Çocuk

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
10.57, 14 Mart 2021 tarihinde Turker (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 17652 numaralı sürüm ("Kategori:Mefhum Kategori:Eksik '''Çocuk''', veled (çoğulu evlad) ya da sabi (çoğulu sıbyan veya sübyan) küçük yaştaki erkek ya da kız deme..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
(fark) ← Önceki sürüm | Güncel sürüm (fark) | Sonraki sürüm → (fark)

Çocuk, veled (çoğulu evlad) ya da sabi (çoğulu sıbyan veya sübyan) küçük yaştaki erkek ya da kız demektir.

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Madem gençlik darbesini yedin, bir vazife-i fıtriye olan tenasül kanununa daha girme. Çünkü o vazifenin mukabilinde ücret olarak erkeğin aldığı muvakkat lezzet ve keyif bir derece bidayette kâfi geliyor. Fakat bîçare kadın, o vazife-i fıtriyede bir sene ağır yükü çekmeye ve bir iki sene veledin meşakkatine, beslemesine ve açık saçıklık sebebiyle kocasının nazarında sadakatsizlik ittihamı ve kocasının da gözü dışarıda olmak ihtimali ve ona samimi merhamet etmemesi cihetiyle, daimî sıkıntılara ve vicdanî azaplara mukabil; izdivaçta aldığı muvakkat bir keyif ve lezzet, bu bozuk zamanda ona o vazifeye mukabil yüzden birisine mukabil gelemiyor. Ve bilhassa küfüvv-ü şer’î tabir edilen, birbirine seciyeten ve diyaneten liyakat bulunmadığından daha ziyade azap çektirir. Ve bilhassa terbiye-i İslâmiye haricinde, Müslüman namı altında olanlar, imandan gelen hürmet ve merhamet-i mütekabileyi bulamadıklarından bütün bütün saadet-i hayatiyeyi mahvediyor, cehennem azabı çektiriyor.

Hem peder hem valide, tenasül kanunundaki vazifede çektikleri çok meşakkat ve gördükleri çok hizmete mukabil; yalnız veledin dünyada kemal-i hürmet ve itaatle, şefkatlerine ve hizmetlerine bedel hâlis bir hürmet ve sadıkane bir itaat ve vefatlarından sonra salahatiyle ve hayratıyla ve dualarıyla onların defter-i a’maline hasenat yazdırmak ve on beş seneden evvel masumen ölmüş ise onlara kıyamette şefaatçi olmak ve cennette onların kucağında sevimli bir çocuk olmaktır.

Şimdi ise terbiye-i İslâmiye yerine mimsiz medeniyet terbiyesi yüzünden, ondan belki yirmiden belki kırktan bir çocuk ancak peder ve validesinin çok ehemmiyetli hizmet ve şefkatlerine mukabil mezkûr vaziyet-i ferzendaneyi gösterir. Mütebâkisi endişelerle şefkatlerini daima rencide ederek, o hakiki ve sadık dostlar olan peder ve validesine vicdan azabı çektirir ve âhirette de davacı olur: “Neden beni imanla terbiye ettirmediniz?” Şefaat yerinde, şekvacı olur.

(Kastamonu Lahikası)






Çocuk ve Anne[değiştir]

Çocuk ve Baba[değiştir]

Çocuk ve Ebeveynler[değiştir]

Hem peder ve valideyi şefkat ile teçhiz eden ve seni onların merhametli elleriyle terbiye ettiren hikmet ve rahmet hesabına onlara hürmet ve muhabbet, Cenab-ı Hakk’ın muhabbetine aittir. O muhabbet ve hürmet, şefkat lillah için olduğuna alâmeti şudur ki: Onlar ihtiyar oldukları ve sana hiçbir faydaları kalmadığı ve seni zahmet ve meşakkate attıkları zaman, daha ziyade muhabbet ve merhamet ve şefkat etmektir. اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَٓا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ âyeti beş mertebe hürmet ve şefkate evladı davet etmesi, Kur’an’ın nazarında valideynin hukukları ne kadar ehemmiyetli ve ukukları ne derece çirkin olduğunu gösterir. Madem peder kimseyi değil, yalnız veledinin kendinden daha ziyade iyi olmasını ister. Ona mukabil veled dahi pedere karşı hak dava edemez. Demek, valideyn ve veled ortasında fıtraten sebeb-i münakaşa yok. Zira münakaşa, ya gıpta ve hasedden gelir, pederde oğluna karşı o yok. Veya münakaşa, haksızlıktan gelir, veledin hakkı yoktur ki pederine karşı hak dava etsin. Pederini haksız görse de ona isyan edemez. Demek, pederine isyan eden ve onu rencide eden, insan bozması bir canavardır.

(32. Söz)


Evladına muhabbet ise: Cenab-ı Hakk’ın senin nezaretine ve terbiyene emanet ettiği sevimli, ünsiyetli o mahluklara muhabbet ise saadetli bir muhabbet, bir nimettir. Ne musibetleriyle fazla elem çekersin, ne de ölümleriyle meyusane feryat edersin. Sâbıkan geçtiği gibi onların Hâlıkları hem Hakîm hem Rahîm olduğundan onlar hakkında o mevt bir saadettir, dersin. Senin hakkında da onları sana veren zatın rahmetini düşünürsün, firak eleminden kurtulursun.

(32. Söz)





Çocuk ve Ölüm[değiştir]

Ve evlatlarını; o Zat-ı Rahîm-i Kerîm’in hediyeleri olduğu için kemal-i şefkat ve merhamet ile onları sevmek ve muhafaza etmek, yine Hakk’a aittir. Ve o muhabbet ise Cenab-ı Hakk’ın hesabına olduğunu gösteren alâmet ise vefatlarında sabır ile şükürdür, meyusane feryat etmemektir. “Hâlık’ımın benim nezaretime verdiği sevimli bir mahluku idi, bir memlûkü idi, şimdi hikmeti iktiza etti, benden aldı, daha iyi bir yere götürdü. Benim o memlûkte bir zahirî hissem varsa hakiki bin hisse onun Hâlık’ına aittir. اَلْحُكْمُ لِلّٰهِ ” deyip teslim olmaktır.

(32. Söz)


Valideyn ve evlada muhabbet-i meşruanın neticesi: Nass-ı Kur’an ile Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn, onların makamları ayrı ayrı da olsa yine o mesud aileye safi olarak lezzet-i sohbeti, cennete lâyık bir hüsn-ü muaşeret suretinde, dâr-ı bekada ebedî mülakat ile ihsan eder. Ve on beş yaşına girmeden, yani hadd-i büluğa vâsıl olmadan vefat eden çocuklar وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ ile tabir edilen cennet çocukları şeklinde ve cennete lâyık bir tarzda gayet süslü, sevimli bir surette, onları cennette dahi peder ve validelerinin kucaklarına verir. Veled-perverlik hislerini memnun eder. Ebedî o zevki ve o lezzeti onlara verir. Zira çocuklar sinn-i teklife girmediklerinden ebedî, sevimli, şirin çocuk olarak kalacaklar. Dünyadaki her lezzetli şeyin en a’lâsı cennette bulunur. Yalnız çok şirin olan veled-perverlik, yani çocuklarını sevip okşamak zevki –cennet tenasül yeri olmadığından– cennette yoktur, zannedilirdi. İşte bu surette o dahi vardır. Hem en zevkli ve en şirin bir tarzda vardır. İşte kable’l-büluğ evladı vefat edenlere müjde…

(32. Söz)


Gerek peder ve gerek valide, veledini bütün dünya gibi severler. Veledi elinden alındığı vakit, eğer bahtiyar ise hakiki ehl-i iman ise dünyadan yüzünü çevirir, Mün’im-i Hakiki’yi bulur. Der ki: “Dünya madem fânidir, değmiyor alâka-i kalbe.” Veledi nereye gitmişse oraya karşı bir alâka peyda eder, büyük manevî bir hal kazanır.

(17. Mektup)



Çocuk ve Hastalık[değiştir]

Masum çocukların hastalıklarını, o nazik vücudlara bir idman, bir riyazet ve ileride dünyanın dağdağalarına mukavemet verdirmek için bir şırınga ve bir terbiye-i Rabbaniye gibi çocuğun hayat-ı dünyeviyesine ait çok hikmetlerle beraber ve hayat-ı ruhiyesine ve tasaffi-i hayatına medar olacak büyüklerdeki keffaretü’z-zünub yerine, manevî ve ileride veyahut âhirette terakkiyat-ı maneviyesine medar şırıngalar nevindeki hastalıklardan gelen sevap, peder ve validelerinin defter-i a’maline, bilhassa sırr-ı şefkatle çocuğun sıhhatini kendi sıhhatine tercih eden validesinin sahife-i hasenatına girdiği, ehl-i hakikatçe sabittir.

(25. Lem'a)

Çocuk Terbiyesi[değiştir]

O şefkatli valide, çocuğunun hayat-ı dünyeviyede tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakârlığı nazara alır, onu öyle terbiye eder. “Oğlum paşa olsun.” diye bütün malını verir; hâfız mektebinden alır, Avrupa’ya gönderir. Fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesi tehlikeye girdiğini düşünmüyor ve dünya hapsinden kurtarmaya çalışıyor, cehennem hapsine düşmesini nazara almıyor. Fıtrî şefkatin tam zıddı olarak o masum çocuğunu, âhirette şefaatçi olmak lâzım gelirken davacı ediyor. O çocuk “Niçin benim imanımı takviye etmeden bu helâketime sebebiyet verdin?” diye şekva edecek. Dünyada da terbiye-i İslâmiyeyi tam almadığı için validesinin hârika şefkatinin hakkına karşı lâyıkıyla mukabele edemez, belki de çok kusur eder.

Eğer hakiki şefkat sû-i istimal edilmeyerek bîçare veledini, haps-i ebedî olan cehennemden ve idam-ı ebedî olan dalalet içinde ölmekten kurtarmaya o şefkat sırrı ile çalışsa; o veledin bütün ettiği hasenatının bir misli, validesinin defter-i a’maline geçeceğinden validesinin vefatından sonra her vakit hasenatları ile ruhuna nurlar yetiştirdiği gibi âhirette de değil davacı olmak, bütün ruh u canı ile şefaatçi olup ebedî hayatta ona mübarek bir evlat olur.

Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir.

...

Evet, bu hakiki ihlas ile hakiki bir fedakârlık taşıyan validelik şefkati, sû-i istimal edilip masum çocuğunun elmas hazinesi hükmünde olan âhiretini düşünmeyerek, muvakkat fâni şişeler hükmünde olan dünyaya o çocuğun masum yüzünü çevirmek ve bu şekilde ona şefkat göstermek, o şefkati sû-i istimal etmektir.

(24. Lem'a)


Vefat eden çocuk, bir Hâlık-ı Rahîm’in mahluku, memlûkü, abdi ve bütün heyetiyle onun masnûu ve ona ait olarak ebeveyninin bir arkadaşı idi ki muvakkaten ebeveyninin nezaretine verilmiş. Peder ve valideyi ona hizmetkâr etmiş. Ebeveyninin o hizmetlerine mukabil, muaccel bir ücret olarak lezzetli bir şefkat vermiş.

(17. Mektup)


Yalnız çocuk taziyesine dair risalede يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ ye dair sualinde bir kısım eski tefsirler demişler: “Cennette çocuktan gayet ihtiyara kadar herkes otuz üç yaşında olacak.”

Bunun hakikati Allahu a’lem şu olacak ki: Sarîh âyet وِلْدَانٌ tabiri ifade eder ki feraiz-i şer’iyeyi yapmaya mecbur olmayan ve mesnuniyet cihetiyle de yapmayan ve kable’l-büluğ vefat eden çocuklar cennete lâyık ve sevimli çocuk olarak kalacaklar. Fakat şer’an yedi yaşına gelen bir çocuğa namaz gibi farzlara, peder ve valideleri onları alıştırmak için teşvikkârane emretmek ve on yaşına girse şiddetle namaz kıldırmak ve alıştırmak şeriatta var.

Demek, vâcib olmadığı halde, nâfile nevinden yedi yaşından hadd-i büluğa kadar büyükler gibi namaz kılıp oruç tutan çocuklar, mütedeyyin büyükler gibi büyük mükâfatı görmek için otuz üç yaşında olacaklar, diye bir kısım tefsir bu noktayı izah etmeden umum çocuklara teşmil etmişler. Has iken âmm zannedilmiş.

(Emirdağ Lahikası 2)


Çocuk ve Miras[değiştir]

فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِ olan hükm-ü Kur’anî, mahz-ı adalet olduğu gibi ayn-ı merhamettir.

Evet, adalettir. Çünkü ekseriyet-i mutlaka itibarıyla bir erkek, bir kadın alır, nafakasını taahhüd eder. Bir kadın ise bir kocaya gider, nafakasını ona yükler; irsiyetteki noksanını telafi eder.

Hem merhamettir, çünkü o zaîfe kız, pederinden şefkate ve kardeşinden merhamete çok muhtaçtır. Hükm-ü Kur’an’a göre o kız, pederinden endişesiz bir şefkat görür. Pederi ona “Benim servetimin yarısını, ellerin ve yabanilerin ellerine geçmesine sebep olacak zararlı bir çocuk” nazarıyla endişe edip bakmaz. O şefkate, endişe ve hiddet karışmaz. Hem kardeşinden rekabetsiz, hasedsiz bir merhamet ve himayet görür. Kardeşi ona “Hanedanımızın yarısını bozacak ve malımızın mühim bir kısmını ellerin eline verecek bir rakip” nazarıyla bakmaz; o merhamete ve himayete bir kin, bir iğbirar katmaz.

Şu halde o fıtraten nazik, nâzenin ve hilkaten zaîfe ve nahife kız, sureten az bir şey kaybeder fakat ona bedel akaribin şefkatinden, merhametinden, tükenmez bir servet kazanır. Yoksa rahmet-i Hak’tan ziyade ona merhamet edeceğiz diye hakkından fazla ona hak vermek, ona merhamet değil, şedit bir zulümdür. Belki zaman-ı cahiliyette gayret-i vahşiyaneye binaen kızlarını sağ olarak defnetmek gibi gaddarane bir zulmü andıracak şu zamanın hırs-ı vahşiyanesi, merhametsiz bir şenaate yol açmak ihtimali vardır.

Bunun gibi bütün ahkâm-ı Kur’aniye وَمَا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمٖينَ fermanını tasdik ediyorlar.

Dördüncü Mesele

فَلِاُمِّهِ السُّدُسُ İşte mimsiz medeniyet, nasıl kız hakkında, hakkından fazla hak verdiğinden böyle bir haksızlığa sebep oluyor. Öyle de valide hakkında hakkını kesmekle daha dehşetli haksızlık ediyor.

Evet, rahmet-i Rabbaniyenin en hürmetli en halâvetli en latîf ve en şirin bir cilvesi olan şefkat-i valide, hakaik-i kâinat içinde en muhterem en mükerrem bir hakikattir. Ve valide, en kerîm en rahîm öyle fedakâr bir dosttur ki o şefkat sâikasıyla bir valide, bütün dünyasını ve hayatını ve rahatını, veledi için feda eder. Hattâ valideliğin en basit ve en edna derecesinde olan korkak tavuk, o şefkatin küçücük bir lem’asıyla yavrusunu müdafaa için ite atılır, arslana saldırır.

İşte böyle muhterem ve muazzez bir hakikati taşıyan bir valideyi, veledinin malından mahrum etmek, o muhterem hakikate karşı ne kadar dehşetli bir haksızlık, ne derece vahşetli bir hürmetsizlik, ne mertebe cinayetli bir hakaret ve arş-ı rahmeti titreten bir küfran-ı nimet ve hayat-ı içtimaiye-i beşeriyenin gayet parlak ve nâfi’ bir tiryakına bir zehir katmak olduğunu, insaniyet-perverlik iddia eden insan canavarları anlamazlarsa elbette hakiki insanlar anlar. Kur’an-ı Hakîm’in فَلِاُمِّهِ السُّدُسُ hükmünü, ayn-ı hak ve mahz-ı adalet olduğunu bilirler.

(11. Mektup)

Çocuk ve Risale-i Nur[değiştir]

Birincisi: Risale-i Nur’un fıtraten ve zamanın vaziyetine göre talebesi olacak, başta masum çocuklardır. Çünkü bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Âdeta gayr-ı müslim birisinin İslâmiyet’i kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer. Bilhassa peder ve validesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa daha ziyade yabanilik verir. O halde o çocuk, dünyada peder ve validesine hürmet yerinde istiskal edip çabuk ölmelerini arzu ile onlara bir nevi bela olur. Âhirette de onlara şefaatçi değil belki davacı olur: “Neden imanımı terbiye-i İslâmiye ile kurtarmadınız?”

İşte bu hakikate binaen en bahtiyar çocuklar onlardır ki Risale-i Nur dairesine girip dünyada peder ve validesine hürmet ve hizmet ve hasenatı ile onların defter-i a’maline vefatlarından sonra hasenatı yazdırmakla ve âhirette onlara derecesine göre şefaat etmekle bahtiyar evlat olurlar.

(Emirdağ Lahikası 1)







Beni aldatmayan bir hatıra-i hakikat ile benim ve arkadaşlarımın kanaatimiz geldi ki bu masum taifenin masumiyetleri cihetiyle, sevk-i fıtrî denilen bir hiss-i kable’l-vuku ile Risale-i Nur’un bu memlekette masum çocuklara ve kendilerine çok menfaati olacak, diye akıl ve fikirleri derk etmediği halde, o masumane his ile Risale-i Nur’un manası itibarıyla tercümanına, annesine yalvarmasından ziyade bir iştiyak ile koşuyorlardı.

(Emirdağ Lahikası 2)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

(Sözler, 10. Söz, 2. Suret)

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]