En'am 38

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
15.44, 2 Ağustos 2024 tarihinde Turker (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 46188 numaralı sürüm

Önceki Ayet: En'am 37En'am SuresiEn'am 39: Sonraki Ayet

Meali: 38- Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler.

{Bu âyette yeryüzündeki bütün canlıların insanlar gibi birer tür oldukları bildirilmektedir. Tek hücrelilerden omurgalılara, sürüngenlerden ayaklarıyla yürüyenlere ve kanatlarıyla uçanlara varıncaya kadar bütün canlılar müstakil birer tür oluşturmaktadır. Ancak insan, bu türlerin en şereflisidir. Her türün kendine has ortak hayat kuralları vardır. Yüce Allah bunların hayatlarını, gerek toplu olarak gerekse fert fert kontrol eder; ihtiyaçlarını karşılar. Bu durum, yüce Allah'ın kudretinin sonsuzluğunu göstermektedir.}

Kur'an'daki Yeri: 7. Cüz, 131. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Sonra yağmurun çıplak sema cihetinden yağdığı herkesçe malûm olduğu halde مِنَ السَّمَٓاءِ kaydıyla takyid edilmesi, ıtlak içindir. Yani “sema” kaydıyla yapılan tahsis tamim içindir. Evet semanın kaydından anlaşılır ki o yağmur, bütün semanın ufkunu tutmuş, umumî bir şekilde yağıyor. Hiçbir yer ondan hâlî kaldığı yoktur. Evet وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِى الْاَرْضِ وَلَا طَٓائِرٍ يَطٖيرُ بِجَنَاحَيْهِ cümlelerinde dahi دَابَّةٍ in فِى الْاَرْضِ ile, طَٓائِرٍ in يَطٖيرُ ilâ âhir ile takyidleri ıtlak ve tamim içindir.

(Bakara 17.-20. Ayetler, İşarat-ül İ'caz)


اِعْلَمْ Kat'iyyen bil ki! Cenab-ı Fa'al-i Hakîm'in işinden sual olunmaz. Evet hiçbir şeyin, hiçbir ilmin ve hiçbir hikmetin hakkı yoktur ki, ondan sual etsin. Zira o, mülkünde istediği gibi tasarruf eden bir Malik-ül Mülk-i Zülcelal'dir. Ve bizim bilmediğimizi bilen bir Alîm ve Hakîm'dir. Öyle ise bir şeyin hikmetine ilmimizin ermemesi, o şeyin hikmetsizliğine delâlet etmez. Evet mutlak ekserde görünen hikmet-i âmme, burada bize mestur olup görünmeyen hikmetin de vücuduna şahid-i kat'îdir.

Meselâ, zîhayatların ölümlerinden müteellim oluruz.. Ve bazı hayvanat-ı latifenin kısacık ömürlerinde görünen güzelliğin eziyet görmesinden mükedder oluruz.. Ve hayata talib bazı canlı masnuatın kış gibi şedaidi görmeden evvel inkıraz bulmalarındaki vech-i rahmet nedir bilemeyiz. Halbuki şu teellüm ve manevî itiraz, hakikat-ı hale muttali' olmayan cehlimizden neş'et ediyor. Çünkü hiçbir zîhayat yoktur ki, tekalif-i hayat vazifelerini ifa eden muvazzaf birer nefer ve me'mur, birer abd gibi olmasın!. Tekalif-i hayat vazifesi ise, Hâlık-ı Mevt ve Hayat hesabına ve onun namına tesbihat ve tahmidatı yazan ve çizen bir vaziyettir. Hayatın hukuku ve gayeleri de, bitamamiha Hâlıka ait olduğundan o şey, kendi yaradanının şuhuduna bir an olsun mazhar olması kâfidir. Hattâ belki bilkuvve halî olan niyeti dahi kâfidir. Çekirdek ve tohumların niyetleri gibi... Öyle ise mevt, bir terhistir, bir paydostur, bir izin vermektir ve bir âzaddır.. Ve huzur-u Rahman'a bir davettir. Nasıl ki mülk sahibi de ferman buyurmuş:

ثُمَّ اِلٰي رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ

Evet Cenab-ı Hakk'ın kemal-i rahmetinin şanındandır ki, zîhayat mahlukları erzel-i ömür içinde bırakmasın. Ve onları müz'ic şeraitle memzuc olan ömrün şedaidi içersinde ibka etmesin. Evet, gül ve çiçeklerin âşık ve elçileri ve yeşillik ve semeratla telezzüz eden onların Emir ve Beyleri olan nazenin hayvancıkların vazifeden terhisleri misali, gibi... Yoksa o zîhayatlar, aşk u şevk ve lezzetle ifa etmekte oldukları vazife, şedaid-i hayata uğradığı zaman, onlar için külfet, zahmet ve musibete inkılab ederdi. İşte bunun içindir ki, onların Sani' ve Seyyid'i, şerait-i hayata muvafık olan ve tekalif-i hayatiye yükünün sühuleti vaktinde aşk ve şevkleri yerinde olduğu müddetçe, onları istimal ve istihdam eder. Lâkin sonra, ihtiyarlık, kış veya bazı şuûnatın tahavvülü gibi saltanatlarını istilaya uğratan ve şevklerini bozan hâdiselerin elemnâk çizgileri o zevil-hayatın simalarında kendini göstermeye başlar başlamaz, Rahman-ı Rahim'in rahmeti onlara izin ve terhis ile meded eder. Tâ ki onların emsallerini gönderip, bunları da onlar gibi aynı minval üzere hayatlarıyla hutut-u tesbihiyeyi dokuyup, Mevlâlarına hedaya-yı hayatları olan tesbihatı takdim etsinler ve seleflerinin vazifeleri bittiği yerden başlasınlar.

İşte ey kendini kendine ve hayatına malik zu'meden ve saadetini yalnız bu dünya hayatının rahatında tevehhüm eden gafil-i mütefer'in! Kat'iyyen bil ki; hata ediyorsun, halt ediyorsun, yanlış gidiyorsun, isyanda yuvarlanıyorsun!..

Evet, bir me'mur-u me'mun ve mütemessil-i mesrur olan hayvanı, malikini unutmuş olan kendi nefsine kıyas ettiğin için; kendi şuûnatı içinde işleyen rahmet-i âmmenin velvele-i celevatı güya umumî bir matemden gelen ağlayışların vaveylası imiş gibi sana görünmektedir. Fakat sen, onlara onlar için acıyor değilsin ki; o şefkat, memduh bir şefkat olsun. Belki sen, onları kendine kıyas yoluyla, kendini onların mevkiinde farz edip, onda fâni olmuş olan nefsine acıyorsun.

Amma bazı hayvanların, diğer bazılarına taslitlerinin hikmeti ise; zaiflerin dikkat, teyakkuz, cevvaliyet ve çeviklik almaları içindir. Hem tâ ki latif cihazatlarını istimal etsinler ve bilkuvve olan istidadlarını kuvveden fiile çıkarsınlar gibi, pek çok hikmetleri vardır. Hayvanat-ı ehliye ile vahşiyeyi müvazene etsen, bu hikmeti zâhir, bâhir görürsün.

(Nur, Mesnevi-i N. (Badıllı))

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]