Al-i İmran 154

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
15.53, 29 Ocak 2023 tarihinde Turker (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 33137 numaralı sürüm

Önceki Ayet: Al-i İmran 153Al-i İmran SuresiAl-i İmran 155: Sonraki Ayet

Meali: 154- Sonra o kederin arkasından Allah size bir güven indirdi ki, (bu güvenin yol açtığı) uyuklama hali bir kısmınızı kaplıyordu. Kendi canlarının kaygısına düşmüş bir gurup da, Allah'a karşı haksız yere cahiliye devrindekine benzer düşüncelere kapılıyorlar, "Bu işten bize ne!" diyorlardı. De ki: İş (zafer, yardım, herşeyin karar ve buyruğu) tamamen Allah'a aittir. Onlar, sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlar. "Bu işten bize bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik" diyorlar. Şöyle de: Evlerinizde kalmış olsaydınız bile, öldürülmesi takdir edilmiş olanlar, öldürülüp düşecekleri yerlere kendiliklerinden çıkıp giderlerdi. Allah, içinizdekileri yoklamak ve kalplerinizdekileri temizlemek için (böyle yaptı). Allah içinizde ne varsa hepsini bilir.

{Uhud savaşında düşman, sayısı ve silahıyla müslümanlardan kat kat fazla idi. Fakat zafer de, mağlubiyet de Allah'ın elinde olduğundan müslümanların üzerine bir emniyet duygusu indirildi. Bu yüzden bazı müslümanlar uyumaya koyulmuştu. Abdullah b. Mes'ûd: "Savaştaki uyku halinin Allah'tan, namazdakinin ise şeytandan" olduğunu söyler. Ebu Talha: "Uhud günü ben de üzerlerine uyku çökenler arasında idim. Öyle ki, kılıcım defalarca elimden düştü; aldım, yine düştü, aldım yine düştü..." der. Müfessirlere göre bu âyette bahsedilen ikinci gurup insanlarla münafıklar kasdolunmuştur. Münafıkların buradaki ifadeleri, "Bize bundan bir fayda, bir pay var mı!", "Bizim elimizden ne gelir!", "Tedbir konusunda bizim görüşümüz alındı mı!" gibi manalarla açıklanmıştır.}

Kur'an'daki Yeri: 4. Cüz, 69. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar: Arapça'daki 29 harfin tamamı içinde geçen 2 Kur'an ayetinden birisidir (Diğeri Fetih 29).

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Lafzındaki fesahat-i hârikasıdır.

Evet, Kur’an manen üslub-u beyan cihetiyle fevkalâde beliğ olduğu gibi lafzında gayet selis bir fesahati vardır. Fesahatin kat’î vücuduna, usandırmaması delildir. Ve fesahatin hikmetine, fenn-i beyan ve maânînin dâhî ulemasının şehadetleri bir bürhan-ı bâhirdir. Evet, binler defa tekrar edilse usandırmıyor, belki lezzet veriyor. Küçük basit bir çocuğun hâfızasına ağır gelmiyor, hıfzedebilir. En hastalıklı, az bir sözden müteezzi olan bir kulağa nâhoş gelmiyor, hoş geliyor. Sekeratta olanın damağına şerbet gibi oluyor. Zemzeme-i Kur’an onun kulağında ve dimağında, aynen ağzında ve damağında mâ-i zemzem gibi leziz geliyor.

Usandırmamasının sırr-ı hikmeti şudur ki: Kur’an, kulûbe kut ve gıda ve ukûle kuvvet ve gınadır ve ruha mâ ve ziya ve nüfusa deva ve şifa olduğundan usandırmaz. Her gün ekmek yeriz, usanmayız. Fakat en güzel bir meyveyi her gün yesek usandıracak. Demek Kur’an, hak ve hakikat ve sıdk ve hidayet ve hârika bir fesahat olduğundandır ki usandırmıyor, daima gençliğini muhafaza ettiği gibi taravetini, halâvetini de muhafaza ediyor. Hattâ Kureyş’in rüesasından müdakkik bir beliğ, müşrikler tarafından, Kur’an’ı dinlemek için gitmiş. Dinlemiş, dönmüş, demiş ki: Şu kelâmın öyle bir halâveti ve taraveti var ki kelâm-ı beşere benzemez. Ben şairleri, kâhinleri biliyorum. Bu onların hiç sözlerine benzemez. Olsa olsa etbaımızı kandırmak için sihir demeliyiz.” İşte Kur’an-ı Hakîm’in en muannid düşmanları bile fesahatinden hayran oluyorlar.

Kur’an-ı Hakîm’in âyetlerinde, kelâmlarında, cümlelerinde fesahatin esbabını izah çok uzun gider. Onun için sözü kısa kesip yalnız numune olarak bir âyetteki huruf-u hecaiyenin vaziyetiyle hasıl olan bir selaset ve fesahat-i lafziyeyi ve o vaziyetten parlayan bir lem’a-i i’cazı göstereceğiz.

İşte ثُمَّ اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ اَمَنَةً نُعَاسًا يَغْشٰى طَٓائِفَةً مِنْكُمْ …اِلٰى اٰخِره

İşte şu âyette bütün huruf-u heca mevcuddur. Bak ki sakîl, ağır bütün aksam-ı huruf beraber olduğu halde selasetini bozmamış. Belki bir revnak ve muhtelif tellerden mütenasip, mütesanid bir nağme-i fesahat katmış.

Hem şu lem’a-i i’caza dikkat et ki huruf-u hecadan “ya” ile “elif” en hafif ve birbirine kalbolduğu için iki kardeş gibi her birisi yirmi bir kere tekrarı var. “Mim” ile “nun” (Hâşiye[1]) birbirinin kardeşi ve birbirinin yerine geçtiği için her birisi otuz üçer defa zikredilmiştir. ص , س , ش mahreççe, sıfatça, savtça kardeş oldukları için her biri üç defa; ع , غ kardeş oldukları halde ع daha hafif altı defa, غ sıkleti için yarısı olarak üç defa zikredilmiştir. ط , ظ , ذ , ز mahreççe, sıfatça, sesçe kardeş oldukları için her birisi ikişer defa; “lâm” ve “elif” ile beraber ikisi لا suretinde ittihat ettikleri ve “elif” لا suretinde hissesi “lâm”ın yarısıdır, onun için “lâm” kırk iki defa, “elif” onun yarısı olarak yirmi bir defa zikredilmiştir. “Hemze” “he” ile mahreççe kardeş oldukları için hemze (Hâşiye[2]) on üç, “he” bir derece daha hafif olduğu için on dört defa; ق , ف , ك kardeş oldukları için ق ’ın bir noktası fazla olduğu için ق on, ف dokuz, ك dokuz; ب dokuz, ت on iki, “ta”nın derecesi üç olduğu için on iki defa zikredilmiştir. ر “lâm”ın kardeşidir. Fakat ebced hesabıyla ر iki yüz, “lâm” otuzdur. Altı derece yukarı çıktığı için altı derece aşağı düşmüştür. Hem ر telaffuzca tekerrür ettiğinden sakîl olup yalnız altı defa zikredilmiştir. خ , ح , ث , ض sıkletleri ve bazı cihat-ı münasebat için birer defa zikredilmiştir. “Vav” “he”den ve “hemze”den daha hafif ve “ya”dan ve “elif”den daha sakîl olduğu için on yedi defa, sakîl hemzeden dört derece yukarı, hafif eliften dört derece aşağı zikredilmiştir.

İşte şu hurufun bu zikrinde hârikulâde bu vaziyet-i muntazama ile ve o münasebet-i hafiye ile ve o güzel intizam ve o dakik ve ince nazım ve insicam ile iki kere iki dört eder derecede gösterir ki beşer fikrinin haddi değil ki şunu yapabilsin. Tesadüf ise muhaldir ki ona karışsın. İşte şu vaziyet-i huruftaki intizam-ı acib ve nizam-ı garib, selaset ve fesahat-i lafziyeye medar olduğu gibi daha gizli çok hikmetleri bulunabilir. Madem hurufatında böyle intizam gözetilmiş. Elbette kelimelerinde, cümlelerinde, manalarında öyle esrarlı bir intizam, öyle envarlı bir insicam gözetilmiş ki göz görse “Mâşâallah”, akıl anlasa “Bârekellah” diyecek.

(25. Söz)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

  • Fetih 29: Arapça'daki 29 harfin tamamı içinde geçen 2 Kur'an ayetinden diğeri.
  1. Tenvin dahi nundur.
  2. Hemze, melfuz ve gayr-ı melfuz yirmi beştir ve hemzenin sakin kardeşi eliften üç derece yukarıdır. Zira hareke üçtür.