨُﻨَﺠِّﻴَﻨَّﻪُ ﻭَﺍَﻫْﻠَﻪُٓ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻣْﺮَﺍَﺗَﻪُ  ﻛَﺎﻧَﺖْ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻐَﺎﺑِﺮِﻳﻦَ﴿٣٢﴾}}</div>


<div id="a40">(40) {{Arabi|يَٰبَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ ٱذْكُرُوا۟ نِعْمَتِىَ ٱلَّتِىٓ أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَوْفُوا۟ بِعَهْدِىٓ أُوفِ بِعَهْدِكُمْ وَإِيَّٰىَ فَٱرْهَبُونِ}}</div>
32- (İbrahim) dedi ki: Ama orada Lût var! Şöyle cevap verdiler: Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Yalnız karısı müstesna; o, (azapta) kalacaklar arasındadır.


40. Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetlerimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vâdettiklerimi vereyim.Yalnızca benden korkun.
<div id="33">{{Arabi|ﻭَﻟَﻤَّٓﺎ ﺍَﻥْ ﺟَٓﺎﺀَﺕْ ﺭُﺳُﻠُﻨَﺎ ﻟُﻮﻃًﺎ ﺳِٓﻰﺀَ ﺑِﻬِﻢْ ﻭَﺿَﺎﻕَ ﺑِﻬِﻢْ ﺫَﺭْﻋًﺎ ﻭَﻗَﺎﻟﻮُﺍ ﻟﺎَ ﺗَﺨَﻒْ ﻭَﻟﺎَ ﺗَﺤْﺰَﻥْ  ﺍِﻧَّﺎ ﻣُﻨَﺠُّﻮﻙَ ﻭَﺍَﻫْﻠَﻚَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻣْﺮَﺍَﺗَﻚَ ﻛَﺎﻧَﺖْ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻐَﺎﺑِﺮِﻳﻦَ﴿٣٣﴾}}</div>


<div id="a41">(41) {{Arabi|وَءَامِنُوا۟ بِمَآ أَنزَلْتُ مُصَدِّقًا لِّمَا مَعَكُمْ وَلَا تَكُونُوٓا۟ أَوَّلَ كَافِرٍۭ بِهِۦ وَلَا تَشْتَرُوا۟ بِـَٔايَٰتِى ثَمَنًا قَلِيلًا وَإِيَّٰىَ فَٱتَّقُونِ}}</div>
33- Elçilerimiz Lût'a gelince, Lût onlar hakkında tasalandı ve (onları korumak için) ne yapacağını bilemedi. Ona: Korkma, tasalanma! Çünkü biz seni de aileni de kurtaracağız. Yalnız, (azapta) kalacaklar arasında bulunan karın müstesna, dediler.


41. Elinizdekini (Tevrat'ın aslını) tasdik edici olarak indirdiğime (Kur'an'a) iman edin.Sakın onu inkâr edenlerin ilki olmayın! Âyetlerimi az bir karşılık ile satmayın, yalnız benden (benim azabımdan) korkun.
{Melekler, insan kılığında geldiklerinden, ilk önce Hz. Lût onların melek olduğunu anlayamadı. Delikanlı şekline bürünmüş oldukları için, kavminin onlara da sarkıntılık etmesinden endişelendi. Bunun üzerine melekler, durumu açıklığa kavuşturdular.}


<div id="a42">(42) {{Arabi|وَلَا تَلْبِسُوا۟ ٱلْحَقَّ بِٱلْبَٰطِلِ وَتَكْتُمُوا۟ ٱلْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ}}</div>
<div id="34">{{Arabi|ﺍِﻧَّﺎ ﻣُﻨْﺰِﻟُﻮﻥَ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻫْﻞِ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻘَﺮْﻳَﺔِ ﺭِﺟْﺰًﺍ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀِ ﺑِﻤَﺎ ﻛَﺎﻧُﻮﺍ ﻳَﻔْﺴُﻘُﻮﻥَ﴿٣٤﴾}}</div>


42. Bilerek hakkı bâtıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin.
34- "Biz, şüphesiz, bu memleket halkının üzerine, yoldan çıkmalarına karşılık gökten (feci) bir azap indireceğiz."


<div id="a43">(43) {{Arabi|وَأَقِيمُوا۟ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتُوا۟ ٱلزَّكَوٰةَ وَٱرْكَعُوا۟ مَعَ ٱلرَّٰكِعِينَ}}</div>
<div id="35">{{Arabi|ﻭَﻟَﻘَﺪْ ﺗَﺮَﻛْﻨَﺎ ﻣِﻨْﻬَٓﺎ ﺍَﻳَﺔً ﺑَﻴِّﻨَﺔً ﻟِﻘَﻮْﻡٍ ﻳَﻌْﻘِﻠُﻮﻥَ﴿٣٥﴾}}</div>


43. Namazı tam kılın, zekâtı hakkıyla verin, rükû edenlerle beraber rükû edin.
35- Andolsun ki, biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir ibret nişânesi bırakmışızdır.


<div id="a44">(44) {{Arabi|أَتَأْمُرُونَ ٱلنَّاسَ بِٱلْبِرِّ وَتَنسَوْنَ أَنفُسَكُمْ وَأَنتُمْ تَتْلُونَ ٱلْكِتَٰبَ أَفَلَا تَعْقِلُونَ}}</div>
{Bu nişâne, helâk edilen kavmin başına gelenlerle ilgili hikâyeler, harap olan yurtlarının kalıntıları, gökten yağdırılan taşlar, kapkara akan nehirler şeklindeki izahlarla tefsir edilmiştir.}


44. (Ey bilginler!) Sizler Kitab'ı (Tevrat'ı) okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?
<div id="36">{{Arabi|ﻭَﺍِﻟَﻰ ﻣَﺪْﻳَﻦَ ﺍَﺧَﺎﻫُﻢْ ﺷُﻌَﻴْﺒًﺎ  ﻓَﻘَﺎﻝَ ﻳَﺎ ﻗَﻮْﻡِ ﺍﻋْﺒُﺪُﻭﺍ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻭَﺍﺭْﺟُﻮﺍ ﺍﻟْﻴَﻮْﻡَ ﺍﻟْﺎَﺧِﺮَ ﻭَﻟﺎَ ﺗَﻌْﺜَﻮْﺍ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽِ ﻣُﻔْﺴِﺪِﻳﻦَ﴿٣٦﴾}}</div>


<div id="a45">(45) {{Arabi|وَٱسْتَعِينُوا۟ بِٱلصَّبْرِ وَٱلصَّلَوٰةِ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلَّا عَلَى ٱلْخَٰشِعِينَ}}</div>
36- Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı gönderdik ve Şuayb: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, ahiret gününe umut bağlayın, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın! dedi.


45. Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin.Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah'a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir.
{Âyetin "Ahiret gününe umut bağlayın" diye manalandırılan kısmı, "Ahirette sevap verileceğini umduğunuz işler yapın", "Ahiret gününden korkun" şeklinde açıklanmıştır.}


<div id="a46">(46) {{Arabi|ٱلَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلَٰقُوا۟ رَبِّهِمْ وَأَنَّهُمْ إِلَيْهِ رَٰجِعُونَ}}</div>
<div id="37">{{Arabi|ﻓَﻜَﺬَّﺑُﻮﻩُ ﻓَﺎَﺧَﺬَﺗْﻬُﻢُ ﺍﻟﺮَّﺟْﻔَﺔُ ﻓَﺎَﺻْﺒَﺤُﻮﺍ ﻓِﻰ ﺩَﺍﺭِﻫِﻢْ ﺟَﺎﺛِﻤِﻴﻦَ ﴿٣٧﴾}}</div>


46. Onlar, kesinlikle Rablerine kavuşacaklarını ve O'na döneceklerini düşünen ve bunu kabullenen kimselerdir.
37- Fakat onu yalancılıkla itham ettiler. Derken, kendilerini bir sarsıntı yakalayıverdi ve yurtlarında diz üstü çöke kaldılar.


= Bölüm 6 =
{"Sarsıntı" şeklinde manalandırılan "racfe" kelimesi, bu olayda deprem ve Cebrail aleyhisselâmın kalplere ürküntü veren bağırışı (sayha) şekillerinde tefsir edilmiştir. Bu ikinci tefsire göre, "Onları bir titreme aldı" tarzında bir mananın verilmesi de mümkündür.}


<div id="a47">(47) {{Arabi|يَٰبَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ ٱذْكُرُوا۟ نِعْمَتِىَ ٱلَّتِىٓ أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّى فَضَّلْتُكُمْ عَلَى ٱلْعَٰلَمِينَ}}</div>
<div id="38">{{Arabi|ﻭَﻋَﺎﺩًﺍ ﻭَﺛَﻤُﻮﺩَ ﺍ ﻭَﻗَﺪْ ﺗَﺒَﻴَّﻦَ ﻟَﻜُﻢْ ﻣِﻦْ ﻣَﺴَﺎﻛِﻨِﻬِﻢْ  ﻭَﺯَﻳَّﻦَ ﻟَﻬُﻢُ ﺍﻟﺸَّﻴْﻄَﺎﻥُ ﺍَﻋْﻤَﺎﻟَﻬُﻢْ ﻓَﺼَﺪَّﻫُﻢْ ﻋَﻦِ ﺍﻟﺴَّﺒِﻴﻞِ ﻭَﻛَﺎﻧُﻮﺍ ﻣُﺴْﺘَﺒْﺼِﺮِﻳﻦَ ﴿٣٨﴾}}</div>


47. Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) cümle âleme üstün kıldığımı hatırlayın.  
38- Âd ve Semûd'u da (helâk ettik). Sizin için, (onların başına nelerin geldiği) oturdukları yerlerden apaçık anlaşılmaktadır. Şeytan onlara yaptıkları işleri güzel gösterip onları doğru yoldan çıkardı. Oysa bakıp görebilecek durumdaydılar.


<div id="a48">(48) {{Arabi|وَٱتَّقُوا۟ يَوْمًا لَّا تَجْزِى نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْـًٔا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَٰعَةٌ وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ}}</div>
===Sayfa 400===


48. Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz; hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz.
<div id="39">{{Arabi|ﻭَﻗَﺎﺭُﻭﻥَ ﻭَﻓِﺮْﻋَﻮْﻥَ ﻭَﻫَﺎﻣَﺎﻥَ ﻭَﻟَﻘَﺪْ ﺟَٓﺎﺀَﻫُﻢْ ﻣُﻮﺳَﻰ ﺑِﺎﻟْﺒَﻴِّﻨَﺎﺕِ ﻓَﺎﺳْﺘَﻜْﺒَﺮُﻭﺍ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽِ ﻭَﻣَﺎ ﻛَﺎﻧُﻮﺍ ﺳَﺎﺑِﻘِﻴﻦَ ﴿٣٩﴾}}</div>


<div id="a49">(49) {{Arabi|وَإِذْ نَجَّيْنَٰكُم مِّنْ ءَالِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوٓءَ ٱلْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ أَبْنَآءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَآءَكُمْ وَفِى ذَٰلِكُم بَلَآءٌ مِّن رَّبِّكُمْ عَظِيمٌ}}</div>
39- Karun'u, Firavun'u ve Hâmân'ı da (helâk ettik). Andolsun ki, Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Halbuki (azabımızı aşıp) geçebilecek değillerdi.


49. Hatırlayın ki, sizi, Firavun taraftarlarından kurtardık.Çünkü onlar size azabın en kötüsünü reva görüyorlar, yeni doğan erkek çocuklarınızı kesiyorlar, (fenalık için) kızlarınızı hayatta bırakıyorlardı.Aslında o size reva görülenlerde Rabbinizden büyük bir imtihan vardı.
<div id="40">{{Arabi|ﻓَﻜُﻠﺎًّ ﺍَﺧَﺬْﻧَﺎ ﺑِﺬَﻧْﺒِﻪِ  ﻓَﻤِﻨْﻬُﻢْ ﻣَﻦْ ﺍَﺭْﺳَﻠْﻨَﺎ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺣَﺎﺻِﺒًﺎ  ﻭَﻣِﻨْﻬُﻢْ ﻣَﻦْ ﺍَﺧَﺬَﺗْﻪُ ﺍﻟﺼَّﻴْﺤَﺔُ  ﻭَﻣِﻨْﻬُﻢْ ﻣَﻦْ ﺧَﺴَﻔْﻨَﺎ ﺑِﻪِ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽَ  ﻭَﻣِﻨْﻬُﻢْ ﻣَﻦْ ﺍَﻏْﺮَﻗْﻨَﺎ  ﻭَﻣَﺎﻛَﺎﻥَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻟِﻴَﻈْﻠِﻤَﻬُﻢْ ﻭَﻟَﻜِﻦْ ﻛَﺎﻧُٓﻮﺍ ﺍَﻧْﻔُﺴَﻬُﻢْ ﻳَﻈْﻠِﻤُﻮﻥَ﴿٤٠﴾}}</div>


<div id="a50">(50) {{Arabi|وَإِذْ فَرَقْنَا بِكُمُ ٱلْبَحْرَ فَأَنجَيْنَٰكُمْ وَأَغْرَقْنَآ ءَالَ فِرْعَوْنَ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ}}</div>
40- Nitekim, onlardan her birini günahı sebebiyle cezalandırdık. Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine zulmediyorlardı.


50. Bir zamanlar biz sizin için denizi yardık, sizi kurtardık, Firavun'un taraftarlarını da, siz bakıp dururken denizde boğduk.
<div id="41">{{Arabi|ﻣَﺜَﻞُ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍﺗَّﺨَﺬُﻭﺍ ﻣِﻦْ ﺩُﻭﻥِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍَﻭْﻟِﻴَٓﺎﺀَ ﻛَﻤَﺜَﻞِ ﺍﻟْﻌَﻨْﻜَﺒُﻮﺕِ  ﺍِﺗَّﺨَﺬَﺕْ ﺑَﻴْﺘًﺎ  ﻭَﺍِﻥَّ ﺍَﻭْﻫَﻦَ ﺍﻟْﺒُﻴُﻮﺕِ ﻟَﺒَﻴْﺖُ ﺍﻟْﻌَﻨْﻜَﺒُﻮﺕِ  ﻟَﻮْ ﻛَﺎﻧُﻮﺍ ﻳَﻌْﻠَﻤُﻮﻥَ﴿٤١﴾}}</div>


<div id="a51">(51) {{Arabi|وَإِذْ وَٰعَدْنَا مُوسَىٰٓ أَرْبَعِينَ لَيْلَةً ثُمَّ ٱتَّخَذْتُمُ ٱلْعِجْلَ مِنۢ بَعْدِهِۦ وَأَنتُمْ ظَٰلِمُونَ}}</div>
41- Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, örümceğin durumu gibidir. Örümcek bir yuva edinir; halbuki yuvaların en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi!


51. Musa'ya kırk gece (vahyetmek üzere) söz vermiştik.Sonra haksızlık ederek buzağıyı (tanrı) edindiniz.  
{Allah'tan başkasını dost edinerek kendilerine destek arayanların durumu, âyette örümceğe benzetilmiştir. Âyette özlü olarak ifade edildiği üzere, örümcek bütün bütün evsiz değildir, kendine bir yuva edinir; fakat örümcek yuvasının çürüklüğü meşhur meseldir. İşte örümceğin edindiği yuva ne kadar zayıfsa, Allah'tan başkasının destek ve himayesine güvenenlerin tutamağı da öylesine çürüktür.}


<div id="a52">(52) {{Arabi|ثُمَّ عَفَوْنَا عَنكُم مِّنۢ بَعْدِ ذَٰلِكَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ}}</div>
<div id="42">{{Arabi|ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﻣَﺎ ﻳَﺪْﻋُﻮﻥَ ﻣِﻦْ ﺩُﻭﻧِﻪِ ﻣِﻦْ ﺷَﻰْﺀٍ  ﻭَﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ﴿٤٢﴾}}</div>


52. O davranışlarınızdan sonra (akıllanıp) şükredersiniz diye sizi affettik.  
42- Allah, onların kendisini bırakıp da hangi şeye yalvardıklarını şüphesiz bilir. O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.


<div id="a53">(53) {{Arabi|وَإِذْ ءَاتَيْنَا مُوسَى ٱلْكِتَٰبَ وَٱلْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ}}</div>
<div id="43">{{Arabi|ﻭَﺗِﻠْﻚَ ﺍﻟْﺎَﻣْﺜَﺎﻝُ ﻧَﻀْﺮِﺑُﻬَﺎ ﻟِﻠﻨَّﺎﺱِ  ﻭَﻣَﺎ ﻳَﻌْﻘِﻠُﻬَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّﺍﻟْﻌَﺎﻟِﻤُﻮﻥَ﴿٤٣﴾}}</div>


53. Doğru yolu bulasınız diye Musa'ya Kitab'ı ve hak ile bâtılı ayıran hükümleri verdik.  
43- İşte biz, bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir.


<div id="a54">(54) {{Arabi|وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِۦ يَٰقَوْمِ إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنفُسَكُم بِٱتِّخَاذِكُمُ ٱلْعِجْلَ فَتُوبُوٓا۟ إِلَىٰ بَارِئِكُمْ فَٱقْتُلُوٓا۟ أَنفُسَكُمْ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ عِندَ بَارِئِكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلتَّوَّابُ ٱلرَّحِيمُ}}</div>
{Kureyş'in cahilleri ve beyinsiz takımı, "Muhammed'in Rabbi, sinekten, örümcekten temsiller getiriyor" diye gülüp alay ediyorlardı. Bu misallerin "insanlar" için verildiği belirtilerek, hayvandan farkı olmayan bu cahil ve düşüncesiz kimselerin bunu anlayamayacaklarına işaret edilmektedir.}


54. Musa kavmine demişti ki: Ey kavmim! Şüphesiz siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize kötülük ettiniz.Onun için Yaradanınıza tevbe edin de nefislerinizi (kötü duygularınızı) öldürün.Öyle yapmanız Yaratıcınızın katında sizin için daha iyidir.Böylece Allah tevbenizi kabul etmiş olur.Çünkü acıyıp tevbeleri kabul eden ancak O'dur.
<div id="44">{{Arabi|ﺧَﻠَﻖَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍﻟْﺎَﺭْﺽَ ﺑِﺎﻟْﺤَﻖِّ  ﺍِﻥَّ ﻓِﻰ ﺫَﻟِﻚَ ﻟَﺎَﻳَﺔً ﻟِﻠْﻤُﻮْٔﻣِﻨِﻴﻦَ ﴿٤٤﴾}}</div>


<div id="a55">(55) {{Arabi|وَإِذْ قُلْتُمْ يَٰمُوسَىٰ لَن نُّؤْمِنَ لَكَ حَتَّىٰ نَرَى ٱللَّهَ جَهْرَةً فَأَخَذَتْكُمُ ٱلصَّٰعِقَةُ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ}}</div>
44- Allah, gökleri ve yeri hak olarak (yerli yerince) yarattı. Şüphesiz bunda, iman edenler için (Allah'ın varlık ve kudretine) bir nişâne bulunmaktadır.


55. Bir zamanlar: Ey Musa! Biz Allah'ı açıkça görmedikçe asla sana inanmayız, demiştiniz de bakıp durur olduğunuz halde hemen sizi yıldırım çarpmıştı.
===Bölüm 5===


<div id="a56">(56) {{Arabi|ثُمَّ بَعَثْنَٰكُم مِّنۢ بَعْدِ مَوْتِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ}}</div>
<div id="45">{{Arabi|ﺍُﺗْﻞُ ﻣَٓﺎ ﺍُ ﻭﺣِﻰَ ﺍِﻟَﻴْﻚَ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏِ ﻭَﺍَﻗِﻢِ ﺍﻟﺼَّﻠَﻮﺓَ  ﺍِﻥَّ ﺍﻟﺼَّﻠَﻮﺓَ ﺗَﻨْﻬَﻰ ﻋَﻦِ ﺍﻟْﻔَﺤْﺸَٓﺎﺀِ ﻭَﺍﻟْﻤُﻨْﻜَﺮِ  ﻭَﻟَﺬِﻛْﺮُ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍَﻛْﺒَﺮُ  ﻭَﺍﻟﻠَّﻪُ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﻣَﺎﺗَﺼْﻨَﻌُﻮﻥَ﴿٤٥﴾}}</div>


56. Sonra ölümünüzün ardından sizi dirilttik ki şükredesiniz.
45- (Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.


<div id="a57">(57) {{Arabi|وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ ٱلْغَمَامَ وَأَنزَلْنَا عَلَيْكُمُ ٱلْمَنَّ وَٱلسَّلْوَىٰ كُلُوا۟ مِن طَيِّبَٰتِ مَا رَزَقْنَٰكُمْ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَٰكِن كَانُوٓا۟ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ}}</div>
{Âyet, günaha götüren isteklerin baskısından kurtulmanın ve ruh yüceliğine erişmenin en sağlam yolunu göstermektedir. Şüphesiz bu, en geniş manada "Allah'ı anmak"tır. Kur'an tilâveti ve namaz, bunun en başta gelen şekilleridir.


57. Ve sizi bulutla gölgeledik, size kudret helvası ve bıldırcın gönderdik ve ”Verdiğimiz güzel nimetlerden yeyiniz” (dedik).Hakikatta onlar bize değil sadece kendilerine kötülük ediyorlardı.
Gerçekten, Kur'an'ın manalarını düşünenler için, Kur'an tilâveti, daha önce farkına varılamayan bir çok manaların açığa çıkmasını sağlar; kişiyi ulvî bir âleme götürür. Kur'an tilâvetinin fazileti ile ilgili pek çok hadis vardır.


<div id="a58">(58) {{Arabi|وَإِذْ قُلْنَا ٱدْخُلُوا۟ هَٰذِهِ ٱلْقَرْيَةَ فَكُلُوا۟ مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ رَغَدًا وَٱدْخُلُوا۟ ٱلْبَابَ سُجَّدًا وَقُولُوا۟ حِطَّةٌ نَّغْفِرْ لَكُمْ خَطَٰيَٰكُمْ وَسَنَزِيدُ ٱلْمُحْسِنِينَ}}</div>
Hakkı verilerek kılınan namazın da, ruhu ulvîleştireceği ve mutlaka kötülükten alıkoyacağı, bu âyette ve bir çok hadiste ısrarla belirtilmektedir. İyiliğe sevketmeyen, kötülüklerden alıkoymayan bir namaz ise, İslâm büyükleri tarafından, sırtta taşınan bir vebal olarak nitelendirilmiştir.}


58. (İsrailoğullarına:) Bu kasabaya girin, orada bulunanlardan dilediğiniz şekilde bol bol yeyin, kapısından eğilerek girin, (girerken) ”Hıtta!” (Yâ Rabbi bizi affet) deyin ki, sizin hatalarınızı bağışlayalım; zira biz, iyi davrananlara (karşılığını) fazlasıyla vereceğiz, demiştik.
==Cüz 21==


<div id="a59">(59) {{Arabi|فَبَدَّلَ ٱلَّذِينَ ظَلَمُوا۟ قَوْلًا غَيْرَ ٱلَّذِى قِيلَ لَهُمْ فَأَنزَلْنَا عَلَى ٱلَّذِينَ ظَلَمُوا۟ رِجْزًا مِّنَ ٱلسَّمَآءِ بِمَا كَانُوا۟ يَفْسُقُونَ}}</div>
===Sayfa 401===


59. Fakat zalimler, kendilerine söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler.Bunun üzerine biz, yapmakta oldukları kötülükler sebebiyle zalimlerin üzerine gökten acı bir azap indirdik.
===Hizb 1===


= Bölüm 7 =
<div id="46">{{Arabi|ﻭَﻟﺎَ ﺗُﺠَﺎﺩِﻟُٓﻮﺍ ﺍَﻫْﻞَ ﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏِ ﺍِﻟﺎَّ ﺑِﺎﻟَّﺘِﻰ ﻫِﻰَ ﺍَﺣْﺴَﻦُ  ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻇَﻠَﻤُﻮﺍ ﻣِﻨْﻬُﻢْ ﻭَﻗُﻮﻟُٓﻮﺍ ﺍَﻣَﻨَّﺎ ﺑِﺎﻟَّﺬِٓﻯ ﺍُﻧْﺰِﻝَ ﺍِﻟَﻴْﻨَﺎ ﻭَﺍُﻧْﺰِﻝَ ﺍِﻟَﻴْﻜُﻢْ ﻭَﺍِﻟَﻬُﻨَﺎ ﻭَﺍِﻟَﻬُﻜُﻢْ ﻭَﺍﺣِﺪٌ ﻭَﻧَﺤْﻦُ ﻟَﻪُ ﻣُﺴْﻠِﻤُﻮﻥَ﴿٤٦﴾}}</div>


<div id="a60">(60) {{Arabi|وَإِذِ ٱسْتَسْقَىٰ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِۦ فَقُلْنَا ٱضْرِب بِّعَصَاكَ ٱلْحَجَرَ فَٱنفَجَرَتْ مِنْهُ ٱثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَّشْرَبَهُمْ كُلُوا۟ وَٱشْرَبُوا۟ مِن رِّزْقِ ٱللَّهِ وَلَا تَعْثَوْا۟ فِى ٱلْأَرْضِ مُفْسِدِينَ}}</div>
46- İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim İlâhımız da sizin İlâhınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur.


60. Musa (çölde) kavmi için su istemişti de biz ona: Değneğinle taşa vur! demiştik.Derhal (taştan) oniki kaynak fışkırdı.Her bölük, içeceği kaynağı bildi.(Onlara:) Allah'ın rızkından yeyin, için, sakın yeryüzünde bozgunculuk etmeyin, dedik.
<div id="47">{{Arabi|ﻭَﻛَﺬَﻟِﻚَ ﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَٓﺎ ﺍِﻟَﻴْﻚَ ﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏَ  ﻓَﺎﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﺗَﻴْﻨَﺎﻫُﻢُ ﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏَ ﻳُﻮْٔﻣِﻨُﻮﻥَ ﺑِﻪِ  ﻭَﻣِﻦْ ﻫَٓﻮ ُٔﻟﺎَٓﺀِ ﻣَﻦْ ﻳُﻮْٔﻣِﻦُ ﺑِﻪِ  ﻭَﻣَﺎ ﻳَﺠْﺤَﺪُ ﺑِﺎَﻳَﺎﺗِﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟْﻜَﺎﻓِﺮُﻭﻥَ﴿٤٧﴾}}</div>


<div id="a61">(61) {{Arabi|وَإِذْ قُلْتُمْ يَٰمُوسَىٰ لَن نَّصْبِرَ عَلَىٰ طَعَامٍ وَٰحِدٍ فَٱدْعُ لَنَا رَبَّكَ يُخْرِجْ لَنَا مِمَّا تُنۢبِتُ ٱلْأَرْضُ مِنۢ بَقْلِهَا وَقِثَّآئِهَا وَفُومِهَا وَعَدَسِهَا وَبَصَلِهَا قَالَ أَتَسْتَبْدِلُونَ ٱلَّذِى هُوَ أَدْنَىٰ بِٱلَّذِى هُوَ خَيْرٌ ٱهْبِطُوا۟ مِصْرًا فَإِنَّ لَكُم مَّا سَأَلْتُمْ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ ٱلذِّلَّةُ وَٱلْمَسْكَنَةُ وَبَآءُو بِغَضَبٍ مِّنَ ٱللَّهِ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُوا۟ يَكْفُرُونَ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ وَيَقْتُلُونَ ٱلنَّبِيِّۦنَ بِغَيْرِ ٱلْحَقِّ ذَٰلِكَ بِمَا عَصَوا۟ وَّكَانُوا۟ يَعْتَدُونَ}}</div>
47- (Resûlüm!) İşte böylece sana (önceki kitapları tasdik eden) bu Kitab'ı indirdik. Onun için, kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar. Şunlardan (Araplardan) da ona iman eden nice kimseler vardır. Âyetlerimizi, ancak kâfirler (inatları yüzünden) bile bile inkâr eder.


61. Hani siz (verilen nimetlere karşılık): Ey Musa! Bir tek yemekle yetinemeyiz; bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, hıyarından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın, dediniz.Musa ise: Daha iyiyi daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz? O halde şehre inin.Zira istedikleriniz sizin için orada var, dedi.İşte (bu hadiseden sonra) üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası vuruldu.Allah'ın gazabına uğradılar.Bu musibetler (onların başına), Allah'ın âyetlerini inkâra devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi.Bunların hepsi, sadece isyanları ve taşkınlıkları sebebiyledir.
{Tefsirlerde, bu âyet ile, Abdullah b. Selâm ve Übey b. Ka'b gibi Kur'an'a iman eden ehl-i kitaba işaret edildiği belirtilmektedir.}


= Bölüm 8 =
<div id="48">{{Arabi|ﻭَﻣَﺎ ﻛُﻨْﺖَ ﺗَﺘْﻠُﻮﺍ ﻣِﻦْ ﻗَﺒْﻠِﻪِ ﻣِﻦْ ﻛِﺘَﺎﺏٍ ﻭَﻟﺎَ ﺗَﺨُﻄُّﻪُ ﺑِﻴَﻤِﻴﻨِﻚَ ﺍِﺫًﺍ ﻟﺎَﺭْﺗَﺎﺏَ ﺍﻟْﻤُﺒْﻄِﻠُﻮﻥَ﴿٤٨﴾}}</div>


<div id="a62">(62) {{Arabi|إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَٱلَّذِينَ هَادُوا۟ وَٱلنَّصَٰرَىٰ وَٱلصَّٰبِـِٔينَ مَنْ ءَامَنَ بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ وَعَمِلَ صَٰلِحًا فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ}}</div>
48- Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, bâtıla uyanlar kuşku duyarlardı.


62. Şüphesiz iman edenler; yani yahudilerden, hıristiyanlardan ve sâbiîlerden Allah'a ve ahiret gününe hakkıyla inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır.Onlar için herhangi bir korku yoktur.Onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.
{Hz. Peygamber'in "ümmî" yani okuma-yazma bilmeyen bir kişi olmasının başlıca hikmeti, bu âyette açıklanmış olmaktadır: Eğer Resûl-i Ekrem, okuma-yazma bilen bir kişi olsaydı, ümmî olan peygamber için bile "Bu Kur'an'ı o uydurmuştur" demeye kalkan ve en açık mucizeleri inkâr eden müşrikler, iftiralarına bir ölçüde mesnet bulmuş olacaklar ve daha çok kimseleri kandırabileceklerdi.}


<div id="a63">(63) {{Arabi|وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَٰقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ ٱلطُّورَ خُذُوا۟ مَآ ءَاتَيْنَٰكُم بِقُوَّةٍ وَٱذْكُرُوا۟ مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ}}</div>
<div id="49">{{Arabi|ﺑَﻞْ ﻫُﻮَ ﺍَﻳَﺎﺕٌ ﺑَﻴِّﻨَﺎﺕٌ ﻓِﻰ ﺻُﺪُﻭﺭِ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍُﻭ ﺗُﻮﺍ ﺍﻟْﻌِﻠْﻢَ  ﻭَﻣَﺎ ﻳَﺠْﺤَﺪُ ﺑِﺎَﻳَﺎﺗِﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻈَّﺎﻟِﻤُﻮﻥَ﴿٤٩﴾}}</div>


63. Sizden sağlam bir söz almış, Tûr dağının altında, size verdiğimizi kuvvetle tutun, onda bulunanları daima hatırlayın, umulur ki, korunursunuz (demiştik de);
49- Hayır, o (Kur'an), kendilerine ilim verilenlerin sînelerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi, ancak zalimler bile bile inkâr eder.


<div id="a64">(64) {{Arabi|ثُمَّ تَوَلَّيْتُم مِّنۢ بَعْدِ ذَٰلِكَ فَلَوْلَا فَضْلُ ٱللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُۥ لَكُنتُم مِّنَ ٱلْخَٰسِرِينَ}}</div>
<div id="50">{{Arabi|ﻭَﻗَﺎﻟُﻮﺍ ﻟَﻮْﻟﺎَٓ ﺍُﻧْﺰِﻝَ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺍَﻳَﺎﺕٌ ﻣِﻦْ ﺭَﺑِّﻪِ  ﻗُﻞْ ﺍِﻧَّﻤَﺎ ﺍﻟْﺎَﻳَﺎﺕُ ﻋِﻨْﺪَ ﺍﻟﻠَّﻪِ  ﻭَﺍِﻧَّﻤَٓﺎ ﺍَﻧَ ﺎ ﻧَﺬِﻳﺮٌ ﻣُﺒِﻴﻦٌ﴿٥٠﴾}}</div>


64. Ondan sonra sözünüzden dönmüştünüz.Eğer sizin üzerinizde Allah'ın ihsanı ve rahmeti olmasaydı, muhakkak zarara uğrayanlardan olurdunuz.
50- "Ona Rabbinden (başkaca) mucizeler indirilmeli değil miydi?" derler. De ki: Mucizeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.


<div id="a65">(65) {{Arabi|وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ ٱلَّذِينَ ٱعْتَدَوْا۟ مِنكُمْ فِى ٱلسَّبْتِ فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُوا۟ قِرَدَةً خَٰسِـِٔينَ}}</div>
<div id="51">{{Arabi|ﺍَﻭَ ﻟَﻢْ ﻳَﻜْﻔِﻬِﻢْ ﺍَﻧَّٓﺎ ﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ ﻋَﻠَﻴْﻚَ ﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏَ ﻳُﺘْﻠَﻰ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢْ  ﺍِﻥَّ ﻓِﻰ ﺫَﻟِﻚَ ﻟَﺮَﺣْﻤَﺔً ﻭَﺫِﻛْﺮَﻯ ﻟِﻘَﻮْﻡٍ ﻳُﻮْٔﻣِﻨُﻮﻥَ ﴿٥١﴾}}</div>


65. İçinizden cumartesi günü azgınlık edip de, bu yüzden kendilerine: Aşağılık maymunlar olun! dediklerimizi elbette bilmektesiniz.  
51- Kendilerine okunmakta olan Kitab'ı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi? Elbette iman eden bir kavim için onda rahmet ve ibret vardır.


<div id="a66">(66) {{Arabi|فَجَعَلْنَٰهَا نَكَٰلًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِّلْمُتَّقِينَ}}</div>
===Bölüm 6===


66. Biz bunu (maymunlaşmış insanları), hadiseyi bizzat görenlere ve sonradan gelenlere bir ibret dersi, müttakîler için de bir öğüt vesilesi kıldık.
<div id="52">{{Arabi|ﻗُﻞْ ﻛَﻔَﻰ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪِ ﺑَﻴْﻨِﻰ ﻭَﺑَﻴْﻨَﻜُﻢْ ﺷَﻬِﻴﺪًﺍ  ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﻣَﺎﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍﻟْﺎَﺭْﺽِ  ﻭَﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻣَﻨُﻮﺍ ﺑِﺎﻟْﺒَﺎﻃِﻞِ ﻭَﻛَﻔَﺮُﻭﺍ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪِ  ﺍُﻭ ﻟَٓﺌِﻚَ ﻫُﻢُ ﺍﻟْﺨَﺎﺳِﺮُﻭﻥَ﴿٥٢﴾}}</div>


<div id="a67">(67) {{Arabi|وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِۦٓ إِنَّ ٱللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تَذْبَحُوا۟ بَقَرَةً قَالُوٓا۟ أَتَتَّخِذُنَا هُزُوًا قَالَ أَعُوذُ بِٱللَّهِ أَنْ أَكُونَ مِنَ ٱلْجَٰهِلِينَ}}</div>
52- De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde ne varsa bilir. Bâtıla inanıp Allah'ı inkâr edenler (var ya), işte ziyana uğrayacaklar onlardır.


67. Musa, kavmine: Allah bir sığır kesmenizi emrediyor, demişti de: Bizimle alay mı ediyorsun? demişlerdi.O da: Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım, demişti.
===Sayfa 402===


<div id="a68">(68) {{Arabi|قَالُوا۟ ٱدْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا هِىَ قَالَ إِنَّهُۥ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لَّا فَارِضٌ وَلَا بِكْرٌ عَوَانٌۢ بَيْنَ ذَٰلِكَ فَٱفْعَلُوا۟ مَا تُؤْمَرُونَ}}</div>
<div id="53">{{Arabi|ﻭَﻳَﺴْﺘَﻌْﺠِﻠُﻮﻧَﻚَ ﺑِﺎﻟْﻌَﺬَﺍﺏِ  ﻭَﻟَﻮْﻟﺎَٓ ﺍَﺟَﻞٌ ﻣُﺴَﻤًّﻰ ﻟَﺠَٓﺎﺀَﻫُﻢُ ﺍﻟْﻌَﺬَﺍﺏُ  ﻭَﻟَﻴَﺎْﺗِﻴَﻨَّﻬُﻢْ ﺑَﻐْﺘَﺔً ﻭَﻫُﻢْ ﻟﺎَ ﻳَﺸْﻌُﺮُﻭﻥَ﴿٥٣﴾}}</div>


68. ”Bizim adımıza Rabbine dua et, bize onun ne olduğunu açıklasın” dediler.Musa: Allah diyor ki: ”O, ne yaşlı ne de körpe; ikisi arasında bir inek.” Size emredileni hemen yapın, dedi.
53- Senden, azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş bir vade olmasaydı, azap elbette onlara gelip çatmıştı. Fakat onlar farkında değilken, o ansızın kendilerine geliverecektir.


<div id="a69">(69) {{Arabi|قَالُوا۟ ٱدْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا لَوْنُهَا قَالَ إِنَّهُۥ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَآءُ فَاقِعٌ لَّوْنُهَا تَسُرُّ ٱلنَّٰظِرِينَ}}</div>
<div id="54">{{Arabi|ﻳَﺴْﺘَﻌْﺠِﻠُﻮﻧَﻚَ ﺑِﺎﻟْﻌَﺬَﺍﺏِ  ﻭَﺍِﻥَّ ﺟَﻬَﻨَّﻢَ ﻟَﻤُﺤِﻴﻄَﺔٌ ﺑِﺎﻟْﻜَﺎﻓِﺮِﻳﻦَ ﴿٥٤﴾}}</div>


69. Bu defa: Bizim için Rabbine dua et, bize onun rengini açıklasın, dediler.”O diyor ki: Sarı renkli, parlak tüylü, bakanların içini açan bir inektir” dedi.
54- (Evet) senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Hiç şüpheleri olmasın, cehennem kâfirleri çepeçevre kuşatacaktır.


<div id="a70">(70) {{Arabi|قَالُوا۟ ٱدْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا هِىَ إِنَّ ٱلْبَقَرَ تَشَٰبَهَ عَلَيْنَا وَإِنَّآ إِن شَآءَ ٱللَّهُ لَمُهْتَدُونَ}}</div>
<div id="55">{{Arabi|ﻳَﻮْﻡَ ﻳَﻐْﺸَﻴﻬُﻢُ ﺍﻟْﻌَﺬَﺍﺏُ ﻣِﻦْ ﻓَﻮْﻗِﻬِﻢْ ﻭَﻣِﻦْ ﺗَﺤْﺖِ ﺍَﺭْﺟُﻠِﻬِﻢْ ﻭَﻳَﻘُﻮﻝُ ﺫُﻭﻗُﻮﺍ ﻣَﺎﻛُﻨْﺘُﻢْ ﺗَﻌْﻤَﻠُﻮﻥَ﴿٥٥﴾}}</div>


70. ”(Ey Musa!) Bizim için, Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın, nasıl bir inek keseceğimizi anlayamadık.Biz, inşaallah emredileni yapma yolunu buluruz” dediler.
55- O günde azap, onları hem üstlerinden hem ayaklarının altından saracak ve Allah (onlara): "Yaptıklarınızı (cezasını) tadın!" diyecektir.


<div id="a71">(71) {{Arabi|قَالَ إِنَّهُۥ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لَّا ذَلُولٌ تُثِيرُ ٱلْأَرْضَ وَلَا تَسْقِى ٱلْحَرْثَ مُسَلَّمَةٌ لَّا شِيَةَ فِيهَا قَالُوا۟ ٱلْـَٰٔنَ جِئْتَ بِٱلْحَقِّ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُوا۟ يَفْعَلُونَ}}</div>
<div id="56">{{Arabi|ﻳَﺎ ﻋِﺒَﺎﺩِﻯَ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻣَﻨُٓﻮﺍ ﺍِﻥَّ ﺍَﺭْﺿِﻰ ﻭَﺍﺳِﻌَﺔٌ ﻓَﺎِﻳَّﺎﻯَ ﻓَﺎﻋْﺒُﺪُﻭﻥِ﴿٥٦﴾}}</div>


71. (Musa) dedi ki: Allah şöyle buyuruyor: O, henüz boyunduruk altına alınmayan, yer sürmeyen, ekin sulamayan, serbest dolaşan (salma), renginde hiç alacası bulunmayan bir inektir.”İşte şimdi gerçeği anlattın” dediler ve bunun üzerine (onu bulup) kestiler, ama az kalsın kesmeyeceklerdi.
56- Ey iman eden kullarım! Şüphesiz, benim arzım geniştir. O halde (nerede güven içinde olacaksanız orada) yalnız bana kulluk edin.


= Bölüm 9 =
{Bu âyetin, işkenceye uğrayan Mekke müslümanlarının zayıfları hakkında nâzil olduğu rivayet edilmiştir.}


<div id="a72">(72) {{Arabi|وَإِذْ قَتَلْتُمْ نَفْسًا فَٱدَّٰرَْٰٔتُمْ فِيهَا وَٱللَّهُ مُخْرِجٌ مَّا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ}}</div>
<div id="57">{{Arabi|ﻛُﻞُّ ﻧَﻔْﺲٍ ﺫَٓﺍﺋِﻘَﺔُ ﺍﻟْﻤَﻮْﺕِ ﺛُﻢَّ ﺍِﻟَﻴْﻨَﺎ ﺗُﺮْﺟَﻌُﻮﻥَ﴿٥٧﴾}}</div>


72. Hani siz bir adam öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmıştınız.Halbuki Allah gizlemekte olduğunuzu ortaya çıkaracaktır.
57- Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.


<div id="a73">(73) {{Arabi|فَقُلْنَا ٱضْرِبُوهُ بِبَعْضِهَا كَذَٰلِكَ يُحْىِ ٱللَّهُ ٱلْمَوْتَىٰ وَيُرِيكُمْ ءَايَٰتِهِۦ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ}}</div>
<div id="58">{{Arabi|ﻭَﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻣَﻨُﻮﺍ ﻭَﻋَﻤِﻠُﻮﺍ ﺍﻟﺼَّﺎﻟِﺤَﺎﺕِ ﻟَﻨُﺒَﻮِّﺋَﻨَّﻬُﻢْ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﺠَﻨَّﺔِ ﻏُﺮَﻓًﺎ ﺗَﺠْﺮِﻯ ﻣِﻦْ ﺗَﺤْﺘِﻬَﺎ ﺍﻟْﺎَﻧْﻬَﺎﺭُ ﺧَﺎﻟِﺪِﻳﻦَ ﻓِﻴﻬَﺎ  ﻧِﻌْﻢَ ﺍَﺟْﺮُ ﺍﻟْﻌَﺎﻣِﻠِﻴﻦَ ﴿٥٨﴾}}</div>


73. ”Haydi, şimdi (öldürülen) adama, (kesilen ineğin) bir parçasıyla vurun” dedik.Böylece Allah ölüleri diriltir ve düşünesiniz diye size âyetlerini (Peygamberine verdiği mucizelerini) gösterir.
58- İman edip güzel işler yapanları, (evet) muhakkak ki onları, içinde ebedî kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennet köşklerine yerleştireceğiz. (Böyle iyi) işler yapanların mükâfatı ne güzeldir!


<div id="a74">(74) {{Arabi|ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُم مِّنۢ بَعْدِ ذَٰلِكَ فَهِىَ كَٱلْحِجَارَةِ أَوْ أَشَدُّ قَسْوَةً وَإِنَّ مِنَ ٱلْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ ٱلْأَنْهَٰرُ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ ٱلْمَآءُ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ ٱللَّهِ وَمَا ٱللَّهُ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ}}</div>
<div id="59">{{Arabi|ﺍَﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺻَﺒَﺮُﻭﺍ ﻭَﻋَﻠَﻰ ﺭَﺑِّﻬِﻢْ ﻳَﺘَﻮَﻛَّﻠُﻮﻥَ﴿٥٩﴾}}</div>


74. (Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı.Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır.Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar.Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır.Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır.Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.
59- Onlar, sabreden kimselerdir ve yalnız Rablerine güvenip dayanmaktadırlar.


<div id="a75">(75) {{Arabi|أَفَتَطْمَعُونَ أَن يُؤْمِنُوا۟ لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلَٰمَ ٱللَّهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُۥ مِنۢ بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ}}</div>
<div id="60">{{Arabi|ﻭَﻛَﺎَﻳِّﻦْ ﻣِﻦْ ﺩَٓﺍﺑَّﺔٍ ﻟﺎَﺗَﺤْﻤِﻞُ ﺭِﺯْﻗَﻬَﺎ  ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﻳَﺮْﺯُﻗُﻬَﺎ ﻭَﺍِﻳَّﺎﻛُﻢْ  ﻭَﻫُﻮَ ﺍﻟﺴَّﻤِﻴﻊُ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ﴿٦٠﴾}}</div>


75. Şimdi (ey müminler!) onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa ki onlardan bir zümre, Allah'ın kelâmını işitirler de iyice anladıktan sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi.  
60- Nice canlı var ki, rızkını (yanında) taşımıyor. Onlara da size de rızık veren Allah'tır. O, her şeyi işitir ve bilir.


<div id="a76">(76) {{Arabi|وَإِذَا لَقُوا۟ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ قَالُوٓا۟ ءَامَنَّا وَإِذَا خَلَا بَعْضُهُمْ إِلَىٰ بَعْضٍ قَالُوٓا۟ أَتُحَدِّثُونَهُم بِمَا فَتَحَ ٱللَّهُ عَلَيْكُمْ لِيُحَآجُّوكُم بِهِۦ عِندَ رَبِّكُمْ أَفَلَا تَعْقِلُونَ}}</div>
{Rivayete göre, Hz. Peygamber Mekke'de müşriklerden eziyet gören müslümanlara Medine'ye göç etmelerini söyleyince, onlar, "Oraya nasıl gideriz? Orada ne yerimiz yurdumuz, ne malımız mülkümüz var. Bizi kim yedirir içirir?" demişlerdi. Bunun üzerine inzâl edilen bu âyetle, yeryüzünde nice canlının, rızkını yanında taşımaktan âciz olduğu ve nicelerinin ertesi gün için rızık biriktirmeksizin yaşadığı, kısacası, rızkı verenin Allah olduğu hatırlatılmıştır.}


76. (Münafıklar) inananlarla karşılaştıklarında ”İman ettik” derler.Birbirleriyle başbaşa kaldıkları vakit ise: Allah'ın size açtıklarını (Tevrat'taki bilgileri), Rabbiniz katında sizin aleyhinize hüccet getirmeleri için mi onlara anlatıyorsunuz; bunları düşünemiyor musunuz? derler.
<div id="61">{{Arabi|ﻭَﻟَﺌِﻦْ ﺳَﺎَﻟْﺘَﻬُﻢْ ﻣَﻦْ ﺧَﻠَﻖَ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍﻟْﺎَﺭْﺽَ ﻭَﺳَﺨَّﺮَ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲَ ﻭَﺍﻟْﻘَﻤَﺮَ ﻟَﻴَﻘُﻮﻟُﻦَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ  ﻓَﺎَﻧَّﻰ ﻳُﻮْٔﻓَﻜُﻮﻥَ﴿٦١﴾}}</div>


<div id="a77">(77) {{Arabi|أَوَلَا يَعْلَمُونَ أَنَّ ٱللَّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ}}</div>
61- Andolsun ki onlara: "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah" derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?


77. Onlar bilmezler mi ki, gizlediklerini de açıkça yaptıklarını da Allah bilmektedir.
<div id="62">{{Arabi|ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﻳَﺒْﺴُﻂُ ﺍﻟﺮِّﺯْﻕَ ﻟِﻤَﻦْ ﻳَﺸَٓﺎﺀُ ﻣِﻦْ ﻋِﺒَﺎﺩِﻩِ ﻭَﻳَﻘْﺪِﺭُ ﻟَﻪُ  ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﺑِﻜُﻞِّ ﺷَﻰْﺀٍ ﻋَﻠِﻴﻢٌ﴿٦٢﴾}}</div>


<div id="a78">(78) {{Arabi|وَمِنْهُمْ أُمِّيُّونَ لَا يَعْلَمُونَ ٱلْكِتَٰبَ إِلَّآ أَمَانِىَّ وَإِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ}}</div>
62- Allah rızkı kullarından dilediğine bol bol verir, dilediğine de kısar. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir.


78. İçlerinde bir takım ümmîler vardır ki, Kitab'ı (Tevrat'ı) bilmezler.Bütün bildikleri kulaktan dolma şeylerdir.Onlar sadece zan ve tahminde bulunuyorlar.
<div id="63">{{Arabi|ﻭَﻟَﺌِﻦْ ﺳَﺎَﻟْﺘَﻬُﻢْ ﻣَﻦْ ﻧَﺰَّﻝَ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀِ ﻣَٓﺎﺀً ﻓَﺎَﺣْﻴَﺎ ﺑِﻪِ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽَ ﻣِﻦْ ﺑَﻌْﺪِ ﻣَﻮْﺗِﻬَﺎ ﻟَﻴَﻘُﻮﻟُﻦَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ  ﻗُﻞِ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ  ﺑَﻞْ ﺍَﻛْﺜَﺮُﻫُﻢْ ﻟﺎَﻳَﻌْﻘِﻠُﻮﻥَ ﴿٦٣﴾}}</div>


<div id="a79">(79) {{Arabi|فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ يَكْتُبُونَ ٱلْكِتَٰبَ بِأَيْدِيهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هَٰذَا مِنْ عِندِ ٱللَّهِ لِيَشْتَرُوا۟ بِهِۦ ثَمَنًا قَلِيلًا فَوَيْلٌ لَّهُم مِّمَّا كَتَبَتْ أَيْدِيهِمْ وَوَيْلٌ لَّهُم مِّمَّا يَكْسِبُونَ}}</div>
63- Andolsun ki onlara: "Gökten su indirip onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah" derler. De ki: (Öyleyse) hamd da Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu (söyledikleri üzerinde) düşünmezler.


79. Elleriyle (bir) Kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için ”Bu Allah katındandır” diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!
===Sayfa 403===


<div id="a80">(80) {{Arabi|وَقَالُوا۟ لَن تَمَسَّنَا ٱلنَّارُ إِلَّآ أَيَّامًا مَّعْدُودَةً قُلْ أَتَّخَذْتُمْ عِندَ ٱللَّهِ عَهْدًا فَلَن يُخْلِفَ ٱللَّهُ عَهْدَهُۥٓ أَمْ تَقُولُونَ عَلَى ٱللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ}}</div>
===Bölüm 7===


80. İsrailoğulları: Sayılı birkaç gün müstesna, bize ateş dokunmayacaktır, dediler.De ki (onlara): Siz Allah katından bir söz mü aldınız -ki Allah sözünden caymaz-, yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?
<div id="64">{{Arabi|ﻭَﻣَﺎ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﺤَﻴَﻮﺓُ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻟَﻬْﻮٌ ﻭَﻟَﻌِﺐٌ  ﻭَﺍِﻥَّ ﺍﻟﺪَّﺍﺭَ ﺍﻟْﺎَﺧِﺮَﺓَ ﻟَﻬِﻰَ ﺍﻟْﺤَﻴَﻮَﺍﻥُ  ﻟَﻮْﻛَﺎﻧُﻮﺍ ﻳَﻌْﻠَﻤُﻮﻥَ﴿٦٤﴾}}</div>


<div id="a81">(81) {{Arabi|بَلَىٰ مَن كَسَبَ سَيِّئَةً وَأَحَٰطَتْ بِهِۦ خَطِيٓـَٔتُهُۥ فَأُو۟لَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلنَّارِ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ}}</div>
64- Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke bilmiş olsalardı!


81. Hayır! Kim bir kötülük eder de kötülüğü kendisini çepeçevre kuşatırsa işte o kimseler cehennemliktirler.Onlar orada devamlı kalırlar.
<div id="65">{{Arabi|ﻓَﺎِﺫَﺍ ﺭَﻛِﺒﻮُﺍ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻔُﻠْﻚِ ﺩَﻋَﻮُﺍ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻣُﺨْﻠِﺼِﻴﻦَ ﻟَﻪُ ﺍﻟﺪِّﻳﻦَ  ﻓَﻠَﻤَّﺎ ﻧَﺠَّﻴﻬُﻢْ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟْﺒَﺮِّ ﺍِﺫَﺍ ﻫُﻢْ ﻳُﺸْﺮِﻛُﻮﻥَ ﴿٦٥﴾}}</div>


<div id="a82">(82) {{Arabi|وَٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ أُو۟لَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ}}</div>
65- Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız O'na has kılarak (ihlâsla) Allah'a yalvarırlar. Fakat onları sâlimen karaya çıkarınca, bir bakarsın ki, (Allah'a) ortak koşmaktadırlar.


82. İman edip yararlı iş yapanlara gelince onlar da cennetliktirler.Onlar orada devamlı kalırlar.
<div id="66">{{Arabi|ﻟِﻴَﻜْﻔُﺮُﻭﺍ ﺑِﻤَٓﺎ ﺍَﺗَﻴْﻨَﺎﻫُﻢْ  ﻭَﻟِﻴَﺘَﻤَﺘَّﻌُﻮﺍ  ﻓَﺴَﻮْﻑَ ﻳَﻌْﻠَﻤُﻮﻥَ﴿٦٦﴾}}</div>


= Bölüm 10 =
66- Kendilerine verdiklerimize karşı nankörlük etsinler ve sefa sürsünler bakalım! Ama yakında bilecekler!


<div id="a83">(83) {{Arabi|وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَٰقَ بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ لَا تَعْبُدُونَ إِلَّا ٱللَّهَ وَبِٱلْوَٰلِدَيْنِ إِحْسَانًا وَذِى ٱلْقُرْبَىٰ وَٱلْيَتَٰمَىٰ وَٱلْمَسَٰكِينِ وَقُولُوا۟ لِلنَّاسِ حُسْنًا وَأَقِيمُوا۟ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتُوا۟ ٱلزَّكَوٰةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا مِّنكُمْ وَأَنتُم مُّعْرِضُونَ}}</div>
<div id="67">{{Arabi|ﺍَﻭَ ﻟَﻢْ ﻳَﺮَﻭْﺍ ﺍَﻧَّﺎ ﺟَﻌَﻠْﻨَﺎ ﺣَﺮَﻣًﺎ ﺍَﻣِﻨًﺎ ﻭَﻳُﺘَﺨَﻄَّﻒُ ﺍﻟﻨَّﺎﺱُ ﻣِﻦْ ﺣَﻮْﻟِﻬِﻢْ  ﺍَﻓَﺒِﺎﻟْﺒَﺎﻃِﻞِ ﻳُﻮْٔﻣِﻨﻮُﻥَ ﻭَﺑِﻨِﻌْﻤَﺔِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻳَﻜْﻔُﺮُﻭﻥَ﴿٦٧﴾}}</div>


83. Vaktiyle biz, İsrailoğullarından: Yalnızca Allah'a kulluk edeceksiniz, ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz diye söz almış ve ”İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin” diye de emretmiştik.Sonunda azınız müstesna, yüz çevirerek dönüp gittiniz.
67- Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken, bizim (Mekke'yi) güven içinde kudsî bir yer yaptığımızı görmediler mi? Hâla bâtıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?


<div id="a84">(84) {{Arabi|وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَٰقَكُمْ لَا تَسْفِكُونَ دِمَآءَكُمْ وَلَا تُخْرِجُونَ أَنفُسَكُم مِّن دِيَٰرِكُمْ ثُمَّ أَقْرَرْتُمْ وَأَنتُمْ تَشْهَدُونَ}}</div>
{Âyette geçen "kapılıp götürülme", öldürülme, esir edilme ve soyulup yağmalanma gibi manalarla açıklanmıştır.}


84. (Ey İsrailoğulları!) Birbirinizin kanını dökmeyeceğinize, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacağınıza dair sizden söz almıştık.Her şeyi görerek sonunda bunları kabul etmiştiniz.
<div id="68">{{Arabi|ﻭَﻣَﻦْ ﺍَﻇْﻠَﻢُ ﻣِﻤَّﻦِ ﺍﻓْﺘَﺮَﻯ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻛَﺬِﺑًﺎ ﺍَﻭْ ﻛَﺬَّﺏَ ﺑِﺎﻟْﺤَﻖِّ ﻟَﻤَّﺎ ﺟَٓﺎﺀَﻩُ  ﺍَﻟَﻴْﺲَ ﻓِﻰ ﺟَﻬَﻨَّﻢَ ﻣَﺜْﻮًﻯ ﻟِﻠْﻜَﺎﻓِﺮِﻳﻦَ﴿٦٨﴾}}</div>


<div id="a85">(85) {{Arabi|ثُمَّ أَنتُمْ هَٰٓؤُلَآءِ تَقْتُلُونَ أَنفُسَكُمْ وَتُخْرِجُونَ فَرِيقًا مِّنكُم مِّن دِيَٰرِهِمْ تَظَٰهَرُونَ عَلَيْهِم بِٱلْإِثْمِ وَٱلْعُدْوَٰنِ وَإِن يَأْتُوكُمْ أُسَٰرَىٰ تُفَٰدُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ إِخْرَاجُهُمْ أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ ٱلْكِتَٰبِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَآءُ مَن يَفْعَلُ ذَٰلِكَ مِنكُمْ إِلَّا خِزْىٌ فِى ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا وَيَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ يُرَدُّونَ إِلَىٰٓ أَشَدِّ ٱلْعَذَابِ وَمَا ٱللَّهُ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ}}</div>
68- Allah'a karşı yalan uyduran yahut kendisine hak gelmişken onu yalan sayandan daha zalimi kimdir? Cehennemde kâfirlere yer mi yok!


85. Bu misakı kabul eden sizler, (verdiğiniz sözün tersine) birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarıyor, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı birleşiyorsunuz.Onları yurtlarından çıkarmak size haram olduğu halde (hem çıkarıyor hem de) size esirler olarak geldiklerinde fidye verip onları kurtarıyorsunuz.Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir.Allah sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir.
<div id="69">{{Arabi|ﻭَﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺟَﺎﻫَﺪُﻭﺍ ﻓِﻴﻨَﺎ ﻟَﻨَﻬْﺪِﻳَﻨَّﻬُﻢْ ﺳُﺒُﻠَﻨَﺎ  ﻭَﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻟَﻤَﻊَ ﺍﻟْﻤُﺤْﺴِﻨِﻴﻦَ﴿٦٩﴾}}</div>


<div id="a86">(86) {{Arabi|أُو۟لَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ ٱشْتَرَوُا۟ ٱلْحَيَوٰةَ ٱلدُّنْيَا بِٱلْءَاخِرَةِ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ ٱلْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ}}</div>
69- Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.


86. İşte onlar, ahirete karşılık dünya hayatını satın alan kimselerdir.Bu yüzden ne azapları hafifletilecek ne de kendilerine yardım edilecektir.
''Önceki Sure: [[Kuran:Kasas|Kasas]] &larr; [[Kuran:Kur'an|Kur'an]] &rarr; [[Kuran:Rum|Rum]]: Sonraki Sure''
 
= Bölüm 11 =
 
<div id="a87">(87) {{Arabi|وَلَقَدْ ءَاتَيْنَا مُوسَى ٱلْكِتَٰبَ وَقَفَّيْنَا مِنۢ بَعْدِهِۦ بِٱلرُّسُلِ وَءَاتَيْنَا عِيسَى ٱبْنَ مَرْيَمَ ٱلْبَيِّنَٰتِ وَأَيَّدْنَٰهُ بِرُوحِ ٱلْقُدُسِ أَفَكُلَّمَا جَآءَكُمْ رَسُولٌۢ بِمَا لَا تَهْوَىٰٓ أَنفُسُكُمُ ٱسْتَكْبَرْتُمْ فَفَرِيقًا كَذَّبْتُمْ وَفَرِيقًا تَقْتُلُونَ}}</div>
 
87. Andolsun biz Musa'ya Kitab'ı verdik.Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik.Meryem oğlu İsa'ya da mucizeler verdik.Ve onu, Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik.(Ne var ki) gönlünüzün arzulamadığı şeyleri söyleyen bir elçi geldikçe ona karşı büyüklük tasladınız.(Size gelen) peygamberlerden bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz.
 
<div id="a88">(88) {{Arabi|وَقَالُوا۟ قُلُوبُنَا غُلْفٌۢ بَل لَّعَنَهُمُ ٱللَّهُ بِكُفْرِهِمْ فَقَلِيلًا مَّا يُؤْمِنُونَ}}</div>
 
88. (Yahudiler peygamberlerle alay ederek) ”Kalplerimiz perdelidir” dediler.Hayır; küfür ve isyanları sebebiyle Allah onlara lânet etmiştir.O yüzden çok az inanırlar.
 
<div id="a89">(89) {{Arabi|وَلَمَّا جَآءَهُمْ كِتَٰبٌ مِّنْ عِندِ ٱللَّهِ مُصَدِّقٌ لِّمَا مَعَهُمْ وَكَانُوا۟ مِن قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ فَلَمَّا جَآءَهُم مَّا عَرَفُوا۟ كَفَرُوا۟ بِهِۦ فَلَعْنَةُ ٱللَّهِ عَلَى ٱلْكَٰفِرِينَ}}</div>
 
89. Daha önce kâfirlere karşı zafer isterlerken kendilerine Allah katından ellerindeki (Tevrat'ı) doğrulayan bir kitap gelip de (Tevrat'tan) bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince onu inkâr ettiler.İşte Allah'ın lâneti böyle inkârcılaradır.
 
<div id="a90">(90) {{Arabi|بِئْسَمَا ٱشْتَرَوْا۟ بِهِۦٓ أَنفُسَهُمْ أَن يَكْفُرُوا۟ بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ بَغْيًا أَن يُنَزِّلَ ٱللَّهُ مِن فَضْلِهِۦ عَلَىٰ مَن يَشَآءُ مِنْ عِبَادِهِۦ فَبَآءُو بِغَضَبٍ عَلَىٰ غَضَبٍ وَلِلْكَٰفِرِينَ عَذَابٌ مُّهِينٌ}}</div>
 
90. Allah'ın kullarından dilediğine peygamberlik ihsan etmesini kıskandıkları için Allah'ın indirdiğini (Kur'an'ı) inkâr ederek kendilerini harcamaları ne kötü bir şeydir! Böylece onlar, gazap üstüne gazaba uğradılar.Ayrıca kâfirler için alçaltıcı bir azap vardır.
 
<div id="a91">(91) {{Arabi|وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ ءَامِنُوا۟ بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ قَالُوا۟ نُؤْمِنُ بِمَآ أُنزِلَ عَلَيْنَا وَيَكْفُرُونَ بِمَا وَرَآءَهُۥ وَهُوَ ٱلْحَقُّ مُصَدِّقًا لِّمَا مَعَهُمْ قُلْ فَلِمَ تَقْتُلُونَ أَنۢبِيَآءَ ٱللَّهِ مِن قَبْلُ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ}}</div>
 
91. Kendilerine: Allah'ın indirdiğine iman edin, denilince: Biz sadece bize indirilene (Tevrat'a) inanırız, derler ve ondan başkasını inkâr ederler.Halbuki o Kur'an kendi ellerinde bulunan Tevrat'ı doğrulayıcı olarak gelmiş hak kitaptır.(Ey Muhammed!) Onlara: Şayet siz gerçekten inanıyor idiyseniz daha önce Allah'ın peygamberlerini neden öldürüyordunuz? deyiver.
 
<div id="a92">(92) {{Arabi|وَلَقَدْ جَآءَكُم مُّوسَىٰ بِٱلْبَيِّنَٰتِ ثُمَّ ٱتَّخَذْتُمُ ٱلْعِجْلَ مِنۢ بَعْدِهِۦ وَأَنتُمْ ظَٰلِمُونَ}}</div>
 
92. Andolsun Musa size apaçık mucizeler getirmişti.Sonra onun ardından, zalimler olarak buzağıyı (tanrı) edindiniz.
 
<div id="a93">(93) {{Arabi|وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَٰقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ ٱلطُّورَ خُذُوا۟ مَآ ءَاتَيْنَٰكُم بِقُوَّةٍ وَٱسْمَعُوا۟ قَالُوا۟ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَأُشْرِبُوا۟ فِى قُلُوبِهِمُ ٱلْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُم بِهِۦٓ إِيمَٰنُكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ}}</div>
 
93. Hatırlayın ki, Tûr dağının altında sizden söz almış: Size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, söylenenleri anlayın, demiştik.Onlar: İşittik ve isyan ettik, dediler.İnkârları sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu.De ki: Eğer inanıyorsanız, imanınız size ne kötü şeyler emrediyor!
 
<div id="a94">(94) {{Arabi|قُلْ إِن كَانَتْ لَكُمُ ٱلدَّارُ ٱلْءَاخِرَةُ عِندَ ٱللَّهِ خَالِصَةً مِّن دُونِ ٱلنَّاسِ فَتَمَنَّوُا۟ ٱلْمَوْتَ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ}}</div>
 
94. (Ey Muhammed, onlara:) Şayet (iddia ettiğiniz gibi) ahiret yurdu Allah katında diğer insanlara değil de yalnızca size aitse ve bu iddianızda doğru iseniz haydi ölümü temenni edin (bakalım), de.
 
<div id="a95">(95) {{Arabi|وَلَن يَتَمَنَّوْهُ أَبَدًۢا بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ وَٱللَّهُ عَلِيمٌۢ بِٱلظَّٰلِمِينَ}}</div>
 
95. Onlar, kendi elleriyle önceden yaptıkları işler (günah ve isyanları) sebebiyle hiç bir zaman ölümü temenni etmeyeceklerdir.Allah zalimleri iyi bilir.
 
<div id="a96">(96) {{Arabi|وَلَتَجِدَنَّهُمْ أَحْرَصَ ٱلنَّاسِ عَلَىٰ حَيَوٰةٍ وَمِنَ ٱلَّذِينَ أَشْرَكُوا۟ يَوَدُّ أَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ أَلْفَ سَنَةٍ وَمَا هُوَ بِمُزَحْزِحِهِۦ مِنَ ٱلْعَذَابِ أَن يُعَمَّرَ وَٱللَّهُ بَصِيرٌۢ بِمَا يَعْمَلُونَ}}</div>
 
96. Yemin olsun ki, sen onları yaşamaya karşı insanların en düşkünü olarak bulursun.Putperestlerden her biri de arzular ki, bin sene yaşasın.Oysa yaşatılması hiç kimseyi azaptan uzaklaştırmaz.Allah onların yapmakta olduklarını eksiksiz görür.
 
= Bölüm 12 =
 
<div id="a97">(97) {{Arabi|قُلْ مَن كَانَ عَدُوًّا لِّجِبْرِيلَ فَإِنَّهُۥ نَزَّلَهُۥ عَلَىٰ قَلْبِكَ بِإِذْنِ ٱللَّهِ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَهُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ}}</div>
 
97. De ki: Cebrail'e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah'ın izniyle Kur'an'ı senin kalbine bir hidayet rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve müminler için de müjdeci olarak o indirmiştir.
 
<div id="a98">(98) {{Arabi|مَن كَانَ عَدُوًّا لِّلَّهِ وَمَلَٰٓئِكَتِهِۦ وَرُسُلِهِۦ وَجِبْرِيلَ وَمِيكَىٰلَ فَإِنَّ ٱللَّهَ عَدُوٌّ لِّلْكَٰفِرِينَ}}</div>
 
98. Kim, Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikâil'e düşman olursa bilsin ki Allah da inkârcı kâfirlerin düşmanıdır.
 
<div id="a99">(99) {{Arabi|وَلَقَدْ أَنزَلْنَآ إِلَيْكَ ءَايَٰتٍۭ بَيِّنَٰتٍ وَمَا يَكْفُرُ بِهَآ إِلَّا ٱلْفَٰسِقُونَ}}</div>
 
99. Andolsun ki sana apaçık âyetler indirdik.(Ey Muhammed!) Onları ancak fasıklar inkâr eder.
 
<div id="a100">(100) {{Arabi|أَوَكُلَّمَا عَٰهَدُوا۟ عَهْدًا نَّبَذَهُۥ فَرِيقٌ مِّنْهُم بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ}}</div>
 
100. Ne zaman onlar bir antlaşma yaptılarsa, yine kendilerinden bir gurup onu bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez.
 
<div id="a101">(101) {{Arabi|وَلَمَّا جَآءَهُمْ رَسُولٌ مِّنْ عِندِ ٱللَّهِ مُصَدِّقٌ لِّمَا مَعَهُمْ نَبَذَ فَرِيقٌ مِّنَ ٱلَّذِينَ أُوتُوا۟ ٱلْكِتَٰبَ كِتَٰبَ ٱللَّهِ وَرَآءَ ظُهُورِهِمْ كَأَنَّهُمْ لَا يَعْلَمُونَ}}</div>
 
101. Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir elçi gelince ehl-i kitaptan bir gurup, sanki Allah'ın kitabını bilmiyormuş gibi onu arkalarına atıp terkettiler.
 
<div id="a102">(102) {{Arabi|وَٱتَّبَعُوا۟ مَا تَتْلُوا۟ ٱلشَّيَٰطِينُ عَلَىٰ مُلْكِ سُلَيْمَٰنَ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمَٰنُ وَلَٰكِنَّ ٱلشَّيَٰطِينَ كَفَرُوا۟ يُعَلِّمُونَ ٱلنَّاسَ ٱلسِّحْرَ وَمَآ أُنزِلَ عَلَى ٱلْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَٰرُوتَ وَمَٰرُوتَ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّىٰ يَقُولَآ إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِۦ بَيْنَ ٱلْمَرْءِ وَزَوْجِهِۦ وَمَا هُم بِضَآرِّينَ بِهِۦ مِنْ أَحَدٍ إِلَّا بِإِذْنِ ٱللَّهِ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنفَعُهُمْ وَلَقَدْ عَلِمُوا۟ لَمَنِ ٱشْتَرَىٰهُ مَا لَهُۥ فِى ٱلْءَاخِرَةِ مِنْ خَلَٰقٍ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا۟ بِهِۦٓ أَنفُسَهُمْ لَوْ كَانُوا۟ يَعْلَمُونَ}}</div>
 
102. Süleyman'ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tâbi oldular.Halbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı.Lâkin şeytanlar kâfir oldular.Çünkü insanlara sihri ve Babil'de Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı.Halbuki o iki melek, herkese: Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir olmayasınız, demeden hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezlerdi.Onlar, o iki melekden, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı.Oysa büyücüler, Allah'ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler.Onlar, kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler.Sihri satın alanların (ona inanıp para verenlerin) ahiretten nasibi olmadığını çok iyi bilmektedirler.Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu anlasalardı!
 
<div id="a103">(103) {{Arabi|وَلَوْ أَنَّهُمْ ءَامَنُوا۟ وَٱتَّقَوْا۟ لَمَثُوبَةٌ مِّنْ عِندِ ٱللَّهِ خَيْرٌ لَّوْ كَانُوا۟ يَعْلَمُونَ}}</div>
 
103. Eğer iman edip kendilerini kötülükten korusalardı, şüphesiz, Allah tarafından verilecek sevap daha hayırlı olacaktı.Keşke bunları anlasalardı!
 
= Bölüm 13 =
 
<div id="a104">(104) {{Arabi|يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ لَا تَقُولُوا۟ رَٰعِنَا وَقُولُوا۟ ٱنظُرْنَا وَٱسْمَعُوا۟ وَلِلْكَٰفِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ}}</div>
 
104. Ey iman edenler! ”Râinâ” demeyin, ”unzurnâ” deyin.(Söylenenleri) dinleyin.Kâfirler için elem verici bir azap vardır.
 
<div id="a105">(105) {{Arabi|مَّا يَوَدُّ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ مِنْ أَهْلِ ٱلْكِتَٰبِ وَلَا ٱلْمُشْرِكِينَ أَن يُنَزَّلَ عَلَيْكُم مِّنْ خَيْرٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَٱللَّهُ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِۦ مَن يَشَآءُ وَٱللَّهُ ذُو ٱلْفَضْلِ ٱلْعَظِيمِ}}</div>
 
105. (Ey müminler!) Ehl-i Kitaptan kâfirler ve putperestler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler.Halbuki Allah rahmetini dilediğine verir.Allah büyük lütuf sahibidir.
 
<div id="a106">(106) {{Arabi|مَا نَنسَخْ مِنْ ءَايَةٍ أَوْ نُنسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِّنْهَآ أَوْ مِثْلِهَآ أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ}}</div>
 
106. Biz, bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek) mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz.Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir.
 
<div id="a107">(107) {{Arabi|أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ ٱللَّهَ لَهُۥ مُلْكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ مِن وَلِىٍّ وَلَا نَصِيرٍ}}</div>
 
107. (Yine) bilmez misin, göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığı yalnızca Allah'ındır? Sizin için Allah'tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.
 
<div id="a108">(108) {{Arabi|أَمْ تُرِيدُونَ أَن تَسْـَٔلُوا۟ رَسُولَكُمْ كَمَا سُئِلَ مُوسَىٰ مِن قَبْلُ وَمَن يَتَبَدَّلِ ٱلْكُفْرَ بِٱلْإِيمَٰنِ فَقَدْ ضَلَّ سَوَآءَ ٱلسَّبِيلِ}}</div>
 
108. Yoksa siz de (ey müslümanlar), daha önce Musa'ya sorulduğu gibi peygamberinize sorular sormak mı istiyorsunuz? Kim imanı küfre değişirse, şüphesiz dosdoğru yoldan sapmış olur.
 
<div id="a109">(109) {{Arabi|وَدَّ كَثِيرٌ مِّنْ أَهْلِ ٱلْكِتَٰبِ لَوْ يَرُدُّونَكُم مِّنۢ بَعْدِ إِيمَٰنِكُمْ كُفَّارًا حَسَدًا مِّنْ عِندِ أَنفُسِهِم مِّنۢ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ ٱلْحَقُّ فَٱعْفُوا۟ وَٱصْفَحُوا۟ حَتَّىٰ يَأْتِىَ ٱللَّهُ بِأَمْرِهِۦٓ إِنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ}}</div>
 
109. Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler.Yine de siz, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedip bağışlayın.Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
 
<div id="a110">(110) {{Arabi|وَأَقِيمُوا۟ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتُوا۟ ٱلزَّكَوٰةَ وَمَا تُقَدِّمُوا۟ لِأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِندَ ٱللَّهِ إِنَّ ٱللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ}}</div>
 
110. Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız.Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür.
 
<div id="a111">(111) {{Arabi|وَقَالُوا۟ لَن يَدْخُلَ ٱلْجَنَّةَ إِلَّا مَن كَانَ هُودًا أَوْ نَصَٰرَىٰ تِلْكَ أَمَانِيُّهُمْ قُلْ هَاتُوا۟ بُرْهَٰنَكُمْ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ}}</div>
 
111. (Ehl-i kitap:) Yahudiler yahut hıristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek, dediler.Bu onların kuruntusudur.Sen de onlara: Eğer sahiden doğru söylüyorsanız delilinizi getirin, de.
 
<div id="a112">(112) {{Arabi|بَلَىٰ مَنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُۥ لِلَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَلَهُۥٓ أَجْرُهُۥ عِندَ رَبِّهِۦ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ}}</div>
 
112. Bilâkis, kim muhsin olarak yüzünü Allah'a döndürürse (Allah'a hakkıyla kulluk ederse) onun ecri Rabbi katındadır.Öyleleri için ne bir korku vardır, ne de üzüntü çekerler.
 
= Bölüm 14 =
 
<div id="a113">(113) {{Arabi|وَقَالَتِ ٱلْيَهُودُ لَيْسَتِ ٱلنَّصَٰرَىٰ عَلَىٰ شَىْءٍ وَقَالَتِ ٱلنَّصَٰرَىٰ لَيْسَتِ ٱلْيَهُودُ عَلَىٰ شَىْءٍ وَهُمْ يَتْلُونَ ٱلْكِتَٰبَ كَذَٰلِكَ قَالَ ٱلَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ مِثْلَ قَوْلِهِمْ فَٱللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ فِيمَا كَانُوا۟ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ}}</div>
 
113. Hepsi de kitabı (Tevrat ve İncil'i) okumakta oldukları halde Yahudiler: Hıristiyanlar doğru yolda değillerdir, dediler.Hıristiyanlar da: Yahudiler doğru yolda değillerdir, dediler.Kitabı bilmeyenler de birbirleri hakkında tıpkı onların söylediklerini söylediler.Allah, ihtilâfa düştükleri hususlarda kıyamet günü onlar hakkında hükmünü verecektir.
 
<div id="a114">(114) {{Arabi|وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن مَّنَعَ مَسَٰجِدَ ٱللَّهِ أَن يُذْكَرَ فِيهَا ٱسْمُهُۥ وَسَعَىٰ فِى خَرَابِهَآ أُو۟لَٰٓئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَن يَدْخُلُوهَآ إِلَّا خَآئِفِينَ لَهُمْ فِى ٱلدُّنْيَا خِزْىٌ وَلَهُمْ فِى ٱلْءَاخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ}}</div>
 
114. Allah'ın mescidlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir.(Başka türlü girmeye hakları yoktur.) Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır.
 
<div id="a115">(115) {{Arabi|وَلِلَّهِ ٱلْمَشْرِقُ وَٱلْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّوا۟ فَثَمَّ وَجْهُ ٱللَّهِ إِنَّ ٱللَّهَ وَٰسِعٌ عَلِيمٌ}}</div>
 
115. Doğu da Allah'ındır batı da.Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (zatı) oradadır.Şüphesiz Allah'(ın rahmeti ve nimeti) geniştir, O her şeyi bilendir.
 
<div id="a116">(116) {{Arabi|وَقَالُوا۟ ٱتَّخَذَ ٱللَّهُ وَلَدًا سُبْحَٰنَهُۥ بَل لَّهُۥ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ كُلٌّ لَّهُۥ قَٰنِتُونَ}}</div>
 
116. ”Allah çocuk edindi” dediler.Hâşâ! O, bundan münezzehtir.Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur, hepsi O'na boyun eğmiştir.
 
<div id="a117">(117) {{Arabi|بَدِيعُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَإِذَا قَضَىٰٓ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُۥ كُن فَيَكُونُ}}</div>
 
117. (O), göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır.Bir şeyi dilediğinde ona sadece ”Ol!” der, o da hemen oluverir.
 
<div id="a118">(118) {{Arabi|وَقَالَ ٱلَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ لَوْلَا يُكَلِّمُنَا ٱللَّهُ أَوْ تَأْتِينَآ ءَايَةٌ كَذَٰلِكَ قَالَ ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّثْلَ قَوْلِهِمْ تَشَٰبَهَتْ قُلُوبُهُمْ قَدْ بَيَّنَّا ٱلْءَايَٰتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ}}</div>
 
118. Bilmeyenler dediler ki: Allah bizimle konuşmalı ya da bize bir âyet (mucize) gelmeli değil miydi? Onlardan öncekiler de işte tıpkı onların dediklerini demişlerdi.Kalpleri (akılları) nasıl da birbirine benzedi? Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere âyetleri apaçık gösterdik.
 
<div id="a119">(119) {{Arabi|إِنَّآ أَرْسَلْنَٰكَ بِٱلْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَا تُسْـَٔلُ عَنْ أَصْحَٰبِ ٱلْجَحِيمِ}}</div>
 
119. Doğrusu biz seni Hak (Kur'an) ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.Sen cehenmemliklerden sorumlu değilsin.
 
<div id="a120">(120) {{Arabi|وَلَن تَرْضَىٰ عَنكَ ٱلْيَهُودُ وَلَا ٱلنَّصَٰرَىٰ حَتَّىٰ تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ قُلْ إِنَّ هُدَى ٱللَّهِ هُوَ ٱلْهُدَىٰ وَلَئِنِ ٱتَّبَعْتَ أَهْوَآءَهُم بَعْدَ ٱلَّذِى جَآءَكَ مِنَ ٱلْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ ٱللَّهِ مِن وَلِىٍّ وَلَا نَصِيرٍ}}</div>
 
120. Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır.De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur.Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.
 
<div id="a121">(121) {{Arabi|ٱلَّذِينَ ءَاتَيْنَٰهُمُ ٱلْكِتَٰبَ يَتْلُونَهُۥ حَقَّ تِلَاوَتِهِۦٓ أُو۟لَٰٓئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِۦ وَمَن يَكْفُرْ بِهِۦ فَأُو۟لَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْخَٰسِرُونَ}}</div>
 
121. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler (den bazısı) onu, hakkını gözeterek okurlar.Çünkü onlar, ona iman ederler.Onu inkâr edenlere gelince, işte gerçekten zarara uğrayanlar onlardır.
 
= Bölüm 15 =
 
<div id="a122">(122) {{Arabi|يَٰبَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ ٱذْكُرُوا۟ نِعْمَتِىَ ٱلَّتِىٓ أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّى فَضَّلْتُكُمْ عَلَى ٱلْعَٰلَمِينَ}}</div>
 
122. Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) cümle âleme üstün kılmış olduğumu hatırlayın.
 
<div id="a123">(123) {{Arabi|وَٱتَّقُوا۟ يَوْمًا لَّا تَجْزِى نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْـًٔا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا تَنفَعُهَا شَفَٰعَةٌ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ}}</div>
 
123. Ve bir günden sakının ki, o günde hiç kimse başkası namına bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez.Onlar hiçbir yardım da görmezler.
 
<div id="a124">(124) {{Arabi|وَإِذِ ٱبْتَلَىٰٓ إِبْرَٰهِۦمَ رَبُّهُۥ بِكَلِمَٰتٍ فَأَتَمَّهُنَّ قَالَ إِنِّى جَاعِلُكَ لِلنَّاسِ إِمَامًا قَالَ وَمِن ذُرِّيَّتِى قَالَ لَا يَنَالُ عَهْدِى ٱلظَّٰلِمِينَ}}</div>
 
124. Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım, demişti.”Soyumdan da (önderler yap, yâ Rabbi!)” dedi.Allah: Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz vermem) buyurdu.
 
<div id="a125">(125) {{Arabi|وَإِذْ جَعَلْنَا ٱلْبَيْتَ مَثَابَةً لِّلنَّاسِ وَأَمْنًا وَٱتَّخِذُوا۟ مِن مَّقَامِ إِبْرَٰهِۦمَ مُصَلًّى وَعَهِدْنَآ إِلَىٰٓ إِبْرَٰهِۦمَ وَإِسْمَٰعِيلَ أَن طَهِّرَا بَيْتِىَ لِلطَّآئِفِينَ وَٱلْعَٰكِفِينَ وَٱلرُّكَّعِ ٱلسُّجُودِ}}</div>
 
125. Biz, Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık.Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın).İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye emretmiştik.
 
<div id="a126">(126) {{Arabi|وَإِذْ قَالَ إِبْرَٰهِۦمُ رَبِّ ٱجْعَلْ هَٰذَا بَلَدًا ءَامِنًا وَٱرْزُقْ أَهْلَهُۥ مِنَ ٱلثَّمَرَٰتِ مَنْ ءَامَنَ مِنْهُم بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ قَالَ وَمَن كَفَرَ فَأُمَتِّعُهُۥ قَلِيلًا ثُمَّ أَضْطَرُّهُۥٓ إِلَىٰ عَذَابِ ٱلنَّارِ وَبِئْسَ ٱلْمَصِيرُ}}</div>
 
126. İbrahim de demişti ki: Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir yap, halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle besle.Allah buyurdu ki: Kim inkâr ederse onu az bir süre faydalandırır, sonra onu cehennem azabına sürüklerim.Ne kötü varılacak yerdir orası!
 
<div id="a127">(127) {{Arabi|وَإِذْ يَرْفَعُ إِبْرَٰهِۦمُ ٱلْقَوَاعِدَ مِنَ ٱلْبَيْتِ وَإِسْمَٰعِيلُ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّآ إِنَّكَ أَنتَ ٱلسَّمِيعُ ٱلْعَلِيمُ}}</div>
 
127. Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.
 
<div id="a128">(128) {{Arabi|رَبَّنَا وَٱجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَآ أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَآ إِنَّكَ أَنتَ ٱلتَّوَّابُ ٱلرَّحِيمُ}}</div>
 
128. Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.
 
<div id="a129">(129) {{Arabi|رَبَّنَا وَٱبْعَثْ فِيهِمْ رَسُولًا مِّنْهُمْ يَتْلُوا۟ عَلَيْهِمْ ءَايَٰتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ ٱلْكِتَٰبَ وَٱلْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنتَ ٱلْعَزِيزُ ٱلْحَكِيمُ}}</div>
 
129. Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder.Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.
 
= Bölüm 16 =
 
<div id="a130">(130) {{Arabi|وَمَن يَرْغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبْرَٰهِۦمَ إِلَّا مَن سَفِهَ نَفْسَهُۥ وَلَقَدِ ٱصْطَفَيْنَٰهُ فِى ٱلدُّنْيَا وَإِنَّهُۥ فِى ٱلْءَاخِرَةِ لَمِنَ ٱلصَّٰلِحِينَ}}</div>
 
130. İbrahim'in dininden kendini bilmezlerden başka kim yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu dünyada (elçi) seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.
 
<div id="a131">(131) {{Arabi|إِذْ قَالَ لَهُۥ رَبُّهُۥٓ أَسْلِمْ قَالَ أَسْلَمْتُ لِرَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ}}</div>
 
131. Çünkü Rabbi ona: Müslüman ol, demiş, o da: Alemlerin Rabbine boyun eğdim, demişti.
 
<div id="a132">(132) {{Arabi|وَوَصَّىٰ بِهَآ إِبْرَٰهِۦمُ بَنِيهِ وَيَعْقُوبُ يَٰبَنِىَّ إِنَّ ٱللَّهَ ٱصْطَفَىٰ لَكُمُ ٱلدِّينَ فَلَا تَمُوتُنَّ إِلَّا وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ}}</div>
 
132. Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Yakub da: Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslâm'ı) seçti.O halde sadece müslümanlar olarak ölünüz (dedi).
 
<div id="a133">(133) {{Arabi|أَمْ كُنتُمْ شُهَدَآءَ إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ ٱلْمَوْتُ إِذْ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِنۢ بَعْدِى قَالُوا۟ نَعْبُدُ إِلَٰهَكَ وَإِلَٰهَ ءَابَآئِكَ إِبْرَٰهِۦمَ وَإِسْمَٰعِيلَ وَإِسْحَٰقَ إِلَٰهًا وَٰحِدًا وَنَحْنُ لَهُۥ مُسْلِمُونَ}}</div>
 
133. Yoksa Ya'kub'a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman (Ya'kub) oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti.Onlar: Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilâhı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz; biz ancak O'na teslim olmuşuzdur, dediler.
 
<div id="a134">(134) {{Arabi|تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُم مَّا كَسَبْتُمْ وَلَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّا كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ}}</div>
 
134. Onlar bir ümmetti, gelip geçti.Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir.Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.
 
<div id="a135">(135) {{Arabi|وَقَالُوا۟ كُونُوا۟ هُودًا أَوْ نَصَٰرَىٰ تَهْتَدُوا۟ قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَٰهِۦمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ ٱلْمُشْرِكِينَ}}</div>
 
135. (Yahudiler ve hıristiyanlar müslümanlara:) Yahudi ya da hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler.De ki: Hayır! Biz, hanîf olan İbrahim'in dinine uyarız.O, müşriklerden değildi.
 
<div id="a136">(136) {{Arabi|قُولُوٓا۟ ءَامَنَّا بِٱللَّهِ وَمَآ أُنزِلَ إِلَيْنَا وَمَآ أُنزِلَ إِلَىٰٓ إِبْرَٰهِۦمَ وَإِسْمَٰعِيلَ وَإِسْحَٰقَ وَيَعْقُوبَ وَٱلْأَسْبَاطِ وَمَآ أُوتِىَ مُوسَىٰ وَعِيسَىٰ وَمَآ أُوتِىَ ٱلنَّبِيُّونَ مِن رَّبِّهِمْ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُۥ مُسْلِمُونَ}}</div>
 
136. ”Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbâta indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk” deyin.
 
<div id="a137">(137) {{Arabi|فَإِنْ ءَامَنُوا۟ بِمِثْلِ مَآ ءَامَنتُم بِهِۦ فَقَدِ ٱهْتَدَوا۟ وَّإِن تَوَلَّوْا۟ فَإِنَّمَا هُمْ فِى شِقَاقٍ فَسَيَكْفِيكَهُمُ ٱللَّهُ وَهُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلْعَلِيمُ}}</div>
 
137. Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar; dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşmüş olurlar.Onlara karşı Allah sana yeter.O işitendir, bilendir.
 
<div id="a138">(138) {{Arabi|صِبْغَةَ ٱللَّهِ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ ٱللَّهِ صِبْغَةً وَنَحْنُ لَهُۥ عَٰبِدُونَ}}</div>
 
138. Allah'ın (verdiği) rengiyle boyandık.Allah'tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz (deyin).
 
<div id="a139">(139) {{Arabi|قُلْ أَتُحَآجُّونَنَا فِى ٱللَّهِ وَهُوَ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ وَلَنَآ أَعْمَٰلُنَا وَلَكُمْ أَعْمَٰلُكُمْ وَنَحْنُ لَهُۥ مُخْلِصُونَ}}</div>
 
139. De ki: Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz olduğu halde, O'nun hakkında bizimle tartışmaya mı girişiyorsunuz? Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir.Biz O'na gönülden bağlananlarız.
 
<div id="a140">(140) {{Arabi|أَمْ تَقُولُونَ إِنَّ إِبْرَٰهِۦمَ وَإِسْمَٰعِيلَ وَإِسْحَٰقَ وَيَعْقُوبَ وَٱلْأَسْبَاطَ كَانُوا۟ هُودًا أَوْ نَصَٰرَىٰ قُلْ ءَأَنتُمْ أَعْلَمُ أَمِ ٱللَّهُ وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن كَتَمَ شَهَٰدَةً عِندَهُۥ مِنَ ٱللَّهِ وَمَا ٱللَّهُ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ}}</div>
 
140. Yoksa siz, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbâtın yahudi, yahut hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah tarafından kendisine (bildirilmiş) bir şahitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.
 
<div id="a141">(141) {{Arabi|تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُم مَّا كَسَبْتُمْ وَلَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّا كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ}}</div>
 
141. Onlar bir ümmetti; gelip geçti.Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da size aittir.Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.
 
= Bölüm 17 =
 
<div id="a142">(142) {{Arabi|سَيَقُولُ ٱلسُّفَهَآءُ مِنَ ٱلنَّاسِ مَا وَلَّىٰهُمْ عَن قِبْلَتِهِمُ ٱلَّتِى كَانُوا۟ عَلَيْهَا قُل لِّلَّهِ ٱلْمَشْرِقُ وَٱلْمَغْرِبُ يَهْدِى مَن يَشَآءُ إِلَىٰ صِرَٰطٍ مُّسْتَقِيمٍ}}</div>
 
142. İnsanlardan bir kısım beyinsizler: Yönelmekte oldukları kıblelerinden onları çeviren nedir? diyecekler.De ki: Doğu da batı da Allah'ındır.O dilediğini doğru yola iletir.
 
<div id="a143">(143) {{Arabi|وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَٰكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُوا۟ شُهَدَآءَ عَلَى ٱلنَّاسِ وَيَكُونَ ٱلرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا وَمَا جَعَلْنَا ٱلْقِبْلَةَ ٱلَّتِى كُنتَ عَلَيْهَآ إِلَّا لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ ٱلرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلَّا عَلَى ٱلَّذِينَ هَدَى ٱللَّهُ وَمَا كَانَ ٱللَّهُ لِيُضِيعَ إِيمَٰنَكُمْ إِنَّ ٱللَّهَ بِٱلنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَّحِيمٌ}}</div>
 
143. İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resûl'ün de size şahit olması için sizi mutedil bir millet kıldık.Senin (arzulayıp da şu anda) yönelmediğin kıbleyi (Kâbe'yi) biz ancak Peygamber'e uyanı, ökçeleri üzerinde geri dönenden ayırdetmemiz için kıble yaptık.Bu, Allah'ın hidayet verdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir.Allah sizin imanınızı asla zayi edecek değildir.Zira Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir.
 
<div id="a144">(144) {{Arabi|قَدْ نَرَىٰ تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِى ٱلسَّمَآءِ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَىٰهَا فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ ٱلْمَسْجِدِ ٱلْحَرَامِ وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّوا۟ وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُۥ وَإِنَّ ٱلَّذِينَ أُوتُوا۟ ٱلْكِتَٰبَ لَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ ٱلْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ وَمَا ٱللَّهُ بِغَٰفِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ}}</div>
 
144. (Ey Muhammed!) Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu (yücelerden haber beklediğini) görüyoruz.İşte şimdi, seni memnun olacağın bir kıbleye döndürüyoruz.Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir.(Ey müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin.Şüphe yok ki, ehl-i kitap, onun Rablerinden gelen gerçek olduğunu çok iyi bilirler.Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.
 
<div id="a145">(145) {{Arabi|وَلَئِنْ أَتَيْتَ ٱلَّذِينَ أُوتُوا۟ ٱلْكِتَٰبَ بِكُلِّ ءَايَةٍ مَّا تَبِعُوا۟ قِبْلَتَكَ وَمَآ أَنتَ بِتَابِعٍ قِبْلَتَهُمْ وَمَا بَعْضُهُم بِتَابِعٍ قِبْلَةَ بَعْضٍ وَلَئِنِ ٱتَّبَعْتَ أَهْوَآءَهُم مِّنۢ بَعْدِ مَا جَآءَكَ مِنَ ٱلْعِلْمِ إِنَّكَ إِذًا لَّمِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ}}</div>
 
145. Yemin olsun ki (habibim ! ) sen ehl-i kitaba her türlü âyeti (mucizeyi) getirsen yine de onlar senin kıblene dönmezler.Sen de onların kıblesine dönecek değilsin.Onlar da birbirlerinin kıblesine dönmezler.Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, işte o zaman sen hakkı çiğneyenlerden olursun.
 
<div id="a146">(146) {{Arabi|ٱلَّذِينَ ءَاتَيْنَٰهُمُ ٱلْكِتَٰبَ يَعْرِفُونَهُۥ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَآءَهُمْ وَإِنَّ فَرِيقًا مِّنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ ٱلْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ}}</div>
 
146. Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (o kitaptaki peygamberi), öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar.Buna rağmen onlardan bir gurup bile bile gerçeği gizler.
 
<div id="a147">(147) {{Arabi|ٱلْحَقُّ مِن رَّبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ ٱلْمُمْتَرِينَ}}</div>
 
147. Gerçek olan, Rabbinden gelendir.O halde kuşkulananlardan olma!
 
= Bölüm 18 =
 
<div id="a148">(148) {{Arabi|وَلِكُلٍّ وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلِّيهَا فَٱسْتَبِقُوا۟ ٱلْخَيْرَٰتِ أَيْنَ مَا تَكُونُوا۟ يَأْتِ بِكُمُ ٱللَّهُ جَمِيعًا إِنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ}}</div>
 
148. Herkesin yöneldiği bir kıblesi vardır.(Ey müminler!) Siz hayır işlerinde yarışın.Nerede olursanız olun sonunda Allah hepinizi bir araya getirir.Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
 
<div id="a149">(149) {{Arabi|وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ ٱلْمَسْجِدِ ٱلْحَرَامِ وَإِنَّهُۥ لَلْحَقُّ مِن رَّبِّكَ وَمَا ٱللَّهُ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ}}</div>
 
149. Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir.Bu emir Rabbinden sana gelen gerçektir.(Biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.
 
<div id="a150">(150) {{Arabi|وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ ٱلْمَسْجِدِ ٱلْحَرَامِ وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّوا۟ وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُۥ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيْكُمْ حُجَّةٌ إِلَّا ٱلَّذِينَ ظَلَمُوا۟ مِنْهُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَٱخْشَوْنِى وَلِأُتِمَّ نِعْمَتِى عَلَيْكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ}}</div>
 
150. (Evet Resûlüm ! ) Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir.Nerede olursanız olunuz, yüzünüzü o yana çevirin ki, aralarından haksızlık edenler (kuru inatçılar) müstesna, insanların aleyhinizde (kullanabilecekleri) bir delili bulunmasın.Sakın onlardan korkmayın! Yalnız benden korkun.Böylece size olan nimetimi tamamlayayım da doğru yolu bulasınız.
 
<div id="a151">(151) {{Arabi|كَمَآ أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولًا مِّنكُمْ يَتْلُوا۟ عَلَيْكُمْ ءَايَٰتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ ٱلْكِتَٰبَ وَٱلْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُوا۟ تَعْلَمُونَ}}</div>
 
151. Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab'ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik.
 
<div id="a152">(152) {{Arabi|فَٱذْكُرُونِىٓ أَذْكُرْكُمْ وَٱشْكُرُوا۟ لِى وَلَا تَكْفُرُونِ}}</div>
 
152. Öyle ise siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım.Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin!
 
= Bölüm 19 =
 
<div id="a153">(153) {{Arabi|يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ ٱسْتَعِينُوا۟ بِٱلصَّبْرِ وَٱلصَّلَوٰةِ إِنَّ ٱللَّهَ مَعَ ٱلصَّٰبِرِينَ}}</div>
 
153. Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin.Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.
 
<div id="a154">(154) {{Arabi|وَلَا تَقُولُوا۟ لِمَن يُقْتَلُ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ أَمْوَٰتٌۢ بَلْ أَحْيَآءٌ وَلَٰكِن لَّا تَشْعُرُونَ}}</div>
 
154. Allah yolunda öldürülenlere ”ölüler”” demeyin.Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız.
 
<div id="a155">(155) {{Arabi|وَلَنَبْلُوَنَّكُم بِشَىْءٍ مِّنَ ٱلْخَوْفِ وَٱلْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ ٱلْأَمْوَٰلِ وَٱلْأَنفُسِ وَٱلثَّمَرَٰتِ وَبَشِّرِ ٱلصَّٰبِرِينَ}}</div>
 
155. Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz.(Ey Peygamber! ) Sabredenleri müjdele !
 
<div id="a156">(156) {{Arabi|ٱلَّذِينَ إِذَآ أَصَٰبَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُوٓا۟ إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّآ إِلَيْهِ رَٰجِعُونَ}}</div>
 
156. O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler.
 
<div id="a157">(157) {{Arabi|أُو۟لَٰٓئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَٰتٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَأُو۟لَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْمُهْتَدُونَ}}</div>
 
157. İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır.Ve doğru yolu bulanlar da onlardır.
 
<div id="a158">(158) {{Arabi|إِنَّ ٱلصَّفَا وَٱلْمَرْوَةَ مِن شَعَآئِرِ ٱللَّهِ فَمَنْ حَجَّ ٱلْبَيْتَ أَوِ ٱعْتَمَرَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِ أَن يَطَّوَّفَ بِهِمَا وَمَن تَطَوَّعَ خَيْرًا فَإِنَّ ٱللَّهَ شَاكِرٌ عَلِيمٌ}}</div>
 
158. Şüphe yok ki, Safa ile Merve Allah'ın koyduğu nişanlardandır.Her kim Beytullah'ı ziyaret eder veya umre yaparsa onları tavaf etmesinde kendisine bir günah yoktur.Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah kabul eder ve (yapılanı) hakkıyla bilir.
 
<div id="a159">(159) {{Arabi|إِنَّ ٱلَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَآ أَنزَلْنَا مِنَ ٱلْبَيِّنَٰتِ وَٱلْهُدَىٰ مِنۢ بَعْدِ مَا بَيَّنَّٰهُ لِلنَّاسِ فِى ٱلْكِتَٰبِ أُو۟لَٰٓئِكَ يَلْعَنُهُمُ ٱللَّهُ وَيَلْعَنُهُمُ ٱللَّٰعِنُونَ}}</div>
 
159. İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık gösterdiğimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem Allah hem de bütün lânet ediciler lânet eder.
 
<div id="a160">(160) {{Arabi|إِلَّا ٱلَّذِينَ تَابُوا۟ وَأَصْلَحُوا۟ وَبَيَّنُوا۟ فَأُو۟لَٰٓئِكَ أَتُوبُ عَلَيْهِمْ وَأَنَا ٱلتَّوَّابُ ٱلرَّحِيمُ}}</div>
 
160. Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır.Zira ben onların tevbelerini kabul ederim.Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça esirgeyenim.
 
<div id="a161">(161) {{Arabi|إِنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ وَمَاتُوا۟ وَهُمْ كُفَّارٌ أُو۟لَٰٓئِكَ عَلَيْهِمْ لَعْنَةُ ٱللَّهِ وَٱلْمَلَٰٓئِكَةِ وَٱلنَّاسِ أَجْمَعِينَ}}</div>
 
161. (Ayetlerimizi) inkâr etmiş ve kâfir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların lâneti onların üzerinedir.
 
<div id="a162">(162) {{Arabi|خَٰلِدِينَ فِيهَا لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ ٱلْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنظَرُونَ}}</div>
 
162. Onlar ebediyen lânet içinde kalırlar.Artık ne azapları hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır.
 
<div id="a163">(163) {{Arabi|وَإِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَٰحِدٌ لَّآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ٱلرَّحْمَٰنُ ٱلرَّحِيمُ}}</div>
 
163. İlâhınız bir tek Allah'tır. O'ndan başka ilâh yoktur. O, rahmândır, rahîmdir.
 
= Bölüm 20 =
 
<div id="a164">(164) {{Arabi|إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ وَٱلْفُلْكِ ٱلَّتِى تَجْرِى فِى ٱلْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ ٱلنَّاسَ وَمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مِن مَّآءٍ فَأَحْيَا بِهِ ٱلْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ ٱلرِّيَٰحِ وَٱلسَّحَابِ ٱلْمُسَخَّرِ بَيْنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ لَءَايَٰتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ}}</div>
 
164. Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah'ın varlığını ve birliğini isbatlayan) birçok deliller vardır.
 
<div id="a165">(165) {{Arabi|وَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ ٱللَّهِ أَندَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ ٱللَّهِ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ أَشَدُّ حُبًّا لِّلَّهِ وَلَوْ يَرَى ٱلَّذِينَ ظَلَمُوٓا۟ إِذْ يَرَوْنَ ٱلْعَذَابَ أَنَّ ٱلْقُوَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا وَأَنَّ ٱللَّهَ شَدِيدُ ٱلْعَذَابِ}}</div>
 
165. İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk tanrılar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler.İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır.Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi.
 
<div id="a166">(166) {{Arabi|إِذْ تَبَرَّأَ ٱلَّذِينَ ٱتُّبِعُوا۟ مِنَ ٱلَّذِينَ ٱتَّبَعُوا۟ وَرَأَوُا۟ ٱلْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ ٱلْأَسْبَابُ}}</div>
 
166. İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki taraf da) azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır.
 
<div id="a167">(167) {{Arabi|وَقَالَ ٱلَّذِينَ ٱتَّبَعُوا۟ لَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَتَبَرَّأَ مِنْهُمْ كَمَا تَبَرَّءُوا۟ مِنَّا كَذَٰلِكَ يُرِيهِمُ ٱللَّهُ أَعْمَٰلَهُمْ حَسَرَٰتٍ عَلَيْهِمْ وَمَا هُم بِخَٰرِجِينَ مِنَ ٱلنَّارِ}}</div>
 
167. (Kötülere) uyanlar şöyle derler: Ah, keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık! Böylece Allah onlara, işlerini, pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar.
 
= Bölüm 21 =
 
<div id="a168">(168) {{Arabi|يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ كُلُوا۟ مِمَّا فِى ٱلْأَرْضِ حَلَٰلًا طَيِّبًا وَلَا تَتَّبِعُوا۟ خُطُوَٰتِ ٱلشَّيْطَٰنِ إِنَّهُۥ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ}}</div>
 
168. Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yeyin, şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.
 
<div id="a169">(169) {{Arabi|إِنَّمَا يَأْمُرُكُم بِٱلسُّوٓءِ وَٱلْفَحْشَآءِ وَأَن تَقُولُوا۟ عَلَى ٱللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ}}</div>
 
169. O size ancak kötülüğü, çirkini ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.
 
<div id="a170">(170) {{Arabi|وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ٱتَّبِعُوا۟ مَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ قَالُوا۟ بَلْ نَتَّبِعُ مَآ أَلْفَيْنَا عَلَيْهِ ءَابَآءَنَآ أَوَلَوْ كَانَ ءَابَآؤُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ}}</div>
 
170. Onlara (müşriklere): Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, ”Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız” dediler.Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?
 
<div id="a171">(171) {{Arabi|وَمَثَلُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ كَمَثَلِ ٱلَّذِى يَنْعِقُ بِمَا لَا يَسْمَعُ إِلَّا دُعَآءً وَنِدَآءً صُمٌّۢ بُكْمٌ عُمْىٌ فَهُمْ لَا يَعْقِلُونَ}}</div>
 
171. (Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kâfirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer.Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir.Bu sebeple düşünmezler.
 
<div id="a172">(172) {{Arabi|يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ كُلُوا۟ مِن طَيِّبَٰتِ مَا رَزَقْنَٰكُمْ وَٱشْكُرُوا۟ لِلَّهِ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ}}</div>
 
172. Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin, eğer siz yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız O'na şükredin.
 
<div id="a173">(173) {{Arabi|إِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ ٱلْمَيْتَةَ وَٱلدَّمَ وَلَحْمَ ٱلْخِنزِيرِ وَمَآ أُهِلَّ بِهِۦ لِغَيْرِ ٱللَّهِ فَمَنِ ٱضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَلَآ إِثْمَ عَلَيْهِ إِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ}}</div>
 
173. Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı.Her kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına saldırmadan ve haddi aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur.Şüphe yok ki Allah çokça bağışlayan çokça esirgeyendir.
 
<div id="a174">(174) {{Arabi|إِنَّ ٱلَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلْكِتَٰبِ وَيَشْتَرُونَ بِهِۦ ثَمَنًا قَلِيلًا أُو۟لَٰٓئِكَ مَا يَأْكُلُونَ فِى بُطُونِهِمْ إِلَّا ٱلنَّارَ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ ٱللَّهُ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ وَلَا يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ}}</div>
 
174. Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi (âhir zaman Peygamberinin vasıflarını) gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yeyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir.Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır.Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır.
 
<div id="a175">(175) {{Arabi|أُو۟لَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ ٱشْتَرَوُا۟ ٱلضَّلَٰلَةَ بِٱلْهُدَىٰ وَٱلْعَذَابَ بِٱلْمَغْفِرَةِ فَمَآ أَصْبَرَهُمْ عَلَى ٱلنَّارِ}}</div>
 
175. Onlar doğru yol karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı satın almış kimselerdir.Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!
 
<div id="a176">(176) {{Arabi|ذَٰلِكَ بِأَنَّ ٱللَّهَ نَزَّلَ ٱلْكِتَٰبَ بِٱلْحَقِّ وَإِنَّ ٱلَّذِينَ ٱخْتَلَفُوا۟ فِى ٱلْكِتَٰبِ لَفِى شِقَاقٍۭ بَعِيدٍ}}</div>
 
176. O azabın sebebi, Allah'ın, kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır.(Buna rağmen farklı yorum yapıp) kitapta ayrılığa düşenler, elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir.
 
= Bölüm 22 =
 
<div id="a177">(177) {{Arabi|لَّيْسَ ٱلْبِرَّ أَن تُوَلُّوا۟ وُجُوهَكُمْ قِبَلَ ٱلْمَشْرِقِ وَٱلْمَغْرِبِ وَلَٰكِنَّ ٱلْبِرَّ مَنْ ءَامَنَ بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ وَٱلْمَلَٰٓئِكَةِ وَٱلْكِتَٰبِ وَٱلنَّبِيِّۦنَ وَءَاتَى ٱلْمَالَ عَلَىٰ حُبِّهِۦ ذَوِى ٱلْقُرْبَىٰ وَٱلْيَتَٰمَىٰ وَٱلْمَسَٰكِينَ وَٱبْنَ ٱلسَّبِيلِ وَٱلسَّآئِلِينَ وَفِى ٱلرِّقَابِ وَأَقَامَ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتَى ٱلزَّكَوٰةَ وَٱلْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَٰهَدُوا۟ وَٱلصَّٰبِرِينَ فِى ٱلْبَأْسَآءِ وَٱلضَّرَّآءِ وَحِينَ ٱلْبَأْسِ أُو۟لَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ صَدَقُوا۟ وَأُو۟لَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْمُتَّقُونَ}}</div>
 
177. İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir.Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır.(Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir.Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir.Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder.İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır.Müttakîler ancak onlardır!
 
<div id="a178">(178) {{Arabi|يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ كُتِبَ عَلَيْكُمُ ٱلْقِصَاصُ فِى ٱلْقَتْلَى ٱلْحُرُّ بِٱلْحُرِّ وَٱلْعَبْدُ بِٱلْعَبْدِ وَٱلْأُنثَىٰ بِٱلْأُنثَىٰ فَمَنْ عُفِىَ لَهُۥ مِنْ أَخِيهِ شَىْءٌ فَٱتِّبَاعٌۢ بِٱلْمَعْرُوفِ وَأَدَآءٌ إِلَيْهِ بِإِحْسَٰنٍ ذَٰلِكَ تَخْفِيفٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَرَحْمَةٌ فَمَنِ ٱعْتَدَىٰ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَلَهُۥ عَذَابٌ أَلِيمٌ}}</div>
 
178. Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı.Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür).Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir.Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir.Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır.
 
<div id="a179">(179) {{Arabi|وَلَكُمْ فِى ٱلْقِصَاصِ حَيَوٰةٌ يَٰٓأُو۟لِى ٱلْأَلْبَٰبِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ}}</div>
 
179. Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır.Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız.
 
<div id="a180">(180) {{Arabi|كُتِبَ عَلَيْكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ ٱلْمَوْتُ إِن تَرَكَ خَيْرًا ٱلْوَصِيَّةُ لِلْوَٰلِدَيْنِ وَٱلْأَقْرَبِينَ بِٱلْمَعْرُوفِ حَقًّا عَلَى ٱلْمُتَّقِينَ}}</div>
 
180. Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek Allah'tan korkanlar üzerine bir borçtur.
 
<div id="a181">(181) {{Arabi|فَمَنۢ بَدَّلَهُۥ بَعْدَمَا سَمِعَهُۥ فَإِنَّمَآ إِثْمُهُۥ عَلَى ٱلَّذِينَ يُبَدِّلُونَهُۥٓ إِنَّ ٱللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ}}</div>
 
181. Her kim bunu işittikten ve kabullendikten sonra vasiyeti değiştirirse, günahı onu değiştirenleredir. Şüphesiz Allah (her şeyi) işitir ve (her şeyi) bilir.
 
<div id="a182">(182) {{Arabi|فَمَنْ خَافَ مِن مُّوصٍ جَنَفًا أَوْ إِثْمًا فَأَصْلَحَ بَيْنَهُمْ فَلَآ إِثْمَ عَلَيْهِ إِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ}}</div>
 
182. Her kim, vasiyet edenin haksızlığa yahut günaha meyletmesinden endişe eder de (alâkalıların) aralarını bulursa kendisine günah yoktur.Şüphesiz Allah çok bağışlayan hem de esirgeyendir.
 
= Bölüm 23 =
 
<div id="a183">(183) {{Arabi|يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ كُتِبَ عَلَيْكُمُ ٱلصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ}}</div>
 
183. Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.Umulur ki korunursunuz.
 
<div id="a184">(184) {{Arabi|أَيَّامًا مَّعْدُودَٰتٍ فَمَن كَانَ مِنكُم مَّرِيضًا أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ وَعَلَى ٱلَّذِينَ يُطِيقُونَهُۥ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكِينٍ فَمَن تَطَوَّعَ خَيْرًا فَهُوَ خَيْرٌ لَّهُۥ وَأَن تَصُومُوا۟ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ}}</div>
 
184. Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı).Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder.(İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir.Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir.Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.
 
<div id="a185">(185) {{Arabi|شَهْرُ رَمَضَانَ ٱلَّذِىٓ أُنزِلَ فِيهِ ٱلْقُرْءَانُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَٰتٍ مِّنَ ٱلْهُدَىٰ وَٱلْفُرْقَانِ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ ٱلشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَن كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ ٱللَّهُ بِكُمُ ٱلْيُسْرَ وَلَا يُرِيدُ بِكُمُ ٱلْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُوا۟ ٱلْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا۟ ٱللَّهَ عَلَىٰ مَا هَدَىٰكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ}}</div>
 
185. Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır.Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun.Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin.Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.
 
<div id="a186">(186) {{Arabi|وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِى عَنِّى فَإِنِّى قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ ٱلدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُوا۟ لِى وَلْيُؤْمِنُوا۟ بِى لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ}}</div>
 
186. Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım.Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm.O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar.
 
<div id="a187">(187) {{Arabi|أُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ ٱلصِّيَامِ ٱلرَّفَثُ إِلَىٰ نِسَآئِكُمْ هُنَّ لِبَاسٌ لَّكُمْ وَأَنتُمْ لِبَاسٌ لَّهُنَّ عَلِمَ ٱللَّهُ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَخْتَانُونَ أَنفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنكُمْ فَٱلْـَٰٔنَ بَٰشِرُوهُنَّ وَٱبْتَغُوا۟ مَا كَتَبَ ٱللَّهُ لَكُمْ وَكُلُوا۟ وَٱشْرَبُوا۟ حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكُمُ ٱلْخَيْطُ ٱلْأَبْيَضُ مِنَ ٱلْخَيْطِ ٱلْأَسْوَدِ مِنَ ٱلْفَجْرِ ثُمَّ أَتِمُّوا۟ ٱلصِّيَامَ إِلَى ٱلَّيْلِ وَلَا تُبَٰشِرُوهُنَّ وَأَنتُمْ عَٰكِفُونَ فِى ٱلْمَسَٰجِدِ تِلْكَ حُدُودُ ٱللَّهِ فَلَا تَقْرَبُوهَا كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ ٱللَّهُ ءَايَٰتِهِۦ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ}}</div>
 
187. Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı.Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz.Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sizi bağışladı.Artık (ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için takdir ettiklerini isteyin.Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın.Mescitlerde ibadete çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyin.Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır.Sakın bu sınırlara yaklaşmayın.İşte böylece Allah âyetlerini insanlara açıklar.Umulur ki korunurlar.
 
<div id="a188">(188) {{Arabi|وَلَا تَأْكُلُوٓا۟ أَمْوَٰلَكُم بَيْنَكُم بِٱلْبَٰطِلِ وَتُدْلُوا۟ بِهَآ إِلَى ٱلْحُكَّامِ لِتَأْكُلُوا۟ فَرِيقًا مِّنْ أَمْوَٰلِ ٱلنَّاسِ بِٱلْإِثْمِ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ}}</div>
 
188. Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin.Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hakimlere (idarecilere veya mahkeme hakimlerine) vermeyin.
 
= Bölüm 24 =
 
<div id="a189">(189) {{Arabi|يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلْأَهِلَّةِ قُلْ هِىَ مَوَٰقِيتُ لِلنَّاسِ وَٱلْحَجِّ وَلَيْسَ ٱلْبِرُّ بِأَن تَأْتُوا۟ ٱلْبُيُوتَ مِن ظُهُورِهَا وَلَٰكِنَّ ٱلْبِرَّ مَنِ ٱتَّقَىٰ وَأْتُوا۟ ٱلْبُيُوتَ مِنْ أَبْوَٰبِهَا وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ}}</div>
 
189. Sana, hilâl şeklinde yeni doğan ayları sorarlar.De ki: Onlar, insanlar ve özellikle hac için vakit ölçüleridir.İyi davranış, asla evlere arkalarından gelip girmeniz değildir.Lâkin iyi davranış, korunan (ve ölçülü giden) kimsenin davranışıdır.Evlere kapılarından girin, Allah'tan korkun, umulur ki kurtuluşa erersiniz.
 
<div id="a190">(190) {{Arabi|وَقَٰتِلُوا۟ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ ٱلَّذِينَ يُقَٰتِلُونَكُمْ وَلَا تَعْتَدُوٓا۟ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يُحِبُّ ٱلْمُعْتَدِينَ}}</div>
 
190. Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın.Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları sevmez.
 
<div id="a191">(191) {{Arabi|وَٱقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ وَٱلْفِتْنَةُ أَشَدُّ مِنَ ٱلْقَتْلِ وَلَا تُقَٰتِلُوهُمْ عِندَ ٱلْمَسْجِدِ ٱلْحَرَامِ حَتَّىٰ يُقَٰتِلُوكُمْ فِيهِ فَإِن قَٰتَلُوكُمْ فَٱقْتُلُوهُمْ كَذَٰلِكَ جَزَآءُ ٱلْكَٰفِرِينَ}}</div>
 
191. Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün.Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın.Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür.Mescid-i Haram'da onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın.Eğer onlar size karşı savaş açarlarsa siz de onları öldürün.İşte kâfirlerin cezası böyledir.
 
<div id="a192">(192) {{Arabi|فَإِنِ ٱنتَهَوْا۟ فَإِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ}}</div>
 
192. Eğer onlar (savaştan) vazgeçerlerse, (şunu iyi bilin ki) Allah gafûr ve rahîmdir.
 
<div id="a193">(193) {{Arabi|وَقَٰتِلُوهُمْ حَتَّىٰ لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ ٱلدِّينُ لِلَّهِ فَإِنِ ٱنتَهَوْا۟ فَلَا عُدْوَٰنَ إِلَّا عَلَى ٱلظَّٰلِمِينَ}}</div>
 
193. Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın.Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.
 
<div id="a194">(194) {{Arabi|ٱلشَّهْرُ ٱلْحَرَامُ بِٱلشَّهْرِ ٱلْحَرَامِ وَٱلْحُرُمَٰتُ قِصَاصٌ فَمَنِ ٱعْتَدَىٰ عَلَيْكُمْ فَٱعْتَدُوا۟ عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا ٱعْتَدَىٰ عَلَيْكُمْ وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَٱعْلَمُوٓا۟ أَنَّ ٱللَّهَ مَعَ ٱلْمُتَّقِينَ}}</div>
 
194. Haram ay haram aya karşılıktır.Hürmetler (dokunulmazlıklar) karşılıklıdır.Kim size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldırın.Allah'tan korkun ve bilin ki Allah müttakîlerle beraberdir.
 
<div id="a195">(195) {{Arabi|وَأَنفِقُوا۟ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ وَلَا تُلْقُوا۟ بِأَيْدِيكُمْ إِلَى ٱلتَّهْلُكَةِ وَأَحْسِنُوٓا۟ إِنَّ ٱللَّهَ يُحِبُّ ٱلْمُحْسِنِينَ}}</div>
 
195. Allah yolunda harcayın.Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.Her türlü hareketinizde dürüst davranın.Çünkü Allah dürüstleri sever.
 
<div id="a196">(196) {{Arabi|وَأَتِمُّوا۟ ٱلْحَجَّ وَٱلْعُمْرَةَ لِلَّهِ فَإِنْ أُحْصِرْتُمْ فَمَا ٱسْتَيْسَرَ مِنَ ٱلْهَدْىِ وَلَا تَحْلِقُوا۟ رُءُوسَكُمْ حَتَّىٰ يَبْلُغَ ٱلْهَدْىُ مَحِلَّهُۥ فَمَن كَانَ مِنكُم مَّرِيضًا أَوْ بِهِۦٓ أَذًى مِّن رَّأْسِهِۦ فَفِدْيَةٌ مِّن صِيَامٍ أَوْ صَدَقَةٍ أَوْ نُسُكٍ فَإِذَآ أَمِنتُمْ فَمَن تَمَتَّعَ بِٱلْعُمْرَةِ إِلَى ٱلْحَجِّ فَمَا ٱسْتَيْسَرَ مِنَ ٱلْهَدْىِ فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلَٰثَةِ أَيَّامٍ فِى ٱلْحَجِّ وَسَبْعَةٍ إِذَا رَجَعْتُمْ تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌ ذَٰلِكَ لِمَن لَّمْ يَكُنْ أَهْلُهُۥ حَاضِرِى ٱلْمَسْجِدِ ٱلْحَرَامِ وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَٱعْلَمُوٓا۟ أَنَّ ٱللَّهَ شَدِيدُ ٱلْعِقَابِ}}</div>
 
196. Haccı ve umreyi Allah için tam yapın.Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza gelen kurbanı gönderin.Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin.Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir.(Hac yolculuğu için) emin olduğunuz vakit kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir.Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür.Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir.Allah'tan korkun.Biliniz ki Allah'ın vereceği ceza ağırdır.
 
= Bölüm 25 =
 
<div id="a197">(197) {{Arabi|ٱلْحَجُّ أَشْهُرٌ مَّعْلُومَٰتٌ فَمَن فَرَضَ فِيهِنَّ ٱلْحَجَّ فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوقَ وَلَا جِدَالَ فِى ٱلْحَجِّ وَمَا تَفْعَلُوا۟ مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ ٱللَّهُ وَتَزَوَّدُوا۟ فَإِنَّ خَيْرَ ٱلزَّادِ ٱلتَّقْوَىٰ وَٱتَّقُونِ يَٰٓأُو۟لِى ٱلْأَلْبَٰبِ}}</div>
 
197. Hac, bilinen aylardadır.Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse), hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur.Ne hayır işlerseniz Allah onu bilir. (Ey müminler! Ahiret için) azık edinin.Bilin ki azığın en hayırlısı takvâdır.Ey akıl sahipleri! Benden (emirlerime muhalefetten) sakının.
 
<div id="a198">(198) {{Arabi|لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَبْتَغُوا۟ فَضْلًا مِّن رَّبِّكُمْ فَإِذَآ أَفَضْتُم مِّنْ عَرَفَٰتٍ فَٱذْكُرُوا۟ ٱللَّهَ عِندَ ٱلْمَشْعَرِ ٱلْحَرَامِ وَٱذْكُرُوهُ كَمَا هَدَىٰكُمْ وَإِن كُنتُم مِّن قَبْلِهِۦ لَمِنَ ٱلضَّآلِّينَ}}</div>
 
198. (Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizden gelecek bir lütfu (kazancı) aramanızda size herhangi bir günah yoktur.Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin ve O'nu size gösterdiği şekilde anın.Şüphesiz siz daha önce yanlış gidenlerden idiniz.
 
<div id="a199">(199) {{Arabi|ثُمَّ أَفِيضُوا۟ مِنْ حَيْثُ أَفَاضَ ٱلنَّاسُ وَٱسْتَغْفِرُوا۟ ٱللَّهَ إِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ}}</div>
 
199. Sonra insanların (sel gibi) aktığı yerden siz de akın.Allah'tan mağfiret isteyin.Çünkü Allah affedici ve esirgeyicidir.
 
<div id="a200">(200) {{Arabi|فَإِذَا قَضَيْتُم مَّنَٰسِكَكُمْ فَٱذْكُرُوا۟ ٱللَّهَ كَذِكْرِكُمْ ءَابَآءَكُمْ أَوْ أَشَدَّ ذِكْرًا فَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن يَقُولُ رَبَّنَآ ءَاتِنَا فِى ٱلدُّنْيَا وَمَا لَهُۥ فِى ٱلْءَاخِرَةِ مِنْ خَلَٰقٍ}}</div>
 
200. Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı anın.İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler.Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.
 
<div id="a201">(201) {{Arabi|وَمِنْهُم مَّن يَقُولُ رَبَّنَآ ءَاتِنَا فِى ٱلدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِى ٱلْءَاخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ ٱلنَّارِ}}</div>
 
201. Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver.Bizi cehennem azabından koru! derler.
 
<div id="a202">(202) {{Arabi|أُو۟لَٰٓئِكَ لَهُمْ نَصِيبٌ مِّمَّا كَسَبُوا۟ وَٱللَّهُ سَرِيعُ ٱلْحِسَابِ}}</div>
 
202. İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır.(Şüphesiz) Allah'ın hesabı çok süratlidir.
 
<div id="a203">(203) {{Arabi|وَٱذْكُرُوا۟ ٱللَّهَ فِىٓ أَيَّامٍ مَّعْدُودَٰتٍ فَمَن تَعَجَّلَ فِى يَوْمَيْنِ فَلَآ إِثْمَ عَلَيْهِ وَمَن تَأَخَّرَ فَلَآ إِثْمَ عَلَيْهِ لِمَنِ ٱتَّقَىٰ وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَٱعْلَمُوٓا۟ أَنَّكُمْ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ}}</div>
 
203. Sayılı günlerde (eyyam-ı teşrikte telbiye ve tekbir getirerek) Allah'ı anın.Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönmek isterse, ona günah yoktur.Bunlar günahtan sakınanlar içindir.Allah'tan korkun ve bilin ki hepiniz O'nun huzurunda toplanacaksınız.
 
<div id="a204">(204) {{Arabi|وَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن يُعْجِبُكَ قَوْلُهُۥ فِى ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا وَيُشْهِدُ ٱللَّهَ عَلَىٰ مَا فِى قَلْبِهِۦ وَهُوَ أَلَدُّ ٱلْخِصَامِ}}</div>
 
204. İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşuna gider.Hatta böylesi kalbinde olana (samimi olduğuna) Allah'ı şahit tutar.Halbuki o, hasımların en yamanıdır.
 
<div id="a205">(205) {{Arabi|وَإِذَا تَوَلَّىٰ سَعَىٰ فِى ٱلْأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيهَا وَيُهْلِكَ ٱلْحَرْثَ وَٱلنَّسْلَ وَٱللَّهُ لَا يُحِبُّ ٱلْفَسَادَ}}</div>
 
205. O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır.Allah bozgunculuğu sevmez.
 
<div id="a206">(206) {{Arabi|وَإِذَا قِيلَ لَهُ ٱتَّقِ ٱللَّهَ أَخَذَتْهُ ٱلْعِزَّةُ بِٱلْإِثْمِ فَحَسْبُهُۥ جَهَنَّمُ وَلَبِئْسَ ٱلْمِهَادُ}}</div>
 
206. Böylesine ”Allah'tan kork!” denilince benlik ve gurur kendisini günaha sevkeder.(Ceza ve azap olarak) ona cehennem yeter.O ne kötü yerdir!
 
<div id="a207">(207) {{Arabi|وَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن يَشْرِى نَفْسَهُ ٱبْتِغَآءَ مَرْضَاتِ ٱللَّهِ وَٱللَّهُ رَءُوفٌۢ بِٱلْعِبَادِ}}</div>
 
207. İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah'ın rızasını almak için kendini ve malını feda eder.Allah da kullarına şefkatlidir.
 
<div id="a208">(208) {{Arabi|يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ ٱدْخُلُوا۟ فِى ٱلسِّلْمِ كَآفَّةً وَلَا تَتَّبِعُوا۟ خُطُوَٰتِ ٱلشَّيْطَٰنِ إِنَّهُۥ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ}}</div>
 
208. Ey iman edenler! Hep birden barışa girin.Sakın şeytanın peşinden gitmeyin.Çünkü o, apaçık düşmanınızdır.
 
<div id="a209">(209) {{Arabi|فَإِن زَلَلْتُم مِّنۢ بَعْدِ مَا جَآءَتْكُمُ ٱلْبَيِّنَٰتُ فَٱعْلَمُوٓا۟ أَنَّ ٱللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ}}</div>
 
209. Size (Kur'an ve Sünnet gibi) apaçık deliller geldikten sonra, eğer barıştan saparsanız, şunu iyi bilin ki Allah azîzdir, hakîmdir.
 
<div id="a210">(210) {{Arabi|هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّآ أَن يَأْتِيَهُمُ ٱللَّهُ فِى ظُلَلٍ مِّنَ ٱلْغَمَامِ وَٱلْمَلَٰٓئِكَةُ وَقُضِىَ ٱلْأَمْرُ وَإِلَى ٱللَّهِ تُرْجَعُ ٱلْأُمُورُ}}</div>
 
210. Onlar, ille de buluttan gölgeler içinde Allah'ın ve meleklerinin gelmesini mi beklerler Halbuki iş bitirilmiştir.(Allah nizamı artık değişmez.) Bütün işler yalnızca Allah'a döndürülür.
 
= Bölüm 26 =
 
<div id="a211">(211) {{Arabi|سَلْ بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ كَمْ ءَاتَيْنَٰهُم مِّنْ ءَايَةٍۭ بَيِّنَةٍ وَمَن يُبَدِّلْ نِعْمَةَ ٱللَّهِ مِنۢ بَعْدِ مَا جَآءَتْهُ فَإِنَّ ٱللَّهَ شَدِيدُ ٱلْعِقَابِ}}</div>
 
211. İsrailoğullarına sor ki kendilerine nice apaçık mucizeler verdik.Kim mucizeler kendisine geldikten sonra Allah'ın nimetini (âyetlerini) değiştirirse bilsin ki Allah'ın azabı şiddetlidir.
 
<div id="a212">(212) {{Arabi|زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا۟ ٱلْحَيَوٰةُ ٱلدُّنْيَا وَيَسْخَرُونَ مِنَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَٱلَّذِينَ ٱتَّقَوْا۟ فَوْقَهُمْ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ وَٱللَّهُ يَرْزُقُ مَن يَشَآءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ}}</div>
 
212. Kâfir olanlar için dünya hayatı câzip kılındı.(Bu yüzden) onlar, iman edenler ile alay ederler.Oysa ki, (iman edip) inkârdan sakınanlar kıyamet gününde onların üstündedir.Allah dilediğine hesapsız rızık verir.
 
<div id="a213">(213) {{Arabi|كَانَ ٱلنَّاسُ أُمَّةً وَٰحِدَةً فَبَعَثَ ٱللَّهُ ٱلنَّبِيِّۦنَ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ وَأَنزَلَ مَعَهُمُ ٱلْكِتَٰبَ بِٱلْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ ٱلنَّاسِ فِيمَا ٱخْتَلَفُوا۟ فِيهِ وَمَا ٱخْتَلَفَ فِيهِ إِلَّا ٱلَّذِينَ أُوتُوهُ مِنۢ بَعْدِ مَا جَآءَتْهُمُ ٱلْبَيِّنَٰتُ بَغْيًۢا بَيْنَهُمْ فَهَدَى ٱللَّهُ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ لِمَا ٱخْتَلَفُوا۟ فِيهِ مِنَ ٱلْحَقِّ بِإِذْنِهِۦ وَٱللَّهُ يَهْدِى مَن يَشَآءُ إِلَىٰ صِرَٰطٍ مُّسْتَقِيمٍ}}</div>
 
213. İnsanlar bir tek ümmet idi.Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi.İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi.Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler.Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi.Allah dilediğini doğru yola iletir.
 
<div id="a214">(214) {{Arabi|أَمْ حَسِبْتُمْ أَن تَدْخُلُوا۟ ٱلْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُم مَّثَلُ ٱلَّذِينَ خَلَوْا۟ مِن قَبْلِكُم مَّسَّتْهُمُ ٱلْبَأْسَآءُ وَٱلضَّرَّآءُ وَزُلْزِلُوا۟ حَتَّىٰ يَقُولَ ٱلرَّسُولُ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ مَعَهُۥ مَتَىٰ نَصْرُ ٱللَّهِ أَلَآ إِنَّ نَصْرَ ٱللَّهِ قَرِيبٌ}}</div>
 
214. (Ey müminler! ) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler.Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır.
 
<div id="a215">(215) {{Arabi|يَسْـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلْ مَآ أَنفَقْتُم مِّنْ خَيْرٍ فَلِلْوَٰلِدَيْنِ وَٱلْأَقْرَبِينَ وَٱلْيَتَٰمَىٰ وَٱلْمَسَٰكِينِ وَٱبْنِ ٱلسَّبِيلِ وَمَا تَفْعَلُوا۟ مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ ٱللَّهَ بِهِۦ عَلِيمٌ}}</div>
 
215. Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar.De ki: Maldan harcadığınız şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır.Şüphesiz Allah yapacağınız her hayrı bilir.
 
<div id="a216">(216) {{Arabi|كُتِبَ عَلَيْكُمُ ٱلْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَّكُمْ وَعَسَىٰٓ أَن تَكْرَهُوا۟ شَيْـًٔا وَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَعَسَىٰٓ أَن تُحِبُّوا۟ شَيْـًٔا وَهُوَ شَرٌّ لَّكُمْ وَٱللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ}}</div>
 
216. Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı.Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür.Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür.Allah bilir, siz bilmezsiniz.
 
= Bölüm 27 =
 
<div id="a217">(217) {{Arabi|يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلشَّهْرِ ٱلْحَرَامِ قِتَالٍ فِيهِ قُلْ قِتَالٌ فِيهِ كَبِيرٌ وَصَدٌّ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِ وَكُفْرٌۢ بِهِۦ وَٱلْمَسْجِدِ ٱلْحَرَامِ وَإِخْرَاجُ أَهْلِهِۦ مِنْهُ أَكْبَرُ عِندَ ٱللَّهِ وَٱلْفِتْنَةُ أَكْبَرُ مِنَ ٱلْقَتْلِ وَلَا يَزَالُونَ يُقَٰتِلُونَكُمْ حَتَّىٰ يَرُدُّوكُمْ عَن دِينِكُمْ إِنِ ٱسْتَطَٰعُوا۟ وَمَن يَرْتَدِدْ مِنكُمْ عَن دِينِهِۦ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَأُو۟لَٰٓئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَٰلُهُمْ فِى ٱلدُّنْيَا وَٱلْءَاخِرَةِ وَأُو۟لَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلنَّارِ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ}}</div>
 
217. Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar.De ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır.(İnsanları) Allah yolundan çevirmek, Allah'ı inkâr etmek, Mes-cid-i Haram'ın ziyaretine mâni olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahtır.Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır.Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler.Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gider.Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar.
 
<div id="a218">(218) {{Arabi|إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَٱلَّذِينَ هَاجَرُوا۟ وَجَٰهَدُوا۟ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ أُو۟لَٰٓئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ ٱللَّهِ وَٱللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ}}</div>
 
218. İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah'ın rahmetini umabilirler.Allah, gafûr ve rahîmdir.
 
<div id="a219">(219) {{Arabi|يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلْخَمْرِ وَٱلْمَيْسِرِ قُلْ فِيهِمَآ إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَٰفِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَآ أَكْبَرُ مِن نَّفْعِهِمَا وَيَسْـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلِ ٱلْعَفْوَ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ ٱللَّهُ لَكُمُ ٱلْءَايَٰتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ}}</div>
 
219. Sana, şarap ve kumar hakkında soru sorarlar.De ki: Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için bir takım faydalar vardır.Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür.Yine sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar.”İhtiyaç fazlasını” de.Allah size âyetleri böyle açıklar ki düşünesiniz.
 
<div id="a220">(220) {{Arabi|فِى ٱلدُّنْيَا وَٱلْءَاخِرَةِ وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلْيَتَٰمَىٰ قُلْ إِصْلَاحٌ لَّهُمْ خَيْرٌ وَإِن تُخَالِطُوهُمْ فَإِخْوَٰنُكُمْ وَٱللَّهُ يَعْلَمُ ٱلْمُفْسِدَ مِنَ ٱلْمُصْلِحِ وَلَوْ شَآءَ ٱللَّهُ لَأَعْنَتَكُمْ إِنَّ ٱللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ}}</div>
 
220. Dünya ve ahiret hakkında (lehinize olan davranışları düşünün ve ona göre hareket edin).Sana yetimler hakkında soruyorlar.De ki: Onları iyi yetiştirmek (yüz üstü bırakmaktan) daha hayırlıdır.Eğer onlarla birlikte yaşarsanız, (unutmayın ki) onlar sizin kardeşlerinizdir.Allah, işleri bozanla düzelteni bilir.Eğer Allah dileseydi, sizi de zahmet ve meşakkate sokardı.Çünkü Allah güçlüdür, hakîmdir.
 
<div id="a221">(221) {{Arabi|وَلَا تَنكِحُوا۟ ٱلْمُشْرِكَٰتِ حَتَّىٰ يُؤْمِنَّ وَلَأَمَةٌ مُّؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِّن مُّشْرِكَةٍ وَلَوْ أَعْجَبَتْكُمْ وَلَا تُنكِحُوا۟ ٱلْمُشْرِكِينَ حَتَّىٰ يُؤْمِنُوا۟ وَلَعَبْدٌ مُّؤْمِنٌ خَيْرٌ مِّن مُّشْرِكٍ وَلَوْ أَعْجَبَكُمْ أُو۟لَٰٓئِكَ يَدْعُونَ إِلَى ٱلنَّارِ وَٱللَّهُ يَدْعُوٓا۟ إِلَى ٱلْجَنَّةِ وَٱلْمَغْفِرَةِ بِإِذْنِهِۦ وَيُبَيِّنُ ءَايَٰتِهِۦ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ}}</div>
 
221. İman etmedikçe putperest kadınlarla evlenmeyin.Beğenseniz bile, putperest bir kadından, imanlı bir câriye kesinlikle daha iyidir.İman etmedikçe putperest erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin.Beğenseniz bile, putperest bir kişiden inanmış bir köle kesinlikle daha iyidir.Onlar (müşrikler) cehenneme çağırır.Allah ise, izni (ve yardımı) ile cennete ve mağfirete çağırır.Allah, düşünüp anlasınlar diye âyetlerini insanlara açıklar.
 
= Bölüm 28 =
 
<div id="a222">(222) {{Arabi|وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلْمَحِيضِ قُلْ هُوَ أَذًى فَٱعْتَزِلُوا۟ ٱلنِّسَآءَ فِى ٱلْمَحِيضِ وَلَا تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىٰ يَطْهُرْنَ فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ ٱللَّهُ إِنَّ ٱللَّهَ يُحِبُّ ٱلتَّوَّٰبِينَ وَيُحِبُّ ٱلْمُتَطَهِّرِينَ}}</div>
 
222. Sana kadınların ay halini sorarlar.De ki: O, bir rahatsızlıktır.Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun.Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın.Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın.Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.
 
<div id="a223">(223) {{Arabi|نِسَآؤُكُمْ حَرْثٌ لَّكُمْ فَأْتُوا۟ حَرْثَكُمْ أَنَّىٰ شِئْتُمْ وَقَدِّمُوا۟ لِأَنفُسِكُمْ وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَٱعْلَمُوٓا۟ أَنَّكُم مُّلَٰقُوهُ وَبَشِّرِ ٱلْمُؤْمِنِينَ}}</div>
 
223. Kadınlarınız sizin için bir tarladır.Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın.Kendiniz için önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın.Allah'tan korkun, biliniz ki siz O'na kavuşacaksınız.(Yâ Muhammed!) müminleri müjdele!
 
<div id="a224">(224) {{Arabi|وَلَا تَجْعَلُوا۟ ٱللَّهَ عُرْضَةً لِّأَيْمَٰنِكُمْ أَن تَبَرُّوا۟ وَتَتَّقُوا۟ وَتُصْلِحُوا۟ بَيْنَ ٱلنَّاسِ وَٱللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ}}</div>
 
224. Yeminlerinizden dolayı Allah'ı (O'nun adını), iyilik etmenize, O'ndan sakınmanıza ve insanların arasını düzeltmenize engel kılmayın.Allah işitir ve bilir.
 
<div id="a225">(225) {{Arabi|لَّا يُؤَاخِذُكُمُ ٱللَّهُ بِٱللَّغْوِ فِىٓ أَيْمَٰنِكُمْ وَلَٰكِن يُؤَاخِذُكُم بِمَا كَسَبَتْ قُلُوبُكُمْ وَٱللَّهُ غَفُورٌ حَلِيمٌ}}</div>
 
225. Allah sizi kasıtsız yeminlerinizden sorumlu tutmaz.Lâkin kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutar.Allah gafûrdur, halîmdir.
 
<div id="a226">(226) {{Arabi|لِّلَّذِينَ يُؤْلُونَ مِن نِّسَآئِهِمْ تَرَبُّصُ أَرْبَعَةِ أَشْهُرٍ فَإِن فَآءُو فَإِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ}}</div>
 
226. Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler dört ay beklerler.Eğer (bu müddet içinde) kadınlarına dönerlerse, şüphesiz Allah çokça bağışlayan ve esirgeyendir.
 
<div id="a227">(227) {{Arabi|وَإِنْ عَزَمُوا۟ ٱلطَّلَٰقَ فَإِنَّ ٱللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ}}</div>
 
227. Eğer (müddeti içinde dönmeyip kadınlarını) boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar).Biliniz ki, Allah işitir ve bilir.
 
<div id="a228">(228) {{Arabi|وَٱلْمُطَلَّقَٰتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ ثَلَٰثَةَ قُرُوٓءٍ وَلَا يَحِلُّ لَهُنَّ أَن يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ ٱللَّهُ فِىٓ أَرْحَامِهِنَّ إِن كُنَّ يُؤْمِنَّ بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِى ذَٰلِكَ إِنْ أَرَادُوٓا۟ إِصْلَٰحًا وَلَهُنَّ مِثْلُ ٱلَّذِى عَلَيْهِنَّ بِٱلْمَعْرُوفِ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ وَٱللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ}}</div>
 
228. Boşanmış kadınlar, kendi başlarına (evlenmeden) üç ay hali (hayız veya temizlik müddeti) beklerler.Eğer onlar Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanmışlarsa, rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl olmaz.Eğer kocalar barışmak isterlerse, bu durumda boşadıkları kadınları geri almaya daha fazla hak sahibidirler.Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır.Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler.Allah azîzdir, hakîmdir.
 
= Bölüm 29 =
 
<div id="a229">(229) {{Arabi|ٱلطَّلَٰقُ مَرَّتَانِ فَإِمْسَاكٌۢ بِمَعْرُوفٍ أَوْ تَسْرِيحٌۢ بِإِحْسَٰنٍ وَلَا يَحِلُّ لَكُمْ أَن تَأْخُذُوا۟ مِمَّآ ءَاتَيْتُمُوهُنَّ شَيْـًٔا إِلَّآ أَن يَخَافَآ أَلَّا يُقِيمَا حُدُودَ ٱللَّهِ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا يُقِيمَا حُدُودَ ٱللَّهِ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا فِيمَا ٱفْتَدَتْ بِهِۦ تِلْكَ حُدُودُ ٱللَّهِ فَلَا تَعْتَدُوهَا وَمَن يَتَعَدَّ حُدُودَ ٱللَّهِ فَأُو۟لَٰٓئِكَ هُمُ ٱلظَّٰلِمُونَ}}</div>
 
229. Boşama iki defadır.Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermektir.Kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şey almanız size helâl olmaz.Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam tatbik edememekten korkarlarsa bu durum müstesna.(Ey müminler!) Siz de karı ile kocanın, Allah'ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf için de sakınca yoktur.Bu söylenenler Allah'ın koyduğu sınırlardır.Sakın onları aşmayın.Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir.
 
<div id="a230">(230) {{Arabi|فَإِن طَلَّقَهَا فَلَا تَحِلُّ لَهُۥ مِنۢ بَعْدُ حَتَّىٰ تَنكِحَ زَوْجًا غَيْرَهُۥ فَإِن طَلَّقَهَا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَآ أَن يَتَرَاجَعَآ إِن ظَنَّآ أَن يُقِيمَا حُدُودَ ٱللَّهِ وَتِلْكَ حُدُودُ ٱللَّهِ يُبَيِّنُهَا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ}}</div>
 
230. Eğer erkek kadını (üçüncü defa) boşarsa, ondan sonra kadın bir başka erkekle evlenmedikçe onu alması kendisine helâl olmaz.Eğer bu kişi de onu boşarsa, (her iki taraf da) Allah'ın sınırlarını muhafaza edeceklerine inandıkları takdirde, yeniden evlenmelerinde beis yoktur.Bunlar Allah'ın sınırlarıdır.llah bunları bilmek, öğrenmek isteyenler için açıklar.
 
<div id="a231">(231) {{Arabi|وَإِذَا طَلَّقْتُمُ ٱلنِّسَآءَ فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ وَلَا تُمْسِكُوهُنَّ ضِرَارًا لِّتَعْتَدُوا۟ وَمَن يَفْعَلْ ذَٰلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُۥ وَلَا تَتَّخِذُوٓا۟ ءَايَٰتِ ٱللَّهِ هُزُوًا وَٱذْكُرُوا۟ نِعْمَتَ ٱللَّهِ عَلَيْكُمْ وَمَآ أَنزَلَ عَلَيْكُم مِّنَ ٱلْكِتَٰبِ وَٱلْحِكْمَةِ يَعِظُكُم بِهِۦ وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَٱعْلَمُوٓا۟ أَنَّ ٱللَّهَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ}}</div>
 
231. Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın.Fakat haksızlık ederek ve zarar vermek için onları nikâh altında tutmayın.Kim bunu yaparsa muhakkak kendine kötülük etmiş olur.Allah'ın âyetlerini eğlenceye almayın.Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini, (size verdiği hidayeti), size öğüt vermek üzere indirdiği Kitab'ı ve hikmeti hatırlayın.Allah'tan korkun.Bilesiniz ki Allah, her şeyi bilir.
 
= Bölüm 30 =
 
<div id="a232">(232) {{Arabi|وَإِذَا طَلَّقْتُمُ ٱلنِّسَآءَ فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ أَن يَنكِحْنَ أَزْوَٰجَهُنَّ إِذَا تَرَٰضَوْا۟ بَيْنَهُم بِٱلْمَعْرُوفِ ذَٰلِكَ يُوعَظُ بِهِۦ مَن كَانَ مِنكُمْ يُؤْمِنُ بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ ذَٰلِكُمْ أَزْكَىٰ لَكُمْ وَأَطْهَرُ وَٱللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ}}</div>
 
232. Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, aralarında iyilikle anlaştıkları takdirde, onların (eski) kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın.İşte bununla içinizden Allah'a ve ahiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir.Bu öğüdü tutmanız kendiniz için en iyisi ve en temizidir.Allah bilir, siz bilmezsiniz.
 
<div id="a233">(233) {{Arabi|وَٱلْوَٰلِدَٰتُ يُرْضِعْنَ أَوْلَٰدَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ لِمَنْ أَرَادَ أَن يُتِمَّ ٱلرَّضَاعَةَ وَعَلَى ٱلْمَوْلُودِ لَهُۥ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِٱلْمَعْرُوفِ لَا تُكَلَّفُ نَفْسٌ إِلَّا وُسْعَهَا لَا تُضَآرَّ وَٰلِدَةٌۢ بِوَلَدِهَا وَلَا مَوْلُودٌ لَّهُۥ بِوَلَدِهِۦ وَعَلَى ٱلْوَارِثِ مِثْلُ ذَٰلِكَ فَإِنْ أَرَادَا فِصَالًا عَن تَرَاضٍ مِّنْهُمَا وَتَشَاوُرٍ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا وَإِنْ أَرَدتُّمْ أَن تَسْتَرْضِعُوٓا۟ أَوْلَٰدَكُمْ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِذَا سَلَّمْتُم مَّآ ءَاتَيْتُم بِٱلْمَعْرُوفِ وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَٱعْلَمُوٓا۟ أَنَّ ٱللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ}}</div>
 
233. Emzirmeyi tamamlatmak isteyen (baba) için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler.Onların örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi baba tarafına aittir.Bir insan ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur.Hiçbir anne, çocuğu sebebiyle, hiçbir baba da çocuğu yüzünden zarara uğratılmamalıdır.Onun benzeri (nafaka temini) vâris üzerine de gerekir.Eğer ana ve baba birbiriyle görüşerek ve karşılıklı anlaşarak çocuğu memeden kesmek isterlerse, kendilerine günah yoktur.Çocuklarınızı (süt anne tutup) emzirtmek istediğiniz takdirde, süt anneye vermekte olduğunuzu iyilikle teslim etmeniz şartıyla, üzerinize günah yoktur.Allah'tan korkun.Bilin ki Allah, yapmakta olduklarınızı görür.
 
<div id="a234">(234) {{Arabi|وَٱلَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَٰجًا يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ وَعَشْرًا فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا فَعَلْنَ فِىٓ أَنفُسِهِنَّ بِٱلْمَعْرُوفِ وَٱللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ}}</div>
 
234. Sizden ölenlerin, geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına (evlenmeden) dört ay on gün beklerler.Bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri hakkında yaptıkları meşru işlerde size bir günah yoktur.Allah yapmakta olduklarınızı bilir.
 
<div id="a235">(235) {{Arabi|وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا عَرَّضْتُم بِهِۦ مِنْ خِطْبَةِ ٱلنِّسَآءِ أَوْ أَكْنَنتُمْ فِىٓ أَنفُسِكُمْ عَلِمَ ٱللَّهُ أَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلَٰكِن لَّا تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا إِلَّآ أَن تَقُولُوا۟ قَوْلًا مَّعْرُوفًا وَلَا تَعْزِمُوا۟ عُقْدَةَ ٱلنِّكَاحِ حَتَّىٰ يَبْلُغَ ٱلْكِتَٰبُ أَجَلَهُۥ وَٱعْلَمُوٓا۟ أَنَّ ٱللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِىٓ أَنفُسِكُمْ فَٱحْذَرُوهُ وَٱعْلَمُوٓا۟ أَنَّ ٱللَّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ}}</div>
 
235. (İddet beklemekte olan) kadınlarla evlenme hususundaki düşüncelerinizi üstü kapalı biçimde anlatmanızda veya onu içinizde gizli tutmanızda size günah yoktur.Allah bilir ki siz onları anacaksınız.Lâkin, meşru sözler söylemeniz müstesna, sakın onlara gizlice buluşma sözü vermeyin.Farz olan bekleme müddeti dolmadan, nikâh kıymaya kalkışmayın.Bilin ki Allah, gönlünüzdekileri bilir.Bu sebeple Allah'tan sakının.Şunu iyi bilin ki Allah gafûrdur, halîmdir.
 
= Bölüm 31 =
 
<div id="a236">(236) {{Arabi|لَّا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن طَلَّقْتُمُ ٱلنِّسَآءَ مَا لَمْ تَمَسُّوهُنَّ أَوْ تَفْرِضُوا۟ لَهُنَّ فَرِيضَةً وَمَتِّعُوهُنَّ عَلَى ٱلْمُوسِعِ قَدَرُهُۥ وَعَلَى ٱلْمُقْتِرِ قَدَرُهُۥ مَتَٰعًۢا بِٱلْمَعْرُوفِ حَقًّا عَلَى ٱلْمُحْسِنِينَ}}</div>
 
236. Nikâhtan sonra henüz dokunmadan veya onlar için belli bir mehir tayin etmeden kadınları boşarsanız bunda size mehir zorunluğu yoktur.Bu durumda onlara müt'a (hediye cinsinden bir şeyler) verin.Zengin olan durumuna göre, fakir de durumuna göre vermelidir.Münasip bir müt'a vermek iyiler için bir borçtur.
 
<div id="a237">(237) {{Arabi|وَإِن طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِن قَبْلِ أَن تَمَسُّوهُنَّ وَقَدْ فَرَضْتُمْ لَهُنَّ فَرِيضَةً فَنِصْفُ مَا فَرَضْتُمْ إِلَّآ أَن يَعْفُونَ أَوْ يَعْفُوَا۟ ٱلَّذِى بِيَدِهِۦ عُقْدَةُ ٱلنِّكَاحِ وَأَن تَعْفُوٓا۟ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَىٰ وَلَا تَنسَوُا۟ ٱلْفَضْلَ بَيْنَكُمْ إِنَّ ٱللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ}}</div>
 
237. Kendilerine mehir tayin ederek evlendiğiniz kadınları, temas etmeden boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı onların hakkıdır.Ancak kadınların vazgeçmesi veya nikâh bağı elinde bulunanın (velinin) vazgeçmesi hali müstesna, affetmeniz (mehirden vazgeçmeniz), takvâya daha uygundur.Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın.Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görür.
 
<div id="a238">(238) {{Arabi|حَٰفِظُوا۟ عَلَى ٱلصَّلَوَٰتِ وَٱلصَّلَوٰةِ ٱلْوُسْطَىٰ وَقُومُوا۟ لِلَّهِ قَٰنِتِينَ}}</div>
 
238. Namazlara ve orta namaza devam edin.Allah'a saygı ve bağlılık içinde namaz kılın.
 
<div id="a239">(239) {{Arabi|فَإِنْ خِفْتُمْ فَرِجَالًا أَوْ رُكْبَانًا فَإِذَآ أَمِنتُمْ فَٱذْكُرُوا۟ ٱللَّهَ كَمَا عَلَّمَكُم مَّا لَمْ تَكُونُوا۟ تَعْلَمُونَ}}</div>
 
239. Eğer (herhangi bir şeyden) korkarsanız (namazlarınızı) yürüyerek yahut binmiş olarak (kılın).Güvene kavuştuğunuz zaman, siz bilmezken Allah'ın size öğrettiği şekilde O'nu anın (namaz kılın).
 
<div id="a240">(240) {{Arabi|وَٱلَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَٰجًا وَصِيَّةً لِّأَزْوَٰجِهِم مَّتَٰعًا إِلَى ٱلْحَوْلِ غَيْرَ إِخْرَاجٍ فَإِنْ خَرَجْنَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِى مَا فَعَلْنَ فِىٓ أَنفُسِهِنَّ مِن مَّعْرُوفٍ وَٱللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ}}</div>
 
240. Sizden ölüp de (dul) eşler bırakan kimseler, zevcelerinin, evlerinden çıkarılmadan, bir yıla kadar bıraktıkları maldan faydalanmaları hususunda (sağlıklarında) vasiyet etsinler.Eğer o kadınlar, (kendiliklerinden) çıkıp giderlerse, kendileri hakkında yaptıkları meşru şeylerden size bir günah yoktur.Allah azîzdir, hakîmdir.
 
<div id="a241">(241) {{Arabi|وَلِلْمُطَلَّقَٰتِ مَتَٰعٌۢ بِٱلْمَعْرُوفِ حَقًّا عَلَى ٱلْمُتَّقِينَ}}</div>
 
241. Boşanmış kadınların, hakkaniyet ölçülerinde (kocalarından) menfaat sağlamak haklarıdır; bu, Allah korkusu taşıyanlar üzerine bir borçtur.
 
<div id="a242">(242) {{Arabi|كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ ٱللَّهُ لَكُمْ ءَايَٰتِهِۦ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ}}</div>
 
242. Allah size işte böylece âyetlerini açıklar ki düşünüp hakikati anlayasınız.
 
= Bölüm 32 =
 
<div id="a243">(243) {{Arabi|أَلَمْ تَرَ إِلَى ٱلَّذِينَ خَرَجُوا۟ مِن دِيَٰرِهِمْ وَهُمْ أُلُوفٌ حَذَرَ ٱلْمَوْتِ فَقَالَ لَهُمُ ٱللَّهُ مُوتُوا۟ ثُمَّ أَحْيَٰهُمْ إِنَّ ٱللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى ٱلنَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ}}</div>
 
243. Binlerce oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı yurtlarından çıkıp gidenleri görmedin mi? Allah onlara ”Ölün!” dedi (öldüler).Sonra onları diriltti.Şüphesiz Allah insanlara karşı lütufkârdır.Lâkin insanların çoğu şükretmez.
 
<div id="a244">(244) {{Arabi|وَقَٰتِلُوا۟ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ وَٱعْلَمُوٓا۟ أَنَّ ٱللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ}}</div>
 
244. Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah, her şeyi işitir ve bilir.
 
<div id="a245">(245) {{Arabi|مَّن ذَا ٱلَّذِى يُقْرِضُ ٱللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَٰعِفَهُۥ لَهُۥٓ أَضْعَافًا كَثِيرَةً وَٱللَّهُ يَقْبِضُ وَيَبْصُۜطُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ}}</div>
 
245. Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah'a güzel bir borç (isteyene faizsiz ödünç) verecek yok mu? Darlık veren de bolluk veren de Allah'tır.Sadece O'na döndürüleceksiniz.
 
<div id="a246">(246) {{Arabi|أَلَمْ تَرَ إِلَى ٱلْمَلَإِ مِنۢ بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ مِنۢ بَعْدِ مُوسَىٰٓ إِذْ قَالُوا۟ لِنَبِىٍّ لَّهُمُ ٱبْعَثْ لَنَا مَلِكًا نُّقَٰتِلْ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ قَالَ هَلْ عَسَيْتُمْ إِن كُتِبَ عَلَيْكُمُ ٱلْقِتَالُ أَلَّا تُقَٰتِلُوا۟ قَالُوا۟ وَمَا لَنَآ أَلَّا نُقَٰتِلَ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ وَقَدْ أُخْرِجْنَا مِن دِيَٰرِنَا وَأَبْنَآئِنَا فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ ٱلْقِتَالُ تَوَلَّوْا۟ إِلَّا قَلِيلًا مِّنْهُمْ وَٱللَّهُ عَلِيمٌۢ بِٱلظَّٰلِمِينَ}}</div>
 
246. Musa'dan sonra, Benî İsrail'den ileri gelen kimseleri görmedin mi? Kendilerine gönderilmiş bir peygambere: ”Bize bir hükümdar gönder ki (onun komutasında) Allah yolunda savaşalım” demişlerdi.”Ya size savaş yazılır da savaşmazsanız?” dedi.”Yurtlarımızdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz halde Allah yolunda neden savaşmayalım?” dediler.Kendilerine savaş yazılınca, içlerinden pek azı hariç, geri dönüp kaçtılar.Allah zalimleri iyi bilir.
 
<div id="a247">(247) {{Arabi|وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ ٱللَّهَ قَدْ بَعَثَ لَكُمْ طَالُوتَ مَلِكًا قَالُوٓا۟ أَنَّىٰ يَكُونُ لَهُ ٱلْمُلْكُ عَلَيْنَا وَنَحْنُ أَحَقُّ بِٱلْمُلْكِ مِنْهُ وَلَمْ يُؤْتَ سَعَةً مِّنَ ٱلْمَالِ قَالَ إِنَّ ٱللَّهَ ٱصْطَفَىٰهُ عَلَيْكُمْ وَزَادَهُۥ بَسْطَةً فِى ٱلْعِلْمِ وَٱلْجِسْمِ وَٱللَّهُ يُؤْتِى مُلْكَهُۥ مَن يَشَآءُ وَٱللَّهُ وَٰسِعٌ عَلِيمٌ}}</div>
 
247. Peygamberleri onlara: Bilin ki Allah, Tâlût'u size hükümdar olarak gönderdi dedi.Bunun üzerine: Biz, hükümdarlığa daha lâyık olduğumuz halde, kendisine servet ve zenginlik yönünden geniş imkânlar verilmemişken o bize nasıl hükümdar olur? dediler.”Allah sizin üzerinize onu seçti, ilimde ve bedende ona üstünlük verdi.Allah mülkünü dilediğine verir.Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir” dedi.
 
<div id="a248">(248) {{Arabi|وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ ءَايَةَ مُلْكِهِۦٓ أَن يَأْتِيَكُمُ ٱلتَّابُوتُ فِيهِ سَكِينَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَبَقِيَّةٌ مِّمَّا تَرَكَ ءَالُ مُوسَىٰ وَءَالُ هَٰرُونَ تَحْمِلُهُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةً لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ}}</div>
 
248. Peygamberleri onlara: Onun hükümdarlığının alâmeti, Tabut'un size gelmesidir.Meleklerin taşıdığı o Tabut'un içinde Rabbinizden size bir ferahlık ve sükûnet, Musa ve Harun hanedanlarının bıraktıklarından bir kalıntı vardır.Eğer inanmış kimseler iseniz sizin için bunda şüphesiz bir alâmet vardır, dedi.
 
= Bölüm 33 =
 
<div id="a249">(249) {{Arabi|فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِٱلْجُنُودِ قَالَ إِنَّ ٱللَّهَ مُبْتَلِيكُم بِنَهَرٍ فَمَن شَرِبَ مِنْهُ فَلَيْسَ مِنِّى وَمَن لَّمْ يَطْعَمْهُ فَإِنَّهُۥ مِنِّىٓ إِلَّا مَنِ ٱغْتَرَفَ غُرْفَةًۢ بِيَدِهِۦ فَشَرِبُوا۟ مِنْهُ إِلَّا قَلِيلًا مِّنْهُمْ فَلَمَّا جَاوَزَهُۥ هُوَ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ مَعَهُۥ قَالُوا۟ لَا طَاقَةَ لَنَا ٱلْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنُودِهِۦ قَالَ ٱلَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلَٰقُوا۟ ٱللَّهِ كَم مِّن فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةًۢ بِإِذْنِ ٱللَّهِ وَٱللَّهُ مَعَ ٱلصَّٰبِرِينَ}}</div>
 
249. Tâlût askerlerle beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek.Kim ondan içerse benden değildir.Eliyle bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi.İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler.Tâlût ve iman edenler beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim Câlût'a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler.Allah'ın huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir.Allah sabredenlerle beraberdir, dediler.
 
<div id="a250">(250) {{Arabi|وَلَمَّا بَرَزُوا۟ لِجَالُوتَ وَجُنُودِهِۦ قَالُوا۟ رَبَّنَآ أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَٱنصُرْنَا عَلَى ٱلْقَوْمِ ٱلْكَٰفِرِينَ}}</div>
 
250. Câlût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır.Bize cesaret ver ki tutunalım.Kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler.
 
<div id="a251">(251) {{Arabi|فَهَزَمُوهُم بِإِذْنِ ٱللَّهِ وَقَتَلَ دَاوُۥدُ جَالُوتَ وَءَاتَىٰهُ ٱللَّهُ ٱلْمُلْكَ وَٱلْحِكْمَةَ وَعَلَّمَهُۥ مِمَّا يَشَآءُ وَلَوْلَا دَفْعُ ٱللَّهِ ٱلنَّاسَ بَعْضَهُم بِبَعْضٍ لَّفَسَدَتِ ٱلْأَرْضُ وَلَٰكِنَّ ٱللَّهَ ذُو فَضْلٍ عَلَى ٱلْعَٰلَمِينَ}}</div>
 
251. Sonunda Allah'ın izniyle onları yendiler.Davud da Câlût'u öldürdü.Allah ona (Davud'a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti.ğer Allah'ın insanlardan bir kısmının kötülüğünü diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu.Lâkin Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir.
 
<div id="a252">(252) {{Arabi|تِلْكَ ءَايَٰتُ ٱللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِٱلْحَقِّ وَإِنَّكَ لَمِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ}}</div>
 
252. İşte bunlar Allah'ın âyetleridir.Biz onları sana doğru olarak anlatıyoruz.Şüphesiz sen, Allah tarafından gönderilmiş peygamberlerdensin.
 
<div id="a253">(253) {{Arabi|تِلْكَ ٱلرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ مِّنْهُم مَّن كَلَّمَ ٱللَّهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَٰتٍ وَءَاتَيْنَا عِيسَى ٱبْنَ مَرْيَمَ ٱلْبَيِّنَٰتِ وَأَيَّدْنَٰهُ بِرُوحِ ٱلْقُدُسِ وَلَوْ شَآءَ ٱللَّهُ مَا ٱقْتَتَلَ ٱلَّذِينَ مِنۢ بَعْدِهِم مِّنۢ بَعْدِ مَا جَآءَتْهُمُ ٱلْبَيِّنَٰتُ وَلَٰكِنِ ٱخْتَلَفُوا۟ فَمِنْهُم مَّنْ ءَامَنَ وَمِنْهُم مَّن كَفَرَ وَلَوْ شَآءَ ٱللَّهُ مَا ٱقْتَتَلُوا۟ وَلَٰكِنَّ ٱللَّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ}}</div>
 
253. O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık.Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir.Meryem oğlu İsa'ya açık mucizeler verdik ve onu Rûhu'l-Kudüs ile güçlendirdik.Allah dileseydi o peygamberlerden sonra gelen milletler, kendilerine açık deliller geldikten sonra birbirleriyle savaşmazlardı.Fakat onlar ihtilafa düştüler de içlerinden kimi iman etti, kimi de inkâr etti.Allah dileseydi onlar savaşmazlardı; lâkin Allah dilediğini yapar.
 
= Bölüm 34 =
 
<div id="a254">(254) {{Arabi|يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ أَنفِقُوا۟ مِمَّا رَزَقْنَٰكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِىَ يَوْمٌ لَّا بَيْعٌ فِيهِ وَلَا خُلَّةٌ وَلَا شَفَٰعَةٌ وَٱلْكَٰفِرُونَ هُمُ ٱلظَّٰلِمُونَ}}</div>
 
254. Ey iman edenler! Kendisinde artık alış-veriş, dostluk ve kayırma bulunmayan gün (kıyamet) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın.Gerçekleri inkâr edenler elbette zalimlerdir.
 
<div id="a255">(255) {{Arabi|ٱللَّهُ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ٱلْحَىُّ ٱلْقَيُّومُ لَا تَأْخُذُهُۥ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ لَّهُۥ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِى ٱلْأَرْضِ مَن ذَا ٱلَّذِى يَشْفَعُ عِندَهُۥٓ إِلَّا بِإِذْنِهِۦ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِشَىْءٍ مِّنْ عِلْمِهِۦٓ إِلَّا بِمَا شَآءَ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ وَلَا يَـُٔودُهُۥ حِفْظُهُمَا وَهُوَ ٱلْعَلِىُّ ٱلْعَظِيمُ}}</div>
 
255. Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur.Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama.Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur.İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir.(O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler.O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez.O, yücedir, büyüktür.
 
<div id="a256">(256) {{Arabi|لَآ إِكْرَاهَ فِى ٱلدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ ٱلرُّشْدُ مِنَ ٱلْغَىِّ فَمَن يَكْفُرْ بِٱلطَّٰغُوتِ وَيُؤْمِنۢ بِٱللَّهِ فَقَدِ ٱسْتَمْسَكَ بِٱلْعُرْوَةِ ٱلْوُثْقَىٰ لَا ٱنفِصَامَ لَهَا وَٱللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ}}</div>
 
256. Dinde zorlama yoktur.Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır.O halde kim tâğutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır.Allah işitir ve bilir.
 
<div id="a257">(257) {{Arabi|ٱللَّهُ وَلِىُّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ يُخْرِجُهُم مِّنَ ٱلظُّلُمَٰتِ إِلَى ٱلنُّورِ وَٱلَّذِينَ كَفَرُوٓا۟ أَوْلِيَآؤُهُمُ ٱلطَّٰغُوتُ يُخْرِجُونَهُم مِّنَ ٱلنُّورِ إِلَى ٱلظُّلُمَٰتِ أُو۟لَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلنَّارِ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ}}</div>
 
257. Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.İnkâr edenlere gelince, onların dostları da tâğuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürür.İşte bunlar cehennemliklerdir.Onlar orada devamlı kalırlar.
 
= Bölüm 35 =
 
<div id="a258">(258) {{Arabi|أَلَمْ تَرَ إِلَى ٱلَّذِى حَآجَّ إِبْرَٰهِۦمَ فِى رَبِّهِۦٓ أَنْ ءَاتَىٰهُ ٱللَّهُ ٱلْمُلْكَ إِذْ قَالَ إِبْرَٰهِۦمُ رَبِّىَ ٱلَّذِى يُحْىِۦ وَيُمِيتُ قَالَ أَنَا۠ أُحْىِۦ وَأُمِيتُ قَالَ إِبْرَٰهِۦمُ فَإِنَّ ٱللَّهَ يَأْتِى بِٱلشَّمْسِ مِنَ ٱلْمَشْرِقِ فَأْتِ بِهَا مِنَ ٱلْمَغْرِبِ فَبُهِتَ ٱلَّذِى كَفَرَ وَٱللَّهُ لَا يَهْدِى ٱلْقَوْمَ ٱلظَّٰلِمِينَ}}</div>
 
258. Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut'u) görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: Rabbim hayat veren ve öldürendir, demişti.O da: Hayat veren ve öldüren benim, demişti.İbrahim: Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir, dedi.Bunun üzerine kâfir apışıp kaldı.Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez.
 
<div id="a259">(259) {{Arabi|أَوْ كَٱلَّذِى مَرَّ عَلَىٰ قَرْيَةٍ وَهِىَ خَاوِيَةٌ عَلَىٰ عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّىٰ يُحْىِۦ هَٰذِهِ ٱللَّهُ بَعْدَ مَوْتِهَا فَأَمَاتَهُ ٱللَّهُ مِا۟ئَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُۥ قَالَ كَمْ لَبِثْتَ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالَ بَل لَّبِثْتَ مِا۟ئَةَ عَامٍ فَٱنظُرْ إِلَىٰ طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْ وَٱنظُرْ إِلَىٰ حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ ءَايَةً لِّلنَّاسِ وَٱنظُرْ إِلَى ٱلْعِظَامِ كَيْفَ نُنشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًا فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُۥ قَالَ أَعْلَمُ أَنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ}}</div>
 
259. Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş (alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı; ”Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!” dedi.Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti.Ne kadar kaldın? dedi.”Bir gün yahut daha az” dedi.Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın.Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır.Eşeğine de bak.Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik).Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi.Durum kendisince anlaşılınca: Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi.
 
<div id="a260">(260) {{Arabi|وَإِذْ قَالَ إِبْرَٰهِۦمُ رَبِّ أَرِنِى كَيْفَ تُحْىِ ٱلْمَوْتَىٰ قَالَ أَوَلَمْ تُؤْمِن قَالَ بَلَىٰ وَلَٰكِن لِّيَطْمَئِنَّ قَلْبِى قَالَ فَخُذْ أَرْبَعَةً مِّنَ ٱلطَّيْرِ فَصُرْهُنَّ إِلَيْكَ ثُمَّ ٱجْعَلْ عَلَىٰ كُلِّ جَبَلٍ مِّنْهُنَّ جُزْءًا ثُمَّ ٱدْعُهُنَّ يَأْتِينَكَ سَعْيًا وَٱعْلَمْ أَنَّ ٱللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ}}</div>
 
260. İbrahim Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster, demişti.Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi.İbrahim: Hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için (görmek istedim), dedi.Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy.Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler.Bil ki Allah azîzdir, hakîmdir, buyurdu.
 
= Bölüm 36 =
 
<div id="a261">(261) {{Arabi|مَّثَلُ ٱلَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَٰلَهُمْ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنۢبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِى كُلِّ سُنۢبُلَةٍ مِّا۟ئَةُ حَبَّةٍ وَٱللَّهُ يُضَٰعِفُ لِمَن يَشَآءُ وَٱللَّهُ وَٰسِعٌ عَلِيمٌ}}</div>
 
261. Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır.Allah dilediğine kat kat fazlasını verir.Allah'ın lütfu geniştir, O herşeyi bilir.
 
<div id="a262">(262) {{Arabi|ٱلَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَٰلَهُمْ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ ثُمَّ لَا يُتْبِعُونَ مَآ أَنفَقُوا۟ مَنًّا وَلَآ أَذًى لَّهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ}}</div>
 
262. Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında has mükâfatları vardır.Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir.
 
<div id="a263">(263) {{Arabi|قَوْلٌ مَّعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِّن صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَآ أَذًى وَٱللَّهُ غَنِىٌّ حَلِيمٌ}}</div>
 
263. Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir.Allah zengindir, acelesi de yoktur.
 
<div id="a264">(264) {{Arabi|يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ لَا تُبْطِلُوا۟ صَدَقَٰتِكُم بِٱلْمَنِّ وَٱلْأَذَىٰ كَٱلَّذِى يُنفِقُ مَالَهُۥ رِئَآءَ ٱلنَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ فَمَثَلُهُۥ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَأَصَابَهُۥ وَابِلٌ فَتَرَكَهُۥ صَلْدًا لَّا يَقْدِرُونَ عَلَىٰ شَىْءٍ مِّمَّا كَسَبُوا۟ وَٱللَّهُ لَا يَهْدِى ٱلْقَوْمَ ٱلْكَٰفِرِينَ}}</div>
 
264. Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın.Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir.Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar.Allah, kâfirleri doğru yola iletmez.
 
<div id="a265">(265) {{Arabi|وَمَثَلُ ٱلَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَٰلَهُمُ ٱبْتِغَآءَ مَرْضَاتِ ٱللَّهِ وَتَثْبِيتًا مِّنْ أَنفُسِهِمْ كَمَثَلِ جَنَّةٍۭ بِرَبْوَةٍ أَصَابَهَا وَابِلٌ فَـَٔاتَتْ أُكُلَهَا ضِعْفَيْنِ فَإِن لَّمْ يُصِبْهَا وَابِلٌ فَطَلٌّ وَٱللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ}}</div>
 
265. Allah'ın rızasını kazanmak ve ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirmek için mallarını hayra sarfedenlerin durumu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, üzerine bol yağmur yağmış da iki kat ürün vermiştir.Bol yağmur yağmasa bile bir çisinti düşer (de yine ürün verir).Allah, yaptıklarınızı görmektedir.
 
<div id="a266">(266) {{Arabi|أَيَوَدُّ أَحَدُكُمْ أَن تَكُونَ لَهُۥ جَنَّةٌ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَٰرُ لَهُۥ فِيهَا مِن كُلِّ ٱلثَّمَرَٰتِ وَأَصَابَهُ ٱلْكِبَرُ وَلَهُۥ ذُرِّيَّةٌ ضُعَفَآءُ فَأَصَابَهَآ إِعْصَارٌ فِيهِ نَارٌ فَٱحْتَرَقَتْ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ ٱللَّهُ لَكُمُ ٱلْءَايَٰتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ}}</div>
 
266. Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, arasından sular akan ve kendisi için orada her çeşit meyveden (bir miktar) bulunan bir bahçesi olsun da, bakıma muhtaç çoluk çocuğu varken kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, bahçeye de içinde ateş bulunan bir kasırga isabet ederek yakıp kül etsin! (Elbette bunu kimse arzu etmez.) İşte düşünüp anlayasınız diye Allah size âyetleri açıklar.
 
= Bölüm 37 =
 
<div id="a267">(267) {{Arabi|يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ أَنفِقُوا۟ مِن طَيِّبَٰتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّآ أَخْرَجْنَا لَكُم مِّنَ ٱلْأَرْضِ وَلَا تَيَمَّمُوا۟ ٱلْخَبِيثَ مِنْهُ تُنفِقُونَ وَلَسْتُم بِـَٔاخِذِيهِ إِلَّآ أَن تُغْمِضُوا۟ فِيهِ وَٱعْلَمُوٓا۟ أَنَّ ٱللَّهَ غَنِىٌّ حَمِيدٌ}}</div>
 
267. Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın.Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın.Biliniz ki Allah zengindir, övgüye lâyıktır.
 
<div id="a268">(268) {{Arabi|ٱلشَّيْطَٰنُ يَعِدُكُمُ ٱلْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُم بِٱلْفَحْشَآءِ وَٱللَّهُ يَعِدُكُم مَّغْفِرَةً مِّنْهُ وَفَضْلًا وَٱللَّهُ وَٰسِعٌ عَلِيمٌ}}</div>
 
268. Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder.Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vâdeder.Allah herşeyi ihata eden ve herşeyi bilendir.
 
<div id="a269">(269) {{Arabi|يُؤْتِى ٱلْحِكْمَةَ مَن يَشَآءُ وَمَن يُؤْتَ ٱلْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِىَ خَيْرًا كَثِيرًا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّآ أُو۟لُوا۟ ٱلْأَلْبَٰبِ}}</div>
 
269. Allah hikmeti dilediğine verir.Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir.Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar.
 
<div id="a270">(270) {{Arabi|وَمَآ أَنفَقْتُم مِّن نَّفَقَةٍ أَوْ نَذَرْتُم مِّن نَّذْرٍ فَإِنَّ ٱللَّهَ يَعْلَمُهُۥ وَمَا لِلظَّٰلِمِينَ مِنْ أَنصَارٍ}}</div>
 
270. Yaptığınız her harcamayı ve adadığınız her adağı muhakkak Allah bilir.Zalimler için hiç yardımcı yoktur.
 
<div id="a271">(271) {{Arabi|إِن تُبْدُوا۟ ٱلصَّدَقَٰتِ فَنِعِمَّا هِىَ وَإِن تُخْفُوهَا وَتُؤْتُوهَا ٱلْفُقَرَآءَ فَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَيُكَفِّرُ عَنكُم مِّن سَيِّـَٔاتِكُمْ وَٱللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ}}</div>
 
271. Eğer sadakaları (zekât ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz ne âlâ! Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır.Allah da bu sebeple sizin günahlarınızı örter.Allah, yapmakta olduklarınızı bilir.
 
<div id="a272">(272) {{Arabi|لَّيْسَ عَلَيْكَ هُدَىٰهُمْ وَلَٰكِنَّ ٱللَّهَ يَهْدِى مَن يَشَآءُ وَمَا تُنفِقُوا۟ مِنْ خَيْرٍ فَلِأَنفُسِكُمْ وَمَا تُنفِقُونَ إِلَّا ٱبْتِغَآءَ وَجْهِ ٱللَّهِ وَمَا تُنفِقُوا۟ مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ إِلَيْكُمْ وَأَنتُمْ لَا تُظْلَمُونَ}}</div>
 
272. (Ya Muhammed!) Onları doğru yola iletmek sana ait değildir.Lâkin Allah dilediğini doğru yola iletir.Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz içindir.Yapacağınız hayırları ancak Allah'ın rızasını kazanmak için yapmalısınız.Hayır olarak verdiğiniz ne varsa; karşılığı size tam olarak verilir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.
 
<div id="a273">(273) {{Arabi|لِلْفُقَرَآءِ ٱلَّذِينَ أُحْصِرُوا۟ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ لَا يَسْتَطِيعُونَ ضَرْبًا فِى ٱلْأَرْضِ يَحْسَبُهُمُ ٱلْجَاهِلُ أَغْنِيَآءَ مِنَ ٱلتَّعَفُّفِ تَعْرِفُهُم بِسِيمَٰهُمْ لَا يَسْـَٔلُونَ ٱلنَّاسَ إِلْحَافًا وَمَا تُنفِقُوا۟ مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ ٱللَّهَ بِهِۦ عَلِيمٌ}}</div>
 
273. (Yapacağınız hayırlar,) kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşamayan fakirler için olsun.Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder.Sen onları simalarından tanırsın.Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler.Yaptığınız her hayrı muhakkak Allah bilir.
 
= Bölüm 38 =
 
<div id="a274">(274) {{Arabi|ٱلَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَٰلَهُم بِٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ سِرًّا وَعَلَانِيَةً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ}}</div>
 
274. Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık hayra sarfedenler var ya, onların mükâfatları Allah katındadır.Onlara korku yoktur, üzüntü de çekmezler.
 
<div id="a275">(275) {{Arabi|ٱلَّذِينَ يَأْكُلُونَ ٱلرِّبَوٰا۟ لَا يَقُومُونَ إِلَّا كَمَا يَقُومُ ٱلَّذِى يَتَخَبَّطُهُ ٱلشَّيْطَٰنُ مِنَ ٱلْمَسِّ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوٓا۟ إِنَّمَا ٱلْبَيْعُ مِثْلُ ٱلرِّبَوٰا۟ وَأَحَلَّ ٱللَّهُ ٱلْبَيْعَ وَحَرَّمَ ٱلرِّبَوٰا۟ فَمَن جَآءَهُۥ مَوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّهِۦ فَٱنتَهَىٰ فَلَهُۥ مَا سَلَفَ وَأَمْرُهُۥٓ إِلَى ٱللَّهِ وَمَنْ عَادَ فَأُو۟لَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلنَّارِ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ}}</div>
 
275. Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar.Bu hal onların ”Alım-satım tıpkı faiz gibidir” demeleri yüzündendir.Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır.Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah'a kalmıştır.Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar.
 
<div id="a276">(276) {{Arabi|يَمْحَقُ ٱللَّهُ ٱلرِّبَوٰا۟ وَيُرْبِى ٱلصَّدَقَٰتِ وَٱللَّهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ أَثِيمٍ}}</div>
 
276. Allah faizi tüketir (Faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir.Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez.
 
<div id="a277">(277) {{Arabi|إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ وَأَقَامُوا۟ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتَوُا۟ ٱلزَّكَوٰةَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ}}</div>
 
277. İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekât verenler var ya, onların mükâfatları Rableri katındadır.Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.
 
<div id="a278">(278) {{Arabi|يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ ٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَذَرُوا۟ مَا بَقِىَ مِنَ ٱلرِّبَوٰٓا۟ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ}}</div>
 
278. Ey iman edenler! Allah'tan korkun.Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı terkedin.
 
<div id="a279">(279) {{Arabi|فَإِن لَّمْ تَفْعَلُوا۟ فَأْذَنُوا۟ بِحَرْبٍ مِّنَ ٱللَّهِ وَرَسُولِهِۦ وَإِن تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُءُوسُ أَمْوَٰلِكُمْ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ}}</div>
 
279. Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Resûlü tarafından (faizcilere karşı) açılan savaştan haberiniz olsun.Eğer tevbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir; ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz.
 
<div id="a280">(280) {{Arabi|وَإِن كَانَ ذُو عُسْرَةٍ فَنَظِرَةٌ إِلَىٰ مَيْسَرَةٍ وَأَن تَصَدَّقُوا۟ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ}}</div>
 
280. Eğer (borçlu) darlık içinde ise, eli genişleyinceye kadar ona mühlet vermek (gerekir).Eğer (gerçekleri) anlarsanız bunu sadakaya (veya zekâta) saymak sizin için daha hayırlıdır.
 
<div id="a281">(281) {{Arabi|وَٱتَّقُوا۟ يَوْمًا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى ٱللَّهِ ثُمَّ تُوَفَّىٰ كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ}}</div>
 
281. Allah'a döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak ettiğinin eksiksiz verileceği ve kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının.
 
= Bölüm 39 =
 
<div id="a282">(282) {{Arabi|يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ إِذَا تَدَايَنتُم بِدَيْنٍ إِلَىٰٓ أَجَلٍ مُّسَمًّى فَٱكْتُبُوهُ وَلْيَكْتُب بَّيْنَكُمْ كَاتِبٌۢ بِٱلْعَدْلِ وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ أَن يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ ٱللَّهُ فَلْيَكْتُبْ وَلْيُمْلِلِ ٱلَّذِى عَلَيْهِ ٱلْحَقُّ وَلْيَتَّقِ ٱللَّهَ رَبَّهُۥ وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْـًٔا فَإِن كَانَ ٱلَّذِى عَلَيْهِ ٱلْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لَا يَسْتَطِيعُ أَن يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُۥ بِٱلْعَدْلِ وَٱسْتَشْهِدُوا۟ شَهِيدَيْنِ مِن رِّجَالِكُمْ فَإِن لَّمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَٱمْرَأَتَانِ مِمَّن تَرْضَوْنَ مِنَ ٱلشُّهَدَآءِ أَن تَضِلَّ إِحْدَىٰهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحْدَىٰهُمَا ٱلْأُخْرَىٰ وَلَا يَأْبَ ٱلشُّهَدَآءُ إِذَا مَا دُعُوا۟ وَلَا تَسْـَٔمُوٓا۟ أَن تَكْتُبُوهُ صَغِيرًا أَوْ كَبِيرًا إِلَىٰٓ أَجَلِهِۦ ذَٰلِكُمْ أَقْسَطُ عِندَ ٱللَّهِ وَأَقْوَمُ لِلشَّهَٰدَةِ وَأَدْنَىٰٓ أَلَّا تَرْتَابُوٓا۟ إِلَّآ أَن تَكُونَ تِجَٰرَةً حَاضِرَةً تُدِيرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَلَّا تَكْتُبُوهَا وَأَشْهِدُوٓا۟ إِذَا تَبَايَعْتُمْ وَلَا يُضَآرَّ كَاتِبٌ وَلَا شَهِيدٌ وَإِن تَفْعَلُوا۟ فَإِنَّهُۥ فُسُوقٌۢ بِكُمْ وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَيُعَلِّمُكُمُ ٱللَّهُ وَٱللَّهُ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ}}</div>
 
282. Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun, borcu süresine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir. Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur. Alış-veriş yaptığınız zaman da şahit tutun. Yazana da, şahide de bir zarar verilmesin. Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranış olur. Allah'a karşı gelmekten sakının. Allah size öğretiyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
 
<div id="a283">(283) {{Arabi|وَإِن كُنتُمْ عَلَىٰ سَفَرٍ وَلَمْ تَجِدُوا۟ كَاتِبًا فَرِهَٰنٌ مَّقْبُوضَةٌ فَإِنْ أَمِنَ بَعْضُكُم بَعْضًا فَلْيُؤَدِّ ٱلَّذِى ٱؤْتُمِنَ أَمَٰنَتَهُۥ وَلْيَتَّقِ ٱللَّهَ رَبَّهُۥ وَلَا تَكْتُمُوا۟ ٱلشَّهَٰدَةَ وَمَن يَكْتُمْهَا فَإِنَّهُۥٓ ءَاثِمٌ قَلْبُهُۥ وَٱللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ}}</div>
 
283. Yolculukta olur da, yazacak kimse bulamazsanız (borca karşılık) alınmış bir rehin de yeterlidir.Birbirinize bir emanet bırakırsanız, emanet bırakılan kimse emaneti sahibine versin ve (bu hususta) Rabbi olan Allah'tan korksun.Şahitliği bildiklerinizi gizlemeyin.Kim onu gizlerse, bilsin ki onun kalbi günahkârdır.Allah yapmakta olduklarınızı bilir.
 
= Bölüm 40 =
 
<div id="a284">(284) {{Arabi|لِّلَّهِ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِى ٱلْأَرْضِ وَإِن تُبْدُوا۟ مَا فِىٓ أَنفُسِكُمْ أَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُم بِهِ ٱللَّهُ فَيَغْفِرُ لِمَن يَشَآءُ وَيُعَذِّبُ مَن يَشَآءُ وَٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ}}</div>
 
284. Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah'ındır.İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir, sonra dilediğini affeder, dilediğine de azap eder.Allah her şeye kadirdir.
 
<div id="a285">(285) {{Arabi|ءَامَنَ ٱلرَّسُولُ بِمَآ أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِۦ وَٱلْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ ءَامَنَ بِٱللَّهِ وَمَلَٰٓئِكَتِهِۦ وَكُتُبِهِۦ وَرُسُلِهِۦ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِۦ وَقَالُوا۟ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ ٱلْمَصِيرُ}}</div>
 
285. Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler).Her biri Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler.”Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız.İşittik, itaat ettik.Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır” dediler.
 
<div id="a286">(286) {{Arabi|لَا يُكَلِّفُ ٱللَّهُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا ٱكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَآ إِن نَّسِينَآ أَوْ أَخْطَأْنَا رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَآ إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُۥ عَلَى ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِهِۦ وَٱعْفُ عَنَّا وَٱغْفِرْ لَنَا وَٱرْحَمْنَآ أَنتَ مَوْلَىٰنَا فَٱنصُرْنَا عَلَى ٱلْقَوْمِ ٱلْكَٰفِرِينَ}}</div>
 
286. Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar.Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir.Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma.Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme.Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlâmızsın.Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!
 
''Önceki Sure: [[Kuran:Fatiha|Fâtiha]] &larr; [[Kuran:Kur'an|Kur'an]] &rarr; [[Kuran:Al-i İmran|Âl-i İmran]]: Sonraki Sure''

09.40, 30 Mart 2017 tarihindeki hâli


Önceki Sure: KasasKur'anRum: Sonraki Sure

29. Ankebut Suresi[değiştir]

٢٩﴾ﺳُﻮﺭَﺓُ ﺍﻟْﻌَﻨْﻜَﺒُﻮﺕِ

{Mekke'de nâzil olan bu sûre 69 âyettir. "Ankebût", örümcek demektir. 41. âyetinde kâfirlerin işleri örümcek ağına benzetildiği için sûre bu ismi almıştır.}

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ

Cüz 20[değiştir]

Bölüm 1[değiştir]

Sayfa 395[değiştir]

ﺍﻟٓﻢٓ ﴿١﴾

1- Elif. Lâm. Mîm.

ﺍَﺣَﺴِﺐَ ﺍﻟﻨَّﺎﺱُ ﺍَﻥْ ﻳُﺘْﺮَﻛُٓﻮﺍ ﺍَﻥْ ﻳَﻘُﻮﻟُٓﻮﺍ ﺍَﻣَﻨَّﺎ ﻭَﻫُﻢْ ﻟﺎَ ﻳُﻔْﺘَﻨُﻮﻥَ﴿٢﴾

2- İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?

{Bu âyetin, imanları sebebiyle çeşitli işkencelere maruz kalan bazı sahâbîler hakkında nâzil olduğu rivayet edilmiştir.}

ﻭَﻟَﻘَﺪْ ﻓَﺘَﻨَّﺎ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻣِﻦْ ﻗَﺒْﻠِﻬِﻢْ ﻓَﻠَﻴَﻌْﻠَﻤَﻦَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺻَﺪَﻗُﻮﺍ ﻭَﻟَﻴَﻌْﻠَﻤَﻦَّ ﺍﻟْﻜَﺎﺫِﺑِﻴﻦَ﴿٣﴾

3- Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.

ﺍَﻡْ ﺣَﺴِﺐَ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻳَﻌْﻤَﻠُﻮﻥَ ﺍﻟﺴَّﻴِّﺌَﺎﺕِ ﺍَﻥْ ﻳَﺴْﺒِﻘُﻮﻧَﺎ ﺳَٓﺎﺀَ ﻣَﺎ ﻳَﺤْﻜُﻤُﻮﻥَ﴿٤﴾

4- Yoksa kötülükleri yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kötü (ne yanlış) hüküm veriyorlar!

ﻣَﻦْ ﻛَﺎﻥَ ﻳَﺮْﺟُﻮﺍ ﻟِﻘَٓﺎﺀَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻓَﺎِﻥَّ ﺍَﺟَﻞَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻟَﺎَﺕٍ ﻭَﻫُﻮَ ﺍﻟﺴَّﻤِﻴﻊُ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ﴿٥﴾

5- Kim Allah'a kavuşmayı umuyorsa, bilsin ki Allah'ın tayin ettiği o vakit elbet gelecektir. O, her şeyi işiten ve bilendir.

ﻭَﻣَﻦْ ﺟَﺎﻫَﺪَ ﻓَﺎِﻧَّﻤَﺎ ﻳُﺠَﺎﻫِﺪُ ﻟِﻨَﻔْﺴِﻪِ ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻟَﻐَﻨِﻰٌّ ﻋَﻦِ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ﴿٦﴾

6- Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnîdir. (O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur).

Sayfa 396[değiştir]

ﻭَﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻣَﻨُﻮﺍ ﻭَﻋَﻤِﻠُﻮﺍ ﺍﻟﺼَّﺎﻟِﺤَﺎﺕِ ﻟَﻨُﻜَﻔِّﺮَﻥَّ ﻋَﻨْﻬُﻢْ ﺳَﻴِّﺌَﺎﺗِﻬِﻢْ ﻭَﻟَﻨَﺠْﺰِﻳَﻨَّﻬُﻢْ ﺍَﺣْﺴَﻦَ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻛَﺎﻧُﻮﺍ ﻳَﻌْﻤَﻠُﻮﻥَ﴿٧﴾

7- İman edip iyi işler yapanların (geçmiş) kötülüklerini elbette örteriz ve onlara, yaptıklarının daha güzeli ile karşılık veririz.

ﻭَﻭَﺻَّﻴْﻨَﺎ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥَ ﺑِﻮَﺍﻟِﺪَﻳْﻪِ ﺣُﺴْﻨًﺎ ﻭَﺍِﻥْ ﺟَﺎﻫَﺪَﺍﻙَ ﻟِﺘُﺸْﺮِﻙَ ﺑِﻰ ﻣَﺎ ﻟَﻴْﺲَ ﻟَﻚَ ﺑِﻪِ ﻋِﻠْﻢٌ ﻓَﻠﺎَ ﺗُﻄِﻌْﻬُﻤَﺎ ﺍِﻟَﻰَّ ﻣَﺮْﺟِﻌُﻜُﻢْ ﻓَﺎُﻧَﺒِّﺌُﻜُﻢْ ﺑِﻤَﺎ ﻛُﻨْﺘُﻢْ ﺗَﻌْﻤَﻠُﻮﻥَ﴿٨﴾

8- Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.

ﻭَﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻣَﻨُﻮﺍ ﻭَﻋَﻤِﻠُﻮﺍ ﺍﻟﺼَّﺎﻟِﺤَﺎﺕِ ﻟَﻨُﺪْﺧِﻠَﻨَّﻬُﻢْ ﻓِﻰ ﺍﻟﺼَّﺎﻟِﺤِﻴﻦَ﴿٩﴾

9- İman edip iyi işler yapanları, muhakkak sâlihler (zümresi) içine katarız.

ﻭَﻣِﻦَ ﺍﻟﻨَّﺎﺱِ ﻣَﻦْ ﻳَﻘُﻮﻝُ ﺍَﻣَﻨَّﺎ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪِ ﻓَﺎِﺫَٓﺍ ﺍُﻭ ﺫِﻯَ ﻓِﻰ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺟَﻌَﻞَ ﻓِﺘْﻨَﺔَ ﺍﻟﻨَّﺎﺱِ ﻛَﻌَﺬَﺍﺏِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻭَﻟَﺌِﻦْ ﺟَٓﺎﺀَ ﻧَﺼْﺮٌ ﻣِﻦْ ﺭَﺑِّﻚَ ﻟَﻴَﻘُﻮﻟُﻦَّ ﺍِﻧَّﺎ ﻛُﻨَّﺎ ﻣَﻌَﻜُﻢْ ﺍَﻭَ ﻟَﻴْﺲَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺑِﺎَﻋْﻠَﻢَ ﺑِﻤَﺎ ﻓِﻰ ﺻُﺪُﻭﺭِ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ﴿١٠﴾

10- İnsanlardan kimi vardır ki: "Allah'a inandık" der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi tutar. Halbuki Rabbinden bir nusret gelecek olsa, mutlaka, "Doğrusu biz de sizinle beraberdik" derler. İyi de, Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir?

{Bu manaya göre, samimi iman sahibi olmayan bu gibi kimselerin, Allah yolunda eziyete uğradıklarında, karşılaştıkları dünyevî işkenceleri, Allah'ın ahiretteki azabına denk tutmaları anlatılmış olur. Bir de, "İnsanlardan gördüğü ezayı, Allah'ın azabı imiş gibi sayar" manası verilmektedir.}

ﻭَﻟَﻴَﻌْﻠَﻤَﻦَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻣَﻨُﻮﺍ ﻭَﻟَﻴَﻌْﻠَﻤَﻦَّ ﺍﻟْﻤُﻨَﺎﻓِﻘِﻴﻦَ﴿١١﴾

11- Allah, elbette (O'na gönülden) iman edenleri de bilir, iki yüzlüleri de bilir (ortaya çıkaracaktır).

ﻭَﻗَﺎﻝَ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻛَﻔَﺮُﻭﺍ ﻟِﻠَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻣَﻨُﻮﺍ ﺍﺗَّﺒِﻌﻮُﺍ ﺳَﺒِﻴﻠَﻨَﺎ ﻭَﻟْﻨَﺤْﻤِﻞْ ﺧَﻄَﺎﻳَﺎﻛُﻢْ ﻭَﻣَﺎﻫُﻢْ ﺑِﺤَﺎﻣِﻠِﻴﻦَ ﻣِﻦْ ﺧَﻄَﺎﻳَﺎﻫُﻢْ ﻣِﻦْ ﺷَﻰْﺀٍ ﺍِﻧَّﻬُﻢْ ﻟَﻜَﺎﺫِﺑُﻮﻥَ﴿١٢﴾

12- Kâfirler, iman edenlere: Bizim yolumuza uyun, sizin günahlarınızı biz yüklenelim, derler. Halbuki onların hiçbir günahını yüklenecek değillerdir. Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler.

ﻭَﻟَﻴَﺤْﻤِﻠُﻦَّ ﺍَﺛْﻘَﺎﻟَﻬُﻢْ ﻭَﺍَﺛْﻘَﺎﻟﺎً ﻣَﻊَ ﺍَﺛْﻘَﺎﻟِﻬِﻢْ ﻭَﻟَﻴُﺴْﺌَﻠُﻦَّ ﻳَﻮْﻡَ ﺍﻟْﻘِﻴَﻤَﺔِ ﻋَﻤَّﺎ ﻛَﺎﻧُﻮﺍ ﻳَﻔْﺘَﺮُﻭﻥَ ﴿١٣﴾

13- (Fakat gerçek şu ki) elbette kendi yüklerini (veballerini), kendi yükleriyle birlikte nice yükleri taşıyacaklar ve uydurup durdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir.

{12. âyette, kâfirlerin başkalarının günahını yüklenmeyeceği belirtilirken, bu âyette, doğru yoldan saptırdıkları kişilerin veballerini de taşıyacakları ifade edilmektedir. Fakat burada uyumsuz bir durum yoktur. Zira önceki âyette, kâfirlerin, saptırmak istedikleri kimseleri kandırmak için onlara "Sizin günahınızı biz yükleneceğiz" deyip onların günahlarını kaldırmayı vaad ettikleri anlatılmaktadır. Her iki âyet birlikte incelendiğinde, hiç kimsenin başkasının günahını -bizzat kendisi çekmeyi göze alsa bile- kaldırtmaya gücü yetmeyeceği, bununla birlikte, başkalarını doğru yoldan saptıranların kat kat vebal yüklenecekleri, fakat böylece, yoldan sapanların da kendi günahlarından kurtulmuş olmayacakları anlaşılmaktadır.}

Bölüm 2[değiştir]

ﻭَﻟَﻘَﺪْ ﺍَﺭْﺳَﻠْﻨَﺎ ﻧُﻮﺣًﺎ ﺍِﻟَﻰ ﻗَﻮْﻣِﻪِ ﻓَﻠَﺒِﺚَ ﻓِﻴﻬِﻢْ ﺍَﻟْﻒَ ﺳَﻨَﺔٍ ﺍِﻟﺎَّ ﺧَﻤْﺴِﻴﻦَ ﻋَﺎﻣًﺎ ﻓَﺎَﺧَﺬَﻫُﻢُ ﺍﻟﻄُّﻮﻓَﺎﻥُ ﻭَﻫُﻢْ ﻇَﺎﻟِﻤُﻮﻥَ﴿١٤﴾

14- Andolsun ki biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik de o bin yıldan elli yıl eksik bir süre onların arasında kaldı. Sonunda onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.

Sayfa 397[değiştir]

ﻓَﺎَﻧْﺠَﻴْﻨَﺎﻩُ ﻭَﺍَﺻْﺤَﺎﺏَ ﺍﻟﺴَّﻔِﻴﻨَﺔِ ﻭَﺟَﻌَﻠْﻨَﺎﻫَٓﺎ ﺍَﻳَﺔً ﻟِﻠْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ﴿١٥﴾

15- Fakat biz onu ve gemidekileri kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret yaptık.

ﻭَﺍِﺑْﺮَﻫِﻴﻢَ ﺍِﺫْ ﻗَﺎﻝَ ﻟِﻘَﻮْﻣِﻪِ ﺍﻋْﺒُﺪُﻭﺍ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻭَﺍﺗَّﻘُﻮﻩُ ﺫَﻟِﻜُﻢْ ﺧَﻴْﺮٌ ﻟَﻜُﻢْ ﺍِﻥْ ﻛُﻨْﺘُﻢْ ﺗَﻌْﻠَﻤُﻮﻥَ﴿١٦﴾

16- İbrahim'i de gönderdik. O kavmine şöyle demişti: Allah'a kulluk edin. O'na karşı gelmekten sakının. Eğer bilmiş olsanız bu sizin için daha hayırlıdır.

ﺍِﻧَّﻤَﺎ ﺗَﻌْﺒُﺪُﻭﻥَ ﻣِﻦْ ﺩُﻭﻥِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍَﻭْﺛَﺎﻧًﺎ ﻭَﺗَﺨْﻠُﻘُﻮﻥَ ﺍِﻓْﻜًﺎ ﺍِﻥَّ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺗَﻌْﺒُﺪُﻭﻥَ ﻣِﻦْ ﺩُﻭﻥِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻟﺎَﻳَﻤْﻠِﻜُﻮﻥَ ﻟَﻜُﻢْ ﺭِﺯْﻗًﺎ ﻓَﺎﺑْﺘَﻐُﻮﺍ ﻋِﻨْﺪَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮِّﺯْﻕَ ﻭَﺍﻋْﺒُﺪُﻭﻩُ ﻭَﺍﺷْﻜُﺮُﻭﺍ ﻟَﻪُ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺗُﺮْﺟَﻌُﻮﻥَ﴿١٧﴾

17- Siz Allah'ı bırakıp birtakım putlara tapıyor, asılsız sözler uyduruyorsunuz. Bilmelisiniz ki, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, size rızık veremezler. O halde rızkı Allah katında arayın. O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Ancak O'na döndürüleceksiniz.

ﻭَﺍِﻥْ ﺗُﻜَﺬِّﺑُﻮﺍ ﻓَﻘَﺪْ ﻛَﺬَّﺏَ ﺍُﻣَﻢٌ ﻣِﻦْ ﻗَﺒْﻠِﻜُﻢْ ﻭَﻣَﺎ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺮَّﺳُﻮﻝِ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟْﺒَﻠﺎَﻍُ ﺍﻟْﻤُﺒِﻴﻦُ﴿١٨﴾

18- Eğer (size tebliğ edileni) yalan sayarsanız, bilin ki sizden önceki birçok milletler de (kendilerine tebliğ edileni) yalan saymışlardır. Peygamber'e düşen, yalnız açık bir tebliğdir.

ﺍَﻭَ ﻟَﻢْ ﻳَﺮَﻭْﺍ ﻛَﻴْﻒَ ﻳُﺒْﺪِﻯُٔ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺍﻟْﺨَﻠْﻖَ ﺛُﻢَّ ﻳُﻌِﻴﺪُﻩُ ﺍِﻥَّ ﺫَﻟِﻚَ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻳَﺴِﻴﺮٌ﴿١٩﴾

19- Allah'ın, yaratmayı nasıl başlattığını, sonra bunu(nasıl) tekrarladığını görmediler mi? Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.

ﻗُﻞْ ﺳِﻴﺮُﻭﺍ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽِ ﻓَﺎﻧْﻈُﺮُﻭﺍ ﻛَﻴْﻒَ ﺑَﺪَﺍَ ﺍﻟْﺨَﻠْﻖَ ﺛُﻢَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻳُﻨْﺸِﻰﺀُ ﺍﻟﻨَّﺸْﺎَﺓَ ﺍﻟْﺎَﺧِﺮَﺓَ ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻋَﻠَﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻰْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ ﴿٢٠﴾

20- De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kadirdir.

ﻳُﻌَﺬِّﺏُ ﻣَﻦْ ﻳَﺸَٓﺎﺀُ ﻭَﻳَﺮْﺣَﻢُ ﻣَﻦْ ﻳَﺸَٓﺎﺀُ ﻭَﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺗُﻘْﻠَﺒُﻮﻥَ﴿٢١﴾

21- O, dilediğine azabeder, dilediğini esirger. Ancak O'na döndürüleceksiniz.

ﻭَﻣَٓﺎ ﺍَﻧْﺘُﻢْ ﺑِﻤُﻌْﺠِﺰِﻳﻦَ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽِ ﻭَﻟﺎَ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀِ ﻭَﻣَﺎﻟَﻜُﻢْ ﻣِﻦْ ﺩُﻭﻥِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻣِﻦْ ﻭَﻟِﻰٍّ ﻭَﻟﺎَ ﻧَﺼِﻴﺮٍ ﴿٢٢﴾

22- Siz ne yeryüzünde ne de gökte (Allah'ı) âciz bırakamazsınız. Allah'tan başka bir dost ve yardımcı da bulamazsınız.

{İlâhî hükümden kurtulmak için ne yeryüzünün en gizli yerine saklanmanın, ne de gökyüzüne çıkmanın fayda vermeyeceği anlatılmakta, insanların göğe çıkacaklarına da dolaylı olarak işaret edilmektedir.}

Bölüm 3[değiştir]

ﻭَﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻛَﻔَﺮُﻭﺍ ﺑِﺎَﻳَﺎﺕِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻭَﻟِﻘَٓﺎﺋِﻪِٓ ﺍُﻭ ﻟَٓﺌِﻚَ ﻳَﺌِﺴُﻮﺍ ﻣِﻦْ ﺭَﺣْﻤَﺘِﻰ ﻭَﺍُﻭ ﻟَٓﺌِﻚَ ﻟَﻬُﻢْ ﻋَﺬَﺍﺏٌ ﺍَﻟِﻴﻢٌ﴿٢٣﴾

23- Allah'ın âyetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr edenler -işte onlar- benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir ve onlar için acıklı bir azap vardır.

Sayfa 398[değiştir]

ﻓَﻤَﺎ ﻛَﺎﻥَ ﺟَﻮَﺍﺏَ ﻗَﻮْﻣِﻪِٓ ﺍِﻟﺎَّٓ ﺍَﻥْ ﻗَﺎﻟُﻮﺍ ﺍﻗْﺘُﻠُﻮﻩُ ﺍَﻭْ ﺣَﺮِّﻗُﻮﻩُ ﻓَﺎَﻧْﺠَﻴﻪُ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨَّﺎﺭِ ﺍِﻥَّ ﻓِﻰ ﺫَﻟِﻚَ ﻟَﺎَﻳَﺎﺕٍ ﻟِﻘَﻮْﻡٍ ﻳُﻮْٔﻣِﻨُﻮﻥَ﴿٢٤﴾

24- Kavminin (İbrahim'e) cevabı ise: "Onu öldürün yahut yakın!" demelerinden ibaret oldu. Ama Allah onu ateşten kurtardı. Doğrusu bunda, iman eden bir kavim için ibretler vardır.

ﻭَﻗَﺎﻝَ ﺍِﻧَّﻤَﺎ ﺍﺗَّﺨَﺬْﺗُﻢْ ﻣِﻦْ ﺩُﻭﻥِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍَﻭْﺛَﺎﻧًﺎ ﻣَﻮَﺩَّﺓَ ﺑَﻴْﻨِﻜُﻢْ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺤَﻴَﻮﺓِ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﺛُﻢَّ ﻳَﻮْﻡَ ﺍﻟْﻘِﻴَﻤَﺔِ ﻳَﻜْﻔُﺮُ ﺑَﻌْﻀُﻜُﻢْ ﺑِﺒَﻌْﺾٍ ﻭَﻳَﻠْﻌَﻦُ ﺑَﻌْﻀُﻜُﻢْ ﺑَﻌْﻀًﺎ ﻭَﻣَﺎْﻭَﻳﻜُﻢُ ﺍﻟﻨَّﺎﺭُ ﻭَﻣَﺎﻟَﻜُﻢْ ﻣِﻦْ ﻧَﺎﺻِﺮِﻳﻦَ ﴿٢٥﴾

25- (İbrahim onlara) dedi ki: Siz, sırf aranızdaki dünya hayatına has muhabbet uğruna Allah'ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü (gelip çattığında ise) birbirinizi tanımazlıktan gelecek ve birbirinize lânet okuyacaksınız. Varacağınız yer cehennemdir ve hiç yardımcınız da yoktur.

ﻓَﺎَﻣَﻦَ ﻟَﻪُ ﻟُﻮﻁٌ ﻭَﻗَﺎﻝَ ﺍِﻧِّﻰ ﻣُﻬَﺎﺟِﺮٌ ﺍِﻟَﻰ ﺭَﺑِّﻰ ﺍِﻧَّﻪُ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ﴿٢٦﴾

26- Bunun üzerine Lût ona iman etti ve (İbrahim): Doğrusu ben Rabbim'e(emrettiği yere) hicret ediyorum. Şüphesiz O, mutlak güç ve hikmet sahibidir, dedi.

{Lût Peygamber, Hz. İbrahim'in kardeş çocuğudur. Peygamber olduğu dikkate alındığında, onun daha önce küfürde olup da iman getirdiği düşünülemez. Âyette Hz. İbrahim'i ilk tasdik edenin Lût aleyhisselâm olduğuna işaret edilmektedir.

Hz. İbrahim'in, zevcesi Sâre ve Hz. Lût ile birlikte, -kendi doğum yeri olduğu söylenen- Küsâ köyünden Harrân'a, oradan Şam'a gittiği ve nihayet Filistin'e, Lût peygamberin ise Sodom denen yere indiği rivayet olunmaktadır. Âyet daha çok bu rivayete göre manalandırılmaktadır. Bununla birlikte, "Doğrusu ben Rabbime iltica ediyorum" şeklinde bir mana da verilmektedir.}

ﻭَﻭَﻫَﺒْﻨَﺎ ﻟَﻪُٓ ﺍِﺳْﺤَﻖَ ﻭَﻳَﻌْﻘُﻮﺏَ ﻭَﺟَﻌَﻠْﻨَﺎ ﻓِﻰ ﺫُﺭِّﻳَّﺘِﻪِ ﺍﻟﻨُّﺒُﻮَّﺓَ ﻭَﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏَ ﻭَﺍَﺗَﻴْﻨَﺎﻩُ ﺍَﺟْﺮَﻩُ ﻓِﻰ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﻭَﺍِﻧَّﻪُ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺎَﺧِﺮَﺓِ ﻟَﻤِﻦَ ﺍﻟﺼَّﺎﻟِﺤِﻴﻦَ﴿٢٧﴾

27- Ona İshak ve Ya'kub'u bağışladık. Peygamberliği ve kitapları, onun soyundan gelenlere verdik. Ona dünyada mükâfatını verdik. Şüphesiz o, ahirette de sâlihler (zümresin) dendir.

ﻭَﻟُﻮﻃًﺎ ﺍِﺫْ ﻗَﺎﻝَ ﻟِﻘَﻮْﻣِﻪِٓ ﺍِﻧَّﻜُﻢْ ﻟَﺘَﺎْﺗُﻮﻥَ ﺍﻟْﻔَﺎﺣِﺸَﺔَ ﻣَﺎﺳَﺒَﻘَﻜُﻢْ ﺑِﻬَﺎ ﻣِﻦْ ﺍَﺣَﺪٍ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ﴿٢٨﴾

28- Lût'u da (gönderdik). O, kavmine demişti ki: Gerçekten siz, daha önce hiçbir milletin yapmadığı bir hayâsızlığı yapıyorsunuz!

ﺍَﺋِﻨَّﻜُﻢْ ﻟَﺘَﺎْﺗُﻮﻥَ ﺍﻟﺮِّﺟَﺎﻝَ ﻭَﺗَﻘْﻄَﻌُﻮﻥَ ﺍﻟﺴَّﺒِﻴﻞَ ﻭَﺗَﺎْﺗُﻮﻥَ ﻓِﻰ ﻧَﺎﺩِﻳﻜُﻢُ ﺍﻟْﻤُﻨْﻜَﺮَ ﻓَﻤَﺎ ﻛَﺎﻥَ ﺟَﻮَﺍﺏَ ﻗَﻮْﻣِﻪِٓ ﺍِﻟﺎَّٓ ﺍَﻥْ ﻗَﺎﻟُﻮﺍ ﺍﺋْﺘِﻨَﺎ ﺑِﻌَﺬَﺍﺏِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍِﻥْ ﻛُﻨْﺖَ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺼَّﺎﺩِﻗِﻴﻦَ﴿٢٩﴾

29- (Bu ilâhî ikazdan sonra hâla) siz, ille de erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlikler yapacak mısınız! Kavminin cevabı ise, şöyle demelerinden ibaret oldu: (Yaptıklarımızın kötülüğü ve azaba uğrayacağımız konusunda) doğru söyleyenlerden isen, Allah'ın azabını getir bize!

ﻗَﺎﻝَ ﺭَﺏِّ ﺍﻧْﺼُﺮْﻧِﻰ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﻘَﻮْﻡِ ﺍﻟْﻤُﻔْﺴِﺪِﻳﻦَ ﴿٣٠﴾

30- (Lût:) Şu fesatçılar güruhuna karşı bana yardım eyle Rabbim! dedi.

{Lût (a.s.)ın duası üzerine Allah, genç delikanlılar suretinde melekler gönderdi. Sapıklar onlara da tecavüze yeltendiler ve sonunda helâk oldular.}

Sayfa 399[değiştir]

Bölüm 4[değiştir]

ﻭَﻟَﻤَّﺎ ﺟَٓﺎﺀَﺕْ ﺭُﺳُﻠُﻨَٓﺎ ﺍِﺑْﺮَﻫِﻴﻢَ ﺑِﺎﻟْﺒُﺸْﺮَﻯ ﻗَﺎﻟُٓﻮﺍ ﺍِﻧَّﺎ ﻣُﻬْﻠِﻜُٓﻮﺍ ﺍَﻫْﻞِ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻘَﺮْﻳَﺔِ ﺍِﻥَّ ﺍَﻫْﻠَﻬَﺎ ﻛَﺎﻧُﻮﺍ ﻇَﺎﻟِﻤِﻴﻦَ ﴿٣١﴾

31- Elçilerimiz İbrahim'e (iki oğul ihsan edeceğimize dair) müjdeyi getirdiklerinde şöyle dediler: Biz bu memleket halkını helâk edeceğiz. Çünkü oranın halkı zalim kimselerdir.

ﻗَﺎﻝَ ﺍِﻥَّ ﻓِﻴﻬَﺎ ﻟُﻮﻃًﺎ ﻗَﺎﻟُﻮﺍ ﻧَﺤْﻦُ ﺍَﻋْﻠَﻢُ ﺑِﻤَﻦْ ﻓِﻴﻬَﺎ ﻟَﻨُﻨَﺠِّﻴَﻨَّﻪُ ﻭَﺍَﻫْﻠَﻪُٓ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻣْﺮَﺍَﺗَﻪُ ﻛَﺎﻧَﺖْ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻐَﺎﺑِﺮِﻳﻦَ﴿٣٢﴾

32- (İbrahim) dedi ki: Ama orada Lût var! Şöyle cevap verdiler: Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Yalnız karısı müstesna; o, (azapta) kalacaklar arasındadır.

ﻭَﻟَﻤَّٓﺎ ﺍَﻥْ ﺟَٓﺎﺀَﺕْ ﺭُﺳُﻠُﻨَﺎ ﻟُﻮﻃًﺎ ﺳِٓﻰﺀَ ﺑِﻬِﻢْ ﻭَﺿَﺎﻕَ ﺑِﻬِﻢْ ﺫَﺭْﻋًﺎ ﻭَﻗَﺎﻟﻮُﺍ ﻟﺎَ ﺗَﺨَﻒْ ﻭَﻟﺎَ ﺗَﺤْﺰَﻥْ ﺍِﻧَّﺎ ﻣُﻨَﺠُّﻮﻙَ ﻭَﺍَﻫْﻠَﻚَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻣْﺮَﺍَﺗَﻚَ ﻛَﺎﻧَﺖْ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻐَﺎﺑِﺮِﻳﻦَ﴿٣٣﴾

33- Elçilerimiz Lût'a gelince, Lût onlar hakkında tasalandı ve (onları korumak için) ne yapacağını bilemedi. Ona: Korkma, tasalanma! Çünkü biz seni de aileni de kurtaracağız. Yalnız, (azapta) kalacaklar arasında bulunan karın müstesna, dediler.

{Melekler, insan kılığında geldiklerinden, ilk önce Hz. Lût onların melek olduğunu anlayamadı. Delikanlı şekline bürünmüş oldukları için, kavminin onlara da sarkıntılık etmesinden endişelendi. Bunun üzerine melekler, durumu açıklığa kavuşturdular.}

ﺍِﻧَّﺎ ﻣُﻨْﺰِﻟُﻮﻥَ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻫْﻞِ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻘَﺮْﻳَﺔِ ﺭِﺟْﺰًﺍ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀِ ﺑِﻤَﺎ ﻛَﺎﻧُﻮﺍ ﻳَﻔْﺴُﻘُﻮﻥَ﴿٣٤﴾

34- "Biz, şüphesiz, bu memleket halkının üzerine, yoldan çıkmalarına karşılık gökten (feci) bir azap indireceğiz."

ﻭَﻟَﻘَﺪْ ﺗَﺮَﻛْﻨَﺎ ﻣِﻨْﻬَٓﺎ ﺍَﻳَﺔً ﺑَﻴِّﻨَﺔً ﻟِﻘَﻮْﻡٍ ﻳَﻌْﻘِﻠُﻮﻥَ﴿٣٥﴾

35- Andolsun ki, biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir ibret nişânesi bırakmışızdır.

{Bu nişâne, helâk edilen kavmin başına gelenlerle ilgili hikâyeler, harap olan yurtlarının kalıntıları, gökten yağdırılan taşlar, kapkara akan nehirler şeklindeki izahlarla tefsir edilmiştir.}

ﻭَﺍِﻟَﻰ ﻣَﺪْﻳَﻦَ ﺍَﺧَﺎﻫُﻢْ ﺷُﻌَﻴْﺒًﺎ ﻓَﻘَﺎﻝَ ﻳَﺎ ﻗَﻮْﻡِ ﺍﻋْﺒُﺪُﻭﺍ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻭَﺍﺭْﺟُﻮﺍ ﺍﻟْﻴَﻮْﻡَ ﺍﻟْﺎَﺧِﺮَ ﻭَﻟﺎَ ﺗَﻌْﺜَﻮْﺍ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽِ ﻣُﻔْﺴِﺪِﻳﻦَ﴿٣٦﴾

36- Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı gönderdik ve Şuayb: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, ahiret gününe umut bağlayın, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın! dedi.

{Âyetin "Ahiret gününe umut bağlayın" diye manalandırılan kısmı, "Ahirette sevap verileceğini umduğunuz işler yapın", "Ahiret gününden korkun" şeklinde açıklanmıştır.}

ﻓَﻜَﺬَّﺑُﻮﻩُ ﻓَﺎَﺧَﺬَﺗْﻬُﻢُ ﺍﻟﺮَّﺟْﻔَﺔُ ﻓَﺎَﺻْﺒَﺤُﻮﺍ ﻓِﻰ ﺩَﺍﺭِﻫِﻢْ ﺟَﺎﺛِﻤِﻴﻦَ ﴿٣٧﴾

37- Fakat onu yalancılıkla itham ettiler. Derken, kendilerini bir sarsıntı yakalayıverdi ve yurtlarında diz üstü çöke kaldılar.

{"Sarsıntı" şeklinde manalandırılan "racfe" kelimesi, bu olayda deprem ve Cebrail aleyhisselâmın kalplere ürküntü veren bağırışı (sayha) şekillerinde tefsir edilmiştir. Bu ikinci tefsire göre, "Onları bir titreme aldı" tarzında bir mananın verilmesi de mümkündür.}

ﻭَﻋَﺎﺩًﺍ ﻭَﺛَﻤُﻮﺩَ ﺍ ﻭَﻗَﺪْ ﺗَﺒَﻴَّﻦَ ﻟَﻜُﻢْ ﻣِﻦْ ﻣَﺴَﺎﻛِﻨِﻬِﻢْ ﻭَﺯَﻳَّﻦَ ﻟَﻬُﻢُ ﺍﻟﺸَّﻴْﻄَﺎﻥُ ﺍَﻋْﻤَﺎﻟَﻬُﻢْ ﻓَﺼَﺪَّﻫُﻢْ ﻋَﻦِ ﺍﻟﺴَّﺒِﻴﻞِ ﻭَﻛَﺎﻧُﻮﺍ ﻣُﺴْﺘَﺒْﺼِﺮِﻳﻦَ ﴿٣٨﴾

38- Âd ve Semûd'u da (helâk ettik). Sizin için, (onların başına nelerin geldiği) oturdukları yerlerden apaçık anlaşılmaktadır. Şeytan onlara yaptıkları işleri güzel gösterip onları doğru yoldan çıkardı. Oysa bakıp görebilecek durumdaydılar.

Sayfa 400[değiştir]

ﻭَﻗَﺎﺭُﻭﻥَ ﻭَﻓِﺮْﻋَﻮْﻥَ ﻭَﻫَﺎﻣَﺎﻥَ ﻭَﻟَﻘَﺪْ ﺟَٓﺎﺀَﻫُﻢْ ﻣُﻮﺳَﻰ ﺑِﺎﻟْﺒَﻴِّﻨَﺎﺕِ ﻓَﺎﺳْﺘَﻜْﺒَﺮُﻭﺍ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽِ ﻭَﻣَﺎ ﻛَﺎﻧُﻮﺍ ﺳَﺎﺑِﻘِﻴﻦَ ﴿٣٩﴾

39- Karun'u, Firavun'u ve Hâmân'ı da (helâk ettik). Andolsun ki, Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Halbuki (azabımızı aşıp) geçebilecek değillerdi.

ﻓَﻜُﻠﺎًّ ﺍَﺧَﺬْﻧَﺎ ﺑِﺬَﻧْﺒِﻪِ ﻓَﻤِﻨْﻬُﻢْ ﻣَﻦْ ﺍَﺭْﺳَﻠْﻨَﺎ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺣَﺎﺻِﺒًﺎ ﻭَﻣِﻨْﻬُﻢْ ﻣَﻦْ ﺍَﺧَﺬَﺗْﻪُ ﺍﻟﺼَّﻴْﺤَﺔُ ﻭَﻣِﻨْﻬُﻢْ ﻣَﻦْ ﺧَﺴَﻔْﻨَﺎ ﺑِﻪِ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽَ ﻭَﻣِﻨْﻬُﻢْ ﻣَﻦْ ﺍَﻏْﺮَﻗْﻨَﺎ ﻭَﻣَﺎﻛَﺎﻥَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻟِﻴَﻈْﻠِﻤَﻬُﻢْ ﻭَﻟَﻜِﻦْ ﻛَﺎﻧُٓﻮﺍ ﺍَﻧْﻔُﺴَﻬُﻢْ ﻳَﻈْﻠِﻤُﻮﻥَ﴿٤٠﴾

40- Nitekim, onlardan her birini günahı sebebiyle cezalandırdık. Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine zulmediyorlardı.

ﻣَﺜَﻞُ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍﺗَّﺨَﺬُﻭﺍ ﻣِﻦْ ﺩُﻭﻥِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍَﻭْﻟِﻴَٓﺎﺀَ ﻛَﻤَﺜَﻞِ ﺍﻟْﻌَﻨْﻜَﺒُﻮﺕِ ﺍِﺗَّﺨَﺬَﺕْ ﺑَﻴْﺘًﺎ ﻭَﺍِﻥَّ ﺍَﻭْﻫَﻦَ ﺍﻟْﺒُﻴُﻮﺕِ ﻟَﺒَﻴْﺖُ ﺍﻟْﻌَﻨْﻜَﺒُﻮﺕِ ﻟَﻮْ ﻛَﺎﻧُﻮﺍ ﻳَﻌْﻠَﻤُﻮﻥَ﴿٤١﴾

41- Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, örümceğin durumu gibidir. Örümcek bir yuva edinir; halbuki yuvaların en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi!

{Allah'tan başkasını dost edinerek kendilerine destek arayanların durumu, âyette örümceğe benzetilmiştir. Âyette özlü olarak ifade edildiği üzere, örümcek bütün bütün evsiz değildir, kendine bir yuva edinir; fakat örümcek yuvasının çürüklüğü meşhur meseldir. İşte örümceğin edindiği yuva ne kadar zayıfsa, Allah'tan başkasının destek ve himayesine güvenenlerin tutamağı da öylesine çürüktür.}

ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﻣَﺎ ﻳَﺪْﻋُﻮﻥَ ﻣِﻦْ ﺩُﻭﻧِﻪِ ﻣِﻦْ ﺷَﻰْﺀٍ ﻭَﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ﴿٤٢﴾

42- Allah, onların kendisini bırakıp da hangi şeye yalvardıklarını şüphesiz bilir. O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.

ﻭَﺗِﻠْﻚَ ﺍﻟْﺎَﻣْﺜَﺎﻝُ ﻧَﻀْﺮِﺑُﻬَﺎ ﻟِﻠﻨَّﺎﺱِ ﻭَﻣَﺎ ﻳَﻌْﻘِﻠُﻬَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّﺍﻟْﻌَﺎﻟِﻤُﻮﻥَ﴿٤٣﴾

43- İşte biz, bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir.

{Kureyş'in cahilleri ve beyinsiz takımı, "Muhammed'in Rabbi, sinekten, örümcekten temsiller getiriyor" diye gülüp alay ediyorlardı. Bu misallerin "insanlar" için verildiği belirtilerek, hayvandan farkı olmayan bu cahil ve düşüncesiz kimselerin bunu anlayamayacaklarına işaret edilmektedir.}

ﺧَﻠَﻖَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍﻟْﺎَﺭْﺽَ ﺑِﺎﻟْﺤَﻖِّ ﺍِﻥَّ ﻓِﻰ ﺫَﻟِﻚَ ﻟَﺎَﻳَﺔً ﻟِﻠْﻤُﻮْٔﻣِﻨِﻴﻦَ ﴿٤٤﴾

44- Allah, gökleri ve yeri hak olarak (yerli yerince) yarattı. Şüphesiz bunda, iman edenler için (Allah'ın varlık ve kudretine) bir nişâne bulunmaktadır.

Bölüm 5[değiştir]

ﺍُﺗْﻞُ ﻣَٓﺎ ﺍُ ﻭﺣِﻰَ ﺍِﻟَﻴْﻚَ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏِ ﻭَﺍَﻗِﻢِ ﺍﻟﺼَّﻠَﻮﺓَ ﺍِﻥَّ ﺍﻟﺼَّﻠَﻮﺓَ ﺗَﻨْﻬَﻰ ﻋَﻦِ ﺍﻟْﻔَﺤْﺸَٓﺎﺀِ ﻭَﺍﻟْﻤُﻨْﻜَﺮِ ﻭَﻟَﺬِﻛْﺮُ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍَﻛْﺒَﺮُ ﻭَﺍﻟﻠَّﻪُ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﻣَﺎﺗَﺼْﻨَﻌُﻮﻥَ﴿٤٥﴾

45- (Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.

{Âyet, günaha götüren isteklerin baskısından kurtulmanın ve ruh yüceliğine erişmenin en sağlam yolunu göstermektedir. Şüphesiz bu, en geniş manada "Allah'ı anmak"tır. Kur'an tilâveti ve namaz, bunun en başta gelen şekilleridir.

Gerçekten, Kur'an'ın manalarını düşünenler için, Kur'an tilâveti, daha önce farkına varılamayan bir çok manaların açığa çıkmasını sağlar; kişiyi ulvî bir âleme götürür. Kur'an tilâvetinin fazileti ile ilgili pek çok hadis vardır.

Hakkı verilerek kılınan namazın da, ruhu ulvîleştireceği ve mutlaka kötülükten alıkoyacağı, bu âyette ve bir çok hadiste ısrarla belirtilmektedir. İyiliğe sevketmeyen, kötülüklerden alıkoymayan bir namaz ise, İslâm büyükleri tarafından, sırtta taşınan bir vebal olarak nitelendirilmiştir.}

Cüz 21[değiştir]

Sayfa 401[değiştir]

Hizb 1[değiştir]

ﻭَﻟﺎَ ﺗُﺠَﺎﺩِﻟُٓﻮﺍ ﺍَﻫْﻞَ ﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏِ ﺍِﻟﺎَّ ﺑِﺎﻟَّﺘِﻰ ﻫِﻰَ ﺍَﺣْﺴَﻦُ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻇَﻠَﻤُﻮﺍ ﻣِﻨْﻬُﻢْ ﻭَﻗُﻮﻟُٓﻮﺍ ﺍَﻣَﻨَّﺎ ﺑِﺎﻟَّﺬِٓﻯ ﺍُﻧْﺰِﻝَ ﺍِﻟَﻴْﻨَﺎ ﻭَﺍُﻧْﺰِﻝَ ﺍِﻟَﻴْﻜُﻢْ ﻭَﺍِﻟَﻬُﻨَﺎ ﻭَﺍِﻟَﻬُﻜُﻢْ ﻭَﺍﺣِﺪٌ ﻭَﻧَﺤْﻦُ ﻟَﻪُ ﻣُﺴْﻠِﻤُﻮﻥَ﴿٤٦﴾

46- İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim İlâhımız da sizin İlâhınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur.

ﻭَﻛَﺬَﻟِﻚَ ﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَٓﺎ ﺍِﻟَﻴْﻚَ ﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏَ ﻓَﺎﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﺗَﻴْﻨَﺎﻫُﻢُ ﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏَ ﻳُﻮْٔﻣِﻨُﻮﻥَ ﺑِﻪِ ﻭَﻣِﻦْ ﻫَٓﻮ ُٔﻟﺎَٓﺀِ ﻣَﻦْ ﻳُﻮْٔﻣِﻦُ ﺑِﻪِ ﻭَﻣَﺎ ﻳَﺠْﺤَﺪُ ﺑِﺎَﻳَﺎﺗِﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟْﻜَﺎﻓِﺮُﻭﻥَ﴿٤٧﴾

47- (Resûlüm!) İşte böylece sana (önceki kitapları tasdik eden) bu Kitab'ı indirdik. Onun için, kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar. Şunlardan (Araplardan) da ona iman eden nice kimseler vardır. Âyetlerimizi, ancak kâfirler (inatları yüzünden) bile bile inkâr eder.

{Tefsirlerde, bu âyet ile, Abdullah b. Selâm ve Übey b. Ka'b gibi Kur'an'a iman eden ehl-i kitaba işaret edildiği belirtilmektedir.}

ﻭَﻣَﺎ ﻛُﻨْﺖَ ﺗَﺘْﻠُﻮﺍ ﻣِﻦْ ﻗَﺒْﻠِﻪِ ﻣِﻦْ ﻛِﺘَﺎﺏٍ ﻭَﻟﺎَ ﺗَﺨُﻄُّﻪُ ﺑِﻴَﻤِﻴﻨِﻚَ ﺍِﺫًﺍ ﻟﺎَﺭْﺗَﺎﺏَ ﺍﻟْﻤُﺒْﻄِﻠُﻮﻥَ﴿٤٨﴾

48- Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, bâtıla uyanlar kuşku duyarlardı.

{Hz. Peygamber'in "ümmî" yani okuma-yazma bilmeyen bir kişi olmasının başlıca hikmeti, bu âyette açıklanmış olmaktadır: Eğer Resûl-i Ekrem, okuma-yazma bilen bir kişi olsaydı, ümmî olan peygamber için bile "Bu Kur'an'ı o uydurmuştur" demeye kalkan ve en açık mucizeleri inkâr eden müşrikler, iftiralarına bir ölçüde mesnet bulmuş olacaklar ve daha çok kimseleri kandırabileceklerdi.}

ﺑَﻞْ ﻫُﻮَ ﺍَﻳَﺎﺕٌ ﺑَﻴِّﻨَﺎﺕٌ ﻓِﻰ ﺻُﺪُﻭﺭِ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍُﻭ ﺗُﻮﺍ ﺍﻟْﻌِﻠْﻢَ ﻭَﻣَﺎ ﻳَﺠْﺤَﺪُ ﺑِﺎَﻳَﺎﺗِﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻈَّﺎﻟِﻤُﻮﻥَ﴿٤٩﴾

49- Hayır, o (Kur'an), kendilerine ilim verilenlerin sînelerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi, ancak zalimler bile bile inkâr eder.

ﻭَﻗَﺎﻟُﻮﺍ ﻟَﻮْﻟﺎَٓ ﺍُﻧْﺰِﻝَ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺍَﻳَﺎﺕٌ ﻣِﻦْ ﺭَﺑِّﻪِ ﻗُﻞْ ﺍِﻧَّﻤَﺎ ﺍﻟْﺎَﻳَﺎﺕُ ﻋِﻨْﺪَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻭَﺍِﻧَّﻤَٓﺎ ﺍَﻧَ ﺎ ﻧَﺬِﻳﺮٌ ﻣُﺒِﻴﻦٌ﴿٥٠﴾

50- "Ona Rabbinden (başkaca) mucizeler indirilmeli değil miydi?" derler. De ki: Mucizeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.

ﺍَﻭَ ﻟَﻢْ ﻳَﻜْﻔِﻬِﻢْ ﺍَﻧَّٓﺎ ﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ ﻋَﻠَﻴْﻚَ ﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏَ ﻳُﺘْﻠَﻰ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢْ ﺍِﻥَّ ﻓِﻰ ﺫَﻟِﻚَ ﻟَﺮَﺣْﻤَﺔً ﻭَﺫِﻛْﺮَﻯ ﻟِﻘَﻮْﻡٍ ﻳُﻮْٔﻣِﻨُﻮﻥَ ﴿٥١﴾

51- Kendilerine okunmakta olan Kitab'ı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi? Elbette iman eden bir kavim için onda rahmet ve ibret vardır.

Bölüm 6[değiştir]

ﻗُﻞْ ﻛَﻔَﻰ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪِ ﺑَﻴْﻨِﻰ ﻭَﺑَﻴْﻨَﻜُﻢْ ﺷَﻬِﻴﺪًﺍ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﻣَﺎﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍﻟْﺎَﺭْﺽِ ﻭَﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻣَﻨُﻮﺍ ﺑِﺎﻟْﺒَﺎﻃِﻞِ ﻭَﻛَﻔَﺮُﻭﺍ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪِ ﺍُﻭ ﻟَٓﺌِﻚَ ﻫُﻢُ ﺍﻟْﺨَﺎﺳِﺮُﻭﻥَ﴿٥٢﴾

52- De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde ne varsa bilir. Bâtıla inanıp Allah'ı inkâr edenler (var ya), işte ziyana uğrayacaklar onlardır.

Sayfa 402[değiştir]

ﻭَﻳَﺴْﺘَﻌْﺠِﻠُﻮﻧَﻚَ ﺑِﺎﻟْﻌَﺬَﺍﺏِ ﻭَﻟَﻮْﻟﺎَٓ ﺍَﺟَﻞٌ ﻣُﺴَﻤًّﻰ ﻟَﺠَٓﺎﺀَﻫُﻢُ ﺍﻟْﻌَﺬَﺍﺏُ ﻭَﻟَﻴَﺎْﺗِﻴَﻨَّﻬُﻢْ ﺑَﻐْﺘَﺔً ﻭَﻫُﻢْ ﻟﺎَ ﻳَﺸْﻌُﺮُﻭﻥَ﴿٥٣﴾

53- Senden, azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş bir vade olmasaydı, azap elbette onlara gelip çatmıştı. Fakat onlar farkında değilken, o ansızın kendilerine geliverecektir.

ﻳَﺴْﺘَﻌْﺠِﻠُﻮﻧَﻚَ ﺑِﺎﻟْﻌَﺬَﺍﺏِ ﻭَﺍِﻥَّ ﺟَﻬَﻨَّﻢَ ﻟَﻤُﺤِﻴﻄَﺔٌ ﺑِﺎﻟْﻜَﺎﻓِﺮِﻳﻦَ ﴿٥٤﴾

54- (Evet) senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Hiç şüpheleri olmasın, cehennem kâfirleri çepeçevre kuşatacaktır.

ﻳَﻮْﻡَ ﻳَﻐْﺸَﻴﻬُﻢُ ﺍﻟْﻌَﺬَﺍﺏُ ﻣِﻦْ ﻓَﻮْﻗِﻬِﻢْ ﻭَﻣِﻦْ ﺗَﺤْﺖِ ﺍَﺭْﺟُﻠِﻬِﻢْ ﻭَﻳَﻘُﻮﻝُ ﺫُﻭﻗُﻮﺍ ﻣَﺎﻛُﻨْﺘُﻢْ ﺗَﻌْﻤَﻠُﻮﻥَ﴿٥٥﴾

55- O günde azap, onları hem üstlerinden hem ayaklarının altından saracak ve Allah (onlara): "Yaptıklarınızı (cezasını) tadın!" diyecektir.

ﻳَﺎ ﻋِﺒَﺎﺩِﻯَ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻣَﻨُٓﻮﺍ ﺍِﻥَّ ﺍَﺭْﺿِﻰ ﻭَﺍﺳِﻌَﺔٌ ﻓَﺎِﻳَّﺎﻯَ ﻓَﺎﻋْﺒُﺪُﻭﻥِ﴿٥٦﴾

56- Ey iman eden kullarım! Şüphesiz, benim arzım geniştir. O halde (nerede güven içinde olacaksanız orada) yalnız bana kulluk edin.

{Bu âyetin, işkenceye uğrayan Mekke müslümanlarının zayıfları hakkında nâzil olduğu rivayet edilmiştir.}

ﻛُﻞُّ ﻧَﻔْﺲٍ ﺫَٓﺍﺋِﻘَﺔُ ﺍﻟْﻤَﻮْﺕِ ﺛُﻢَّ ﺍِﻟَﻴْﻨَﺎ ﺗُﺮْﺟَﻌُﻮﻥَ﴿٥٧﴾

57- Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.

ﻭَﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻣَﻨُﻮﺍ ﻭَﻋَﻤِﻠُﻮﺍ ﺍﻟﺼَّﺎﻟِﺤَﺎﺕِ ﻟَﻨُﺒَﻮِّﺋَﻨَّﻬُﻢْ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﺠَﻨَّﺔِ ﻏُﺮَﻓًﺎ ﺗَﺠْﺮِﻯ ﻣِﻦْ ﺗَﺤْﺘِﻬَﺎ ﺍﻟْﺎَﻧْﻬَﺎﺭُ ﺧَﺎﻟِﺪِﻳﻦَ ﻓِﻴﻬَﺎ ﻧِﻌْﻢَ ﺍَﺟْﺮُ ﺍﻟْﻌَﺎﻣِﻠِﻴﻦَ ﴿٥٨﴾

58- İman edip güzel işler yapanları, (evet) muhakkak ki onları, içinde ebedî kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennet köşklerine yerleştireceğiz. (Böyle iyi) işler yapanların mükâfatı ne güzeldir!

ﺍَﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺻَﺒَﺮُﻭﺍ ﻭَﻋَﻠَﻰ ﺭَﺑِّﻬِﻢْ ﻳَﺘَﻮَﻛَّﻠُﻮﻥَ﴿٥٩﴾

59- Onlar, sabreden kimselerdir ve yalnız Rablerine güvenip dayanmaktadırlar.

ﻭَﻛَﺎَﻳِّﻦْ ﻣِﻦْ ﺩَٓﺍﺑَّﺔٍ ﻟﺎَﺗَﺤْﻤِﻞُ ﺭِﺯْﻗَﻬَﺎ ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﻳَﺮْﺯُﻗُﻬَﺎ ﻭَﺍِﻳَّﺎﻛُﻢْ ﻭَﻫُﻮَ ﺍﻟﺴَّﻤِﻴﻊُ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ﴿٦٠﴾

60- Nice canlı var ki, rızkını (yanında) taşımıyor. Onlara da size de rızık veren Allah'tır. O, her şeyi işitir ve bilir.

{Rivayete göre, Hz. Peygamber Mekke'de müşriklerden eziyet gören müslümanlara Medine'ye göç etmelerini söyleyince, onlar, "Oraya nasıl gideriz? Orada ne yerimiz yurdumuz, ne malımız mülkümüz var. Bizi kim yedirir içirir?" demişlerdi. Bunun üzerine inzâl edilen bu âyetle, yeryüzünde nice canlının, rızkını yanında taşımaktan âciz olduğu ve nicelerinin ertesi gün için rızık biriktirmeksizin yaşadığı, kısacası, rızkı verenin Allah olduğu hatırlatılmıştır.}

ﻭَﻟَﺌِﻦْ ﺳَﺎَﻟْﺘَﻬُﻢْ ﻣَﻦْ ﺧَﻠَﻖَ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍﻟْﺎَﺭْﺽَ ﻭَﺳَﺨَّﺮَ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲَ ﻭَﺍﻟْﻘَﻤَﺮَ ﻟَﻴَﻘُﻮﻟُﻦَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻓَﺎَﻧَّﻰ ﻳُﻮْٔﻓَﻜُﻮﻥَ﴿٦١﴾

61- Andolsun ki onlara: "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah" derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?

ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﻳَﺒْﺴُﻂُ ﺍﻟﺮِّﺯْﻕَ ﻟِﻤَﻦْ ﻳَﺸَٓﺎﺀُ ﻣِﻦْ ﻋِﺒَﺎﺩِﻩِ ﻭَﻳَﻘْﺪِﺭُ ﻟَﻪُ ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﺑِﻜُﻞِّ ﺷَﻰْﺀٍ ﻋَﻠِﻴﻢٌ﴿٦٢﴾

62- Allah rızkı kullarından dilediğine bol bol verir, dilediğine de kısar. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

ﻭَﻟَﺌِﻦْ ﺳَﺎَﻟْﺘَﻬُﻢْ ﻣَﻦْ ﻧَﺰَّﻝَ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀِ ﻣَٓﺎﺀً ﻓَﺎَﺣْﻴَﺎ ﺑِﻪِ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽَ ﻣِﻦْ ﺑَﻌْﺪِ ﻣَﻮْﺗِﻬَﺎ ﻟَﻴَﻘُﻮﻟُﻦَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻗُﻞِ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﺑَﻞْ ﺍَﻛْﺜَﺮُﻫُﻢْ ﻟﺎَﻳَﻌْﻘِﻠُﻮﻥَ ﴿٦٣﴾

63- Andolsun ki onlara: "Gökten su indirip onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah" derler. De ki: (Öyleyse) hamd da Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu (söyledikleri üzerinde) düşünmezler.

Sayfa 403[değiştir]

Bölüm 7[değiştir]

ﻭَﻣَﺎ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﺤَﻴَﻮﺓُ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻟَﻬْﻮٌ ﻭَﻟَﻌِﺐٌ ﻭَﺍِﻥَّ ﺍﻟﺪَّﺍﺭَ ﺍﻟْﺎَﺧِﺮَﺓَ ﻟَﻬِﻰَ ﺍﻟْﺤَﻴَﻮَﺍﻥُ ﻟَﻮْﻛَﺎﻧُﻮﺍ ﻳَﻌْﻠَﻤُﻮﻥَ﴿٦٤﴾

64- Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke bilmiş olsalardı!

ﻓَﺎِﺫَﺍ ﺭَﻛِﺒﻮُﺍ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻔُﻠْﻚِ ﺩَﻋَﻮُﺍ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻣُﺨْﻠِﺼِﻴﻦَ ﻟَﻪُ ﺍﻟﺪِّﻳﻦَ ﻓَﻠَﻤَّﺎ ﻧَﺠَّﻴﻬُﻢْ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟْﺒَﺮِّ ﺍِﺫَﺍ ﻫُﻢْ ﻳُﺸْﺮِﻛُﻮﻥَ ﴿٦٥﴾

65- Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız O'na has kılarak (ihlâsla) Allah'a yalvarırlar. Fakat onları sâlimen karaya çıkarınca, bir bakarsın ki, (Allah'a) ortak koşmaktadırlar.

ﻟِﻴَﻜْﻔُﺮُﻭﺍ ﺑِﻤَٓﺎ ﺍَﺗَﻴْﻨَﺎﻫُﻢْ ﻭَﻟِﻴَﺘَﻤَﺘَّﻌُﻮﺍ ﻓَﺴَﻮْﻑَ ﻳَﻌْﻠَﻤُﻮﻥَ﴿٦٦﴾

66- Kendilerine verdiklerimize karşı nankörlük etsinler ve sefa sürsünler bakalım! Ama yakında bilecekler!

ﺍَﻭَ ﻟَﻢْ ﻳَﺮَﻭْﺍ ﺍَﻧَّﺎ ﺟَﻌَﻠْﻨَﺎ ﺣَﺮَﻣًﺎ ﺍَﻣِﻨًﺎ ﻭَﻳُﺘَﺨَﻄَّﻒُ ﺍﻟﻨَّﺎﺱُ ﻣِﻦْ ﺣَﻮْﻟِﻬِﻢْ ﺍَﻓَﺒِﺎﻟْﺒَﺎﻃِﻞِ ﻳُﻮْٔﻣِﻨﻮُﻥَ ﻭَﺑِﻨِﻌْﻤَﺔِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻳَﻜْﻔُﺮُﻭﻥَ﴿٦٧﴾

67- Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken, bizim (Mekke'yi) güven içinde kudsî bir yer yaptığımızı görmediler mi? Hâla bâtıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?

{Âyette geçen "kapılıp götürülme", öldürülme, esir edilme ve soyulup yağmalanma gibi manalarla açıklanmıştır.}

ﻭَﻣَﻦْ ﺍَﻇْﻠَﻢُ ﻣِﻤَّﻦِ ﺍﻓْﺘَﺮَﻯ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻛَﺬِﺑًﺎ ﺍَﻭْ ﻛَﺬَّﺏَ ﺑِﺎﻟْﺤَﻖِّ ﻟَﻤَّﺎ ﺟَٓﺎﺀَﻩُ ﺍَﻟَﻴْﺲَ ﻓِﻰ ﺟَﻬَﻨَّﻢَ ﻣَﺜْﻮًﻯ ﻟِﻠْﻜَﺎﻓِﺮِﻳﻦَ﴿٦٨﴾

68- Allah'a karşı yalan uyduran yahut kendisine hak gelmişken onu yalan sayandan daha zalimi kimdir? Cehennemde kâfirlere yer mi yok!

ﻭَﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺟَﺎﻫَﺪُﻭﺍ ﻓِﻴﻨَﺎ ﻟَﻨَﻬْﺪِﻳَﻨَّﻬُﻢْ ﺳُﺒُﻠَﻨَﺎ ﻭَﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻟَﻤَﻊَ ﺍﻟْﻤُﺤْﺴِﻨِﻴﻦَ﴿٦٩﴾

69- Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.

Önceki Sure: KasasKur'anRum: Sonraki Sure

test