Abdülkahir-i Cürcani: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
57. satır: 57. satır:


([[Risale:Şuaat-ü_Marifet-ün_Nebiyy_(Asar-ı_Bediiyye)#Yedinci Menba'|Şuaat-ü_Marifet-ün_Nebiyy, 6. Şua, 7. Menba]])
([[Risale:Şuaat-ü_Marifet-ün_Nebiyy_(Asar-ı_Bediiyye)#Yedinci Menba'|Şuaat-ü_Marifet-ün_Nebiyy, 6. Şua, 7. Menba]])
----
Sonra, bunuda bilmiş ol ki: Kur'anın -az evvel bahsi geçen- i'caz nev'lerinin tafsilen bilinmesi için, ancak üstte zikri geçmiş Tefsir-i İbn-i Abbas veya bu İşarat-ül İ'caz tefsirleri mütalaa etmekle elde edilebildiği gibi; bu meselenin bir icmalinin ma'rifeti de, ilm-i belagat üstadlarından [[Abdülkahir-i Cürcani|Abdülkahir-i Cürcanî]]'nin, [[Zemahşeri|Zemahşerî]], [[Sekkaki|Sekkakî]] ve [[Cahız|Cahîz]]'in<ref>Câhız'ın asıl ismi Ömer bin Bahr'dır. Basrada M. 775 de doğmuş, 868 de aynı yerde vefat etmiştir. 350 kadar eser bırakmıştır. Abdülkahir-i Cürcanî ise, asıl ismi Ebu Bekr bin Abdurrahman'dır. Nahvcılığı galib birçok eserleri vardır. "İ'caz-ül-Kur'an" en meşhur eseridir. Vefatı H. 471 dir. Sekkakî ise, ismi Ebu Ya'kub Yusuf bin Ebi Bekr el Harzemîdir. Te'lifatından "Miftahül-ulûm" gayet mu'teber bir kitaptır.h. 555'de Harzem de doğmuş 626 da vefat eylemiştir. Rahmetullahi aleyhim. Mütercim</ref> tahkik eylemiş oldukları gibi (üç yolla) elde edilebilir.
([[Risale:Bakara_23-24:_Nübüvvet_Bahsi_(İ.İ._Badıllı)#Sual 50|İşaratül İcaz (Badıllı), 23-24. Ayetler]])
----
Sonra, bunu da bil ki: Beşerin Kur'ana karşı en kısa bir sûresine de muaraza etmekten aciz kalmalarının sebebi ve "bürhan-ı innî"si gayet açıktır. (Yani, Ayetin mevzu' ile alakalı kısmının başından buraya kadar yapılmış tahkikat ve mukayeselerle, ne için muaraza edemediklerinin sebeb ve delili açıkca beyan ve isbat edilmiştir) Amma bu meselenin "limmî"lik bürhanı, yani nasıllığı ise, şöyle ifade ve izah edilebilir: Cenab-ı Hak Teala beşeri Kur'ana karşı muaraza etmekten kuvvelerini (düşünce, inşa, idrak ve konuşma gibi ihtiyarî fiillerini işleten kuvvelerini) men eylemiş, durdurmuştur. Bu meselenin "limmiyyet"inde en sahih mezheb, [[Abdülkahir-i Cürcani|Abdülkahir-i Cürcanî]], [[Zemahşeri|Zemahşerî]] ve [[Sekkaki|Sekkakî]]'nin ittifak ettikleri mezhebtir ki; beşerin gücü, Kur'an'ın âlî nazmının derecesine ulaşamaz." Sonra, İmam-ı Sekkakî: "İ'caz, zevk ile bilinip ta'bir ve ifadeye gelemeyen, şerhedilemeyen, belki tadılabilen birşeydir" diye olan mesleği seçmiştir. Lakin, "Delail-ül İ'caz" sahibi Abdülkahir-i Cürcanî: "İ'cazın tabire gelebileceği" mesleğini ihtiyar eylemiş.. Biz dahi bu mevzu'da Abdülkahir'in mezhebi üzereyiz.
-Bediüzzaman-
([[Risale:Bakara_23-24:_Nübüvvet_Bahsi_(İ.İ._Badıllı)#Sual 56|İşaratül İcaz (Badıllı), 23-24. Ayetler]])


==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==
==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==

07.36, 27 Haziran 2024 tarihindeki hâli

Abdülkahir-i Cürcanî (Arapça: عبد القاهر الجرجاني) İran asıllı büyük bir Arapça alimi olup nahiv ve belagat ilminde çok ileri gitmiştir. Kur'an'ın i'cazı ve nazmı üzerinde çok durmuştur. Kur'an'ın fesahat ve i'cazının harf ve kelimelerinde değil, cümlenin terkibinde aranması gerektiği görüşündedir.[1]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: İmamü’n-nühat, Ebû Bekr Abdülkāhir b. Abdirrahmân b. Muhammed el-Cürcânî

Doğum Yeri ve Tarihi: Cürcan[1]

Vefat Yeri ve Tarihi: Cürcan, 471 (1078-79)[1]

Kabrinin Yeri:

Eserleri[değiştir]

Delailü’l-İ’caz: Kur’an'ın i'cazının nazmında olduğunu beyan eden eseri. Bediüzzaman bu eser için "Cennet'ül-Firdevs gibi" ifadesini kullanır.

Esrarü’l-belağa: Kendisinden önceki çalışmalardan faydalanarak belâgat ve şiirin belli başlı meselelerini ana hatları ile ortaya koyduğu bir eserdir.-ı Kerimin icazındaki mükemmeliyetin nazmından kaynaklandığını ifade eden eser.[1]

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Hem ilm-i belâgatın dâhîlerinden Abdülkahir-i Cürcanî ve Sekkakî ve Zemahşerî gibi binlerle dâhî imamlar ve mütefennin edibler icma ve ittifakla karar vermişler ki: “Kur’an’ın belâgatı, tâkat-i beşerin fevkindedir, yetişilmez.”

(Şualar, 7. Şua, 17. Mertebe, 3. Nokta)


Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın heyet-i mecmuasında raik bir selaset, faik bir selâmet, metin bir tesanüd, muhkem bir tenasüp, cümleleri ve heyetleri mabeyninde kavî bir teavün; ve âyetler ve maksatları mabeyninde ulvi bir tecavüb olduğunu ilm-i beyan ve fenn-i maânî ve beyanînin Zemahşerî, Sekkakî, Abdülkahir-i Cürcanî gibi binlerle dâhî imamların şehadetiyle sabit olduğu halde; o tecavüb ve teavün ve tesanüdü ve selaset ve selâmeti kıracak, bozacak sekiz dokuz mühim esbab bulunurken o esbab bozmaya değil belki selasetine, selâmetine, tesanüdüne kuvvet vermiştir. Yalnız, o esbab bir derece hükmünü icra edip başlarını perde-i nizam ve selasetten çıkarmışlar. Fakat nasıl ki yeknesak, düz bir ağacın gövdesinden bir kısım çıkıntılar, sivricikler çıkar. Lâkin ağacın tenasübünü bozmak için çıkmıyorlar. Belki o ağacın ziynetli tekemmülüne ve cemaline medar olan meyveyi vermek için çıkıyorlar. Aynen bunun gibi şu esbab dahi Kur’an’ın selaset-i nazmına kıymettar manaları ifade için sivri başlarını çıkarıyorlar.

(Sözler, 25. Söz, 2. Şule, 1. Nur)


Lâkin i’cazının en yüksek vechi, nazmındaki belâgattan doğmuştur. Evet, Kur’an’ın bu nevi i’cazı, beşerin tâkatinden hariç bir derecededir. Bu hakikati tafsilen anlayıp kanaat hasıl etmek isteyen, bu tefsiri ve emsali eserleri ve “Yirmi Beşinci Söz”ü zeylleriyle beraber mütalaa etsin. Fakat icmalî bir malûmatı elde etmek isteyenler de belâgatın imamları bulunan Abdülkahir-i Cürcanî, Zemahşerî, Sekkakî, Cahız’ın bu kısım i’caz hakkında –üç tarîk ile– beyan ettikleri malûmattan, miktar-ı kâfi malûmat elde edebilir.

(İşaratül İcaz, 23-24. Ayetler)


Arkadaş! Kur’an-ı Kerîm’den en kısa bir sureye muaraza etmekten beşerin aczi, mezkûr izahat ile sabit oldu. Amma i’cazın limmiyet ciheti kaldı. Yani beşerin aczini intac eden illet ve sebep nedir? Evet, Kur’an ile muaraza ve mübarezeye çıkan insanların kuvveti Cenab-ı Hak tarafından körleştirilerek, muarazayı yapabilecek kabiliyetten sukut ettirilmiştir. Fakat Abdülkahir-i Cürcanî, Zemahşerî, Sekkakî gibi belâgat imamlarınca beşerin kuvveti Kur’an’ın yüksek üslup ve nazmına yetişemediğinden, aczi tezahür etmiştir.

Bir de Sekkakî demiştir ki: “İ’caz zevkîdir, tarif ve tabir edilemez.” مَنْ لَمْ يَذُقْ لَمْ يَدْرِ Yani fikri ile i’cazı zevk etmeyen, tarif ile vâkıf olamaz; bal gibidir. Lâkin Abdülkahir’in iltizam ettiği veche göre, i’cazı tarif ve tabir etmek mümkündür. Biz de bu vechi kabul ediyoruz.

(İşaratül İcaz, 23-24. Ayetler)


Altıncı Bela: Nazarı tams eden ve belâgatı setreden, zahire olan kasr-ı nazardır. Demek ne kadar akılda hakikat mümkün ise mecaza tecavüz etmezler. Mecaza gidilse de meali tutulur. Bu sırra binaendir: Âyet ve hadîsin tefsir veya tercümesi, onlardaki hüsün ve belâgatı gösteremez. Güya onlarca karine-i mecaz, aklen hakikatin imtinaıdır. Halbuki karine-i mania, aklî olduğu gibi hissî ve âdi ve makamî… Daha başka çok şeyler ile de olabilir. Eğer istersen cennetü’l-firdevs gibi olan Delailü’l-İ’caz’ın iki yüz yirmi birinci kapısından gir. Göreceksin: O koca Abdülkahir gayet hiddetli olarak böyle müteassifleri yanına çekmiş, tevbih ve tekdir ediyor.

(Muhakemat, 1. Makale, 8. Mesele)


Eğer istersen Harîrî gibi bir dâhiye-i edebin Makamat’ına gir, gör! O dâhiye-i edep nasıl hubb-u lafza mağlup olarak lafız-perestlik hevesi o kıymettar edebini lekedar ettiği gibi lafız-perestlere de bast-ı özür etmiştir ve numune-i imtisal olmuştur. Onun için o koca Abdülkahir bu hastalığı tedavi etmek için Delail-i İ’caz ve Esrarü’l-Belâgat’ın bir sülüsünü onun ilaçlarından doldurmuştur. Evet, lafız-perestlik bir hastalıktır fakat bilinmez ki hastalıktır.

(Muhakemat, 2. Makale, 1. Mesele)


Zira üslubun esasları üçtür:

Birincisi: Üslub-u mücerreddir. Seyyid Şerif’in ve Nasîruddin-i Tûsî’nin sade olan ma’rez-i kelâmları gibi…

İkincisi: Üslub-u müzeyyendir. Abdülkahir’in “Delailü’l-İ’caz” ve “Esrarü’l-Belâgat”taki müşa’şa ve parlak kelâmı gibi…

Üçüncüsü: Üslub-u âlîdir. Sekkakî ve Zemahşerî ve İbn-i Sina’nın bazı muhteşem kelâmları gibi…

(Muhakemat, 2. Makale, 12. Mesele)


Şimdi o yedi menabi'den yalnız birinci menba'dan ikinci cüz'ü olan belağat-ı nazm noktasında dühat-ı belâğat olan Abdulkâhir-i Cürcanî, Zemahşerî, Sekkâkî, Câhız üç tarik ile i'cazın vücûduna katiyyen hükmetmişlerdir.

(Şuaat-ü_Marifet-ün_Nebiyy, 6. Şua, 7. Menba)


Sonra, bunuda bilmiş ol ki: Kur'anın -az evvel bahsi geçen- i'caz nev'lerinin tafsilen bilinmesi için, ancak üstte zikri geçmiş Tefsir-i İbn-i Abbas veya bu İşarat-ül İ'caz tefsirleri mütalaa etmekle elde edilebildiği gibi; bu meselenin bir icmalinin ma'rifeti de, ilm-i belagat üstadlarından Abdülkahir-i Cürcanî'nin, Zemahşerî, Sekkakî ve Cahîz'in[2] tahkik eylemiş oldukları gibi (üç yolla) elde edilebilir.

(İşaratül İcaz (Badıllı), 23-24. Ayetler)


Sonra, bunu da bil ki: Beşerin Kur'ana karşı en kısa bir sûresine de muaraza etmekten aciz kalmalarının sebebi ve "bürhan-ı innî"si gayet açıktır. (Yani, Ayetin mevzu' ile alakalı kısmının başından buraya kadar yapılmış tahkikat ve mukayeselerle, ne için muaraza edemediklerinin sebeb ve delili açıkca beyan ve isbat edilmiştir) Amma bu meselenin "limmî"lik bürhanı, yani nasıllığı ise, şöyle ifade ve izah edilebilir: Cenab-ı Hak Teala beşeri Kur'ana karşı muaraza etmekten kuvvelerini (düşünce, inşa, idrak ve konuşma gibi ihtiyarî fiillerini işleten kuvvelerini) men eylemiş, durdurmuştur. Bu meselenin "limmiyyet"inde en sahih mezheb, Abdülkahir-i Cürcanî, Zemahşerî ve Sekkakî'nin ittifak ettikleri mezhebtir ki; beşerin gücü, Kur'an'ın âlî nazmının derecesine ulaşamaz." Sonra, İmam-ı Sekkakî: "İ'caz, zevk ile bilinip ta'bir ve ifadeye gelemeyen, şerhedilemeyen, belki tadılabilen birşeydir" diye olan mesleği seçmiştir. Lakin, "Delail-ül İ'caz" sahibi Abdülkahir-i Cürcanî: "İ'cazın tabire gelebileceği" mesleğini ihtiyar eylemiş.. Biz dahi bu mevzu'da Abdülkahir'in mezhebi üzereyiz.

-Bediüzzaman-

(İşaratül İcaz (Badıllı), 23-24. Ayetler)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]

  1. 1,0 1,1 1,2 1,3 İslam Ansiklopedisi, Abdülkahir-i Cürcani maddesi
  2. Câhız'ın asıl ismi Ömer bin Bahr'dır. Basrada M. 775 de doğmuş, 868 de aynı yerde vefat etmiştir. 350 kadar eser bırakmıştır. Abdülkahir-i Cürcanî ise, asıl ismi Ebu Bekr bin Abdurrahman'dır. Nahvcılığı galib birçok eserleri vardır. "İ'caz-ül-Kur'an" en meşhur eseridir. Vefatı H. 471 dir. Sekkakî ise, ismi Ebu Ya'kub Yusuf bin Ebi Bekr el Harzemîdir. Te'lifatından "Miftahül-ulûm" gayet mu'teber bir kitaptır.h. 555'de Harzem de doğmuş 626 da vefat eylemiştir. Rahmetullahi aleyhim. Mütercim