Nasreddin Hoca

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Nasreddin Hoca Anadolu Selçukluları döneminde Hortu ile Akşehir çevresinde yaşamış olan efsanevi kişi ve mizah kahramanıdır. Akşehir'de imamlık ve kadılık yaptı. Fıkraları dikkatle incelendiğinde müslüman Türk halkının mizah sembolü olan Nasreddin Hoca’nın hazırcevap, insanları kırmadan doğruyu söyleyen, yeri geldiğinde kendisiyle de alay etmeyi bilen bir tip olduğu görülür. Daha önce Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetinde kalmış Romanya, Bulgaristan, Sırbistan, Hırvatistan, Yunanistan ve Arnavutluk’ta da Nasreddin Hoca fıkralarına yaygın biçimde rastlanmaktadır. Nasreddin Hoca fıkralarının genel nitelikleri güldürücü, düşündürücü, öğretici, eğlendirici ve şaşırtıcı olmalarıdır. Araştırmacılar Timur, I. Murad ya da I. Bayezid ile aynı dönemde yaşamadığı düşüncesindedir.

Nasreddin Hoca'nın Türkçe'ye kazandırdığı deyimlerden biri olan "İnce eleyip sık dokumak" ifadesine benzer ifadeler Risale-i Nur'da geçer ("Âdeta kâinatın bir hülâsası, bir çekirdeği hükmündedir. Elbette o halde bir çekirdeği bütün bir ağaçtan, bir zîhayatı bütün rûy-i zeminden ince elekle eleyip ve en hassas bir mizan ile ölçüp toplattırmak lâzım geliyor."[1])

Bediüzzamana, şöhretin zalime olup insanın malı olmayanı da insana mal ettiğini izah ederken Nasreddin Hoca'dan misal verir ve onun adına dillerde gezen latifelerin (fıkraların) aslında çok azının ona ait olduğunu ve ona ait olmayanları ona atfetmenin aslına zarar verdiğini söyler.[2][3]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Hoca Nasreddin, Molla Nasreddin Efendi

Doğum Yeri ve Tarihi: Sivrihisar’ın Hortu köyü, 1208[3]

Vefat Yeri ve Tarihi: 1284[3]

Kabrinin Yeri: Akşehir, Konya

Harita Konumu: [1]

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Şöhret Zalimedir

Şöhret bir müstebittir, sahibine mal eder başkasının malını. Meşhur Hoca Nasreddin letaifi içinde, zekâtı –yani, onda biri onundur– asıl malı…

Rüstem-i Sistanî onun hayal-i şanı garet etti bir asır mefahir-i İran’ı. Gasb ve garetle şişti o namdar hayali.

Hurafata karıştı, attı nev-i insanı.

(Lemeat, Sözler)


Şöhret, insanın malı olmayanı da insana mal eder. Şöyle ki:

Beşerin seciyelerindendir, garib veya kıymettar bir şeyi asilzade göstermek için o kıymettar şeylerin cinsiyle müştehir olan zata nisbet ve isnad etmektir. Yani sözleri revaç bulmak veya tekzip olunmamak veyahut başka ağraz için zalimane ve istibdatkârane, bir milletin netaic-i efkârını veya mehasin-i etvarını bir şahısta görüp ondan bilirler. Halbuki o adamın şanındandır, o hediye-i müstebidaneyi reddede…

Zira güzel bir sıfat veya ulvi bir sanatla meşhur olan bir adam, hüsn-ü surînin maverasını görmek şanından olan nazar-ı sanatperveranesine haksız olarak ona isnad olunan emir arz edilip gösterilir ise “Senin dest-i hattındır.” denilir ise o emir, sanatın tenasüp ve muvazenesinden nâşi olan güzelliğini ihlâl ettiği için reddedip i’raz ve teberri edecektir. “Hâşâ ve kellâ!” diyecektir.

Bu seciyeye bina ile meşhur kaideye –Bir şey sabit olsa levazımıyla sabit olur.– istinaden insanlar o şahs-ı meşhurda tahayyülatlarına bir nizam verdirmek için muztardırlar ki çok kuvvet ve azamet ve zekâ gibi levazım-ı hârikulâdeyi isnad etsinler, tâ o şahsın cümle mensubatına merciiyeti mümkün olabilsin. O halde o adam bir ucûbe olarak zihinlerinde tecessüm eder.

Eğer istersen hayalat-ı Acemane içinde perverde olan Rüstem-i Zâl’in timsal-i manevîsine bak, gör, ne ucûbedir! Zira şecaatle müştehir olduğundan ve hiç İranîler tazyikatından kurtulamayan istibdat sırrıyla ve şöhret kuvvetiyle İranîlerin mefahirini gasb ve garet ederek büyülttü. Hayallerde büyüyüp şişti. Yalan, yalana mukaddime olduğu için şu hârikulâde şecaat, hârikulâde bir ömür ve dehşetli bir kamet ve onların levazım ve tevabileri olan çok emirleri toplayıp içinde o hayal-i hēil na’ra vurarak “Ben nev’un münhasırun fi’ş-şahs’ım.” der. Gulyabanî gibi hurafatı arkasına takarak dillerin destanlarında dönüyor. Emsaline dahi meydan açar.

Ey hakikati çıplak görmek isteyen zat! Bu mukaddimeye dikkat et, zira hurafatın kapısı bu yerden açılır. Ve bab-ı tahkik dahi bunun ile seddolur. Hem de kıssadan hisse ve meylü’t-terakkiyle mütekaddimînin esasları üzerine bina ve seleflerin mevrusatında tasarruf ve ziyadeye cesaret bu şûristanda mahvolur. Eğer istersen meşhur Molla Nasreddin Efendi’ye de: “Bu garib sözler umumen senin midir?” Elbette sana diyecektir: “Şu sözler ciltleri dolduruyor. Epeyce ömür ister. Zira bütün sözlerim nevadirden değildir. Ben hocayım, onların zekâtını da bana verseler razıyım ve kâfidir. Fazlasını istemem. Zira zarafetimi tabiîlikten çıkarıp tasannua kalbeder.” Yahu, bu kökten hurafat ve mevzuat biter ve tenebbüt eder ve doğru şeyin kuvvetini bitirir.

(Muhakemat)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]