Ali Reşad
Bu madde Yunanistan'da Nurlara hizmet eden Hafız Ali hakkındadır. Hafız Ali isimli diğer kişiler için Hafız Ali (Tavzih) sayfasına gidin
Ali Reşad ya da Hafız Ali 1922 yılında Yunanistan'ın Gümülcine şehrine gitmiş ve orada Risale-i Nur'un Neşriyatını yaparak yüzlerce Nur Talebesi yetiştirmiş bir zattır. Çarşamba Rüşdiyesinden mezun olduktan sonra İstanbul Darülfünununu bitirmişti. Arapça, Farsça, Fransızca, Yunancayı da az olarak biliyordu.[1]
Şahsi Bilgiler[değiştir]
Diğer İsimleri:
Doğum Yeri ve Tarihi: Samsun, Çarşamba ilçesi, Terme nahiyesi, Emiryusuf köyü, 1899[1]
Vefat Yeri ve Tarihi: Yunanistan, Gümülcine, 16 Temmuz 1980[1]
Kabrinin Yeri: Yunanistan, Gümülcine[1]
Risale-i Nur ile Nasıl Tanıştığı[değiştir]
Bediüzzaman Said Nursi ile Görüşmeleri[değiştir]
İstanbul'un işgali ve mütareke yıllarında Bediüzzaman'la beraberliği oldu.[2]
Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]
Yunanistan’ın Gümülcine şehrinde Hâfız Ali Efendi tarafından açılan dershanede Risale-i Nur dersleri de okutturulmakta ve yüzlerce Risale-i Nur talebesi yetişmektedir.
(Tarihçe-i Hayat, Hariç Memleketler)
Yunanistan’da Risale-i Nur neşriyatını yapan ve yüzlerce Nur talebesi yetiştiren bir zatın, Türkiye’deki Nurcu kardeşlerine yazdığı mektup
Din ve imana hâdim (hizmet edici), şirk ve küfrü hēdim (yıkıcı) pek aziz kardeşlerim!
(Abdullah, Hüsnü, Abdülkadir, Mehmed ve Süleyman Nurdaşlarım)
Evvela: Pek samimi ve hâlisane yazılan mektubunuzu alarak derecesiz memnun oldum. Muhlis beyanlarınız ve derûnî tebrikleriniz, hep coşkun dinî aşkınızdan ve has nura müstağrak ruhunuzdan doğma olduğundan, o Nur’un elektrizasyonuyla münevver kalpleri tehyic ve temevvüce düşürmemek mümkün değildir. Onun için selâm ve muhabbetlerinize mukabil selâm ve meveddetlerimiz bîpâyan olduğu gibi bu rabıta ve iştiyak ile de sizleri kucaklar ve İslâmî hasret ve saffetle gözlerinizden öperim.
Sâniyen: Gönderilmesine lütfettiğiniz Hutbe-i Şamiye, Şekva ve sair mahkeme kararı ile mektuplar melfufatını alarak fevka’l-had memnun oldum. Bunun cevabını vermek üzere iken Kerkük’ten Ahmed Ramazan kardeşimizden gönderilen Sözler mecmuasını aldım. Onun için de bînihaye tahassüslerle meşhun-u mesâr oldum. Ona da şimdi sizinle beraber teşekkür babında mektup yazıyorum. Bu memnuniyet ve teşekkürlere dahi cemaatimizin bütün efradı iştirak ederek hepinizi selâmlar ve aziz Nurdaşlarıyla kardaşlanırlar.
…
Gerek ben ve gerekse bütün ihvanımız Üstad Hazretlerine bağlılığı şöyle telakki ediyoruz: Âfak ve enfüsten müstedlel âyât-ı bînihayeyi en iyi tefsir edecek bir insan-ı kâmile her asır muhtaçtır. Asrımızda, şark ve garpta fâzıl ve muktedir çok ulema yok değildir fakat fâni menfaatlerden mütecerrid, sırf nur-u Bâki ile mütenevvir ve mütelezziz, gavs-ı ferîd makamında en ziyade bir mutemede ihtiyaç vardır. Bu evsaf-ı mebhuse ile Üstad-ı Kebir muttasıf olduğundan, zamanımızın kutbu mesabesindedir. Ona tebaiyet, tam uyulmaya lâyık bir mukteda-bih’e iktida manasındadır. Zamanın müceddidi, imam-ı kübrası fetrete uğradığına göre, böyle bir mürşid-i a’zama merbutiyet vâcib derecesine varmıştır. İşte bu sâika, bizi ve onları düşünmeye bile sevk etmeden Üstad-ı Kebir’e rabtediyor. Bunu yapan, onlardaki iman bağının, kendisinde mevcud bulunan nur-u aslînin, nur kaynağının merkez sıkletindeki cazibe kuvvetine incizab ve incilâbıdır. Bunlar, bu eserleri şimdi mütalaa ve müzakere etmekle, tahsilleri az zamanda bazısının derhal husuliye münkalib olmaktadır. Yani derhal, Nur mevzuunu idrak kabiliyetiyle mütefeyyiz oluyorlar. هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّٖى ۞ هٰذَا رَحْمَةٌ مِنْ رَبّٖى Onun için fazıl ve rahmetine karşı ne kadar hamd ü sena edilse azdır.
…
Bu hizmette muvaffak olmak için sizin bin bir müşkülatla ikazkâr ve irşadkâr hareketleriniz gibi yıkılmaz ve sarsılmaz azim ve metanetler lâzımdır. İnşâallah her ufukta, her kuturda böyle çalışılması, İslâmiyet’in halâs-ı umumîsini mûcib ve müntic olacaktır.
Hâfız Ali
(Tarihçe-i Hayat, Hariç Memleketler)
Avrupa’da Bulunan Mühim Bir Âlimin Manzumeleridir
Ey benim has nur-u dîdem, ruh-u zübdem kardaşım
Nurdan olmuş, nuru bulmuş, nurla dolmuş nurdaşım
İstikamet üzre olsun mesleği sevkin bütün
İstikamet nisbetinde tam gerek şevkin bütün
Zikr ü fikrin uygun olsun rıfk ile vıfkın bütün
Hizmetince olmuyor mu ücretin hakkın bütün
Gayretin mi’yarıdır hep sendeki zevkin bütün
Mü’min-i kâmil isen dinden coşar aşkın bütün
Eskiden vasfındır ey has Müslüman sıdkın bütün
İsm ü resmin ayrı düşsün gayrıdan farkın bütün
Ey benim has nur-u dîdem, ruh-u zübdem kardaşım
Nurdan olmuş, nuru bulmuş, nurla dolmuş nurdaşım
Ahd-i mü’min; cehdidir, hak dinini ihya için
Cehd-i mü’min; sa’ydir, imanını ihya için
Azm-i mü’min; vakf-ı mevcud, nurunu ibka için
Rezm-i mü’min; bezl-i candır, emrini icra için
Deyn-i mü’min; nâr-ı küfrü durmamak itfa için
Din-i mü’min; kinledir her dinsizi imha için
Vasf-ı mü’min; neşr-i dindir beytini inşa için
Şan-ı mü’min; hep çalışsın şartını ifa için
Ey benim has nur-u dîdem, ruh-u zübdem kardaşım
Nurdan olmuş, nuru bulmuş, nurla dolmuş nurdaşım
Müslüman’ım dersin, imanında sağlam sadık ol
Sıdkına bürhan getir, Hak emrini hep nâtık ol
Akdini teyid için misakla bağlan, vâsık ol
İlleti teşhis edip de yap tedavi, hâzık ol
Fâsık olma, mârık olma, lâhik olma, sâbık ol
Her cihetten olma dûn, emsaline sen faik ol
Ehl-i hakka, nur-u hakka, din-i hakka âşık ol
Sâbıkînin zümresinde kaydın olsun, lâyık ol
Ey benim has nur-u dîdem, ruh-u zübdem kardaşım
Nurdan olmuş, nuru bulmuş, nurla dolmuş nurdaşım
Gafil olma, müntebih ol, daima ey Müslüman
Aç basarla, iç basîret gözlerini her zaman
Kalbine sığmış senin şu hâkidanla âsuman
Kendini pek görme âlemlerde dûn u müstehan
Gerçi nâsut u zemin olmuş sana bir âşiyan
Lâkin elyak, nazm-ı hakka yine sensin tercüman
Feyzine müştak felek, manana meftun kudsiyan
Mutmain ol ki muînin hep Hudâ-i Müstean
Ey benim has nur-u dîdem, ruh-u zübdem kardaşım
Nurdan olmuş, nuru bulmuş, nurla dolmuş nurdaşım
Ey mükerrem Hak kulu, tutmakta kendi nurunu
Ey mufaddal abd-i âciz, anlayan meş’urunu
Ey mübeccel cirm-i asgar, borç bilen memurunu
Ey münevver cism-i ekrem, fark eden makdûrunu
Ey mümeyyiz akl-ı vâhid, söyleyen meysurunu
Ey müna’am nefs-i mümtaz, isteyen mevfurunu
Ey mükemmel ruh-u insan, söyleyen düsturunu
Ey benim has nur-u dîdem, ruh-u umdem kardaşım
Nurdan olmuş, nuru bulmuş, nurla dolmuş nurdaşım
Hâfız Ali
Said Nur’a
Gına bulduk, büyük servet
Gınasından Said Nur’un
Şifa bulduk, yeter devlet
Devasından Said Nur’un
Tarîkında zaferyâbız
Şiarıyla şerefyâbız
Şükür Hakk’a feyizyâbız
Duasından Said Nur’un
Medarında nümudarız
Huzurundan haberdarız
Hübubiyle havadarız
Sabasından Said Nur’un
Çıkan yoktur zılalinden
Kaçan yoktur cemalinden
Misal aldık hisalinden
Edasından Said Nur’un
Dürûsuyla muallâyız
Salahiyle müzekkâyız
Musaffâyız, murebbayız
Gıdasından Said Nur’un
Zuhuruyla belâğ gördük
Şuuruyla çerağ gördük
Füyuzuyla şuâ gördük
Ziyasından Said Nur’un
Şerif oldu şerafette
Delil oldu delâlette
Biz aldık nur hidayette
Hüdasından Said Nur’un
Bed olduk biz ve nîk olduk
Saadette şerik olduk
Emir olduk, melik olduk
Hümasından Said Nur’un
Resulden tam hisal almış
Velilerden mecal almış
Eâli hep makal almış
Nidasından Said Nur’un
Süleyman’dan, selim anlar
Ganemden de halîm anlar
Fehîm anlar, alîm anlar
Nevasından Said Nur’un
Ne mizan var, ne de ölçek
Hakikattir bu söz gerçek
Zekâ-ender olan yüksek
Dehasından Said Nur’un
Kelâm almak, nizam almak
Tamamıyla meram almak
Ne mümkündür makam almak
Sivasından Said Nur’un
Ne kuvvetli o temyizi
Ne hoş tabı dil-âvizi
Uzaklaşmaz tilamizi
Fezasından Said Nur’un
Gören lâzım, o çağrılmak
Selâmlanmak ve kayrılmak
Kimin haddi hiç ayrılmak
Gazâsından Said Nur’un
Onun hasmı değil mâric
Onun dostu olur âric
Derim olmaz kalan hariç
Livasından Said Nur’un
Ne nimettir nur olmakta
Ne rahmettir hür olmakta
Elîmdir pek dûr olmakta
Likasından Said Nur’un
Vuzuh bulmak, hafâ bulmak
Gelir ondan vefa bulmak
Müyesserdir safa bulmak
Bekasından Said Nur’un
Alâsından âlî olduk
Velâsından veli olduk
Hafî olduk, halî olduk
Rehasından Said Nur’un
Seherlerde kanat açtım
Ufuklarda bir iz seçtim
Sehî oldum biraz geçtim
Semasından Said Nur’un
Hitap ettim umum halka
Kitap yazdım karin hakka
Eser koydum düşüp aşka
Kuvasından Said Nur’un
Bilâd memnun, ibad memnun
İmad memnun, idad memnun
Reşad memnun, cihad memnun
Senasından Said Nur’un
Bu canlar hep fedamızdır
Onunçün hep ricamızdır
Mezîd ömrü duamızdır
Hudâsından Said Nur’un
Hâfız Ali
Saadet O Said’e
Feyyaz-ı Ezel verdi saadet o Said’e
Deyyan-ı Ebed koydu hidayet o Said’e
Mevcud eserinden okunur nur-u hakaik
Hak, doğmadan etmişti inayet o Said’e
Mebzul, medeni bin harekâtında zafer var
İrfan ise nefhetti celadet o Said’e
Dinî nice bin işte o olmuş müteâlî
İman dahi dökmüş ne salabet o Said’e
Mesbuk, müteâlî hidematında muvaffak
Vaki her işi açtı selâmet o Said’e
Hep hârikalarla doludur şanlı hayatı
Hep mu’cizeler yazdı beraat o Said’e
Âsârını tetkik ediver gör ne feyiz var
Er sen de… Rab erdirdi fazilet o Said’e
Ahkâmını i’lâya mücahid ne gazâdır
Şâfi’ olacak Zat-ı Şeriat o Said’e
İcrasına her emrini, her nehyini azim
Dâreyni saadet kıldı diyanet o Said’e
Meslekte ilâ yevm-i kıyam sabit olan Nur
Nur kendisi saçmakta beşaret o Said’e
Mahsus ona tazim ile tekrim sona varsın
Lâyık “heme hürmet ve riayet” o Said’e
Hâfız Ali