Hilmi Uran: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
Turker (mesaj | katkılar)
"Kategori:Kabri Kastamonu'da Olanlar Kategori:Şahıs Kategori:Denizli Hapsi Thumb|left '''Hilmi Sema Erkal''' Üstad hz...." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu
 
Turker (mesaj | katkılar)
Değişiklik özeti yok
 
(Aynı kullanıcının aradaki diğer 8 değişikliği gösterilmiyor)
1. satır: 1. satır:
[[Kategori:Kabri Kastamonu'da Olanlar]]
[[Kategori:Şahıs]]
[[Kategori:Şahıs]]
[[Kategori:Denizli Hapsi]]
[[Dosya:Hilmi Uran.jpg|Thumb|left]]
[[Dosya:Hilmi Erkal.png|Thumb|left]]
'''Hilmi Uran''' Osmanlı döneminde kaymakamlık, mülkiye müfettişliği, mutasarrıflık, Kars ili idari yöneticiliği ve son Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nda (1920) mebusluk yapmış bir siyasetçidir. Daha sonra TBMM'nin 3. Döneminden itibaren altı dönem CHP milletvekilliği, Nafia (Bayındırlık), Adalet ve İçişleri bakanlıkları ve parti müfettişliği yapmıştır. Bediüzzaman yirmi sene zarfında bir tek istidayı dâhiliye vekili iken ona yazmıştır. Ayrıca, ona Kur’an’a ve hakaik-i imana sahip çıkmasını ve benzeri nasihatları içeren bir mektup yazmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi 1950 seçimlerini kaybedip kendisi vekil seçilemeyince siyaseti bıraktı.<ref name='a'>https://tr.wikipedia.org/wiki/Hilmi_Uran</ref><ref name='b'>https://sorularlarisale.com/taniyanlarin-dilinden/hilmi-sema-erkal-kastamonulu-kucuk-seyhlerin-hilmi</ref><ref name='c'>http://www.bodrumageldik.com/mobil/hdetay.php?newsid=40731</ref>
'''Hilmi Sema Erkal''' Üstad hz. Kastamonu'dayken nurlara talebe olup Hanımı Hacer ve oğlu Ahmed ile birlikte hizmet eden, Üstad ile Denizli hapsinde bulunup yine hizmetinde bulunan Kastamonu'nun Tepelice köyünden Şeyh ailesinden gelen bir nur talebesidir. Üstad hz. hapishanede dokuz ayda dokuz sene kadar hizmet ettiğini beyan eder. Üstad'ın yaz aylarında çıktığı Karadağ'a ve Hacı İbrahim Dağına yakında bulunan köyü Tepelice'den gelerek Üstada hizmet ederdi. Taşköprülü Sadık Beyi Üstad Hazretlerine getirip tanıştırmıştır.<ref name='a'>Son Şahitler, Necmeddin Şahiner, Cilt 2</ref><ref name='b'>https://nurkoy.org/hilmi-sema-erkal/</ref>


==Şahsi Bilgiler==
==Şahsi Bilgiler==


'''Diğer İsimleri:''' Hilmi Bey, Küçük Şeyh, Hilmi Sema, Küçük Şeyhlerin Hilmi
'''Diğer İsimleri:''' Mustafa Hilmi Uran


'''Doğum Yeri ve Tarihi:''' 1891<ref name='b' />
'''Doğum Yeri ve Tarihi:''' Bodrum, Muğla, 1886<ref name='a' />


'''Vefat Yeri ve Tarihi:''' Kastamonu, 27 Ocak 1960<ref name='a' />
'''Vefat Yeri ve Tarihi:''' Pendik, İstanbul, 21 Ekim 1957<ref name='a' />


'''Kabrinin Yeri:''' Kastamonu Kabristanı (?)
'''Kabrinin Yeri:'''  


==Risale-i Nur ile Nasıl Tanıştığı==
==Risale-i Nur ile Nasıl Tanıştığı==
Mübarek yerleri yıkmak isteyen valiye engel olamayınca onu öldürmeye karar veren Hilmi Bey Üstad'ın evinin önünden geçerken Üstad onu çağırıp bir adet Tahmidiye Duasını yazmasını ister. O gece duayı yazan Hilmi Bey bu fikri bırakıp Üstad'a talebe olur.<ref name='a' />


==Bediüzzaman Said Nursi ile Görüşmeleri==
==Bediüzzaman Said Nursi ile Görüşmeleri==
Üstad Kastamonu'dayken ona talebe olmuş, Kastamonu'da ve Denizli Hapsinde hizmetinde bulunmuştur.


==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği==
==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği==


...
'''Dâhiliye Vekili''' İle Hasbihalden Bir Parçadır


Kardeşlerimize birer birer selâm ederiz. '''Hilmi''', Feyzi, Nazif, Emin sizlere selâm ve arz-ı hürmet ederler.
Hiçbir tarihte ve zemin yüzünde emsali vuku bulmayan bir zulme ve on vecihle kanunsuz bir gadre ve tazyike hedef olmuşum. Şöyle ki:


اَلْبَاقٖى هُوَ الْبَاقٖى
Hem şiddetli sû-i kasd eseri olarak zehirlenmeden hasta hem gayet zayıf, yetmiş bir yaşında ihtiyar hem kimsesiz, acınacak bir gurbette hem sako hem fanila ve pabucunu satmakla maişetini temin eden fakirü’l-hal hem yirmi beş sene münzevi olmasından, binden ancak tam sadık bir adam ile görüşebilen bir merdüm-giriz, mütevahhiş hem yirmi sene hayatını ve eserlerini üç mahkeme ve Ankara Ehl-i Vukufu inceden inceye tetkikten sonra bi’l-ittifak beraetine ve eserleri vatana, millete zararsız olarak menfaatli olmasına karar verilmiş bir masum hem Eski Harb-i Umumî’de ehemmiyetli hizmet etmiş bir evlad-ı vatan hem şimdi bu milleti, bu vatanı anarşilikten ve ecnebi ifsadlarından kurtarmak için meydandaki tesirli âsârıyla bütün kuvvetiyle çalışan bir hamiyet-perver ve mahkemede yetmiş şahitle ispat edildiği gibi yirmi beş senede bir gazeteyi okumayan, merak etmeyen ve yedi sene harb-i umumîye bakmayan, sormayan, bilmeyen ve eserlerinde kuvvetli delillerle siyasetten bütün bütün alâkasını kestiğini ispat eden ve dünyanıza karışmadığını adliyeleriniz resmen itiraf ettiği bir zararsız adam hem âhiretine ve ihlasına zarar gelmemek için şiddetle teveccüh-ü âmmeden kaçan ve kardeşlerinin onun hakkındaki hüsn-ü zanlarından ve medihlerinden çekinen, beğenmeyen bu bîçare Said’e; başta Dâhiliye Vekili olan sen, Afyon Valisini ve Emirdağ Zabıtasını musallat edip her gün bir ay haps-i münferid azabını çektirmek ve tecrid-i mutlak içinde tek başıyla bir haps-i münferidde durmaya mecbur etmek, hangi maslahatınız iktiza eder? Hangi kanun bu dehşetli gadre müsaade eder diye hukuk-u umumiyeyi muhafaza eden adliyenin yüksek dairesi vasıtasıyla '''Dâhiliye Vekili'''’ne beyan ediyorum.


Said Nursî
Zulmen bütün hukuk-u medeniyeden ve insaniyeden ve yaşamak hakkından mahrum edilen Said Nursî


([[Risale:Lemeat%27tan_Önceki_Mektuplar_(Kastamonu)#47. Parça|Kastamonu Lahikası]])
([[Risale:İkinci_Kısım_Mektuplar_(Emirdağ-1)#Dâhiliye Vekili İle Hasbihalden Bir Parçadır|Emirdağ Lahikası-1]])
----
----
Aziz, sıddık, metin, sebatkâr kardeşlerimize!
Aziz, sıddık kardeşlerim!
 
Evvela: Bir iki hafta Hüsrev’in kalemiyle mektubunu almadığımdan ve Konya’ya gönderdiğim mecmuaların cevabı gelmediğinden ve bir '''vekil-i dâhiliye''' başta olarak, düşmanlarımız anarşistlerle beraber beni emsalsiz tazyiklerinden ve buradaki münafıklar bazı safdil dostlarımızdan hem Eskişehir’e hem Konya’ya kitaplar gönderdiğimi ve Asâ-yı Musa mecmualarını aldığımı haber almalarından endişeler ederken, birden hiç emsali görülmemiş bir buçuk metre kar ve dehşetli fırtına ve soğuk bu mevsimde gelmesi, bir hiddet, bir gazap; dört defa zelzeleler ve geçen sene yağmursuzluk gibi Risale-i Nur ve şakirdleriyle münasebettar olabilir diye sordum: Bu bela umumîdir, yoksa Afyon ve Eskişehir vilayetlerine mi mahsustur?


...
Dediler ki: O iki vilayete mahsustur.


Risale-i Nur talebelerinden Nazif, Salahaddin, Tevfik, '''Hilmi''', Emin, Feyzi
Ben de Elhamdülillah dedim. Demek Risale-i Nur’a ve şakirdlerine umumî bir taarruz yoktur. Belki yalnız bana ve elimdeki Nurlara…


([[Risale:Lemeat%27tan_Önceki_Mektuplar_(Kastamonu)#74. Parça|Kastamonu Lahikası]])
([[Risale:İkinci_Kısım_Mektuplar_(Emirdağ-1)#24. Parça|Emirdağ Lahikası-1]])
----
----
Risale-i Nur şakirdlerinden Hâfız Tevfik, Mehmed Feyzi, Emin, '''Hilmi''', Kâmil’in bir fıkrasıdır
Evvela: Eski Dâhiliye Vekili, Şimdi Parti Kâtib-i Umumîsi '''Hilmi Bey'''! Yirmi sene zarfında bir tek istida dâhiliye vekili iken sana yazdım. Fakat yirmi senelik kaidemi bozmadım, vermedim. İstersen sana okuyacağım. Hem eski dâhiliye vekili hem şimdi kâtib-i umumî sıfatlarıyla seninle konuşacağım. Yirmi sene hükûmetle konuşmayan, tek bir defa yine hükûmet hesabına hükûmetin büyük bir rüknü ile konuşan adam, on saat kadar söylese azdır. Onun için siz benimle konuşmayı bir iki saat müsaade ediniz.


...
Sâniyen: Şimdi partinin kâtib-i umumîsi itibarıyla size bir hakikati beyan etmeye kendimi mecbur biliyorum. Hakikat de şudur:


Risale-i Nur şakirdlerinden
Sen kâtib-i umumî olduğun Halk Fırkasının, millet karşısında gayet ehemmiyetli bir vazifesi var. O da şudur:


Hâfız Tevfik Evet
Bin seneden beri âlem-i İslâmiyet’i kahramanlığı ile memnun eden ve vahdet-i İslâmiyeyi muhafaza eden ve âlem-i beşeriyeti, küfr-ü mutlaktan ve dalaletten şanlı bir surette kurtulmasına büyük bir vesile olan Türk milleti ve Türkleşmiş olanların din kardeşleri; eğer şimdi, eski zaman gibi kahramancasına Kur’an’a ve hakaik-i imana sahip çıkmazsanız ve sizler gibi ehl-i hamiyet, eskide yanlış bir surette ve din zararına medeniyetin propagandası yerinde doğrudan doğruya hakaik-i Kur’aniye ve imaniyeyi tervice çalışmazsanız, size kat’iyen haber veriyorum ve kat’î hüccetlerle ispat ederim ki âlem-i İslâm’ın muhabbet ve uhuvveti yerine, dehşetli bir nefret ve kahraman kardeşi ve kumandanı olan Türk milletine bir adâvet ve şimdi âlem-i İslâm’ı mahva çalışan küfr-ü mutlak altındaki anarşiliğe mağlup olup âlem-i İslâm’ın kalesi ve şanlı ordusu olan bu Türk milletinin parça parça olmasına ve şark-ı şimalîden çıkan dehşetli ejderhanın istila etmesine sebebiyet verecek.


'''Hilmi''' Evet
Evet, hariçte iki dehşetli cereyana karşı bu kahraman millet, Kur’an kuvvetiyle dayanabilir. Yoksa küfr-ü mutlakı, istibdad-ı mutlakı, sefahet-i mutlakı ve ehl-i namusun servetini serserilere ibahe etmesini âlet ederek dehşetli bir kuvvetle gelen bir cereyanı durduracak ancak İslâmiyet hakikatiyle mezcolmuş, ittihat etmiş ve bütün mazideki şerefini İslâmiyet’te bulmuş bu millet dayanabilir. Bu milletin hamiyet-perverleri ve milliyet-perverleri, her şeyden evvel bu mümtezic, müttehid milliyetin can damarı hükmünde olan hakaik-i Kur’aniyeyi terbiye-i medeniye yerine esas tutmak ve düstur-u hareket yapmakla o cereyanı durdurur inşâallah.


...
İkinci cereyan: Âlem-i İslâm’daki müstemlekatlarını kendilerine ısındırmak ve tam bağlamak için bu vatandaki kuvvetli merkeziyet-i İslâmiyeyi dinsizlikle ittiham etmekle bozmak ve âlem-i İslâm’ın irtibatını manen kesmek ve uhuvvetlerini bu millete adâvete çevirmek gibi bir planla şimdiye kadar bir derece muvaffak da olmuş. Eğer bu cereyanın aklı başında olsa bu dehşetli planı değiştirip hariçteki âlem-i İslâm’ı okşadığı gibi, bu merkezdeki İslâmiyet dinini okşasa hem o da çok istifade eder hem azîm fütuhatını bir derece muhafaza eder hem bu vatan ve millet dehşetli beladan kurtulur.


([[Risale:Lemeat%27tan_Sonraki_Mektuplar_(Kastamonu)#Risale-i Nur şakirdlerinden Hâfız Tevfik, Mehmed Feyzi, Emin, '''Hilmi''', Kâmil’in bir fıkrasıdır|Kastamonu Lahikası]])
Eğer şimdi siz kâtib-i umumî olduğunuz hamiyet-perver, milliyet-perver adamlar, şimdiye kadar cereyan eden ve medeniyet hesabına mukaddesatı çiğneyen usûlleri muhafazaya çalışıp üç dört şahsın inkılab namında yaptıkları icraatı esas tutarak mevcud haseneleri ve inkılab iyiliklerini onlara verip ve mevcud dehşetli kusurları millete verilse o vakit üç dört adamın seyyiesi üç dört milyon seyyie olup bu kahraman ve dindar milleti ve İslâm ordusu olan Türk milletinin geçmiş asırlardaki milyarlar şerefli merhum ordularına ve milyonlarla şehitlerine ve milletine büyük bir muhalefet ve ervahına bir manevî azap ve şerefsizlik olmakla beraber; o üç dört inkılabcı adamın pek az hisseleri bulunan ve millet ve ordunun kuvvet ve himmetiyle vücud bulan haseneleri o üç dört adama verilse o üç dört milyon iyilikler, üç dört haseneye inhisar edip küçülür, hiçe iner; daha dehşetli kusurlara keffaret olamaz.
----
Kardeşlerim! Bu kudsî hediyeniz bu şehre girdiği aynı zamanda, daha biz haber almadan, memleketimizde talebeler bir kitaba başladığı zaman, Kürtçe meftihane namında bir ziyafet verdiklerine tam bir misal olarak, Risale-i Nur’un beş talebesi, ayrı ayrı köylerde, ne biz ne onlar postadan haberimiz yokken, güya bu kudsî kitabın meftihanesi olarak her biri, ayrı ayrı taamdan mürekkeb bir küçük ziyafet getirdikleri nevinde, hiçbir sebep yokken, bütün bütün âdete muhalif bir tarzda o beşlerin bu noktada ittifakı ve tevafukları, beşimiz (Ben, Emin, Feyzi, '''Hilmi''', Tevfik) müttefikan karar verdik ki tesadüf kat’iyen imkânı yok. Demek buradaki medrese-i nuriyenin meftihanesi olarak rahmet-i İlahiye tarafından bir keramet-i Nuriyedir.


([[Risale:Lemeat%27tan_Sonraki_Mektuplar_(Kastamonu)#24. Parça|Kastamonu Lahikası]])
Sâlisen: Size karşı elbette çok cihetlerde dâhilî ve haricî muarızlar var. Ben dünya ve siyasetin haline bakmadığım için bilemiyorum. Fakat beni bu senede çok sıkıştırdıkları için mecburiyetle sebebine baktım ki size karşı bir muarız çıkmış. Eğer o muarız mükemmel bir reis bulup hakaik-i imaniye namına çıksa idi birden sizi mağlup ederdi. Çünkü bu milletin yüzde doksanı, bin seneden beri an’ane-i İslâmiye ile ruh ve kalp ile bağlanmış. Zahiren muhalif-i fıtratındaki emre, itaat cihetiyle serfürû etse de kalben bağlanmaz.
----
Hem yine Risale-i Nur’un mühim bir talebesi Köroğlu Ahmed’e bir miktar yoğurt hem teberrük hem tayin olarak verdik. Daha elinde yoğurdu tutarken Risale-i Nur’un masum talebelerinden '''Hilmi'''’nin mahdumu Ahmed, elinde öteki Ahmed’e verdiğim miktar yoğurtla kapıyı açtı. Risale-i Nur talebelerinden altı Ahmed’in bir günde bu çeşit tevafukatı tesadüfe benzemez belki o Ahmedlere nazar-ı dikkati celbeden bir işarettir.


([[Risale:Lemeat%27tan_Sonraki_Mektuplar_(Kastamonu)#42. Parça|Kastamonu Lahikası]])
Hem bir Müslüman, başka milletler gibi değil. Eğer dinini bıraksa anarşist olur, hiçbir kayıt altında kalamaz; istibdad-ı mutlaktan, rüşvet-i mutlakadan başka hiçbir terbiye ve tedbirle idare edilmez. Bu hakikatin çok hüccetleri, çok misalleri var. Kısa kesip sizin zekâvetinize havale ediyorum. Bu asrın Kur’an’a şiddet-i ihtiyacını hissetmekte İsveç, Norveç, Finlandiya’dan geri kalmamak size elzemdir. Belki onlara ve onlar gibilere rehber olmak vazifenizdir.
----
Risale-i Nur’un Lâhika Risalesi’nde Feyzi ile Emin ehemmiyetli mevki kazanmışlar, acaba ne haldedirler? O ehemmiyetli mevkiye muvafık vaziyete muvaffak oluyorlar mı? Kederleri yok mu? Hem hapishanede hakikaten merdane ve fedakârane istirahatime çalışan ve on sene şahsıma hizmet kadar beni minnettar eden Taşköprülü Sadık ve '''Hilmi''' ve İhsan ne haldedirler? Ve o civarda hususan İnebolu’daki kardeşlerimi unutamıyorum beni merak etmesinler. Risale-i Nur’un –bazı ara sıra– bazı yerlerde tevakkufuna mukabil, pek tesirli ve ehemmiyetli bir tarzda perde altında fütuhatı var. Telaş etmesinler; ihtiyat ile beraber sebat, metanet ve yazıda devam etsinler.


([[Risale:Birinci_Kısım_Mektuplar_(Emirdağ-1)#56. Parça|Emirdağ Lahikası-1]])
Siz, şimdiye kadar gelen inkılab kusurlarını üç dört adamlara verip şimdiye kadar umumî harp ve sair inkılabların icbarıyla yapılan tahribatları –hususan an’ane-i diniye hakkında– tamire çalışsanız hem size istikbalde çok büyük bir şeref ve âhirette büyük kusuratlarınıza keffaret olup hem vatan ve millet hakkında menfaatli hizmet ederek milliyet-perver, hamiyet-perver namına müstahak olursunuz.
----
Sâniyen: Feyzi ve Emin’in mektubu, benim çok endişelerimi izale etti. Evet, bu iki kardeşimizin sadakatleri ve hizmetleri ve Risale-i Nur’a sahabetlerinin çok ehemmiyeti var. Ve hapishanede dokuz ayda, dokuz sene kadar kıymettar hizmet eden '''Hilmi''' ve Sadık ve İhsan ve Beşkardeş namında Risale-i Nur’a kalemiyle çok hizmet eden ihtiyar Tahsin gibi ve Feyzi ve Emin’in mektubunda işaret edilen umum o civarda çok alâkadar olduğum kardeşlerimin hizmet-i Nuriyede devamları, beni sürurla ağlattırdı.


([[Risale:İkinci_Kısım_Mektuplar_(Emirdağ-1)#12. Parça|Emirdağ Lahikası-1]])
Râbian: Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor. Ve madem siz de herkes gibi kabre koşuyorsunuz. Ve madem o kat’î ölüm ehl-i dalalet için idam-ı ebedîdir, yüz bin hamiyetçilik ve dünya-perestlik ve siyasetçilik onu tebdil edemez. Ve madem Kur’an, o idamebedîyi ehl-i iman için terhis tezkeresine çevirdiğini güneş gibi ispat eden Risale-i Nur elinize geçmiş. Ve yirmi seneden beri hiçbir feylesof, hiçbir dinsiz ona karşı çıkamıyor, bilakis dikkat eden feylesofları imana getiriyor. Ve bu on iki sene zarfında dört büyük mahkemeniz ve feylesof ve ulemadan mürekkeb ehl-i vukufunuz, Risale-i Nur’u tahsin ve tasdik ve takdir edip iman hakkındaki hüccetlerine itiraz edememişler. Ve bu millet ve vatana hiçbir zararı olmamakla beraber, hücum eden dehşetli cereyanlara karşı sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’anî olduğuna, Türk milletinden hususan mektep görmüş gençlerden yüz bin şahit gösterebilirim.
----
Evvela: '''Hilmi''', İhsan, Emin’in ve Taşköprülü Sadık Bey’in mektupları, beni çok mesrur eyledi. Hakikaten bu kardeşlerimiz, hapishanede dokuz ayda dokuz sene kadar hizmet-i Nuriyeyi yaparak Isparta kahramanlarıyla omuz omuza geldiler. Ben, onların hem istirahatime hem hapisteki arkadaşlarımızın ittifaklarına ve yeni Nurların hizmetine tam çalışmalarını hiçbir vakit unutmayacağım. CenabHak onlardan ve sizden ebeden razı olsun. Ben hayalen, çok defa eski zamana ve Kastamonu’daki ve Barla’daki malûm yerlerime ve mesiregâhlarıma şevkle gidiyorum. Oralarda oturup ağlıyorum. O enislerimi hayalen görüyorum.
 
([[Risale:İkinci_Kısım_Mektuplar_(Emirdağ-1)#23. Parça|Emirdağ Lahikası-1]])
----
Hapishanede, hakikaten şahsıma ve Nurcuların ittihadına ve mahpusların Nurcularla tevafukuna unutulmayacak derecede '''Hilmi''' ile hizmet eden ve memleketinde hapisten evvel ve sonra kahramanane çalışan ve ismine tam mutabık Sadık Bey’in, akrabasıyla, validesiyle tebriğine ve benim namıma orada kurban kestiğine mukabil, bin bârekellah ve mâşâallah deriz. Ve onunla Risale-i Nur’a hem talebe ve bize selâm gönderen Salih oğlu Osman’a hem selâm ederiz hem Nur dairesinde kabul edildi deriz.


([[Risale:İkinci_Kısım_Mektuplar_(Emirdağ-1)#69. Parça|Emirdağ Lahikası-1]])
Elbette benim size karşı bu fikrimi tam nazara almak, ehemmiyetli bir vazifenizdir. Siz dünyevî çok diplomatları her zaman dinliyorsunuz; bir parça da âhiret hesabına konuşan, benim gibi kabir kapısında vatandaşların haline ağlayan bir bîçareyi dinlemek lâzımdır.
----
Kastamonu’da sekiz sene mübarek mahdumu ve merhum refikasıyla Risale-i Nur’a fevkalâde bir sadakatle çalışan ve kalemiyle Risale-i Nur’a çok hizmet eden ve çokları Nur dairesine getiren ve hapishanede kendi gibi kahramanlardan olan Sadık Bey’le hem istirahatime hem Nur şakirdlerinin tesanüdüne ehemmiyetli hizmet eden ve Feyzi ve Emin ve İhsan ve Ahmedler gibi has kardeşlerimizle yine Kastamonu’da Nurlara hizmet eden “Küçük Şeyh” namında '''Hilmi''' bana mektubunda, Nurcu olan refikasının vefatını bildiriyor. O merhume hakkında medar-ı şükrandır ki bir iki aydır, dualarımda Zehralar dediğim vakit, Hacerler de derdim; içinde o merhumeyi de niyet ediyordum. Vefatını bilmiyordum.


Cenab-ı Hak ona binler rahmet eylesin ve akrabasına sabr-ı cemil ihsan etsin, âmin!
Küçük bir hâşiye:


([[Risale:Üçüncü_Kısım_Mektuplar_(Emirdağ-1)#7. Parça|Emirdağ Lahikası-1]])
'''Hilmi Bey'''! Tâli’in var. Ben, hapiste ve burada iken hakkımda seni merhametsiz gördüm. Ne vakit hiddet ettim, bedduayı niyet ettim, Hilmi Bey namında benim bir kardeşim ve Nur’un has bir şakirdini her vakit hayırlı duamda ismiyle zikrettiğimden sana beddua niyet ederken, bu hayırlı duaya mazhar Hilmi Bey ismi âdeta şefaatçi oldu, beni men’etti; ben de o niyetten vazgeçtim. Senin beni tazip eden memurlarından gelen eziyete tahammül edip o bedduadan vazgeçtim. Çok defa hayret ediyordum, bana bu kadar sebepsiz azap vermekle beraber sana hiddet etmiyordum. Demek, en sonunda seninle dost olacağız diye o hiss-i kable’l-vuku ile kalbe gelmiş.
----
Fakat ben orada iken çok ehemmiyetli ve enaniyetli bir sofi-meşrep eski memurlardan bir zat ve gayet mühim malûmatlı, dünya ile çok alâkadar ve siyasî ve tüccar bir hoca, bana karşı ilişmedikleri için ben de onları daire-i Nur’a celbetmeye çalışmadım, onlara da ilişmedim. Şimdi Mehmed Feyzi ise Kastamonu’yu onların nüfuzundan kurtarıp Denizli gibi muvaffak olamıyor. '''Hilmi''', Sadık ve Ahmed Kureyşî gibi Nur’un kahramanları da köylerde bulunduğundan Feyzi’nin hizmeti bir derece hususi kalıyor. İnşâallah bir vakit tam muvaffak olurlar.


...
Bu istida, yirmi seneden beri hiç müracaat etmediğim halde, bir hiddet zamanında bir defa olarak beni tazip eden '''dâhiliye vekili Hilmi'''’ye hitaben yazılmış, bera-yı malûmat Afyon Emniyet Müdürüne gönderilmiş. Manasız, lüzumsuz dört beş defa bana sıkıntı verdiler. “Senin yazın böyle değil, kim sana böyle yazmış?” diye resmen beni karakola çağırdılar. Ben de dedim: Böylelere müracaat edilmez, yirmi sene sükûtum haklı imiş.


Kastamonu’da, Hâfız İhsan’ın imzasıyla ve Nur kahramanlarından '''Hilmi''' ve Emin’in müşterek mektubunu aldım. Ben, bu iki eski ve kıymetli ve sarsılmaz ve metin o kardeşlerime ve İhsanlara ve oradaki Nur şakirdlerine çok hasretler ve iştiyaklarla selâm ediyorum. Ve hapiste bizimle beraber ve bize hapiste çok hizmet eden İhsan nerededir, merak ediyorum.
([[Risale:Üçüncü_Kısım_Mektuplar_(Emirdağ-1)#10. Parça|Emirdağ Lahikası-1]])
 
([[Risale:Üçüncü_Kısım_Mektuplar_(Emirdağ-1)#15. Parça|Emirdağ Lahikası-1]])
----
Râbian: Bu dakikada Kastamonu Hüsrev’i Mehmed Feyzi’nin tebrik ve Nur fütuhatının müjdelerini hâvi parlak, güzel mektubunu aldım ve o kıymetli kardeşimiz başta olarak '''Hilmi''', Emin, Beşkardeşler; Ulviyeler, Zehralar, Lütfiyeler gibi Nurcu hemşirelerimizin hem leyali-i aşerelerini hem bayramlarını ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Hem Hulusi’nin hem Feyzi’nin mektuplarını leffen gönderiyoruz.
 
([[Risale:Üçüncü_Kısım_Mektuplar_(Emirdağ-1)#52. Parça|Emirdağ Lahikası-1]])
----
----
Emin ve Tahsin ve '''Hilmi'''’nin Bir Fıkrasıdır. Yirmi Yedinci Mektup’un Fıkraları İçine Girmeye Münasip Görüldü
Dâhiliye Vekili '''Hilmi Uran Bey'''’e Merhum Salih Yeşil Tarafından Yazılan Mektubun Sureti
 
...


Risale-i Nur şakirdlerinden
Yazıları yanlış telakki ve tefsirlere uğratılmakla senelerden beri çember içinde yaşatılan ve safi, samimi bir insan ve Müslümanlıktan başka hiçbir maksadı bulunmayan Bedîüzzaman Molla Said nam masumun, ya bulunduğu yerde veya Ankara’ya nakil ile orada hayat ve huzurunun muhafazası için sırf insaniyet namına yazılmış olan bu mahrem ricanameyi bizzat okumak nezaketinde bulunur ve genç zamanında yaptığı, unutulan hizmetlerine mükâfaten ihtiyar halinde bu adamı serbest bir ölüm hayatına kavuşturmak lütfunu diriğ buyurmazsanız, zat-ı keremkârlarına en büyük hürmetlerimi sunar, minnettarınız olurum.


Emin, Tahsin, '''Hilmi'''
Molla Said kimdir?


Evet, tasdik ediyorum
El-ân Afyon’un Emirdağı kazasında ikamete memur olan Molla Said, doğumundan itibaren Türk kardeşleri arasında yaşamış, Türk seciyesiyle perverde olmuş, Umumî Harp’te Kafkas’ın karlı dağlarında kahraman askerlerimiz arasında gönüllü alay kumandanı olarak mücahede ve irşad için dolaşıp büyük bir harp madalyası almış, Sarıkamış Taarruzu’nda, Bitlis’in sukutunda yaralı olduğu halde esir olup senelerce Rus garnizonlarında çile çekmiş, firar edip İstanbul’a gelerek ilmî kudretine binaen Dârülhikmeti’l-İslâmiye azalığında bulunmuş, Kuva-yı Milliye ihdasında halkı mücahedeye teşvik etmiş; Büyük Millet Meclisinin ilk senesinde Ankara’ya gelerek Hacı Bayram misafirhanesinde birçok mütereddid kimselere vatanın müdafaası lüzumunu anlatmak hizmetinde bulunmuş olan bu hakiki vatan-perver insanın, evvelce ibadete, imana, itikada müteallik yazdığı ve yazagelmekte olduğu eserleri, din ve dindarları sevmeyen bazı kimselerin, hususuyla Dâhiliye Vekaletinde bulunmuş olan menfaat-perest Şükrü Kaya’nın mezhep ve rejimine uygun gelmemekle, asılsız isnad ve uydurma raporlarla bu zavallı adam, yirmi küsur seneden beri hapis ve nefiy cezalarıyla perişan edilmiş ve iki sene evvelisi yine o yazıları bahanesiyle Kastamonu’daki çilehanesinden kollarına kelepçe vurularak kendisine selâm vermiş olan altmış altı adamla Denizli Cezaevine sevk ve on bir ay kadar hapsedildikten sonra, muzır telakki edilen o eserleri, evvela İstanbul Müftülüğünde bir heyet tarafından, bilâhare Ankara’da Diyanet Riyaseti ve Dil Tarih Enstitüsü azalarından mürekkep bir komisyon marifetiyle aylarca tetkik olunduktan sonra, bu eserlerin hiçbirisinde devletin siyasetini ve asayişi rencide edebilecek en ufacık bir şey görülmemekle, Molla Said ve Nur şakirdleri ve eserlerini okuyanlar, mahkeme kararıyla serbest bırakılmış ve Denizli’de oturmasına müsaade olunmuş iken maatteessüf bu ihtiyar adam, az zaman sonra Denizli’den Afyon’a ve oradan da Emirdağı kazasına teb’id ve herhangi bir Türk kardeşiyle dahi temastan men’edilmiş.


Said Nursî
Sayın beyim! Cumhuriyet serbestiyetinden, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun hürriyetinden mahrum kalan bu zavallı ihtiyar adam, her suretle himayeye lâyık, bakılmaya muhtaç, akraba ve taallukatı olmayıp sırf bir İslâm hükûmetin himayesine muhtaç bir İslâm mütefekkiridir. Şair-i meşhur Âkif Bey merhumun rivayetine nazaran, Mısır’ın en maruf ulemasından olan ve garbın müteaddid lisan ve felsefesine aşina bulunan üstad-ı a’zam Abdülaziz Çaviş’in yirmi küsur sene evvelisi “El-Ehram” ceridesindeki Said hakkında yazdığı “Fatînü’l-asır” başlıklı makalesini okuyan ve kendisiyle bizzat görüşen ilim adamları, bu zatın fıtraten ilmî kudretini ve İlahî mesleğini takdir edebilirler.
 
([[Risale:Parlak_Fıkralar_ve_Güzel_Mektuplar-1#Emin ve Tahsin ve '''Hilmi'''’nin Bir Fıkrasıdır. Yirmi Yedinci Mektup’un Fıkraları İçine Girmeye Münasip Görüldü|Sikke-i Tasdik-i Gaybi]])
----
Hem Risalei’n-Nur’un suhuletle intişarının bir kerametini, bu mektubu yazdığımız zamanda ve yemekteki keramet dakikasında gözümüzle gördük. Şöyle ki:


...
Sayın beyim! Kürtlük sözüyle türlü hakarete hedef olan Molla Said, seciyeten takdire şâyan bir Türk âşığı ve İslâmiyet hâdimidir. (Hâşiye[3]) Bundan memleketimiz içtimaen zarar değil, manen fayda görecektir. Ben namus ve şerefim namına şehadet ederim ki Molla Said, kat’iyen temiz bir adamdır. Onun için sizin gibi milletin dâhilen idare ve mukadderatına el koyan dirayetli zatlardan insaniyet namına temenniyatım şudur:


Elhasıl: Risaletü’n-Nur’un intişarına karşı gelen düşman ve casuslara mukabil bir tek fare çıktı, planlarını zîr ü zeber etti.
Yanlış anlayışlı jurnalcilerin sözleriyle hürriyet nimetinden, saf hava teneffüsünden, herhangi bir Türk kardeşiyle görüşmeden mahrum kalan bu adamı; hükûmetin adaleti, makamınızın ehemmiyeti namına ve adl ve ihsan kaziyesine tevfikan olsun, bu adam hakkında dahi adalet ve kendisiyle de hiç olmazsa bir defa olsun hüsn-ü niyetle görüştükten sonra onun hakkında ibka veya ifna kararını vermek lütfunda bulunursanız, elbette ehemmiyetli vazifenizi kanun dairesinde îfa etmiş olacağınızdan dolayı tarihçe-i hayatınıza takdire değer bir fasıl derc buyurmuş, adalet-perverliğinizi halka ve âcizleri gibi bacağı kesilmiş, köşede kalmış hür fikirli vak’a-nüvislere duyurmuş olursunuz efendim.


Evet, Tevfik Evet, Ahmed Evet, Tahsin Evet, '''Hilmi''' Evet, Feyzi Evet, Said Nursî
Milliyetini, memleketini candan seven; teninde, kanında, Kürtlük, Arnavutluk, Boşnaklık kanı kokusu olmayan, Erzurum’un eski milletvekillerinden, bacağı kesik Yeşil oğlu Mehmed Salih


([[Risale:Parlak_Fıkralar_ve_Güzel_Mektuplar-1#3. Parça|Sikke-i Tasdik-i Gaybi]])
([[Risale:İkinci_Kısım_Mektuplar_(Emirdağ-1)#Dâhiliye Vekili Hilmi Uran Bey’e Merhum Salih Yeşil Tarafından Yazılan Mektubun Sureti|Emirdağ Lahikası-1]])
----
----
Şu mütevali vekayi-i müsbete biz âciz hizmetçilere vazife-i aslîmizde ayrıca nazar-ı dikkati celbettiğine muttali olduktan sonra, bin hamd ü sena ile huzur-u Üstada birer birer vücud-u manevîmizle arz-ı endam eder ve mübarek ellerini öperiz. Aynı gayeye yardıma koşan ve aynı destgâhın alâkadarları olan Küçük Hüsrev Feyzi, Nazif, Emin, Tahsin, Tevfik, '''Hilmi''' gibi kardeşlerimize arz ederiz.
Bu yakınlarda Üstadımızın yanına ehemmiyetli iki miralay (ikisi de jandarma kumandanlarından) bir de ehemmiyetli bir mebus (partinin müfettişlerinden) Üstadın yanına geldiler. Uzun bir sohbetten sonra, üçü de kemal-i teslimiyetle Üstada dostluğa karar verdiler. Ve birisi şimdiden Risale-i Nur talebesi olmuş. O mebus (müfettiş-i umumî) Eski Said’in dostu imiş. Gittikten sonra haber aldık ki bu zatın vasıtasıyla eski dâhiliye vekili ve şimdi partinin kâtib-i umumîsi olan '''Hilmi Bey''', bilhassa hususi olarak Üstadın ziyaretine gelecek ve dostane bir surette görüşecek. Onun için Üstad da size gönderdiğimiz bu sureti aynen onun eline vermek, o mevzuda konuşmak için kaleme alınmış. Daha o gelmeden bera-yı malûmat size göndermeye Üstad bize izin verdi.
 
Risale-i Nur Şakirdlerinden


Hasan, Osman, Tahirî, Abdullah, Hulusi-i Sânî Sabri
([[Risale:Üçüncü_Kısım_Mektuplar_(Emirdağ-1)#12. Parça|Emirdağ Lahikası-1]])
 
([[Risale:Parlak_Fıkralar_ve_Güzel_Mektuplar-1#Risale-i Nur’un Beş Talebesinin Bir Fıkrasıdır|Sikke-i Tasdik-i Gaybi]])
----
----
Latîf Bir Tevafuka İşaret Eden Bir Fıkradır
Aziz, sıddık kardeşlerim!
 
...


Halil, '''Hilmi''', Salahaddin, Emin, Feyzi, Said Nursî
Merak etmeyiniz, inayet-i Rabbaniye devamdadır. Bu yeni taarruzları inşâallah akîm kalacak hem Nur’un fütuhatına yardım edecek. Şimdilik telaşsız, kanun dairesinde hakkımızdaki kanunsuz muameleyi def’etmek için bir kardeşimiz Ankara’ya gitsin. Eski partinin müfettişi '''Hilmi Uran''' ve Afyon vilayetinin müfettişi mebus Celal’i ve Diyanet Riyasetinde Ahmed Hamdi ve ehl-i vukuftaki Yusuf Ziya gibi zatları görsün, bize edilen kanunsuz ve keyfî muameleyi değiştirmeye çalışsın.


([[Risale:Parlak_Fıkralar_ve_Güzel_Mektuplar-2#Latîf Bir Tevafuka İşaret Eden Bir Fıkradır|Sikke-i Tasdik-i Gaybi]])
([[Risale:Üçüncü_Kısım_Mektuplar_(Emirdağ-1)#23. Parça|Emirdağ Lahikası-1]])
----
----
Henüz memleketlerinin hapishanelerinde bulunan kardeşlerimizden Kastamonu’dan Mehmed Feyzi ve Sadık ve Emin ve '''Hilmi''' ve İnebolu’dan Ahmed Nazif, Denizli Hapishanesine sevk edildiklerinde şu malûmatı verdiler:
Muhterem Üstadım, Efendim Hazretleri!


([[Risale:Parlak_Fıkralar_ve_Güzel_Mektuplar-2#Risale-i Nur’un Kahramanı Hüsrev Tarafından Kaleme Alınmıştır|Sikke-i Tasdik-i Gaybi]])
Kardeşimiz Müteahhid İsmail Efendi, '''Hilmi Bey'''’le hususi olarak her zaman görüşmekte olduğundan, bu hususta lâzım gelen izahatın verilmesini ona havale ederek biz doğruca Diyanet Riyasetine gittik.
----
Hilmi Bey! Tâli’in var. Ben, hapiste ve burada iken hakkımda seni merhametsiz gördüm. Ne vakit hiddet ettim, bedduayı niyet ettim, '''Hilmi Bey''' namında benim bir kardeşim ve Nur’un has bir şakirdini her vakit hayırlı duamda ismiyle zikrettiğimden sana beddua niyet ederken, bu hayırlı duaya mazhar '''Hilmi Bey''' ismi âdeta şefaatçi oldu, beni men’etti; ben de o niyetten vazgeçtim. Senin beni tazip eden memurlarından gelen eziyete tahammül edip o bedduadan vazgeçtim. Çok defa hayret ediyordum, bana bu kadar sebepsiz azap vermekle beraber sana hiddet etmiyordum. Demek, en sonunda seninle dost olacağız diye o hiss-i kable’l-vuku ile kalbe gelmiş.


([[Risale:Üçüncü_Kısım_Mektuplar_(Emirdağ-1)#10. Parça|Emirdağ Lahikası-1]])
([[Risale:Üçüncü_Kısım_Mektuplar_(Emirdağ-1)#27. Parça|Emirdağ Lahikası-1]])


==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==
==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==
152. satır: 110. satır:


==İlgili Maddeler==
==İlgili Maddeler==
*[[Hacer Erkal]]: Hilmi Beyin nurlara talebe olan hanımı.
*[[Ahmed Erkal]]: Hilmi Beyin nurlara talebe olan oğlu.


==Kaynakça==
==Kaynakça==

15.52, 21 Ağustos 2021 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

Thumb
Thumb

Hilmi Uran Osmanlı döneminde kaymakamlık, mülkiye müfettişliği, mutasarrıflık, Kars ili idari yöneticiliği ve son Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nda (1920) mebusluk yapmış bir siyasetçidir. Daha sonra TBMM'nin 3. Döneminden itibaren altı dönem CHP milletvekilliği, Nafia (Bayındırlık), Adalet ve İçişleri bakanlıkları ve parti müfettişliği yapmıştır. Bediüzzaman yirmi sene zarfında bir tek istidayı dâhiliye vekili iken ona yazmıştır. Ayrıca, ona Kur’an’a ve hakaik-i imana sahip çıkmasını ve benzeri nasihatları içeren bir mektup yazmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi 1950 seçimlerini kaybedip kendisi vekil seçilemeyince siyaseti bıraktı.[1][2][3]

Şahsi Bilgiler

Diğer İsimleri: Mustafa Hilmi Uran

Doğum Yeri ve Tarihi: Bodrum, Muğla, 1886[1]

Vefat Yeri ve Tarihi: Pendik, İstanbul, 21 Ekim 1957[1]

Kabrinin Yeri:

Risale-i Nur ile Nasıl Tanıştığı

Bediüzzaman Said Nursi ile Görüşmeleri

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği

Dâhiliye Vekili İle Hasbihalden Bir Parçadır

Hiçbir tarihte ve zemin yüzünde emsali vuku bulmayan bir zulme ve on vecihle kanunsuz bir gadre ve tazyike hedef olmuşum. Şöyle ki:

Hem şiddetli sû-i kasd eseri olarak zehirlenmeden hasta hem gayet zayıf, yetmiş bir yaşında ihtiyar hem kimsesiz, acınacak bir gurbette hem sako hem fanila ve pabucunu satmakla maişetini temin eden fakirü’l-hal hem yirmi beş sene münzevi olmasından, binden ancak tam sadık bir adam ile görüşebilen bir merdüm-giriz, mütevahhiş hem yirmi sene hayatını ve eserlerini üç mahkeme ve Ankara Ehl-i Vukufu inceden inceye tetkikten sonra bi’l-ittifak beraetine ve eserleri vatana, millete zararsız olarak menfaatli olmasına karar verilmiş bir masum hem Eski Harb-i Umumî’de ehemmiyetli hizmet etmiş bir evlad-ı vatan hem şimdi bu milleti, bu vatanı anarşilikten ve ecnebi ifsadlarından kurtarmak için meydandaki tesirli âsârıyla bütün kuvvetiyle çalışan bir hamiyet-perver ve mahkemede yetmiş şahitle ispat edildiği gibi yirmi beş senede bir gazeteyi okumayan, merak etmeyen ve yedi sene harb-i umumîye bakmayan, sormayan, bilmeyen ve eserlerinde kuvvetli delillerle siyasetten bütün bütün alâkasını kestiğini ispat eden ve dünyanıza karışmadığını adliyeleriniz resmen itiraf ettiği bir zararsız adam hem âhiretine ve ihlasına zarar gelmemek için şiddetle teveccüh-ü âmmeden kaçan ve kardeşlerinin onun hakkındaki hüsn-ü zanlarından ve medihlerinden çekinen, beğenmeyen bu bîçare Said’e; başta Dâhiliye Vekili olan sen, Afyon Valisini ve Emirdağ Zabıtasını musallat edip her gün bir ay haps-i münferid azabını çektirmek ve tecrid-i mutlak içinde tek başıyla bir haps-i münferidde durmaya mecbur etmek, hangi maslahatınız iktiza eder? Hangi kanun bu dehşetli gadre müsaade eder diye hukuk-u umumiyeyi muhafaza eden adliyenin yüksek dairesi vasıtasıyla Dâhiliye Vekili’ne beyan ediyorum.

Zulmen bütün hukuk-u medeniyeden ve insaniyeden ve yaşamak hakkından mahrum edilen Said Nursî

(Emirdağ Lahikası-1)


Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvela: Bir iki hafta Hüsrev’in kalemiyle mektubunu almadığımdan ve Konya’ya gönderdiğim mecmuaların cevabı gelmediğinden ve bir vekil-i dâhiliye başta olarak, düşmanlarımız anarşistlerle beraber beni emsalsiz tazyiklerinden ve buradaki münafıklar bazı safdil dostlarımızdan hem Eskişehir’e hem Konya’ya kitaplar gönderdiğimi ve Asâ-yı Musa mecmualarını aldığımı haber almalarından endişeler ederken, birden hiç emsali görülmemiş bir buçuk metre kar ve dehşetli fırtına ve soğuk bu mevsimde gelmesi, bir hiddet, bir gazap; dört defa zelzeleler ve geçen sene yağmursuzluk gibi Risale-i Nur ve şakirdleriyle münasebettar olabilir diye sordum: Bu bela umumîdir, yoksa Afyon ve Eskişehir vilayetlerine mi mahsustur?

Dediler ki: O iki vilayete mahsustur.

Ben de Elhamdülillah dedim. Demek Risale-i Nur’a ve şakirdlerine umumî bir taarruz yoktur. Belki yalnız bana ve elimdeki Nurlara…

(Emirdağ Lahikası-1)


Evvela: Eski Dâhiliye Vekili, Şimdi Parti Kâtib-i Umumîsi Hilmi Bey! Yirmi sene zarfında bir tek istida dâhiliye vekili iken sana yazdım. Fakat yirmi senelik kaidemi bozmadım, vermedim. İstersen sana okuyacağım. Hem eski dâhiliye vekili hem şimdi kâtib-i umumî sıfatlarıyla seninle konuşacağım. Yirmi sene hükûmetle konuşmayan, tek bir defa yine hükûmet hesabına hükûmetin büyük bir rüknü ile konuşan adam, on saat kadar söylese azdır. Onun için siz benimle konuşmayı bir iki saat müsaade ediniz.

Sâniyen: Şimdi partinin kâtib-i umumîsi itibarıyla size bir hakikati beyan etmeye kendimi mecbur biliyorum. Hakikat de şudur:

Sen kâtib-i umumî olduğun Halk Fırkasının, millet karşısında gayet ehemmiyetli bir vazifesi var. O da şudur:

Bin seneden beri âlem-i İslâmiyet’i kahramanlığı ile memnun eden ve vahdet-i İslâmiyeyi muhafaza eden ve âlem-i beşeriyeti, küfr-ü mutlaktan ve dalaletten şanlı bir surette kurtulmasına büyük bir vesile olan Türk milleti ve Türkleşmiş olanların din kardeşleri; eğer şimdi, eski zaman gibi kahramancasına Kur’an’a ve hakaik-i imana sahip çıkmazsanız ve sizler gibi ehl-i hamiyet, eskide yanlış bir surette ve din zararına medeniyetin propagandası yerinde doğrudan doğruya hakaik-i Kur’aniye ve imaniyeyi tervice çalışmazsanız, size kat’iyen haber veriyorum ve kat’î hüccetlerle ispat ederim ki âlem-i İslâm’ın muhabbet ve uhuvveti yerine, dehşetli bir nefret ve kahraman kardeşi ve kumandanı olan Türk milletine bir adâvet ve şimdi âlem-i İslâm’ı mahva çalışan küfr-ü mutlak altındaki anarşiliğe mağlup olup âlem-i İslâm’ın kalesi ve şanlı ordusu olan bu Türk milletinin parça parça olmasına ve şark-ı şimalîden çıkan dehşetli ejderhanın istila etmesine sebebiyet verecek.

Evet, hariçte iki dehşetli cereyana karşı bu kahraman millet, Kur’an kuvvetiyle dayanabilir. Yoksa küfr-ü mutlakı, istibdad-ı mutlakı, sefahet-i mutlakı ve ehl-i namusun servetini serserilere ibahe etmesini âlet ederek dehşetli bir kuvvetle gelen bir cereyanı durduracak ancak İslâmiyet hakikatiyle mezcolmuş, ittihat etmiş ve bütün mazideki şerefini İslâmiyet’te bulmuş bu millet dayanabilir. Bu milletin hamiyet-perverleri ve milliyet-perverleri, her şeyden evvel bu mümtezic, müttehid milliyetin can damarı hükmünde olan hakaik-i Kur’aniyeyi terbiye-i medeniye yerine esas tutmak ve düstur-u hareket yapmakla o cereyanı durdurur inşâallah.

İkinci cereyan: Âlem-i İslâm’daki müstemlekatlarını kendilerine ısındırmak ve tam bağlamak için bu vatandaki kuvvetli merkeziyet-i İslâmiyeyi dinsizlikle ittiham etmekle bozmak ve âlem-i İslâm’ın irtibatını manen kesmek ve uhuvvetlerini bu millete adâvete çevirmek gibi bir planla şimdiye kadar bir derece muvaffak da olmuş. Eğer bu cereyanın aklı başında olsa bu dehşetli planı değiştirip hariçteki âlem-i İslâm’ı okşadığı gibi, bu merkezdeki İslâmiyet dinini okşasa hem o da çok istifade eder hem azîm fütuhatını bir derece muhafaza eder hem bu vatan ve millet dehşetli beladan kurtulur.

Eğer şimdi siz kâtib-i umumî olduğunuz hamiyet-perver, milliyet-perver adamlar, şimdiye kadar cereyan eden ve medeniyet hesabına mukaddesatı çiğneyen usûlleri muhafazaya çalışıp üç dört şahsın inkılab namında yaptıkları icraatı esas tutarak mevcud haseneleri ve inkılab iyiliklerini onlara verip ve mevcud dehşetli kusurları millete verilse o vakit üç dört adamın seyyiesi üç dört milyon seyyie olup bu kahraman ve dindar milleti ve İslâm ordusu olan Türk milletinin geçmiş asırlardaki milyarlar şerefli merhum ordularına ve milyonlarla şehitlerine ve milletine büyük bir muhalefet ve ervahına bir manevî azap ve şerefsizlik olmakla beraber; o üç dört inkılabcı adamın pek az hisseleri bulunan ve millet ve ordunun kuvvet ve himmetiyle vücud bulan haseneleri o üç dört adama verilse o üç dört milyon iyilikler, üç dört haseneye inhisar edip küçülür, hiçe iner; daha dehşetli kusurlara keffaret olamaz.

Sâlisen: Size karşı elbette çok cihetlerde dâhilî ve haricî muarızlar var. Ben dünya ve siyasetin haline bakmadığım için bilemiyorum. Fakat beni bu senede çok sıkıştırdıkları için mecburiyetle sebebine baktım ki size karşı bir muarız çıkmış. Eğer o muarız mükemmel bir reis bulup hakaik-i imaniye namına çıksa idi birden sizi mağlup ederdi. Çünkü bu milletin yüzde doksanı, bin seneden beri an’ane-i İslâmiye ile ruh ve kalp ile bağlanmış. Zahiren muhalif-i fıtratındaki emre, itaat cihetiyle serfürû etse de kalben bağlanmaz.

Hem bir Müslüman, başka milletler gibi değil. Eğer dinini bıraksa anarşist olur, hiçbir kayıt altında kalamaz; istibdad-ı mutlaktan, rüşvet-i mutlakadan başka hiçbir terbiye ve tedbirle idare edilmez. Bu hakikatin çok hüccetleri, çok misalleri var. Kısa kesip sizin zekâvetinize havale ediyorum. Bu asrın Kur’an’a şiddet-i ihtiyacını hissetmekte İsveç, Norveç, Finlandiya’dan geri kalmamak size elzemdir. Belki onlara ve onlar gibilere rehber olmak vazifenizdir.

Siz, şimdiye kadar gelen inkılab kusurlarını üç dört adamlara verip şimdiye kadar umumî harp ve sair inkılabların icbarıyla yapılan tahribatları –hususan an’ane-i diniye hakkında– tamire çalışsanız hem size istikbalde çok büyük bir şeref ve âhirette büyük kusuratlarınıza keffaret olup hem vatan ve millet hakkında menfaatli hizmet ederek milliyet-perver, hamiyet-perver namına müstahak olursunuz.

Râbian: Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor. Ve madem siz de herkes gibi kabre koşuyorsunuz. Ve madem o kat’î ölüm ehl-i dalalet için idam-ı ebedîdir, yüz bin hamiyetçilik ve dünya-perestlik ve siyasetçilik onu tebdil edemez. Ve madem Kur’an, o idam-ı ebedîyi ehl-i iman için terhis tezkeresine çevirdiğini güneş gibi ispat eden Risale-i Nur elinize geçmiş. Ve yirmi seneden beri hiçbir feylesof, hiçbir dinsiz ona karşı çıkamıyor, bilakis dikkat eden feylesofları imana getiriyor. Ve bu on iki sene zarfında dört büyük mahkemeniz ve feylesof ve ulemadan mürekkeb ehl-i vukufunuz, Risale-i Nur’u tahsin ve tasdik ve takdir edip iman hakkındaki hüccetlerine itiraz edememişler. Ve bu millet ve vatana hiçbir zararı olmamakla beraber, hücum eden dehşetli cereyanlara karşı sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’anî olduğuna, Türk milletinden hususan mektep görmüş gençlerden yüz bin şahit gösterebilirim.

Elbette benim size karşı bu fikrimi tam nazara almak, ehemmiyetli bir vazifenizdir. Siz dünyevî çok diplomatları her zaman dinliyorsunuz; bir parça da âhiret hesabına konuşan, benim gibi kabir kapısında vatandaşların haline ağlayan bir bîçareyi dinlemek lâzımdır.

Küçük bir hâşiye:

Hilmi Bey! Tâli’in var. Ben, hapiste ve burada iken hakkımda seni merhametsiz gördüm. Ne vakit hiddet ettim, bedduayı niyet ettim, Hilmi Bey namında benim bir kardeşim ve Nur’un has bir şakirdini her vakit hayırlı duamda ismiyle zikrettiğimden sana beddua niyet ederken, bu hayırlı duaya mazhar Hilmi Bey ismi âdeta şefaatçi oldu, beni men’etti; ben de o niyetten vazgeçtim. Senin beni tazip eden memurlarından gelen eziyete tahammül edip o bedduadan vazgeçtim. Çok defa hayret ediyordum, bana bu kadar sebepsiz azap vermekle beraber sana hiddet etmiyordum. Demek, en sonunda seninle dost olacağız diye o hiss-i kable’l-vuku ile kalbe gelmiş.

Bu istida, yirmi seneden beri hiç müracaat etmediğim halde, bir hiddet zamanında bir defa olarak beni tazip eden dâhiliye vekili Hilmi’ye hitaben yazılmış, bera-yı malûmat Afyon Emniyet Müdürüne gönderilmiş. Manasız, lüzumsuz dört beş defa bana sıkıntı verdiler. “Senin yazın böyle değil, kim sana böyle yazmış?” diye resmen beni karakola çağırdılar. Ben de dedim: Böylelere müracaat edilmez, yirmi sene sükûtum haklı imiş.

(Emirdağ Lahikası-1)


Dâhiliye Vekili Hilmi Uran Bey’e Merhum Salih Yeşil Tarafından Yazılan Mektubun Sureti

Yazıları yanlış telakki ve tefsirlere uğratılmakla senelerden beri çember içinde yaşatılan ve safi, samimi bir insan ve Müslümanlıktan başka hiçbir maksadı bulunmayan Bedîüzzaman Molla Said nam masumun, ya bulunduğu yerde veya Ankara’ya nakil ile orada hayat ve huzurunun muhafazası için sırf insaniyet namına yazılmış olan bu mahrem ricanameyi bizzat okumak nezaketinde bulunur ve genç zamanında yaptığı, unutulan hizmetlerine mükâfaten ihtiyar halinde bu adamı serbest bir ölüm hayatına kavuşturmak lütfunu diriğ buyurmazsanız, zat-ı keremkârlarına en büyük hürmetlerimi sunar, minnettarınız olurum.

Molla Said kimdir?

El-ân Afyon’un Emirdağı kazasında ikamete memur olan Molla Said, doğumundan itibaren Türk kardeşleri arasında yaşamış, Türk seciyesiyle perverde olmuş, Umumî Harp’te Kafkas’ın karlı dağlarında kahraman askerlerimiz arasında gönüllü alay kumandanı olarak mücahede ve irşad için dolaşıp büyük bir harp madalyası almış, Sarıkamış Taarruzu’nda, Bitlis’in sukutunda yaralı olduğu halde esir olup senelerce Rus garnizonlarında çile çekmiş, firar edip İstanbul’a gelerek ilmî kudretine binaen Dârülhikmeti’l-İslâmiye azalığında bulunmuş, Kuva-yı Milliye ihdasında halkı mücahedeye teşvik etmiş; Büyük Millet Meclisinin ilk senesinde Ankara’ya gelerek Hacı Bayram misafirhanesinde birçok mütereddid kimselere vatanın müdafaası lüzumunu anlatmak hizmetinde bulunmuş olan bu hakiki vatan-perver insanın, evvelce ibadete, imana, itikada müteallik yazdığı ve yazagelmekte olduğu eserleri, din ve dindarları sevmeyen bazı kimselerin, hususuyla Dâhiliye Vekaletinde bulunmuş olan menfaat-perest Şükrü Kaya’nın mezhep ve rejimine uygun gelmemekle, asılsız isnad ve uydurma raporlarla bu zavallı adam, yirmi küsur seneden beri hapis ve nefiy cezalarıyla perişan edilmiş ve iki sene evvelisi yine o yazıları bahanesiyle Kastamonu’daki çilehanesinden kollarına kelepçe vurularak kendisine selâm vermiş olan altmış altı adamla Denizli Cezaevine sevk ve on bir ay kadar hapsedildikten sonra, muzır telakki edilen o eserleri, evvela İstanbul Müftülüğünde bir heyet tarafından, bilâhare Ankara’da Diyanet Riyaseti ve Dil Tarih Enstitüsü azalarından mürekkep bir komisyon marifetiyle aylarca tetkik olunduktan sonra, bu eserlerin hiçbirisinde devletin siyasetini ve asayişi rencide edebilecek en ufacık bir şey görülmemekle, Molla Said ve Nur şakirdleri ve eserlerini okuyanlar, mahkeme kararıyla serbest bırakılmış ve Denizli’de oturmasına müsaade olunmuş iken maatteessüf bu ihtiyar adam, az zaman sonra Denizli’den Afyon’a ve oradan da Emirdağı kazasına teb’id ve herhangi bir Türk kardeşiyle dahi temastan men’edilmiş.

Sayın beyim! Cumhuriyet serbestiyetinden, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun hürriyetinden mahrum kalan bu zavallı ihtiyar adam, her suretle himayeye lâyık, bakılmaya muhtaç, akraba ve taallukatı olmayıp sırf bir İslâm hükûmetin himayesine muhtaç bir İslâm mütefekkiridir. Şair-i meşhur Âkif Bey merhumun rivayetine nazaran, Mısır’ın en maruf ulemasından olan ve garbın müteaddid lisan ve felsefesine aşina bulunan üstad-ı a’zam Abdülaziz Çaviş’in yirmi küsur sene evvelisi “El-Ehram” ceridesindeki Said hakkında yazdığı “Fatînü’l-asır” başlıklı makalesini okuyan ve kendisiyle bizzat görüşen ilim adamları, bu zatın fıtraten ilmî kudretini ve İlahî mesleğini takdir edebilirler.

Sayın beyim! Kürtlük sözüyle türlü hakarete hedef olan Molla Said, seciyeten takdire şâyan bir Türk âşığı ve İslâmiyet hâdimidir. (Hâşiye[3]) Bundan memleketimiz içtimaen zarar değil, manen fayda görecektir. Ben namus ve şerefim namına şehadet ederim ki Molla Said, kat’iyen temiz bir adamdır. Onun için sizin gibi milletin dâhilen idare ve mukadderatına el koyan dirayetli zatlardan insaniyet namına temenniyatım şudur:

Yanlış anlayışlı jurnalcilerin sözleriyle hürriyet nimetinden, saf hava teneffüsünden, herhangi bir Türk kardeşiyle görüşmeden mahrum kalan bu adamı; hükûmetin adaleti, makamınızın ehemmiyeti namına ve adl ve ihsan kaziyesine tevfikan olsun, bu adam hakkında dahi adalet ve kendisiyle de hiç olmazsa bir defa olsun hüsn-ü niyetle görüştükten sonra onun hakkında ibka veya ifna kararını vermek lütfunda bulunursanız, elbette ehemmiyetli vazifenizi kanun dairesinde îfa etmiş olacağınızdan dolayı tarihçe-i hayatınıza takdire değer bir fasıl derc buyurmuş, adalet-perverliğinizi halka ve âcizleri gibi bacağı kesilmiş, köşede kalmış hür fikirli vak’a-nüvislere duyurmuş olursunuz efendim.

Milliyetini, memleketini candan seven; teninde, kanında, Kürtlük, Arnavutluk, Boşnaklık kanı kokusu olmayan, Erzurum’un eski milletvekillerinden, bacağı kesik Yeşil oğlu Mehmed Salih

(Emirdağ Lahikası-1)


Bu yakınlarda Üstadımızın yanına ehemmiyetli iki miralay (ikisi de jandarma kumandanlarından) bir de ehemmiyetli bir mebus (partinin müfettişlerinden) Üstadın yanına geldiler. Uzun bir sohbetten sonra, üçü de kemal-i teslimiyetle Üstada dostluğa karar verdiler. Ve birisi şimdiden Risale-i Nur talebesi olmuş. O mebus (müfettiş-i umumî) Eski Said’in dostu imiş. Gittikten sonra haber aldık ki bu zatın vasıtasıyla eski dâhiliye vekili ve şimdi partinin kâtib-i umumîsi olan Hilmi Bey, bilhassa hususi olarak Üstadın ziyaretine gelecek ve dostane bir surette görüşecek. Onun için Üstad da size gönderdiğimiz bu sureti aynen onun eline vermek, o mevzuda konuşmak için kaleme alınmış. Daha o gelmeden bera-yı malûmat size göndermeye Üstad bize izin verdi.

(Emirdağ Lahikası-1)


Aziz, sıddık kardeşlerim!

Merak etmeyiniz, inayet-i Rabbaniye devamdadır. Bu yeni taarruzları inşâallah akîm kalacak hem Nur’un fütuhatına yardım edecek. Şimdilik telaşsız, kanun dairesinde hakkımızdaki kanunsuz muameleyi def’etmek için bir kardeşimiz Ankara’ya gitsin. Eski partinin müfettişi Hilmi Uran ve Afyon vilayetinin müfettişi mebus Celal’i ve Diyanet Riyasetinde Ahmed Hamdi ve ehl-i vukuftaki Yusuf Ziya gibi zatları görsün, bize edilen kanunsuz ve keyfî muameleyi değiştirmeye çalışsın.

(Emirdağ Lahikası-1)


Muhterem Üstadım, Efendim Hazretleri!

Kardeşimiz Müteahhid İsmail Efendi, Hilmi Bey’le hususi olarak her zaman görüşmekte olduğundan, bu hususta lâzım gelen izahatın verilmesini ona havale ederek biz doğruca Diyanet Riyasetine gittik.

(Emirdağ Lahikası-1)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler

İlgili Resimler/Fotoğraflar

İlgili Maddeler

Kaynakça