Molla Halil Siirdi

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Molla Halil Siirdî Doğu vilayetlerimizde yaşamış gayet meşhur ve sözü hüccet bir muhakkik bir Şafii Osmanlı alimidir. Bediüzzaman 15. Mektup'ta sahabeler arasındaki muharebeler hakkında söylediği "Sahabelerin muharebesinde kıyl ü kāl (dedikodu) etme. Çünkü hem kātil ve hem maktûl ikisi de ehl-i cennettirler." mealindeki cümlesini aktarır. İlk dinî bilgileri babasından aldı. Çocukluğunda Erzurumlu İbrâhim Hakkı’nın duasına mazhar olduğu rivayet edilir. Doğu Anadolu'da medrese icazet aldı. Hizan ve Siirt'te müderrislik yaptı, ders kitapları telif etti ve birçok âlim yetiştirdi. Kadirî tarikatına mensup idi ama vaktinin büyük kısmını ders vermeye ayırdığı için tasavvufun pratikleriyle fazla meşgul olamadı.[1]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Mele Xelile Seerdî

Doğum Yeri ve Tarihi: Bitlis’in Hizan ilçesinin Kulpik (Süttaşı) köyü, 1754[1]

Vefat Yeri ve Tarihi: Siirt, 1843[1]

Kabrinin Yeri: Siirt’in doğusundaki tepenin üzerinde, Şeyh Süleyman mezarlığında[1]

Harita Konumu: [1]

Eserleri[değiştir]

En tanınmış eseri olan Nehcü’l-Enâm, akaid konularının ele alındığı Kürtçe’nin Kurmanci Lehçesiyle yazılmış manzum bir eserdir.

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Hazret-i Ali (ra) zamanında başlayan muharebelerin mahiyeti nedir? Muhariplere ve o harpte ölen ve öldürenlere ne nam verebiliriz?

Elcevap: Cemel Vak’ası denilen Hazret-i Ali ile Hazret-i Talha ve Hazret-i Zübeyr ve Âişe-i Sıddıka radıyallahu teâlâ anhüm ecmaîn arasında olan muharebe, adalet-i mahza ile adalet-i izafiyenin mücadelesidir. Şöyle ki:

Hazret-i Ali, adalet-i mahzayı esas edip Şeyheyn zamanındaki gibi o esas üzerine gitmek için içtihad etmiş. Muarızları ise Şeyheyn zamanındaki safvet-i İslâmiye adalet-i mahzaya müsait idi fakat mürur-u zamanla İslâmiyetleri zayıf muhtelif akvam hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye girdikleri için adalet-i mahzanın tatbikatı çok müşkül olduğundan “ehvenü’ş-şerri ihtiyar” denilen adalet-i nisbiye esası üzerine içtihad ettiler. Münakaşa-i içtihadiye siyasete girdiği için muharebeyi intac etmiştir.

Madem sırf lillah için ve İslâmiyet’in menafii için içtihad edilmiş ve içtihaddan muharebe tevellüd etmiş; elbette hem kātil hem maktûl ikisi de ehl-i cennettir, ikisi de ehl-i sevaptır diyebiliriz. Her ne kadar Hazret-i Ali’nin içtihadı musîb ve mukabilindekilerin hata ise de yine azaba müstahak değiller. Çünkü içtihad eden hakkı bulsa iki sevap var. Bulmazsa bir nevi ibadet olan içtihad sevabı olarak bir sevap alır. Hatasından mazurdur.

Bizde gayet meşhur ve sözü hüccet bir zat-ı muhakkik Kürtçe demiş ki:

ژٖى شَرِّ صَحَابَانْ مَكَه قَالُ و قٖيلْ لَوْرَا جَنَّتٖينَه قَاتِلُ و هَمْ قَتٖيلْ

Yani sahabelerin muharebesinde kıyl ü kāl etme. Çünkü hem kātil ve hem maktûl ikisi de ehl-i cennettirler.

(15. Mektup)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]