Ebu-l Hasen-i Şazeli

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
15.29, 6 Temmuz 2024 tarihinde Turker (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 45004 numaralı sürüm (→‎Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler)

Bu zatın kurucusu olduğu tarikat için Şazeliyye maddesine bakın

Seyyid Ebu’l-Hasan-ı Şazelî, Şâzeliyye tarikatının kurucusu büyük mutasavvıf ve alimdir. Soyu Hz. Hasan’a ulaşan bir aileye mensuptur. Küçük yaşta Kur’an’ı ezberledi ve hadis okudu. Alimlerden zahiri ilimler dersi aldı. Gençlik yıllarından itibaren tasavvuf yolunda karar kıldı. Abdüsselâm b. Meşîş ile tanışıp kendisine intisap etti. Seyrüsülûkünü tamamladıktan sonra bir mağarada inzivaya çekildi. Daha sonra Tunus’a, İskenderiye’ye ve Kahire'ye gitti. Buralarda halktan ve ulemâdan büyük ilgi gördü. Haçlılarla yapılan bir savaşa gözlerini kaybetmiş olmasına rağmen katıldı. En birinci halifesi Ebü’l-Abbas el-Mürsî, İkinci sıradakü mühim müridi menkıbelerini kaleme alan İbn Ataullah el-İskenderi ve diğer bir mühim müridi de Peygamberimiz için yazdığı Kaside-i Bürde adlı meşhur bir kasidesi olan İmam-ı Busiri'dir. İstanbul halk folklorunda kahvecilerin pîri olarak kabul edilmiştir.[1]

Bediüzzaman Al-i beytten olan ve umum mübarek silsilelerin başındaki nurani zatlara ve Kur'an'ın yıldızlar gibi yüksek talebelerine misal olarak Seyyid Ebu’l-Hasan-ı Şazelî'nin adını da zikreder. Bir talebesinin yazdığı, Barla lahikasında yer alan ve bir önceki müceddid Mevlana Halid-i Bağdadî ile Bediüzzaman'dan bahsederken bir mektupta Hazret-i Mevlana'da Nakşîlik tarîkatının daha galip olmasına karşılık Kādirî meşrebi ve Şazelî mesleğinin Bediüzzaman'da daha ziyade hükmettiği bahsi geçer.

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri:

Doğum Yeri ve Tarihi: Kuzey Afrika’nın en batı bölgesinde yer alan Sebte (Ceuta) şehri yakınlarındaki Gumâre, h. 593 (m. 1197)[1]

Vefat Yeri ve Tarihi: Ayzâb mevkiindeki Humeyserâ, Mısır, h. 656/m. 1258[1]

Kabrinin Yeri: Ayzâb mevkiindeki Humeyserâ, Mısır

Harita Konumu: [1]

Eserleri[değiştir]

Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî geride herhangi bir kitap bırakmamış, “Benim kitabım dostlarım ve müridlerimdir” demiştir. İmam-ı Şâzelî’nin çok sayıda hizbi ve dua terkibi günümüze ulaşmıştır.[1]

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Felillahi’l-hamd

اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى اٰلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلٰى اِبْرَاهٖيمَ وَ عَلٰى اٰلِ اِبْرَاهٖيمَ فِى الْعَالَمٖينَ اِنَّكَ حَمٖيدٌ مَجٖيدٌ

duası –umum ümmet, umum namazında, günde beş defa tekrar ettikleri bu dua– bilmüşahede makbul olmuştur ki Âl-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâm, Âl-i İbrahim aleyhisselâm gibi öyle bir vaziyet almış ki umum mübarek silsilelerin başında, umum aktar ve a’sarın mecmalarında o nurani zatlar kumandanlık ediyorlar. (Hâşiye: Hattâ onlardan bir tanesi olan Seyyid Ahmedü’s-Sünûsî, milyonlar müride kumandanlık ediyor. Seyyid İdris gibi diğer bir zat, yüz binden fazla Müslümanlara kumandanlık ediyor. Seyyid Yahya gibi bir başka seyyid, yüz binler adamlara emirlik ediyor ve hâkeza… Bu seyyidler kabilesinin efradlarında böyle zahirî kahramanlar çok olduğu gibi; Seyyid Abdülkadir-i Geylanî, Seyyid Ebu’l-Hasan-ı Şazelî, Seyyid Ahmed-i Bedevî gibi manevî kahramanların kahramanları dahi varlarmış.) Ve öyle bir kesrettedirler ki o kumandanların mecmuu, muazzam bir ordu teşkil ediyorlar.

Eğer maddî şekle girse ve bir tesanüd ile bir fırka vaziyetini alsalar İslâmiyet dinini milliyet-i mukaddese hükmünde rabıta-i ittifak ve intibah yapsalar hiçbir milletin ordusu onlara karşı dayanamaz! İşte o pek kesretli, o muktedir ordu, Âl-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdır ve Hazret-i Mehdi’nin en has ordusudur.

Evet, bugün tarih-i âlemde hiçbir nesil, şecere ile ve senetlerle ve an’ane ile birbirine muttasıl ve en yüksek şeref ve âlî haseb ve asil neseb ile mümtaz hiçbir nesil yoktur ki Âl-i Beyt’ten gelen seyyidler nesli kadar kuvvetli ve ehemmiyetli bulunsun. Eski zamandan beri bütün ehl-i hakikatin fırkaları başında onlar ve ehl-i kemalin namdar reisleri yine onlardır. Şimdi de kemiyeten milyonları geçen bir nesl-i mübarektir. Mütenebbih ve kalpleri imanlı ve muhabbet-i Nebevî ile dolu ve cihan-değer şeref-i intisabıyla serfirazdırlar.

Böyle bir cemaat-i azîme içindeki mukaddes kuvveti tehyic edecek ve uyandıracak hâdisat-ı azîme vücuda geliyor. Elbette o kuvvet-i azîmedeki bir hamiyet-i âliye feveran edecek ve Hazret-i Mehdi başına geçip tarîk-ı hak ve hakikate sevk edecek. Böyle olmak ve böyle olmasını, bu kıştan sonra baharın gelmesi gibi âdetullahtan ve rahmet-i İlahiyeden bekleriz ve beklemekte haklıyız.

(29. Mektup)


Felsefenin şakirdi, kendi nefsi için kardeşinden kaçar, onun aleyhinde dava açar.

Kur’an’ın şakirdi ise semavat ve arzdaki umum salih ibadı kendine kardeş telakki ederek, gayet samimi bir surette onlara dua eder ve saadetleriyle mesud oluyor ve ruhunda şedit bir alâkayı onlara karşı hisseder ki duasında اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ der. Hem en büyük şey olan arş ve şemsi, musahhar birer memur ve kendi gibi bir abd, bir mahluk telakki eder.

Hem iki şakirdin ulviyet ve inbisat-ı ruhlarını bundan kıyas et ki Kur’an, kendi şakirdlerinin ruhuna öyle bir inbisat ve ulviyet verir ki doksan dokuz taneli tesbihe bedel, doksan dokuz esma-i İlahiyenin cilvelerini gösteren doksan dokuz âlemlerin zerratını, birer tesbih taneleri olarak şakirdlerinin ellerine verir. “Evradlarınızı bununla okuyunuz.” der. İşte Kur’an’ın tilmizlerinden Şah-ı Geylanî, Rufaî, Şazelî (ra) gibi şakirdleri, virdlerini okudukları vakit dinle, bak! Ellerinde silsile-i zerratı, katarat adetlerini, mahlukatın aded-i enfasını tutmuşlar, onunla evradlarını okuyorlar. Cenab-ı Hakk’ı zikir ve tesbih ediyorlar.

(17. Lem'a)


عُلَمَاءُ اُمَّتٖى كَاَنْبِيَاءِ بَنٖى اِسْرَائٖيلَ sırrına mazhar ve salavatlarda âl-i İbrahim aleyhisselâma mukabil olan âl-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın içindeki büyük evliya ve Ali (ra) Hasan (ra) Hüseyin (ra) ve Ehl-i Beyt’in on iki imamı ve Gavs-ı A’zam, Ahmed-i Rufaî, Ahmed-i Bedevî, İbrahim-i Desukî, Ebu’l-Hasan-ı Şazelî gibi aktablar, imamlar ittifakla, hakkalyakîn bir itikadla ve keşfiyat ve müşahedatla ve ümmette gösterdikleri hârika irşadatla ve kerametlerle, risalet ve hakkaniyet ve sadıkıyet-i Muhammediyeye (asm) imanları ve şehadetleriyle imza basıyorlar.

(15. Şua)


Bak arkadaş! Bütün bu asırlar, o asr-ı saadetin güneşinden Ebu Hanife, Şafiî, Ebu Yezid, Cüneyd-i Bağdadî, Abdülkadir-i Geylanî, İmam-ı Gazalî, Muhyiddin-i Arabî, Ebu Hasen-i Şazelî, Şah-ı Nakşibend, İmam-ı Rabbanî (radıyallahu anhüm ecmaîn) gibi binlerce nurani ziyadar yıldızlar ayrılıp âlem-i beşeri tenvir etmişlerdir.

(Reşhalar, Mesnevi-i N.)


Kur’an-ı Kerîm’in, tilmizlerine verdiği ulviyet ve kıymet bununla anlaşılır ki: Bu küçük insan, küçük bir mikroba mağlup ve edna bir kerb ile yere düştüğü ve o kadar zayıf olduğu halde Kur’an-ı Kerîm’in feyiz ve irşadıyla o derece yükseklenir ve o derece letaifi inbisat eder ki dünya mevcudatını ve zerrat-ı kâinatı tesbih tanesi edip Mabud’unu o adetle zikreder. Hattâ bir kısımları bunları da az görüp Mabud-u Zülcelal’in liyakatini göstermek için gayr-ı mütenahî adetle, gayr-ı mütenahî tesbih ile Mabud-u Zülcemal’i zikrediyorlar. Dünya zerratının, virdlerine kâfi bir tesbih olmadığını ve nâkıs olduğunu gören ve cenneti zikirlerine gaye tanımayan ulüvv-ü himmet sahibi o tilmizler; kendi nefislerini, en edna bir mahluk-u İlahîden efdal görmediklerini gösteren bir hal ile nihayet derecede tevazu ve mahviyet gösteriyorlar.

O şecere-i tûba-i Kur’aniyenin hadd ü hesaba gelmez münevver meyvelerinden Kutb-u Geylanî, Rufaî, Şazelî gibi zâkirleri dinle. Nasıl tesbih tanelerine bedel zerrat-ı kâinatın silsilelerini ellerinde tutmuşlar, öylece Mabud’un zikrini çekiyorlar.

(Nur'un İlk Kapısı)


Şimdi gel, üstünde döneceğimiz her asra birer birer bak. Nasıl o asırlar, o Şems-i Hidayet’ten aldıkları feyizle çiçek açmışlar. Ebu Hanife, Şafiî, Ebu Yezid-i Bistamî, Cüneyd-i Bağdadî, Şeyh-i Geylanî, Muhyiddin-i Arabî, İmam-ı Gazalî, Ebu’l-Hasan-ı Şazelî, Şah-ı Nakşibend, İmam-ı Rabbanî gibi milyonlar münevver meyveleri veriyor.

(Nur'un İlk Kapısı)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

Hazret-i Mevlana, zülcenaheyndir. Yani hem Kādirî hem Nakşî tarîkat sahibi iken Nakşîlik tarîkatı onda daha galiptir. Üstadım bilakis Kādirî meşrebi ve Şazelî mesleği daha ziyade onda hükmediyor.

(Barla Lahikası)

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

Humeyserâ, Mısır'daki Türbesi

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]