Bakara 9: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
3. satır: 3. satır:
[[Kategori:İşarat-ül İ'caz'da Geçen Ayetler]]
[[Kategori:İşarat-ül İ'caz'da Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Risale-i Nur'da Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Risale-i Nur'da Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Bakara Suresinin Risale-i Nur'da Geçen Ayetleri]]
''Önceki Ayet: [[Bakara 8]] ← [[Kuran:Bakara|Bakara Suresi]] → [[Bakara 10]]: Sonraki Ayet''
''Önceki Ayet: [[Bakara 8]] ← [[Kuran:Bakara|Bakara Suresi]] → [[Bakara 10]]: Sonraki Ayet''



20.19, 5 Ağustos 2024 tarihindeki hâli

Önceki Ayet: Bakara 8Bakara SuresiBakara 10: Sonraki Ayet

Meali: 9- Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir.

Kur'an'daki Yeri: 1. Cüz, 2. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

(İşarat-ül İ'caz tefsirinde Bakara Suresinin 9.-10. ayetlerinin tefsirine mahsus kısmın tamamına buradan erişebilirsiniz)

يُخَادِعُونَ اللّٰهَ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا وَمَايَخْدَعُونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ ۞ فٖى قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ فَزَادَ هُمُ اللّٰهُ مَرَضًا وَلَهُمْ عَذَابٌ اَلٖيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ

Bu âyet bütün cümleleriyle nifaka hücum ederek münafıkları tevbih, takbih, tehdit, ta’cib etmekle evvelce اٰمَنَّا dedikleri kavli, ne maksada ve ne illete binaen söylediklerini ve nifakın en birinci cinayeti olan huda’ ve hilelerini beyan etmektedir.

Evvelen nifakın birinci cinayeti olan huda’a ait يُخَادِعُونَ den يَكْذِبُونَ ye kadar yedi cümleye terettüp eden müteselsil neticeleri nazara almak lâzımdır:

1- Allah’ı kandırmak gibi muhal bir şeyin talebinde bulunduklarına tahmik edilmişlerdir.

2- Menfaat niyetiyle kendilerine zarar dokundurmak için tesfih edilmişlerdir.

3- Menfaati mazarrattan tefrik edemedikleri için, techil edilmişlerdir.

4- Tıynetleri pis, sıhhatlerinin madeni hasta, hayat menbaları ölmüş ve saire gibi rezaletleriyle terzil edilmişlerdir.

5- Şifanın talebiyle marazlarını tezyid ettiklerine tezlil edilmişlerdir.

6- Elemden maada bir şeyi intac etmeyen koyu bir azap ile tehdit edilmişlerdir.

7- İnsanlarca alâmetlerin en çirkini olan kizb ile teşhir edilmişlerdir.

Sonra bu yedi cümlenin arasındaki intizam, irtibatın şöyle bir tasvir ile dinlenmesi lâzımdır

Bir şahıs bir şahsı, nasihatle fena bir şeyden men’ etmek üzere şöyle tevcih-i kelâmda bulunur:

“Yâ hâzâ! Aklın varsa şu yapmak istediğin şey muhaldir.

Hem nefsine zarardır.

İyi-kötüyü tefrik edecek bir hissin yok mudur?

Anlaşılan hakikati hurafe, tatlıyı acı gösteren seciyende bir hastalık vardır.

Tabiî o hastalıktan kurtulup şifayâb olmak istiyorsun. Fakat senin bu halin o hastalığı izale değil, tezyid ediyor. Eğer bu halin ile bir lezzet, bir zevk istersen en şedit bir elemi intac eden bir azap eline geçer. En-nihaye eğer sarhoşluğundan ayılıp, kötü halinden vazgeçmediğin takdirde, fesadın başkalara geçmemek üzere, hortumun üstüne bir damganın vurulmasıyla, seni teşhir ve ilan etmek lâzımdır.”

Kezalik Cenab-ı Hak, münafıkları nifaktan zecir ve men’ için kötü hallerini şöylece nakletmekle yüzlerine vuruyor.

يُخَادِعُونَ اللّٰهَ Yani hile ile Allah’ı kandırmak istiyorlar. Zira Resul-i Ekrem (asm) Allah’ın elçisidir. Ona yapılan hile, Allah’a râcidir. Allah’a yapılan hile ise muhaldir. Muhali talep etmek hamakattır. Böyle hayvancasına hamakat, taaccübü mûcibdir.

وَمَا يَخْدَعُونَ اِلَّا اَنْفُسَهُمْ Yani onlar ancak nefislerine hile yapıyorlar, zira fiillerinde nef’ değil zarar vardır. Bu zarar da nefislerine râcidir. Nefislerine zarar veren, ancak süfeha takımıdır.

وَمَا يَشْعُرُونَ Yani nef’ u zararı tefrik edecek bir hisse mâlik değillerdir. Bu ise cehaletin en alçak ve en aşağı bir derekesine düştüklerine işarettir.

فٖى قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ Yani nifak ve hasedden kalplerinde, ruhlarında öyle bir maraz vardır ki hakkı bâtıl, hakikati hurafe telakki etmeye sebeptir. Zaten fâsid bir kalpten, bozuk bir ruhtan böyle rezaletlerin çıkması tabiîdir.

فَزَادَهُمُ اللّٰهُ مَرَضًا Yani eğer onlar yaptıkları fenalıkla gayz ve hasedlerini izale için bir deva, bir ilaç talebinde iseler; o zannettikleri ilaç kalplerini, ruhlarını bozan bir zehirdir. Zehir ile tedavisine çalışan, elbette zelildir. Evet kırık ve yaralı bir el ile intikamını almak isteyen, yarasının artmasına hizmet eden bir miskindir.

وَلَهُمْ عَذَابٌ اَلٖيمٌ Yani eğer onlar bir zevk, bir lezzet talebinde iseler şu nifaklarında pek çok maasi olduğu gibi, muvakkat bir lezzet bile yoktur. Ancak dünyada şedit bir elemi, âhirette de en şedit bir azabı intac edecek bir dalalettir.

بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ Yani yaptıkları kizbden pişman olup nedamet etmedikleri takdirde, beyne’n-nâs yalancılıkla teşhir ve bir alâmetle tevsimleri lâzımdır ki başkalar, onlara itimad edip, marazlarına maruz kalmasınlar.

(Bakara 9.-10. Ayetler, İşarat-ül İ'caz)


Ey ihvan-ı müslimîn!. Hal, lisan-ı hal ile bize beşaret veriyor ki: Sırr-ı

ﻗَﺪْ ﺟَٓﺎﺀَ ﺍﻟْﺤَﻖُّ ﻭَ ﺯَﻫَﻖَ ﺍﻟْﺒَﺎﻃِﻞُ

boynunu kaldırmış, el ile istikbale işaret edip, yüksek ses ile ilân ediyor ki: Dehre ve tabayi'-i beşere, damen-i kıyamete kadar hâkim olacak, yalnız âlem-i kevnde adalet-i ezeliyenin tecellî ve timsali olan hakikat-ı İslâmiyettir ki, asıl insaniyet-i kübra denilen şey odur.

İnsaniyet-i suğra denilen mehasin-i medeniyet, onun mukaddimesidir. Görülmüyor mu ki; telahuktan neş'et eden tenevvür-ü efkâr ile toprağa benzeyen evham ve hayalât, hakâik-i İslâmiyenin omuzu üzerinden hafifleştirilmiştir. Bu hal gösteriyor ki: Nücûm-u sema-yı hidayet olan o hakâik tamamen inkişaf ve tele'lü' ve lem'a-nisar olacaktır.

عَلٰى رَغْمِ اُنُوفِ الْاَعْدَٓاءِ

Eğer istersen istikbal içine gir, bak! Hakikatlerin meydanında hikmetin taht-ı nezaret ve murakabesinde teslis içinde tevhidi arayanlar, safsata ederek asıl tevhid-i mahz ve itikad-ı kâmil ve akl-ı selim kabul ettiği akide-i hak ile mücehhez ve seyf-i bürhan ile mütekallid olanlarla mübareze ve muharebe eder ise; nasıl birden mağlub ve münhezim oluyor...

Kur'ân'ın üslûb-u hakîmanesine yemin ederim ki: Nasara'yı emsali ile havalandırarak dalalet derelerine atan, yalnız aklı azl ve bürhanı tard ve ruhbanı taklid etmektir.

Hem de İslâmiyeti daima tecellî ve inbisat-ı efkâr nisbetinde hakâiki inkişaf ettiren, yalnız İslâmiyetin hakikat üzerinde olan teessüs ve bürhan ile takallüdü ve akıl ile meşvereti ve taht-ı hakikat üstünde bulunması ve ezelden ebede müteselsil olan hikmetin desatirine mutabakat ve muhakâtıdır. Acaba görülmüyor; âyâtın ekser fevatih ve havatiminde nev'-i beşeri vicdana havale ve aklın istişaresine hamlettiriyor. Diyor:

ﺍَﻓَﻠﺎَ ﻳَﻨْﻈُﺮُﻭﻥَ ve ﻓَﺎﻧْﻈُﺮُﻭﺍ ve ﺍَﻓَﻠﺎَ ﻳَﺘَﺪَﺑَّﺮُﻭﻥَ ve ﺍَﻓَﻠﺎَ ﻳَﺘَﺬَﻛَّﺮُﻭﻥَ ve ﺗَﻔَﻜَّﺮُﻭﺍ ve ﻣَﺎ ﻳَﺸْﻌُﺮُﻭﻥَ ve ﻳَﻌْﻘِﻠُﻮﻥَ ve ﻣَﺎﻳَﻌْﻘِﻠُﻮﻥَ ve ﻳَﻌْﻠَﻤُﻮﻥَ ve ﻓَﺎﻋْﺘَﺒِﺮُﻭﺍ ﻳَﺎ ﺍُﻭﻟِﻰ ﺍﻟْﺎَﻟْﺒَﺎﺏِ

Ben dahi derim:

ﻓَﺎﻋْﺘَﺒِﺮُﻭﺍ ﻳَﺎ ﺍُﻭﻟِﻰ ﺍﻟْﺎَﻟْﺒَﺎﺏِ

Ey ihvan-ı müslimîn!. Hal, lisan-ı hal ile bize beşaret veriyor ki: Sırr-ı

ﻗَﺪْ ﺟَٓﺎﺀَ ﺍﻟْﺤَﻖُّ ﻭَ ﺯَﻫَﻖَ ﺍﻟْﺒَﺎﻃِﻞُ

boynunu kaldırmış, el ile istikbale işaret edip, yüksek ses ile ilân ediyor ki: Dehre ve tabayi'-i beşere, damen-i kıyamete kadar hâkim olacak, yalnız âlem-i kevnde adalet-i ezeliyenin tecellî ve timsali olan hakikat-ı İslâmiyettir ki, asıl insaniyet-i kübra denilen şey odur.

İnsaniyet-i suğra denilen mehasin-i medeniyet, onun mukaddimesidir. Görülmüyor mu ki; telahuktan neş'et eden tenevvür-ü efkâr ile toprağa benzeyen evham ve hayalât, hakâik-i İslâmiyenin omuzu üzerinden hafifleştirilmiştir. Bu hal gösteriyor ki: Nücûm-u sema-yı hidayet olan o hakâik tamamen inkişaf ve tele'lü' ve lem'a-nisar olacaktır.

عَلٰى رَغْمِ اُنُوفِ الْاَعْدَٓاءِ

Eğer istersen istikbal içine gir, bak! Hakikatlerin meydanında hikmetin taht-ı nezaret ve murakabesinde teslis içinde tevhidi arayanlar, safsata ederek asıl tevhid-i mahz ve itikad-ı kâmil ve akl-ı selim kabul ettiği akide-i hak ile mücehhez ve seyf-i bürhan ile mütekallid olanlarla mübareze ve muharebe eder ise; nasıl birden mağlub ve münhezim oluyor...

Kur'ân'ın üslûb-u hakîmanesine yemin ederim ki: Nasara'yı emsali ile havalandırarak dalalet derelerine atan, yalnız aklı azl ve bürhanı tard ve ruhbanı taklid etmektir.

Hem de İslâmiyeti daima tecellî ve inbisat-ı efkâr nisbetinde hakâiki inkişaf ettiren, yalnız İslâmiyetin hakikat üzerinde olan teessüs ve bürhan ile takallüdü ve akıl ile meşvereti ve taht-ı hakikat üstünde bulunması ve ezelden ebede müteselsil olan hikmetin desatirine mutabakat ve muhakâtıdır. Acaba görülmüyor; âyâtın ekser fevatih ve havatiminde nev'-i beşeri vicdana havale ve aklın istişaresine hamlettiriyor. Diyor:

ﺍَﻓَﻠﺎَ ﻳَﻨْﻈُﺮُﻭﻥَ ve ﻓَﺎﻧْﻈُﺮُﻭﺍ ve ﺍَﻓَﻠﺎَ ﻳَﺘَﺪَﺑَّﺮُﻭﻥَ ve ﺍَﻓَﻠﺎَ ﻳَﺘَﺬَﻛَّﺮُﻭﻥَ ve ﺗَﻔَﻜَّﺮُﻭﺍ ve ﻣَﺎ ﻳَﺸْﻌُﺮُﻭﻥَ ve ﻳَﻌْﻘِﻠُﻮﻥَ ve ﻣَﺎﻳَﻌْﻘِﻠُﻮﻥَ ve ﻳَﻌْﻠَﻤُﻮﻥَ ve ﻓَﺎﻋْﺘَﺒِﺮُﻭﺍ ﻳَﺎ ﺍُﻭﻟِﻰ ﺍﻟْﺎَﻟْﺒَﺎﺏِ

Ben dahi derim:

ﻓَﺎﻋْﺘَﺒِﺮُﻭﺍ ﻳَﺎ ﺍُﻭﻟِﻰ ﺍﻟْﺎَﻟْﺒَﺎﺏِ

Hâtime

ﻓَﺎﻋْﺘَﺒِﺮُﻭﺍ ﻳَﺎ ﺍُﻭﻟِﻰ ﺍﻟْﺎَﻟْﺒَﺎﺏِ

Zahirden ubûr ediniz! Hakikat sizi bekliyor. Fakat gördüğünüz vakit incitmeyiniz. Esahh ve lâzım!...

(Muhakemat)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]