Saff 8: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
 
31. satır: 31. satır:


([[Risale:1._Şuâ#Yirmi_Yedinci_Âyet|1. Şua]])
([[Risale:1._Şuâ#Yirmi_Yedinci_Âyet|1. Şua]])
----
Ben namazdan sonra bu tetimmeyi yazarken Sıddık Süleyman’ın halefi Emin, Sabri’nin [[Risale:1. Şua (Ayet-Hadis Mealleri)#32|{{Arabi|اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا}}]] âyetine dair parçayı aldığını ve ramazanın feyzinden onun izahı gibi nurlar istediğini gördüm. Ne yazdığımı Emin’e gösterdim, hayretle dedi: “Bu hem Sabri’nin hem Risale-i Nur’un bir kerametidir.”
Bu âyetteki esrarlı muvazene-i Kur’aniyeyi düşünürken Sure-i Hud’daki [[Hud 106|{{Arabi|فَاَمَّا الَّذٖينَ شَقُوا}}]] fıkrasına karşı [[Hud 108|{{Arabi|وَاَمَّا الَّذٖينَ سُعِدُوا فَفِى الْجَنَّةِ}}]] deki muvazene hatıra geldi ve bildirdi ki: Nasıl ki bu ikinci âyet ve birinci fıkra Risale-i Nur’un mesleğine, şakirdlerine tam tamına manen ve cifirce bakıyor. Öyle de [[Hud 108|{{Arabi|فَاَمَّا الَّذٖينَ شَقُوا فَفِى النَّارِ لَهُمْ فٖيهَا زَفٖيرٌ وَ شَهٖيقٌ}}]] âyeti dahi Risale-i Nur’un muarızlarına ve düşmanlarına ve onların cereyanlarının mebdeine ve faaliyet devresine ve müntehasına cifir ile tevafuk ile işaret eder. Şöyle ki:
[[Saff 8|{{Arabi|يُرٖيدُونَ لِيُطْفِؤُا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ}}]] gibi âyetlerin bahsinde Birinci Şuâ’da yedi sekiz âyâtın ehemmiyetle gösterdikleri bin üç yüz on altı ve yedi (1316-1317) tarihi ki Kur’an’a karşı olan sû-i kasdın mebdeidir. [[Risale:1. Şua (Ayet-Hadis Mealleri)#33|{{Arabi|فَاَمَّا الَّذٖينَ شَقُوا}}]] cifirce aynı tarihi gösteriyor. Eğer şeddeli “mim” iki “mim” sayılsa bin üç yüz elli yedi (1357), eğer şeddeli “lâm” iki “lâm” sayılsa bin üç yüz kırk yedi (1347) ki bu asrın tâğiyane faaliyet tarihidir. Her iki şeddeli ikişer sayılsa bin üç yüz seksen yedi (1387) ki [[Risale:1. Şua (Ayet-Hadis Mealleri)#34|{{Arabi|لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ}}]] dehşetli bir cereyanın müntehası tarihi olmak ihtimali var.
[[Risale:1. Şua (Ayet-Hadis Mealleri)#35|{{Arabi|فَفِى النَّارِ لَهُمْ فٖيهَا زَفٖيرٌ وَ شَهٖيقٌ}}]] ise bin üç yüz altmış bir (1361), eğer [[Risale:1. Şua (Ayet-Hadis Mealleri)#36|{{Arabi|فَفِى النَّارِ}}]] deki okunmayan {{Arabi|ى}} sayılmazsa bin üç yüz elli bir (1351) tarihini, eğer şeddeli “nun” asıl itibarıyla bir “lâm” bir “nun” sayılsa yine bin üç yüz otuz bir (1331) tarihini ve Harb-i Umumî âfetinin feryad u fîzar içindeki yangınını göstererek cehennem ateşinde zefir ve şehîk eden ehl-i şakavetin azabını haber verip ehl-i imanı fitnelere düşüren şakîlerin hem dünyada hem âhirette cezalarına işaret eder.
Aynen öyle de bu asra da zahiren bakan, esrarlı olan Sure-i [[Buruc 1|{{Arabi|وَ السَّمَٓاءِ ذَاتِ الْبُرُوجِ}}]] den şu âyetin [[Buruc 10|{{Arabi|اِنَّ الَّذٖينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنٖينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرٖيقِ}}]] ifadesi gibi hem İstanbul’un iki harîk-ı kebiri hem Harb-i Umumî’nin dehşetli yangınını cehennem azabı gibi o fitnenin bir cezasıdır diye işaret eder.
Elhasıl: Bu âyet her asra baktığı gibi bu asra daha ziyade nazar-ı dikkati celbetmek için cifirce bu asrın üç dört devresinin tarihlerine ve hâdiselerine işaret ve manasının suretiyle ve tarz-ı ifadesiyle iki cereyanın keyfiyetlerine ve vaziyetlerine îma eder.
Sabri’nin mektubu yolda iken ve gelmeden evvel o mektubun manevî tesiri ile bu âyeti ve [[Risale:1. Şua (Ayet-Hadis Mealleri)#37|{{Arabi|اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا}}]] âyetiyle beraber düşünürken hatırıma geldi. Risale-i Nur bu derece kuvvetli işaret-i Kur’aniyeye ve şakirdleri bu kadar kıymetli beşaret-i Furkaniyeye ve aktabların iltifatına mazhariyetin sırrı ve hikmeti, musibetin azameti ve dehşetidir ki hiçbir eserin mazhar olmadığı bir kudsî takdir ve tahsin almış.
Demek, ehemmiyet onun fevkalâde büyüklüğünden değil belki musibetin fevkalâde dehşetine ve tahribatına karşı mücahedesi cüz’î ve az olduğu halde gayet büyük öyle bir ehemmiyet kesbetmiş ki bu âyette işaret ve beşaret-i Kur’aniyede ifade eder ki Risale-i Nur dairesi içine girenler tehlikede olan imanlarını kurtarıyorlar ve imanla kabre giriyorlar ve cennete gidecekler diye müjde veriyorlar. Evet, bazı vakit olur ki bir nefer gördüğü hizmet için bir müşirin fevkine çıkar, binler derece kıymet alır.
İhtar: Geçmiş ve gelecek âyetlerin işaretleri yalnız tevafukla değil belki her bir âyetin mana-yı küllîsindeki cüz’iyat-ı kesîresinden bir cüz’î ferdi Risale-i Nur olduğuna îmaen, münasebet-i maneviyeye göre cifrî ve ebcedî bir tevafukla o münasebeti teyiden ve ona binaen hususi ona bakar demektir.
([[Risale:1._Şuâ#Beşinci_Âyet|1. Şua]])
----
----
Boyun bâlâ, gözün şehlâ, gören mecnun seni leyla
Boyun bâlâ, gözün şehlâ, gören mecnun seni leyla
48. satır: 68. satır:
Sözün hak hem özün hak hem mesleğin hak hem makamın Kâbe-tül Ulyâ.
Sözün hak hem özün hak hem mesleğin hak hem makamın Kâbe-tül Ulyâ.


[[Saf 8|{{Arabi|يُرٖيدُونَ لِيُطْفِؤُا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِهٖ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ}}]]
[[Saff 8|{{Arabi|يُرٖيدُونَ لِيُطْفِؤُا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِهٖ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ}}]]


...
...

08.52, 23 Ağustos 2024 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

Önceki Ayet: Saff 7Saff SuresiSaff 9: Sonraki Ayet

Meali: 8- Onlar ağızlarıyla Allah'ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır.

{Kâfirler Allah'ın dinine, kitabına ve delillerine sihir, şiir ve kehânet diyerek iftiralar uydursalar da Allah'ın dini yücelecektir.}

Kur'an'daki Yeri: 28. Cüz, 551. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Yirmi Yedinci Âyet

Sure-i Saf’ta يُرٖيدُونَ لِيُطْفِؤُا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِهٖ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ dur. Bu âyetteki نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِهٖ cümlesinin makam-ı cifrîsi, bin üç yüz on altı veya yedidir (1316-1317). Ve bu tarih ise sâbıkan yirmi birinci âyetin hâtimesinde zikredilen inkılab-ı fikrî sadedinde; Avrupa’nın bir müstemlekat nâzırı, Kur’an’ın nurunu söndürmesine çalışması tarihine ve Resaili’n-Nur müellifi dahi ona karşı o inkılab-ı fikrî sayesinde o nuru parlatmaya çalışması aynı tarihe hem yedi surede yedi defa تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ aynı tarihe hem طٰسٓ تِلْكَ اٰيَاتُ الْقُرْاٰنِ dahi aynı tarihe hem هَدٰينٖى رَبّٖٓى اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍ dahi aynı tarihe hem اِنَّ رَبّٖى عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍ dahi şeddeli “nun” bir “nun” sayılmak ve tenvin sayılmamak cihetiyle aynı tarihe hem فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ fermanı dahi aynı tarihe hem نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِهٖ dahi aynı tarihe bi’l-ittifak muvafakatları elbette remizden, işaretten, delâletten ziyade bir sarahattir ki Risale-i Nur o Nur-u İlahînin bir lem’ası olacağını ve düşmanları tarafından gelen şübehat zulümatını dağıtacağını mana-yı işarîsiyle müjdeliyor.

Hem bu cifrî ve müteaddid ve manidar tevafuklar ise kuvvetli bir münasebet-i maneviyeye istinad ederler. Evet, Resaili’n-Nur’un yüz yirmi dokuz risaleleri, yüz yirmi dokuz elektrik lambalarının şişeleri misillü Kur’an nur-u a’zamından uzanan tellerin başlarına takılıp o nuru neşrettikleri meydandadır. Risale-i Nur’un yarı ismi iki defa bu cümle-i âyette bulunmasıyla o münasebeti pek letafetlendiriyor.

(1. Şua)


Ben namazdan sonra bu tetimmeyi yazarken Sıddık Süleyman’ın halefi Emin, Sabri’nin اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا âyetine dair parçayı aldığını ve ramazanın feyzinden onun izahı gibi nurlar istediğini gördüm. Ne yazdığımı Emin’e gösterdim, hayretle dedi: “Bu hem Sabri’nin hem Risale-i Nur’un bir kerametidir.”

Bu âyetteki esrarlı muvazene-i Kur’aniyeyi düşünürken Sure-i Hud’daki فَاَمَّا الَّذٖينَ شَقُوا fıkrasına karşı وَاَمَّا الَّذٖينَ سُعِدُوا فَفِى الْجَنَّةِ deki muvazene hatıra geldi ve bildirdi ki: Nasıl ki bu ikinci âyet ve birinci fıkra Risale-i Nur’un mesleğine, şakirdlerine tam tamına manen ve cifirce bakıyor. Öyle de فَاَمَّا الَّذٖينَ شَقُوا فَفِى النَّارِ لَهُمْ فٖيهَا زَفٖيرٌ وَ شَهٖيقٌ âyeti dahi Risale-i Nur’un muarızlarına ve düşmanlarına ve onların cereyanlarının mebdeine ve faaliyet devresine ve müntehasına cifir ile tevafuk ile işaret eder. Şöyle ki:

يُرٖيدُونَ لِيُطْفِؤُا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ gibi âyetlerin bahsinde Birinci Şuâ’da yedi sekiz âyâtın ehemmiyetle gösterdikleri bin üç yüz on altı ve yedi (1316-1317) tarihi ki Kur’an’a karşı olan sû-i kasdın mebdeidir. فَاَمَّا الَّذٖينَ شَقُوا cifirce aynı tarihi gösteriyor. Eğer şeddeli “mim” iki “mim” sayılsa bin üç yüz elli yedi (1357), eğer şeddeli “lâm” iki “lâm” sayılsa bin üç yüz kırk yedi (1347) ki bu asrın tâğiyane faaliyet tarihidir. Her iki şeddeli ikişer sayılsa bin üç yüz seksen yedi (1387) ki لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ dehşetli bir cereyanın müntehası tarihi olmak ihtimali var.

فَفِى النَّارِ لَهُمْ فٖيهَا زَفٖيرٌ وَ شَهٖيقٌ ise bin üç yüz altmış bir (1361), eğer فَفِى النَّارِ deki okunmayan ى sayılmazsa bin üç yüz elli bir (1351) tarihini, eğer şeddeli “nun” asıl itibarıyla bir “lâm” bir “nun” sayılsa yine bin üç yüz otuz bir (1331) tarihini ve Harb-i Umumî âfetinin feryad u fîzar içindeki yangınını göstererek cehennem ateşinde zefir ve şehîk eden ehl-i şakavetin azabını haber verip ehl-i imanı fitnelere düşüren şakîlerin hem dünyada hem âhirette cezalarına işaret eder.

Aynen öyle de bu asra da zahiren bakan, esrarlı olan Sure-i وَ السَّمَٓاءِ ذَاتِ الْبُرُوجِ den şu âyetin اِنَّ الَّذٖينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنٖينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرٖيقِ ifadesi gibi hem İstanbul’un iki harîk-ı kebiri hem Harb-i Umumî’nin dehşetli yangınını cehennem azabı gibi o fitnenin bir cezasıdır diye işaret eder.

Elhasıl: Bu âyet her asra baktığı gibi bu asra daha ziyade nazar-ı dikkati celbetmek için cifirce bu asrın üç dört devresinin tarihlerine ve hâdiselerine işaret ve manasının suretiyle ve tarz-ı ifadesiyle iki cereyanın keyfiyetlerine ve vaziyetlerine îma eder.

Sabri’nin mektubu yolda iken ve gelmeden evvel o mektubun manevî tesiri ile bu âyeti ve اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا âyetiyle beraber düşünürken hatırıma geldi. Risale-i Nur bu derece kuvvetli işaret-i Kur’aniyeye ve şakirdleri bu kadar kıymetli beşaret-i Furkaniyeye ve aktabların iltifatına mazhariyetin sırrı ve hikmeti, musibetin azameti ve dehşetidir ki hiçbir eserin mazhar olmadığı bir kudsî takdir ve tahsin almış.

Demek, ehemmiyet onun fevkalâde büyüklüğünden değil belki musibetin fevkalâde dehşetine ve tahribatına karşı mücahedesi cüz’î ve az olduğu halde gayet büyük öyle bir ehemmiyet kesbetmiş ki bu âyette işaret ve beşaret-i Kur’aniyede ifade eder ki Risale-i Nur dairesi içine girenler tehlikede olan imanlarını kurtarıyorlar ve imanla kabre giriyorlar ve cennete gidecekler diye müjde veriyorlar. Evet, bazı vakit olur ki bir nefer gördüğü hizmet için bir müşirin fevkine çıkar, binler derece kıymet alır.

İhtar: Geçmiş ve gelecek âyetlerin işaretleri yalnız tevafukla değil belki her bir âyetin mana-yı küllîsindeki cüz’iyat-ı kesîresinden bir cüz’î ferdi Risale-i Nur olduğuna îmaen, münasebet-i maneviyeye göre cifrî ve ebcedî bir tevafukla o münasebeti teyiden ve ona binaen hususi ona bakar demektir.

(1. Şua)


Boyun bâlâ, gözün şehlâ, gören mecnun seni leyla

Sözün ferşte, gözün arşta, gönül meftun sana cânâ

Nikabın nur, nigâhın nur, kitabın nur senin ey nur

Bağın Nursî, huyun munis, özün İdris ferd-i yekta

Açılmış gül, öter bülbül, yüzünde var zarif bir tül

Yazılmış üstüne nurdan قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنٰى

Sana canın feda etmez mi senden hem görenler hak

Sözün hak hem özün hak hem mesleğin hak hem makamın Kâbe-tül Ulyâ.

يُرٖيدُونَ لِيُطْفِؤُا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِهٖ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ

...

Duanıza muhtaç talebeniz Hasan Feyzi

(Emirdağ Lahikası 1)


Gayet samimi bir kanaatle ve kuvvetli bir itimat ile ve derin bir ilimle ve parlak bir iman ile Risale-i Nur’un mahiyetini iki defadır tarif eden Risale-i Nur’un has şakirdlerinden ve ehemmiyetli eski muallimlerden Hasan Feyzi’nin Sikke-i Tasdik-i Gaybî’den aldığı bir ilham ile Risale-i Nur hakkında ve o nurun menbaı ve esası olan nur-u Muhammedî (asm) ve hakikat-i Kur’an ve sırr-ı iman tarifinde bu kasideyi yazmıştır.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

يُرٖيدُونَ لِيُطْفِؤُا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِهٖ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ

Ahmed yaratılmış o büyük nur-u Ehad’den

Her zerrede nurdur o ezelden hem ebedden

Bir nur ki odur hem yüce hem lâyetenahî

Ol Fahr-i Cihan Hazret-i Mahbub-u İlahî

...

Âciz, bîçare talebeniz

Hasan Feyzi (rahmetullahi aleyh)

(Emirdağ Lahikası 1)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]