Ahzab 45: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
 
1. satır: 1. satır:
[[Kategori:Ahzab Suresi]]
[[Kategori:Ahzab Suresi]]
[[Kategori:Barla Lahikasında Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Risale-i Nur'da Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Hizb-ül Kur'an Ayetleri]]
[[Kategori:Hizb-ül Kur'an Ayetleri]]
[[Kategori:Ahzab Suresindeki Hizb-ül Kur'an Ayetleri]]
[[Kategori:Ahzab Suresindeki Hizb-ül Kur'an Ayetleri]]
15. satır: 17. satır:


==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği==
==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği==
Risale-i Nur’un faal bir şakirdi olan Ahmed Nazif Çelebi’nin bir istihracıdır ve bir fıkrasıdır. Bunu hem Birinci Şuâ’nın Otuz İkinci Âyeti olarak ve hem Yirmi Yedinci Mektup’un fıkralarında kaydetmek münasip görüldü==
O kendisi diyor: Gelen âyetleri hâfızdan dinledim. Sure-i Ahzab’dan:
[[Risale:Barla Lahikası (Ayet-Hadis Mealleri)#4|{{Arabi|بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ}}]]
[[Ahzab 41|{{Arabi|يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْرًا كَثٖيرًا}}]]
[[Ahzab 42|{{Arabi|وَ سَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَ اَصٖيلًا}}]]
[[Ahzab 43|{{Arabi|هُوَ الَّذٖى يُصَلّٖى عَلَيْكُمْ وَ مَلٰٓئِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَ كَانَ بِالْمُؤْمِنٖينَ رَحٖيمًا}}]]
[[Ahzab 44|{{Arabi|تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌ وَ اَعَدَّ لَهُمْ اَجْرًا كَرٖيمًا}}]]
[[Ahzab 45|{{Arabi|يَٓا اَيُّهَا النَّبِىُّ اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَ مُبَشِّرًا وَ نَذٖيرًا}}]]
[[Ahzab 46|{{Arabi|وَ دَاعِيًا اِلَى اللّٰهِ بِاِذْنِهٖ وَ سِرَاجًا مُنٖيرًا}}]]
[[Ahzab 47|{{Arabi|وَ بَشِّرِ الْمُؤْمِنٖينَ بِاَنَّ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ فَضْلًا كَبٖيرًا}}]]
Bu âyetlerde Risale-i Nur’a îma ve remiz ve belki işaret var diye hissettim.
Evet, madem bu âyet gibi vazife-i risalet ve davete bakan âyetler her asra bakıyorlar ve her asırda efradları ve mâsadakları var.
Ve madem bu âyetlerde, Resul-ü Ekrem’e (asm) verilen sıfatlar ve unvanlar her zamanda cereyanı ve her bir asırda hükmetmek haysiyetiyle o unvanların altında mana-yı remziyle Risale-i Nur gibi o vazifeyi yerine getiren eserler ve zatlar bu gibi âyâtın daire-i şümullerine girmeleri, Kur’an’daki i’caz-ı manevîsinin şe’nidir belki muktezasıdır ve lâzımıdır.
Madem Risale-i Nur, bu acib asırda müstesna bir surette bu âyetin işaret ettiği vazifeyi yapıyor ve manasının daire-i külliyesinde bir ferdidir.
Elbette müteaddid emareler ve gizli karineler ile diyebiliriz ki bu âyette dahi Birinci Şuâ’nın sair otuz bir adet âyetleri gibi Risale-i Nur’a mana-yı işariyle bakar. Şöyle ki:
[[Risale:Barla Lahikası (Ayet-Hadis Mealleri)#191|{{Arabi|لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَ كَانَ بِالْمُؤْمِنٖينَ رَحٖيمًا}}]] cümlesi, mana-yı işarîsiyle diyor: Bin üç yüz yetmişe kadar tecavüz eden en karanlık bir zulüm, en karanlık bir zulmetten sizi ey ehl-i iman ve’l-Kur’an, Kur’an’dan gelen Nurlara ve imanın ışıklarına çıkaran ve isminde Nur ve manasında rahîmiyet bulunan ve ism-i Nur ve ism-i Rahîm’in mazharı olan bir lem’a-i Kur’aniyeye ve bu asrımıza bakıp îma ediyor.
Mana mutabakatından başka bir emare ve karinesi budur ki: [[Risale:Barla Lahikası (Ayet-Hadis Mealleri)#192|{{Arabi|اِلَى النُّورِ وَ كَانَ بِالْمُؤْمِنٖينَ رَحٖيمًا}}]] fıkrasının (şedde ve tenvin sayılır) makam-ı cifrîsi dokuz yüz kırk yedi (947) edip Risaletü’n-Nur isminin makamı olan dokuz yüz kırk yedi adedine tam tamına tevafuk ediyor.
[[Risale:Barla Lahikası (Ayet-Hadis Mealleri)#193|{{Arabi|اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَ مُبَشِّرًا}}]] cümlesi (şeddeler sayılmaz ve âhirde tenvin vakıftır, elif sayılır) makam-ı cifrîsi ki bin üç yüz yirmi üç (1323) tarihini gösterir. O tarihte, merkez-i hilafette dehşetli bir inkılabın mebde-i infilaki içinde, yeise düşen ehl-i imana müjde verip İslâmiyet’in hakkaniyetine ve kuvvetine kuvvetli şehadet eden ve veraset-i nübüvvet noktasında davette bulunan hakiki bir şahide işaret eder.
[[Risale:Barla Lahikası (Ayet-Hadis Mealleri)#194|{{Arabi|وَ نَذٖيرًا وَ دَاعِيًا اِلَى اللّٰهِ}}]] cümlesi (Hâşiye<ref>[[Risale:Barla Lahikası (Ayet-Hadis Mealleri)#195|{{Arabi|وَدَاعِيًا اِلَى اللّٰهِ}}]] kelimesi, Risale-i Nur’un hakiki bir ismi olan Bedîüzzaman’ın makamına tam tamına tevafuku ve manen mutabakatı olduğu gibi yalnız [[Risale:Barla Lahikası (Ayet-Hadis Mealleri)#200|{{Arabi|وَدَاعِيًا}}]] kelimesi de Risale-i Nur’un tercümanı olan Said ismine üç harf ile ittihat ve üç farkla tevafuk eder. Çünkü tenvin, elif ve vav mecmuu elli yedi “sin”den üç fark var.<br />
Risale-i Nur talebelerinden Küçük Abdurrahman Tahsin</ref>) (tenvinler vakıf olmadığından sayılırlar) makam-ı cifrîsi, bin iki yüz elli altı (1256) tarihini göstermekle, bu asırda ve bu zamandaki İslâmiyet’in inhisafını bir asır evvel ihzar eden mukaddimatına bakarak [[Risale:Barla Lahikası (Ayet-Hadis Mealleri)#195|{{Arabi|وَدَاعِيًا اِلَى اللّٰهِ}}]] kelimesi yüz doksan bir (191) ederek Risale-i Nur’un bir hakiki ismi olan Bedîüzzaman’ın makam-ı cifrîsi bulunan yüz doksan bir (191) adedine tam tamına tevafukla îma eder ki Risale-i Nur dahi o inhisaf içinde bir “dâî-i ilallah”tır.
[[Risale:Barla Lahikası (Ayet-Hadis Mealleri)#196|{{Arabi|بِاِذْنِهٖ وَ سِرَاجًا مُنٖيرًا}}]] (Hâşiye<ref>(Tenvinler elif sayılır) makamı (1330) edip Risale-i Nur’un fatihası olan İşaratü’l-İ’caz tefsirinin zuhur tarihine ve [[Risale:Barla Lahikası (Ayet-Hadis Mealleri)#197|{{Arabi|سِرَاجًا مُنِيرًا}}]] eğer birinci tenvin sayılsa (1380) ederek yirmi bir sene sonra Risale-i Nur, küre-i zemini ışıklandıracak bir sirac-ı münevver olacağına remzeder inşâallah.<br />
Risale-i Nur talebelerinden Tahsin</ref>) ve yalnız [[Risale:Barla Lahikası (Ayet-Hadis Mealleri)#197|{{Arabi|سِرَاجًا مُنِيرًا}}]] kelimesi ise tam tamına Risale-i Nur’un bir ismi olan “Siracünnur”a lafzen ve manen ve cifren tevafukla bakar. [[Risale:Barla Lahikası (Ayet-Hadis Mealleri)#198|{{Arabi|مُنٖيرًا}}]] daki “mim” “ye” [[Risale:Barla Lahikası (Ayet-Hadis Mealleri)#199|{{Arabi|النُّورِ}}]] daki şeddeli “nun”a mukabildir. Evet, İmam-ı Ali (ra) keramet-i gaybiyesinde, Risale-i Nur’a “Siracünnur” namını vermesi, bu âyetin bu fıkrasından mülhemdir denilebilir ve çekinmeyerek deriz.
[[Risale:Barla Lahikası (Ayet-Hadis Mealleri)#201|{{Arabi|وَ بَشِّرِ الْمُؤْمِنٖينَ بِاَنَّ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ}}]] cümlesi (şedde sayılmak cihetiyle) makam-ı cifrîsiyle bin üç yüz elli dokuz (1359) tarihini göstermekle, bu asrımızın tam bulunduğumuz bu senesine bakarak ehl-i imana bir büyük ihsanı var diye mana-yı remziyle haber veriyor.
Biz bakıyoruz, bu zamanda en büyük ihsan, imanı kurtarmaktır. Ve görüyoruz, imanı hârika bürhanlarla kurtaran –başta– Risale-i Nur’dur. Demek bu zamana nisbeten bir “fazl-ı kebir” de odur.
Bu işareti kuvvetlendiren şudur: [[Risale:Barla Lahikası (Ayet-Hadis Mealleri)#202|{{Arabi|فَضْلًا كَبٖيرًا}}]] daki [[Risale:Barla Lahikası (Ayet-Hadis Mealleri)#203|{{Arabi|فَضْلًا}}]] kelimesi, dokuz yüz altmış (960) edip Risaletü’n-Nur’un bu ismi, izafeden tavsif tarzına geçmekle Risaletü’n-Nuriye olup makamı olan dokuz yüz altmış iki (962) adedine manidar iki farkla tevafuku, onun başına remzen ve îmaen parmak basmasıdır.
İlahî yâ Rab! Sen Risale-i Nur’u ve Risale-i Nur Müellifi Üstadımız Said Nursî’yi ve Risale-i Nur talebe ve şakirdlerini ve mensuplarını, mahfaza-i hıfzında ve kale-i İlahiyen içinde muhafaza ve emin eyle, âmin! Ve hizmet-i Kur’an ve imanda sabit ve daim eyle, âmin! Ve bu kudsî hizmetlerinde, muvaffakıyetlerle yardım ve muavenetler ihsan eyle, âmin! Ve Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan-ı Azîmüşşan’ın sırr-ı a’zamına, marifetullah, muhabbetullah ve muhabbet-i Resulullah sırr-ı kudsîsine ve [[Al-i İmran 173|{{Arabi|حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكٖيلُ}}]] sırr-ı uzmasına ve rızaullah ve rü’yet-i cemalullah lütuf ve ihsanına mazhar eyle, yâ Rabbe’l-âlemîn!..
[[Risale:Barla Lahikası (Ayet-Hadis Mealleri)#204|{{Arabi|وَ صَلَّى اللّٰهُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى اٰلِهٖ وَ اَصْحَابِهٖ وَ اَهْلِ بَيْتِهٖ اَجْمَعٖينَ الطَّيِّبٖينَ الطَّاهِرٖينَ اٰمٖينَ اٰمٖينَ بِحُرْمَةِ سَيِّدِ الْمُرْسَلٖينَ وَ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ}}]]
Fakir, âciz, zayıf, günahkâr, talebe ve hizmetkârınız İnebolulu Ahmed Nazif Çelebi
([[Risale:Kastamonu_ve_Emirdağ%27da_Yazılan_Mektuplar_(Barla)#Risale-i_Nur’un_faal_bir_şakirdi_olan_Ahmed_Nazif_Çelebi’nin_bir_istihracıdır_ve_bir_fıkrasıdır._Bunu_hem_Birinci_Şuâ’nın_Otuz_İkinci_Âyeti_olarak_ve_hem_Yirmi_Yedinci_Mektup’un_fıkralarında_kaydetmek_münasip_görüldü|Barla Lahikası]])


==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==
==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==


==İlgili Maddeler==
==İlgili Maddeler==

18.31, 16 Temmuz 2023 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

Önceki Ayet: Ahzab 44Ahzab SuresiAhzab 46: Sonraki Ayet

Meali: 45- Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.

Kur'an'daki Yeri: 22. Cüz, 423. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Risale-i Nur’un faal bir şakirdi olan Ahmed Nazif Çelebi’nin bir istihracıdır ve bir fıkrasıdır. Bunu hem Birinci Şuâ’nın Otuz İkinci Âyeti olarak ve hem Yirmi Yedinci Mektup’un fıkralarında kaydetmek münasip görüldü==

O kendisi diyor: Gelen âyetleri hâfızdan dinledim. Sure-i Ahzab’dan:

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْرًا كَثٖيرًا

وَ سَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَ اَصٖيلًا

هُوَ الَّذٖى يُصَلّٖى عَلَيْكُمْ وَ مَلٰٓئِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَ كَانَ بِالْمُؤْمِنٖينَ رَحٖيمًا

تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌ وَ اَعَدَّ لَهُمْ اَجْرًا كَرٖيمًا

يَٓا اَيُّهَا النَّبِىُّ اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَ مُبَشِّرًا وَ نَذٖيرًا

وَ دَاعِيًا اِلَى اللّٰهِ بِاِذْنِهٖ وَ سِرَاجًا مُنٖيرًا

وَ بَشِّرِ الْمُؤْمِنٖينَ بِاَنَّ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ فَضْلًا كَبٖيرًا

Bu âyetlerde Risale-i Nur’a îma ve remiz ve belki işaret var diye hissettim.

Evet, madem bu âyet gibi vazife-i risalet ve davete bakan âyetler her asra bakıyorlar ve her asırda efradları ve mâsadakları var.

Ve madem bu âyetlerde, Resul-ü Ekrem’e (asm) verilen sıfatlar ve unvanlar her zamanda cereyanı ve her bir asırda hükmetmek haysiyetiyle o unvanların altında mana-yı remziyle Risale-i Nur gibi o vazifeyi yerine getiren eserler ve zatlar bu gibi âyâtın daire-i şümullerine girmeleri, Kur’an’daki i’caz-ı manevîsinin şe’nidir belki muktezasıdır ve lâzımıdır.

Madem Risale-i Nur, bu acib asırda müstesna bir surette bu âyetin işaret ettiği vazifeyi yapıyor ve manasının daire-i külliyesinde bir ferdidir.

Elbette müteaddid emareler ve gizli karineler ile diyebiliriz ki bu âyette dahi Birinci Şuâ’nın sair otuz bir adet âyetleri gibi Risale-i Nur’a mana-yı işariyle bakar. Şöyle ki:

لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَ كَانَ بِالْمُؤْمِنٖينَ رَحٖيمًا cümlesi, mana-yı işarîsiyle diyor: Bin üç yüz yetmişe kadar tecavüz eden en karanlık bir zulüm, en karanlık bir zulmetten sizi ey ehl-i iman ve’l-Kur’an, Kur’an’dan gelen Nurlara ve imanın ışıklarına çıkaran ve isminde Nur ve manasında rahîmiyet bulunan ve ism-i Nur ve ism-i Rahîm’in mazharı olan bir lem’a-i Kur’aniyeye ve bu asrımıza bakıp îma ediyor.

Mana mutabakatından başka bir emare ve karinesi budur ki: اِلَى النُّورِ وَ كَانَ بِالْمُؤْمِنٖينَ رَحٖيمًا fıkrasının (şedde ve tenvin sayılır) makam-ı cifrîsi dokuz yüz kırk yedi (947) edip Risaletü’n-Nur isminin makamı olan dokuz yüz kırk yedi adedine tam tamına tevafuk ediyor.

اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَ مُبَشِّرًا cümlesi (şeddeler sayılmaz ve âhirde tenvin vakıftır, elif sayılır) makam-ı cifrîsi ki bin üç yüz yirmi üç (1323) tarihini gösterir. O tarihte, merkez-i hilafette dehşetli bir inkılabın mebde-i infilaki içinde, yeise düşen ehl-i imana müjde verip İslâmiyet’in hakkaniyetine ve kuvvetine kuvvetli şehadet eden ve veraset-i nübüvvet noktasında davette bulunan hakiki bir şahide işaret eder.

وَ نَذٖيرًا وَ دَاعِيًا اِلَى اللّٰهِ cümlesi (Hâşiye[1]) (tenvinler vakıf olmadığından sayılırlar) makam-ı cifrîsi, bin iki yüz elli altı (1256) tarihini göstermekle, bu asırda ve bu zamandaki İslâmiyet’in inhisafını bir asır evvel ihzar eden mukaddimatına bakarak وَدَاعِيًا اِلَى اللّٰهِ kelimesi yüz doksan bir (191) ederek Risale-i Nur’un bir hakiki ismi olan Bedîüzzaman’ın makam-ı cifrîsi bulunan yüz doksan bir (191) adedine tam tamına tevafukla îma eder ki Risale-i Nur dahi o inhisaf içinde bir “dâî-i ilallah”tır.

بِاِذْنِهٖ وَ سِرَاجًا مُنٖيرًا (Hâşiye[2]) ve yalnız سِرَاجًا مُنِيرًا kelimesi ise tam tamına Risale-i Nur’un bir ismi olan “Siracünnur”a lafzen ve manen ve cifren tevafukla bakar. مُنٖيرًا daki “mim” “ye” النُّورِ daki şeddeli “nun”a mukabildir. Evet, İmam-ı Ali (ra) keramet-i gaybiyesinde, Risale-i Nur’a “Siracünnur” namını vermesi, bu âyetin bu fıkrasından mülhemdir denilebilir ve çekinmeyerek deriz.

وَ بَشِّرِ الْمُؤْمِنٖينَ بِاَنَّ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ cümlesi (şedde sayılmak cihetiyle) makam-ı cifrîsiyle bin üç yüz elli dokuz (1359) tarihini göstermekle, bu asrımızın tam bulunduğumuz bu senesine bakarak ehl-i imana bir büyük ihsanı var diye mana-yı remziyle haber veriyor.

Biz bakıyoruz, bu zamanda en büyük ihsan, imanı kurtarmaktır. Ve görüyoruz, imanı hârika bürhanlarla kurtaran –başta– Risale-i Nur’dur. Demek bu zamana nisbeten bir “fazl-ı kebir” de odur.

Bu işareti kuvvetlendiren şudur: فَضْلًا كَبٖيرًا daki فَضْلًا kelimesi, dokuz yüz altmış (960) edip Risaletü’n-Nur’un bu ismi, izafeden tavsif tarzına geçmekle Risaletü’n-Nuriye olup makamı olan dokuz yüz altmış iki (962) adedine manidar iki farkla tevafuku, onun başına remzen ve îmaen parmak basmasıdır.

İlahî yâ Rab! Sen Risale-i Nur’u ve Risale-i Nur Müellifi Üstadımız Said Nursî’yi ve Risale-i Nur talebe ve şakirdlerini ve mensuplarını, mahfaza-i hıfzında ve kale-i İlahiyen içinde muhafaza ve emin eyle, âmin! Ve hizmet-i Kur’an ve imanda sabit ve daim eyle, âmin! Ve bu kudsî hizmetlerinde, muvaffakıyetlerle yardım ve muavenetler ihsan eyle, âmin! Ve Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan-ı Azîmüşşan’ın sırr-ı a’zamına, marifetullah, muhabbetullah ve muhabbet-i Resulullah sırr-ı kudsîsine ve حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكٖيلُ sırr-ı uzmasına ve rızaullah ve rü’yet-i cemalullah lütuf ve ihsanına mazhar eyle, yâ Rabbe’l-âlemîn!..

وَ صَلَّى اللّٰهُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى اٰلِهٖ وَ اَصْحَابِهٖ وَ اَهْلِ بَيْتِهٖ اَجْمَعٖينَ الطَّيِّبٖينَ الطَّاهِرٖينَ اٰمٖينَ اٰمٖينَ بِحُرْمَةِ سَيِّدِ الْمُرْسَلٖينَ وَ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ

Fakir, âciz, zayıf, günahkâr, talebe ve hizmetkârınız İnebolulu Ahmed Nazif Çelebi

(Barla Lahikası)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

  1. وَدَاعِيًا اِلَى اللّٰهِ kelimesi, Risale-i Nur’un hakiki bir ismi olan Bedîüzzaman’ın makamına tam tamına tevafuku ve manen mutabakatı olduğu gibi yalnız وَدَاعِيًا kelimesi de Risale-i Nur’un tercümanı olan Said ismine üç harf ile ittihat ve üç farkla tevafuk eder. Çünkü tenvin, elif ve vav mecmuu elli yedi “sin”den üç fark var.
    Risale-i Nur talebelerinden Küçük Abdurrahman Tahsin
  2. (Tenvinler elif sayılır) makamı (1330) edip Risale-i Nur’un fatihası olan İşaratü’l-İ’caz tefsirinin zuhur tarihine ve سِرَاجًا مُنِيرًا eğer birinci tenvin sayılsa (1380) ederek yirmi bir sene sonra Risale-i Nur, küre-i zemini ışıklandıracak bir sirac-ı münevver olacağına remzeder inşâallah.
    Risale-i Nur talebelerinden Tahsin