Rüstem

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Rüstem-i Zal İran millî destanının en güçlü kahramanıdır. Eşkânî ileri gelenlerinden gerçekten yaşamış bir kahraman olması ve millî destana girmesiyle birlikte kendisine birtakım olağan üstü efsanevî özellikler atfedilmesi muhtemeldir. Zira Bediüzzaman şöhretin zalime olduğu beyan ederken Rüstem'i misal vererek kendi malı olmayan kahramanlıkların da ona atfedilmesiyle hayali hurafevari bir şahsiyete dönüşmesinden bahseder. Ayrıca Firdevsî Şâhnâme adlı eserinde Rüstem'den bahseder. Bediüzzaman'ın bahsettiği bu kişinin Hz. Ömer Döneminde Sasani Devleti ile Kadisiye Savaşında Sasani ordusu başkomutanı olan Rüstem olma ihtimali de mevcuttur.[1][2]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Rüstem-i Sistani, Rüstem-ü İrani, Zaloğlu Rüstem (özellikle Türk edebiyatında)

Doğum Yeri ve Tarihi:

Vefat Yeri ve Tarihi:

Kabrinin Yeri:

Harita Konumu:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

İşte ey bu şimendiferdeki arkadaşlarım ve elli sene sonra fenlere çalışan kardeşlerim! Bu masum çocuğun yerinde Rüstem-i İranî, ya Herkül-ü Yunanî o acib kahramanlıklarıyla beraber tayy-ı zaman ederek, o çocuk yerinde burada bulunduklarını farzediniz. Onların zamanında şimendifer olmadığı için, elbette şimendiferin bir intizam ile hareket ettiğine bir itikadları olmayacak. Birden bu tünel deliğinden, başında ateş, nefesi gök gürültüsü gibi, gözlerinde elektrik berkleri olduğu halde, birden çıkan şimendiferin dehşetli tehdid hücumuyla Rüstem ve Herkül tarafına koşmasına karşı o iki kahraman ne kadar korkacaklar, ne kadar kaçacaklar!.. O hârika cesaretleriyle bin metreden fazla kaçacaklar. Bakınız nasıl bu Dabbetülarzın tehdidine karşı hürriyetleri, cesaretleri mahvolur. Kaçmaktan başka çare bulamıyorlar. Çünki onlar, onun kumandanına ve intizamına itikad etmedikleri için, mutî bir merkeb zannetmiyorlar. Belki gayet müdhiş, parçalayıcı, vagon cesametinde yirmi arslanı arkasına takmış bir nevi arslan tevehhüm ederler.

...

Küfür ve dalalet, bütün kâinatı ehl-i dalalete binler müdhiş düşmanlar taifeleri ve silsileleri gösteriyor. Kör kuvvet, serseri tesadüf, sağır tabiat elleriyle, manzume-i şemsiyeden tut, tâ kalbdeki verem mikroplarına kadar binler taife düşmanlar bîçare beşere hücum ettiklerini ve insanın câmi' mahiyeti ve küllî istidadâtı ve hadsiz ihtiyacâtı ve nihayetsiz arzularına karşı mütemadiyen korku, elem, dehşet ve telaş vermesiyle; küfür ve dalalet bir Cehennem zakkumu olduğunu ve bu dünyada da sahibini bir Cehennem içine koyduğunu.. ve din ve imandan hariç binler fenn ve terakkiyat-ı beşeriye o Rüstem ve Herkül’ün kahramanlıkları gibi beş para fayda vermediğini, yalnız ibtal-i his nev'inden muvakkaten o elîm korkuları hissetmemek için sefahet ve sarhoşlukla şırınga ediyor.

...

Kimin kalbinde imandan ve din-i haktan gelen bu hakikat çekirdeği -vicdanında- bulunmazsa ve nokta-i istinadı olmazsa, bilbedahe temsildeki Rüstem ve Herkül’ün cesaretleri ve kahramanlıkları kırıldığı gibi; onun cesareti ve kuvve-i maneviyesi müzmahil olur ve vicdanı tefessüh eder. Ve kâinatın hâdisatına esir olur. Herşeye karşı korkak bir dilenci hükmüne düşer. İmanın bu sırr-ı hakikatını ve dalaletin de bu dehşetli şekavet-i dünyeviyesini Risale-i Nur yüzer kat'î hüccetlerle isbat ettiğine binaen, bu pek uzun hakikatı kısa kesiyoruz.

(Teşhis-ül İllet (Asar-ı Bediiyye))


Hem de "milliyet" denilen, mâzi derelerinden ve hal sahralarından ve istikbâl dağlarından... hayme-nişîn olan Rüstem-i Zâl ve Selâhaddin-i Eyyubî (nüsha farkında: Celaleddin-i Harzemşah, Sultan Selim, Barbaros Hayri gibi ecdadınızdan dahî kahramanlarla...) gibi Kürd dâhi kahramanlarıyla bir çadırda oturan bir aile gibi herkesi başkasının haysiyet ve şerefi ile şereflendiren ve hissiyat-ı ulvîyenin enmuzeci ve İslâmiyet milliyeti içinde mezc olmuş olan fikr-i milliyetiniz size emr-i kat'î ile emrediyor ki: Tâ her biriniz umum bir milletin ma'kes-i hayatı ve hâmi-i saadeti ve umum milletin bir misal-i müşahhası olunuz.. şimdiki gibi bir şahıs değil, bir millet kadar büyüyeceksiniz. Zîrâ maksadın büyümesi ile himmet de büyür. Ve hamiyet-i İslâmiye ile (Türk, Kürd tam birleşmiş İslâmî ve dinî) o milliyetin galeyanıyla ahlâk da tekemmül ve teâli eder.

(Divan-ı Harbi Örfi)


Şöhret Zalimedir

Şöhret bir müstebittir, sahibine mal eder başkasının malını. Meşhur Hoca Nasreddin letaifi içinde, zekâtı –yani, onda biri onundur– asıl malı…

Rüstem-i Sistanî onun hayal-i şanı garet etti bir asır mefahir-i İran’ı. Gasb ve garetle şişti o namdar hayali.

Hurafata karıştı, attı nev-i insanı.

(Sözler, Lemeat)


Şöhret, insanın malı olmayanı da insana mal eder. Şöyle ki:

Beşerin seciyelerindendir, garib veya kıymettar bir şeyi asilzade göstermek için o kıymettar şeylerin cinsiyle müştehir olan zata nisbet ve isnad etmektir. Yani sözleri revaç bulmak veya tekzip olunmamak veyahut başka ağraz için zalimane ve istibdatkârane, bir milletin netaic-i efkârını veya mehasin-i etvarını bir şahısta görüp ondan bilirler. Halbuki o adamın şanındandır, o hediye-i müstebidaneyi reddede…

Zira güzel bir sıfat veya ulvi bir sanatla meşhur olan bir adam, hüsn-ü surînin maverasını görmek şanından olan nazar-ı sanatperveranesine haksız olarak ona isnad olunan emir arz edilip gösterilir ise “Senin dest-i hattındır.” denilir ise o emir, sanatın tenasüp ve muvazenesinden nâşi olan güzelliğini ihlâl ettiği için reddedip i’raz ve teberri edecektir. “Hâşâ ve kellâ!” diyecektir.

Bu seciyeye bina ile meşhur kaideye –Bir şey sabit olsa levazımıyla sabit olur.– istinaden insanlar o şahs-ı meşhurda tahayyülatlarına bir nizam verdirmek için muztardırlar ki çok kuvvet ve azamet ve zekâ gibi levazım-ı hârikulâdeyi isnad etsinler, tâ o şahsın cümle mensubatına merciiyeti mümkün olabilsin. O halde o adam bir ucûbe olarak zihinlerinde tecessüm eder.

Eğer istersen hayalat-ı Acemane içinde perverde olan Rüstem-i Zâl’in timsal-i manevîsine bak, gör, ne ucûbedir! Zira şecaatle müştehir olduğundan ve hiç İranîler tazyikatından kurtulamayan istibdat sırrıyla ve şöhret kuvvetiyle İranîlerin mefahirini gasb ve garet ederek büyülttü. Hayallerde büyüyüp şişti. Yalan, yalana mukaddime olduğu için şu hârikulâde şecaat, hârikulâde bir ömür ve dehşetli bir kamet ve onların levazım ve tevabileri olan çok emirleri toplayıp içinde o hayal-i hēil na’ra vurarak “Ben nev’un münhasırun fi’ş-şahs’ım.” der. Gulyabanî gibi hurafatı arkasına takarak dillerin destanlarında dönüyor. Emsaline dahi meydan açar.

(Muhakemat, 1. Makale, 4. Mukaddime)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]