Cibali Baba: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
 
1. satır: 1. satır:
[[Kategori:Şahıs]]
[[Kategori:Şahıs]]
[[Kategori:Kabri Cibali'de Olanlar]]
[[Kategori:Kabri Cibali'de Olanlar]]
'''Cibali Baba''' ya da asıl adıyla '''Cebe Ali''' İstanbul'un fethinden önce İstanbul'da yaşayan, Vedud ismine mazhar olmuş ve duasıyla fethi geciktirmiş meczub bir evliyadır. Fatih İstanbul'u kuşattığında "Ya Rabbi! Gâvurcuklarımı ko­ru." diye o isimle dua edince toplar tesir etmemiştir. Bunun ü­ze­rine Ak­şemseddin kırk gün çalışmış, Vedud ismine mazhariyette onu geçmiş ve onu makamından onu az­letmiştir. Ancak bundan sonra İstanbul fethedilmiştir. Üstad Cibali Baba'yı zâhiren muhakemeli ve âkıl görünürken aslında meczub olan evliyaya misal olarak verir. İstanbul fethinde Haliç, Cibali kapısından sarıldığı için bu kapıya Cibali Kapısı adı verilmiştir. Fetihden önce şehid olduğu rivayet edilir.<ref name='a'>https://sorularlarisale.com/sultan-mehmed-fatihin-zamaninda-hikaye-edilen-meshur-ve-manidar-cibali-baba-kissasi-hakkinda-bilgi-verir-misiniz</ref><ref name='b'>https://www.evliyalar.net/cebe-ali-bey/</ref>
'''Cibali Baba''' ya da asıl adıyla '''Cebe Ali''' İstanbul'un fethinden önce İstanbul'da yaşayan, Vedud ismine mazhar olmuş ve duasıyla fethi geciktirmiş meczub bir evliyadır. Fatih İstanbul'u kuşattığında "Ya Rabbi! Gâvurcuklarımı ko­ru." diye o isimle dua edince toplar tesir etmemiştir. Bunun ü­ze­rine Ak­şemseddin kırk gün çalışmış, Vedud ismine mazhariyette onu geçmiş ve onu makamından az­letmiştir. Ancak bundan sonra İstanbul fethedilmiştir. Üstad Cibali Baba'yı zâhiren muhakemeli ve âkıl görünürken aslında meczub olan evliyaya misal olarak verir. İstanbul fethinde Haliç, Cibali kapısından sarıldığı için bu kapıya Cibali Kapısı adı verilmiştir. Fetihden önce şehid olduğu rivayet edilir.<ref name='a'>https://sorularlarisale.com/sultan-mehmed-fatihin-zamaninda-hikaye-edilen-meshur-ve-manidar-cibali-baba-kissasi-hakkinda-bilgi-verir-misiniz</ref><ref name='b'>https://www.evliyalar.net/cebe-ali-bey/</ref>


==Şahsi Bilgiler==
==Şahsi Bilgiler==

19.05, 28 Mart 2024 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

Cibali Baba ya da asıl adıyla Cebe Ali İstanbul'un fethinden önce İstanbul'da yaşayan, Vedud ismine mazhar olmuş ve duasıyla fethi geciktirmiş meczub bir evliyadır. Fatih İstanbul'u kuşattığında "Ya Rabbi! Gâvurcuklarımı ko­ru." diye o isimle dua edince toplar tesir etmemiştir. Bunun ü­ze­rine Ak­şemseddin kırk gün çalışmış, Vedud ismine mazhariyette onu geçmiş ve onu makamından az­letmiştir. Ancak bundan sonra İstanbul fethedilmiştir. Üstad Cibali Baba'yı zâhiren muhakemeli ve âkıl görünürken aslında meczub olan evliyaya misal olarak verir. İstanbul fethinde Haliç, Cibali kapısından sarıldığı için bu kapıya Cibali Kapısı adı verilmiştir. Fetihden önce şehid olduğu rivayet edilir.[1][2]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Cebe Ali

Doğum Yeri ve Tarihi:

Vefat Yeri ve Tarihi: 1469

Kabrinin Yeri: Haliç kenarında Cibali polis karakolu içinde, İstanbul

Harita Konumu: [1]

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Mühim ve mahrem bir mesele ve bir sırr-ı velayet

Âlem-i İslâm’da Ehl-i Sünnet ve Cemaat denilen ehl-i hak ve istikamet fırka-i azîmesi, hakaik-i Kur’aniyeyi ve imaniyeyi istikamet dairesinde hüve hüvesine sünnet-i seniyeye ittiba ederek muhafaza etmişler. Ehl-i velayetin ekseriyet-i mutlakası, o daireden neş’et etmişler. Diğer bir kısım ehl-i velayet, Ehl-i Sünnet ve Cemaat’in bazı desatirleri haricinde ve usûllerine muhalif bir caddede görünmüş. İşte şu kısım ehl-i velayete bakanlar iki şıkka ayrıldılar:

Bir kısmı ise Ehl-i Sünnet’in usûlüne muhalif oldukları için velayetlerini inkâr ettiler. Hattâ onlardan bir kısmının tekfirine kadar gittiler.

Diğer kısım ki onlara ittiba edenlerdir. Onların velayetlerini kabul ettikleri için derler ki: “Hak yalnız Ehl-i Sünnet ve Cemaat’in mesleğine münhasır değil.” Ehl-i bid’adan bir fırka teşkil ettiler, hattâ dalalete kadar gittiler. Bilmediler ki Her hâdî zat, mühdî olamaz. Şeyhleri hatasından mazurdur, çünkü meczuptur. Kendileri ise mazur olamazlar.

Mutavassıt bir kısım ise o velilerin velayetlerini inkâr etmediler fakat yollarını ve mesleklerini kabul etmediler. Diyorlar ki: “Hilaf-ı usûl olan sözleri, ya hale mağlup olup hata ettiler veyahut manası bilinmez müteşabihat misillü şatahattır.”

Maatteessüf birinci kısım, hususan ulema-i ehl-i zahir, meslek-i Ehl-i Sünnet’i muhafaza niyetiyle, çok mühim evliyayı inkâr, hattâ tadlil etmeye mecbur olmuşlar. İkinci kısım olan taraftarları ise o çeşit şeyhlere ziyade hüsn-ü zan ettikleri için hak mesleğini bırakıp bid’ate hattâ dalalete girdikleri olmuş.

İşte şu sırra dair, pek çok zaman zihnimi işgal eden bir halet vardı: Bir zaman ben, bir kısım ehl-i dalalete mühim bir vakitte kahr ile dua ettim. Bedduama karşı müthiş bir kuvvet-i maneviye çıktı. Hem duamı geri veriyordu hem beni men’etti.

Sonra gördüm ki o kısım ehl-i dalalet, hilaf-ı hak icraatında bir kuvve-i maneviyenin teshilatıyla, arkasına aldığı halkı sürükleyip gidiyor. Muvaffak oluyor. Yalnız cebir ile değil belki velayet kuvvetinden gelen bir arzu ile imtizaç ettiği için ehl-i imanın bir kısmı o arzuya kapılıp hoş görüyorlar, çok fena telakki etmiyorlar.

İşte bu iki sırrı hissettiğim vakit dehşet aldım, Fesübhanallah dedim. “Tarîk-ı haktan başka velayet bulunabilir mi? Hususan müthiş bir cereyan-ı dalalete ehl-i hakikat taraftar çıkar mı?” dedim. Sonra bir mübarek arefe gününde müstahsen bir âdet-i İslâmiyeye binaen Sure-i İhlas’ı yüzer defa tekrar ederek okuyup onun bereketiyle “Mühim Bir Suale Cevap” namında yazılan mesele ile beraber şöyle bir hakikat dahi rahmet-i İlahiye ile kalb-i âcizaneme gelmiş. Hakikat şudur ki:

Sultan Mehmed Fatih’in zamanında hikâye edilen meşhur ve manidar “Cibali Baba kıssası” nevinden olarak bir kısım ehl-i velayet, zahiren muhakemeli ve âkıl görünürken, meczupturlar.

Ve bir kısmı dahi bazen sahvede ve daire-i akılda görünür, bazen aklın ve muhakemenin haricinde bir hale girer.

Şu kısımdan bir sınıfı ehl-i iltibastır, tefrik etmiyor. Sekir halinde gördüğü bir meseleyi halet-i sahvede tatbik eder, hata eder ve hata ettiğini bilmez.

Meczupların bir kısmı ise indallah mahfuzdur, dalalete sülûk etmez.

Diğer bir kısmı ise mahfuz değiller, bid’at ve dalalet fırkalarında bulunabilirler. Hattâ kâfirler içinde bulunabileceği ihtimal verilmiş.

İşte muvakkat veya daimî meczup olduklarından manen “mübarek mecnun” hükmünde oluyorlar. Ve mübarek ve serbest mecnun hükmünde oldukları için mükellef değiller. Ve mükellef olmadıkları için muaheze olunmuyorlar. Kendi velayet-i meczubaneleri bâki kalmakla beraber, ehl-i dalalete ve ehl-i bid’aya taraftar çıkarlar. Mesleklerine bir derece revaç verip bir kısım ehl-i imanı ve ehl-i hakkı, o mesleğe girmeye meş’umane bir sebebiyet verirler.

(26. Mektup)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]