Ka'b İbn-i Lüeyy

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Ka'b İbn-i Lüeyy Peygamberimizin 7. göbekten ((1) Abdullah, (2) Abdülmuttalib, (3) Haşim, (4) Abdimenaf, (5) Kusay, (6) Kilab ve (7) Ka'b)[1]) atası olup kendisinden kısa bir zaman sonra gelecek Peygamberimizin Allah tarafından görevlendirilerek Mekke'de peygamber olarak ortaya çıkacağını, doğru haberler vereceğini hutbelerinde ve şiirlerinde haber vermiş ve gizlice davete başladığı ve kabilesinin onu terk ettiği zamana yetişseydi onun davetine sevinerek koşacağını ifade etmiştir.[2]

Bediüzzaman, Peygamberimizin atalarından Ka'b İbn-i Lüeyy’in meşhur şiirinin mu’cizekârane ve nübüvvettarane bir söze benzediğini söyler.

Kureyşliler arûbe günü Kâ‘b b. Lüeyy’in etrafında onun sohbetini dinlerlerdi. Bu sebeple Kâ‘b, arûbe gününe, “toplanma günü” mânasına gelmek üzere Cum‘a adını vermiş ve bu isim günümüze kadar ulaşmıştır.[3]

Peygamberimizin hutbede kullandığı ve bugün de çokça kullanılan ve risalelerde geçen "Emmâ ba'd" ifadesini bir rivayete göre ilk defa Kâ‘b b. Lüey kullanmıştır.[4]

Ka’b bin Lüeyy vefat ettiği zaman, Kureyşliler onun ölüm tarihini Fil Yılına kadar tarih başlangıcı edindiler.[5]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri:

Doğum Yeri ve Tarihi: Mekke, 305[5]

Vefat Yeri ve Tarihi: 454[4]

Kabrinin Yeri:

Harita Konumu:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın ecdadından olan Kâ’b İbn-i Lüeyy, nübüvvet-i Ahmediyeyi (asm) ilham eseri olarak şöyle ilan etmiş:

عَلٰى غَفْلَةٍ يَاْتِى النَّبِىُّ مُحَمَّدٌ فَيُخْبِرُ اَخْبَارًا صَدُوقًا خَبٖيرُهَا

Yani “Füc’eten, Muhammedü’n-Nebi gelecek, doğru haberleri verecek.”

(19. Mektup)


Ârif-i billah kısmından Peygamber’in cedlerinden Kâ’b İbn-i Lüeyy ve Yemen ve Habeş padişahlarından Seyf İbn-i Zîyezen ve Tübba’ gibi çok ârifler, o zaman evliyaları pek sarîh bir surette Muhammed’in (asm) risaletinden haber verip şiirlerle ilan etmişler. On Dokuzuncu Mektup’ta, ehemmiyetli ve kat’î bir kısmı yazılmış. Hattâ o padişahlardan birisi demiş: “Ben, Muhammed’e (asm) hizmetkâr olmasını bu saltanata tercih ederim.” Birisi de demiş: “Âh ben ona yetişse idim, onun ammizadesi olurdum.” Yani Hazret-i Ali gibi fedai bir hizmetkârı ve veziri olurdum. Her ne ise –tarih ve siyer kitapları bu haberleri tamamen neşir ile– bu ârifler, risalet-i Ahmediyeye (asm) kuvvetli ve küllî bir şehadetle sadıkıyetine imza basıyorlar.

(15. Şua)


Dersiniz ki: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın ecdadlarından nebi gelmiş midir?

Elcevap: Hazret-i İsmail aleyhisselâmdan sonra bir nass-ı kat’î yoktur. Ecdadlarından olmayan, yalnız Hâlid İbn-i Sinan ve Hanzele namında iki nebi gelmiştir. Fakat ecdad-ı Nebi’den, Kâ’b İbn-i Lüeyy’in meşhur ve sarîh ve tansis tarzındaki bu şiiri ki:

عَلٰى غَفْلَةٍ يَاْتِى النَّبِىُّ مُحَمَّدٌ § فَيُخْبِرُ اَخْبَارًا صَدُوقًا خَبٖيرُهَا

demesi, mu’cizekârane ve nübüvvettarane bir söze benzer. İmam-ı Rabbanî hem delile hem keşfe istinaden demiş ki: Hindistan’da çok nebiler gelmiştir. Fakat bazılarının ya hiç ümmeti olmamış veyahut mahdud birkaç adama münhasır kaldığı için iştihar bulmamışlar veyahut nebi ismi verilmemiş.

İşte İmam’ın bu düsturuna binaen, ecdad-ı Nebi’den bu nevi nebilerin bulunması mümkün.

(28. Mektup)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]