Nevruz

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
20.31, 6 Eylül 2024 tarihinde Turker (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 49296 numaralı sürüm
(fark) ← Önceki sürüm | Güncel sürüm (fark) | Sonraki sürüm → (fark)

Nevruz veya Nevruz Bayramı dünya çapında çeşitli halklar tarafından çoğunlukla 21 Mart'ta, bazı toplumlarda ise 22 veya 23 Mart'ta kutlanan geleneksel yeni yıl ve bahar bayramıdır. Farsça yeni yıl anlamına gelen Nevruz, Selçuklu ve Osmanlı döneminde de Anadolu'da büyük bir coşkuyla kutlanmıştır. İslam geleneğinde yaygınlaşması muhtemelen İran’ın müslümanlarca fethedilmesinden sonradır. Nevruz genellikle baharın ilk günü kabul edilir ve bazen bahar (veya bahar günü) ile eş anlamlı olarak kullanılır. Aynı zamanda Kuzey yarımkürede gece ile gündüzün eşit olduğu gündür (ekinoks).[1][2]

Bediüzzaman Haşrin ispatına dair telif ettiği 10. Söz risalesinde kışın ölen yer yüzünün ve canlıların nevruzda tekrar canlanmasını haşre delil olarak beyan eder. Bazı mektuplarında rahmete vesile olan Risale-i Nur'a yapılan hücumlar durduğunda havanın kışın zemheriri içinde nevruz gibi güzelleştiğine dikkati çeker. Eski Said dönemindeki eserlerinden olan ve 1910 yılında telif edilen Münazarat'ta fedakarlık dersi vererek "Biz ölsek, milliyetimiz olan İslâmiyet haydır" der ve "Ölüm, Nevruz günümüzdür (baharımızdır)" mealindeki Arapça ibareyi (ﻭَﺍﻟْﻤَﻮْﺕُ ﻳَﻮْﻡُ ﻧَﻮْﺭُﻭﺯِﻧَﺎ) söyler. Baharın haşre nasıl büyük bir delil olduğunu Risalelerinde ispat eden, ömrü boyunca ölümün hakikatını beyan eden ve yapılan hücumlara karşı ölümden korkmadan İslami ve İmani hakikatları beyan eden Bediüzzaman'ın vefatından 50 sene önce söylediği bu söz, 50 sene sonra Nevruz günü (ve bir ihtimale göre Kadir gecesi olan 25 Ramazan) olan 23 Mart 1960 günü vefat etmesiyle kendisi için tahakkuk eder. Vefatından sonra Nurlar, milyonlar arasında neşrolup insanların imanını kurtararak bir cihetten manevi bir baharın başlangıcı olur.

Talebelerinden birisi Sünnet-i Seniyyeye dair 11. Lem'ayı çoğaltmayı tamamladığını üstadına bildirdiği bir mektupta Risale-i Nur'un kıymetini takdir ederek Nurların 14. hicri asrın nevruzu gibi bir bahar getirdiğini söyler.

Diğer İsimleri[değiştir]

Nevruz-u Sultanî

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Gel, bugün nevruz-u sultanîdir. (Hâşiye: Bu suretin remzini Dokuzuncu Hakikat’te göreceksin. Mesela, nevruz günü, bahar mevsimine işarettir. Çiçekli yeşil sahra ise bahar mevsimindeki rûy-i zemindir. Değişen perdeler, manzaralar ise fasl-ı baharın iptidasından yazın intihasına kadar Sâni’-i Kadîr-i Zülcelal’in, Fâtır-ı Hakîm-i Zülcemal’in kemal-i intizam ile değiştirdiği ve kemal-i rahmet ile tazelendirdiği ve birbiri arkasında gönderdiği mevcudat-ı bahariye tabakatına ve masnuat-ı sayfiye taifelerine ve erzak-ı hayvaniye ve insaniyeye medar olan mat’umata işarettir.) Bir tebeddülat olacak, acib işler çıkacak. Şu baharın şu güzel gününde, şu güzel çiçekli olan şu yeşil sahraya gidip bir seyran ederiz. İşte bak, ahali de bu tarafa geliyorlar. Bak, bir sihir var; o binalar birden harap oldular, başka bir şekil aldı. Bak, bir mu’cize var; o harap olan binalar, birden burada yapıldı. Âdeta bu hâlî bir çöl, bir medeni şehir oldu. Bak, sinema perdeleri gibi her saat başka bir âlem gösterir, başka bir şekil alır. Buna dikkat et ki o kadar karışık, süratli, kesretli, hakiki perdeler içinde ne kadar mükemmel bir intizam vardır ki her şey yerli yerine konuluyor. Hayalî sinema perdeleri dahi bunun kadar muntazam olamaz. Milyonlar mahir sihirbazlar dahi bu sanatları yapamazlar. Demek, bize görünmeyen o padişahın çok büyük mu’cizeleri vardır.

Ey sersem! Sen diyorsun: “Nasıl bu koca memleket tahrip edilip başka yere kurulacak?”

İşte görüyorsun ki her saat, senin aklın kabul etmediği o tebdil-i diyar gibi çok inkılablar, tebdiller oluyor. Şu toplanmak, dağılmak ve şu hallerden anlaşılıyor ki bu görünen süratli içtimalar, dağılmalar, teşkiller, tahripler içinde başka bir maksat var. Bir saatlik içtima için on sene kadar masraf yapılıyor. Demek bu vaziyetler maksud-u bizzat değiller. Bir temsildir, bir taklittirler. O zat mu’cize ile yapıyor. Tâ suretleri alınıp terkip edilsin ve neticeleri hıfzedilip yazılsın. –Nasıl ki manevra meydan-ı imtihanının her şeyi kaydediliyordu ve yazılıyordu.– Demek, bir mecma-ı ekberde muamele, bunlar üzerine devam edip dönecek. Hem bir meşher-i a’zamda daimî gösterilecek. Demek şu geçici, kararsız vaziyetler; sabit suretler, bâki meyveler veriyorlar.

Demek, bu ihtifalat; bir saadet-i uzma, bir mahkeme-i kübra, bilmediğimiz ulvi gayeler içindir.

(10. Söz)


Hem bu defa, bize hücumların aynı zamanında kış çok hiddet etti, şiddetli soğuk ve fırtına ile havanın kızdığını gösterdiği gibi; hücumları durmasıyla ve Nurcuların ferahlanmasıyla bu zemherir günleri nevruz günleri gibi gülmeye başladı. O tebessüm, devamla manevî bir müjde ve teselli veriyor kanaatindeyiz.

(Emirdağ-1 L.)


Hem Risale-i Nur yazın nasıl ki büyük bir yağmur ve rahmete sebep olduğu delillerle beyan edilip Gavs-ı Geylanî’nin (ks) kerametine dair risalede kaydedilen hâdise, Risale-i Nur’un bir kerameti olduğu gibi; bu seneki kışta Risale-i Nur’un merkez-i faaliyeti, Barla’dan Isparta’nın bağlarına nakledilmiş idi. Bağlarda soğuk ve fırtına, şehirden çok şiddetli oluyordu. Bu şiddetli kışta Risale-i Nur’un dersi tatil olmamak ve nâşiri de dayanabilmek için bir eser-i rahmet olarak bu senenin kışı gayet mutedil geçti.

Evet, herkes biliyor ki şimdiye kadar böyle mutedil ve bazı günleri yaza benzer tarzda bir kış, bu yakın zamanlarda görülmemişti. İşte bugün, yeni mart on iki, eski şubat yirmi yedidir. Sitte-i Sevr denilen fırtınalı altı meşhur günün üçüncü günü olan bugün, Nevruz günü gibi açıktır, güzeldir. Nasıl ki Risale-i Nur’un bereketi yüzünden rahmet-i İlahiye yaz ortasında bir bahar getirdiğini kanaat verecek emareler ile görmüştük; öyle de bu kış ortasında Risale-i Nur’un bereketi yüzünden bir güz mevsimi olmasına bir vesile olduğuna kanaat ettik.

(Sikke-i Tasdik-i Gaybi)


İşte en iyi haslet ki, dinimizin muktezasıdır. Biz ruhumuzla, canımızla, vicdanımızla, fikrimizle ve bütün kuvvetimizle demeliyiz: "Biz ölsek, milliyetimiz olan İslâmiyet haydır, ilelebed bakîdir. Milletim sağ olsun. Sevab-ı uhrevî bana kâfidir. Milletin hayatındaki hayat-ı maneviyem beni yaşattırır, âlem-i ulvîde beni mütelezziz eder.

ﻭَﺍﻟْﻤَﻮْﺕُ ﻳَﻮْﻡُ ﻧَﻮْﺭُﻭﺯِﻧَﺎ (Meali: Ölüm, Nevruz günümüzdür (baharımızdır))

(deyip, Nur'un ve hamiyetin nurlu rehberlerini kendimize rehber etmeliyiz)

(Münazarat)


Evet, baharda zeminin yüzünde sanat-ı Rabbaniye ile her tarafta sündüs-misal çiçeklerin açılmaları; cüz’î şuuru olan kimse bir kādir-i mutlak olan Zat-ı Zülcelal’den başkasına veremez. Öyle de risaleler umumiyetle Kur’an ömrünün asırlar, senelerinden on dördüncü asır nevruz-u sultanî misillü bir baharı taşıyorlar. Arı kadar aklı olan, bu baharda bu çiçeklerden istifade etmezse ne denir? Ve koca baharı görmeyen ehl-i basîrete ne denir? Ve görüp de kendini kışta zemherire atana ne denir? Heyhat! Kendine zîşuur ve ehl-i fikir ve ehl-i basîret süsü verenlere…

...

Fakir talebeniz Ali

(Barla L.)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

  • Bahar: Nevruz baharın başlangıcı kabul edilir.

Kaynakça[değiştir]