Kastamonu Kalesi

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Kastamonu Kalesi Kastamonu şehrinin Batı yakasında tabi kayalık arazi üzerinde 12. Yüzyılda Bizans döneminde Komnenoslar Sülalesi tarafından ilk defa 860 m rakımda inşa edilmiş 112 m yüksekliğinde bir kaledir. Günümüzde görülen kule ve burçlar Candaroğulları ve Osmanlı döneminde yapılmıştır.[1] Kastamonu’nun panaromik açıdan izlenebileceği en iyi yer konumundadır.[2] Kale içerisinde sarnıçlar, zindan, kaçış tünelleri ile “Bayraklı Sultan” olarak anılan türbe bulunmaktadır.[3] Bediüzzaman Eskişehir hapsinden sonra sürgüne gönderildiği ve yaklaşık 8 kaldığı Kastamonu'da kale başına defalarca çıkmış ve kitaplarını tashih etmiştir. 3. Şua veya Münacat Risalesi olarak bilinen eserini bu kalede telif etmiştir.[4] 1943'te Bediüzzaman ve nur talebeleri zulmen Denizli hapsine konulduktan kısa bir süre sonra 27 Kasım 1943 Tosya-Ladik depremi vuku bulmuş ve kaleden bazı taşlar yuvarlanmış ve kale hasar görmüştür.

Coğrafi Bilgiler[değiştir]

Niteliği: Kale

Nüfus (yıl): -

Yüzölçümü (m2): Yaklaşık 6.200 m2 (155 m x 30/50 m)

Diğer İsimleri:

Kıta: Asya

Ülke: Türkiye

Vilayet/Eyalet: Kastamonu

İlçe/Kasaba: Merkez

Mahalle/Köy: Atabeygazi Mahallesi

Harita konumu: [1]

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Sabri’nin tabiri ve istihracıyla, Sure-i Ve’l-Asr işaretine muvafık olarak Risale-i Nur, Anadolu’yu Cebel-i Cûdi’de sefine gibi ve Isparta ve Kastamonu’yu âfat-ı semaviye ve arziyeden muhafazalarına bir vesile olduğunu ve “Risale-i Nur’a ilişmesinler, yoksa yakından bekleyen âfetler geleceklerini bilsinler, akıllarını başlarına alsınlar.” bu musibetten biraz evvel tekrar ile söylüyordum ve size de o mektuplar gönderilmişti. Şimdi aldığım haber: Kastamonu, civarı, kalesi, Risale-i Nur’un matemini tutmuş gibi ağlamış ve zelzele ile sıtma tutmuş, inşâallah yine Risale-i Nur’a kavuşacak ve gülecek ve şükredecek.

(13. Şua)


Yine Üstadımız tevkifimizden evvel mükerreren buyururlardı ki: “Ehl-i dünya, Risale-i Nur’a ilişmesinler; ilişirlerse âfetlerin hücumuna sebep olurlar.” Hakikaten herkesçe malûmdur ki: Risale-i Nur şakirdleri tevkif edilir edilmez her tarafta âfetler, zelzeleler, hastalıklar başlardı tâ Risale-i Nur’un hakkaniyeti tasdik olunup vatana faydalı olduğu itiraf edilinceye kadar çok yerlerde, ezcümle Kastamonu’da zelzele devam etti. Hattâ Kastamonu’nun tarihî yüksek kalesi –ki bazı risalelerin medresesi hükmüne geçti– Risale-i Nur’a ve müellifi olan Üstadımıza iştiyak ve hasretinden matem tutup en sağlam, köklü taşlarını aşağı atarak Üstadımızın ihbar-ı gaybîsini maddeten tasdik etmiştir.

(Tarihçe-i Hayat)


Daha sonra bizi Denizli’ye sevk ettiler. Kastamonu, İstanbul, Ankara dâhil olmak üzere on vilayetten adliyelere sevk edilen yüzü mütecaviz Risale-i Nur talebelerinin bir kısmı bırakılmış, yetmiş kişiden ibaret olan bir diğer kısmı da Denizli’de “Medrese-i Yusufiye” namını alan hapiste bulunuyordu. Bizim bütün müracaatlarımıza sudan cevap veriliyor, sevgili Üstadımız daha çok tazyik ve sıkıntı içerisinde yaşattırılıyor; ufunetli, rutubetli, zulmetli, havasız bir yerde bütün bütün konuşmaktan ve temastan men’edilmek suretiyle haps-i münferidde azap çektiriliyordu.

İşte bu sıralarda Denizli zindanının bu dehşetli ızdıraplarını geçirmekte idik. Allah’tan başka hiçbir istinadgâhları bulunmayan bu bîçarelerin bir kısmı Kastamonu’dan, diğer bir kısmı İnebolu’dan, diğer bir kısmı da İstanbul’dan henüz gelmemişlerdi. Şu vatanın her köşesinde hak ve hakikat için çırpınan ve saf kalpleriyle necatları için Rabb-i Rahîm’lerine iltica eden pek çok masumların semavatı delip geçen ve arşü’r-Rahman’a dayanan âhları boşa gitmedi. Allahu Zülcelal Hazretleri, o mübarek Üstadımızın Isparta’da söylediği gibi masumları cennete götüren, zalimleri cehenneme yuvarlayan dehşetli bir diğer zelzeleyi gönderdi. Karşısında Risalei’n-Nur müdafaa vaziyetinde bulunmamasından çok haneler harap oldu, çok insanlar enkaz altında ezildi, çokları sokak ortalarında kaldı. Henüz memleketlerinin hapishanelerinde bulunan kardeşlerimizden Kastamonu’dan Mehmed Feyzi ve Sadık ve Emin ve Hilmi ve İnebolu’dan Ahmed Nazif, Denizli Hapishanesine sevk edildiklerinde şu malûmatı verdiler:

“Zelzele tam gece saat sekizde başladı. Bütün arkadaşlar, ‌لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ zikrine devam ediyorduk. Zelzele bütün şiddetiyle devam etmekte idi. O sırada hatırımıza geldi: Risalei’n-Nur’u aşkla ve bir sâik ile üç beş defa şefaatçi ederek Cenab-ı Hak’tan halâs istedik. Elhamdülillah, derhal sakin oldu.

Kastamonu’da ise o gece kaleden kopan çok büyük bir taş, aşağıya yuvarlanarak bir haneyi ezmiş, birçok hanelerde yarıklar, çıkıklıklar olmuş, birkaç ev çökmüş, hükûmet binası yarılmış, daha bunun gibi hasarat ve zayiat olmuş. Fakat zelzele her gün olmak suretiyle bir müddet devam etmiş. Tosya’da bin beş yüz ev harap olmuş, ölü ve yaralı miktarı çok fazla imiş. Kargı ve Osmancık tamamen, Lâdik ve sair mahallerde zayiat fazla miktarda imiş. İnebolu’da bir minarenin alemi eğrilmiş, ufak tefek çatlaklıklar olmuş, hasarat ve zayiat olmamış.”

Ahmed Nazif, Emin, Sadık, Mehmed Feyzi

(Sikke-i Tasdik-i Gaybi)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

  • Üçüncü Şua: Kastamonu Kalesinde telif edilen risale
  • 1943 Tosya-Ladik Depremi: Kastamonu Kalesinde de hasara yol açan ve nur talebelerinin Denizli hapsine atılmasından kısa bir süre sonra gerçekleşen deprem.

Kaynakça[değiştir]