Risale-i Nur'da Geçen Arapça Kökenli Kelimeler

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

(Şubat 2025 itibarıyla tamamlanma oranı: %56)

Bu sayfada Bediüzzaman'ın eserlerinde geçen Arapça kökenli kelimeler Arapça kök harflerine göre listelenmiş, bu kelimelerin kaç tanesinin Kur'an'da geçtiği belirtilmiş ve Bediüzzaman'ın eserlerinde ilgili kelimenin geçtiği cümlelerden bir tanesi misal olarak verilmiştir. Özel isimler dahil edilmemiştir. Arapça bilmeyenlere kolaylık olması ve genel okuyucuya hitap etmesi için Arapça harflerin aşağıdaki tabloda verilen okunuşları esas alınmıştır.

Kur'an'daki tüm kök harflerin sayısı ve her bir kök harften kaç kelime geçtiğine dair kapsamlı bir tablo için bu sayfaya bakın.

Bediüzzaman'ın eserlerinden geçen ve kökeni Türkçe, Arapça ve Farsça dışı diller olan kelimelerin listesi için bu sayfaya bakın.

Aşağıdaki tablolar hazırlanırken izlenen usul:

  1. Mevlüt Sarı'nın yaklaşık 1.700 sayfalık el-Mevarid Arapça-Türkçe lügatı baştan sonra taranarak Risalelerde geçen Arapça kelimeler listelendi.
  2. Dr. Ayşe Dolmacı'nın hazırladığı "Kur'an-ı Kerim'de Geçen Kelime Kökleri" PDF dosyasındaki tüm kök harfler ve kelimeler taranarak 1. maddedeki kelimelerden Kur'an'da geçenler işaretlendi. Yine aynı çalışmada ilgili kök harfteki kelimelerden Türkçe'ye geçenlerin listesi kontrol edildi (https://kurankelimeleri.com/).
  3. Büyük ölçüde http://www.erisale.com/ sitesinden yararlanılarak Bediüzzaman'ın eserlerinden örnek cümleler eklendi.
  4. Kelime anlamlarında Kubbealtı lügatından (http://www.lugatim.com/) ve (https://www.luggat.com/) adresindeki lügattan yararlanıldı.
  5. Kelime kökenlerinde gerekli görüldüğünde https://www.nisanyansozluk.com/ sitesinden yararlanıldı.
  6. Listeye dahil edilen Arapça kökenli kelimelerin sonuna Farsça/Türkçe ek eklenerek oluşturulan bileşik kelimeler ayrı bir kelime olarak dahil edilmedi (Ekler listesi için bkz.: Ekler Kategorisi)
  7. Risalelerde latin harfiyle yazılmış Arapça ibarelerde geçen kalıplaşmış cümlelerin kelimeleri mümkün mertebe dahil edildi (mesela Huz Mâ Safâ)
  8. Kelimelerin düzenli çoğulları ve müennesi çoğunlukla ayrı bir kelime olarak ele alınmadı
  9. Özel isimler dahil edilmedi (Peygamberimizin (sav) mübarek isimleri hariç)
  10. Arapça'dan Türkçe'ye şekil değiştirerek geçen, geçtikten sonra şekil değiştiren veya anlam kaymasına uğrayan ya da Arapça'daki kök harfler kullanılarak Türkçe'de yeni türetilen kelimeler dahil edildi.
  11. Tesniyeler (mesela ebeveyn vb.) ayrı kelime olarak dahil edildi
  12. Sayfada kelime arama kolaylığı için şapka (^) işareti mümkün olduğunca kullanılmadı
  13. "Kur'an'daki Kelimelerden Risalelerde Geçenlerin Sayısı" sütununda özel isimlerin hariç olduğu ve Arapça'daki kök harflerin fiil şekillerinin Türkçede neredeyse hiç aynen kullanılmadığı unutulmamalıdır.
  14. Aşağıdaki tabloda ilgili kelimenin farklı yazılışları "/" işaretiyle ayrılarak belirtilmiştir. İlgili kelimenin müennes, çoğul vb. gibi farklı kullanımları ise parantez "()" içinde verilmiş, parantez içindeki bu kelimelerin anlamları izleyen satırda yine parantez içinde verilmiştir.

Bediüzzaman'ın Eserlerinde Geçen Arapça Kökenli Kelimeler[değiştir]

Elif (ا) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Elif-Be-Cim-Dal (1)
Ebced Hesapta kullanılan harflerin ilk 4'ü; bir hesaplama sistemi ...hem cifir ilminin en esaslı bir kaidesi ve mühim bir anahtarı olan makam-ı ebcedî ile işaret ise,...
Elif-Be-Dal (4) +
Abad Sonsuzluklar ...ebedül'âbad memleketinin iskelesi hükmünde olan kabir tünelinin kapısına sevk eden Hâlık-ı Rahmânü'r-Rahîmden medet istiyorum.
Ebed (Ebedi) Sonsuzluk + ...ebedül'âbad memleketinin iskelesi hükmünde olan kabir tünelinin kapısına sevk eden Hâlık-ı Rahmânü'r-Rahîmden medet istiyorum.
Müebbed Ömür boyu(nca) O muvakkat yeri harap edip müebbed sarayları, zindanları hâvi diğer bir memleket kuracağım.
Te'bid/Tebid Ebedileştirme لَنْ deki te'bid, yani ebedileştirme hükmü, kat'îliğe îma etmek içindir ki, o da (sahib-i tenzile istinaden) bunu söyliyenin kendinden emin ve mutmain olduğuna...
Elif-Be-Ra (1)
İbre İğne O saatte saniyeleri, dakikaları, saatleri, günleri sayan ibrelerden ve millerden saniyeleri sayan ibre, dakikaları sayan ibrenin hareketini ihbar ediyor.
Elif-Be-Ra-Kaf (1) +
İbrik Su kabı + ...bazan bir denizi bir ibrikte gösteriyor gibi...
Elif-Be-Lam (1) +
Ebabil Sürü, grup + Ebâbil kuşları onları mağlûp etmiş ve perişan etmiş, kaçmışlar.
Elif-Be-Vav (3) +
Âbâ/Aba Babalar + ...ilim ve hikmetle onu, âbâ ve ecdadını mümtaz ettiğini zikrediyor.
Eb/Ebi/Eba/Ebu Baba + Ezcümle, Ebu Saidi'l-Hudrî ve Selemeti'bnü'l-Ekvâ ve İbni Ebî Veheb ve Ebu Hüreyre ve bir vak'a sahibi çoban (Uhban) gibi müteaddit tariklerle haber veriyorlar ki:
Ebeveyn Anne-Baba + (Ebevân olarak) Ebeveyninin o hizmetlerine mukàbil, muaccel bir ücret olarak, lezzetli bir şefkat vermiş.
Elif-Te-Mim (1)
Matem Yas Evet, o zâtın nuranî güzelliğiyle kâinata bakılmazsa, kâinat bir mâtem-i umumî içinde görünecekti.
Elif-Te-Ye (3) +
Ati (Atiye) Gelecek + Risale-i Nur'un şahs-ı mânevîsinin birer ferdi bulunan bu kahraman, fedakâr, mümtaz nur şakirdleri bu Fihriste ile nesl-i âtî için en kıymettar eserlerden birisini bırakmışlardır.
İta Verme, verilme + ...o zât-ı nurânînin tek duası ve tazarru ile niyaz etmesi, Cennetin icadına ve îtâsına kâfidir.
İtyan (Delil) getirme Yani ityan (delil getirmek), tecrübeye lâzımdır; tecrübe taallüme, taallüm vücub-u teşebbüse, vücub-u teşebbüs de teşebbüse, teşebbüs de raybe lâzımdır.
Elif-Se-Ra (12) +
Asar Eserler Yani, kâinatı dolduran âsâr-ı şefkat ve merhamet (şefkat ve merhamet eserleri) Onundur, o Rahmân'ı tanıttırıyor.
Eser İz, yapıt, kitap + Elbette bâki olacak birşey ve bir eser, benimle bağlanmamak gerektir ve bağlanmamalı.
Esir Kainatı dolduran latif madde Fennen ve hikmeten sabittir ki, bu haddi yok feza-yı âlem, nihayetsiz bir boşluk değil, belki "esir" dedikleri madde ile doludur.
İsar Muhtaçken başkasına vermek Sahabelerin senâ-i Kur'âniyeye mazhar olan îsâr hasletini kendine rehber etmek, ...
İsr Yol, iz Cennetle mübeşşer olan hayvanların isrine gittin!
Measir Güzel eserler Meâsir mi eser mi münceli yoksa müesser mi?
Müesser Etki altında Meâsir mi eser mi münceli yoksa müesser mi?
Müessir Etkileyen Bir emrin, behemehal bir müessirin tesiriyle vücuda gelmesi lâzımdır ki, tereccüh bilâ-müreccih lâzım gelmesin.
Me'sur/Mesur Kur'an veya hadiste geçen Hem hadîste ve Kur'ân'da gelen me'sur dualarla dua etmek;
Müteessir Etkilenen Üstadımıza ve Nurlara en ziyade fâidesi dokunan eski adliye vekili Hüseyin Avni ve Senirkent Meb'usu Tahsin Tola herkesten ziyade kazanmaları lâzımken kazanmamaları bizi çok müteessir etti diye Üstadımıza söyledik.
Teessür Etkilenme O zaman Üstadımın iksir-i âzam olan o mübarek kalbini rencide ettiğimizi anlayınca, ikinci bir teessür bana geldi.
Te'sir/Tesir Etkileme Hem bu hastalığın, Leyle-i Kadir'de Risaletü'n-Nur talebeleri—hususan mâsumlar—ettikleri şifa duaları öyle bir derecede hârika bir surette te'sirini gösterdi ki, Üstadımıza sıhhat halinden daha ileri bir surette bir vaziyet verildi.
Elif-Se-Mim (1) +
Asam Günahlar Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde / Said'den yetmiş dokuz emvat bâ-âsâm âlâma.
Elif-Cim-Ra (5) +
Ecr/Ecir Sevap, karşılık + Fesâd-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse, yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir.
Ecîr/Ecir Ücret karşılığı çalışan Zira beşer esir olmak istemediği gibi, ecîr olmak da istemez.
İcar Kira (parası) Yakinen biliyoruz ki, Kastamonu'da bulundukları zaman, oturdukları evin îcarını vermek için yorganını sattılar da, yine hiçbir suretle hediye kabul etmediler.
Me'cur/Mecur Mükafatı hak etmiş Niyetle me'cur ve faide-mend olacağını ihtar ediyorsunuz.
Ücret Karşılık Nefis hizmet zamanında geri kaçar. Ücret vaktinde ileri safa hücum ediyor.
Elif-Cim-Lam (6) +
Acal Eceller ...hikmet-i hassa-i zahire, inayet-i tâmm-i bahire, takdirat-ı muntazama, mekadir-i müsmire; âcâl-i muayyene,...
Ecel Takdir edilen ölüm vakti + Ecel gizli olmasından, vasiyetname yazmak sünnettir.
Ecel Evet Ecel, neam, evet, cevher-i insaniyet a'mak-ı vicdanın dibinde enîn ve hanîn edip bağıracak:
Ecl (Ecliyet) Sebep olma + لَكُمْ'deki ل ecliyet ve sebebiyet içindir.
Müeccel Sonraya bırakılmış + Saniyen, nefs-i insaniye, muaccel ve hazır bir dirhem lezzeti, müeccel, gaip bir batman lezzete tercih ettiği gibi, hazır bir tokat korkusundan, ileride bir sene azaptan daha ziyade çekinir.
Te'cil/Tecil Erteleme, mühlet verme Hem maden direğine yazılıp askerlikleri tehir edilenler içinde, hergün benimle görüşen kâtip bir arkadaşım, beni unutup kaydetmediği, sonra da o tecil edilenler hem askere alındığı, hem de fena nazarıyla bakıldığı ve Salâhaddin o nazardan kurtulmasıdır.
Elif-Ha-Dal (1) +
Ehad (Ehadiyyet) Bir; Allah'ın ismi (Allah'ın birliği) + Allahu Ehad İsm-i Âzamına dair yedinci nükte-i âzam ve altı İsm-i Âzamın altı nüktesinin yedincisi.
Elif-Hı-Zel (5) +
Ahz Alma + ... Hannân, Mennân, Deyyân ve Rahmân'ın rahmetinin fazlından, hizmetlerine mukabil ahz-ı ücret etmelerine vesiledir.
Ahiz (Ahize) Alıcı + İşte, havanın bu hasiyetine binâendir ki, mevcudât-ı havâiye olan hurûfât, kudsiyet kesb ettikçe, yani, âhizelik vaziyetini aldıkça,...
Huz Al Çürüğünü, yetişmemişini görsem "Huz mâ safâ" derim.
İttihaz Edinme + Onu mahbub ve onun hevâsını kendine mâbud ittihaz etme.
Me'haz/Mehaz Kaynak Cumhûru, burhandan ziyade, me'hazdeki kudsiyet imtisale sevk eder.
Muaheze Eleştirme, azarlama Madem muaheze edilecek hiçbir dünyevî madde içlerinde yoktur; onları ve Arabî risalelerimi bana iade etmenizi bütün ruhumla istiyorum.
Elif-Hı-Ra (9) +
Aher Diğeri, başkası + Hâlbuki, zulümden tenezzühü kâinatın şehâdetiyle sabit olan adalet ve hikmet-i İlâhiye, bir mecma-ı âher iktiza eder ki; birincisi cezasını, ikincisi mükâfatını görsün.
Ahir Son, ileriki; Allah'ın bir ismi + Şöyle ki: Arş Zahir, Bâtın, Evvel, Âhir isimlerinin halita ve karışığıdır.
Ahiret Öbür dünya Âhiret kardeşlerimden Mustafa Çavuş isminde bir zât vardı.
Muahhar Sonraya bırakılmış İşte, şu âyine, şu vaziyette, onun irtisamında, o mesafelerde cereyan eden hâlât birbirine mukaddem, muahhar, muvafık, muhalif denilmez.
Müteahhir Sonraki ...ulema-i müteahhirînin mezhebine göre اِلاَّ اللهُ'da vakfedilmez.
Te'hir/Tehir Erteleme Sizi aldatıp tehir edilmesin.
Teehhür Ertelenme Hem Hazret-i Ali’nin hilafetinin teehhür etmesinin bir sırrı da şudur ki:
Uhra Diğer; Ahiret İmam-ı Gazâlî'nin "Neş'e-i uhrâ, neş'e-i ûlâya bütün bütün muhaliftir" demesinin sebebi?
Uhrevi Ahiretle ilgili Uhrevî, mânevî zenginliklere mazhariyeti temin eder.
Elif-Hı-Vav (4) +
Ah (Ahi) Kardeş (Kardeşim) + Ya ahî bil ki;...
Ehavat Kız kardeşler Mesele-i vahide, iki mütekellimden sudur eder. Birisi, mebde ve müntehası ve siyak ve sibaka mülâyemetini ve ehavatıyla nispetini ve mevzi-i münasipte istimalini, yani, münbit bir zeminde sarfını nazara aldığı için,...
İhvan (Erkek) kardeşler Ey mazlum ihvan-ı vatan!
İhvet/İhveh Kardeşler + Sonra umum ihvanlar içinde dahil olup, rahmet-i İlâhiyeye teslim ediyorum ki, dua vaktinde "ihvetî ve ihvânî" dediğim vakit onlar içinde bulunur.
Uhuvvet Kardeşlik Uhuvvet için bir düsturu beyan edeceğim, o düsturu cidden nazara almalısınız:
Elif-De-Be (7)
Adab Edepler Meselâ, söylemek âdâbını gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdâbının düsturlarını beyan eden ve muaşerete taallûk eden çok sünnet-i seniyyeler var.
Edebiyat Söz veya yazıyla güzel anlatma sanatı Edebiyat meraklıları, Risale-i Nur okuyor.
Edib/Edip Yazar, gazateci Edipler edepli olmalıdırlar. Hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddip olmalıdırlar.
Edep/Edeb Terbiye Edipler edepli olmalıdırlar. Hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddip olmalıdırlar.
Te'dib/Tedib Terbiye verme Nihayetsiz celâl ve izzet, edepsizlerin te'dibini ister.
Teeddüb Edebli olma Malûmdur ki, istikbalden haber veren enbiya ve evliya لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّٰهُ yasağına karşı hürmet ve teeddüb için, işaretler ve rumuzlarla iktifa etmişler.
Müteeddib Terbiye almış Edipler edepli olmalıdırlar. Hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddip olmalıdırlar.
Elif-Dal-Vav (3) +
Eda Yerine getirme + Saltanat-ı rububiyetin mehasinini temaşager makamında tekbir ve tesbih vazifesini eda ettiler.
Edat Yardımcı kelime Sual: كُلَّمَا istiğrak ve istimrarı, yani umumiyet ve devamı ifade eden bir edattır.
Edevat Aletler, takımlar Çok adamlar tarafından yapılan bir semerenin terbiyesi için lâzım olan cihazat ve âlat ve edevat ve saire, bir adam tarafından yapılan semeredar şecerenin terbiye ve yapılması için de aynen o kadar malzeme lâzımdır.
Elif-Zel-Nun (4) +
Ezan Namaz çağrısı + Allahu ekber diyerek ezan-ı Haşri işitip kalkacağım,...
İzin Müsaade + İzin verdiği dairede amel et.
Me'zun/Mezun İzin verilen; okul bitirmiş Sonradan tashih ve tanzim etmeye me'zun değiliz.
Müezzin Ezan okuyan + Hizbullah denilen ehl-i nur cemaati, yüksek nazarlı olanlara, o müezzin zâtı minare başında gösteriyorlar.
Elif-Zel-Ye (2) +
Eziyet Sıkıntı verme Burada böyle mânâsız, evham yüzünden bana eziyet verilmesi...
Eza Eziyet + Benimle beraber çok talebelerim de türlü türlü musibetlere, ezâ ve cefâlara mâruz kaldılar, ağır imtihanlar geçirdiler.
Elif-Ra-Se (1)
İrs (İrsiyet) Miras İrsiyet hakkındaki kanun-u medenînin, Kur'ân'ın bu iki âyetine muhalif maddelerini vaktiyle muvazene etmişim.
Elif-Ra-Hı (3)
Müverrih Tarihçi İngiltere'nin en meşhur ve en büyük müverrihlerinden Edward Gibbon Roma İmparatorluğunun İnhitat ve Sukutu adlı eserinde şöyle diyor:
Tarih Geçmiş Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizinle konuşuyorum.
Tevarih Tarihler Ve mantığın mizanıyla tartılmış olan tevarih-i sahihaya kanaat ederiz.
Elif-Ra-Dal (3) +
Aradin Dünya(lar) Yâ Rabbe'l-Âlemîn, yâ İlâhe'l-Evvelîne ve'l-Âhirin, yâ Rabbe's-Semâvâti ve'l-Aradîn!
Arazi Toprak Her hükûmetin bulunduğu arazi deniz ortasındadır.
Arz Dünya + Sevr ve Hût, arzın mahrek-i senevîsinde mukadder olan iki burçtur.
Elif-Ze-Ra (1) +
İzar Alt elbise Bir kısmı: "Hilye"gibidir, (zinet ve süs eşyası) diğer kısmı da: "Hulle" gibidir. (alt-üst iki parçadan ibaret olarak giyilen îzar ve rida)
Elif-Ze-Lam (1)
Ezel Öncesi olmayan, Allah'ın ismi Öyle de, o Zât-ı Akdese ve o Şems-i Ezel ve Ebede biz çendan nihayetsiz uzağız, yanaşamayız.
Elif-Sin-Dal (1)
Esed Arslan O burçlardaki yıldızların aralarında birbirine raptedecek farazî hatlar çekilse, birtek vaziyet hâsıl olduğu vakit, bazı esed (yani arslan) suretini, bazı terazi mânâsına olarak mizan suretini, bazı öküz mânâsına sevr suretini, bazı balık mânâsına hût suretini göstermişler.
Elif-Sin-Ra (3) +
Esaret Esirlik Bediüzzaman'ın Rusya Esaretinden Dönüşte Aldığı "Vatana Avdet" Belgesinin Arka Yüzü
Esir Yakalanmış, tutsak + Ben Birinci Cihan Harbinde Bitlis mevkiinde yaralı olarak esir olurken, Bediüzzaman da o gün esir düşmüştü.
Üsera Esirler Rusya'ya esir düştüğünde, doksan kadar esir zabit kendisinin dinî derslerini şevkle dinledikleri halde, üsera kampında Tatarların küçük hâli bir camiinde bir yer bularak orada yalnızlığa çekildi.
Elif-Sin-Sin (5) +
Esas Temeller ...dâhi hükema-i mü'minîn bu zâtın üssül'esas dâvâsı olan vahdâniyeti kuvvetli burhanlarıyla bil'ittifak ispat ve tasdik ettikleri gibi,...
Tesis/Te'sis İnşa etme ...istikbaldeki bir kısım umur-u gaybiyeye ve tesis-i İslâmiyette bir kısım mücahedatına işaret etmektir.
Müesses (Müessese) Kurulan (Kuruluş) ...İslâmiyetin akıl, hikmet ve mantık üzerine müesses olduğuna işaret etmiştir.
Müessis Kuran Hem Kur'ân müessistir, bir din-i mübînin esasatıdır ve şu âlem-i İslâmiyetin temelleridir ve içtimaât-ı beşeriyeyi değiştirip muhtelif tabakatın mükerrer suallerine cevaptır.
Üss Temel ...dâhi hükema-i mü'minîn bu zâtın üssül'esas dâvâsı olan vahdâniyeti kuvvetli burhanlarıyla bil'ittifak ispat ve tasdik ettikleri gibi,...
Elif-Sin-Fe (5) +
Esef Üzüntü, pişmanlık + Elbette, ekseriyet-i mutlaka ile esefler, hasretlerle "Eyvah, gençliğimizi bâd-ı heva, belki zararlı zayi ettik. Sakın bizim gibi yapmayınız" diyecekler.
Esefa Esefler olsun Herhalde ya oh, ya ah diyeceksin. Yani, ya "Elhamdü lillâh, şükür," veyahut "Vâ hasretâ, vâ esefâ!" kalbin veya lisanın diyecek.
Müessif (Müessife) Esef verici Bugünkü ahvâl-i müessifeden müteessir olmamak mümkün değil.
Müteessif Üzülen Evet, şu iki fikrin tatbikine çalışmak, şu zaman-ı terakkide akl-ı beşerin duçar-ı sekte olduğunu ve varta-i mevte düştüğünü izhar etmektir ki, insaniyet müteessifane nazar ederek...
Teessüf (Maattessüf) Üzüntü çekme (Üzüntüyle birlikte) Teessüf ve hayretimden "Eyvah!" dedim.
Elif-Sin-Vav (1) +
Üsve Örnek + Telakki-i millette, bir üsve-i hasene, hem bir misal-i enseb..
Elif-Sad-Lam (6) +
Asale Aslen Çünkü, o vakit birtek güneşi inkâr ve kabul etmemekle, katarat sayısınca, kabarcıklar miktarınca, parçalar adedince hakikî ve bil'asâle güneşçikleri kabul etmek lâzım geliyor.
Asalet Soy temizliği "Hulûsî'de büyük bir asâlet tezahürü bir dâd-ı Hakdır" derdik.
Asl/Asıl Ana, temel + Asıl ecramı nazm ve rapt ile yüklenmiş olan âlemde...
Asla Katiyyen Aslâ ve kat'a hatırıma gelmemişti.
Asil Asaletli + (Akşam anlamında geçer) Hem, asil bir hanedandan olmadığımdan, hısset derecesinde bir iktisat ile, düşkün ve pest ahlâklar görünüyor.
Usül Asıllar Hem hapisle ceza, hem idamla ceza bir yerde vermek hiçbir usulde yoktur.
Elif-Fe-Fe (1) +
Of/Uf Of + Bazan dünyaya yerleşemiyorsun, zindanda boğazı sıkılmış adam gibi "of, of" deyip dünyadan daha geniş bir yer istediğin halde; bir zerrecik, bir iş, bir hatıra, bir dakika içine girip yerleşiyorsun.
Elif-Fe-Kaf (2) +
Afak Ufuklar Yahu, şu asilzade evlât, şehadetnamelerini aldıktan sonra, herbiri bir kıt'a başına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyetin bayrağını âfâk-ı kemâlâtta temevvüc ettirmekle, kader-i ezelînin nazarında, feleğin inadına, nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân edecektir.
Ufk/Ufuk Gökle yerin birleştiği yer + Çünkü, şimdi daire-i nazarım başka ufuktadır.
Elif-Fe-Lam (2) +
Afil Batan + Âfilim, âfil olanı istemem!
Uful Batma Evet, gece-gündüz, kış ve yaz, asırlar ve devirlerin değişmesiyle gurup ve ufûl içinde teceddüd eden ve tazelenen masnûât-ı cemile, mevcudat-ı lâtife, elbette bir âli ve sermedî ve dâimü't-tecellî bir Cemâl Sahibinin vücud ve bekà ve vahdetini gösterdikleri gibi; ...
Elif-Kef-Dal (1)
Te'kid/Tekid Sağlamlaştırma Te'kid için terdad lâzımdır.
Elif-Kef-Lam (4) +
Akil Yiyen + Evet, âkilüllâhm hayvanların helâl rızıkları, vefat etmiş hayvanların etleridir.
Ekl Yeme + Ekl ve şürb, bekà-yı şahsî; ve muamele-i zevciye ise, bekà-yı nev'î içindir ki, şu âlemde birer esas olmuşlar.
Me'kel/Mekel Yiyecek Mesken ve me'kelden sonra insanın en ziyade muhtaç olduğu, eşidir.
Me'kul (Me'kulat) Yiyecekler + Küre-i arz mağazasından me'kûlât ve meşrûbat ve libas ve sair ihtiyaçlarınızı temin ediyorsunuz.
Elif-Lam (1) +
El Belirlilik takısı + İşte “ne kadar hamd varsa” “el-i istiğrak”tan çıkıyor.
Elif-Lam-Elif (1) +
İlla Hariç, ancak + İllâ bir şart ile helâl edebilirim ki:
Elif-Lam-Fe (7) +
Elf (Elfün) Bin + Mahfî elif, "elfün" okunsa, "bin" mânâsındaki elfün'dür.
Elif Alfabenin ilk harfi İçinde iki elif var.
Me'luf/Meluf Alışılmış "Keşfiyat-ı fenniye ve fünun-u hâzıra eski insanlara meçhul ve gayr-ı me'lûf olduğundan, onları onlara ders vermek hatâdır" diyorsun.
Müellef (Müellefat) Kalplerine ülfet verilen(ler); Telif edilmiş eser(ler) + Yolda, hem Risale-i Nur tashih ederler, hem bu âciz talebelerinin okudukları risaleye dikkat ederler ve tashih için hatâlarını söylerler veyahut eski müellefatından birisinden ders verirler,...
Müellif Yazar Müellif, Risale-i Nur şahs-ı mânevîsi namına konuşmaktadır.
Te'lif/Telif Bağdaştırmak; eser yazma O muharebe zamanlarında sipere döndüğü vakit, kıymettar talebesi Molla Habib ile İşârâtü'l-İ'câz namındaki tefsirini telif ediyordu.
Ülfet Alışma, alışkanlık İnsanları fikren dalâlete atan sebeplerden biri, ülfeti ilim telâkki etmeleridir.
Elif-Lam-Mim (5) +
Alam Elemler "Oh!" yani "Elhamdü lillâh" dedirttiren, âlâm-ı mâziyenin tasavvur-u zevali, verdiği lezzet-i ruhaniyenin unvanıdır.
Elem Acı Zevâl ayn-ı visal oldu, Elem, ayn-ı lezzettir, gör.
Elim Acı verici + ...nihayette, bâki kalan bütün ahbabını bir firak-ı elîm içinde bırakıp, kabrin zulümatına yalnız olarak gider.
Teellüm Acı çekme Şimdi hiç teellüm, teessür eseri kalmadı.
Müteellim Acı çeken Onların saadetleriyle mütelezziz ve helâketleriyle müteellimdir.
Elif-Lam-He (5) +
Alihe İlahlar Keza bilirsiniz ki, onların uydurdukları âlihe ve esnâm, bir şeye kàdir olmayıp, onlar da mahlûk ve mec'ûl şeylerdir.
Allah (cc) Yüce Yaratıcı + Allah bir olur, müteaddit olamaz.
Allahümme Allahım + ...güya bütün mevcudata, semâvâta, arşa işittirip, vecde getirip, duasına "Âmin, Allahümme, âmin!" dedirtiyor.
İlah Tanrı +
Uluhiyet İlahlık; Allah'ın bütün varlıkları kendine kulluk ettirmesi Evet, madem ezelî ve ebedî bir Allah var; elbette saltanat-ı ulûhiyetinin sermedî bir medarı olan âhiret vardır.
Elif-Lam-Ye (1) +
Ala/Âlâ Nimetler + Ya Risale-i Nur telifiyle veya tashihiyle meşgul veya Münâcat-ı Cevşeniyeyi kıraat ve secdegâh-ı ubudiyete kaim veya tefekkür-ü alâ-i İlahî bahrine müstağrak bulunurdu.
Elif-Mim-Ra (10) +
Amir Emreden, üst + ...gayet sür'atli ve âni emirlere ve çabuk ve acele kumandalara itaat ettiren Âmir ve Hâkimlerini takdis ederek rahmetini medh ü senâ ederler.
Emare (Emarat) Alamet(ler) Ben de baktım, üç kuvvetli emare ile mânâ-yı işarî bana ve bize teselli veriyor.
Emmare Şiddetle emreden + Bir zaman, evliya-yı azîmeden, nefs-i emmâresinden kurtulanlardan birkaç zâttan, şiddetli mücahede-i nefsiyeler ve nefs-i emmâreden şekvâlarını gördüm.
Emr/Emir İş, buyruk + ...hem bir kitab-ı emir ve davet,...
Emir/Emîr İdareci, reis ...acaba o sadâya nispeten sivrisinek gibi bir emîrin demdemelerini ve karasinekler gibi bir hükûmetin adamlarının vızvızlarını işitecek midir?...
Evamir Emirler Şu halde, kâfirin evamir-i tekviniyeye karşı itaati, Müslümanın evamir-i tekviniyeye karşı isyanına galebe etmiştir.
İmaret Memurluk Biz, gayr-ı tabiî ve tembelliğe müsait ve gururu okşayan imaret maişetine el atıp belâmızı bulduk.
Me'mur/Memur Emredilen, devlet görevlisi ...bu meselemizde kendilerine perde yaptıkları insafsız ve dikkatsiz me'murlara ve bu mahkemeyi şaşırtan onların Müslüman kisvesindeki propagandacılarına hitaben,...
Umera/Ümera İdareciler Neden ulema, ümera kapısında görünüyor da, ümera ulema kapısında görünmüyor?
Umur Emirler, işler Bâki umur-u uhreviye ise, gayet sağlam elmaslar kıymetindedir.
Elif-Mim-Lam (4) +
Amal/Âmâl Emeller Âmâl, alâma inkılâp eder.
Emel İstek, arzu, ümit + Amel ayn-ı riya oldu, Emel ayn-ı elem gördüm.
Me'mul/Memul Umulan Bu defa me'mulüm fevkindeki kaleminizle mânevî hediyeniz ispat etti ki, ihtiyar, zaif, âciz bir Said yerine genç, kavî, iktidarlı çok Said'ler sizlerde vardır.
Teemmül Etraflıca düşünme Dikkat, teemmül, evham zulümatını dağıtıyor.
Elif-Mim-Mim (9) +
Eimme İmamlar İşte bu hakikat içindir ki, ehl-i hakikat, başta Eimme-i Erbaa ve Ehl-i Beytin Eimme-i İsnâ Aşer olarak Ehl-i Sünnet,...
Emam Ön + Emâmında hüsn-ü hayırdır, hedefinde saadettir.
İmam Lider + Rû-yi zeminin halife-i zîşânı olan Hazret-i Ömer'in mahdumunun kırk para için münakaşasını acip bir hısset tevehhüm ederek, o imamın arkasına düşüp, ahvâlini anlamak ister.
İmamet Liderlik Mesele-i İmamet bir mesele-i fer'iye olduğu halde, ziyade ehemmiyet verildiğinden, bir mesâil-i imaniye sırasına girip,...
Me'mum/Memum İmama uyanlar; uydu Manzume-i şemsiyenin, yani şemsin me'mumları ve meyveleri olan on iki seyyarenin acaibini ilm-i muhit-i İlâhîye havale edip, yalnız gözümüzün önünde, seyyaremiz bulunan arza bakıyoruz.
Ümem Ümmetler Ve ehl-i tarih ve hâdisât-ı âlem uleması tabakasına karşı, Kur'ân'daki ihbârât ve hâdisât-ı ümem-i sâlife ve ahval ve vâkıât-ı istikbaliye ve berzahiye ve uhreviyedeki i'câzını gösterir.
Ümm Anne + ...Hazret-i Ümmü'l-mü'minîn Ümmü Seleme12 gibi meşâhir-i ulema-i Sahabe ve rivayet-i hadîsin rüesaları gibi,...
Ümmi Okul görmemiş, okur-yazar olmayan + Acaba, pek büyük bir haysiyet sahibi, âlem-şümul bir dâvâda, pek inatlı ve kesretli bir kavim içinde, ümmî, yani okur-yazar sınıfından olmadığı halde, ...
Ümmet Din topluluğu + Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ümmetine karşı kemâl-i şefkat ve merhametini ifade ediyor.
Elif-Mim-Nun (10) +
Amin Allah kabul etsin + (Emniyet içinde olan anlamında) Hemen Cenâb-ı Allah'tan dilerim, beni ve bütün kardeşlerimizi nefis ve cin ve ins ve şeytanların mekrlerinden muhafaza eylesin ve dalâlete sapanlardan eylemesin. Âmîn.
Eman Eminlik, güvence Verir emn ü eman ile enâma.
Emanet Eminlik; korunması için verilen şey + Emanet rütbesini bize tevcih eyledi; nişan niyaz ve namaz.
Emn (Emniyet) Güven + Verir emn ü eman ile enâma.
Emin Güvenilir + Cenâb-ı Vâcibü'l-Vücud ve Tekaddes Hazretlerinin, Cibrîl-i Emîn vasıtasıyla, Âhirzaman Nebîsi Peygamberimiz (a.s.m.) Efendimize gönderilen ve bugüne kadar muhafaza edilen Kur'ân-ı Hakîmi...
İman İnanç + Evet, Kur'ân-ı Kerim, vakta ki insanları ibadete ve Allah'a îman etmeye dâvet etti.
İtmi'nan/İtminan Tatmin olma Çünkü itmi'nân-ı vicdan ve istirahat-i kalb, onun envârıyla olur.
Me'mun/Memun Güvenilir + Evet, bir me'mur-u me'mun ve mütemessil-i mesrur olan hayvanı, malikini unutmuş olan kendi nefsine kıyas ettiğin için; ...
Mü'min/Mümin İnanan + Bunun içindir ki, mü'minin ruhunda adâvet, kin, vahşet yoktur.
Temin/Te'min sağlama, güvence verme Ve zincirler altında inleyen dört yüz milyon Müslümanlık, yeniden hayat-ı kudsiye-i İslâmiye ile, nev-i beşerin başına geçip, sulh ve müsalemet-i umumiyeyi temin edecek, inşaallah.
Elif-Mim-Ye (1) +
Emma Yoksa + Emmâ ba'dü biliniz ki:
Elif-Nun (1) +
İnni Muhakkak ki ben + ...dumanın ateşe olan delâleti gibi eserden müessire olan istidlâle de "burhan-ı innî" denir.
Elif-Nun-Elif (2) +
Enaniyyet Benlik Enaniyet ile o kadar aşağı düşerler ki, zerreye müsavi olur.
Ene Ben, ego + Gök, zemin, dağ, tahammülünden çekindiği ve korktuğu emanetin müteaddit vücuhundan bir ferdi, bir vechi ene'dir.
Elif-Nun-Te (1) +
Ente Sen + Yine demiş: "Ene ene, ente ente."
Elif-Nun-Se (2) +
Müennes Dişi ...Müenneslerin cemaatine, iki katlı müennes olduğu halde, müzekker fiili olan قَالَ buyurması;...
Ünuset Dişilik ...Cenâb-ı Hakka veled nisbet eden mülhid ve dâllinler gibi, Zât-ı Ehad ve Samedin vücub-u vücuduna, vahdetine, samediyetine, istiğna-yı mutlakına zıt olan veledi nisbet ve melâikenin ubûdiyetine ve ismetine ve cinsiyetine münafi olan ünûseti isnad mı ederler?
Elif-Nun-Sin (9) +
Enis Dost Hapiste ve kabirde dahi olsam, o kitaplarım, bu garip dünyanın bana yüklediği beş elîm ve hazin gurbetlerde enislerim ve arkadaşlarımdırlar.
İns (İnsi) İnsan (ile ilgili), Âdemoğlu + İns ve cin taifeleri envâen ihtiyacat-ı fıtriyesiyle şahittirler.
İnsan İnsan + Bu muhabbet ise, masnuatın en ekmeli insan olduğuna delildir.
İstinas Alışma Zülcenaheyn ve Kürtlerin ve Türklerin mûtemedi olan Ekrad ulemasını veya istinâs etmek için lisân-ı mahallîye aşina olanları müderris olarak intihap etmektir.
Me'nus/Menus Dostça Dışı süs, içi pis; sureti me'nus, sîreti mâkûs bir şeytandır.
Munis Dostça Hem refika-i hayatını, rahmet-i İlâhiyenin mûnis, lâtif bir hediyesi olduğu cihetiyle sev ve muhabbet et.
Te'nis/Tenis Alıştırma Evet o tenezzülât te'nis-i ezhân içindir.
Üns Alışma Heybetle beraber âsar-ı üns ve ülfet dahi görünür.
Ünsiyet Alışma İşte böylelerin hakikî tesellisi ve ciddî ünsiyeti ve tatlı zevki, zikir ve fikir vasıtasıyla kalbi işletmek,...
Elif-Nun-Fe (3) +
Anif (Anifen) Yakın geçmişte + Cenab-ı Hakk'ın tecelliyat-ı esması adedince, belki yine ânifen tekrar be-tekrar zikri geçtiği üzere, zerrat-ı kâinat sayısınca ilahların kabulüne muztar kalacaksın.
İstinaf Baştan başlama; ayrı olma Bu isti'naftan anlaşılıyor ki, Cenâb-ı Hakkın melâike ile olan hitabı, sâmii şöyle bir suale mecbur etmiştir ki:
Müstenife Önceki cümleden bağımsız Demek mahzursuz, münasip bir mâtufun-aleyh bulunmadığından müste'nife olarak, yani mâkabliyle bağlı olmayarak mukadder bir suale cevap kılınmıştır.
Elif-Nun-Mim (1) +
Enam/Enâm Halk + Verir emn ü eman ile enâma.
Elif-Nun-Nun (1)
Enin İnleme ...israfat ve suiistimalden gelen hastalıktan eninler, eyvahlar cevabını işittiğiniz gibi,...
Elif-Nun-Ye (1) +
Teenni İhtiyatlıca Teennî ve dikkatle okumaya mecbur etmektir.
Elif-He-Lam (7) +
Ahali Halk Ahali de ona çok ilişmiyorlar.
Ehl Halk + Demek hakikat-ı Mirac, bir mu'cize-i Ahmediye (a.s.m.) ve keramet-i kübrâsı olduğu ve Mirac merdiveniyle göklere çıkması ile zât-ı Ahmediyenin (a.s.m.) semavat ehline ehemmiyetini ve kıymetini gösterdiği gibi, ...
Ehlen Hoşgeldin Ehlen sehlen merhaba, hoş teşrif ettiniz.
Ehli (Ehliye) Evcil Hattâ, insanın eline dizginini veren hayvânât-ı ehliye, insanın zaaf ve acz ve tembelliğinden birer hisse almışlardır ki, yabanî emsallerine kıyas edildikleri vakit, azîm fark görünür (ehlî keçi ve öküz, yabanî keçi ve öküz gibi).
Ehliyet Yeterlik Çünkü Kur'ân, iki sıfatla bu ehliyeti hâizdir.
Müteehhil Evli Ehl-i keşf; "O nurun tercümanı olan Zât-ı Nurani, mescûni'n-nisâ, yani müteehhil olmayacak, ihtiyar yaşında olacak" diye bahsediyorlar.
Teehhül Evlenme Habîs olan nefsimle mücadele edebilmek ve onun hevâî ve bilâhare elem verici olan arzularını yapmamak ve dinlememek için teehhül etmek mecburiyetinde kaldım ve şimdi artık her cihetle Cenâb-ı Hakkın lütuf ve keremiyle rahatım.
Elif-Vav (1) +
Ev Veya + ...(ev kemâ kàl) hadis-i şerifi, ikisi de ihlâs ne kadar İslâmiyette mühim bir esas olduğunu gösteriyorlar.
Elif-Vav-Be (1) +
Meab Dönülecek yer + Fazilet-meâb Üstadım, Nur sabahı olan Risale-i Nur'dan Birinci, İkinci, Üçüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Sözleri istinsah ederek berâ-yı tashih, taraf-ı âlîlerine takdim ediyorum.
Elif-Vav-Cim (1)
Evc En yüksek nokta ...zât-ı Ahmediye (a.s.m.), kamerin açılmış iki nuranî kanadı gibi, risalet ve velâyet gibi iki nuranî kanadıyla, iki ziyadar cenahla evc-i kemâlâta uçmuş, tâ Kàb-ı Kavseyne çıkmış; hem ehl-i semâvât, hem ehl-i arza medar-ı fahr olmuştur.
Elif-Vav-Fe (2)
Afat Afetler Burada çok zâtlar kat'iyen hükmediyorlar ki, Risaletü'n-Nur'un iki merkez-i intişarı olan Isparta ve Kastamonu vilâyetleri sair yerlere nispeten âfât-ı semâviyeden mahfuz kaldıklarının sebebi,...
Afet Felaket Birincisi: Âfet, semâvî olduğundan, def'i mümkün değildir.
Elif-Vav-Lam (11) +
Al/Âl Aile + "Size iki şey bırakıyorum; onlara temessük etseniz necat bulursunuz: biri Kitabullah, biri Âl-i Beytim."
Alet Takım, cihaz Güneş gibi hakikat-i imâniye ve Kur'âniye, yerdeki muvakkat ışıkların cazibesine tâbi ve âlet olmadığı gibi, o hakikati cidden tanıyan, değil küre-i arzdaki hâdisata, belki kâinata da âlet edemez" dedim, onları susturdum.
Evail Çok önce Eski Harb-i Umumîden evvel ve evâilinde, bir vakıa-i sadıkada görüyorum ki, Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağının altındayım.
Evla Birincisi Eğer Kur'ân okunurken, namazın, tesbihatın tetimmesi ise, kıbleye karşı duranlar, vaziyetlerini bozmamak evlâdır.
Evvel (Evvela) Önce(likle); Allah'ın bir ismi + Eski Harb-i Umumîden evvel ve evâilinde, bir vakıa-i sadıkada görüyorum ki, Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağının altındayım.
Müevvil Tevil edici Yok, belki müevvil, yok belki mâsadakı mânâ yerine mânâ gösterdiler.
Te'vil/Tevil Yorumlama + Bütün te'villeri yanlıştır ve o rivayetler, ya mevzu veya zayıftır.
Vali Baştaki idareci ...bana şapka için Ankara'da sıkıntı veren Vâli Nevzat'ın intiharıyla,...
Vilayet İl ...lillâhilhamd şu Isparta vilâyeti, eski zamanın Şam-ı Şerifinin mübarekiyetini ve âlem-i İslâmın medrese-i umumîsi olan Mısır'ın Câmiü'l-Ezher'i mübarekiyeti nev'inden,...
Ula İlk Yani, sahife-i ûlâ, zaman-ı mâzidir.
Ulu/Ulû Sahip(ler) + Sağlam dindar, hakperest ulü’l-emre itaat farzdır.
Elif-Vav-Nun (3) +
An/Ân En kısa zaman birimi + Nur-u âzam olan risalet ise, akrebiyet-i İlâhiyenin inkişafı sırrına bakar ki, bir ân-ı seyyale kâfidir.
Avan Anlar Ve zuhr zamanında—ki o zaman gündüzün kemâli ve zevâle meyli ve yevmî işlerin âvân-ı tekemmülü...
Elan Şimdi ...Cehennemin el'an mahlûk ve mevcut olup, Ehl-i İ'tizalin bilâhare vücuda geleceğine zehapları gibi olmadığına işarettir.
Elif-Vav-Ye (1) +
Me'va/Meva Varılacak yer + Bütün alem mü'min için, o mü'minin müstakil bir hanesi ve bir me'vasıdır.
Elif-Ye (1)
Ey Seslenme harfi Ey bu asırda rahmet-i âlem Risaletü'n-Nur!
Elif-Ye-Dal (4) +
Te'yid/Teyid/Teyit Doğrulama Şu tevafuk hem münasebet-i mâneviyeyi teyid ve onunla teeyyüd eder, hem remizden işaret derecesine çıkarıyor.
Müeyyed Doğrulanan ...ve bin mu'cizat ile musaddak ve müeyyed olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın mu'cize-i kübrâsı olan Kur'ân-ı Hakîmin ...
Müeyyid Doğrulayan ...hem hak ve hakikatin cazibedar güzellikleri ve mehâsinleri ehl-i hakka müeyyid ve müşevvik bulunduğu,...
Teeyyüd Desteklenme Şu tevafuk hem münasebet-i mâneviyeyi teyid ve onunla teeyyüd eder, hem remizden işaret derecesine çıkarıyor.
Elif-Ye-Sin (1)
Eys Var (olma) اَلْاَيْسُ: Mevcud demektir. اَللَّيْسُ: Adem-i sırf demektir.
Elif-Ye-Dad (1)
Eyzan/Eydan Bunun gibi Ve eyzan, münafıkların ayrı ayrı cinayetleri ve muhtelif sıfatları arasında hakikî bir irtibatın bulunması şu temsille gösterilmiştir.
Elif-Ye-Nun (1) +
Eyne Nerede + Eyne's-serâ mine's-Süreyyâ.
Elif-Ye-Ye (2) +
Ayet Kur'an cümlesi; delil + Bu sırra binaendir: Âyet ve hadisin tefsir veya tercümesi, onlardaki hüsün ve belâğatı gösteremez.
Ayat Ayetler + İşte o âyât, şu burhan-ı inayete mezahirdir.

Be (ب) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Be (ب) kök harfi ile başlayan kelimeler
Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Be (1) +
Be/Bi -e, -de, ile vb. anlamları katan edat + Sonra, kemâlât-ı insaniyenin en mühimi ve en büyüğü, belki bilcümle kemâlât-ı insaniyenin menbaı ve esası, iman-ı billâhtan ve marifetullahtan neş'et eden muhabbetullah olduğunu bilen o dünya seyyahı,...
Be-Elif-Ra (1) +
Bi'r Kuyu + Bi'r-i Kubâ denilen kuyunun suyu bazı kesiliyordu, yani bitiyordu.
Be-Elif-Sin (1) +
Beis Mahzur + (Azab, kuvvet anlamında) Âdi temsillerde bir beis yoktur; terbiye ve irşad öyle ister.
Be-Te-Te (1)
Elbet (Elbette) Kat'iyen Kadîm olan, elbette bâkidir.
Be-Te-Ra (2) +
Betra Kısır, bereketsiz Ben zannederim ki, bu milletin perişaniyetine, fazla cehaletten ziyade, nur-u kalb ile müterafık olmayan fazla zekâvet-i betrâ tesir etmiştir.
Ebter Soyu kesik + Bir ân-ı seyyâle vücud-u münevver, milyon sene bir vücud-u ebtere müreccahtır.
Be-Cim-Lam (1)
Mübeccel Muhterem Ulemanın midâd-ı aklâmı, şühedanın kanından mübecceldir
Be-Ha-Se (4) +
Bahs/Bahis Konu Fakat Risale-i Nur'un en ehemmiyetli vazifesi beşeri dalâletten ve küfr-ü mutlaktan kurtarmak olmasından, bu çeşit meselelere sıra gelmiyor, onlardan bahis açmıyor.
Mebahis Mebhaslar Mebâhisindeki câmiiyet-i harikadır.
Mebhas Bölüm Birinci Mebhas, ehl-i imanı uhuvvete ve muhabbete davet eder.
Mubahase Karşılıklı sohbet Kelâmın hayatlanması ve neşvüneması, mânâların tecessümüyle ve cemâdâta nefh-i ruh etmekle bir mükâleme ve mubâhaseyi içlerine atmaktır.
Be-Ha-Ra (6) +
Bahr/Bahir Deniz + İstikbal, o haber-i gaybîyi, Bahr-i Muhit-i Şarkîden Bahr-i Muhit-i Garbîye kadar İslâm kılıcının uzamasıyla tasdik etmiştir.
Bahreyn 2 deniz Ehl-i şevke âb-ı hayat bahş eden,/Hıdr-ı bahreyn-i velâyettir sözün.
Bihar Denizler Bütün ehl-i edyan, "melekü'l-cibal, melekü'l-bihar, melekü'l-emtar" gibi, her nev'e göre birer melek-i müekkel, vahyin ilhamı ve irşadıyla bulunduğunu kabul ederek, o namlarla tesmiye ediyorlar.
Buhran Bunalım,kriz Bir-iki yerde bahsettiğim gibi, Fütuhü'l-Gayb kitabı ile ve dua ve himmetiyle imdadıma yetişti ve o buhranı geçirdim.
Mütebahhir Geniş bilgi sahibi ...ulemanın ilmelyakîn suretinde kat'î ve kuvvetli delillerle, enbiyaların dâvâlarını ispat eden ve asfiya ve sıddîkîn denilen mütebahhir, müçtehid muhakkikler, onu dershanelerine çağırdılar.
Tebahhur Uzmanlaşmak Evvelki keşşafın tebahhur-u fikrine ve mehaliki iktihamına bedel, bir küçük sefine ile bir pusula kifayet edecekti.
Be-Hı-Te (1)
Baht Talih Azametli Bahtsız Bir Kıt'anın, Şanlı Tali'siz Bir Devletin, Değerli Sahipsiz Bir Kavmin Reçetesi
Be-Hı-Ra (2)
Buhar Gaz haline gelmiş su Buhar, menfez bulmadıkça zelzele verir.
Tebahhur Buharlaşmış Çok mâsumların kalblerinden hararet-i hüzünle tebahhur eden "ay," "vay" ve "ah"lar, rahmetli bir bulut teşkil edecektir.
Be-Hı-Lam (2) +
Bahil Cimri Öyle de, ahlâk-ı âliye-i Peygamberiyeden olan ve belki kâinattaki nizam-ı hikmet-i İlâhiyenin medarlarından olan iktisat ise, sefillik ve bahillik ve tamahkârlık ve hırsın bir halitası olan hısset ile hiç münasebeti yok.
Buhl Cimrilik + Buhl ile hem zulmettik, haramı karıştırdık, ihtiyarla vermedikti.
Be-Dal-Elif (7) +
Bed' Başlama Şimdi bed' edeceğim cevaba...
Badi/Bâdî Sebep; ilk ...hilkat-ı âlemlere bâis ve bâdî olan iki cihan serveri, âcizlerin senedi Cenâb-ı Peygamber aleyhissalâtü vesselâm efendimizin ve etbâı ezvacının sefinemizin erkân ve etbâıyla müttefik olduğu ümit ve imanını besliyorum.
İbtida Başlangıç(ta) ...hiçbirimizin haberimiz olmadan, ibtida te'lif ve birinci tesvidinde on bir "Kur'ân" kelimesi; birtek sayfada, birer satırda, bir sırada hatt-ı müstakim ile tevafukları tevafuk-u Kur'âniyedeki lem'a-i i'câziyenin bir şuâı şu risalede bu hârika letâfeti gösterdiğini,...
Mebde İlke, asıl Kesretin mebdei vahdettir, müntehâsı da vahdettir.
Mebadi Mebdeler Öyle ise, şu ehl-i edyandaki bu itikadat-ı umumiyenin sebebi ve senedi, tevatür-ü mânevî kuvvetini ifade eden pek çok kerrat ile melâike müşahedelerinden ve ruhanîlerin rüyetlerinden hasıl olan mebâdi-i zaruriyedir, esâsât-ı kat'iyedir.
Mübteda Fail grubu (gramer) Bu cümlede mübteda ile haberin tarifleri tevhide işaret olduğu gibi, hasra da delâlet eder.
Mübtedi İlk, yeni Mübtedi ve pek acemî bir çocuğun, üstadından aldığı dersi tekrarı misillû,...
Be-Dal-Dal (2) +
İstibdad Despotluk Fakat küfr-ü mutlakı kırdığı için, küfr-ü mutlakın altı olan anarşiliği ve üstü olan istibdad-ı mutlakı esasıyla bozar, reddeder.
Müstebid İstibdadçı Bunu, Halk Partisinin muannid müstebidleri anladıkları için, mânâsız bahaneyle habbeyi kubbe yaparak bu muameleyi yaptılar.
Be-Dal-Ra (3) +
Badire Ansızın ortaya çıkan sıkıntı ...onları pek çok çalkantılı badirelere sürükleyen Katolik mezhebine karşı da husumet hissini doğurmuştur.
Bedr/Bedir Dolunay Felillâhilhamd, Hazret-i Fatıma'nın nesl-i mübareki, Hasan ve Hüseyin gibi iki nuranî silsilenin bedr-i münevveri, şems-i nübüvvetin mânevî ve maddî neslini idame ediyorlar.
Be-Dal-Ayn (7) +
Bedeat/Bedaat İlk defa görülen güzellik Lâfzın fesahatından, nazmın cezaletinden, mânânın belâgatından, mefhumların bedaatından, mazmunların beraatından, üslûbların garabetinden tevellüd eden nakş-ı acîbdir.
Bedi' (Bediüzzaman) Eşşiz güzellikte (Çağının eşsizi); Esma + Yolda, Bediüzzaman ve talebelerine yakın bir alâka duyan müfreze kumandanı Ruhi Bey kelepçeleri çözdürüyor.
Bid'a/Bid'at/Bidat Dine aykırı yenilik Bid'at taraftarı da olsa ilişmeyiniz.
İbda' Yoktan yaratma Evet, Kadîr-i Zülcelâlin iki tarzda icadı var: Biri ihtirâ' ve ibdâ' iledir
Maba'd/Mabad (Bundan) sonra (Mâba'dı var) Said-i Kürdî
Mübdi' Yoktan yaratan Kezalik eşyanın teceddüd-ü emsal içindeki fena ve mevtleri dahi; Mübdi', Muîd, Vâris ve Bâis bir zatın bekasına zâhir bir bürhan-ı neyyirdir.
Mübtedi' Bidat ehli Sana işkence eden bu mübtedi' ve kısmen münafık baştaki insanların takip ettikleri siyaseti nasıl görüyorsun ki ilişmiyorsun?
Be-Dal-Lam (9) +
Ebdal/Abdal Evliyadan nuraniyet kazanmış bir taife Hattâ, evliyadan, ziyade nuraniyet kesb eden ve abdal denilen bir kısmı, bir anda birçok yerlerde müşahede ediliyormuş.
Bedel Karşılık + Ve onların bedeline o Arş-ı Azîm Sahibi, nihayetsiz cünud ve askerinden, başkalarını gönderir.
Budala Ahmak Benim gibi henüz kendini ıslah edemeyenler de, bazı budalaların ruhlarında sâfiyet ve hüsn-ü insaniyet aramaya çalışmayacaktı.
Mübadele Değiş-tokuş Bu tecavüzleri önlemek için, cemaat-i insaniye, çalışmalarının semerelerini mübadele etmekte adalete muhtaçtır.
Mübeddel Değiştirilmiş Ve Hazret-i Kur'ân hesabına intizar buyurduğunuz ümitlerinizi, an-karîb mübeddel-i hakikat ve mü'minlere de selâmet-i iman tevfik buyursun.
Mütebeddil Değiş(k)en Öyle ise, bu sahife-i hava, hakkalyakin, aynelyakîn, ilmelyakîn derecesinde bedahetle, Zât-ı Zülcelâlin hadsiz, gayr-ı mütenâhi ilmi ve hikmetle çalıştırdığı kalem-i kudret ve kaderin mütebeddil sahifesi ve bir Levh-i Mahfuzun âlem-i tagayyürde ve mütebeddil şuûnâtında bir Levh-i Mahv, İsbat namında yazar bozar tahtası hükmündedir.
Tebadül Karşılıklı değiştirme Ta ki, intizam ve tefeyyüz ondan buna geçsin ve fazilet ve diyanet, bundan ona geçsin; tebâdül ile her biri ötekine bir kanat verip zülcenaheyn olsun.
Tebdil Değiştirme + Ben tebdil-i havaya çok muhtaç olduğum için, yazın dağlarda, kışın da kira ettiğim ayrı ayrı menzillerde gezmeye mecbur oluyorum.
Tebeddül Değişme Yalnız, zaman ve mekânın tagayyür etmesi tesiriyle tahavvül ve tebeddüle maruz olan füruat kısmında müessistir.
Be-Dal-Nun (1) +
Beden Gövde + Cevaben, o beden-i insan, hakikat ve hikmet diliyle ve intizamının lisan-ı hâliyle der ki:
Be-Dal-He (2)
Bedahat Açıklık ...şe'nin kemâli, zâtın kemâline, hadsen, zarureten, bedahaten delâlet eder.
Bedihi Apaçık Mazide nazarî olan bir şey, müstakbelde bedihî olabilir.
Be-Dal-Vav (3) +
Badiye Kır(sal), çöl Bu nükteye binaen, bedevîlerin hallerini muhakeme etmek için, kendini o bâdiyede farz etmek gerektir.
Bedavet Bedevilik Bedavette bir adam dört şeye muhtaç iken, medeniyet yüz şeye muhtaç ve fakir etmiştir.
Bedevi Bedâ'da yaşayan Bir seferde Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın yanına bir bedevî geldi.
Be-Zel-Ra (3) +
Bezr/Büzr Tohum Meselâ, zerre gibi bir afyon büzrü, bir dirhem gibi bir zerdali nüvatı, bir kavun çekirdeği,...
Mübezzir Malını saçıp savuran + Câ-yı hayrettir ki, bazı müsrif ve mübezzir insanlar, böyle iktisatçıları hısset ile ittiham ediyorlar.
Tebzir Malını boş yere harcama, israf + Ve hâkezâ, bütün Sünen-i Seniyyesinde, ahvâl-i fıtriyesinde ve ahkâm-ı şer'iyesinde hadd-i istikameti ihtiyar edip, zulüm ve zulümat olan ifrat ve tefritten, israf ve tebzirden içtinap etmiştir.
Be-Ra-Elif (6) +
Bari/Bâri Her şeyi düzgün yaratan Allah + Bâri' Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinden dilerim ve niyaz eylerim ki, âhir ömrüme kadar bu yolda hatve-endâz olayım...
Beraet Suçsuzluğu ortaya çıkmak + Bu müdafaanın serdedildiği muhakeme, beraetle neticelenmiştir.
Beri Kusursuz + Ve keza, Sâni-i Kadîm-i Ezelî, kâinatın ihtiva ettiği eşyanın cismiyet, cihetiyet, tagayyür, temekkün gibi istilzam ettikleri levazım ve evsaftan berî ve münezzehtir.
Müberra Münezzeh, temiz + Halbuki Üstadım bu gibi isnatlardan müberrâdır.
Teberri Uzak ve temiz olma Benim Kur'ân'a hizmetkârlığımdan teberri edip kaçmayınız.
Tebrie Beraet etme Mâbuda lâyık bir tarzda nefsini metheder; mâbuda lâyık bir tenzihle nefsini meâyipten tenzih ve tebrie eder.
Be-Ra-Cim (3) +
Burç/Burc Kale İşte, istikbalde anlaşılacak bu ulvî hakikate işareten ve küre-i arzın vazifesindeki hareketine ve seyahatine imâen ve semâvî burçlar, güneş itibarıyla muattal ve misafirsiz olduklarına...
Buruc Burçlar + Şu halde, burûc-u semâviye, arzın medar-ı senevîsinden temessül edecek.
Teberrüc Açılmak + ...Güneş çiçeği denilen sarı çiçek ki; geceleri kapanıp nikaplanan, gündüzleri ise açılıp teberrüc eden ve baharın ibtidasından güzün intihasına kadar genç kalan bu çiçeği,...
Be-Ra-Dal (5) +
Barid Soğuk; sevilen şey + Hem memâlik-i bâride olan Avrupa'daki tabiatlar, o memleket gibi bârid ve câmiddirler.
Berd Soğukluk + Demek o mertebedeki ateş, soğukluğuyla yandırır gibi tesir gösteriyor. Hem ateştir, hem berddir.
Bered Dolu + Mezraası şöyledir ki, zemin kar ve bered ile tezemmül veya taammüm eden dağlarıyla ve rengârenk besâtîniyle süslendiği gibi,...
Burudet Soğukluk Ateşin bir derecesi var ki, burûdetiyle ihrak eder, yani ihrak gibi bir tesir yapar.
Bürde Hırka Eğer tereddütle senin hayalin, hastalığı var ise Kaside-i Bürde'den olan...
Be-Ra-Ra (2) +
Ebrar Hayırlı insanlar + Birinci kafile olan süedâ ve ebrar ise, zülcenâheyn olan Üstadı dinlediler.
Berr (Berri) Kara (ile ilgili) + Nasıl sema, feza, arz, berr ve bahr, şecer, nebat, hayvan, efradıyla, eczasıyla, zerrâtıyla Seni biliyorlar, tanıyorlar ve varlığına ve birliğine şehadet ve delâlet ve işaret ediyorlar.
Be-Ra-Ze (4) +
Bariz (Barize) Aşikar + Buna bariz deliller pek çok var.
İbraz Gösterme, sunma ...herbir mesleğin mesâkına muvafık ve onu tasvir edecek birer risale ibraz eden mukaddes bir kütüphane hükmünde bir kitab-ı semâvîdir.
Mübareze Çekişme, çatışma Ben ve Risale-i Nur, sizinle değil mübareze, belki sizi düşünmek dahi vazifemizin haricindedir.
Tebarüz Ortaya çıkma ...ve o her cihetle rahmetfeşan tezahür-ü rububiyet hakikatının içinde, tebarüz-ü ulûhiyet hakikatı bizzarure bilinmiş olmasıdır.
Be-Ra-Ze-Hı (1) +
Berzah 2 şeyi ayıran engel; geçiş yeri + Berzah âlemine göçmüş kafile-i ahbaba kavuşmaktır.
Be-Ra-Sad (1) +
Abras/Ebras Alaca hastalığı, Abraş + ...nerede ise, -biiznillah- Ekmeh ve Ebrası (Yani anadan doğma gözsüzleri ve Baras dedikleri cesedi istila eden müdhiş hastalığı) ve daha bir çok müzmin hastalıkları iyi etmeye başlamış gibidir.
Be-Ra-Ayn (2)
Beraat Kusursuzluk Beyanındaki beraattir; yani, tefevvuk ve metanet ve haşmettir.
Teberru Bağış Eğer dünyayı istese ve dileseydi, kendisine sunulan hediye ve behiyeleri, zekât ve sadakaları ve bu teberru ve terekeleri alsaydı, bugün bir milyoner olurdu.
Be-Ra-Kaf (5) +
Barika Parıltı Fakat tarafgirâne ve garazkârâne, firavunlaşmış nefs-i emmâre hesabına hodfuruşluk, şöhretperverâne bir tarzdaki tesadüm-ü efkârdan bârika-i hakikat değil, belki fitne ateşleri çıkıyor.
Berrak Çok parlak Cevv berrak, sâfi, hiçbir şey yokken, bir mahşer-i acaip gibi, dağvâri parçalar kendi kendine toplanmıyor.
Berk Şimşek + Evet, berkin çakmasıyla zulümat âlemi ölür.
Burak Efendimizin miracta bindiği binit Ve o arslan ata inkılâp eder. Burak gibi bineği olur.
İbrik Kap ...bazan bir denizi bir ibrikte gösteriyor gibi...
Be-Ra-Kef (7) +
Barek (Barekallah) (Allah) mübarek kılsın + Yani, bütün bu medar-ı tebrik ve mâşaallah ve barekâllah dediren bütün hâletler ve san'atlar...
Barik (Barika) İnce, nârin; parıltı Bu Furkan-ı Celîlüşşan, o tevhide nâtık burhan, bütün âyât sadık lisan, şuâât barika-i iman, beraber der ki:...
Bereket Bolluk, çokluk + Ben iktisat ve bereketle yaşıyorum.
Mübarek Berekete mazhar + Bu mübarek mezraaya en mübarek ve nur'ânî ve verimli ve bereketli olan Nur tohumlarını ekiniz.
Tebareke Allah mübaret etsin; Mülk suresi + Lâyüadd ve lâyuhsâ niam-ı Sübhâniyesine mazhar olduğum Allahü Zülcelâl Tebareke ve Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerine hamd ve şükürden âciz, isyanla âlûde iken,...
Teberrük Bereket sebebi (saymak) Bu teberrüke karşı istiğnâ değil, belki bir iltifat-ı Ravza-i Mutahhara olduğundan, ona karşı dilencilikle iftihar ediyorum.
Tebrik Bereketle dua etmek ...biz, hem o mâsumları ve o ümmîleri ve muallimlerini tebrik, hem peder ve validelerini tebrik, hem köylerini tebrik, hem memleketlerini, hem milletlerini, hem Anadolu'yu tebrik ederiz.
Be-Ra-Mim (1) +
Mübrem Kaçınılmaz Herşeyden ziyade imânın esasatıyla meşgul olmak kat'î bir zaruret ve mübrem bir ihtiyaç, hattâ mecburiyet haline gelmiştir.
Be-Ra-He-Nun (3) +
Berahin Burhanlar Ve rehberimiz şeriat-ı garrâ ve kılıcımız da berahin-i kàtıa ve maksadımız i'lâ-yı kelimetullahtır.
Bürhan/Burhan Kesin delil + ...bu defa da beraatimize ehemmiyetli bir sebep ve küfr-ü mutlakı kıran en keskin ve yüksek ve kuvvetli bir hüccet-i kàtıa ve bürhan-ı bâhirdir.
Müberhen Delilli Dâvâmız mücerret değil, herbirisi burhan-ı kat'î ile müberhendir.
Be-Ze-Ze (1)
Bez Hem bir zat-ı azîmin iltifatının zarfı ve iltifat ile verilen hediyeye sarılan bir parça bez, çendan zatında ehemmiyetsiz cüz'î bir şey olarak görünse de...
Be-Sin-Tı (5) +
Basit (Basita) Kolay Basit topraktan, hadsiz hâcât-ı hayvâniye ve insâniyeye medâr olan maâdin ve hadsiz muhtelif nebâtâtın basit bir unsurdan, ...
Bast Yayma, genişleme + Hem şu hakikate bina edilen beyne'l-evliya kesretle vuku bulmuş olan bast-ı zaman hadiseleridir.
Besatet Basitlik Nazarları dahi dakik şeyleri görmediğinden, onların besâtet-i efkârını okşamak için, tekrarla, semâvat ve arzın yüzlerine yazılan âyetleri tekrar ediyor, o büyük harfleri kolaylıkla okutturuyor.
İnbisat Genişleme İnbisat ve cevelâna müştak olan kalb ve ruh için kadere iman bir ağırlık, bir sıkıntı vermiyor mu?
Mebsut (Mebsuten) Yayılmış (doğru orantılı) + Zira eserler birbirini takiben neşrolundukça, kıymetleri de mebsutan tezayüd etmektedir.
Be-Sin-Mim (2) +
Mütebessim Gülümseyen Evvelki yolumuzda pek müthiş görünürdü. Şimdi de mütebessim, her tarafa gülüyor, nâzeninâne niyaz ve âvâz.
Tebessüm Gülümseme Nur değil, ateş saçarlar; tebessümle değil, vahşetle bana baktılar.
Be-Sin-Mim-Lam (1)
Besmele Bilmillahirrahmanirrahim Demek besmelede İlâhî ve zımnî bir emir var.
Be-Şın-Ra (9) +
Beşaret Müjde Nübüvvet-i Ahmediyeye (a.s.m.) işârât ve beşaretleridir.
Beşer İnsan + Beşer salâh isterse, hayatını severse, zekâtı vaz' etmeli, ribâyı kaldırmalı.
Beşir Müjdeleyen + ...o Beşîr ve Nezîrin (a.s.m.) basar ve basîreti, hakikatı hayalden tefrik edememekten münezzehtir, celildir, celîdir; ...
İstibşar Müjdeleme Ayâ, istibşar ve sürur veyahut telehhüf ve tahassürle cevap verecektir?
Mübaşeret Temas Evet, kesb ise, mübaşeret-i cüz'iye olduğu için, hususî bir netice-i şerriyenin mazharı olur; ...
Mübaşir Temas eden Ta dest-i kudret zahiren umur-u hasise ile mübaşir görünmesin.
Mübeşşer (Mübeşşere) Müjdelenen Aşere-i Mübeşşere ve Sahabe-i Kirama elbette reis-i cumhur hükmünde idi.
Mübeşşir (Mübeşşire) Müjdeleyen + Ramazan-ı Şerifin onuncu Cumartesi günü, saat on bir buçukta, herbir nüktesi nâmütenâhi hikmet ve hakikat müjdelerini hâvi ve mübeşşir, dokuz nükteli Ramazaniyeyi aldım.
Tebşir Müjdeleme Çünkü, inzar ve adem-i inzarı gören hayal, zıddiyet münasebetiyle, derhal tebşir ve adem-i tebşire intikal eder.
Be-Şın-Şın (1)
Beşuş Güleryüzlü Kendileri uzun boylu, çok mehîb ve üzerlerinde siyah bir sako, mübarek sakalları siyah, pek az ağarmış, beşûş ve nuranî bir çehre…...
Be-Sad-Ra (6) +
Basar Göz + Basar masnuatı görüp de, basiret Sânii görmezse çok garip ve pek çirkin düşer.
Basıra Görme (kuvvesi) Hiss-i sâmia, bâsıra, zaika olduğu gibi, bir hiss-i sâdise-i sâdıka olan sâika vardır.
Basir Gören (esma) + Hem öyle Semî' ve Kerîm bir Kadîrden, öyle Basîr ve Rahîm bir Alîmden saadet ve bekàyı istiyor ki,...
Basiret Gönül gözü Basar masnuatı görüp de, basiret Sânii görmezse çok garip ve pek çirkin düşer.
Ebsar Gözler ...fakat zevil-ebsar olan bir kısım ehl-i hakikatın gözlerini oralarda kapadıkları olan cünun sahrasına, aklımın refakatı beraber olduğu halde, gözlerim açık olarak dâhil olduğum için; ...
Mubsır (Mubsırat) Görünen(ler) + Meselâ, mesmûat, mubsırat, me'kûlât âlemlerini ihata eden insandaki duygular, Sâniin sıfât-ı mutlakasını ve geniş şuûnatını fehmetmek içindir.
Be-Tı-Lam (6) +
Batıl Geçersiz + Bâtıl şeyleri tasvir, sâfi zihinleri idlâldir ve cerhdir.
Battal Batıl, geçersiz Evvelki üç yol muhal, battal, mümteni, gayr-ı kabil oldukları kat'î ispat edilse, bizzarure ve bilbedâhe, dördüncü yol olan tarik-i vahdâniyet şeksiz, şüphesiz sabit olur.
Betalet Avarelik, işsizlik ...Cenâb-ı Hak da hayat için lâzım olan levazımatı küre-i arz ofisinde yaratıp cem ettikten sonra, o erzakın toplanmasını ve sair ahvalini insana yaptırır ki, insana bir meşguliyet, bir eğlence olsun ve atâlet, betâlet azabından kurtulsun.
Butlan Batıl olma Çünkü, ferdî olmayan bir meslekte tevatür vardır; tevatürde butlan yoktur.
Ebatıl Batıl şeyler Esasat ve ahkâm-ı diniyeye ve sünen-i Muhammediyeye (a.s.m.) harfiyen ittibâ yoluyla dini takvim ve tahkim ve dinin hakikat ve asliyetini izhar ve ona karıştırılmak istenilen ebâtılı ref' ve iptal ...
İbtal/İptal Batıl kılma Çünkü gaflet, hissi iptal ediyor.
Be-Tı-Nun (2) +
Batın/Bâtın (Batıne) İç; her şeyin iç yüzünü yaratan (Esma) + Arş Zahir, Bâtın, Evvel, Âhir isimlerinin halita ve karışığıdır.
Batn/Batın Karın + Herşey, hatta meyvelerin içi dışından, batnı zahirinden daha muntazam, daha lâtif, daha san'atkârane olduğu gösterir ki; hüküm melekûtundur.
Be-Ayn-Sin (4) +
Bais Gönderen, Dirilten (Esma) ...Cenâb-ı Hakkın Âdil ismi Hakîm burcunda, Rahmân ismi Kerîm burcunda, Rahîm ismi Gafûr burcunda (yani mânâsında), Bâis ismi Vâris burcunda, Muhyî ismi Muhsin burcunda, Rab ismi Mâlik burcunda tulû ettiler.
Ba's/Baas Gönderilme, dirilme + Ve ba'sü ba'delmevtte dahi aynı bu suhulet vardır.
Bi'set/Biset (Peygamber) gönderilme İşte, nev-i beşer, bi'set-i enbiya ile, sırr-ı teklif ile, mücahede ile, şeytanlarla muharebe ile kazandıkları yüz binlerle enbiya ve milyonlarla evliya ve milyarlarla asfiya gibi âlem-i insaniyetin güneşleri, ayları ve yıldızları mukàbilinde,...
Meb'us/Mebus (Mebusan) Milletvekili (Milletvekilleri); Elçi (peygamber) + Bu meb'usana hitap, namaz kılanlara altmış meb'us daha ilâve eder.
Be-Ayn-Dal (8) +
Ba'de/Bade Sonra + Ve ba'sü ba'delmevtte dahi aynı bu suhulet vardır.
Bu'd/Bud/Buud (Bu'diyet) Uzaklık + Meselâ, biri kurb, diğeri bu'd olmak üzere, bize nâzır, şemsin iki ciheti vardır.
Baid Uzak + Bu ise, Sâniin o şeyden hariç ve baîd olmamasına delâlet eder.
Ebad Boyutlar Kitab-ı âlemin evrakıdır eb'ad-ı nâmahdud,
İstibad/İstib'ad Akıldan uzak görme Ekser küfür ve dalâlet, istib'addan ileri gelir.
Mütebaid Uzaklaşan, uzak Hem o Kur'ân, mütebâid, müteaddit muhatabîn esnafına müteveccihen mütekellim olduğu halde, öyle bir suhulet-i beyanı, bir cezâlet-i nizamı, bir vuzuh-u ifhâmı var ki, güya muhatabı bir sınıftır.
Tebaud Birbirinden uzaklaşma Tebâud ettikten sonra, hiç olmazsa bazı remizlerle o hakikat-i ekberin ve nur-u âzamın bazı şualarını muhtasaran göstereceğiz.
Teb'id/Tebid Uzaklaştırma ...onun mânevî silsile-i şerâfet ve siyadetten tenzil ve teb'idini icap ettirmez.
Be-Ayn-Dad (4) +
Bauda Sivrisinek + Evet, kudret-i ezeliye tarafından memur edilen baûda, yani sivrisineğin Nemrut'a olan galebesi; ...
Bazen Ara sıra Belki o mânâlar, seyyar seyyahlar gibi bazen bir kelime içinde gizlenir.
Bazı (Baziyet) Bir kısım + Bazı nevilere her anda muhtaçtır: Hüvallah gibi.
Teb'iz/Tebiz Bir parça ...ve مِنْ'deki teb'iz; ve nekâle bedel عَذَابٌ zikrindeki tehvin; ...
Be-Ğayn-Dad (1) +
Buğz Düşmanlık, nefret Sakınınız! Ulemaya buğzetmek bir hatardır.
Be-Ğayn-Ye (2) +
Baği/Bagi Zalim, asi Hem Vehhâbîlik damarı, hem müfrit Râfızîlerin mezhepleri İslâmiyete zarar vermesin diye, Sıffin Harbindeki bâğîlerden de bahis açmayı zararlı görüyorlar.
Bağy İsyan + Zulme adalet, cihada bağy, esarete hürriyet nâmı veriliyor.
Be-Kaf-Ra (1) +
Bakar (Bakara) Öküz/İnek (Sure adı) + Hattâ, o zamandaki Mısır milleti, sevre, bakara, ibadet etmek derecesinde bir kudsiyet vermişler.
Be-Kaf-Lam (1) +
Bakl (Bakla) Sebze + İkinci nevi semeresi ise, küçük büyük parmaklar miktarında, bakla gibi bir şey olup, misafirlere hazırlanmış bir oda şeklinde bükülmüş, içi boş bir menzildir gördüm.
Be-Kaf-Ye (4) +
Baki (Bakiye) Daimi; Esma + Bâb-ı Haşmet ve Sermediyet olup, ism-i Celîl ve Bâkî cilvesidir.
Bakiyye/Bakiye Artan + ...hem vefat etmiş insanın bakıye-i âsârı dahi vefat edip nisyan perdesi altına girmesini,...
Beka Daimilik Sükûn ve tahassun, vücudunun illetidir, beka ve devamına değildir.
İbka Baki kılmak Fakat, senin ağzından çıkan kelime gibi o gider; fakat binler misallerini kulaklara tevdi eder, dinleyen akıllar adedince mânâlarını akıllarda ibkà eder.
Be-Kef-Ra (2) +
Bakir (Bakire) El sürülmemiş, yeni; evlenmemiş erkek (kız) Bâkire, iki sülüs kadın, bir sülüs erkektir.
Bekar Evlenmemiş Bekâr iki sülüs erkek, bir sülüs çocuktur.
Be-Kef-Mim (2) +
Ebkem Dilsiz + Şimdiye kadar tenkit olunmaması, her meslek ve mezhep ve meşrep ehline hoş gelmesi ve mülhidlerin dil uzatamayıp ebkem kalmaları, kanaatimizin sıhhatine delâlet etmeye kâfidirler.
Be-Lam-Be-Lam (3)
Belabil Bülbüller Madem öyle, bırak şekvâyı, şükret; çün belâbil, demâ keyfinden güler hep gül mül.
Bülbül Kuş Meselâ, meşhur bülbül kuşu, gülün aşkıyla maruf o hayvancığı, Fâtır-ı Hakîm istihdam ediyor.
Tebelbül Kavimde (dillerde) karışıklık Hem bizde, iptida-yı Hürriyette, Babil Kal'asının harabiyeti zamanında "tebelbül-ü akvâm" tabir edilen teşâub-u akvam ve o teşâub sebebiyle dağılmaları gibi,...
Be-Lam-Dal (3) +
Beled (Belediye) Yerleşim yerleri (Belde yönetimi); Sure adı + ...sekiz seneden beri yalnız iki defa yanıma gelen buranın ihtiyar müftüsü, belediye reisiyle hilâf-ı memûl bir surette gelmeleri ânında,...
Belde Yerleşim yeri + Barla, millet-i İslâmiyenin, hususan Anadolu halkının başına gelen dehşetli bir dalâlet ve dinsizlik cereyanına karşı, Kur'ân'dan gelen bir hidayet nurunun, bir saadet güneşinin tulû ettiği beldedir.
Bilad Beldeler Nur talebeleri, bu zamanda ve bugünde ekser bilâd-ı İslâmiyede intişar etmişler ve çoklukla vardırlar.
Be-Lam-Vav-Ra (2)
Billur Parlak ...o nurun billûr ışığı altında artık en ince çizgileri ve en hassas noktaları görüp sezebiliyoruz.
Tebellür Billurlaşma; meydana çıkma Çünkü bu İlâhî dâvâ, Kur'ân-ı Kerîmin nur deryasında tebellür eden bir varlık olduğu gibi, Kur'ân'dan doğmuş ve Kur'ân'la beraber yaşayacaktır...
Be-Lam-Sin (1) +
İblis Şeytan + ...ey İblis, ne sen ve ne de güvendiğin Avrupa feylesofları ve Asya münafıkları bunu diyemezsiniz ve diyememişsiniz ve diyemeyeceksiniz ve dememişsiniz ve demeyeceksiniz.
Be-Lam-Ayn (1) +
Bel' Yutma Zira istiğna ve istiklâliyet hassasıyla mümtaz olan şeriattaki İlâhî hidayet, Roma felsefesinin dehâsıyla aşılanmaz, imtizaç etmez, bel' olunmaz, tâbi olmaz.
Be-Lam-Ğayn (12) +
Baliğ (Baliğa) Ulaşan + Ve keza, kemâl-i cemâle bâliğ olan kemâl-i hüsn-ü san'at, resullerin delâletiyle olur.
Belagat/Belağat muktezayı hale mutabakat Belâgat, muktezâ-yı hale mutabakattan ibarettir.
Belağ (Belağan mâ belâğ) Yetişme ...kullarının isyanlarına bakmayarak her istediklerini bilen, işiten ve beleğan mâ belâğ veren...
Beliğ Belagatlı + Beliğ bir kelâmın bir meziyeti şudur ki, söyleyenin ziyade meşgul olduğu san'atını, meşgalesini ihsâs etsin.
Bulega/Büleğa Beliğ zatlar; belagat alimleri O mağrur, mütekebbir, izzet-i nefisleri yaralanmış büleğa muaraza edemediler.
Büluğ Ergenlik Vacip olmadığı halde, nafile nevinden yedi yaşından hadd-i bülûğa kadar büyükler gibi namaz kılıp oruç tutan çocuklar, mütedeyyin büyükler gibi büyük mükâfatı görmek için otuz üç yaşında olacaklar
Eblağ Çok beliğ Kur'ân kitab-ı zikir, kitab-ı dua, kitab-ı dâvet olduğundan, içinde tekrar müstahsendir, belki elzemdir, belki eblâğdır.
İblağ Ulaştırma ...Lemeat adlı ikinci bir eserimde Kur'ân'ın i'câz dereceleri, kırka iblâğ edilmiştir.
Mübalağa Abartma Halbuki, bütün onlar ayn-ı hak ve mahz-ı hakikat olduklarından, mücazefe ve mübalâğa, içlerinde yoktur.
Mübelliğ Duyuran ...hem saltanat-ı Rububiyetin dellâlı ve mübelliğ-i marziyâtı ve kitab-ı kâinatın tercüman-ı âyâtı olan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmın risaletine şehadet etmek demek olan mağrib namazını kılmak...
Tebliğ Yayma, duyurma Tebliğ ettiği dini de harika bir sür'atle şark ve garbı ihata etmiş, nev-i beşerin beşte biri kabul etmiştir.
Tebellüğ Duyurulma Veya Cebrail (a.s.) Hazret-i Muhammed'e (a.s.m.) tebliğ ederken, her iki hazretin arasında yapılan tebliğ-tebellüğ vaziyetini dinler gibi ol.
Be-Lam-He (2)
Ebleh Ahmak Ebleh bir divanenin elinden ne gelir ki onunla uğraşılsın?
Belahet Ahmaklık Bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise,...
Be-Lam-Vav (5) +
Bela Musibet, imtihan + Bırak bîçare feryadı, belâdan kıl tevekkül. Zira feryat, belâ-ender hata-ender belâdır bil.
Beliyye Bela + Ve beliyyelerin istilâsı ve muzır şeylerin tasallutu, bazı duaların evkat-ı mahsusalarıdır ki, insan o vakitlerde aczini anlar; dua ile, niyaz ile Kadîr-i Mutlakın dergâhına iltica eder.
Belva Dert, çile Halbuki bu diş meselesi umûmü'l-belvâ suretinde o derece intişarı var ki, ref'i kabil değil.
İbtila/İptila İmtihan, tiryakilik Evet, her kim fikren tarihe binip mazi cihetine gitse, şu zaman-ı hazırda gördüğümüz menzil-i dünya, meydan-ı iptilâ, meşher-i eşya gibi, seneler adedince vefat etmiş menziller, meydanlar, meşherler, âlemler görecek.
Mübtela Belaya uğramış, bağımlı ...mübtelâ olduğum emrâz-ı kalbiyeyi tedavi ve yeniden hayat bahşetmiş olduğundan,...
Be-Lam-Ye (1) +
Bela/Belâ Olumsuz soruya evet cevabı + Evet, belâ! Cenab-ı Hak Teala (C.C.) Kur'anında ferman ettiği gibi فَفِرُّوا اِلَى اللهِ başka kurtuluş mevkii, sığınacak yer, istinad edilebilecek mekân yoktur;...
Be-Nun-Vav (5) +
Benat Kızlar + Evet, kasavet-i mücessemenin misal-i müşahhası olan "ve'd-i benat" gibi umurlardan kalblerini taskîl etmesi...
Beni/Benî Oğulları + İşte şu âyette, Benî İshak'ın kardeşleri olan Benî İsmail'den ve Hazret-i Mûsâ'dan sonra gelen Peygambere hitap ediyor.
Bin/İbn/İbni Oğlu, oğul + Allâme-i Mağrib Kadı İyaz, Şifâ-i Şerifte, ulvî bir senetle, doğru ve sağlam bir an'ane ile, Hazret-i Abdullah ibni Ömer'den haber veriyor ki:
Bint Kız Seydânın bintü'l-fikri o güzel kıza, Hulûsi ile Abdülmecid'den maadâ her kim bakarsa câiz değildir.
Ebna Oğullar Çünkü, insanın fıtratı medenîdir. Ebnâ-yı cinsini mülâhazaya mecburdur.
Be-Nun-Ye (6) +
Bani (Kainatı) inşa eden (Esma) Ve keza, pek çok san'at harikalarına ve nakış ve ziynetlerin garaibine müştemil olan bir binanın bâni ve sânisiz vücudu mümkün olmadığı gibi,...
Bina Yapı + ...Ayasofya gibi milyarlara değer mukaddes bir binaya, kanun-u zâlimanesine serfurû etmeyen birisi tahassun etse, o binayı harap etmek gibi, en dehşetli vahşetlere şu medeniyet fetvâ veriyor.
Binaenaleyh Buna binaen Binaenaleyh, yed-i kudretin tathir ve tenzih ettiği kadınların tavsifleri kabil değildir.
Bünyan Bina, duvar + Bu âyetler, İslâmiyetin muhteşem bünyanında, altından bir kordon gibi işlenmiştir.
Bünye Vücut yapısı ...o zerre herhangi bir bünyeye girse, o bünyenin bütün cihazatını, keyfiyetiyle teşekkülünü bilmesi lâzımdır.
Mebni (Mebniyye) Dayanmış + Hazret-i Âdem'in (a.s.) Cennetten ihracı ve bir kısım benî Âdem'in Cehenneme idhali ne hikmete mebnidir?
Be-He-Te (3) +
Beht Hayret, dehşet Birincide, bütün hurufât-ı Kur'âniyenin adet itibarıyla işaret ve izah buyurulan tevafukları, garîk-ı beht ve hayret etti.
Bühtan İftira Zira tahkik ve insafa zıd, o küfrî farzında (Eliyazübillah!..) bir mecmua-i riya, bühtan farzetmek demektir.
Mebhut Şaşkın Cezire âlimleri Molla Said'in şöhretini işittikleri için, mebhût ve hayran bir vaziyette çaylarını bile unutarak Molla Said'in sualine intizar etmekte idiler.
Be-He-Cim (3) +
Behçet Sevinç + ...Kur'ân hâdimlerinin kulûbu, behçet ve sürura müstağrak olarak, ilerlemek istedikleri hâlisâne emel ve gayelerinde adımlarını daha ziyade uzatmaya ve dairelerini daha ziyade tevsie başlamışlardır.
Behic (Behice) Güzel + ...ziya-yı hakikatle tenevvür eden ve o menazir-i behîceyi seyreden ve o meyvelerden lezzet-i hakikiyye-i daimiyeyi duyan ...
İbtihac Sevinç Hubur ve ibtihaca müstağrak oluyor.
Be-He-Ra (1)
Behre (Behresiz) Nasip(siz) Değil vukufsuz, garazkâr, mâneviyatta behresiz ehl-i vukufa karşı, belki en büyük âlim ve feylesoflarınıza karşı gündüz gibi ispat etmezsem, her cezaya razıyım!
Be-He-Mim (3) +
Behimiyye (Behimat) Hayvan(lar) + Birincisi, menfaatleri celp ve cezb için kuvve-i şeheviye-i behimiye,...
İbham/İpham Kapalı bırakma Bazan çekirdekleri, bazan nüveleri, bazan icmalleri, bazan düsturları, bazan alâmetleri, ya sarahaten, ya işareten, ya remzen, ya ibhâmen, ya ihtar tarzında bulunurlar.
Mübhem/Müphem Belirsiz Şu halde, müphem tarzdaki yirmi sene müphem bir ömür, bin sene muayyen bir ömre müreccahtır.
Be-Vav-Be (2) +
Bab Kapı; bölüm + Bâb-ı Vaad ve Vaîddir. İsm-i Cemîl ve Celîlin cilvesidir.
Ebvab Kapılar ...o şeytanları ebvâb-ı semâdan o şahaplarla red ve tarddır.
Be-Vav-Ha (2)
İbaha Mübah (helal) kılmak Cenâb-ı Hakkın sana in'âm ettiği vücudun, cismin, âzaların, malın ve hayvânâtın ibâhadır, temlik değildir.
Mübah Yapılıp yapılmamasına dair hüküm olmayan Hem namaz kılanın diğer mübah, dünyevî amelleri, güzel bir niyetle ibadet hükmünü alır.
Be-Vav-Lam (2) +
Bevl İdrar yapma Birden bir maraz veya bir iştah veya bevl gibi müheyyiç bir hal şiddetle senin hissine dokunur.
Laubali (Lâ ubâlî ibaresinden) Umursamaz Evet, Hürriyetçilerin ahlâk-ı içtimaiyede ve dinde ve seciye-i milliyede bir derece lâubalilik göstermeleriyle, yirmi-otuz sene sonra dince, ahlâkça, namusça şimdiki vaziyeti gösterdiği cihetinden,...
Be-Ye-Te (2) +
Beyt/Beyit Manzumenin 2 satırı Üstad, Galip ve Süleyman, "Ümmî Sinan Divanı"nda mesleğimize ve Sözler'e dair tefe'ül edildi, şu beyitler çıktı.
Beyt Ev + Hubb-u Ehl-i Beyti meslek yapan Alevîler ne kadar ifrat da etse, Râfizî de olsa, zındıkaya, küfr-ü mutlaka girmez.
Be-Ye-Dal-Ra (1)
Beyder Harman yeri Mahşer ise bir beyderdir, harmandır.
Be-Ye-Dad (3) +
Beyaz Ak Arz ve semâ, güzellik müsabakasına girmek için lâzım gelen ziynetlerini takınıp hazırlandıkları zaman, arz, kış mevsiminde kardan mamul beyaz elbiselerini giyer, oturur.
Beyza Beyaz Yakînim var ki, istikbal semâvâtı, zemin-i Asya / Bâhem olur teslim yed-i beyzâ-yı İslâma.
Ebyaz Beyaz + Gözünde bir nehar var; lâkin ebyaz ve muzlim.
Be-Ye-Ayn (4) +
Bayii Satıcı ...bir mücevherat hazinesi ne kadar zengin ve ne kadar yüksek bir servete mâlik olursa olsun, bâyii, dellâlı, usûl-i bey'u şirâya âşinâ olmazsa,...
Bey' Satış/Alışveriş + ...bir mücevherat hazinesi ne kadar zengin ve ne kadar yüksek bir servete mâlik olursa olsun, bâyii, dellâlı, usûl-i bey'u şirâya âşinâ olmazsa,...
Bey'at/Beyat/Biat Bağlılık bildirme Hem ona karşı biat etmektir.
Mübayaa Satın alma Hem oradaki meskeninize lâzım bazı şeyleri mübâyaa ediniz.
Be-Ye-Nun (12) +
Beyan Açıklama + Bu âciz kardeşiniz, hem itiraz eden o eski dost zâta, hem ehl-i dikkate ve sizlere beyan ediyorum ki,...
Beyn/Beyne Arasında + İki zerre beyninde cazibeyi ele al, Git de, tâ şemsüşşümus ve kehkeşan beynindeki cazibenin yanında koy.
Beyyin (Beyyine/Beyyinat) Açıklanmış (Sure adı) + Fakat ne çare, mesleğin lâzım-ı beyyini meslektendir.
Mabeyn Arasında; Padişah yakınlarının odası Fakat hakikatte mabeynlerinde uzak bir mesafe var.
Mübayin Zıt, farklı Meslekleri birbirinden uzak ve meşrepleri birbirine mübayin olan o umum selim ve nuranî kalblerin...
Mübeyyen Açıklanmış ...ve o Fâtır-ı Münevviri ki, celal ve cemalinin âyât ve beyyinatı ne mertebe mübeyyen ve muvazzahtır.
Mübeyyin (Mübeyyine) Açıklayan + Risale-i Nur, Kur'ân-ı Hakîmin hakikî bir tefsiridir. Âyetler, sırasıyla değil; devrin ihtiyacına cevap veren imanî hakikatleri mübeyyin âyetler tefsir edilmiştir.
Mübin Açık Kur'ân-ı Hakîmde İmam-ı Mübin ve Kitab-ı Mübin mükerrer yerlerde zikredilmiştir.
Tebayün Uyuşmazlık, zıtlık Bu tebayün-ü efkâr ahlâk-ı İslâmiyenin esasını sarsmış, ittihad-ı milleti çatallaştırmış.
Tebeyyün Belli olma Zaten iki sene mahkemelerin tetkikatıyla ve aleyhimdeki münafıkların plânları akîm kalmasıyla kat'iyen tebeyyün etmiş ki, şahsımda ve Nurlarda bu vatan ve millete zarar tevehhüm etmekle daha kimseyi kandıramazlar.
Tebyin Açıklama Çünkü, dindeki rüşd-ü irşad ve hak ve hakikati gözlere gösterecek derecede kuvvetli burhanları izhar edip tebyin ve tebeyyün eden bir nur Kur'ân'dan çıkacak diye haber verip bir lem'a-i i'caz gösterir.
Tibyan Açıklama + Zira o kırk envâ-ı i'câzından yalnız bir tekini ki, cezalet-i nazmıdır, İşârâtü'l-İ'câz'da sıkışmadı tibyânı.

Te (ت) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Te-Elif-Mim (1)
Tev'em/Tevem İkiz Bir asıldan tev'em olarak neş'et eden eski Roma ve Yunan iki dehâları, ...
Te-Be-Be (1) +
Tebbet Helak olsun; Sure adı + Rumuzat-ı Semaniye
Te-Be-Te (1) +
Tabut Ölü sandığı + Ölümle bir hareket-i mezbuhânenin ıztırabını çeken cismimin cenazesini taşıyan bir tabut suretinde göründü
Te-Be-Ayn (14) +
Etba' Uyanlar, tabi olanlar Cenâb-ı Hakkın rızası ihlâs ile kazanılır; kesret-i etbâ' ile ve fazla muvaffakiyetle değildir.
İttiba Uymak + Ecnebîlerin tâğutlarıyla ve fünun-u tabiiyeleriyle dalâlete gidenlere ve onları körü körüne taklit edip ittibâ edenlere binler nefrin ve teessüfler!
Metbu' Kendisine uyulan Ve Kur'ân'a iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı mânevîsi tâbi ve İslâmiyet metbû makamında kalacak, din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır.
Mutabaat Uymak, muvafakat etmek Hacet olmadığı veya münasip olmadığı vakitte cereyan-ı umumiyeye mutâbaatla âdatullahın kavâninine destedâd-ı teslim oluyor.
Müstetbeat Söze tabi olan manalar Ve takattur etmeyeni kelâmın müstetbeâtına havale eder.
Müttebi Bağlı olan + Her asır başında hadîsçe geleceği tebşir edilen dinin yüksek hâdimleri, emr-i dinde mübtedi' değil, müttebi'dirler.
Teb' (Teban/Teb'an) Bağlı (olarak) + ...cemâdata baktığın zaman azamet ve kudreti kastına hedef yap, başka isimlerin tecelliyatını teb'an düşün.
Tebei Kasti olmayan, tabi olarak, ikinci derece Sen âyineye baksan, eğer âyineyi şişe için bakarsan şişeyi kasden görürsün, içinde Re'fet'e tebeî, dolayısıyla nazar ilişir.
Tabi (Tabiyyet) Uyan, izleyen + Ve Kur'ân'a iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı mânevîsi tâbi ve İslâmiyet metbû makamında kalacak, din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır.
Tabiin Sahabeden sonraki nesil Fakat örf-ü ulemada Sahabeye radıyallahu anh, Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiîne rahimehullah, onlardan sonrakilere gaferahullah ve evliyaya kuddise sirruhu denilir.
Tebaiyyet Uyma, tabi olma Malûmdur ki, in'ikâs ve tebaiyetle, o nur-u âzam-ı nübüvvetle beraber en azîm bir mertebeye çıkabilir.
Tebe-i Tabiin Tabiinden sonraki nesil Fakat örf-ü ulemada Sahabeye radıyallahu anh, Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiîne rahimehullah, onlardan sonrakilere gaferahullah ve evliyaya kuddise sirruhu denilir.
Tetebbu Araştırıp inceleme Risale-i Nur'un sair eczalarını dikkatle tetebbu etmeleri lâzımdır.
Tevabi Uyanlar, ikinci dereceler Evet, Kur'ân-ı Hakîmin envârıyla hasıl olan o inkılâb-ı azîm-i içtimaîde ezdad birbirinden çıkıp ayrılırken, şerler bütün tevâbiiyle, zulümâtıyla ve teferruâtıyla; ve hayır ve kemâlât bütün envârıyla ve netâiciyle karşı karşıya gelip,...
Te-Cim-Ra (3) +
Tacir Ticaret yapan Seyahatimde beni tanımayanlar kıyafetime bakıp, beni tâcir zannedip derlerdi ki:
Ticaret Alım-satım + Ticaret istiyorsan ger, şu fâni ömrünü bâkiye tebdilde.
Tüccar Ticaret yapanlar Bir tüccara yüksek bir sermaye verilir.
Te-Ha-Te (1) +
Taht Altında + ...yalnız o Zat olabilir ki, istikbal taht-ı emrinde, dünya taht-ı hükmünde, nefsimiz taht-ı idaresindedir.
Te-Ha-Fe (1)
Tuhfe Hediye Bana tesellî tuhfeleri getirmiş.
Te-Ra-Be (2) +
Turab/Turap Toprak + Âlem-i turabda bir çekirdek âlem-i havada ondan bir şecer-i meyvedâr gibi.
Türbe Kabir Haremeyn-i Şerifeynin Vehhâbilerin eline geçmesi ve onların, eâzım-ı İslâmın türbeleri hakkındaki tahripkârâne hürmetsizliği ne hikmete mebnîdir?
Te-Ra-Cim (3)
Tercüman Tercüme eden ...ve âyât-ı tekviniyeyi okuyan mütenevvi dillerinin tercüman-ı ebedîsi,...
Tercüme (aslı Terceme) Çeviri, açıklama Kur'ân; Şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi,...
Mütercim Çevirmen Mütercim: Abdülmecid Nursî
Te-Ra-Kef (7) +
Etrak Türkler Ehl-i ifratın bir kısmı, Araptan sonra İslâmiyetin kıvâmı olan Etraki tadlil ediyorlardı.
Metruk (Metrukat) Terk edilmiş, bırakmak Benim metrûkâtım ve Risale-i Nur'dan olan benim hususî kitaplarım ve güzel ciltlenmiş mecmualarım ve sair şeylerimin bütününü, Gül ve Nur fabrikaların heyetine, başta Hüsrev ve Tahirî olarak o heyetten on iki kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum.
Mütareke Anlaşma, barış Birinci Harbin Mütareke başında, bir Cuma gecesinde, bir rüya-yı sadıkada, misalî âleminde, bir meclis-i azîmde benden sual ettiler:
Tarik/Târik Terk eden + Kendini târik-i dünya gösterip halkın malını zahiren almaz, gizli alır bir kurnazlık olmadığını nasıl bileceğiz?
Tereke Ölenin bıraktıkları Eğer dünyayı istese ve dileseydi, kendisine sunulan hediye ve behiyeleri, zekât ve sadakaları ve bu teberru ve terekeleri alsaydı, bugün bir milyoner olurdu.
Terk Bırakma Terk-i dünya, terk-i ukba, terk-i hesti, terk-i terk
Türk Bir ırk O Türkçülük perdesi altına giren ve hakikaten Türk düşmanı olan hamiyetfuruş mülhidlere derim ki:
Te-Sin-Ayn (3) +
Tasia (Tasian) Saatin 9. dereceden 60'ta biri; Dokuzuncu (olarak) Birisi altmış defa daha geniş bir daire içinde saniyeleri, diğeri yine altmış defa daha geniş bir dairede sâliseleri, ve hâkezâ râbiaları, hâmiseleri, sâdise, sâbia, sâmine, tâsia, tâ âşireleri sayacak gayet muntazam, azîm bir dairede birer ibre farz ediyoruz.
Tis'a/Tisa Dokuz + Dokuzuncu Kısım - Telvihât-ı Tis'a
Tüsü' Dokuzda bir Sülüsü sülüs ile darb etmek, tüsu' olur, yani dokuzda bir olur.
Te-Şın-Ra (1)
Teşrin (Teşrini Evvel, Teşrini Sâni) Ekim, Kasım ayları Teşrin 22'ye tehiri de hayırlıdır.
Te-Fe-Fe (1)
Tuff Yazık sana Tuuuh, tuf senin o münkir aklına!
Te-Kaf-Nun (2) +
İtkan Pürüzsüz yapılmak Ve şu kâinatta bir itkan-ı muhkem, bir insicam-ı ahkem görünüyor.
İttikan Muhkem yapılmak ...harika bir san'at, bir ittikan, bir mükemmeliyet ...
Te-Lam-Mim (2)
İtlaf Yok etme, öldürme Güz mevsiminde, sineklerin terhisat zamanına yakın bir vakitte, hodgâm insanlar, cüz'î tâcizleri için sinekleri itlâf etmek üzere hapishanedeki odamızda bir ilâç istimâl ettiler.
Telef Yok olma/etme Hem o Rahmân'ın nihayetsiz rahmetinden uzak değil ki, nasıl vazife uğrunda, mücahede işinde telef olan bir nefere şehadet rütbesini veriyor...
Te-Lam-Mim-Zel (1)
Tilmiz Talebe Senin tilmizin, nefsi için kardeşinden kaçar. Kur'ân'ın tilmizi ise, bütün ibadı, belki bütün mahlûkatı kendine kardeş görür.
Te-Lam-Vav (1) +
Tilavet Okumak + Meselâ, dilini yalandan, gıybetten ve galiz tabirlerden ayırmakla ona oruç tutturmak; ve o lisanı, tilâvet-i Kur'ân ve zikir ve tesbih ve salâvat ve istiğfar gibi şeylerle meşgul etmek; ...
Te-Mim-Mim (7) +
Etemm En tam ...insanın suret-i câmiasında, küçük bir mikyasta, zeminin siması ve kâinatın siması gibi yine o ism-i Rahmân'ın cilve-i etemmini gösterir demektir.
İtmam Tamamlama ...insanlar, ticaretlerini yapıp, vazifelerini bitirip ve hizmetlerini itmam ettikten sonra, yine onları gönderen Hâlık-ı Zülcelâllerine dönecekler ve Mevlâ-yı Kerîmlerine kavuşacaklar.
Mütemmim Tamamlayan Evet, kaşlar göze, gem ata mütemmim oldukları ve onların noksanlarını ikmal ettikleri gibi, küçük nîmetler de büyük nimetlere mütemmimdirler.
Tam Eksiksiz Tam tevafukla mukarrebden murad Nurslu olduğunu gösteriyor.
Tamam (Tamamen) Bitmiş, eksiksizce + Hem de munsıfane ve müdakkikane ile dinle, kelâm tamam olmadan itiraz etme.
Tamme Eksiksiz Ve ism-i Adlin cilve-i âzamından gelen kâinattaki adalet-i tâmme, umum eşyanın muvazenelerini idare ediyor.
Tetimme Tamamlayıcı şey Bu defa, evvelce size gönderilen gençler ikaznâmesinin bir tetimmesi olarak bu havalideki tehlikeli vaziyette bulunan gençlere bir ihtarname namında bir fıkra gönderiyoruz; ...
Te-Nun-Ra (1) +
Tandır Fırın Oradaki tandır ve mutfak ise, burada, arz ve sath-ı arzdır.
Te-Nun-Nun (1)
Tinnin Ejderha, büyük yılan İki kavs-ı mevhûme tinnîneyn yad edilmiş, hayalî bir teşbihle isim müsemmâ olmuş. Tinnîn ise yılandır.
Te-Vav-Be (2) +
Taib Tevbe eden + Târik-ı dünya ve tâib.
Tevbe/Tövbe Pişmanlık; Sure adı + Tevbe etmemek şartıyla, benim intikamım, senden pek muzaaf bir sûrette alınıyor bildiğimden, hiddet değil, hattâ sana acıyorum!
Te-Vav-Te (1)
Dut Meyve İşte, o hadsiz acaib-i san'at içinde, yeryüzünün Rahmânî sofrasında, yalnız, kudretin şekerlemeleri olan dutların nevilerine bak, kemâl-i rahmeti kemâl-i san'at içinde gör.
Te-Ye-Nun (1) +
Tin İncir; Sure adı + Cenâb-ı Hak, tîn ve zeytinle kasem vasıtasıyla azamet-i kudretini ve kemâl-i rahmetini ve büyük nimetlerini ihtar ederek,...

Se (ث) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Se-Be-Te (7) +
İsbat/İspat Kanıtlama İsbat-ı Ezelîyet ile tevhiddir.
Müsbet Olumlu, ispatlı Müsbet netice için denilir:
Müsbit İspat eden ihbarda iki müsbit, binler nâfîlere tercih edilir.
Sabit Yerleşik + Eşyanın bir vücudu vardır ve o vücud bir derece sâbittir.
Sevabit Sabitler, sabit (gibi görünen) yıldızlar Türkçe Samanyolu tabir olunan, bulut şeklindeki daire-i azîmenin bulunduğu tabaka, elbette sevâbit yıldızların tabakasına benzemiyor.
Sübut Sabit olma ...âlem-i gaybdan sayılan geçmiş ve gelecek mahlûkatın dahi mânen hayattar bir vücud-u mânevîleri ve ruhlu birer sübut-u ilmîleri vardır ki, Levh-i Kazâ ve Kader vasıtasıyla o mânevî hayatın eseri, mukadderat namıyla görünür, tezahür eder.
Tesbit/Tespit Belirleme; sabitleme + İşte Risale-i Nur, hayat-ı içtimaiyeye baktığı vakit bu beş esası temin edip, âsâyişin temel taşını tesbit ve temin eder.
Se-Ra-Ye (3) +
Sera/Serâ Toprak, yer + Kâh Süreyya'dan serâya, kâh serâdan Süreyya'ya kadar bir sukut ve suud içerisinde çalkanıyorlardı.
Servet Mal varlığı "Risale-i Nur yerine şu kitapları istinsah et de Amerikalı milyarder Ford'un servetini sana verelim"
Süreyya Ülker yıldızı Kâh Süreyya'dan serâya, kâh serâdan Süreyya'ya kadar bir sukut ve suud içerisinde çalkanıyorlardı.
Se-Ayn-Be (1) +
Su'ban/Suban Yılan, ejderha + O su'ban ağzının, yani yılan ve ejderha ağzının bostan kapısına inkılâbı, kabre işarettir ki, ...
Se-Kaf-Be (1) +
Sakib/Sakip Delen geçen, aydınlatan + Böylece, her bir fenn evhamın şeytanlarını tard edip kovmada birer necm-i sakib gibidirler.
Se-Kaf-Lam (5) +
İstiskal Soğuk karşılama Yoksa ihtiyarlıkta uzun zaman istiskale mâruz kalıp, me'yûsâne ağlayacak.
Miskal 4,5 gram; bir şeyin kendi benzerinden ölçüsü + ŞU ÂYETİN pek büyük hazinesinden bir miskal zerre miktarında, yani zerre sandukçasında olan cevheri gösterir ve zerrenin hareket ve vazifesinden bir nebze bahseder.
Müsteskal Soğuk muamelede bulunulan Volkan'da "erkek giyse müsteskal olur" ifadesiyledir.
Sakil Ağır + Melâikenin maksadı, beşerin şahsiyeti olmayıp, ancak kendilerine sakîl, ağır gelen bir mahlûkun Allah'a isyan etmesine işarettir.
Sıklet Ağırlık İdrâk-i maâlî bu küçük akla gerekmez, Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez!
Se-Lam-Se (5) +
Salis (Salisen) Üçüncü (olarak) + Salisen: Risale-i Nur kendi kendine, hem dahilde, hem hariçte intişar edip fütuhat yapıyor.
Salise Saniyenin 60'ta (veya 100'de) biri Birisi altmış defa daha geniş bir daire içinde saniyeleri, diğeri yine altmış defa daha geniş bir dairede sâliseleri, ve hâkezâ râbiaları, hâmiseleri, sâdise, sâbia, sâmine, tâsia, tâ âşireleri sayacak gayet muntazam, azîm bir dairede birer ibre farz ediyoruz.
Selas (Selase) Üç + ...lâkin şemsin hissi hükmünde olan harareti, hayatı hükmünde olan ziyası, aklı hükmünde olan tenviri, havass-ı selâseyi camidir.
Sülüs Üçte bir + Bâkire, iki sülüs kadın, bir sülüs erkektir.
Teslis Üçleme Ehl-i teslisin İsâ aleyhisselâma ve Râfızîlerin Hazret-i Ali radıyallahu anh'a muhabbetleri faidesiz kaldığı gibi.
Se-Lam-Cim (1)
Selc Kar اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ قَطَرَاتِ الثَّلْجِ (Meali: Kar'ın taneleri adedince, Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi sizin üzerinize olsun.)
Se-Mim-Ra (4) +
İsmar Meyve (olarak) vermek Kur'ân dahi, seyyar yıldızları ismar eden şems gibi, İslâmiyetin on bir rüknünü intaç etmiştir.
İstismar Kendi yararına kullanma, sömürme Biri, İngiliz ceberutuna, İngiliz emperyalizmine ve onun korkunç istilâ ve istismarına baş kaldırmış ve yıllarca büyük dâvâsına hizmet ederek İngiltere'nin bütün haşmet ve kudretini, azîm iradesi önünde âciz ve meflûç bir hale getirmiştir.
Müsmir Faydalı, meyvedar Cumhur-u nasta olmaz ne müsmir ve müessir.
Semer (Semere) Meyve, fayda + Maahaza, bir semere, bir şecerenin bir misal-i musağğarıdır.
Se-Mim-Mim (1) +
Sümme Sonra + Hâşâ! Sümme hâşâ!
Se-Mim-Nun (3) +
Samine (Saminen) Sekizinci (olarak); saatin 8. derece 60'ta biri + Birisi altmış defa daha geniş bir daire içinde saniyeleri, diğeri yine altmış defa daha geniş bir dairede sâliseleri, ve hâkezâ râbiaları, hâmiseleri, sâdise, sâbia, sâmine, tâsia, tâ âşireleri sayacak gayet muntazam, azîm bir dairede birer ibre farz ediyoruz.
Semaniye Sekiz + ...huruf-u Kur'âniyenin esrarından bahseden ve Rumuzât-ı Semaniye namında bulunan sekiz küçük risalelerin mahiyetlerini andırır bir tarzda,...
Semen Kıymet + Cenâb-ı Hakkın insanlara fazl ü keremi o kadar büyüktür ki, insana vedia olarak verdiği malı, büyük bir semeni ile insandan satın alır, ibka ve himaye eder.
Se-Nun-Ye (12) +
Esna Sıra O esnada Üstadım karşıma çıkarak, "Niçin Sözler'i saklıyorsunuz?
İsna (aşer) (On) iki İşte bu hakikat içindir ki, ehl-i hakikat, başta Eimme-i Erbaa ve Ehl-i Beytin Eimme-i İsnâ Aşer olarak Ehl-i Sünnet,...
İstisna Kaide dışı Nasıl mantıkça kıyas-ı istisnâî misali olarak deniliyor:
Mesna İkişer + ...Besmele'siz hemze 14 olmakla şu Seb'ul-mesanî'nin Mesna (Not: bazı nüshalarda müsenna) olan 7 adet âyâtını göstererek 2 defa nüzulüne...
Mesnevi Beyitler şeklinde yazılmış manzume Risale-i Nur Külliyatından Mesnevî-i Nuriye
Müsenna Kat kat; 2 defa inmiş Fatiha + Şu cümle Kur'ân-ı Azîmüşşanı ve Fâtiha Sûresini müsennâ senâsıyla ifade ettiği gibi,...
Müstesna Hariç Diğerinde ikinci, üçüncü cüz'ünde beş-altı sahife müstesna, bütün sahifelerde salâvatları birbirine müvâzi, birbirine bakıyor, işaretler vaz ettim.
Sanevi İkinci derecede Ancak "maânî-i sânevî" ile tâbir olunan maksat ve garaza teveccüh ederler.
Sani İkinci + Yirmi Yedinci Mektubun ikinci kısmı olan "Zeyl"i dahi, elhak bir Hulûsi-i Sâni olan Sabri Efendinin Risaletü'n-Nur hakkındaki takdiratını gösteren hususî mektuplarındaki fıkralardır.
Saniye Dakikanın 60'ta biri Birisi altmış defa daha geniş bir daire içinde saniyeleri, diğeri yine altmış defa daha geniş bir dairede sâliseleri, ve hâkezâ râbiaları, hâmiseleri, sâdise, sâbia, sâmine, tâsia, tâ âşireleri sayacak gayet muntazam, azîm bir dairede birer ibre farz ediyoruz.
Saniyen İkinci olarak Saniyen: Nazif'e bin bârekâllah, bin mâşaallah!
Sena Övme Türkler hakkında senâ-i Peygamberî muhakkaktır.
Se-Vav-Be (3) +
Esvab Giyecekler Bediüzzaman'a zurafâdan biri bir gün irfanıyla mütenasip bir esvap iktisaı lüzumundan bahseder.
Mesabe Derece + Dünya fânidir; binler sene yaşamak olsa, bâki olan hayat-ı uhreviyenin yanında, hiç-ender-hiç mesabesindedir.
Sevap/Sevab Hasene + Hem hak ve hakikati dinleyen ve söyleyene sevap kazandıranlar yalnız insanlar değildir.
Se-Vav-Ra (1)
Sevr Öküz O meleklerin birinin ismi "Sevr" ve diğerinin ismi "Hût"tur.

Cim (ج) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Cim-Be-Be (1) +
Cübbe Kıyafet + Eski zamanda, on dört yaşında iken icâzet almanın alâmeti olan üstad tarafından bir cübbe bana giydirmek vaziyetine mâniler bulundu.
Cim-Be-Ra (8) +
Cebbar İstediğini yapan Allah; zorba + Birer misbah-ı nevvar, birer gemi-i cebbar/Birer tayyareleriz biz.
Ceberut Büyüklük, azamet Ve tevhid-i ceberuta telvihtir.
Cebr/Cebir (Cebri/Cebren) Zorlama (Zorla); harflerle yapılan matematik hesabı Nasıl ki, görsen, bir tek adam geldi, bütün şehir ahalisini cebren bir yere sevk etti ve cebren işlerde çalıştırdı.
Cebriye İradeyi inkar eden batıl fırka Ve keza, daire-i itikadda iken, ruhuyla, imaniyle daire-i esbaba bakan da, esbaba kıymet vermeyerek Cebriye mezhebi gibi tembelcesine bir tevekkülle nizâm-ı âleme muhalefet eder.
İcbar Zorlama Zira, medenîlere galebe çalmak ikna iledir, icbar ile değildir.
Mecbur (Mecburi, Mecburen) Zorunlu (olarak) Birden İhtar Edildi Kaleme Almaya Mecbur Oldum
Mücbir Mecbur eden Birden bire, şu risaleyi yazmak için mücbir bir hatıra kalbe geldi.
Mütecebbir Zorba Halbuki, mütecebbir zalimlerin rüesaları olan Firavunların, Nemrutların akıbetleri malûmdur.
Tecebbür Kibirlenme Ve kuvve-i gadabiye, hadd-i istikamet olan şecaati takip etmezse, ifratla çok zararlı ve zulümlü tehevvüre ve tecebbüre ve tefritle çok zilletli ve elemli cebanet ve korkaklığa düşer, istikameti kaybetmesinin, hatâsının cezası olarak daimî vicdanî bir azabı çeker.
Cim-Be-Cim-Lam (2) +
Cebrail Vahiy meleği Nasıl ki Hazret-i Cebrail aleyhisselâm, bir vakitte Dıhye suretinde Sahabeler içinde göründüğü dakikada, binler yerde başka suretlerde ve Arş-ı Âzam önünde, şarktan garba kadar geniş ve muhteşem kanatlarıyla secde ediyordu.
Cibril Vahiy meleği + Hem Kur'ân'ın mertebe-i irşadında öyle bir genişlik var ki, birtek dersinde, Hazret-i Cibril (a.s.), bir tıfl-ı nevresîde ile omuz omuza o dersi dinler, hisselerini alırlar.
Cim-Be-Lam (2) +
Cebel Dağ + Evet, muhabbeti iktiza eden İslâmiyet ve insaniyet, Cebel-i Uhud gibidir.
Cibal Dağlar İşte, bütün şirkleri ve şerleri ve dalâletleri tevlid eden enaniyetin şu cihetindendir ki, semâvât ve arz ve cibal tedehhüş etmişler, farazî bir şirkten korkmuşlar.
Cibilli (Cibilliyet) Yaratılıştan (Yaratılış) Zira, insan, cibilliyeti ve fıtratı hasebiyle nefsini sever.
Cim-Be-Nun (2) +
Cebanet Korkanlık Her seyyiât gibi cebânetin dahi menbaı dalâlettir.
Cebin Korkak; Alın, şakak + Zira en âmi ve cebin, en has ve cesur gibi hiss-i diyanetle mütehassıs, din namıyla ne telkin olunsa ruhunu feda eder.
Cim-Be-He (1) +
Cebhe/Cephe Ön taraf; alın İşârâtü'l-İ'câz tefsiri, eski Harb-i Umumînin birinci senesinde, cephe-i harpte, me'hazsiz ve kitap mevcut olmadığı halde telif edilmiştir.
Cim-Be-Vav (1) +
Mücteba/Müçteba Seçilmiş Altın yaldızla yazılması lâzımgelen eser-i âlînizde, Resul-i Müctebâ aleyhi ekmelü't-tehâyâ efendimiz hazretlerine dil uzatan hâin-i bîdin olan mülhid hâinlerin kuruyası dillerini, inâyet-i İlâhî ve ruhaniyet-i Peygamberî ve şeriat kılıcıyla kesmeye muvaffak olduğunuz şu eser-i bergüzîdenizi Cenâb-ı Hak ind-i İlâhîsinde ve nezd-i Peygamberîde kabul eylesin.
Cim-Se-Se (1) +
Cüsse Gövde, kalıp Peki, amma madem ki siyasî menfaat kastı yokmuş, bu pîr-i fânînin şahsı, cüssesi, bedeni ne ki, dünyadan ne bekliyor ki nüfuz temin etmek istesin?
Cim-Se-Vav (1)
Casiye Sure adı Rumuzat-ı Semaniye
Cim-Ha-Dal (1) +
Cühud Bilerek inkar etme Beşer ve cin, nihayetsiz şerre ve cühuda müstaid olduklarından, nihayetsiz bir temerrüd ve bir tuğyan yaparlar.
Cim-Dal-Dal (9) +
Cadde Geniş yol Evet, yol iki görünüyor. Cadde-i kübrâ-yı Kur'âniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar, bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmek ihtimali var.
Ced (Cedde) Dede, ata (nine) İşte, kırk sene sonra İslâmın en büyük iki ordusu karşı karşıya geldiği vakit, Hazret-i Hasan radıyallahü anh, Hazret-i Muaviye (r.a.) ile musalâha edip, cedd-i emcedinin mu'cize-i gaybiyesini tasdik etmiştir.
Cedid (Cedide) Yeni + Nutfeden alâkaya, alâkadan mudgaya, mudgadan azm ve lâhme, azm ve lâhimden halk-ı cedîde, yani insan suretine inkılâbı, gayet dakik düsturlara tâbidir.
Ciddi (Cidden) Ağırbaşlı (olarak) Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i imaniyede kuvvetli, metin, ciddî, sarsılmaz, fedakâr arkadaşlarım ve seyahat-i berzahiye ve uhreviyede nuranî yoldaşlarım,
Mücedded Yenilenen Herbir günü bir satır yaparak dekaik-i hikmetiyle müzeyyen, mücedded mevcudatı onda yazıyor.
Müceddid Yenileyici; 100 yolda bir gelen vazifeli alim Her yüz senede Cenâb-ı Hak bir müceddid-i din gönderiyor
Müteceddid Yenilenen Her sene kat kat ve katmerli, yüz bin tarzda masnuattan dokunmuş gömleklerini değiştirdiği ve çok defa dolup maziye boşaltarak gayb âlemine döktüğü bütün o müteceddid âlemleri ve arzın müteaddit gömleklerini nazara al.
Tecdid Yenileme işi Rivâyât-ı hadîsiyede, tecdid-i din hakkındaki ziyade ehemmiyet ise, imanî hakaikteki tecdid itibarıyladır.
Teceddüd Yenilenme Ve kezâ, firak ve ayrılmaların elemlerini, teceddüd-ü emsalinin lezzetini göstermekle izale eder.
Cim-Dal-Ra (1) +
Cidar Duvar + Cidar-ı Ka'be'de altun ile yazılmış olan temasil-i belağatlarından Muallakat-ı Seb'ayı sildi, söndürdü.
Cim-Dal-Lam (2) +
Cidal Çarpışma + Hayatta düstur-u cidal yerine "düstur-u teâvünü" esas tutar.
Mücadele Uğraşma, çekişme Gele gele, tâ Rusya'da olduğu gibi, sa'y ve sermaye mücadelesi suretinde boğuşmaya başlar.
Cim-Dal-Vav-Lam (2)
Cedavil Cetveller Şimdi bu zeminde kütüb-ü mezburenin şecereleri tenebbüt ve makalât-ı selâsenin cedaviliyle sulanacaktır.
Cetvel/Cedvel Su arkı, hat O menbadan binlerce cedâvil ve cetvellerden şûbeler teferrû ederek çok yerlerde dolaşıp, bazı eczâ-i âharle bulaşmış.
Cim-Zel-Be (5)
Cazib/Cazip (Cazibe) Çekici Muhitimizde, Risaletü'n-Nur'a karşı câzibedar ve çok âli hakikatlerinden başka ehl-i bid'a lisanları susmuş; güya karanlıklı girdaplara sokulmuşlar, konuşuyorlar.
Cezb (Cezbe) Çekim, çekme Fıtrat-ı zîşuur olan vicdandaki incizap ve cezbe, bir hakikat-i cazibedarın cezbesiyledir.
İncizab Çekilme Fıtrat-ı zîşuur olan vicdandaki incizap ve cezbe, bir hakikat-i cazibedarın cezbesiyledir.
Meczub Çekilen; divane Kendi velâyet-i meczubâneleri bâki kalmakla beraber, ehl-i dalâlete ve ehl-i bid'aya taraftar çıkarlar, mesleklerine bir derece revaç verip, bir kısım ehl-i imanı ve ehl-i hakkı, o mesleğe girmeye meş'ûmâne bir sebebiyet verirler.
Müncezib Çekilen Sûkunda, yani çarşısında teşhir ediliyor, rağbetler ona celb oluyor, nazarlar ona teveccüh ediyor, fikirler ona müncezib oluyor.
Cim-Zel-Ayn (1) +
Ciz' Hurma kütüğü + Hanîn-i ciz' şu nevidendir ki, sırf nübüvvetin tasdiki için bir hüccet olarak zuhura gelmiş ki, mü'minlerin imanını ziyadeleştirmek ve münafıkları ihlâsa ve imana sevk etmek ve küffârı imana getirmek için zâhir olmuş.
Cim-Ra-Elif (1)
Cür'et/Cüret Cesaret, atılganlık Evet, bir asır evvel dünyanın en akıllı ve en müdakkiki ve feylesofu ve saltanatlı hâkimi telâkki edilen ve kendi Hıristiyan iken bütün eski dinleri ve kitapları hiçe indiren, belki inkâr etmek cür'etini gösteren, gayet enaniyetli ve şöhretli olan Prens Bismarck'ın ...
Cim-Ra-Be (3)
Çorap Ayağa giyilen giysi O farenin yuvasını gördük; kabil değil ki o çorap girsin.
Mücerreb Tecrübe edilmiş SABIR KAHRAMANI Hazret-i Eyyûb aleyhisselâmın şu münâcâtı, hem mücerreb, hem tesirlidir.
Tecrübe Deneyim Çünkü, seyyid, efendi; abdini, hizmetkârını tecrübe ve imtihan edebilir. Fakat, abd; seyyidini imtihan etmek salâhiyetinde değildir.
Cim-Ra-Be-Ze (1)
Cerbeze Batılı hak, hakkı batıl gösteren aldatmaca Cerbezenin şe'ni, bir seyyieyi sümbüllendirerek hasenata galip etmektir.
Cim-Ra-Ha (5) +
Cerahat İrin Hattâ, çok zaman evvel beni aşıladılar; yirmi sene onun eseri olarak cerahat yapıyordu.
Cerh Yaralama, çürütme Bâtıl şeyleri tasvir, sâfi zihinleri idlâldir ve cerhdir.
Ceriha Yara Eğer kesmezse, mahbupları adedince mânevî cerihalar oluyor.
Cerrah Operatör Fakat pek şiddetli ameliyat-ı cerrahiye yaptı.
Mecruh Yaralı İnşaallah o bir dahi, bizi mecruh ve yaralı etmeyecek ve düşündükleri ve kasdettikleri bizi birbirinden ve Nurlardan kaçırmak plânları dahi akîm kalacak.
Cim-Ra-Dal (7) +
Ceraid Gazeteler ...o cemaatin ilelebed ve muhalled naşir-i efkârı, umum kütüb-ü İslâmiye ve her vakit nâşir-i efkârı başta Kur'ân ve tefsirleri (ve bu zamanda bir tefsiri, Risale-i Nur) ve i'lâ-yı kelimetullahı hedef ve maksat eden umum dinî ve müstakim ceraiddir.
Ceride Gazete Ey dinî cerideler! Maksadımız, dinî cemaatlar maksatta ittihad etmelidirler.
Cirit Atılan sopa Yani, "Ciriti istemek yolunda, sabah, atımın yüzüne yed-i beyzâsıyla bir tokat vurdu. Atım dahi kısasını almak için tayyar olan subha erişti, yere vurdu, içinde dört ayağıyla gezindi. Demek atım çal'dır."
Mücerred Soyut; bekar; bileşik olmayan Mektubunuzda "Mücerred لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ kâfi midir?
Mütecerrid Soyutlanmış Asrımızda şark ve garpta fâzıl ve muktedir çok ulema yok değildir; fakat fâni menfaatlerden mütecerrid, sırf nur-u Bâkî ile mütenevvir ve mütelezziz gavs-ı ferid makamında en ziyade bir mutemede ihtiyaç vardır.
Tecerrüd Sıyrılmak Vücub ve tecerrüdün hadsiz kolaylığa ve nihayetsiz suhulete sebebiyet vermeleri, gayet derin bir sırdır.
Tecrid İzole etme Yirmi iki sene tecrid-i mutlak içinde geçen hayatım ve yetmiş beş yaşında vücudumun aşılara tahammülü yoktur.
Cim-Ra-Ra (7) +
Car Harf-i Cer Kezalik, hasrı ifade eden câr ve mecrûrun takdimi, tevhide îmadır.
Cerrar Para toplayan Bence imâreti, ne nâm ile olursa olsun, medâr-ı maişet edenler bir nev'i cerrar ve aceze ve seeledir—fakat hilebaz kısmında...
Cer Eskiden köy imamlarının zekat toplamaya çıkması; kelimenin sonunun esre olması Ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi, ilmi vasıta-i cer etmekle ittiham ediyorlar, "İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet yapıyorlar" deyip insafsızcasına onlara hücum ediyorlar.
Helümme Cerra Var, kıyas eyle! Bir kısmı da sadece rü'yet-i Cemal-i İlahîyi arzu eder.. ve helümme cerra...
İncirar Varma, ulaşma Bu dahi devam ederse, tàtile, yani hâlıksızlığa incirar eder.
Mecerretüs-Sema Samanyolu ...seyyârât ve nücumun harekâtına müsait olmuş ve Samanyolu denilen mecerretü's-semâdan, tâ en yakın seyyareye kadar, muhtelif vaziyet ve teşekkülde yedi tabaka, herbir tabaka...
Mecrur Başında harf-i cer bulunan kelime Kezalik, hasrı ifade eden câr ve mecrûrun takdimi, tevhide îmadır.
Cim-Ra-Mim (4) +
Cirm Hacim, cüsse; yıldız Küre-i arzdan bin defa büyük cirmlerle müsademenin ne derece dehşetli olduğunu kıyas edebilirsin.
Cürüm Günah, suç Bunları tetkikle altında cürüm aramak insafsızlıktır, başka birşey değildir.
Ecram Cansız cisimler; yıldızlar Fennen ve aklen, belki müşahedeten sabittir ki, ecrâm-ı ulviyenin câzibe ve dâfia gibi kanunlarının rabıtası ve ziya ve hararet ve elektrik gibi maddelerdeki kuvvetlerin nâşiri ve nâkili, o fezayı dolduran bir madde mevcuttur.
Mücrim Günahkar + Hattâ bizi cezalardan kurtarmak fikriyle ve Eskişehir meselesi ve Otuz Bir (31) Mart hadise-i meşhuresiyle beni sabıkalı bir mücrim-i siyasî nazarıyla baktırmamak ve sırf din ve iman için hareket ettiğimizi ve siyaset fikri bulunmadığını göstermek fikriyle demişler ki:
Cim-Ra-Ye (6) +
Cari (Cariye) Geçerli, akan + Meselâ, balarısının bir ferdini yaratan bir kudretin hükmü, bütün kâinata cari ve nâfiz olması lâzımdır.
Cereyan Akım, akma Âhirzamanda, dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak:
İcra (İcraat) Yürütme Öyle de, rububiyetinde ve icraatında ve icâdâtında dahi şeriki yoktur.
Macera Baştan geçen olay Meselâ, ehl-i Cennet elbette arzu ederler ki, dünya maceralarını tahattur etsinler ve birbirine nakletsinler.
Mecara/Mecari Mecralar Yoksa bu revabıt ve mecarayi fekk edecek adem-i merkeziyet fikri;...
Mecra Yol, kanal + İnşaallah, bu sıkıntılı hâdise dahi, münafıkların aks-i maksuduyla, Risaletü'n-Nur'un fütuhatını başka mecrâlarda teshile vesile olur.
Cim-Ze-Elif (5) +
Cüz' (Cüzi) Parça + Küllî, cüz'î kadar kolaydır. Cüz, küll kadar kıymetlidir.
Cüzdan Para kabı; bilgi defteri Fakat nümune için şu zabitin cüzdan ve defterine bakacağız:
Ecza Parçalar Meselâ, nasıl ki mükemmel bir eczahane ki, her kavanozunda harika ve hassas mizanlarla alınmış hayattar macunlar ve tiryaklar var; şüphesiz gayet maharetli ve kimyager ve hakîm bir eczacıyı gösterir.
Mütecezzi Parçalara bölünebilir İnsan gibi mümkin, fâni, bekà-yı nev'ine muhtaç ve cismanî ve mütecezzî, tekessüre kabil ve âciz, dünyaperest, yardımcı bir vârise muhtaç ve müştak mahlûklar için ...
Tecezzi Parçalara ayrılma Bu kâinat, o sırla, değil yalnız tecezzî kabul etmez bir külldür; belki mahiyetçe, inkısam ve iştiraki ve tecezzîsi imkânsız ve müteaddit elleri kabul etmez bir küllî hükmüne geçtiğinden,...
Cim-Ze-Ra (2)
Cezair Adalar Sen Cenab-ı Hakk 'ın masnuatında tefekkür ettiğin zaman, kendini bir Japon veyahut Cezair-i Bahr-i Muhit'ten birisi farzeden bir Osmanlı Müslüman gibi tefekkür et ki;
Cezire (Yarım)ada Hem herkes o cezireye bakıyor, oradan birşeyler bekliyor, oradan emir alıyorlar.
Cim-Ze-Ayn (1) +
Cez'a/Ceza Sabırsızlıktan üzülme Çaresi bulunan şeyde acze, çaresi bulunmayan şeyde cez'a iltica etmemek elzemdir.
Cim-Ze-Fe (1)
Mücazefe Aldatma; tartmadan satma Şu âyet haktır, akla münâfi olamaz, hakikattir. Mücâzefe, mübalâğa, içinde bulunamaz.
Cim-Ze-Lam (2)
Cezalet Sözün muhkem ve fasih olması Hattâ, insanlar kendi fikirlerini birbirlerine kabul ettirmek ve hükümlerini birbirine icra ettirmek için en keskin silâhını cezâlet-i beyandan ve en mukavemetsûz kuvvetini belâğat-i edâdan alacaktır.
Cezil Bol; bozuk olmayan ifade İlm-i nâfidir, yazılır ecr-i cezîl, tâ kıyamet bîkeder.
Cim-Ze-Mim (2)
Cazim (Cazime) Cezm ile okutan; cezmeden Huruf-u câzimeden olan لَمْ istikbalden mâzi derelerine fırlatıyor.
Cezm/Cezim Kesin karar, azim; harfte sükun işareti ...bu küçük sûrenin üç âyetinden sülüs ve tamamında otuz cüz Kur'ân'a, hattâ her harfinde bir sûreye işaret ve delâlet mevcut olduğunu cezmettim.
Cim-Ze-Ye (4) +
Ceza Karşılık + Fakat bir meczup çocuk cezbe halinde birisini vursa, mâzurdur. Ceza görmez.
Cizye Gayr-ı müslüm vergisi + Hariçte olsa, musalâha etse; dahilde olsa, cizye verse İslâmiyetçe hayatı mahfuzdur.
Mücazat Ceza, karşılık Bir sultan, itaat edenlere mükâfat ve isyan edenlere de mücazat etmezse, saltanatı inhidama yüz çevirir.
Tecziye Cezalandırmak Hem meselâ, adaletperver, ihkak-ı hakkı sever ve ondan zevk alır bir hâkim, mazlumların haklarını vermekten ve mazlumların teşekkürlerinden ve zalimleri tecziye etmekle mazlumların intikamlarını almaktan nasıl memnun olur, bir zevk alır.
Cim-Sin-Dal (4) +
Cesed/Ceset Vücud, beden + Lâfz, mânâ zararına kalınlaşır. Ruh, cesed hesabına zayıflaşır.
Ecsad Cesetler Ecsâdın def'aten inşasının misâli ise:
Mütecessid Cesetleşmiş Memnu heykel, ya bir zulm-ü mütehaccir, ya bir heves-i mütecessim veya bir riyâ-yı mütecessiddir.
Tecessüd Cesede bürünmek Güya muvakkaten hayvaniyetten çıkıp melekiyet vaziyetine veyahut âhiret ticaretine girdiği için, dünyevî hâcâtını muvakkaten bırakmakla, uhrevî bir adam ve tecessüden tezahür etmiş bir ruh vaziyetine girerek, savmı ile Samediyete bir nevi âyinedarlık etmektir.
Cim-Sin-Ra (3)
Cesaret Korkaklık zıttı Fakat Risale-i Nur dairesine girenler, şahsî cesaretlerini kıymetleştirmek için, sarsılmaz bir sebat ve metanete ve ihvanlarının tesanüdüne cidden çalışmaya sarf edip, o cam parçası hükmünde şahsî cesaretini, hakikatperestlik sıddıkiyetindeki fedakârlık elmasına çevirmek gerektir.
Cesur Korkak olmayan Meselâ iki kardeş var. Birisi cesur, kendine güvenir; diğeri hamiyetli, milliyetperverdir.
İctisar Cesaret etme Şu tulûatımı arza ictisâr ediyorum:
Cim-Sin-Sin (4) +
Casus Gizli ajan Risale-i Nur'un intişarına karşı gelen bütün düşman ve casuslara mukabil bir tek fare çıktı, plânlarını zîr ü zeber etti.
Cessas Gizlice araştıran ...on sene koca Isparta vilâyetinin hassas ve cessas memurlarına böyle teşkilât sezdirmeyen bu adamdan, ...
Mütecessis Gizlice araştıran Yahut, zannediyor musunuz ki, hayatınızın makinesinde derc edilen şu nazik letâif ve mâneviyat ve şu hassas âzâ ve âlât ve şu muntazam cevarih ve cihazat ve şu mütecessis havas ve hissiyatın gaye-i yegânesi, şu hayat-ı fâniyede nefs-i rezilenin, hevesât-ı süfliyenin tatmini için istimaline mi münhasırdır?
Tecessüs Araştırma Muzahrafat-ı arziyenin mümessilât-ı habiseleri olan casus şeytanları, temiz ve temizlerin meskeni olan semâyı telvis etmemek ve nüfus-u habise hesabına tecessüs ettirmemek için, edepsiz casusları korkutmak için atılan mancınıklar ve işaret fişekleri misillü, o şeytanları ebvâb-ı semâdan o şahaplarla red ve tarddır.
Cim-Sin-Mim (10) +
Cesamet Büyüklük, irilik Sonra, küçük küçük taifeler bir ordu teşkil eder gibi, o parça parça bulutları telif edip, kıyamette seyyar dağlar cesamet ve şeklinde ve rutubet ve beyazlık cihetinde kar ve dolu keyfiyetinde olan o sehab parçalarından, âb-ı hayatı bütün zîhayata gönderiyor.
Cesim İri Ve şu hikmete binaen, elbette cesîm, muhteşem, geniş bir saray yapmaya başlar.
Cisim Nesne + Cisim ihtiyarlanırsa, enâniyet genç kalır.
Cismani Cisimle ilgili Evet, Cennet, bütün lezâiz-i mâneviyeye medar olduğu gibi, bütün lezâiz-i cismaniyeye de medardır.
Ecsam (Seyyar) cisimler Bazı rivâyâtın işârâtıyla ve intizam-ı âlemin hikmetiyle denilebilir ki, bir kısım ecsâm-ı seyyare, seyyarattan tut, ta katarâta kadar, bir kısım melâikenin merâkibidirler.
Mücessem (Mücesseme) Cisimleşmiş, görünür hale gelmiş Kalb ise, şu herbiri birer âyet-i mücesseme hükmünde olan şu ağaçlardan sırr-ı tevhidi, bu i'câzın ulüvv-ü nazmından okuyor.
Mücessime Allah'ı -haşa- insan suretinde gören batıl görüş ...Mûtezile, Cebriye, Mürcie, Mücessime gibi dalâlet fırkalarını İslâmiyetten intâc eden mesâil-i diniyedeki istibdad-ı ilmîdir ve nefsü'l-emirde mukayyed olan şeyde ıtlaktır.
Mütecessim Cisimleşmiş, görünür hale gelmiş Memnu heykel, ya bir zulm-ü mütehaccir, ya bir heves-i mütecessim veya bir riyâ-yı mütecessiddir.
Tecessüm Cisimleşme, görünür hale gelme Din-i İsevînin hakikîsini esas tutan İsevî ruhanîlerin cemaati ve onlara karşı dinsizliği tervice başlayan cemaat tecessüm etseler, bir minare yüksekliğinde bir insanın yanında, bir çocuk kadar da olamaz.
Tecsim Cisimleştirme Hatta, eğer bir dimağ büyütülse, maânî tecsim edilir ise, şu fırak sinematografvârî o dimağda temessül ettiği görülecektir.
Cim-Ayn-Lam (2) +
Cail Getiren + ...insanın ahvâli, vaziyetleri ne tabiatın iktizasıdır ve ne de fıtratın icabıdır; ancak bir câilin ca'li iledir.
Ca'l/Cal Getirme ...insanın ahvâli, vaziyetleri ne tabiatın iktizasıdır ve ne de fıtratın icabıdır; ancak bir câilin ca'li iledir.
Cim-Fe-Ra (1)
Cifr/Cifir Cifir ilmi Şu remizlerin esası, ilm-i cifrin mühim bir düsturu ve ulûm-u hafiyenin mühim bir anahtarı ve bir kısım esrar-ı gaybiye-i Kur'âniyenin mühim bir miftahı olan tevafuktur.
Cim-Fe-Nun (1) +
Cefne Tekne Elini kaldırdı; o cefne (yani tekne) lebâleb dolu kaldı.
Cim-Fe-Vav (1) +
Cefa Zahmet Ger bulmazsan, bütün dünya cefâ-ender, fenâ-ender hebâdır, bil.
Cim-Lam-Be (2) +
Calib Çağıran, getiren Gecelerde, sabaha kadar câlib-i dikkat bir hal-i hâşiâne ile ubudiyette bulunurlar.
Celb/Celp Getirtmek, (üzerine) çekmek İşte, beşerin, san'at ve fennin imtizacından süzülen, maddî ve mânevî fevkalâde hassasiyetinden tezahür eden ispritizma gibi celb-i ervah ve cinlerle muhabereyi, şu âyet en nihayet hududunu çiziyor ve en faideli suretlerini tayin ediyor ve ona yolu dahi açıyor.
Cim-Lam-Dal (5) +
Celadet Kuvvetlilik Bu mesleğe göre, Hazret-i Mûsâ aleyhisselâm, Hazret-i Azrail aleyhisselâma değil, belki Azrail'in bir avânesinin misalî cesedine, fıtrî celâletine ve hulkî celâdetine ve Cenâb-ı Hakkın yanında nazdar olmasına binaen, ona bir tokat aşk etmek gayet makuldür.
Cellad/Cellat Öldürme görevlisi Siz de, لَيْسَ لِلاِنْسَانِ اِلاَّ مَا سَعٰى olan mücâhid-i âlicenabı o cellâd-ı sehhara gönderiniz.
Cild/Cilt Deri; kitap kabı ...zîhayatın yediği gayet muhtelifü'l-cins taamlardan o zîhayata bir lâhm-ı mahsus yapmak, bir cild-i basit dokumak gibi san'atlar, Zât-ı Ehad-i Samed olan Sultan-ı Ezel ve Ebedin sikke-i hassasıdır, hâtem-i mahsusudur, taklit edilmez bir turrasıdır.
Mücelled Ciltli kitap Şu Birinci Nurun hakikatini misallerle tavzih etsek, birkaç mücelled lâzım.
Tecellüd Yiğit görünme Hem zâlime karşı miskinliği esas tutan Hıristiyanlık, nihayat tecellüd; cebbarlıkta ve zâlime karşı cihad, izzet-i nefsi esas tutan İslâmiyet—eyvah!—nihayet miskinlikte karar kıldı.
Cim-Lam-Sin (4) +
Celse Oturum ...iddianameye karşı verdiğim itiraznamem ve son celse-i muhakemede esasa dair beş umdeyi hâvi tahriri takdim ettiğim ikinci itiraznamem...
Cülus Tahta çıkma merasimi ve hediyesi Evet, nasıl ki bir padişah, müddet-i saltanatında, belki her senede, ya cülûs-u hümayun namıyla veyahut başka bir şâşaalı cilve-i saltanatına mazhar bazı günleri bayram yapar.
Mecalis Meclisler + Geçmiş zaman bir mezar-ı ekber olmadığını, belki, zaman-ı istikbale inkılâp eden binler mecâlis-i münevvere ve mecma-i ahbap, binler menazır-ı nuraniye gördüm.
Meclis Oturulan toplantı (yeri) Bâhusus, bu mücâhidîn kumandanlar ve Büyük Meclis taklid edilir. Kusurlarını millet ya taklit veya tenkit edecek; ikisi de zarardır.
Cim-Lam-Lam (5) +
Celal Yücelik + Ey Kadîr-i Hakîm, ey Rahmân-ı Rahîm, ey Sâdıku'l-Va'di'l-Kerîm, ey izzet ve azamet ve celâl sahibi Kahhâr-ı Zülcelâl,
Celil Yüce ...fırtınalı bir denizden, zelzeleli bir zeminden sor. "Ne diyorsunuz?" de. Elbette "Yâ Celîl, yâ Celîl, yâ Azîz, yâ Cebbâr" dediklerini işiteceksin.
Celle (Celaluh) (Şanı) yüce olsun O ise Cevâd-ı Mutlak Celle Celâlühûnun merhameti, cûdu bırakmaz ki, verdiği nimet-i vücudu geri alsın.
Ecell En üstün Ve o emârâtı görünen adaletten daha ecell bir adalet yoktur.
Mecelle Mecmua Kur'ân'ın telkin ve Hazret-i Muhammed'in (a.s.m.) tebliğ ettiği esâsâttan mükemmel bir ahlâk mecellesi vücut bulur.
Cim-Lam-Vav (10) +
Celi Parlak Evet, Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânı talim eden Cenâb-ı Hakka kasem ederim ki, o Beşîr ve Nezîrin (a.s.m.) basar ve basîreti, hakikatı hayalden tefrik edememekten münezzehtir, celildir, celîdir;
Cila Parlatıcı ...şu kesif, câmid âlemi, zerrâtın hareketiyle, hayatın nuruyla cilâlandırıyor, eritiyor, güzelleştiriyor, güya lâtif bir âleme gitmek için ziynetlendiriyor.
Cilve Belirti, eseriyle kendini belli etme İsm-i Hayyın cilve-i âzamı, o bütün mevcudat-ı zîhayatı cilvesiyle şulelendirmiş, kâinatı nurlandırmış, bütün zîhayat mevcudatı cilvesiyle yaldızlıyor.
Ecla Çok parlak, çok güzel Elbette ham cam ve câmid cemed, elmas fiyatıyla alındığı için, en âlâ cam ve en eclâ cemed alınır.
İncila Parlama, cilalanma Âfitâbın nuru zâildir, bu nur emân verir,/Subh-u mahşerde uyûn-u mü'minîne incilâ.
Mücella Parlak, cilalı Vicdandaki tecellî aynen böyle cilvedir ki incizap ve cezbe iki musaffâ cânı, İki mücellâ camdır.
Münceli Parlayan Cennet ise, esasatıyla beraber ebedî ve muhkem bir şekilde tecellî eder ve müncelî olur.
Mütecelli Görünen, kendini gösteren Esmâ-i mütecelliye-i İlâhiyenin definelerindeki cevherleri, cihazat-ı mâneviyelerinin mizanlarıyla tartıp bilmek makamında, tenzih ve takdis ve medih vazifesine başladılar.
Tecella Görünme İlhâmımı mestetti tecellâ-yı cemâlin;
Tecelli Görünme Belki hikmeten daha acip ve intizamca daha garip bir surette, hikmet ve inâyet-i İlâhiye tecelli ediyor.
Cim-Mim-Dal (7) +
Cemadat Cansızlar Cemâdat, birer cenaze suretini gösterecekti. Hayvan ve insanlar, eytam gibi zeval ve firakın korkusundan vâveylâlara düşeceklerdi.
Camid (Camide) Cansız, donuk + ... müşriklerin en mühim, en parlak mâbud zannettikleri güneş, musahhar bir lâmba, câmid bir mahlûktur.
Cemaziyelevvel/Cemaziyelevvelahir (aslı cemadiyelevvel/cemadiyelahir) Kameri 5./6. ay Size Cemaziye'l-Âhir ayında vuku bulan bir hâdise-i semâviye münasebetiyle bir mesele beyan edeceğim.
Cemed Buz Elbette ham cam ve câmid cemed, elmas fiyatıyla alındığı için, en âlâ cam ve en eclâ cemed alınır.
Cumudiyet Donukluk, katılık Hem ekmek ve yoğurt gibi esbab-ı zâhiriyenin besatetleri ve mahdudiyetleri ve inhisarları ve bir zabt altında bulunmaları ve bazılarının yalnız araziyetleri (yani mana, hakikat ve cevher değil, belki yalnız kabuk, dışyüz ve suret olmaları) ve zatında zaafları ve ölülükleri ve cumudiyetleri ve bilmüşahede şuursuzlukları ve iradesizlikleriyle beraber;
İncimad Donma Dağların aslı, hilkaten bir madde-i mâyiadan incimad etmiş taşlar olduğu fennen sabittir.
Tecemmüd Donmak, katılaşmak Sonra gaflet ve inkârla o enaniyet tecemmüd eder.
Cim-Mim-Sin (1)
Camus Su sığırı, manda Yirmi camus birbiri içinde hareket etse ne kadar velveleli bir hercümerce sebebiyet verdiği malûm.
Cim-Mim-Ayn (16) +
Camia Topluluk; çok yönlü; üniversite Şu iki âyet-i câmianın ifade ettiği vücub ve vahdâniyet-i İlâhiye ve evsâf ve şuûnât-ı Rabbâniyeye, âlem-i asgar ve ekber olan insan ve kâinatın vech-i delâletlerini, mücmel ve kısa bir surette beyanlarını isteriz.
Cami Toplayan, ibadet yeri; Allah'ın ismi + Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Isparta'daki Askeri

Birlikler İçin İnşa Olunan Cami-i Şerifin Temeline İlk Harcı Koyarken

Cem' Toplama; çoğul; halk + Birbirine zıt olan bu şeyleri cem etmekle derece-i azametini bir derece göstermiştir.
Cemi' Hepsi, tümü + Buna delil; cemî'-i edyân-ı semâviyenin icmaıdır.
Cemiyet Toplum, kurum ...Denizli Mahkemesi, yine dokuz ay cemiyetçilik ve tarikatçılık gibi birkaç bahaneyle, yirmi senelik bütün mektubat ve telifatlarını inceden inceye tetkikle beraber,...
Cemaat İnsan topluluğu Hususan, ekseriyet-i mutlaka ile Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebinde olan evliya ve asfiya, onu mürşid ve Şah-ı Velâyet biliyorlar.
Cevami Toplu şeyler İşte bu kısacık hadisin câmiiyetine, sair cevâmiü'l-kelim olan hadisler kıyas edilsin.
Cuma/Cumuah Namaz günü + ...Denizli'de vekillerin eliyle alınması hengâmlarında yine aynen leyle-i Miraca ve leyle-i Regaibe tevafuk ederek aynen onlar gibi Cuma gecesinde kesretli rahmet ve yağmurun bu memlekette gelmesi,...
Ecmain/Ecmaun Cümlesi + ...ashâb-ı Resulullah rıdvanullahi aleyhim ecmâin hazeratının şahsiyet-i maneviyesinin küçük bir cilvesinin gölgesini temsil eden Mübarekler Heyetinin iki âzâsının yüksek iltifatlarına mazhar etmiştir ki, ...
İcma Fikir birliği Enbiyaların (aleyhimüsselâm) icmâı, nasıl ki vücud ve vahdâniyet-i İlâhiyeye gayet kuvvetli bir delildir;...
İctima/İçtima (İctimai, İctimaiyyat) Toplanma/toplumsal/toplumbilim Evet, nur gibi köşelerinde ve mekatı'larında ictimâ edip zülâl-i belâğat fışkırıyor.
Mecma Toplanma, birleşme yeri + Salât-ı Kübrâdan çekilmem, Mecma-ı Ekberden çekinmem.
Mecmu Toplanmış hal + Bahusus mecmu-u harekâtının imtizacından ciddiyet, hakkıyet şu'le-i cevvale gibi; ve in'ikasatından ve muvâzenatından sıdk ve isabet berk-i lâmi' gibi tezahür ve tecelli ediyor.
Mecmua Dergi, toplanmış eser Her kısmın fihristesi, yani, Sözler kısmının fihristesi Sözler mecmuasında bulunduğundan, Mektubat ve Lem'alar'ın da kendilerine âit fihristeleri o mecmuaların âhirlerine ilhâk edildiğinden burada yazılmadı.
Müctemi Toplanmış + Bu on işaretin ekserîsi, ekser âyetlerde müctemian beraber bulunup hakikî bir nakş-ı i'câzî teşkil ederler.
Tecemmu' Toplanma Ve neticesinde ve meyvesinde, yine bütün o zîhayatın mânâsı süzülüp onda tecemmu eder, tarihçe-i hayatını ona bırakır.
Cim-Mim-Lam (10) +
Cemal Güzellik + Çünkü fıtrat-ı beşeriyede cemâle karşı bir muhabbet ve kemâle karşı perestiş etmek ve ihsana karşı sevmek vardır.
Cemel Deve + Cemel Vak'ası denilen Hazret-i Ali ile Hazret-i Talha ve Hazret-i Zübeyr ve Âişe-i Sıddîka (rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecmaîn) arasında olan muharebe, adalet-i mahzâ ile adalet-i izafiyenin mücadelesidir.
Cemil Güzel + Belki bütün san'atlar, bütün esmâsı kudsiyye ve cemile olan Cemîl-i Mutlak Zât-ı Zülcelâlin müteceddid san'atları, mütehavvil nakışları, müteharrik aynaları, müteakip sikkeleri, mütebeddil hâtemleri olduklarını gösteriyorlar.
Cümel Cümleler ...kemâl-i selâset ve cezâlet ve şâyân-ı gıbta ve hayret, dirayeti müştemil ve cami ve cümel ve fıkarât ism-i Bedî' ve Hakîmin bir cilve-i hâssa ve mümtazesidir, dersem binden bir hakkını bile vermiş olamam.
Cümle (Bilcümle) Anlamlı kelimeler topluluğu; hepsi + Size gönderdiğimiz Hizbü'l-Ekberi'l-Kur'ânî'nin başında yazılan ünvan içinde bir cümle noksan kalmış.
Ecmel En/daha güzel ...mecmu-u kâinattan, yıldızlardan tut, tâ nebâtat, hayvânat, maâdin, tâ cüz'iyat ve efrada ve zerrelere kadar görünen intizam-ı ekmel ve insicam-ı ecmel, o ferdiyete, o vahdete hiçbir cihetle şüphe getirmez bir şahid-i âdil, bir burhan-ı bâhirdir.
İcmal Kısaltma İcmal, bazan tafsilden daha vâzıh olur.
Mücemmil Güzel yaratan Allah ...Sâni-i Hakîm, Kerîm, Rahîm, Muhsin, Mün'im, Mücemmil, Mufaddılın vücub-u vücudunu ve vahdetini ve cemâl-i rahmetini ve kemâl-i rububiyetini gösterir.
Mücmel Kısa, topluca Mücmel olsun ki, lüzumlu olmayan tafsilden nefret etmesinler.
Tecemmül Güzelleşme İşte, ehl-i izzet ve tefahur olan kavm-i Arabın tabiatlarındaki meylü'r-râic saikasıyla müsabaka ederek, o kâsid kizbi terk edip ve râic sıdk ile tecemmül ederek adaletlerini âleme kabul ettirmişlerdir.
Cim-Mim-Mim (1) +
Cem Halk; pek çok + Meselâ, bütün İstanbul ahalisi, Ramazan'ın başında ayı görmediğinden nefyetse, iki şahidin ispatıyla o cemm-i gafîrin nefiy ve ittifakı sukut eder.
Cim-Mim-He-Ra (2)
Cemahir Cumhurlar İnşaallahü Teâlâ, cemâhir-i müttefika-i İslâmiye de meydana gelecek ve İslâmiyet, dünyaya hâkim ve hükümran olacaktır.
Cumhur (Cumhuriyet) Çoğunluk (yönetimi) Kur'ân'ı inzal etmekten maksat, cumhur-u nâsı irşad etmektir. Cumhur ise avamdır.
Cim-Nun-Be (8) +
Canib/Canip Yön + Halbuki Vâcibü'l-Vücudun canibinden, kudret-i tâmmesi nokta-i nazarından bu meseleye temaşa etmek gerektir.
Cenab Büyüklük ifadesi Uluvv-ü cenâb, uluvv-ü himmet bunlardadır.
Cenb Taraf + Ve bu vicdanın mevkii ise, insanın iki cenbi (yani) ortasında, göğsünün altında, midesinin başı üstündedir.
Cenub Güney Denizin orta ve cenubu tarafından yüze yüze sahile gelen bir genç, omuzundaki bir sabanı sahile çıkardı.
Ecanib Yabancılar Öyle de, şu münkerat zamanında ve âdât-ı ecânibin istilâsı ânında ve bid'aların kesreti vaktinde ve dalâletin tahribatı hengâmında, içtihad namıyla, kasr-ı İslâmiyetten yeni kapılar açıp, duvarlarından muharriplerin girmesine vesile olacak delikler açmak, İslâmiyete cinayettir.
Ecnebi Başka milletten, yabancı Ecnebî seyircileri ise, ecnebîlerin naşir-i efkârı olan gazetecilerdir.
İctinab/İçtinab Sakınmak, uzak olmak Onu ihsas eden hâlâttan şiddetle ictinap ediyoruz.
Tecennüb/Tecennüp Sakınma Yeni Said niçin bu kadar şiddetle siyasetten tecennüb ediyor?
Cim-Nun-Ha (2) +
Cenah Taraf, kanat + Divane bir kumandan gibi yapma ki, sol cenah düşman kuvveti onun sağ cenahına iltihak edip ona taze bir kuvvet olduğu halde, sol cenahındaki düşmanın sağ cenahı daha gelmediği vakitte, o tutar, merkez kuvvetini sağa sola dağıtıp, merkezi zayıf bırakıp, düşman ednâ bir kuvvetle merkezi harap eder.
Ecniha Taraflar, kanatlar Nasıl ki, Yirmi Beşinci Sözde beyan edildiği gibi, Sûre-i İhlâs içinde, otuz altı Sûre-i İhlâs miktarınca, herbiri zi'l-ecniha olan altı cümlenin terkibatından müteşekkil bir hazine-i ilm-i tevhid bulunuyor ve tazammun ediyor.
Cim-Nun-Dal (2) +
Cünd Ordu, asker + Melâike-i İlâhî, bir ümmet-i azîme, hem bir cünd-ü Sübhânî,...
Cünud Askerler Öyle de, vahşîden çok vahşi olan ehl-i dalâletin, cünûd-u semâvât ve arza mâlik olan Sultan-ı Ezel ve Ebedin muhteşem kışlası olan şu kâinata ve Mabûd-u Ezelînin mescid-i kebîri olan şu âleme girdikleri vakit,...
Cim-Nun-Dal-Be (1)
Cündüb Çekirge Musibet geldikçe bana bağırıyorlar. Tatlı yendikçe Cündüb çağrılıyor. (Müellif)
Cim-Nun-Sin (4)
Cinas Birçok manaya gelebilen söz Fenn-i bedîa ait olan cinaslar ve sanat-ı lafziye gibi fenn-i bedî' nakışları şart-ı makbuliyeti, adem-i kasddır.
Cins (Cinsiyye) Tür Amel, cins-i cezadır. Ceza, cins-i ameldir.
Ecnas Cinsler Lisan-ı şer'îde, o ecnâs-ı muhtelifeye "melâike ve ruhaniyat" tesmiye edilir.
Mücanis Aynı cinsten Şöyle bir hâkimin müftüsü de ona mücanis olup, bir şûrâ-yı âliye-i ilmiyeden tevellüd eden bir şahs-ı mânevî olmak gerektir.
Cim-Nun-Nun (10) +
Cân/Can Cinler + ...makamı ve revacı, bi'l-hadsi's-sadık makbul-ü melek ve ins ve cân bir kitab-ı semavîdir.
Cenan (Cenani) Kalp (ile ilgili) Belki onda doğruluk, hem de sıdk-ı cenanî, o demiri parçalar.
Cenin Rahimdeki çocuk Şu sualinizin meâli gösteriyor ki, ehl-i ilhad tarafından tenkit suretinde, Mugayyebât-ı Hamseden yağmurun gelmek vaktine ve rahm-ı mâderdeki cenînin keyfiyetine itiraz edilmiş.
Cennet Ahiret bahçesi + O kadar büyük ve hâli bir Cennet neye yarar?
Cinn Görülmeyen varlık + Yani, Kur'ân'dan tereşşuh etmeyen ve Kur'ân'ın malı olmayan ins ve cinnin bütün güzel sözleri toplansa, Kur'ân'ı tanzir edemez demektir. Hem edememiş ki, gösterilmiyor.
Cinan Bahçeler, cennetler ...meyvesi bihakkalyakîn rahmet-i Rahmân ve dâr-ı cinân; makamı ve revacı, bi'l-hadsi's-sadık makbul-ü melek ve ins ve cân bir kitab-ı semavîdir.
Cinnet Delilik + Bakar ki, vicdanı, binler âmâl (emeller) ve emanî ile dolu gürültülerinden cinnet getirecek bir hale gelir.
Cünun Delilik Eğer hükûmet böyle olursa, yaşasın cünun!
Ecinni Cinler Batn-ı Nahl denilen nam mevkide, Nusaybin ecinnîleri ihtidâ için Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma geldikleri vakit, bir ağaç o ecinnîlerin geldiklerini haber verdi.
Mecnun Deli + İşte, muvakkat veya daimî meczup olduklarından, mânen "mübarek mecnun" hükmünde oluyorlar.
Cim-Nun-Ye (2) +
Cani Katil, suçlu Bir sivrisinek öldürüyor o şâh-ı cihânı,/Atmıştı Halil'i âteşe çünkü o canî.
Cinayet Katl, günah İşte böyle bir cinayet-i âmmeye ve hadsiz bir tecavüze karşı beşerin küçüklük ve ehemmiyetsizliği noktasına değil, belki zâlimâne cinayetinin azametine ve kâfirâne tecavüzünün dehşetine karşı,...
Cim-He-Dal (6) +
Cehd Gayret + Hem kendini o bozuk cemiyete ve kimselere kaptırmıyor; bilakis Risale-i Nur'u neşrederek imanî esasların zayıflaması neticesi olarak bozulan o cemiyeti ikna ve ıslah etmek cehdine sahip oluyor.
Cihad/Cihat Allah yolunca gayret, savaş + Cihad farz-ı kifaye iken farz-ı ayn olmuştur.
İctihad/İçtihad/İçtihat Hüküm çıkarma Süfyan on senede içtihadı tahsil etmişse, şu adam yüz seneye muhtaçtır ki tahsil edebilsin.
Mücahede Savaşma Mücahede cephesinde bazı zaiflerin geri çekilmesi cesurlarda daha ziyade kahramanlık damarını tahrik ettiği gibi, Nur fedakârları, vehhamların çekilmesiyle daha ziyade gayret ve sebata, belki şevkle daha ziyade çalışmaya sebep olmak gerektir.
Mücahid Cihad eden + Demek ki, iman ve Kur'ân uğrunda candan ve cihandan geçen mücahidlere, büyük Allah, hakikat ve hidayet yollarını göstereceğini vaad buyuruyor.
Müctehid/Müçtehid İctihad eden ...benim gibi biçare günahkâr bir adamın arkadaşlığını evliyalara, belki de eğer bulunsaydı müctehidlere dahi tercih ettiler.
Cim-He-Ra (1) +
Cehr (Cehri) Açık(tan) + Kezâlik, Kâdirîler de, zikr-i cehrî sayesinde tabiat tâğutlarını tarümâr etmişlerdir.
Cim-He-Ze (3) +
Cihaz (Cihazat) Alet Âleme tecellî eden esmâ-i kudsiye-i İlâhiyenin bütün tecelliyâtının aksamını, birer birer, size o cihazat vasıtasıyla bildirip tattırmaktır.
Mücehhez Donatılmış Risalet ve İslâmiyetle mücehhez olan hakikat-ı Muhammediyedir ki, risalet noktasında en muazzam icmâ ve en vâsi tevatür sırrını ihtiva eden mecmû-u enbiyânın şehadetini tazammun eder.
Techiz/Teçhiz Donatma Hem zeminde kısa bir zamanda hadsiz vazifeler gören ve hadsiz bir zaman yaşayacak gibi istidat ve mânevî cihazatla techiz edilen ve zemin mevcudatına tasarruf eden insan için,...
Cim-He-Lam (8) +
Cahil (Cahiliyye) Bilmeyen (cahillik dönemi) + Ve senin gibi âciz, câmid, câhil esbabla mı?
Cehl/Cehil Cehalet Cehil, mecazı eline alsa hakikat yapar
Cehalet Bilmezlik + İnkılâb-ı siyasî cihetiyle dininden havf eden adamın, dinde hissesi, beytü'l-ankebut gibi zayıf düşmüş cehalettir, onu korkutur; taklittir, onu telâşa düşürttürür.
Cehul Çok cahil + Hadsiz eşyaya muhtaç olduğu için, sıga-i mübalâğa ile, "cehûl"dür.
Echel Daha (en) cahil İşte, şu cihette münkir kâfir ne kadar feylesof, âlim de olsa, nihayet derecede bir cehl-i azîm içindedir, bir echel-i mutlaktır.
Mechul/Meçhul Bilinmeyen Çok şeyler var, vücudu bizce bedihî olduğu halde, mahiyeti bizce meçhul.
Tecahül Bilmezlikten gelme Şimdi bunun kalbi ve ruh ve aklı şu elîm vaziyetten gizli feryad ü figan ettikleri halde, nefs-i emmâresi, güya birşey yokmuş gibi tecâhül edip, ruh ve kalbin ağlamasından kulağını kapayıp, kendi kendini aldatarak, bir bahçede bulunuyor gibi, o ağacın meyvelerini yemeye başladı.
Techil Cahilliğini ortaya koyma Menfaati mazarattan tefrik edemedikleri için techil edilmişlerdir.
Cim-He-Nun-Mim (1) +
Cehennem Azap yeri + Ve beni ve Risale-i Nur Talebelerini nefis ve şeytanın şerrinden ve kabir azabından ve Cehennem ateşinden muhafaza eyle ve Cennetü'l-Firdevste mes'ut kıl! Âmin, âmin, âmin.
Cim-Vav-Be (6) +
Cevap/Cevab Yanıt + Elcevap: İfrâta varmamak, hem galebe çalmamak şartıyla, asl-ı vesvese teyakkuza sebeptir, taharrîye dâîdir, ciddiyete vesiledir.
Ecvibe Cevaplar Üçüncüsü, unsur-u akide ile ecvibe-i Japoniye beyanındadır.
İcabet Cevap (karşılık) verme Öyle suret-i hakîmâne, basîrâne, rahîmânede verir ve icabet eder ki, şüphe bırakmaz, o terbiye ve tedbir öyle Semî' ve Basîre mahsus, öyle bir Kerîm ve Rahîme hastır.
İsticvab Sorgulama Derhal divan-ı harp kurulunda isticvab edilsin.
Mucib Cevap veren, muhatap; Esma + Matluba olan is'af ise, Mucîbin hikmetine tâbidir.
Tecavüb Cevaplaşma Biri, kâinatın heyet-i mecmuasındaki teâvün, tesanüd, teânuk, tecâvübden tezahür eden sikke-i kübrâ-yı Ulûhiyettir ki, Bismillâh ona bakıyor.
Cim-Vav-Dal (2) +
Cevvad Cömert (Esma) Hem öyle bir cevvâd-ı melike lâyık ve öyle mutî ahaliye şayeste ve öyle edepli misafirlere münasip ve öyle yüksek bir kasra şayan bir surette ikram etti.
Cud Cömertlik İcad-ı eşyada müşevveşiyeti iktiza eden ve intizamsızlığa sebep olan nihayetsiz sehâvet ve bir cûd-u mutlak, gayet derecede bir insicam ve intizam içinde görünüyor.
Cim-Vav-Ra (4) +
Civar Yakın yer Dört sene evvel Erzincan'da ve İzmir civarında vukua gelen hareket-i arz olmuştur.
Mücavir Komşu; Haremeyde oturan ... iki gün evvel de aslen Buharalı ve Medine-i Münevvere'de mücavir ve Mısır'da büyük âlimlerle ve hususan eski Şeyhül-islâmımız ve Dârü'l-Hikmette benim arkadaşım Mustafa Sabri Efendiyle alâkadar ve bu tarafa geleceğine dair onlarla görüşen ve bir derece onların namına mühim bir âlim yanıma geldi.
Mücaveret Komşuluk, yakınlık Nasıl ki, şeytan ile melek-i ilham, kalb taraflarında mücaveretleri var.
Mütecavir (Mütecavire) Yakındakiler + ...tâ ki şua-ı elektrikiye gibi olan askerlik, o aşair-i muhtelife-i mütecavire meyanında bir münasebet-i kimyeviye gibi peyda ederek ...
Cim-Vav-Ze (8) +
Caiz Dinen uygun Halbuki bunlar birbirlerine zıt olduklarından, içtimaları caiz değildir.
Cevaz Dini izin ...fakat hatt-ı harpte, büyük bir ihlâsla, şehidler arasında yazılıp giydirilen o yırtık ibarelerin tebdiline (şehidlerin kan ve elbiselerinin tebdiline cevaz verilmediği gibi) cevaz veremedim ve kalbim razı olmadı.
Ceviz Bir ağaç Hem nasıl ki dağları tartacak derecede gayet büyük ve tam hassas bir teraziye iki müsavî ceviz konulsa, bir küçük çekirdek bir cevize ilâve edilse, terazinin bir gözü dağ başına, bir gözü de derin dereye indirmesi kolaylığı derecesinde, o iki ceviz yerine iki müsâvi dağ mîzanın iki gözüne konulsa, birisine bir ceviz ilâvesiyle bir dağı göklere kaldırır, bir dağı derelere indirir.
İcazet İzin, diploma Ben de herbirinize derecesine nisbeten eski zaman üstadlarının icazet almaya lâyık olan talebelerine icazet-i ilmiyeyi verdikleri misilli icazet veriyorum.
Mecaz Gerçek anlamı dışında kullanılan söz Mecaz, ilmin elinden cehlin eline düşse, hakikate inkılâp eder, hurâfata kapı açar.
Mütecaviz Sınırı aşan ...hadsiz ve câmid ve cahil, mütecaviz, şuursuz, karmakarışıklık içinde, kör, sağır esbab-ı tabiiyenin karmakarışık ellerine—hadsiz imkânat yolları içinde ve içtima ve ihtilâtla o esbabın körlüğü, sağırlığı ziyadeleştiği halde—...
Tecavüz Sınırı aşma, hakka girme Gafletle veya inkârla ibadeti terk eden adam, mevcudatı, hakikat-i kemâlâtına tamamıyla zıt ve muhalif ve hata bir surette tevehhüm eder ve mânen onların hukukuna tecavüz eder.
Tecviz İzin verme Amma şeytanın talebesi olan nefs-i emmâre, cismin küçüklüğünü san'atın küçüklüğüne atfetmekle, esbabdan sudûrunu tecviz ediyor.
Cim-Vav-Ayn (1) +
Cu' Açlık + İbrahim Hakkı, "Cû' İsm-i Âzamdır" demesinin muradını bilmiyorum.
Cim-Vav-Fe (2) +
Cevf İç + Bir kısım hayattar ecsam, bir hadis-i şerifte "Ehl-i Cennet ruhları, berzah âleminde yeşil kuşların cevflerine girerler ve Cennette gezerler"...
Tecevvüf İçi boş olma Bu bir cilve-i sırr-ı i'câzdır/Ki Kur'ân'dandır, tecevvüf değil.
Cim-Vav-Lam (3)
Cevelan Dolaşma Edebiyatta vardır üç meydan-ı cevelân; onlar içinde gezer, haricine çıkamaz.
Cevval Hareketli Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, malûm olan ümmiyetiyle beraber, güya gayr-ı mukayyed olan ruh-u cevvale ile tayy-ı zaman ederek,...
Mecal Güç, imkan Hattâ akılları gözlerinde olan maddiyyun ve tabiiyyun dahi mânâ-yı melâikeyi inkâra mecâl bulamamışlar.
Cim-Vav-He (1)
Cah Makam İşte, hubb-u caha meftun ve şöhretperestliğe müptelâ adam (ikinci adam), hadsiz bir cemaatin nazarında esfel-i sâfilîne düşer; ehemmiyetsiz ve müstehzî ve hezeyancı bazı serserilerin nazarında muvakkat ve menhus bir mevki kazanır.
Cim-Vav-He-Ra (3)
Cevahir Cevherler Meselâ, taşları muhtelif cevahirden bir saray-ı muhteşemi yapan ve o taşların vaziyetinde umum sarayın nukuş-u âliyesine bakan mizanlı nakışlarla tezyin eden bir ustanın san'atıyla;...
Cevher Öz, esas İşte, silsile-i hakaik olan şu âyâtın yüzer cevherlerinden, yalnız ifham ve ilzama dair birtek cevher-i beyanîsini icmâlen beyan ettik.
Mücevher (Mücevherat) Değerli taş Herbiri aldığı kıymettar mücevheratı birbirine ve müşterilerine orada gösteriyor.
Cim-Vav-Ye (1) +
Cevv Hava (atmosfer), boşluk + Cevv berrak, sâfi, hiçbir şey yokken, bir mahşer-i acaip gibi, dağvâri parçalar kendi kendine toplanmıyor.
Cim-Ye-Be (1) +
Cep/Ceyb Elbise cüzdanı + Bu nükteleri ceyb-i kalbine soktuktan sonra, bu noktalara da dikkat et:
Cim-Ye-Şın (1)
Ceyş Ordu ...Sâriye'ye işittirip, sevkülceyş noktasından zaferine sebebiyet veren kerâmetkârâne kumandası ne derece keskin nazarlı olduğunu gösterdiği halde, ...
Cim-Ye-Fe (1)
Cife Kokmuş ceset Ehâdisinizde dünya tel'in edilmiş, cîfe ismiyle yad edilmiş.
Cim-Ye-Lam (1)
Ecyal Soylar, nesiller Bak menzilgâh-ı dünyada a'sârnişîn olan ecyâlin sufûfuna hitaben kâinatı zelzeleye getiren şu hutbe-i ezeliyeyi dinle!

Ha (ح) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Ha-Be-Be (14) +
Ahbab/Ahbap Dost Birisinin yüzde doksan dokuz ahbabı İstanbul'a gitmişler, güzelce yaşıyorlar.
Ehibba Dostlar + Ehibba ve arkadaşlarından hastalığını soranlara, "Çok mükemmel bir ilâç buldum. Doktorlara ilâç parası vermekten elhamdü lillâh kurtuldum. Günden güne iyi oluyorum" diyormuş.
Habab/Hubab Su üstündeki kabarcıklar Aslı Farisî, sonra Türkçe olan Mesnevî-i Şerif gibi o da Arapça bir nevi Mesnevî hükmünde Katre, Hubab, Habbe, Zühre, Zerre, Şemme, Şu'le, Lem'alar, Reşhalar, Lâsiyyemalar ve sair dersleri ve Türkçede o vakit Nokta ve Lemeatı gayet kısa bir surette yazmış;
Habbe Tane, tohum Bazı habbeleri yedi sünbül vermiş farz etsek, herbir sünbülde yüzer dane olmuşsa, o vakit tek bir habbe, bütün tarlanın iki sülüsüne mukabil oluyor.
Hap İlaç tanesi Bu sayede dalâlete düşmekten, en yüksek medeniyet esaslarını câmi', hak ve hakikat olan dinimden dönüp kızıl ejderin hapı olmak felâketinden kurtuldum.
Habib (Habibullah) Sevgili (Allah'ın en sevdiği Peygamberimiz) Habib desen onu buldum, .... Ah, firakta çok elem gördüm.
Hubb Sevgi + İşte, hubb-u caha meftun ve şöhretperestliğe müptelâ adam (ikinci adam), hadsiz bir cemaatin nazarında esfel-i sâfilîne düşer;...
Hububat Habbeler, taneler İstidat lisanıyladır ki, bütün hububat, tohumlar, lisan-ı istidatla Fâtır-ı Hakîme dua ederler ki, "Senin nukuş-u esmânı mufassal göstermek için bize neşvünemâ ver.
İstihbab (İstihbabi) Güzel sayma, güzel kabul etme Nevâfil kısmında, emr-i istihbâbî ile, yine ehl-i iman mükelleftir; fakat terkinde azap ve ikab yoktur.
Mahbub/Mahbup Sevgili Evet, Câmi', pek doğru söyledin. Hakikî mahbub, hakikî matlub, hakikî maksud, hakikî mâbud yalnız Odur.
Muhabbet (Aslı Mahabbet) Sevgi + Muhabbet şu kâinatın bir sebeb-i vücududur.
Muhib Seven Kemâl dahi bizzat mahbubdur, sebepsiz olarak sevilir. Hem muhibdir, hem mahbubdur.
Müstehab Sevilmiş şey; Peygamberimizin bazen yapıp bazen terk ettiği şeyler Ve ubudiyetteki müstehap olan Sünnet-i Seniyyenin terkinde, günah olmasa dahi, büyük sevabın zayiatı var.
Tahabbüb Sevgi Besleme Aşağıdan çıkmalı tahabbüb ve itaat, hürmet ve hem imtisal.
Ha-Be-Sin (3) +
Haps/Hapis (Hapishane) Tutma, alıkoyma (yeri) Eğer mahpus zulmen mahkûm olmuşsa, farz namazını kılmak şartıyla, herbir saati bir gün ibadet olduğu gibi, o hapis onun hakkında bir çilehane-i uzlet olup, eski zamanda mağaralara girerek ibadet eden münzevî salihlerden sayılabilirler.
Mahbes Hapishane Yani, âlem-i nur olan Cennetten yıldızlara nur verip, Cehennemden nar ve hararet göndersin; aynı halde, o Cehennemin bir kısmını ehl-i azâba mesken ve mahpes yapsın.
Mahpus Hapse konmuş kişi Elbette o yeni kardeşlerimiz dahi, Denizli mahpusları gibi, kardeşliğimiz hatırı için, Şaban ve Ramazan hürmetine birbirine küsmemek ve kardeş olup barışmak lâzım ve elzemdir.
Ha-Be-Tı (1) +
Habt Susturulmak Kur'ân-ı Kerimin bu ispatlarına karşı kâfirler habt olup ağızlarını açamadıkları gibi, nabızları bile felce uğradı.
Ha-Be-Lam (1) +
Habl (Hablullah) (Allah'ın) İp(i) + Evet, Kur'ân Arşı ferş ile bağlamış bir zincir, bir hablullahtır; câzibe-i umumiyeden ziyade zemini muhafaza ediyor.
Ha-Te-Ye (1) +
Hatta Üstelik, bile + (-e kadar anlamında) Hatta sarf ettiğin vakitte bir hisse de dünyaya çıkarıyorsun ki, namaz içinde dünyanı da düşünüyorsun.
Ha-Cim-Be (2) +
Hicab Utanma; perde + Evet, ciddî bir surette Cenâb-ı Hakkın Habib-i Ekremini sevmiş ve himaye etmiş ve taraftarlık göstermiş olan Ebu Talib'in, inkâra ve inada değil, belki hicab ve asabiyet-i kavmiye gibi hissiyata binaen makbul bir iman getirmemesi üzerine,...
Mahcub Utanan, sıkılan + Amma Şîa-i Hilâfet ise, Ehl-i Sünnet ve Cemaate karşı mahcubiyetinden başka hiçbir hakları yoktur.
Ha-Cim-Cim (6) +
Hacc Farz seyahat ibadeti; Kur'an'da bir sure + Hac ve zekât gibi, cihadda da niyetin tasarrufu azdır.
Hacı (Aslı Hâc) Hacca gitmiş kişi + bdurrahman'ın birinci vârisi ve Risale-i Nur'un birinci şakirdi, Büyük Mustafa'nın kapı istikbalinde arkadaşı olan Hacı Osman'ın mektubu ve o mektuptaki rüyaları manidar ve ettiği tâbir de doğrudur.
Hüccac Hacılar Saidu'n-Nursî imzalı "Tekbirâtü'l-Huccac fî Arafat" başlıklı mektupta, "Nurun ehemmiyetli bir kısım şakirtleri pek musırrâne olarak âhirzamanda gelen Âl-i Beytin büyük bir mürşidi seni zannediyorlar.
Hüccet Büyük delil + Bundaki hüccet ise matbu Âyetü'l-Kübrâ Risalesidir.
İhticac Delil Gösterme ...Ankara Ağır Ceza Mahkemesince yaptırılan ehl-i vukuf raporu mahiyet ve münderecatına göre şâyan-ı ihticac ve iltifat görülmemiş...
Zilhicce Son Arabi ay Günden güne iyi oluyorum" diyormuş. 17 Zilhicce 1353.
Ha-Cim-Ra (9) +
Ahcar Taşlar ...dalâletin cezası olarak kavm-i Lût'un başına gelen ahcar-ı semaviyeyi andıran semavî taşlar o tarihlerden sonra geleceğini haber verip tehdit ediyor.
Hacer (Hacerül-Esved) (Kabe'deki) Taş + İşte kâbe-i saadetimiz olan ittihad-ı münevver-i İslâmın haceru'l-esvedi Kâbe-i Mükerremedir.
Hicr Sure adı Hem Yunus, hem Yusuf, hem Ra'd, hem Hicr, hem Şuârâ, hem Kasas, hem Lokman sûrelerinin başlarında bulunan...
Hucurat Sure adı + Rumuzat-ı Semaniye
Hüceyre Canlı hücresi Zerrat tarlasından tâ manzume-i şemsiyeye, tâ Samanyolu denilen kehkeşan dairesine ve bir hüceyre-i bedenden tâ zemin mahzenine, ...
Hücre Oda Bir kısım san'at-ı İlâhiyenin bir nevi küçük müzehanesi şekline getirdiğim hücremin duvarına, o levha-i mübarekeyi dahi tâlik ettim ve karşısında oturdum; derince, müştâkane temâşâya başladım.
Mahcur Malını kullanmaktan men edilmiş + Zira sefih mahcurdur.
Mütehaccir Taşlaşmış Memnu heykel, ya bir zulm-ü mütehaccir, ya bir heves-i mütecessim veya bir riyâ-yı mütecessiddir.
Tahaccür Taşlaşma Güya tahaccür etmiş erkân-ı İslâmiyet avâlimi içinde.
Ha-Ce-Ze (1) +
Hacz/Haciz El koyma, engellenme Evet, ticarette bir fels veya on para yerinde bir elmas veya bir altını verse, nasıl sefahetine hüküm ve tasarruftan haczolunur.
Ha-Cim-Mim (3)
Hacamat Kan aldırma Hem, nakl-i sahih-i kat'î ile, hacamat edip, mübarek kanını Abdullah ibni Zübeyr teberrüken şerbet gibi içtiği zaman ferman etmiş:
Haccam Hacamat yapan Acaba hararet zamanında vücudun idaresinden fazla olan kanın çoğalması ve bulaşık bazı mevadd-ı muzırrayı hâmil evridede cereyan eden mülevves kana musallat belki memur olan sivrisinek ve pireler, fıtrî haccamlar olmasınlar mı?
Hacim Kapladığı alan Fakat küçücük iki zerreyi bizzat, yani hacimleri itibarıyla içine alamaz.
Ha-Dal-Se (12) +
Ehadis Hadisler Ve etmediklerini ve kaydettiklerini, kütüb-ü ehâdisiye şehadet ediyor.
Hades Abdesti bozan durum Birisi namaz kılarken karnındaki yeli tutamıyor, çıkıyor, hades vuku buluyor.
Hadîs/Hadis Peygamberimizin sözü + Hadîs, maden-i hayat ve mülhim-i hakikattir.
Hâdis/Hadis Yeni Şu camid güneş, şu âciz insan, şu şuursuz röntgen şuâı gibi zînurlar; hâdis, nâkıs ve ârızî oldukları halde, onların nurları, mukabilindeki her şeyi görüp nüfuz ederlerse; elbette vâcib ve muhit ve zatî olan nur-u ilm-i ezelîden hiçbir şey gizlenemez ve haricinde kalamaz.
Hadise (Hadisat) Olay(lar) Eğer o zamanda o hadise o küffarca kat'î ve vaki bir hadise olmasaydı, şu sözü serrişte ederek gayet dehşetli bir tekzibe ve Peygamberin iptal-i dâvâsına hücum göstereceklerdi.
Havadis Hadiseler ...itirazınızı arttırmaktan başka bir işe yaramayan dünya havâdislerini veren radyo başına değil, ayaklarınızdaki bütün derman ve kuvvetinizle Risale-i Nur başına ve onun neticesi emniyet, selâmet ve saadet olan nurânî dairesine koşunuz.
Hudus Sonradan olma; bir kelam delili Hudûs mesâilini Risale-i Nur'a ve muhakkikîn-i kelâmiyenin kitaplarına havale ile o bahsi kapıyoruz.
İhdas Ortaya koyma Yani, kendilerinden ve yeniden bir şey ihdas etmezler, yeni ahkâm getirmezler.
Muhaddes Allah tarafından kendisine ilham gelen Ümmetimin içinde muhaddesûn vardır.
Muhaddis Hadis alimi ...ve ehl-i rivâyet-i sadıka bütün muhaddisînin, pek çok senetlerle ve muhtelif tariklerle vukuunu nakletmesi;
Tahaddüs Meydana gelme Nur-u iman o elemleri teceddüd-ü emsal ve tahaddüs-ü visâl ümidiyle izale eder.
Tahdis Anlatma Onun için sana karşı, tahdis-i nimet nev'inden, ikimizin hizmetimize ait muvaffakiyâtı yazıyorum.
Ha-Dal-Dal (5) +
Hadd Sınır Ve hâkezâ, bütün Sünen-i Seniyyesinde, ahvâl-i fıtriyesinde ve ahkâm-ı şer'iyesinde hadd-i istikameti ihtiyar edip, zulüm ve zulümat olan ifrat ve tefritten, israf ve tebzirden içtinap etmiştir.
Hadid Demir + O kadîb-i hadid sahibi, Reis-i Âlem olacak.
Hudud Sınırlar + Hudud-u kibriyâsı, gayr-ı mütenahi fezâ-yı ıtlakta yayılıp ihata ediyor.
Mahdud/Mahdut Sınırlı Tesbihat, ibâdât, gayr-ı mahdud envâlarıyla herşeyde vardır.
Tahdid Sınırlama Tahdid-i hürriyet dahi insaniyet nokta-i nazarından zarurîdir.
Ha-Dal-Sin (1)
Hads Delilden neticeye sür'at-i intikal Belki öyle bir hadse bina ve istinad eder ki, o hads öyle menâbiden kuvvet ve öyle meâdinden ışık alır ki, söndürülmesi, kâinatın söndürülmesidir.
Ha-Dal-Kaf (2) +
Hadeka Gözün siyah kısmı Fakat saatimizin zembereğine ve gözümüzün hadekasına gelen bir saç, bir zerrecik dahi incitir.
Hadika Bahçe + Demek, sûrenin başındaki "dağ" kıyametteki dağların haline bakar; ve "bağ" ise âhirde ve âhiretteki hadikaya ve bağa bakar.
Ha-Dal-Vav (1) +
Tahaddi Meydan okuma + Zira, dokuz dereceye baliğ olan tahaddinin, yani muarazaya dâvet etmenin tâbirleri, tabakaları vardır.
Ha-Zel-Ra (2) +
Hazer Sakınma, dikkat etme + Geçen Sözler hakikattir, sakın şaşma, hududundan hazer aşma.
Mahzur Çekinilecek şey + Şimdi ise Üstadımız hem zaif olduğu halde, ehl-i ilme bir mahzuru olmayan hediyeyi ise hastalıkla alamıyor.
Ha-Zel-Fe (1)
Hazf/Hazıf Kesme, atma, kaldırma Bu hazf, cümleyi teşkil eden "mübteda" ile "haber" arasındaki ittihad öyle bir dereceye varmış ki, sanki "mübteda" hazf olmayıp haberin içerisine girmiş.
Ha-Zel-Kaf (2)
Hazakat Uzmanlık Bir fende, veyahut kasasta, bir adam esaslarını ve ruh ve ukdelerini ahz ederek müddeâsını ona bina ederse, o fende hazakat ve maharetini gösterir.
Hazık Uzman Hâzık, mütedeyyin hekimlerin tavsiyelerini tutmak, ehemmiyetli bir ilâçtır.
Ha-Zel-Vav (1)
Hiza Aynı sıra Bu defa istinsahına muvaffak olduğum Yirmi Dokuzuncu Sözü istinsahım esnasında İkinci Esasın "Medarlar" namıyla, "biner mumluk elektrik lâmbaları" hizasına geldiğimde, şöyle bir fikir kalbime geldi.
Ha-Ra-Be (4) +
Harb/Harp Savaş + Bu harbe girmeyiniz ve Rabbinize iltica ediniz.
Mihrab/Mihrap Namaz kıldırma yeri + Mekke-i Mükerreme onun mihrabı, Medine-i Münevvere onun minber-i fazl-ı kemâlidir.
Muharebe Savaşma, savaş Hazret-i Ali (r.a.) zamanında başlayan muharebelerin mahiyeti nedir?
Muharib Savaşan Muhariplere ve o harpte ölen ve öldürenlere ne nam verebiliriz?
Ha-Ra-Se (1)
Hars Kültür (Bu kelimeye bu anlam ilk olarak Ziya Gökalp tarafından atfedilmiştir) + (Ekin anlamında) Müslümanlık bu akvam arasında bir hars ve bir medeniyet vücuda getirmiştir.
Ha-Ra-Cim (1) +
Harec Zorluk + Madem ki, dinde harec yoktur; madem ki dört mezheb haktır; öyleyse, istiğfara müncer olan derk-i kusur, gurura incirar eden rü'yet-i hüsn-ü amele müreccahtır.
Ha-Ra-Ra (7) +
Ahrar Hürler; Hürriyetçiler Eskiden nasıl Ahrarlar iki defa başa geçtiği halde, az bir zamanda onları devirdiler.
Hararet Isı Nazariyat-ı hikemiyece sabit olduğu vecihle, arzın merkezinde, harareti iki yüz bin dereceye baliğ bir ateş vardır. Çünkü, her otuz üç zıra' derinliğinde, tahminen bir derece hararet artar.
Hür Özgür + İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar.
Hürriyet Özgürlük Bizde olan istibdat, Asya'nın hürriyetine zulmanî bir set çekmişti.
Muharrir Yazar, yazan İ'lem ey hitabet-i umumiye sıfatıyla gazete lisanıyla konferans veren muharrir!
Muharrer Yazılmış Nurları âlemi tenvir eden, kıt'ası küçük ve kıymeti pek büyük ve ulvî ve azîmü'l-meâl ve bizzat hatt-ı ekremîleriyle muharrer elmas risalelerini istinsah ve Yirmi İkinci Nur deryasına dalıyorum.
Tahrir Yazma + (azat etme anlamında) Sanki âyâtın Hüdâ nur ile tahrir eylemiş.
Ha-Ra-Ze (4)
Hırz Sığınılacak yer Telifatınızın ikmaline hırz-ı can ile dua etmekteyim.
İhraz Kazanma, erişme Kur'ân-ı Azîmüşşan lâyık olduğu mevki-i muallâyı bütün cihanda ihraz edecektir.
İhtiraz Sakınma Elbette kuyud-u ihtiraziyesi bulunacak.
Muhteriz Sığınan İki dilenci: biri musırr-ı muhteris, biri müstağnî-i muhteriz.
Ha-Ra-Sad (4) +
Haris Hırslı + Eğer haris ve maddî elini uzatsan ve maddî mizanlarla tartsan, sönmese de gizlenir.
Hırs Açgözlülük İsraf, hırsı intaç eder. Hırs üç neticeyi verir:
İhtiras Aşırı istek Siyasetimizde en acınacak, en ebleh bir akıl varsa, o da öylelerin aklıdır ki, (...) milletinin ihtiras ve menfaatini, İslâmiyetin menfaat ve izzetiyle kabil-i tevfik görüyor.
Muhteris İhtiraslı Şahs-ı muhteris, arzu-yu nefsaniyesini fikir zanneder.
Ha-Re-Fe (10) +
Harf Sesleri gösteren işaret + (taraf anlamında) Harf, gayrın mânâsını izah için bir âlet, bir hâdim olduğu gibi, şu mevcudat da Esmâ-i Hüsnânın tecelliyatını izhar, ifham, izah için birtakım İlâhî mektuplardır ki, içlerinde yazılı delâil, berâhin, havârık, mu'cize-i kudrettir.
Harfiyen/Harfiyyen Harfi harfine, değişiklik yapmadan Esasat ve ahkâm-ı diniyeye ve sünen-i Muhammediyeye (a.s.m.) harfiyen ittibâ yoluyla dini takvim ve tahkim ve dinin hakikat ve asliyetini izhar ve ona karıştırılmak istenilen ebâtılı ref' ve iptal ve dine vâki tecavüzleri red ve imha ve evâmir-i Rabbâniyeyi ikame ve ahkâm-ı İlâhiyenin şerafet ve ulviyetini izhar ve ilân ederler.
Herif Adi adam ...bu zındık ve muannid ve mütemerrid ve ölen herifin ruh-u habîsi olan zındığın yazdığı ve zâhiren Müslümanlara Türkçülük lehinde, fakat hakikatte Kur'âniye ve Peygamber'in (a.s.m.) azamet ve haşmet-i mâneviyelerini kırmak ve hiçe indirmek ve âdileştirmek niyetiyle yazılan bu matbu eserde,...
Huruf Harfler Huruf ve kelimâtı nefislerine değil, belki başkasının Zât ve sıfât ve esmâsına delâlet ediyorlar.
İnhiraf Sapma İnşaallah, Vehhâbîlerin tahribatını tamire sebep oldukları gibi, Ehl-i Sünnet ve Cemaatten Zeydîlerin inhirafları dahi istikamet kesb edip, Ehl-i Sünnete iltihak edip imtizaç edecekler.
Muharref Kalem karıştırılmış Yoksa, ahkâmı mensuh olduğu gibi, kasası dahi muharrefe olan İncil ve Tevrat değildir.
Muharrif Bozan Çünkü müfessir, müellif, mütercim, muharrif; üsluplarını, kisvelerini âyâtın kisvesiyle iltibas ettiremezler.
Münharif Sapan Bizdekilerde hutut-u efkâr telâki için mütemayilen imtidada bedel, münharifen gittiğinden, nokta-i telâki vatanda, belki kürede görülmüyor.
Taharrüf Sapma Tesellîye ermemiş elinde kalem, Eder arz-ı dîdar, taharrüf değil.
Tahrif Bozma, kalem karıştırma Tahrif olmalarına binaen, beşerin saadeti için aradığım hakikî hikmeti bulamadım.
Ha-Ra-Kaf (5) +
Harik Yangın + ...ifadesi gibi hem İstanbul'un iki harîk-ı kebîri, hem Harb-i Umumînin dehşetli yangınını Cehennem azabı gibi o fitnenin bir cezasıdır diye işaret eder.
Hark Yanma Ezcümle, çocuk doğurmaktan gelen hastalıkların ve karın sancısıyla, gark ve hark ve tâun ile vefat eden şehid-i mânevî olduğu gibi, çok mübarek hastalıklar var ki, velâyet derecesini ölümle kazandırır.
İhrak Yakma Ateşin bir derecesi var ki, burûdetiyle ihrak eder, yani ihrak gibi bir tesir yapar.
İhtirak Yanma Çünkü imtizaç bir nevi ihtiraktır.
Muhrik Yakan, yakıcı Cehennemden beterdir, ondan daha muhriktir, ruhumuzu eziyor.
Ha-Ra-Kef (8) +
Hareke Kur'an harflerini okutan işaret Zira hareke üçtür.
Hareket Konum değiştirme En büyük hareketi, hareketsizliğidir.
Mahrek Yörünge ... bütün ihtilâlât ve fesadın asıl ve madeni ve bütün ahlâk-ı rezilenin mahrek ve menbaı, tek iki kelimedir.
Mihrak Hareket merkezi Yani, bütün âleme tecellî eden esmânın nokta-i mihrakiyesi hükmünde bir camiiyetle Zât-ı Ehad-i Samede âyineliktir.
Muharrik Harekete geçiren, etmen Bilcümle ihtilâlât, bütün herc ü fesâdat, hem asıl, hem madeni, rezâil ve seyyiat, bütün fâsit hasletler, muharrik ve menbaı iki kelimedir tek, yahut iki kelâmdır.
Müteharrik Hareketli Biz müteharrik-i bizzat değiliz, bilvasıta müteharrikiz.
Taharrük Harekete geçme Güya göklerin ve zeminin müteharrik mevcutları ve hareketleri, onların o konuşmalarındaki kelimelerdir; ve taharrük ise, bir tekellümdür.
Tahrik Harekete geçirme Meselâ, bir kumandan arş emriyle bir neferi tahrik, bir orduyu tahrik eder.
Ha-Ra-Mim (12) +
Haram Yasak, günah + Zaruret su-i ihtiyardan gelse, kat'iyen doğru değildir; haramı helâl etmez.
Harem (Haremlik) Kabe ve çevresi; bir erkeğin karısı; evin ev halkına/kadınlara ait kısmı Risale-i Nur şakirtlerine bu noktada benzeyen eskiden bir zât, haremiyle beraber büyük bir makamda bulundukları halde, maişet müzayakası yüzünden haremi, demiş zevcine: "İhtiyacımız şedittir."
Haremeyn Mekke ve Medine mescidleri Hadsiz şükür olsun ki, Risale-i Nur'un, Haremeyn-i Şerifeynce makbuliyetine bir alâmet şudur ki:
Harim Özel bölge ...Resâili'n-Nur ve şakirtlerinin meydan-ı mücahede-i mâneviyeye atılmaları tarihine tam tamına tevafukla onları da bu âyetin harîm-i kudsîsinin içine alıyor.
Hurmet/Hürmet Yasaklama, saygı gösterme Bu vatanın ve bu milletin hayat-ı içtimaiyesi bu acip zamanda anarşilikten kurtulmak için beş esas lâzım ve zaruridir: Hürmet, merhamet, haramdan çekinmek, emniyet, serseriliği bırakıp itaat etmektir.
İhram Hacda bazı şeyleri kendine haram kılma; hacı elbisesi Yakınlaştıkça bir insan ve sonra üzeri ihramlı yüzü bir parça esmer, başı beyaz ve büyük tülbentle sarılı bir kadın şeklini alarak, gölün ortasında, hemen ineceği zaman derhal oraya bir mermerden minber yapılarak minberin üzerine indi.
İhtiram Hürmet etme Değil Müslümanlar üstünde mütekebbirâne bir makam-ı ihtiram istemek, belki her vakit nihayetsiz kusurlarımı, hiçliğimi görüp, istiğfarla teselli bulup, halklardan ihtiram değil, dua istiyorum.
Mahrem (Zıddı: namahrem) Evlenilmesi haram kişi; has daireye mahsus Ehemmiyetli, fakat bir derece mahremdir.
Mahrum Yoksun, nasipsiz + Neden fedakâr, yüksek bir şefkati taşıyan valide, bu zamanda, veledinin malından irsiyet almasından mahrum edildi, kader müsaade eyledi?
Muharrem İlk hicri ay + (yasak kılınan anlamında) ...eğer meddeler ve okunmayan hemzeler sayılmazlarsa, bu seneki Muharrem tarihine, yani bin üç yüz altmış ikiye tamam tevafuk eder.
Muhterem Hürmet edilen, hürmete layık Muhterem din kardeşim, Kırk gündür yatakta sizinle meşgulüm.
Tahrim Haram kılma Bazı âlât-ı lehvi tahrim edip, bir kısmı helâl diye izin verip; demek hüzn-ü Kur'ânî veya şevk-i tenzilî veren âlet zarar vermez.
Ha-Ra-Ye (2)
Müteharri Araştıran Kesifin timsalleri, âyinede oluyor birer müteharrik meyyit.
Taharri Araştırma İfrâta varmamak, hem galebe çalmamak şartıyla, asl-ı vesvese teyakkuza sebeptir, taharrîye dâîdir, ciddiyete vesiledir.
Ha-Ze-Be (2) +
Ahzab Hizbler; sure adı Ulemâü's-sû' ahzâbına şedit bir tokat;
Hizb/Hizib/Hizip Grup; dua parçası; Kur'an'da 5 sayfalık kısım + Bu Cuma gününde mühim bir hizb okurken siz hatıra geldiniz.
Ha-Ze-Nun (4) +
Hazin Üzüntü verici Hazin ağlayışı dışarıdan işitiliyordu.
Hüzn/Hüzün Üzüntü + Çünkü edeb ve belâğat, tesir-i üslûp itibarıyla ya hüzün verir, ya neş'e verir.
Mahzun Üzüntülü İşte, bu sır içindir ki, semâvât ve zemin, ağlar gibi ehl-i imanın zevâline mahzun oluyorlar.
Tahazzün Hüzünlenme, yığılma Ve sehâvet-i milliyesini teşkil eden ve menâfi-i umumiyesini temin eden ve fazla kalan malları onda tahazzün edecek bir hazine-i mâneviyesi vardır.
Ha-Sin-Be (5) +
Hasb/Haseb Yön, cihet; yeter (hasb) + Zira, insan, cibilliyeti ve fıtratı hasebiyle nefsini sever.
Hasbi (Hasbeten lillah) Karşılıksız (Yalnız Allah rızası için) En büyük emelim ve arzum, ölmeden evvel, dünya gözüyle zatınızı görmek ve ziyaret etmek, hasbeten lillâh bir sohbetinizde bulunmaktır.
Hasib Kullarını ahirette hesaba çeken Allah + İşte tesbih ederiz o zatı ki, bir Hafîz-i Rakîb ve bir Şehid-i Hasib'dir.
Hesap (Aslı hisab) Aritmetik, sayılarla işlem + Hesap ederler ki, hakikaten böyledir, tekrar hapse koyarlar.
Muhasebe Hesaplaşma Madem bu dünyada ona lâyık muhasebe görülüp hüküm verilmiyor.
Ha-Sin-Dal (4) +
Hasid Haset eden, kıskançlık eden + Hâsid hased ettiği zaman bütün şerdir.
Hasud Çok haset eden Yahudiler hasûddurlar.
Hased Kıskançlık + Acaba hased, gurur, riya, şehvet-âlûd şimdiki beşerin hırçın ruhunda tesavir denilen küçücük cenazelerin rolünü ve derece-i tesirini yine zaman göstermeyecek midir?
Mahsud Haset edilen Veyahut mahsûdu riyâkâr zanneder, haksızlık eder, zulmeder.
Ha-Sin-Ra (4) +
Hasret Özlem + Hasret yaşadık nuruna yıllarca bütün biz, Mâsum ve alîl, türlü belâ çekti sebepsiz.
(Vâ) Hasretâ Yazık + Yani, ya "Elhamdü lillâh, şükür," veyahut "Vâ hasretâ, vâ esefâ!" kalbin veya lisanın diyecek.
Mütehassir Hasret çeken Hem mahbubun gaybubetinden mütehassir olma.
Tahassür Kavuşamamaktan gelen üzüntü Marangoz Ahmed'in mektubunda Dârıviran köyünün eski zamanın çalışkan talebelerini andıran fedakâr talebeler, bizi ve eski zaman talebelerini tahassürle yâd eden medreseden yetişme Risale-i Nur talebelerine derin bir sürur verdi.
Ha-Sin-Sin (7) +
Hassas (Hassase) Duyarlı, ince Hassas asabilerde daha galiptir.
Hasse Duyu (organı) Demek, ruhun bekası, hâsse-i zâtiyedir.
Havass Hisler Bir hurdebinî huveyn havass-ı hamsesiyle insanın havassını Muvazene edersen görürsün:
His (Hissiyat) Duygu(lar) Kısm-ı ekseri ise, hissiyat suretinde kendilerini ihsas ederler ve hayattan kaynama suretinde kendilerini bildirirler.
İhsas Hissettirme Bir zâtın vücudunu ihsâs eden en zâhir, en kuvvetli eser, tekellümüdür.
Tahassüs Hislenme Allah'ın rahmet ve gazabından fazla tahassüs hatadır
Mütehassis Hislenmiş Evet, hem şan ve şeref-i millet-i İslâmiye, hem sevab-ı âhiret, hem hamiyet-i milliye, hem hamiyet-i İslâmiye, hem hubb-u vatan, hem hubb-u din ile mütehassis olmalıyız.
Ha-Sin-Mim (11) +
Ahsen Daha (en) güzel + Bazan hak, ehaktan ehaktır. Hem de olur hasen, ahsenden ahsen.
Hasen Güzel + Bazan hak, ehaktan ehaktır. Hem de olur hasen, ahsenden ahsen.
Hasene Sevap, iyi iş + Hasene ise, nuranî olduğundan, tasavvur ve tahayyülü dahi hasenedir.
Hasna Güzel (kadın) Meselâ, temsilde gösterildiği gibi, tek güzel bir çiçekle, insanın kısm-ı sânisinden bir ferd-i hasnânın yalnız zâhirî hilkatlerinde çok sahifeler vardır.
Hüsn/Hüsün Güzellik + Hem hüsündür, hem aşktırlar. Hüsün ve aşkın ittihadı bu noktadandır.
Hüsna Güzel + Tecrübe vakti bitti. Esmâ-i Hüsnâ hükmünü icra etti.
İhsan Nimetlendirme + İhsan-ı İlâhîden fazla ihsan, ihsan değildir.
İstihsan Güzel görme Gizli, kusursuz kemâl ise, takdir edici, istihsan edici, "Maşaallah" deyip müşahede edicilerin başlarında teşhir ister.
Mehasin Güzellikler, güzel ahlak Evet, Hazret-i Yusuf aleyhisselâma güzel bir adam nisbet edilse yine çirkin göründüğü gibi, dünyanın ne kadar kıymettar mehâsini varsa, Cennetin mehâsinine nisbet edilse hiç hükmündedir.
Muhsin İyi (lik işleyen) Yâ Hannân, yâ Rahmân, yâ Rahîm, yâ Kerîm, yâ Lâtif, yâ Atûf, ya Musavvir, yâ Münevvir, yâ Muhsin, yâ Müzeyyin
Tahsin Güzel görme, güzelleştirme Ve bilbedâhe, şöyle tahsinat ve tezyinat, onların Sâniinde gayet şiddetli bir irade-i tahsin ve kasd-ı tezyin var olduğunu gösterir.
Ha-Şın-Dal (1)
Tahşid (Tahşidat) Yığma, üzerinde durma Kur'ân'da bazı mühim tahşidat vardır ki, düşmanların kuvvetli olduğundan ileri gelmiyor.
Ha-Şın-Ra (3) +
Haşr/Haşir (Öldükten sonra) toplanma; Sure adı + Hem, haşir gelmezse, kader kalemiyle yazılan bu kitab-ı kâinatın bütün muhakkak mânâları bozulur ki, hiçbir cihet-i imkânı olamaz.
Haşere (Haşerat) Zararlı küçük hayvan(lar) Düşmanlar ve haşerat-ı muzırra arasında bir saat durmakla dost ve büyükler meclisinde senelerce durmak arasındaki muvazene, kabir ile dünya arasındaki aynı muvazenedir.
Mahşer Toplanma yeri Mahşer ise bir beyderdir, harmandır.
Ha-Şın-Mim (3)
Haşmet Büyüklük Bâb-ı Haşmet ve Sermediyet olup, ism-i Celîl ve Bâkî cilvesidir.
İhtişam Göz kamaştırıcı gösteriş Ve keza, icraatından, faaliyetinden anlaşılan pek harika bir ihtişam içinde bir saltanatı varken, milletinin içtimâları için yalnız dar bir misafirhane yapılmış;
Muhteşem Saygı ve hayranlık uyandıran Çünkü, Cenâb-ı Hak, bin seneden beri Kur'ân'ın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar tayin ettiği bu vatandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cemaatini, muvakkat arızalarla inşaallah perişan etmez.
Ha-Şın-Vav (1) +
Hâşâ/Haşa Allah saklasın Hâşâ ve kellâ, yüz bin defa hâşâ!
Ha-Sad-Dal (1) +
Hasat Ekin biçme vakti +
Ha-Sad-Ra (5) +
Hasr/Hasır Ayırma, verme Bütün hayatını, fîsebilillâh Kur'ân'a, İslâmiyete, Sünnet-i Seniyenin ihyasına hasr ve vakfeden bu fedakâr-ı İslâm, buralarda da kat'iyen boş durmaz.
İnhisar Tek bir şeyle sınırlama Meşrutiyet ki, adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir.
Mahsur Kuşatılmış Gayr-ı mütenahi olan beşerin istidadı, gayr-ı mahsur olan âmâl ve müyûlâtı ve gayr-ı mazbut olan tasavvurat ve efkârı, gayr-ı mahdut olan kuvve-i şeheviye ve gazabiyesidir.
Muhasara Kuşatma Ben de bir defada dört mermi vücuduma isabet ederek birisinde yaralı ayağım kırık, su ve çamur içinde otuz dört saat ölüme muntazır ve etrafımda düşman askerleri muhasara ettiği bir hengamdır ki; en korkulu ve en me'yusiyetli zamanıma bakıyor.
Münhasır Sınırlı, ait Vücut âlem-i cismanîde münhasır değil
Ha-Sad-Sad (1)
Hisse Pay İnsanların sana ettikleri ayn-ı zulümlerinde, ayn-ı adalet olan kader-i İlâhînin büyük bir hissesi var.
Ha-Sad-Lam (9) +
Hasıl (Hasıla) Ortaya çıkma, meydana gelme Yoksa, bir emr-i sabit olan hâsıl-ı bilmasdardan inşikak etmez.
Hasılat Gelirler, kazançlar Ve uhrevî hasılat için gayet münbit bir zemindir.
Havsala Anlayış Havsalam dardır; ihata edemiyor; nazarım kısadır, göremiyor.
Husul Meydana gelme, ortaya çıkma Zîhayata âit, uzun bir zaman sonra husule gelir. Hâlıka râci kısım ise, bir anda husule gelir.
İstihsal Elde etme Çünkü bir vâhid, külfetsiz olarak, kesîr eşyaya bir vaziyet verir ve bir neticeyi istihsal eder.
Mahsul (Mahsulat) Elde edilen ürün KUR'ÂN-I HAKÎM ile felsefe ulûmunun mahsul-ü hikmetlerini, ders-i ibretlerini, derece-i ilimlerini muvazene etmek istersen, şu gelecek sözlere dikkat et.
Muhassal (Muhassala) Sonuç Hayat; muhassal-ı mazbuttur, görünür. Rızık gayr-ı muhassal; tedrici, münteşirdir, düşündürür.
Müstahsil Tüketici İktisatsızlık yüzünden müstehlikler çoğalır, müstahsiller azalır.
Tahsil Elde etme; eğitim Süfyan on senede içtihadı tahsil etmişse, şu adam yüz seneye muhtaçtır ki tahsil edebilsin.
Ha-Sad-Nun (4) +
Hasin Sağlam
Hısn Kale ...sûresinin hısn-ı hasîni ve kale-i metîninin kapısını o on üç anahtarla aç, gir, selâmeti bul.
Muhsan (Muhsane, Muhsanat) İffetli erkek (kadın(lar)) + Gıybetin en fena ve en şenîi ve en zâlimâne kısmı, kazf-i muhsanât nev'idir.
Tahassun Kalede korunma + Sükûn ve tahassun, vücudunun illetidir, beka ve devamına değildir.
Ha-Dad-Ra (7) +
Hadaret Medeniyet, şehirlilik Ye'cüc ve Me'cüc, ehl-i garet ve fesad ve ehl-i hadâret ve medeniyete, ecel-i kaza hükmünde iki tâife-i mahlûkullahtır.
Hazır Göz önünde olan + ...bin canım olsa, imana ve âhiretime feda etmeye hazırım.
Hazret Büyük zatlar/mukaddesat için kullanılır Ancak Cenâb-ı Lemyezel Hazretlerinin lütf u kerem ü ihsanına hamd-ü şükr ü senâ ederek risale-i şerifelere sarılıyorum.
Huzur Hazır olma Huzur bulur bugün seninle âlem,
Ey bu asırda rahmet-i âlem Risaletü'n-Nur!
İstihzar (İstihzarat) Hazırlık(lar) Hem nasıl ki bu âyet Risalei'n-Nur'a ismiyle bakıyor; öyle de, onun istihzarat zamanına da bakar.
İhzar Hazırlama İşte kalbe kabiliyet-i kabul verecek ve vicdanı iz'ana ihzar edecek dört esas var ki:
Müstahzar (Müstahzarat) Hazırlanmış şey(ler) Evet eczahane-i Kur'ân'ın müstahzarâtından ve ancak binden bir nisbetindeki hikmetinden olan işbu dürr-i meknûn, es'ile ve ecvibe, işaret ve sarahatıyla tedaviyle, ...
Ha-Tı-Be (1) +
Hatab Odun + Binaenaleyh, semeredar yüz tane hurma ağacını terk ve yüz tane çekirdeklerine kanaat ile aldanırsa, o adam, hutameye (Cehenneme) hatab olmaya lâyıktır.
Ha-Tı-Mim (1) +
Hutame Cehennem + Binaenaleyh, semeredar yüz tane hurma ağacını terk ve yüz tane çekirdeklerine kanaat ile aldanırsa, o adam, hutameye (Cehenneme) hatab olmaya lâyıktır.
Ha-Zı-Zı (2) +
Hazz Zevk + (Pay anlamında) Hadsiz bir zevk-i mânevî ve nihayetsiz bir hazz-ı ruhî ile okuyorum.
Huzuzat Hazlar Belki, bir mevhibe-i İlâhiye olan o esrar, hâlis bir niyetle ve dünyadan ve huzûzât-ı nefsaniyeden tecerrüd etmek vesilesiyle o feyizler gelebilir.
Ha-Fe-Dal (1) +
Ahfad Torunlar Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin ahfâdı olan vatandaşlarım ve kardeşlerim!
Hafid Erkek torun Hem de bizim düşmanımız ve bizi mahveden cehalet ağa ve oğlu zarûret efendi ve hafîdi husumet beydir.
Ha-Fe-Ra (1) +
Hafriyat Kazılar İlm-i tabakatü'l-arzca malûmdur ki, ekseriya her otuz üç metre hafriyatta, bir derece-i hararet tezayüd eder.
Ha-Fe-Zı (10) +
Hafaza Muhafaza melekleri Evet, çünki: Melaikelerden insanlara müekkellikleri, hafazalıkları ve kâtiplikleri bulunmaktadır.
Hafız (El-Hafız) Tüm Kur'an'ı ezberlemiş kişi (Çok hadis bilen alim; Koruyan Allah) + Evet, radyonun küllî nimetiyet ciheti küllî bir şükür iktiza eder; ve o küllî şükür de, Hâlık-ı Arz ve Semâvâtın kelâm-ı ezelîsinin şimdiki bütün muhataplarına birden yetiştirmek için, küllî yüz bin dilli semavî bir hafız hükmünde, her vakit kâinatta Kur'ân'ı okumalıdır, tâ o nimetin küllî şükrünü edâ ve o nimeti idame etsin.
(Kuvve-i) Hafıza Hatırlama latifesi Meselâ, insanın küçücük kafasında ceviz kadar bir yerde kuvve-i hafıza, kuvve-i hayaliye, kuvve-i müfekkire gibi müteaddit, acip makineleri yaratmak ve kuvve-i hafızayı bir büyük kütüphane hükmüne getirmekle ilm-i ezelînin cilvesiyle güneş gibi kendini gösteriyor.
Hafiz Allah'ın her şeyi muhafaza eden anlamında ismi + Ve en küçük zîhayatın en cüz'î ihtiyacını gören ve niyazını işiten ve fiilen cevap veren Hafîz-i Zülcelâlin Hafîz ismiyle mütemadiyen amelleri kaydedilen...
Hıfz Ebzerleme, koruma + Bâb-ı Hıfz ve Hafîziyet olup ism-i Hafîz ve Rakîbin cilvesidir.
Mahfaza Küçük kutu Ve öyle heriflerin tembelliklerinin hatırı için o nur menbalarının mahfazalarını bozmak kâr-ı akıl değildir.
Mahfuz Korunan + ...bir büyük kütüphane kadar bütün mahfuzatının aynı şeylerini orada bütün istediklerini mevcut ve muntazam yazılmış ve dizilmiş görüyor.
Muhafaza Koruma Kur'ân, bütün aksâm-ı tevhidin bütün merâtibini, bütün levâzımâtıyla muhafaza ederek beyan edip muvazenesini bozmamış, muhafaza etmiş; ...
Muhafız Koruyucu Meselâ, Hazret-i Cebrail ve Mikail iki muhafız yaver hükmünde gazve-i Bedir'de yanında bulunan bir zât-ı mübarek, ...
Tahaffuz Korunma Evvel âhir tavsiyemiz, tesanüdünüzü muhafaza; enâniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyattır.
Ha-Fe-Lam (2)
İhtifal Merasim, toplanma Ve bu kadar mühim ihtifâlât-ı mühimmeyi gayesiz, boş, abes bıraksın; onların yüzünü âlem-i mânâya, âlem-i âhirete çevirmesin, ta asıl gayeleri ve lâyık meyvelerini göstersin?
Mahfel Kapalı yer, camide yüksek yer Haberim olmadan, talebeler beni üşütmemek için, mahfelde bir kulübecik yapmıştılar.
Ha-Kaf-Ra (4)
Hakaret Küçük düşürme, küçük düşürücü söz; aşağı olma Senin hissetin veya hakaretin, Onun tasarrufundan hariç kalmasına sebep olamaz.
Hakir Aşağı Cenâb-ı Hak, kullarını irşad ve ikaz etmek üzere, sivrisinek gibi hakîr, kıymetsiz bir hayvanla veya bir mahlûkla misal getirmeyi, kâfirlerin keyfi için terk etmez.
İstihkar Hüçük görme En büyük ders, doğruluk yolunda ölümünü istihkar dersi vermektir
Tahkir Aşağı görme Şimdi, dünyayı tahkir edenler dört sınıftır.
Ha-Kaf-Fe (1) +
Ahkaf Kum tepeleri; Sure adı + Hem Sûre-i Zümer, hem Sûre-i Câsiye, hem Sûre-i Ahkâf'ın başlarında bulunan تَنْزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ âyât-ı azîmeleridir.
Ha-Kaf-Kaf (17) +
Ehakk Daha (En) haklı + Hakkı bulduktan sonra ehak için ihtilâfı çıkarma
Hakk Doğru, gerçek + Hakkı bulduktan sonra ehak için ihtilâfı çıkarma
Hakaik Hakikatlar Hakaik-i nisbiyenin ne kıymeti var ki, onun için şerler istihsan edilecek?
Hakiki Gerçek Hakikî mahbub, hakikî matlub, hakikî maksud, hakikî mâbud yalnız Odur.
Hakka Kıyamet; Sure adı + Rumuzat-ı Semaniye
Hakkan (Hakkaniyet) Gerçekten (Haklılık) Hakkan, şöyle bir muhteşem sarayın, senin gibi sadık ve müdakkik bir muarrifi lâzımdır.
Hakikat Asıl ve gerçek durum Bütün Sözlerde konuşan ben değilim. Belki, işârât-ı Kur'âniye namına hakikattir.
Hokka Küçük kap (gaz, mürekkep vb. için) Fakat güneşi yalnız bir lâmba değil, belki bahar ve yaz destgâhında dokunan mensucat-ı Rabbâniyenin bir mekiği, gece gündüz sahifelerinde yazılan mektubat-ı Samedâniyenin mürekkebi, nur bir hokkası suretinde tasavvur ederek, ...
Hukuk Haklar Otuz kırk sene bu tazyikatımda, hukukullah mânâsında olan hukuk-u âmme namındaki vazifelerle muvazzaf olan savcılar ekser hapislerimde, nefyimde şiddetlerini gördüğüm halde onlara karşı bir hiddet, bir küsmek bana gelmiyordu.
İhkak Hakkını verme Herbir âdil zat, ihkak-ı hak etmek ve müstehaklara ceza vermekte hukuk sahiplerini minnettar etmekle keyiflenir.
İstihkak Hak edilen, hak kazanma O adamların hidayete istihkak ve ihtisasları nedendir?
Muhakkak Kesin Muhakkak maslahat, mevhum mazarrata feda edilmez.
Muhakkik Araştıran Muhakkikîn-i sofiye, Vâcibü'l-Vücuda o kadar hasr-ı nazar etmiş ve müstağrak olmuş ve ehemmiyet vermişler ki, onun hesabına kâinatın vücudunu inkâr etmişler.
Muhik Haklı İşte, Hazret-i Hüseyin, rabıta-i diniyeyi esas tutup, muhik olarak onlara karşı mücadele etmiş, tâ makam-ı şehadeti ihraz etmiş.
Müstehak Hak etmiş Diğeri öyle bir hale giriftar olmuş ki, herkes ona acıyor, hem "Müstehak!" diyor.
Tahkik (Tahkikat) Araştırma Ve onların başlarına o âyâtın nücumundan mezkûr tahkikat gibi şahaplar inerler ve onları yakarlar.
Tahakkuk Gerçekleşme ...elbette o zâtın nübüvvetine ve sıdkına delâlet eden bütün mu'cizeleri ve hüccetleri, bir cihette, dolayısıyla âhiretin tahakkukuna ve geleceğine şehadet ederler.
Ha-Kef-Ra (1)
İhtikar Stokçuluk ...fakirlere gelen acı, açlık ve kahtın sebebi, orucun tatlı açlığını çekmedikleri ve zenginlere gelen hasâret ve zayiatın sebebi de, zekât yerinde ihtikâr etmeleridir.
Ha-Kef-Kef (1)
Hakk (etmek) Oymak Onları tehcir ve tağyir etmek, bütün mezar taşlarını hâkketmektir; bu tahkire karşı titreyen mezaristandaki ehl-i kuburu aleyhlerine döndürmektir.
Ha-Kef-Mim (22) +
Ahkam Hükümler Yani, kendilerinden ve yeniden bir şey ihdas etmezler, yeni ahkâm getirmezler.
Ahkem Daha sağlam; En büyük Hakim olan Allah + Ve o ferman-ı ahkem ise, Kur'ân-ı Hakîmdir ki, bahsinde bulunduğumuz ticaret-i azîmeyi şu âyetle ilân ediyor:
Hakem Kainatın hikmetli hükümdarı olan Allah; arabulucu + Meselâ, İmam-ı Ali radıyallahu anhın hakkında Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddûs, altı isimdir.
Hâkim/Hakim Her şeye hükmeden Allah; en üst yönetici; yargıç + Hâkim, evvel feylesofun eserine baktı.
Hakîm/Hakim Her işi hikmetli Allah; ilm-i hikmet alimi, doktor + İşte bu sırdandır ve nübüvvet-i Muhammediyeye (a.s.m.) mukaddeme olmasındandır ki, Kur'ân-ı Hakîm ahvâl-i enbiyayı kesretle zikrediyor.
Hekim Doktor (hakîm kelimesinin bozulmuş hali) Meselâ, hasta bir çocuk çağırır: "Ya hekim, bana bak."
Hikem Hikmetler Vaktâ ki bunun gibi çok hikem-i dakika için âlemi bu sûrette irade etti.
Hikmet (Gizli) gaye; Hâkimlik; bir ilim + İşte, nasıl hakikat böyle iktiza ediyor. Hikmet dahi aynen öyle iktiza eyliyor.
Hükema Filozoflar Ekser enbiyanın şarkta ve Asya'da zuhurları ve ağleb-i hükemanın garpta ve Avrupa'da gelmeleri, kader-i ezeliyenin bir işaretidir ki, Asya'da din hâkimdir, felsefe ikinci derecededir.
Hükkam Hâkimler, devlet adamları Eğer herbir zerrede hükemâ şuuru, etibbâ hikmeti, hükkâmın siyaseti bulunduğunu ve herbir zerre de sair zerratla vasıtasız muhabere ettiğini itikad edersen, belki nefsini kandırıp o muhali de itikad edebilirsin.
Hüküm (Hükümdâr) Karar, emir, yargı (Yönetici) + Hem meselâ, bir hükümdar-ı âdil, ihkak-ı hak için mazlumların hakkını zalimlerden almakla ve fakirleri kavîlerin şerrinden muhafaza etmekle ve herkese müstehak olduğu hakkı vermekle lezzet alması, iftihar etmesi, memnun olması, hükümdarlığın ve adaletin bir kaide-i esasiyesi olduğundan,...
Hükümet Bakanlar heyeti Gerçi hükümet hafiyeleri beni görmüyorlar ve ben onlardan saklanabilirim.
İstihkam (İstihkamat) Sağlamlık El-hak, Risale-i Nur tesis ettiği istihkâmat-ı Kur'âniye ile öyle bir sedd-i nurâni vücuda getirmiştir ki, zaman ve zemin boyunca beşerin bütün maddi ve mânevî ihtiyacatına kâfi ve vâfidir.
Mahkeme Hüküm verilen adalet yeri Yirmi Yedinci Lem'a Eskişehir Mahkeme Müdafaasıdır.
Mahkum Hakkında hüküm verilmiş Meselâ, hâkim seni sirkatle mahkûm edip hapsetti.
Mehakim/Mahakim Mahkemeler İnsanların ebrarını da, eşrarını da cem' eden huzur-u mehâkim, öyle korkulacak bir yer değildir.
Muhakeme İki tarafı dinleyip hüküm verme; zihinde inceleme İBLİS'İ İLZAM, şeytanı ifham, ehl-i tuğyanı iskât eden Birinci Mebhas, bîtarafâne muhakeme içinde Şeytanın müthiş bir desisesini, kat'î bir surette reddeden bir vakıadır.
Muhkem Sağlam; Manası açık söz + Şu risalelerde teşbih ve temsilleri hikâyeler suretinde yazdığımın sebebi, hem teshil, hem hakaik-ı İslâmiye ne kadar makul, mütenasip, muhkem, mütesanit olduğunu göstermektir.
Müstahkem Sağlamlaştırılmış ...müstahkem, kavî, yıkılmaz, sarsılmaz tahkimatı olan Risale-i Nur'un nurânî siperlerine iltica etmekle ve onun daire-i kudsiyesine dehalet etmekle kurtulacak ve imanınızı kurtararak, ...
Mütehakkim Zorbalık eden Eğer yarım yamalak yapsan da, güya eski ücretleri kâfi gelmiyormuş gibi, çok büyük şeyleri mütehakkimâne istiyorsun.
Tahkim Sağlamlaştırma; hakemlik Esasat ve ahkâm-ı diniyeye ve sünen-i Muhammediyeye (a.s.m.) harfiyen ittibâ yoluyla dini takvim ve tahkim ve dinin hakikat ve asliyetini izhar ve ona karıştırılmak istenilen ebâtılı ref' ve iptal ve dine vâki tecavüzleri red ve imha ve evâmir-i Rabbâniyeyi ikame ve ahkâm-ı İlâhiyenin şerafet ve ulviyetini izhar ve ilân ederler.
Tahakküm Zorbalık etme Tahakküm ve tagallüb etmek faziletsizliktir.
Ha-Kef-Ye (1)
Hikaye Öykü Şu risalelerde teşbih ve temsilleri hikâyeler suretinde yazdığımın sebebi, hem teshil, hem hakaik-ı İslâmiye ne kadar makul, mütenasip, muhkem, mütesanit olduğunu göstermektir.
Ha-Lam-Be (1)
Tehallüb Sağma O muktazînin vücûduna bürhan, on menabi'den süzülen ve tehallub eden bir hadsdir.
Ha-Lam-Cim (2)
Haliçe Halı, kilim Sonra o müddeî gider, zeminin yüzüne serilen geniş haliçeye ve zemine giydirilen gayet müzeyyen ve münakkâş gömleğe, esbab namına ve tabiat lisanıyla ve felsefe diliyle der ki:
Hallaç Pamuğu didikleyen ...kâinatı envâıyla pamuk gibi hallaç ediyor, taraklarla tarıyor müşahede ettim.
Ha-Lam-Kaf (2) +
Halk Boğaz الٓمٓ Mukatta' harfleriyle, hâs olarak halk, (boğaz) vasat (ağız ortası) ve şefe (dudak) nin üç mahreçlerine işaret etmektedir.
Halka/Halaka (Halakat) İçi boş yuvarlak(lar) ...tefsir-i hakaik-i Kur'âniye etrafında halka tutan ve sizin gibi çarklardan mürekkep olan bir cemaat-i mübareke içinde en has ve en yüksek mertebeye kâtip tayin edildiğine,...
Ha-Lam-Lam (8) +
Hall Çözme Hâlık-ı Rahîmime yüz bin defa Risaletü'n-Nur'un hurufatı adedince şükür ve hamd olsun ki, Risaletü'n-Nur bu acîp tılsımı ve bu garip muammayı hâll ve keşf ve ispat etmiş.
Helal Dinen izin verilen + Zaruret haramı helâl derecesine getirir.
Hulul Girme Ne geçmiş zamana hulûl edebilir, ne de gelecek zamana nüfuz edebilir.
Hülle/Hulle Elbise Huriler yetmiş hulle giydikleri halde, bacaklarındaki ilikleri görünür, setretmiyor.
İnhilal Çözülme Ruh ise, tahrip ve inhilâle maruz değil.
Mahal (Mahalle) Yer, mekan, muhit Mahal kâbildir. Mâni yoktur.
Tahlil Çözülme Hâlbuki şu dünyada inkırâza müncer olan tegayyürün sebebi; bedendeki terekküb ve tahlil mabeynindeki nisbet, istikrarsız olduğu içindir.
Ha-Lam-Mim (2) +
Halim Yumuşak başlı; Hemen cezalandırmayan Allah + Hem halim selimdir. Fakat Fâtır-ı Zülcelâlinden başkasına, izni ve emri olmadan tezellüle tenezzül etmez bir halîm-i âlihimmettir.
Hilm/Hilim Yumuşak başlılık Meselâ, kemâl-i hilm ile kemâl-i şecaat.
Ha-Lam-Vav (2)
Halavet Tatlılık Daima gençliğini muhafaza ettiği gibi, taravetini, halâvetini de muhafaza ediyor.
Helva Tatlı Bunu okusanız, o helvayı yemezseniz, o darağacından kurtulursunuz.
Ha-Lam-Ye (1)
Tahliye Süslendirmek Tahliye تَحْلِيَه ise, tezyin etmek ve süslendirmek mânâsınadır.
Ha-Mim-Elif (1) +
Hamie Çamurlu, hararetli + Veyahut "Nasıl binler seneyle uzak olan şems, ayn-ı hamiede gurub ediyor."
Ha-Mim-Dal (8) +
Ahmed/Ahmet Çok övülmüş (Peygamberimizin adı); Daha çok hamdeden + On Dokuzuncu Mektup olan Risale-i Ahmediyye (a.s.m.)...
Hamd Övgü + Hamd ise, ibadetin icmâlî bir sureti ve küçük bir nüshasıdır.
Hamdele Allah'a şükür cümlesi Öteden beri her kitabın iptidasında Besmele, Hamdele, Salvelenin zikrinin vücubu, hocaefendilerimiz tarafından beyan edilmişse de,...
Hâmid/Hamid Hamdeden + Yani kalbinde yanan Elhamdü lillâh kandili, herşeyi müsebbih ve hâmid gösteriyor ve güzel bir niyetle, o hâmidlerin hamdini ve müsebbihlerin tesbihini ve o şâkirlerin şükrünü beraberce seyyidine takdime bir iştiyak hissediyor.
Hamîd/Hamid (Hamide) Övülmeye layık; Allah'ın ismi + Ve hâkezâ, bütün ahlâk-ı hamîdede en yüksek ve yetişilmeyecek bir dereceye malikti.
Mahmud/Mahmut Övülmüş (Peygamberimizin adı) + İstenilen şey, meselâ, Makam-ı Mahmud, bir uçtur.
Muhammed Övülmeye değer (Peygamberimizin adı) + Âyinedir bu âlem, her şey Hak ile kaim, Mir’at-ı Muhammed’den Allah görünür daim.
Tahmid Hamd etme, Elhamdülillah deme Ve kezâ, o kitabın her bir nazmı, kasidesi, Kadîr, Alîm olan Nâzımını takdis ile tahmid eyler.
Ha-Mim-Ra (2) +
Ahmer Kırmızı Elhak merâtib-i Tevhid-i hakikinin hakkında bu mektup bir kibrit-i ahmerdir ve bir iksir-i âzamdır.
Hamra Kırmızı Hem kemâl-i intizamla cüz olduğum mevcutlara, meselâ kandaki küreyvât-ı hamrâya hakikî mâlik ve mutasarrıf olabilirsen, bana rab olmak dâvâ et, beni Cenâb-ı Haktan başkasına isnad et.
Ha-Mim-Ze (2)
Hamız (Hamız-ı karbon) Ekşi (karbon dioksit) Buharî hâmız-ı karbon denilen, semli havaî bir maddeye inkılâb ettirir.
Humuz (Humuza, Müvellüd-ül Humuza) Ekşilik (Oksijen) Zaten eşyanın asıl menşeleri şu dört maddedir. (Yeni hikmetle, müvellidülmâ, müvellidülhumuza, karbon, azottur ki, bu anâsır, evvelki unsurların eczalarıdır.)
Ha-Mim-Sin (1)
Hamaset Kahramanlık Ya aşkla hüsündür, ya hamâset ve şehâmet, ya tasvir-i hakikat.
Ha-Mim-Kaf (5)
Ahmak Akılsız Dünyada en büyük ahmak odur ki, böyle dinsiz serserilerden terakki ve saadet-i hayatiyeyi beklesin.
Hamakat Ahmaklık Evet, kabir kapısında bekleyen bir adam, arkasındaki fâni dünyaya riyakârâne bakması, acınacak bir hamakattır ve dehşetli bir hasârettir.
Humaka Ahmaklar Ey ahmaku'l-humakadan tahammuk etmiş sarhoş ahmak!
Humk Ahmaklık Kimi(nin) hırs-ı intikamını, kimi(nin) hırs-ı câhını, kimi(nin) tamahını, kimi(nin) humkunu, kimi(nin) dinsizliğini, hatta en garibi, kimi(nin) de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor.
Tahammuk Ahmaklaşma Ey ahmaku'l-humakadan tahammuk etmiş sarhoş ahmak!
Ha-Mim-Lam (12) +
Hamele Taşıyıcı Şıkk-ı zâhirîsine Sahabeler hamele oldukları gibi, hususî dairesindeki mahfî ahvâlâtından tezahür eden esrar-ı din ve ahkâm-ı şeriatın hameleleri ve râvileri de ezvâc-ı tâhirattır ve bilfiil o vazifeyi ifa etmişlerdir.
Haml Yüklenme + Öyle ise, herbirinize de madem gök ve yer ve dağlar hamlinden çekindiği bir emanet-i kübrâyı tevdi etmişim, halife-i zemin olmak istidadını vermişim.
Hamle Hücum, atılma Her hamlesinin kuvve-i kudsiyesi vardır;
Vicdanları mesteyleyen ulvî sesi vardır.
Hamil (Hamile) Taşıyan (Gebe) + ...ve şem-i İlâhînin hizmet-i imaniye cihetinde bir son hâmil-i zîsaâdeti olduğuna şüphe yoktur.
Hammal (Hammale) Taşıyıcı + Yedi sekiz yaşındaki, camilerde Kur'ân okumak için elifbâyı ders almakta olan çocuklardan tut, tâ seksen, doksan yaşındaki ihtiyarlara varıncaya kadar kadın erkek, hem bir köylü, hammal adamdan tut, tâ büyük bir vekile kadar ve bir neferden büyük bir kumandana kadar taifeler Nurcularda var.
İhtimal Olabilme Malûmdur ki, zararsız yol, zararlı yola—velev on ihtimalden bir ihtimal ile olsa—tercih edilir. Halbuki, meselemiz olan ubûdiyet yolu, zararsız olmakla beraber, ondan dokuz ihtimalle bir saadet-i ebediye hazinesi vardır.
Mahmil Bir söze yüklenen manalardan herbiri Fakat felsefenin yanlışı seleflerimizin lisanlarına girdiğinden, bir mahmil-i sahih bulmuştur.
Mahmul Cümlede faile yükletilen işi gösteren fiil Hüküm, mevzû ile mahmulün yalnız vech-i mâ ile tasavvurlarını iktiza eder.
Muhtemel Olabilir Hem eğer Hazret-i Ali olmasaydı, dünya saltanatı, mülûk-u Emeviyeyi bütün bütün yoldan çıkarmak muhtemeldi.
Mütehammil Katlanabilen Fakat Vali fevkalâde mütehammil ve hamiyetli bir zat olduğundan, kat'iyen ses çıkarmaz.
Tahammül Katlanma İşte, benim otuz kırk senedir bu hizmet-i imaniye için, benim hakkımda habbeyi kubbe yapıp, bir bardak suda fırtına çıkarıp beni tâciz ettikleri halde, sırf hizmet-i imaniyenin bir neticesi olan âsâyiş için sabır ve tahammül ettim.
Tahmil Yükleme Hakîm ise, akıl kabul etmeyen şeyleri akla tahmil etmez.
Ha-Mim-Mim (2) +
Hamam Banyo, plaj Belki hamamlarında erkek-kadın beraber çıplak olarak girmelerine izin vermeleri cihetinde bu fuhşiyatı teşvik eder.
Humma Ateşli hastalık; hararet Vezâif-i İslâmiyette hummâlı bir surette sa'y ettiler.
Ha-Mim-Ye (4) +
Hâmî/Hami Koruyan + (erkek deve anlamında) Veya lisan-ı ıztırariyle bir duadır ki, muztar kalan herbir zîruh, kat'î bir iltica ile dua eder, bir hâmî-i meçhulüne iltica eder, belki Rabb-i Rahîmine teveccüh eder.
Hamiyet Mukaddes şeyleri koruma duygusu + Zulüm başına geçirmiş. Hamiyet libasını, hıyanet ucuz giymiş.
Hımye Perhiz Ve tıbben bir hımyedir ki, insanın nefsi yemek, içmek hususunda keyfemâyeşâ hareket ettikçe, hem şahsın maddî hayatına tıbben zarar verdiği gibi,...
Himaye Koruma Kelâmullahi'l-Azîzi'l-Mennân olan Hazret-i Kur'ân, şeâir-i İslâmiyenin hâdimlerini cenâh-ı himaye ve re'fetine alarak,...
Ha-Nun-Se (1) +
Hıns Bozma (yemini); günah + (günah anlamında) ...ve kanun-u esasînin ruhunu ve on birinci maddeyi muhafaza ile sizi hıns-ı yeminden kurtaran ...
Ha-Nun-Zı-Lam (1)
Hanzele Ebu Cehil karpuzu diye bilinen bitki O da, bunlar -dekaik-aşina nazarlarıyla- halihazırda bir mikdar hanzele meyvesini vermiş olan ağacın nüvesinde, zakkum ağacının tohumlarını keşf edip gördükleri içindi.
Ha-Nun-Fe (1) +
Hanif Hz. İbrahimin dininden, muvahhid + Şu âyet ise, ona mukabil, bak, ne kadar ulvî, lâtif ve güzel ve ebede kadar yırtılmayacak, Hanîfen Müslimen1 destgâhında dokunacak bir hulleyi gösteriyor.
Ha-Nun-Nun (3) +
Hannan Rahmetlerin latif cilvesini gösteren Allah "El-aman, el-aman! Ya Hannân! Yâ Mennân! Beni günahlarımın hacâletinden kurtar!"
Hanin İnleme Hanîn-i ciz' şu nevidendir ki, sırf nübüvvetin tasdiki için bir hüccet olarak zuhura gelmiş ki,...
Tahannün Şefkat gösterme Terahhum ve tahannün ise, rahmet ve nimeti göstermekle Rahîm ve Mün'im isimlerini cilveye sevk eder.
Ha-Vav-Te (1) +
Hut Büyük balık + Bu hut, onun hûtundan bin derece daha muzırdır.
Ha-Vav-Cim (3) +
Hacet (Hacat) İhtiyaç(lar) + Yâ semâ! Hâcet kalmadı; yağmuru kes.
İhtiyaç Gereksinim İhtiyaç, medeniyetin üstadıdır.
Muhtac İhtiyacı olan Duanıza çok muhtacım ve muhtacız.
Ha-Vav-Ra (3) +
Havari (Havariyyun) Hz. İsa'ya ilk iman eden(ler); yardımcı(lar) + Hayat-ı içtimaiyeye ve füruat-ı şer'iyeye dair ekser ahkâmlar, Havariyun ve sair rüesa-yı ruhaniye tarafından teşkil edildi.
Hur/Huri Cennet kızı + Cennet bir çiçektir. Huri taifesi dahi bir çiçektir.
Muhavere Karşılıklı konuşma + Cenâb-ı Hakkın müşavere şeklinde melâike ile yaptığı muhavere, melâikenin beşer ile fazla bir irtibat ve alâka ve münasebetleri olduğuna işarettir.
Ha-Vav-Ze (3)
Haiz Sahip İçtihadın şartını hâiz olan her müstaid, ediyor nefsi için nass olmayanda içtihad.
Havza Mıntıka ... tebahhur ettiği bir zamanda, o buhar arkasında büyük bir çeşme havzası suretinde uzaktan Zülkarneyn'e görünen Bahr-i Muhitin bir kısmında, güneşin zâhirî gurubunu görmüş.
Tahayyüz Yer tutma, mekanla kayıtlı olma Tahayyüz ve tecezzîden münezzehtir.
Ha-Vav-Dad (1)
Havz/Havuz Su toplanmış yer Hem ebede karşı cereyan eden ve dalgalanan mevcudat-ı seyyâlenin iki havzıdır.
Ha-Vav-Tı (4) +
İhata Çevreleme Bu Sekizinci Hüccet-i İmaniye1, vücub-u vücuda ve vahdâniyete delâlet ettiği gibi, hem delâil-i kat'iye ile rububiyetin ihatasına ve kudretinin azametine delâlet eder.
İhtiyat Tedbirli olma, yedek İhtiyat ve temkin ve meşveret etmek lâzımdır.
Muhit Çevreleyen + Ceziretü'l-Arabda, vaktü'z-zuhr denilen şiddet-i hararet zamanında bir tatil-i eşgal, âdet-i kavmiye ve muhitiye olduğundan, o sünnet-i seniyyeyi daha ziyade kuvvetlendirmiştir.
Muhat Çevrelenen Bir nur ki değil öyle muhat, hem dahi mahsur
Ha-Vav-Lam (17) +
Ahval Haller Demek, Kur'ân'ın nazar-ı gayb-bînîsi, o kütüb-ü sâlifenin umumunun fevkinde ahvâl-i maziyeyi görüyor ki, ittifakî meselelerde musaddıkane onları tezkiye ediyor, ihtilâfî meselelerde musahhihâne onlara faysal oluyor.
Ahvel Şaşı Ahvel (şaşı) gözlü, iki görür.
Hail Perde Binler mertebeler hâil, binler hicaplar fâsıldır.
Hal Durum; şimdiki zaman İşte, eski hâl muhal; ya yeni hâl veya izmihlâl
Hâlâ/Hala Şimdide, şu anda İşte hiç görülmeyen –ve hâlâ görünmüyor– o ağaca dair biri çıksa, perde üstünde onun her bir azasına mukabil bir resim çekse, bir hudut çizse;...
Halen Şimdide, şu anda Hem yemeksiz olduğu ekser vakitlerde ondan yediği halde, altı ay kadar devam ettiğini ve halen de, yüz dirhem kadar o peynirden bulunduğunu görüp yakinen tasdik ediyoruz.
Halet Durum, hal Demek sırat-ı müstakimden ne kadar uzak düşse, o derece nisbeten şu hâlet tesir eder, vicdanı bağırttırır.
Havale Başkasına ısmarlama, gönderme Öyleyse, esbab ve tabiata havale edilse, herşeye, ekser eşyadan toplamak suretiyle vücut verilebilir.
Havali Etraf, çevre Senin yazdığın mu'cizeli iki Kur'ân-ı Azîmüşşânın bu havalide, hususan Ramazan-ı Şerifte sana kazandırdıkları sevapları ve tahsin ve tebriklerini, inşaallah yakında tab'a girmesiyle âlem-i İslâmdan senin ruhuna yağacak rahmet dualarını düşün, Allah'a şükret.
Havl Etraf, çevre; güç, kuvvet; sene + (Sene anlamında) O cüz-i ihtiyarîden dahi vaz geçip, irade-i İlâhiyeye işini bırakıp, kendi havl ve kuvvetinden teberri edip, Cenâb-ı Hakkın havl ve kuvvetine iltica ederek hakikat-i tevekküle yapışmaktır.
Hile Aldatmaca + (Çare anlamında) Hile ile, dalkavuklukla ve yalanlarla kendilerini müdafaaya tenezzül etmiyorlar.
İstihale Bir halden başka hale geçme Fakat sinek, yediği binler muhtelif muzır maddelerin ve mikropların ve semlerin menşei olmakla, sinekler küçücük istihâle ve tasfiye makineleri hükmüne geçmeleri hikmet-i Rabbâniyeden uzak değildir, belki şe'nindendir.
Muhal Mümkün olmayan Şu Notada, tabiiyyunun münkir kısmının gittikleri yolun içyüzü ne kadar akıldan uzak ve ne kadar çirkin ve ne derece hurafe olduğu, lâakal doksan muhali tazammun eden Dokuz Muhal ile beyan edilmiş.
Muhavvel Havele edilmiş Bu da ehl-i medresenin dûş-u himmetine muhavveldir.
Mütehavvil Değişen Kâinatın tagayyürü Onun tagayyürüne değil, belki adem-i tagayyürüne ve gayr-ı mütehavvil olduğuna delildir.
Tahavvül Hal değiştirme Tahavvül ve tagayyür için zıtları birbirine hikmetle karıştırdı ve karşı karşıya getirdi.
Tahvil Değiştirme + ...mevt adem, idam, fenâ, hiçlik, fâilsiz bir inkıraz değil; belki bir Fâil-i Hakîm tarafından, hizmetten terhis ve tahvil-i mekân ve tebdil-i beden ve vazifeden paydos ve haps-i bedenden âzâd etmek ve muntazam bir eser-i hikmet olduğu, Birinci Mektupta gösterilmiştir.
Ha-Vav-Ye (4) +
Havi İçeren ...son celse-i muhakemede esasa dair beş umdeyi hâvi tahriri takdim ettiğim ikinci itiraznamem...
İhtiva İçermek Yirmi küllî şehadetlerden ve çok şehadetleri ihtiva eden, İkinci şehadet
Muhteva İçerik Eskiden beri, lâfız ve mânâ, üslûp ve muhteva bakımından, edipler ve şairler, mütefekkirler ve âlimler ikiye ayrılmışlardır.
Muhtevi İçeren + Haddimden yüz derece ziyade olan bu mektup muhteviyatını tevazu ile reddetmek bir küfran-ı nimet ve umum şâkirtlerin hüsn-ü zanlarına karşı bir ihanet olması ve aynen kabul etmek bir gurur, bir enâniyet ve benlik bulunması cihetiyle,...
Ha-Ye-Se (1)
Haysiyet İtibar; derece Hem Risale-i Nur zâhiren benim eserim olmak haysiyetiyle senâ etmiyorum.
Ha-Ye-Dal (1)
Haydud/Haydut Yol kesen Bir insan yılan sûretine girse yahut bir velî haydut kıyafetine girse veyahut meşrutiyet, istibdat şekline girse, ona taarruz edenlerin cezası nedir?
Ha-Ye-Ra (4) +
Hayran Şaşkın + Dîde giryan, sîne biryan, akıl hayran, bîhaber.
Hayret Şaşırma O zeval ve fenâyı, tezyid-i hüsün ve tecdid-i lezzet ve teşhir-i san'at için bir tazelendirmek şeklinde görüp, lezzetini ve şevkini ve hayretini ziyadeleştirir.
Mütehayyir Şaşmış Yüzde sekseni ise, bataklığı anlar, ufûnetli, pis olduğunu hisseder; fakat mütehayyirdirler, selâmetli yolu göremiyorlar.
Tahayyür Şaşkınlık Bunun arkasından mı, yoksa ötekinin mi, yoksa daha ötekinin mi arkasından gideyim? Tahayyürde kaldım.
Ha-Ye-Sad (1) +
Hayse (beyse) Şöyle mi böyle mi diye kararsızlık Eğer bunu fehmedebildin; hayse beyseden kurtulacaksın.
Ha-Ye-Dad (1) +
Hayz/Hayız Kadınlarda aybaşı hali O vakit, her ayda on beş gün kadar hayız gibi arızalar münasebetiyle kadından tecennüp etmeye mecbur olduğundan, nefsine mağlûp ise fuhşiyata da meyleder.
Ha-Ye-Fe (1) +
Hayfa Yazık! Hayfâ ki, o potada zünnar-ı inkârımızı düşürdün.
Ha-Ye-Nun (1) +
Hîn/Hin Zaman Hîn-i sabâvetimden beri, en ziyade menfûrum, fe-lillâhi'l-hamdu yalan söylemektir.
Ha-Ye-Ye (10) +
Ettahiyyatü Namazda oturuşta okunan dua Aynen öyle de, âciz bir abd, namazında "Ettahiyyâtü lillâh" der.
Haya Utanma Çocuk tabiatında hayâsız bir kadın, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm yemek yerken lokma istemiş, vermiş.
Hayat Yaşam + Vücudun kemâli, hayat iledir.
Hayy Canlı; Allah2ın hayat sahibi ismi + Meselâ, İmam-ı Ali radıyallahu anhın hakkında Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddûs, altı isimdir.
Hayvan/Hayevan Hareket eden canlı; insan dışındaki hareket eden canlı + Bence küre hayevândır, başkaların zannınca meyyit olan küreyi ger getirip koyarsan,
İhya Hayat verme İhyâ-yı din, ihyâ-yı millettir.
İstihya Haya etme + Halbuki istihyânın mahalli, بَعُوضَةً 'dir.
Muhyi Allah'ın hayat veren ismi + Hem kudret, Rezzak, Gaffar, Muhyî, Mümit gibi sıfât-ı fiiliyenin mercii ve mizanıdır.
Tahiyye Selamlar, dualar + ...Sâni-i Zülcelâlini, hayatlarının lisan-ı halleriyle, ins ve cin ve melek olan zîşuurların kàl dilleri gibi tahiyyelerle alkışlar...
Tahiyyat Namazda son oturuş, hayat hediyeleri Biz ise, et-tahiyyâtü demekle, kendi lisanımızla o tahiyyatları yâd edip, kendi hesabımıza dergâh-ı İlâhîye takdim ederiz.

Hı (خ) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Hı-Be-Se (2) +
Habaset Murdarlık, pislik Birer hâin alçak derekesinde görür, habaset çamurunda, çabalar da batardı.
Habis (Habise) Pis + İnsanlarda şeytan vazifesini gören cesetli ervâh-ı habise bilmüşahede bulunduğu gibi, cinnîden cesetsiz ervâh-ı habise dahi bulunduğu, o kat'iyettedir.
Hı-Be-Ra (9) +
Ahbar Haberler Halbuki, şu zât öyle bir Sultanın ahbârını söylüyor ki, memleketinde Kamer, bir sinek gibi, bir pervane etrafında döner.
Haber Söylenen veya aktarılan söz + ...Hazret-i Ömer ve Osman ve Ali'nin şehid olacaklarını haber vermiş. Haber verdiği gibi çıkmış.
Habir Her şeyden haberdar olan Allah + Çünkü, müteaddit eserlerimde kat'î bir surette ispat edildiği gibi, harikaların harikası olan şu san'at, ancak ve ancak bütün evsaf-ı kemâliye ile muttasıf bir Habîr-i Basîrin yed-i kudretinden çıkmamış ise, şu kesif, câmid, mukayyet, miskin, mümkinin eliyle mi şu kâinata giydirilen gömlek yapılmıştır?
(Ehl-i) Hibre İç yüzünü bilme (Bilirkişiler) İkinci yol ise, ittifaken menfaatsiz olduğu halde, pek azîm bir zararı olduğu, ehl-i hibre ve şuhudun icmâıyla sabittir.
İhbar Haber verme Halbuki, Kur'ân'ın vukuat ve ahvâl-i maziyeye dair ihbârâtı aklî bir iş değil ki akılla ihbar edilsin.
İstihbar Haber sorma Hem nasıl, Hannan olan Seyyidimiz ve Mennan olan Malikimizin (C.C.) bizden istediklerini o Resul'den istihbara ihtiyaç göstermezsin?..
Muhabere Haberleşme Hem bak o zat; kudret ve gınasına hadd ü nihayet olmayan bir Sultan-ı Ezel ve Ebed'in muhaberesine; ve seninle onun mükalemesine ey nihayetsiz âciz ve gayetsiz fakir insan, bir tercüman olmuştur.
Muhabir Haberci Üstad Bediüzzaman Said Nursî 3. Eğitim Tümeni Camiine harç koydu. (Isparta hususî muhabirimiz bildiriyor.)
Muhbir Haber veren Âhir fıkrasında, Muhbir-i Sâdıkın haber verdiği "Mânevî fütuhat yapmak ve zulümatı dağıtmak zaman ve zemin hemen hemen gelmesi" diye fıkrasına, bütün ruh u canımızla rahmet-i İlâhiyeden niyaz ediyoruz, temenni ediyoruz.
Hı-Te-Lam (1)
Muhtel Karışık, bozulmuş Hayal ve mesmuuma nazaran, huzurunuzun muhtel olduğuna zâhibim.
Hı-Te-Mim (8) +
Hatem Mühür, son + Evet, zeminin yüzünde öyle bir hâtem-i rahmet ve sikke-i ehadiyet bulunduğu gibi, ...
Hatm/Hatim Kitabı tamamen bitirmek Fâtiha ve Yâsin ve hatm-i Kur'ânî gibi okunan virdler, kudsî şeyler, bazan hadsiz ölmüş ve sağ insanlara bağışlanıyor.
Hatme Baştan sona bitirme Ondandır ki, Nakşîlerin rüesasından bir kısım, bu iki cümle ile kendilerine bir hatme-i mahsus yapıp muhtasar bir hatme-i Nakşiye hükmünde tutuyorlar.
Hatime Son Yedinci Meselenin Hâtimesidir
Hitam Son + Şimdi anladım ki, tefsirim de, şu âyetle hitam buluyor.
İhtitam Sona erme Âhirinde ihtitam-ı Bahaiye olan hâtimesini bilemediğimden, eskiden beri okumuyordum.
Mahtum (Mahtumane) Bitirme (yemeği) + Memleketimizde medrese talebelerinden birisi bir kitabı bitirse veya başlasa, bir tatlı veya yemek "müftihâne" veya "mahtumâne" diye vermek âdettir.
Tahattüm/Tehattüm Mühürlü yüzüğü takmak Lâkin, onların asl-ı esas-ı mesleği, kulûbun tenviri ve raptı, yani fazilet-i İslâmiye üzerine sülûk, yani hamiyet-i İslâmiye ile tehattüm,...
Hı-Cim-Lam (1)
Hacalet Utanç Beni günahlarımın hacâletinden kurtar!
Hı-Dal-Dal (1) +
Uhdud/Uhdut Hendek + Ve keza, kader muhitinde uçan tayyare-i ömre veya hayat dağları arasında açılan uhdut ve tünellerinden şimşekvâri geçen zamanın şimendiferine bindirerek...
Hı-Dal-Şın (1)
Tahdiş Tırmalamak, zedelemek Halbuki şu risaleler ise, şimdiye kadar hiç kimsede—çoklardan sorduğum halde—sû-i tesir ve aksülâmel ve tahdiş-i ezhan gibi bir zarar vermedikleri, doğrudan doğruya bir işaret-i gaybiye ve bir inâyet-i Rabbâniye olduğu bizce muhakkaktır.
Hı-Dal-Ayn (1) +
Hud'a/Huda Hile Hud'a ve hileleriyle ikiyüzlü bir konuşmada bulundular.
Hı-Dal-Mim (8)
Hademe Hizmetçi, yardımcı Hem o mide fabrikasının çok hademeleri var.
Hadim Hizmet eden Bir zât, bir hâdimine on altın verdi.
Hidemat Hizmetler "Vezâif-i eşya" tabir edilen hidemât-ı meşhude, onların ubûdiyetlerinin ünvanlarıdır.
Hizmet Sorumlu olunan iş Müslümanlara iman cihetinde hizmet etmektir.
Hüddam Hizmet edenler Çünkü, uhrevî hasenatın bâki meyvelerini fâni hayatta cüz'î bir zevk için sarf etmek, sırr-ı ihlâsa muhalif olmasından, kat'iyen haber veriyorum ki, târikü'd-dünya ehl-i riyâzetin arzu ve kabul ettikleri ruhânî, cinnî hüddamlar bana hergün, hem aç olduğum zamanda ve yaralı olduğum vakitte en güzel ilâç getirseler, hakikî ihlâs için kabul etmemeye kendimi mecbur biliyorum.
İstihdam Hizmet ettirme Çünkü, Cenâb-ı Hak, bin seneden beri Kur'ân'ın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar tayin ettiği bu vatandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cemaatini, muvakkat arızalarla inşaallah perişan etmez.
Mahdum Evlat; kendisine hizmet edilen Mahdum değil, hâdimdir. Hâkim değil, mahkûmdur.
Müstahdem Hizmette bulunan Geçmiş asırlardaki müceddidler de bu en mühim vazife ile müstahdem olmakla beraber,...
Hı-Zel-Nun (1) +
Hızlan Rezilliğe düşme Veya pek dar olduğundan, meseleyi azametiyle kavramadığındandır. Veya bir hızlandır.
Hı-Ra-Be (3) +
Harab/Harap (Harabe) Yıkılmış (yer) Harabiyet-i âlemin vukua geleceğidir.
Tahrip/Tahrib Bozma Tahrip esheldir; zayıf tahripçi olur
Hırpalamak Yıpratmak (Kökeni kesin değildir) O hadsiz zîhayatların hadsiz ihtiyaçları ve onları inciten ve hırpalayan hadsiz muzır düşmanları ve merhametsiz hâdiseleri varken, o ihtiyaçlara karşı sermayeleri binden, belki yüz binden ancak bir olabilir.
Hı-Ra-Cim (10) +
Harc/Harç (Harc-ı rah, Harçlık) Vergi, ödenen para; kum ve çimeto karışımı + Bundan dört mah mukaddem, Kur'ân-ı Hakîmin elmas, inci dükkânından pırlantaları ve vüs'atimiz kadar uhrevî harçlığı almak üzere ziyaretinize kardeşim Mustafa ile varmıştık.
Harcamak Sarfetmek İlâhî bir zekânın remzi olan büyük Üstad Said Nur Hazretleri, Allah'ın müstesna bir lütuf ve keremi olan muhteşem dehasını mü'min bir azim ve celâdetle bu aziz milletin hayrı, terakkisi ve yükselişi uğruna harcamış...
Hariç Dış(ında) + Daire-i takvâdan hariç, belki daire-i İslâmiyetten hariç bir suret almış bazı meşreplerin ve tarikat namını haksız olarak kendine takanların seyyiâtıyla tarikat mahkûm olamaz.
Harici Hz. Ali'ye isyan edenler Hem Hâricîlerin içinde "Züssedye" denilen bir adamı, garip bir nişanla alâmet olarak haber vermiştir ki, Havâriçlerin maktulleri içinde o adam bulunmuş,...
Havaric Hariciler Hem Hâricîlerin içinde "Züssedye" denilen bir adamı, garip bir nişanla alâmet olarak haber vermiştir ki, Havâriçlerin maktulleri içinde o adam bulunmuş,...
Huruc Çıkış + ...medar ve mihverindeki istikrarına ve zelzelenin irticâcıyla medar-ı senevîsinden çıkmamasına sebep, dağların hurucu olduğunu...
İhraç/İhrac Çıkartma + Atâ, kazâ kanununun şümulünden ihraçtır.
İstihraç Manayı çıkarıp deliliyle gösterme Birinci âyette âsârı bast edip, bir neticenin, bir mühim maksudun mukaddemâtı gibi, ilim ve kudrete gayat ve nizâmâtıyla şehadet eden en azîm eserleri serd eder, Alîm ismini istihraç eder.
Mahreç Harflerin ağızda çıkış yeri + Git gide hırhırları, mırmırları aynı "Yâ Rahîm" olur; mahreçsiz, fasih bir zikr-i hazîn olur.
Tahric Hadisin ilk kaynağını gösterme İmam-ı Bağavî, tahrici ve tashihiyle haber veriyor ki:
Hı-Ra-Hı-Ra (1)
Hırhır (Hırhıra) Kedi sesi; rüzgar uğultusu Git gide hırhırları, mırmırları aynı "Yâ Rahîm" olur; mahreçsiz, fasih bir zikr-i hazîn olur.
Hı-Ra-Dal-Lam (1) +
Hardal (Hardale) Küçük tohumlu bir bitki, hardal + Hardal gibi küçük kuvve-i hafızanda, senin sahife-i a'mâlin ekseri ve sahaif-i ömrün ağlebi içine girdiği gibi, çok cüz'î küçük şeyler var, öyle büyük eşyayı bir cihette yutar, istiab eder.
Hı-Ra-Şın (1)
Tahriş Tırmalama Şimdiye kadar karanlıklarda kalan ve meçhullere karışan fakat zihinleri tahrik ve tahriş etmekten hâlî kalmayan birçok muammaları nurunla aydınlatıp açıkladın ve bizi yollarda yorulup kalmaktan korudun ve kurtardın.
Hı-Ra-Tı (2)
Harita Yeryüzü krokisi (Yunancadan geçme) ...ve koca kâinatın bir harita, bir saat, bir hane gibi her tarafını gösterip, çevirip, onları yapan San'atkârı tavrıyla ifade ve talim eden Kur'ân-ı Mucizü'l- Beyanın elbette mislini getirmek mümkün değildir ve derece-i i'câzına yetişilmez.
Mahruti Konik Çünkü faraza o dağlar tamamen su kesilse ve mahrutî birer havuz olsalar, o büyük nehirlerin şöyle süratli ve kesretli cereyanlarına muvazeneyi kaybetmeden birkaç ay ancak dayanabilirler.
Hı-Ra-Tı-Mim (1) +
Hortum İnce uzun boru (şeklinde olan şey), burun + Sivrisineğin başında mızrak gibi bir hortum vardır.
Hı-Ra-Ayn (1)
İhtira Yeni buluş; hiçten yaratma Evet, Kadîr-i Zülcelâlin iki tarzda icadı var: Biri ihtirâ' ve ibdâ' iledir.
Hı-Ra-Fe (1)
Hurafe Uydurma söz/düşünce Şu Notada, tabiiyyunun münkir kısmının gittikleri yolun içyüzü ne kadar akıldan uzak ve ne kadar çirkin ve ne derece hurafe olduğu, lâakal doksan muhali tazammun eden Dokuz Muhal ile beyan edilmiş.
Hı-Ra-Kaf (3) +
Harika Hayret uyandıran Harika kerâmâtım yok ki, bu hakâiki onunla ispat edeyim.
Hark Yarılma Ve hikmet-i cedide namı verilen yeni felsefe ise, eski felsefenin mürur ve ubûra ve hark ve iltiyâma kabil olmayan, semâvât hakkındaki ifratına mukabil tefrit edip, semâvâtın vücudunu adeta inkâr ediyorlar.
Hırka Bir üst giysisi Şu üslûp, bir silsilenin mübarek hırkalarının parçalarından dikilmiştir.
Hı-Ze-Nun (4) +
Hazain Hazineler Hazâin-i rahmet sahibi Hâlık-ı Rahmânü'r-Rahîme, böyle bir acz ile itimad etmek lâzımdır.
Hazine Kıymetli şey saklanan yer Demek nimetler Onundur ve Onun hazinesinden çıkar. Hazine ise daimîdir.
Mağaza Büyük dükkan (Mahzenin çoğulu mehâzin kelimesinden Venedikçeye, oradan Türkçeye geçmiştir) Mağazalarda kâğıt kalmadı. Risale-i Nur şakirtleri kâğıdı bitirdiler.
Mahzen Depo Mahzen ve medfen-i mücevherâta rasgelmiş bir fakir gibi hangi cevheri alacağımı harîsâne düşünüyorum.
Hı-Sin-Ra (3) +
Hasaret Hüsran, zarar Hatta mü'minlerin bazı dünya lezzetlerinde hasâretleri, hasâret sayılmaz.
Hasir Hüsrana uğramış + Diğeri, Rezzâk-ı Hakikîyi itham etmek derecesinde derd-i maişete dalıp ferâizi terk eden ve maişet yolunda rastgele günahları işleyen fâsık-ı hâsirdir.
Hüsran Beklenene ulaşamamaktan gelen hüzün + Sekseninci olmuştur mezara bir mezar taş,
Beraber ağlıyor hüsrân-ı İslâma.
Hı-Sin-Sin (2)
Hasis Değersiz; cimri Hasis bir menfaat için şeytanın ayağını öper derecede alçaklık gösterir.
Hısset/Hisset Aşağılık; cimrilik Bu hisset-i nefis beni matrud eder.
Hı-Sin-Fe (4) +
Hasf Tutulma, örtülme O vakit kamer hasf olur.
Husuf Ay tutulması Hacdan sonra, şu mânâ-yı ulvî ve küllî muhtelif derecelerde, bayram namazında, yağmur namazında, husuf, küsuf namazında, cemaatle kılınan namazda bulunur.
İnhisaf Perdeleme KAMER GİBİ parlak bir mu'cize-i Ahmediye (a.s.m.) olan inşikak-ı kameri, evhâm-ı fâside ile inhisâfa uğratmak isteyen feylesoflar ve onların muhakemesiz mukallitleri diyorlar ki:
Münhasif Perdelenmiş, tutulmuş Münhasif Yıldızı darülfünun et, ta Süreyya kadar âli olsun.
Hı-Şın-Be (1) +
Ahşab/Ahşap Odundan yapılma Hattâ yanan haliçe binasının müştemilâtından olup, haliçe binası ile Şükrü Efendinin hanesine bitişik olan ahşap odunluk dahi yanmadı.
Hı-Şın-Hı-Şın (1)
Haşhaş Çok sayıda küçük tohumu olan bir bitki, afyon Yoksa, balıklardan bir balık, bin yumurtacıkla ve nebâtattan haşhaş gibi bir çiçek, yirmi bin tohumla ve sel gibi akan unsurların, inkılâpların hücumuyla, şiddetle muvazeneyi bozmaya çalışan ve istilâ etmek isteyen esbab başıboş olsalardı...
Hı-Şın-Ayn (1) +
Huşu' Sevgiyle karışık korku + (Kuru, nebatsız anlamında) Ubûdiyetin ise sırr-ı esası niyaz, şükür, tazarru, huşû, acz, fakr, halktan istiğnâ cihetiyle o hakikatin kemâline mazhar olur.
Hı-Şın-Nun (1)
Haşin Sert Bahar fırtınası ve yağmur gibi hâdisâtı, sureten haşin, mânen çok lâtif hikmetlere medar görüyor.
Hı-Şın-Ye (1) +
Haşyet Korku + Halbuki, taşlardan ibaret olan dağlar, Onun haşyetinden ezilip dağılıyor.
Hı-Sad-Ra (2)
İhtisar Kısaltma Fakat bazı hallerin mümânaatiyle ihtisara ve icmale mecburum.
Muhtasar Kısa Hem bu Mu'cizât-ı Kur'âniye Risalesi gerçi gayet muhtasar ve acele yazılmış ise de,...
Hı-Sad-Sad (11) +
Ehass En seçkin Bu yol ehass-ı havassa mahsustur, iman-ı şuhûdîdir.
Hass (Hassa) Özel + (sadece anlamında) Fakat daha âlem-i şehadete ayak basmayan ve meşiet-i hassa ile rahmet-i hassadan çıkmayan yağmurun vakt-i nüzulünü bilmek, ilm-i Allâmü'l-Guyûba mahsustur.
Havass Toplumun üst kesimi Bu yol ehass-ı havassa mahsustur, iman-ı şuhûdîdir.
Husus (Hususi) Konu, mevzu (Özel) Bu hususta kat'î ve yakîn derecesindeki kanaatımın bir sebebi şudur ki:
İhtisas Uzmanlık Ehemmiyetçe şu meselede hem ehl-i ihtisas, hem ehl-i ispattırlar.
Mahsus Özel Mahsus bir kumaştan bir kat elbise yaptır
Muhassas Tahsis edilmiş ...o mukannin dahi zahiren ve bâtınen hâkimiyetini muhafaza etmek için maddeten ve mânen tefevvuka, hem de Sâni-i Âlemin tarafından bazı umûr ile muhassas olmasıyla...
Muhassıs Tahsis eden Tercih, bir müreccihi ister. Muhassıs ve müreccih ise iradedir.
Mütehassıs Uzman Bir şahıs çok fenlerde meleke sahibi ve mütehassıs olamaz.
Tahassus Ayrılma Amma ehl-i din ve ashâb-ı ilim ve erbab-ı tarikat ise, bunların herbirisinin vazifesi umuma baktığı gibi, muaccel ücretleri de taayyün ve tahassus etmediği ve herbirinin makam-ı içtimaîde ve teveccüh-ü nâsta ve hüsn-ü kabuldeki hissesi tahassus etmiyor.
Tahsis Ayırma hem, hemcinsinden olan eşhasın miktarınca imkânlar içinde çalkanan o mevcuda, o lâyık şahsiyeti imtiyazla tahsis etmek;
Hı-Sad-Lam (2)
Haslet Ahlak, huy Fena haslet olan hırs-ı mecazî ise, âli bir haslet olan hırs-ı hakikîye inkılâp eder.
Hısal Hasletler ...ve din-i İslâmdaki mehâsin-i ahlâkın şehadetiyle, şeriatinde en âli hısâl-i hamîde en mükemmel derecede bulunduğunu ehl-i insaf ve dikkat tereddüt etmez.
Hı-Sad-Mim (5) +
Hasm/Hasım Düşman + Bilirsiniz ki, ebedî düşmanlarınız ve zıtlarınız ve hasımlarınız İslâmın şeâirini tahrip ediyorlar.
Husumet Düşmanlık Husumet ise, vahşet ve taassuba karşı idi.
Muhasame (Muhasamet) Düşmanlık Yoksa, tefrik ve inkısam, bir bölük bir bölüğe karşı rekabet etsin, bir tabur bir tabura karşı muhasamet etsin, bir fırka bir fırkanın aksine hareket etsin değildir.
Muhasım Düşman tarafı Muhâsım bir cereyan, atâlete mahkûm ediyor.
Tehasum Düşmanlık etme + Menfaatin şe'nidir tezâhum ve tehâsum.
Hı-Dad-Ra (2) +
Hadravat Yeşillik Hem görmüyor musunuz, o yerde ne kadar güzel, rengârenk herbir cinsten çift hadravâtı, nebâtâtı halk ettik, yerin her tarafını o güzellerle güzelleştirdik.
Hızır/Hıdır Oturduğu kuru yer yeşerdiği için bu isim verilen büyük zat Hızır aleyhisselâm hayatta mıdır?
Hı-Dad-Ayn (1) +
Huzu' Alçakgönüllülük ...kudret-i Samedâniyenin azamet-i âsârına karşı istihsan ve hayret içinde Allahu ekber deyip, huzû ile rükûa gidip, Ona iltica ve tevekkül etsin.
Hı-Tı-Elif (5) +
Hata Kusur + Bir taifeden, bir cereyandan, bir aşiretten bir ferdin hatâsıyla o taifenin, o cereyanın, o aşiretin bütün fertleri mahkûm ve düşman ve mes'ul tevehhüm ediliyor. Bir hatâ, binler hatâ hükmüne geçiriliyor.
Hatiat Hatalar + Âhirzamanda bir şahsın hatiât ve günahlarının gayet dehşetli bir yekûn teşkil ettiğine dair rivayetler vardır.
Lâ-yuhti/Layuhti Hatasız Aziz kardeşlerim, Üstâdınız lâyuhtî değil.
Muhti Hatalı Aşık-ı muhtî, binefsihi hâdî, ligayrihi müdilldir. Ârif-i muhtî, dâlldir.
Tahtie Hatalı görmek Tâ tahtie ile hatâya düşmeyiniz.
Hı-Tı-Be (5) +
Hatip/Hatib Konuşmacı ...Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâm bütün ehl-i imana imam, bütün insanlara hatip, bütün enbiyaya reis, bütün evliyaya seyyid, bütün enbiya ve evliyadan mürekkep bir halka-i zikrin serzâkiri;...
Hitab (Hitabat/Hitabet) Söz söyleme (sanatı) + İkincisi, ehl-i şiir ve hitabet, yani muntazam nutuk okuyan ve güzel şiir söyleyenlere karşı öyle bir hayret verdi ki, parmaklarını ısırttı.
Hutbe Yapılan konuşma Meselâ, bazı gafiller, hutbenin Türkçe okunmasını istihsan ediyorlar ki, halkın bilhassa siyasî ahvalden haberleri olsun.
Huteba Hatipler Bunu da yapamazsanız, haydi, birtek olmasın, bütün büleganız, hutebânız, belki bütün geçmiş beliğlerin güzel eserlerini ve bütün gelecek ediplerin yardımlarını ve ilâhlarınızın himmetlerini beraber alınız, bütün kuvvetinizle çalışınız, şu Kur'ân'a bir nazire yapınız.
Muhatap/Muhatab (Muhataba) Söz söylenen kişi; karşılıklı konuşma Çürüğünü, yetişmemişini görsem "Huz mâ safâ" derim. Muhataplarımı da öyle arzu ederim.
Hı-Tı-Ra (5)
Hatar Tehlike Geçeceklere ne beis vardır, ne televvüs var ve ne zarar var ve ne hatar var.
Hatır (Hatıra, Hatırat) Zihin; zihinde kalan şey Doğrudan doğruya Sünnete ittibâ etmek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı hatıra getiriyor.
Hutur Hatıra gelme Bazı âyâtı düşünürken, bazı nükteler kalbime hutur ederek nota sûretinde kaydettim.
İhtar Hatırlatma Ve namaz tesbihatındaki kuvvetli bir ihtar ile bunu size yazmaya mecbur kaldım.
Tahattur Hatırlama Hattâ sorguda bir suale karşı dedim: "Tahattur edemiyorum."
Hı-Tı-Tı (3) +
Hat Çizgi, yazı Eskiden hangi ilme başladım, hattım olmadığı için ruhuma yazardım.
Hattat Güzel yazı yazan Tabiatımdaki ifrat cihetiyle düşündüğümden, mütercim-i hayâlînin tercümesinde, hattatın imlâsında, tâbiin tâbında, mütâliin fehminde bâzan yanlış düşmekle, güzel bir hakikat çirkinleşiyor.
Hutut Hatlar On Üçüncü Sözde beyan edildiği gibi, güya ekser âyât-ı Kur'âniyenin herbirisi, ekser âyâtın herbirisine bakar bir gözü ve nâzır bir yüzü vardır ki, onlara münasebâtın hutut-u mâneviyesini uzatıyor, birer nakş-ı i'câzî nescediyor.
Hı-Tı-Fe (2) +
Hatf (Hatfe) Yakalama, kapma + Gözlerini hatfedecek, yani kaptıracak ve kör edecek esbap mevcut olduğuna rağmen, her nasılsa bir mâniden dolayı henüz kör olmamışlardır.
Hatif Sesi gelen, kendi görünmeyen cin; gözü alan Hem kâhinler gibi, "hâtif" denilen, şahsı görünmeyen ve sesi işitilen cinnîler, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın geleceğini mükerreren haber vermişler.
Hı-Tı-Vav (2) +
Hatve Adım Şu tarik, hafî tarikler misillü, "letâif-i aşere" gibi on hatve değil; ve tarik-i cehriye gibi "nüfus-u seb'a" yedi mertebeye atılan adımlar değil; belki Dört Hatveden ibarettir. Tarikatten ziyade hakikattir, şeriattir.
Hutuvat Adımlar + ...ve Harekât-ı Milliyede Hutuvat-ı Sitte Risalesi ile ulemayı ve Şeyhülislâmı ve İstanbul'u, işgal eden ecnebî taraftarlığından kurtaran...
Hı-Fe-Şın (1)
Huffaş Yarasa Nurdan zarar gelmez; gelirse, huffâşa gelir, murdar şeylere gelir.
Hı-Fe-Fe (4) +
Hafif Ağır olmayan, yeğni + Şimdi ehl-i ilhadın bize dehşetli zararlarına karşı, kardeşlerimiz olan ehl-i imanın gayet hafif, şahsıma karşı tenkitlerini bir nevi ikaz ve bizi ihtiyata sevk için bir dostluk telâkki ediyorum.
Hiffet Hafiflik Zahirî bir hiffet, yalancı bir rahatlık görür.
İstihfaf Hafife alma İsraf ise şükre zıttır, nimete karşı hasâretli bir istihfaftır.
Tahfif Hafifletmek + Hem hastalık, dünya aşkını ve alâkasını hafifleştirdiğinden, vefat ile dünyadan, ehl-i dünya için gayet elîm ve acı olan mufarakati tahfif eder, bazan da sevdirir.
Hı-Fe-Vav (6) +
Ahfa 10 latifeden biri + (daha gizli anlamında) Letâif-i aşere, İmam-ı Rabbânî kalb, ruh, sır, hafî, ahfâ, insanda anâsır-ı erbaanın herbir unsurdan o unsura münasip bir lâtife-i insaniye tâbir ederek, seyr-i sülûkta her mertebede bir lâtifenin terakkiyatı ve ahvâlinden icmâlen bahsetmiştir.
Hafa Gizlilik Meziyetin varsa hafâ türâbında kalsın, tâ neşvünemâ bulsun
Hafi (Hafiye) Gizli (casus) + Hem öyle Semî' ve Kerîm bir Kadîrden, öyle Basîr ve Rahîm bir Alîmden saadet ve bekàyı istiyor ki, bilmüşahede en gizli bir zîhayatın en gizli bir arzusunu, en hafi bir niyazını görür, işitir, kabul eder, merhamet eder, lisan-ı hâl ile de olsa icabet eder.
İhfa Gizleme Belki, şeâir-i İslâmiyeye temas eden ibadetlerin izharları, ihfâsından çok derece daha sevaplı olduğunu, Hüccetü'l-İslâm İmam-ı Gazâlî (r.a.) gibi zâtlar beyan ediyorlar.
İhtifa Gizlenme Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından ihtifa etmiş olan Kadîr-i Zülcelâl, ey Kàdir-i Mutlak,
Mahfi Gizli Ene, künûz-u mahfiye olan esmâ-i İlâhiyenin anahtarı olduğu gibi, kâinatın tılsım-ı muğlâkının dahi anahtarı olarak bir muammâ-yı müşkilküşâdır,...
Hı-Lam-Cim (2)
Halecan Kalp çarpıntısı Müthiş bir halecan ve heyecan hisseder.
Haliç Denizin karaya girintisi Bu Haliç'te tahminen kaç kayık var?
Hı-Lam-Dal (2) +
Hulud Devamlılık + Ve bu kısım saadeti ikmal ve itmam eden, hulûd ve devamdır.
Muhalled Sürekli + ...o cemaatin ilelebed ve muhalled naşir-i efkârı, umum kütüb-ü İslâmiye...
Hı-Lam-Sad (9) +
Halas kurtulma Çünkü, vasıta-i halâs ve vesile-i necat olan ihlâs zayi olur.
Halis (Halise) Saf + Zâhiren çekilseler de, o hâlis şakirtler, ruh u canıyla o hakikate bağlıdırlar.
Hulus Safiyet ...Risale-i Nur'un mânevî tokatlarından muhafaza edilmekliğimizi kemâl-i hulûsla istirham eylerim.
Hülasa Özet ...zîhayatın hülâsası olan bütün zîruhun ibâdât-ı mahsusalarını tasavvur edip dergâh-ı İlâhîye o ihâtalı mânasıyla arzediyor.
İhlas İçtenlik Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakta bilmelisiniz.
Muhlas İhlası daimi olan, ihlasa eriştirilen + اَللّٰهُمَّ بِحَقِّ سُورَةِ الْاِخْلَاصِ اِجْعَلْنَا مِنْ عِبَادِكَ الْمُخْلِصٖينَ الْمُخْلَصٖينَ (Meali: İhlâs Sûresinin hakkı için, bizi ihlâs sahibi olan ve ihlâsa eriştirilen kullarından eyle.)
Muhlis İhlaslı + Cenâb-ı Hak, onun gibi hâlis, muhlis talebeleri çoğaltsın. Âmin.
Tahallüs Kurtulma Zîrâ istibdad ve tahakkümden tahallüs, hahiş ve şevk-i vicdanî ile sevk olur.
Tahlis Kurtarma Müvellidi medeniyet; ve şânı tezayüd; ve ömrü ebedî olduğundan herhangi devletin hayat ve müdebbiri olmuşsa, o hükûmeti kendi gibi kayd-ı ömr-ü tabiîden ve ecel-i inkırazdan tahlis ve küre-i arz kadar yaşamasına istidat vermiş.
Hı-Lam-Tı (4) +
Halita Karışmış şey Öyle de, ahlâk-ı âliye-i Peygamberiyeden olan ve belki kâinattaki nizam-ı hikmet-i İlâhiyenin medarlarından olan iktisat ise, sefillik ve bahillik ve tamahkârlık ve hırsın bir halitası olan hısset ile hiç münasebeti yok.
Halt Karıştırma Halt etme! Ben nasıl serseri, sahipsiz olabilirim?
İhtilat Karışma Nakkâş-ı Ezelî, zeminin yüzünde, yaz, bahar zamanında en az üç yüz bin nebatat ve hayvânâtın envâını, nihayetsiz ihtilât, karışıklık içinde nihayet derecede imtiyaz ve teşhis ile ve gayet derecede intizam ve tefrik ile haşir ve neşretmesi, bahar gibi zahir ve bahir, parlak bir sikke-i tevhiddir.
Muhtelit Karışmış, karışık Bizdeki unsurlar, ırklar, hava gibi muhtelittir.
Hı-Lam-Ayn (3) +
Hal' Tahttan indirme ...Hazret-i Osman halife olacağını ve hal’i istenileceğini ve mazlum olarak Kur’an okurken katledileceğini haber vermiş.
Hil'at/Hilat Elbise Kelâmın selâmet ve rendeçlenmesi ve itidal-i mizacı ise, her kaydın istihkak ve istidadına göre inayeti taksim ve hil'at-ı üslûbu tevzi ve giydirmektir.
Mahlu' Tahttan indirilmiş O vakitte şimdi münkasım olmuş ve şiddetlenmiş olan istibdadlar, umumen Sultan-ı Mahlu'a isnad edildiği halde;...
Hı-Lam-Fe (14) +
Halef Sonra gelen, yerine geçen Halef selefi kâmil görse, tezyid eylemese, meylinin tatminini başka tarzda arar, bazan aksülâmel yapar.
Half Arka + Belki senin aklın ve felsefen ünsiyet ve ülfet ettikleri perdeler arkasında ve ilim ve hikmetin nescettiği hicapların halfinde ve kabiliyetin verdiği bir renk içinde görebilirsin.
Halife İdare etme görevlisi + Bir ismi de halifedir; bir meşihat ve bir ilmiye dairesi, o ismin mazharıdır.
Hilaf Aykırı, ters + ..."Benim ziyam dünyayı istilâ ediyor. Benim hararetim herşeyi ısıtıyor. Ve küre-i arzdan bir milyon defadan daha büyüğüm" dese, ne derece hilâf-ı hakikat olduğu anlaşılır.
Hilafet Halifelik Hulefâ-yı Râşidînin hilâfetleri ile Hazret-i Hasan Radıyallahü Anhın altı aylık hilâfetinin müddeti otuz sene olacağını ihbardır.
Hulefa Halifeler Hazret-i Ali Hulefâ-i Erbaanın dördüncüsüdür.
Hulf Sözünde durmama Hulfü'l-vaad ise, hem izzet-i iktidarına zıttır, hem ihata-i ilmiyesine münafidir.
İhtilaf Fikir ayrılığı + Ehl-i hakkın ihtilâfı himmetsizlikten ve aşağılıktan ve ehl-i dalâletin ittifakı ulüvv-ü himmetten değildir.
İstihlaf Halife bırakma ...veyahutta yeryüzünde yaptıkları eski tasarruf salahiyetleri ellerinden alınmış olmasından) yerlerine Benî Adem istihlaf ettirilmiş olduğunu,...
Kalfa Usta yardımcısı (Halife kelimesinden bozulma) Üç gün sonra Yaşar ve Necati isminde iki çocuk, bana hem refik, hem ders arkadaşı ve bir derece onlara kalfa olarak tayin edildim.
Muhalefet Karşı çıkma Ve keza, heyet-i içtimaiyede, umumî cereyana muhalefet etmemek lâzımdır.
Muhalif Karşı çıkan Malûmdur ki, her hükûmette muhalifler bulunur.
Muhtelif Farklı farklı +
Tahallüf Değişme, farklı olma Ehl-i İ'tizalce: "Ölmeyecekti." Çünkü onlarca muradın iradeden tahallüfü câizdir.
Hı-Lam-Kaf (8) +
Ahlak Huylar Yani, onda içtima etmiş ahlâk-ı âliyedir ki, herbir haslette en yüksek tabakada olduğuna, dost ve düşman ittifak ediyorlar.
Halık Yaratıcı Allah + Ve o Hâlık, bütün mevcudatla kendini sevdirmek ve zîşuur mahlûklarından mukabele istediğinden,...
Halk Yaratılmışlar; yarat(ıl)ma Şeytanların halkı ve icadı ne içindir?
Hallak Yaratıcı Allah + Hallâk-ı Kerîmin bu kadar az birşeyle şu kadar büyük şeyleri sana verdiği halde sen yapmazsan, senin bu insafsızlığınla Cehennem sana lâyık olmaz mı ve sen ona müstehak olmaz mısın, ey gafil ve ey târiküssalât?
Hilkat Yaratılış Hilkat şeceresinin semeresi insandır.
Hulk yaratılış Haşmetleri hüsn-ü hulk, lütf-u cemâli ismet, hüsn-ü kemâli şefkat, eğlencesi evlâdı.
Mahluk Yaratılmış "Mevt dahi hayat gibi mahlûktur; hem bir nimettir" diye ifham ediliyor.
Tahalluk Ahlaklanma Nübüvvet ise, gaye-i insaniyet ve vazife-i beşeriyet, ahlâk-ı İlâhiye ile ve secâyâ-yı hasene ile tahallûk etmekle beraber...
Hı-Lam-Lam (6) +
Halel Bozukluk Meselâ, cesîm bir sefine-i sultaniyede, âdi bir adam cüz'î vazifesini terk etmesiyle, bütün gemideki vazifedarların netâic-i hidematına halel getirdiğinden ve bazı da mahvettiğinden, bütün o vazifedarlar namına gemi sahibi ondan şedit şikâyet eder.
Halil Dost + ...doğrudan doğruya kâinatın Hâlık-ı Zülcelâline abd olmak ve muhatap olmak ve dost olmak ve halil olmak ve âyine olmak ve ahsen-i takvimde olduğunu göstermekle,...
Hıllet Kardeşlik Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmak iktiza eder.
İhlal zarar verme İşte, kavm-i Semud'un acip ve mühim hâdisâtını ve netâicini ve sû-i akıbetlerini böyle kısa birkaç cümle ile, îcaz içinde bir i'câz ile, selâsetli ve vuzuhlu ve fehmi ihlâl etmez bir tarzda beyan ediyor.
İhtilal Devrim "İhtilâl-i beşere ne nazarla bakıyor?" Derim: Sa'y asıl, esastır.
Tahallül Araya girme Öyle ise acz tahallül edemez.
Hı-Lam-Vav (4) +
Hali Boş Hâlî yerlerde oturup o teessürât-ı hazîne içinde, eski zamanda Abdurrahman gibi sadık talebelerimle geçirdiğim mes'udâne hayat levhaları sinema gibi hayalimden geçtikçe, ihtiyarlık ve gurbetin verdiği sür'at-i teessür, mukavemetimi kırıyordu.
Halvet Tenha yerde yalnızlık Halvet ve uzlet, bana sohbet ve muaşeretten daha ziyade hoş geldi.
Hulüv Boş olma Beka ve devamına olsa da, istimrar ve adem-i hulüvvü iktiza etmez.
Tahliye Boşaltma, dışarı çıkarma Bizi tahliye ve tecziye etseler de hiç ehemmiyeti yok.
Hı-Mim-Dal (1)
Humud Ne harama ne helale isteği olma Meselâ, kuvve-i şeheviyenin tefrit mertebesi humuddur ki, ne helâle ve ne de harama şehveti, iştihası yoktur.
Hı-Mim-Ra (1) +
Humar İçki ertesi baş ağrısı İkaza ve ayılmaya çok muhtaç olan altıncı taifesine, gençlik uykusu içinde öyle bir şarap içiriyorsunuz ki, o şarabın humârı pek elîm, pek dehşetlidir.
Hı-Mim-Sin (3) +
Hamis (Hamisen) Beşinci (olarak) + Hâmisen: Hüve Nüktesi pek ince, gerçi çok mücmel ve muhtasar olmuş, fakat herkes ondan pek kuvvetli bir nur-u imanî hissedebilir diye size gönderildi.
Hamse Beş ...o Letâif-i Aşerenin pencereleri veyahut nümuneleri olan havass-ı hamse-i zâhirî, havass-ı hamse-i bâtına diye o Letâif-i Aşereyi başka bir surette hikmetlerine esas tutmuşlar.
Hums/Humus Beşte bir + Ve nısf-ı arz ve hums-u beşer, onun hediye-i hidayetini kabul edip hırz-ı can etti.
Hı-Mim-Nun (1)
Tahmin Kestirme Tahmin ederim ki, Birinci Nokta kâfi bir mikyas olmasından, daha, zekîlere ziyade izaha ihtiyaç kalmadı.
Hı-Nun-Cim-Ra (1)
Hançer Kısa bıçak Bence İslâmın en şedit hasmıdır ki, hançerini İslâmın ciğerine saplamıştır.
Hı-Nun-Dal-Kaf (1)
Hendek Yarık toprak İşte bu sırra binaen, ehl-i küfrün bir hakikati nefyetmesi ise, bir meseleyi halletmek veyahut dar bir delikten geçmek veyahut bir hendekten atlamak misalindedir ki, bin de, bir de, birdir.
Hı-Nun-Ze-Ra (1) +
Hınzır Domuz + Başta maymunla tilki, yılanla ayı, hınzır; sîreti olur suret.
Hı-Nun-Sin (2) +
Hannas Sinsice saldıran (şeytan) + Veya ecnebi hesabına bu milletin can damarını kesmeye ve bozmaya çalışan el-hannas bir zındıktır ki ...
Hunnes Gece görünüp gündüz görünmeyen (yıldız) + Şimdi, şu hunnes, künnes tabir edilen seyyarelerle şu zeminimizi kâinat fezasında birer gemi, birer tayyare suretinde kemâl-i intizamla döndüren ve seyr ü seyahat ettiren Zâtın haşmet-i rububiyetini ve şâşaa-i saltanat-ı ulûhiyetini güneş gibi parlaklığıyla gösteriyorlar.
Hı-Nun-Zı-Lam (1)
Hanzale Zakkum; acı meyveli bir bitki Hanzalenin çekirdeğinde hanzale ağacı mündemiç ve dahil olduğu gibi, Cehennemin de küfür ve dalâlet tohumunda müstetir bulunduğunu, şuhudî bir yakînle müşahede ettim.
Hı-Vav-Fe (6) +
Haif Korkan + Ey hâif ve hem zaif!
Havf Korku + Havf ve zaaf tesirat-ı hariciyeyi teşcî eder.
İhafe Korkutma Hem tecavüz var ki, az bir amel ile çoklarına zarar verip, ihâfe noktasında ve firavuniyet cihetinden onlara bir makam kazandırır.
Muhavvif Korkutan Eğer Cenâb-ı Hakka satmayıp belki nefis hesabına çalıştırsan, öyle meş'um ve müz'iç ve muacciz bir alet olur ki, geçmiş zamanın âlâm-ı hazinanesini ve gelecek zamanın ehvâl-i muhavvifanesini senin bu biçare başına yükletecek;...
Tahavvüf Korkma + (Eksiltme anlamında) Hem kadınlarda ecnebî erkeklere karşı, fıtraten korkaklık, tahavvüf var.
Tahvif Korkutma + Şerden, haddi tecavüz etmemek için, terhib ve tahvif lâzımdır.
Hı-Vav-Lam (1) +
Hala Babanın kız kardeşi + (Teyze anlamında) Amca ve hala, peder hükmündedir; teyze ve dayı, ana hükmündedir.
Hı-Vav-Nun (3) +
Hain İhanet eden + Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur
Hıyanet Hainlik + Hıyanet, hamiyet libasını giymiş. Cihada, bağy ismi takılmış.
İhanet Arkadan vuran Tahminimce, her tarafta haddimden pek fazla teveccüh-ü âmmeyi kırmak için, bana böyle bazı bahanelerle ihanet ediyorlar.
Hı-Ye-Be (2) +
Haib Ümitsiz + Veyahut hakikati bulmaktan muztar veya tahsil-i haktan haib oldukça, asıl fıtratı ve vicdanı ve fikri, muhal ve gayr-ı mâkul bildiği bir emri, nazar-ı sathî ve tebeiyle kabulüne mecbur oluyor.
Haybet Mahrum kalma Hırs, sebeb-i haybettir ve illet ve zillettir; ve mahrumiyet ve sefaleti getirir.
Hı-Ye-Ra (8) +
Ahyar Hayırlılar Çok şerîr var ki, şerleri ahyârın maksadına hizmet ettiği için, ahyâr sûretinde görünür ve şerri alkışlanır.
Hayr/Hayır İyilik + Hilkatte hayır asıl, şer ise tebeîdir.
Hayrat Hayırlar Eğer o fâni ve geçici gençliğini iffetle hayrata istikamet dairesinde sarf etse, onunla ebedî, bâki bir gençliği kazanacağını bütün semâvî fermanlar müjde veriyorlar.
Hırsız Çalan kişi (Hayırsız kelimesinden bozularak) Evet, binler lira kıymetinde elmasları çalabilen mâhir bir hırsız, on kuruşluk bir cam parçasına hırsızlık etmekle, elmas çalmış gibi aynı cezaya kendini mahkûm etmek, dünyada hiçbir hırsızın, belki hiçbir zîşuurun kârı değildir.
İhtiyar Seçme (kuvveti); yaşlı Onların cüz-ü ihtiyarîleri olmadığı için, maaşları yoktur.
İstihare Hayır rüyasına yatma Yarına kadar beni bırakınız; istihare edeyim.
Muhayyer Serbest Teşbihte hata olmasın, sen bir iktidarsız çocuğu omuzuna alsan, onu muhayyer bırakıp "Nereyi istersen seni oraya götüreceğim" desen; o çocuk yüksek bir dağı istedi, götürdün.
Muhtar Dilediğini yapan Allah; istediğini yapan kişi; köy/mahalle başkanı; seçkin (Peygamberimizin ismi) Bir Sâik-i Muhtarın kanun-u mahsusuyla âlem-i mevâlide girer.
Hı-Ye-Tı (4) +
Hayt İp + İşte, şecere-i kâinat, şecere-i tûbâ gibi, gövdesi ve kökü yukarıda, dalları aşağıda olduğu için, aşağıdaki meyve makamından, tâ çekirdek-i aslî makamına kadar nuranî bir hayt-ı münasebet var.
Hayyat Terzi Ve bilhassa Mehmed Seyrani Hayyat'a çok selâmla beraber, eğer benim orada iken tanıdığım ve Hüsrev sisteminde telâkki ettiğim Mehmed Seyrani ise,...
Hıyatat Dikiş sanatı Eğer herşeyi görür ve bilir bir Kadîr-i Mutlakın memur-u musahharı olmasa, o serseri zerre, bütün meyvelerin, çiçeklerin cihâzâtını ve yapılmasını ve ayrı ayrı san'atlarını ve onlara giydirilen suretlerin terziliğini ve hıyâtât-ı kâmile-i muhita-i san'atını bilmek lâzım gelir.
Huyut İpler Acaba dünyada hangi itiraz ve şüphe vardır ki, milyarlar huyut-u berahinden teşekkül etmiş şu habl-i metini kesebilsin?
Hı-Ye-Lam (7) +
Hayal (Hayalat) Zihinde tasarlanan Hayal bir balona binse ve eline bir dürbün alsa, ancak vatanlarını bulabilir.
Hayyal Hayal aleminde gezen Ve tüccar olmaya bedel, hayyâl bir maskara olduğu gibi; ...
Muhayyel (Muhayyele) Hayalde tasarlanmış Hem mahiyeti mevhume, rububiyeti de muhayyele olduğunu; ...
Muhayyil (Muhayyile) Hayal kuvveti Üstadım, sizin Sözler'iniz benim dinî muhayyilemi cidden değiştirdi.
Mütehayyel (Mütehayyele, Mütehayyelat) Hayal edilenler Bu ise, vücut müsaade etmediği için, mütehayyelâtları intizam bulamıyor. Bu ise, vücut müsaade etmediği için, mütehayyelâtları intizam bulamıyor.
Mütehayyil (Mütehayyile) Hayal gücü Yoksa muterizlerin bâtıl tevehhüm ettikleri cemiyet-i mütehayyile değildir.
Tahayyül Hayalde canlandırma Tahayyül-ü küfür, küfür olmadığı gibi, tahayyül-ü şetm dahi şetm değildir.
Hı-Ye-Mim (1) +
Hayme Çadır Hayme-nîşin bir edibin bu kelâmdan nasibi:

Dal (د) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Dal-Elif-Be (1) +
De'b/Deb Kaide, usul + De'b-i edeb ebed-müddet Kur'ân-ı ziyâbâr-ı şifâkâr-ı hüdâdâr
Dal-Be-Be (1) +
Dabbe Yerde yürüyen hayvan + Allahu a'lem, o dâbbe bir nevidir.
Dal-Be-Cim (1)
Dibace Giriş (yazısı) Zaman-ı salifte, şuara divanlarından hüsnünü; bir çok ulema, dibace-i te'liflerinden "Hulefa-i Raşidinin mesleğinden olmayan" bir şahs-ı hakime mehasin-i milleti gasben ona vermek..
Dal-Be-Ra (5) +
Müdebbir (Müdebbire) Her şeyin tedbirini gören Allah; İdare eden + Evet, dünya dârü'l-hikmet ve âhiret dârü'l-kudret olduğundan, dünyada Hakîm, Mürettib, Müdebbir, Mürebbî gibi çok isimlerin iktizasıyla, dünyada icad-ı eşya bir derece tedrici ve zamanla olması, hikmet-i Rabbâniyenin muktezası olmuş.
İstidbar Yüzünü çevirmek İstibdad, istikbale istidbar ediyor.
Tedbir Önceden gerekenleri yapma Sonra şu ağaç, dal ve budak salıp tekessür ve intişar ettikten sonra, bütün hakikatini bir meyvede toplar, bütün mânâsını bir çekirdekte derc eder, onunla Hâlık-ı Zülcelâlinin halk ve tedbirindeki hikmetini gösterir.
Tedabir Tedbirler ... rububiyetinin rahîmâne ve kerîmâne olan tedâbirinin mehâsinine ve inâyetinin ihtiyatlı letâifine pek zâhir bir surette işaret ve delâlet ederler.
Tedebbür Sonunu düşünme Birinci Mukaddemede tedebbür et, sonra bunu da dinle ki:
Dal-Be-Ğayn (1)
Debbağ (Debbağhane) Deri tabaklayan kişi (tabaklanan yer) Debbağhane'de iki ev çökmüş, bazı köylerde sarsıntıyı müteakip yangınlar olmuş.
Dal-Se-Ra (1) +
Müddessir Örtüsüne bürünen; Sure adı + Rumuzat-ı Semaniye
Dal-Cim-Lam (1)
Deccal Büyük yalancı Öyle ise, o eşhas, hattâ o müthiş Deccal dahi çıktığı zaman, çokları, hattâ kendisi de bidâyeten Deccal olduğunu bilmez.
Dal-Cim-Nun (1)
Dacin Evcil, alışık Güvercin gibi, dâcin denilen bir kuş hanemizde vardı.
Dal-Hı-Lam (9) +
Dahil (Dahili) İçinde (İçe ait) + Bu kuvvet dahile karşı değil, ancak hâricî tecavüze karşı istimal edilebilir.
Dahl Katılma, girme Eğer zerre miktar dahlim olsaydı, zaten elbisem beni ilân ediyor, istemediğim bir şöhret de beni herkese gösteriyordu.
Dehalet Sığınma Öyleyse o fikir kudsiyet almak için İslâmiyete dehalet etmeye mecburdur.
Duhul İçine girme Nasıl ki küfür, Cehenneme duhulüne sebeptir.
İdhal Dahil etme Nefh-i surdan, muhasebenin hitâmına intikal ediyor ve ondan Cehenneme idhali zikrediyor.
Medhal Giriş Şeytanların kâinatta icad cihetinde hiçbir medhalleri olmadığı, hem Cenâb-ı Hak rahmet ve inâyetiyle ehl-i hakka taraftar olduğu, hem hak ve hakikatin cazibedar güzellikleri ve mehâsinleri ehl-i hakka müeyyid ve müşevvik bulunduğu, hem dalâletin müstekreh çirkinlikleri ehl-i dalâleti tenfir ettikleri halde, hizbüşşeytanın çok defa galebe etmesinin hikmeti nedir?
Müdahale Karışma Bazı risalelerde gayet kat'î ispat ettiğimiz gibi, hâkimiyetin şe'ni, müdahaleyi reddetmektir.
Mütedahil Birbirinin içine girmiş Birbiri içinde mütedâhil daireler gibi her insanın kalp ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev-i beşer dairesinden tut tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var.
Tedahül İçine (birbirine) girme Öyle ise mevâni tedahül edemez.
Dal-Hı-Nun (1) +
Duhan Duman; Sure adı + ...ve haşir ve kıyametin bir alâmeti olan duhan, hem Leyle-i Berâtın senevî olarak hikmetli tefrik ve taksim-i umûr noktalarıyla ve başka karineler ile îmaen ve remzen haber veriyor.
Dal-Ra-Cim (7) +
Derc İçine alma, dahil etme Sözler Mecmuasının sonunda neşredilmiş, buraya derc edilmemiştir.
Derece Kademe + Hem ehemmiyetsizliği, kıymetsizliği iktiza eden gayet derecede mebzuliyet ve nihayet derecede ucuzluk dahi, yeryüzünde masnuatça, san'atça, nihayet derecede kıymettar ve pahalı bir keyfiyette görünüyor.
İstidrac/İstidraç Dinden uzak kişilerdeki harikuladelik Kerâmet ve ikram ve inâyet ve istidrâca dair mühim bir kaideyi beyan eder.
Münderecat İçindekiler Şu kadar ki, mu'cizat-ı Ahmediyenin en büyüğü Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan olduğuna göre, i'câz-ı Kur'ân'ın ruhumda husule getirdiği tebeddülât ve münderecatından ettiğim istifade çok azîmdir.
Münderic İçinde olma Bu kefarete mânâ-yı ukubetle mânâ-yı ibadet ikisi dahi münderic olduğu için, hem kerhen icbar edilmeyecek, hem tedahül eder.
Tederrüc Adım adım ilerleme Ve nizamsız iştibaktan tevakki ve maâni-i müteselsilede tederrüc lâzımdır.
Tedric (Tedricen) Derecelere ayırma (ayırarak) Bazılara bir an bir senedir Fıtratların bir kısmı birden bire parlıyor. Bir kısmı tedricîdir,...
Dal-Ra-Ra (3) +
Derari Parlak ve renkli yıldız Bu semaların bir kısmı, seyyarat balıklarına denizdir; bir kısmı da sabit yıldızlara mezraadır; bir kısmı da sema çiçekleri hükmünde olan derâri yıldızlara bahçe ve bostandır.
Dürer İnciler Belki hikâyâtın bakırları ve İsrailiyatın müzahrafatı ve teşbihatın mümevvehatı elmas-ı akidede, cevher-i şeriatta, dürer-i ahkâmda idhal etmek, kıymetini daha ziyade tenzil ve müteharrî-i hakikat olan müşterisini daha ziyade tenfir ve pişman eder.
Dürr İnci + Güya o dürr-i yetim ile hâmile olan o asır, Peygamberden istifaza ile istifade ederek keramet sahibi olmuş.
Dal-Ra-Ze (1)
Dürzi Çok bozuk dalalet ehli (bir fırka) "Çünkü kanun-u İlahîden hariç kalan bu gibi dürzilerin gözleri, kulakları daima sağ kalsın ki azapları işitmekten ve ikabları görmekten zevk alsınlar.” diye sâmi’ efendiye cevap vermiştir.
Dal-Ra-Sin (7) +
Ders Öğrenmek için muallimden azar azar alınan vazife Hem ihlas ve hakperestlik ise Müslümanların nereden ve kimden olursa olsun, istifadelerine taraftar olmaktır. Yoksa “Benden ders alıp sevap kazandırsınlar.” düşüncesi, nefsin ve enaniyetin bir hilesidir.
Dürus Dersler Bu durûs-u Kur'âniyenin dairesi içinde olanlar, allâme ve müctehidler de olsalar, vazifeleri, ulûm-u imaniye cihetinde, yalnız yazılan şu Sözlerin şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir.
Medaris Medreseler Hattâ, şu memleketin maâbid ve medâris-i diniyesinden başka, makberistanın mezar taşları dahi birer telkin edici, birer muallim hükmündedir ki, o maânî-i mukaddeseyi ehl-i imana ihtar ediyorlar.
Medrese Okul Medrese usulünce hiç olmazsa on beş sene tahsil-i ilim lâzım geliyor ki, hakaik-i diniye ve ulûm-u İslâmiye tam elde edilsin.
Müderris Ders veren Ben henüz sinn-i bülûğa vâsıl olmadığımdan, muhterem bir müderris kıyafetini kendime yakıştıramıyorum.
Tedris (Tedrisat) Ders verme Risale-i Nur adı verdiği dinî tedrisat sayesinde mahkûmların on beş haftada ıslah olacaklarını—ki, Denizli ve Afyon hapishaneleri, adliyenin, gardiyan ve müdürlerin şehadetiyle sabittir—söylemektedir.
Tederrüs Ders alma Buna da her kitaptan bir veya iki ders, nihayet on ders tederrüs etmekle muvaffak oldu ve mütebakisini terk eyledi.
Dal-Ra-Kef (5) +
Dereke (En) aşağı mertebe Meselâ dildeki kuvve-i zâikayı Fâtır-ı Hakîmine satmazsan, belki nefis hesabına, mide namına çalıştırsan, o vakit midenin tavlasına ve fabrikasına bir kapıcı derekesine iner, sukut eder.
Derk Anlama + (Aşağı anlamında) ...istiğfara müncer olan derk-i kusur, gurura incirar eden rü'yet-i hüsn-ü amele müreccahtır.
İdrak Anlama Asrın idrâkine, zamanın tefehhümüne, anlayışına hitap eden, ihtiyaca en muvafık tarzı gösteren, ders veren ve doğrudan doğruya feyiz ve ilham tarikiyle âyetlerin yıldızlarından gelen ders-i Kur'ânîdir, küllî mârifetullah burhanlarıdır.
Müdrik (Müdrike) Anlamış (idrak etme duyusu) Ve keza, hardaleden daha küçük kuvve-i hâfızasında öyle bir lâtife-i müdrike bırakılmıştır ki, o hardalenin tazammun ettiği geniş âlemde o lâtife daimî seyir ve cevelân etmekte ise de, sahiline vâsıl olamaz.
Tedarik Temin O üç dört hâcâtını tedarik etmeyen, on adette ancak ikisiydi.
Dal-Ra-He-Mim (1) +
Dirhem Küçük (gümüş) para birimi; 3,2 gram ...şehriyeden beş dirhem, yoğurt süzülse on dirhem, muhallebi susuz altı yedi dirhem, beşinci gecede, tanesiz gibi gayet hafif şehriye beş altı kaşık, sahurda altı yedi kaşık pirinç çorbası, mecmuu otuz dirhem (96 gr.) gıdayla...
Dal-Ra-Ye (1) +
Dirayet Beceriklilik, iktidar O Üstadımızdan, Cenâb-ı Hak ebediyen razı olsun ve bütün talebelerine ve bilhassa benim gibi biçare, zavallı ve âcizlere akıl, dirayet, azim ve ihlâs ihsan buyursun. Âmin.
Dal-Sin-Te-Ra (2)
Desatir Düsturlar Altı günde, o sarayın, o şecerenin esâsâtını desâtir-i hikmet ve kavânin-i ilm-i ezelîsi ile vaz' etti.
Düstur İlke, kural Evet, düstur-u cidâli o kadar esaslı ve küllî kabul etmişler ki, "Hayat bir cidaldir" diye eblehâne hükmetmişler.
Dal-Sin-Sin (3) +
Desais Hileler ...hem ehl-i imanın desâis-i şeytaniyeye kapılmaları imansızlıktan ve imanın zayıflığından olmadığını;...
Dessas Hileci Dessas zalimler, bu korku damarından çok istifade etmektedirler;...
Desise Hile İşte bu desise-i şeytaniyeye mâruz olan biçare adam, hakaik-i imaniyeye yakînini böyle zâtî imkânlarla kaybediyor zanneder.
Dal-Ayn-Vav (10) +
Daavat/Deavat Dualar Ve o istemekle, dâr-ı saadetin ve Cennetin en mühim bir sebeb-i vücudu olan ubudiyet-i beşeriyeye ve daavât-ı insaniyeye kendisi dahi iştirak etmektir.
Dava/Da'va İddia + İşte bu ehemmiyetli, azîm dâvâyı kazandıracak ve yirmi seneden beri tecrübeler ile ondan sekizine o dâvâyı kazandıran bir dâvâ vekili bulunsa, elbette aklı başında her adam, o dâvâyı kazandıran öyle bir dâvâ vekilini vazifeye sevk edecek olan bir hizmete her hadisenin fevkinde ehemmiyet vermeye mükelleftir.
Davet/Da'vet Çağırma + Kur'ân hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı davet olduğundan, içinde tekrar müstahsendir, belki elzemdir ve eblâğdır.
Dua Yakarış, niyaz + Dua ubûdiyetin ruhudur ve hâlis bir imanın neticesidir.
Eddai/Dai Dua eden; çağıran; sebep olan + Ubudiyetin dâîsi emr-i İlâhî ve neticesi rıza-yı Haktır.
Ed'iye/Ediye Dualar ...Zât-ı Üstadânelerinin makbul ed'iyelerinden gece ve gündüz hissemend olmamızı niyaz ediyorum...
İddia Savunulan düşünce Mahkemede kırk sahife iddianame iki saate yakın dinlettirildi.
İstida Dilekçe Bu noktayı izah için Afyon mahkeme reisine gönderdiğim istidayı size de berâ-yı malûmat gönderiyorum.
Müddei İddia eden Ey müddei, senin, şiddet-i zaafından, ferâizi tamamıyla senden göstermeyen sönük imanın nerede?
Tedai Çağrışım Bu münasebetle gelen tahattura "tedâi-yi efkâr" tabir edilir.
Dal-Ğayn-Dal-Ğayn (1)
Dağdağa Gürültü, telaş Ve o mezkûr hakikatleri iktiza ettiği için, kâinatı dağdağa-i tagayyür ve fenâdan, tahavvül ve zevâlden kurtarmak...
Dal-Fe-Te-Ra (1)
Defter Kağıt destesi İmam-ı Mübîn, kader-i İlâhînin bir defteri, bir mecmua-i desâtiridir.
Dal-Fe-Ayn (7) +
Dafi (Dafia) Defeden, engelleyen + Halbuki, zekât, her şahıs için sebeb-i bereket ve dâfi-i beliyyattır.
Def' Kovma + Hem siz, hem onlar bilsinler ki, sadaka belâyı def ettiği gibi, Risaletü'n-Nur Anadolu'dan, hususan Isparta, Kastamonu'dan âfât-ı semaviye ve arziyeyi def ve ref'ine vesiledir.
Def'a/Defa (Def'aten/Defaten) (Bir) kere(de) Ecsâdın def'aten inşasının misâli ise:
Eddifa Savunma (Gazete ismi) Bağdat'ta çıkan ed-Difa gazetesinin muharriri İsa Abdülkadir'in Arabî makalesinin tercümesi.
Müdafaa Savunma Ceza Hâkimine Son Müdafaa
Müdafi Savunan ...Hâlık-ı Zülcelâl, kâinatta ezdâdı birbirine mezc edip, birbirine mukabil getirip ve birbirine mütecaviz ve müdafi bir vaziyet verip,...
Tedafü Birbirini savma Hariç etse tecavüz, o da eder tedafü. İşte şimdi anladın, sırrı nedir ki küsmüş, almadı medeniyet.
Dal-Fe-Nun (3)
Defain Defineler İmanı elde eden ruh-u beşer, mânisiz, müdahalesiz, hâilsiz, mümanaatsız, her halinde, her arzusunda, her anda, her yerde o ezel ve ebed ve hazâin-i rahmet maliki ve defâin-i saadet sahibi olan Cemîl-i Zülcelâl, Kadîr-i Zülkemâlin huzuruna girip hâcâtını arz edebilir.
Defin (Define) Gömü Meselâ, envâ-ı cevâhiri hâvi ziynetli ve kıymetli bir defineyi keşfetmek için birkaç adam denizin dibine dalarlar.
Medfun Gömülü Evet, sevgili Üstadım, senelerden beri Kur'ân-ı Azîmü'l-Burhanın bahr-i ummanında medfun defineleri, Risaletü'n-Nur ve Mektubatü'n-Nur'la meydana çıkarmıştınız.
Dal-Kaf-Kaf (8)
Dakk Kapı çalma Fakat bazan seni şu vazifede istihdam eder ki, hazain-i rahmetinin kapılarını kavl ve hâl ve fiil ve sualle dakk-ı bab etmek ile ubudiyet sûretinde hizmet edersin.
Dekaik/Dakaik Dakikalar Anladım ki, bu çok ince ve çok harika olan dekaik-i san'at, yalnız zîşuurların nazarlarına ifade-i mânâ için değildir.
Dakik İnce Bu sırr-ı dakîkin vücûh-u kesîresinden birkaç veçhi Risalelerde zikredilmiştir.
Dakika Saatin 60'ta biri Ey nefis! Eğer şu dünya hayatına müştaksan, mevtten kaçarsan, kat'iyen bil ki, hayat zannettiğin hâlât, yalnız bulunduğun dakikadır.
Dikkat İncelik Dikkat ediniz, gözünüzle görseniz dahi perdeyi yırtmayınız.
Men Dakka Dukka Kapı çalanın kapısı çalınır (Eden bulur) "Men dakka dukka" kaidesiyle, sûizan eden, sûizanna mâruz olur.
Müdakkik İnceliklere dikkat eden İşte böyle müdakkik ve ilim ve şeriat ve Kur'ân cihetinde bu zamanda söz sahibi en büyük âlim böyle hükmetmiş.
Tedkik İnceleme Ehl-i imanı dalâletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdinin, o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez.
Dal-Lam-Dal-Lam (1)
Düldül Hz. Ali'nin katırı (aslen kirpi demektir) Fahr-i Âlem, Arştan bu yere indi,/Şâh-ı Velâyet gelip Düldül'e bindi,
Dal-Lam-Sin (1)
Tedlis Gizlemek Hak ise tedlis ve tağlit etmekten müstağnidir.
Dal-Lam-Lam (8) +
Dâl/Dal Delil olan Vahdet-i Bârî'nin tahakkukuna dâl olan hadsiz hüccet ve alâmetlerden üç hücceti beyan eder.
Delail Deliller Bu Sekizinci Hüccet-i İmaniye1, vücub-u vücuda ve vahdâniyete delâlet ettiği gibi, hem delâil-i kat'iye ile rububiyetin ihatasına ve kudretinin azametine delâlet eder.
Delalet Yol gösterme Öyle ise, biz de gayet muhtasar bir hülâsa ile vech-i delâletini ve sıhhatini beyan edeceğiz.
Dellal Yol gösteren Ve elbette o sıfatların ve o fiillerin medar-ı zuhurları, belki medar-ı kemalleri, belki medar-ı tahakkukları olan rehber-i ekber, muallim-i ekmel ve dellâl-ı âzam ve tılsım-ı kâinatın keşşafı ve âyine-i Samedânî ve Habib-i Rahmânî olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın risaleti hiçbir cihetle inkâr edilmez.
Delil Doğru yolu gösteren + Delil ve imamımız inâyet ve Kur'ân'dır, şehbâz-ı edvar-pervaz.
Edille Deliller Bunun edillesi, zevi'l-ihsâsı hayrette bırakacak gayet derin ve dakik on iki hemhemler ve şuur-u imanlarla Risale-i Hasbiyede beyan edilmiştir.
İstidlal Delil getirme Ateşin dumana olan delâleti gibi, müessirden esere yapılan istidlâle "burhan-ı limmî" denildiği gibi; dumanın ateşe olan delâleti gibi eserden müessire olan istidlâle de "burhan-ı innî" denir.
Medlul Gösterilen Ruhum, onunla o hazineyi keşfetti" diyerek sâir işarâtın karinesiyle bir mânâ-yı işârî ve bir medlûl-ü mecazî suretinde...
Dal-Lam-Vav (2) +
Delv Kova (burcu) + ...küre-i arz Delv burcundan koşup Hût'taki tedellî eden kanunu tutup, şecere-i hilkatin bir dalıyla semere gibi asıldı.
Tedelli Eğilme, tevazu gösterme Tedelli eden bu dala biz de asılmalıyız, oraya alsın bizi.
Dal-Mim-Dal-Mim (1) +
Demdeme Kızgın ses Dinle, havadaki demdeme, kuşlardaki civcive, yağmurdaki zemzeme, denizdeki gamgama, ra'dlardaki rakraka, taşlardaki tıktıka birer mânidar nevaz.
Dal-Mim-Ğayn (1) +
Dimağ Beyin İmanın yeri kalbdir; dimağ ise oluyor mâkes-i nur-u iman.
Dal-Mim-Nun (1)
İdman Alıştırma Mâsum çocukların hastalıklarını, o nazik vücudlara bir idman, bir riyazet ve ileride dünyanın dağdağalarına mukavemet verdirmek için bir şırınga ve bir terbiye-i Rabbâniye gibi, ...
Dal-Mim-Ye/Vav (1) +
Dem Kan + Bu vaziyete karşı gayet ihtiyat ve mümkün olduğu kadar eski mahpuslardan gücenmemek ve gücendirmemek ve ikiliğe meydan vermemek ve itidal-i dem ve tahammül etmek ve mümkün olduğu derecede bizim arkadaşlar uhuvvetlerini ve tesanüdlerini tevazu ile ve mahviyetle ve terk-i enâniyetle takviye etmek gayet lâzım ve zarurîdir.
Dal-Nun-Ra (1) +
Dinar Altın para (eski) + Hem bâhemdir bir dinar ve bir dirhem o lezzet, berhem-zened.
Dal-Nun-Vav (5) +
Deni (Deniyyet) Aşağı(lık) (Mimsiz medeniyyet) Şeytan gibi şahısların, bir menfaat-i hasise için ayağını öpmekle zillet gösterir denî bir muanniddir.
Dünya Yerküre + Dünya kazûratından temizlenmek üzere bir gusül lâzımdır.
Edna En/daha alçak + Zira hayat-ı dünyeviyesine lâzım olan amel ve iktidar cihetinde en ednâ bir serçe kuşuna yetişmez.
Tedenni Gerileme Ve ondan terakkiyat ve tedenniyat çıkmış.
Denaet Alçaklık, aşağılık Muîn-i zâlimîn dünyada erbâb-ı denâettir,
Dal-He-Ra (2) +
Dehr/Dehir Uzun zaman dilimi, dönem Herkes, zaman ve dehirden şikâyet ediyor.
Dehri (Dehriyyun) Zamana tapan sapık fırka mensubu (Bu sapık fırka) ...kuvve-i akliye dalında, âlem-i insaniyetin dimağına dehriyyun, maddiyyun, tabiiyyun gibi meyveleri vermiş, beşerin beynini bin parça etmiştir.
Dal-He-Şın (3)
Dehşet Kokup kaçılacak şey Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi "Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler" de,...
Müthiş/Müdhiş Dehşetli Müthiş bir halecan ve heyecan hisseder.
Tedehhüş Korkmak Acaba, dünya gibi koca, büyük ve gafletle karanlıklı, vahşetli ve hâlî bir haneye birisi girse, ne kadar tedehhüş, tevahhuş, telâş eder,...
Dal-He-Lam-Ze (1)
Dehliz Koridor ...ehl-i Kur'ân ve imana, dehliz-i cinandan rahmet-i Rahmân'a ve zindan-ı dünyadan bostan-ı bekaya açılan bir kapıya döner.
Dal-He-Nun (3) +
Dühn Yağ + Meselâ incirin meyvesine halis bir süt, narın semeresine bir şarab-ı tahur, zeytininkine bir dühn-ü mübarek ve cevizinkine bir zeyt-i münevver ve hakeza, her birisine lâyık ve muvafık rızık i'ta etmektedir.
Müdahene Dalkavukluk Zilleti olan, herkese karşı kendisini zelil gösterir. Bu ise riyadır. Riya ise müdahenedir. Müdahene dahi kizbdir.
Müdahin Dalkavuk Hem de, mağlûp biçare bir reise yahut müdahin memurlara veyahut mantıksız bir kısım zabitlere itimat edilirse ve dinin himayesi onlara bırakılırsa mı daha iyidir;...
Dal-He-Ye (3) +
Dahi (Dahiye) Çok zeki; afet Sol tarafıma baktım; müthiş zulümat dalgaları içinde azîm fırtınalar, dağdağalar, dâhiyeler hazırlandığını görüyor gibi oldum.
Deha Yüksek zeka Dehâ dimağda işler; kalbi de karıştırır.
Devahi Felaketler İşte, küre-i zemin gibi ağır ve âlem-i İslâmiyete çökmüş olan mesâib ve devâhiye karşı nokta-i istinadınız, muhabbetle ittihadı, mârifetle imtizac-ı efkârı, uhuvvetle teavünü emreden nokta-i İslâmiyettir.
Dal-Vav-Elif (1)
Dâ'/Da' Hastalık Visal nefs-i zeval oldu * Devayı ayn-ı dâ’ gördüm.
Dal-Vav-Ra (16) +
Dair Bir şey etrafında dönen, hakkında Ecnebî Feylesofların Kur'ân'ı Tasdiklerine Dair Şehadetleri
Daire Yuvarlak; ofis + (Hezimet anlamında) Daire daire üstünde, ayrı ayrı nazik vazifelerle saray ehli meşguldürler.
Dâr/Dar Mekan, ev + Hem dünyada gençliğe muhabbet, yani, ibadette gençlik kuvvetini sarf etmenin neticesi, dâr-ı saâdette ebedî bir gençliktir.
Devair Daireler Elbette, bütün devâir-i rububiyetle alâkadardır.
Deveran Dönme İşte, şu kâinattaki raks ve deveran, seyr ü cevelân ve temâşâ-i tesbihfeşan ve fusul-ü erbaa ve gece-gündüzdeki seyeran gibi ef'al, eğer vahdete verilse,...
Devr/Devir (Devre/Devire) Dönüş Sonra, İhtilâl-i Kebîr gibi çok inkılâplarla, o devir de ecîr devrine inkılâp etmiş.
Devran Dönme Madem bu kâinatın heyet-i mecmuasından, arzın yevmî ve senevî devranından tâ insanın simasına ve başının duygular manzumesine ve kandaki beyaz ve kırmızı küreyvâtın devranına ve cereyanına kadar küllî olsun cüz'î olsun herbir şeyde hikmetli ve dikkatli bir intizam var.
Devvar Durmayıp dönen Şu semâvât ehli ne birer mescid-i seyyar/Birer hane-i devvar, birer ulvî âşiyâne,
Diyar Dârlar, mekanlar Çünkü, ecnebî diyarına, lisan-ı şeriatta "dâr-ı harp" denilir.
Edvar Devirler, devreler Zira beşer, edvarda esirlik istemedi, kanıyla parçaladı.
İdare Çekip çevirmek, yönetim İdare ve âsâyişe ilişmeyen şiddetli muhalifler, her hükûmette bulunur.
Medar Sebep; etrafında dönülen şey; yörünge ...insanın ehl-i sevâhil kısmının kısm-ı âzamının medar-ı taayyüşleri balıktır ...
Müdevver (Müdevveriyet) Yuvarlak(lık) Kim dine istinadla, himayet yolunda müdevveriyet-i arzı inkâr ederse, sadîk-ı ahmaktır, adüvv-ü şedidden daha ziyade zarar vermiş olur.
Müdir/Müdür İdare eden Çünkü kadının—aile hayatında müdir-i dahilî olmak haysiyetiyle kocasının bütün malına, evlâdına ve herşeyine muhafaza memuru olduğundan—en esaslı hasleti sadakattir, emniyettir.
Mütedair Alakalı, dair Bu maksatla yaptıkları muhabere mektuplarının münderecatında, hükûmete karşı kötü maksat beslemedikleri ve bir cemiyet veya tarikat kurmak fikriyle hareket etmedikleri anlaşılmış olduğuna mütedair olduğu görülmüş;...
Tedvir Döndürmek Şu kâinatın Sahip ve Mutasarrıfı, elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek tedvir ediyor ve herşeyi bilerek, görerek terbiye ediyor ve herşeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faideleri irade ederek tedvir ediyor.
Dal-Vav-Lam (4) +
Devlet Ülke; Kuvvet Azametli Bahtsız Bir Kıt'anın, Şanlı Tali'siz Bir Devletin, Değerli Sahipsiz Bir Kavmin Reçetesi
Düvel Devletler Düvel-i İslâmiyede velev nadiren olsun gayr-ı müslim, askerlikte istihdam olunmuştur.
Müdavele Alış-veriş, dolaşma Şu Risale, bir meclis-i nuranîdir ki Kur'ân'ın şu münevver, mübarek şakirdleri, içinde birbiriyle mânen müzâkere ve müdâvele-i efkâr ediyorlar.
Tedavül Dolaşma Bugün ellerde tedavül eden Kur'ân'ın Hazret-i Muhammed'e (a.s.m.) vahyolunan kitabın aynı olmasıdır.
Dal-Vav-Mim (5) +
Daim (Daime, Daimi, Daima) Sürekli + Mertebece birbirine yakın olanlar birbirinin makamlarını taklit edebilirler, muvakkaten insanları iğfal ederler; fakat daimi iğfal edemezler.
Devam Sürme Belki, Risale-i Nur şakirtlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi.
İdame Sürdürme Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini idame ettirir.
Müdavemet Devamlılık Namazda lâzım olan tâdil-i erkân, müdavemet, muhafaza gibi "ikame"nin mânâlarını müraat etmeye işarettir.
Müdavim Devam eden Cümlenin cümle-i ismiye şeklinde zikredilmesi, tesbihin melâikeye bir seciye olduğuna ve melâikenin tesbihata mülâzım ve müdavim olduklarına işarettir.
Dal-Vav-Nun (4) +
Divan Büyük meclis; şiirlerin toplandığı kitap Risale-i Nur şakirtlerine küçük bir mesnevî ve imanî bir divandır.
Dûn/Dun Aşağı + Ve keza bir sivrisineğin yaratılışı, san'atça filin hilkatinden dûn değildir.
Madun Alt Evet, acaib-i san'at ve garaib-i hilkat noktasında cüz'iyat külliyattan geri değil; çiçekler yıldızlardan aşağı değil; çekirdekler ağaçların mâdûnunda değil; belki çekirdekteki nakş-ı kader olan mânevî ağaç, bağdaki nesc-i kudret olan mücessem ağaçtan daha aciptir.
Tedvin Düzenleme ...tesis-i İslâmiyette ve tedvin-i şeriatta Sahabelerin cüz'î hadiselerini dahi nazar-ı ehemmiyete almasında,...
Dal-Vav-Ye (3)
Deva İlaç Birinci kelimenin ırkını kesecek tek bir devâsı var ki, o da vücub-u zekâttır.
Edviye Devalar Elbette böyle küllî ve dehşetli tahribata ve rahnelere ve yaralara, hakkalyakîn derecesinde, dağlar kuvvetinde hüccetler, cihazlar ve bin tiryak hâsiyetinde mücerreb ilâçlar ve hadsiz edviyeler bulunmak gerektir ki, ...
Tedavi İyileştirme Tedavi için ilâçları almak, istimal etmek meşrudur; fakat tesiri ve şifayı Cenâb-ı Haktan bilmek gerektir.
Dal-Ye-Nun (8) +
Deyn Borç + Halbuki, bağındaki meyveleri, kaç senede deynine kâfi gelmeyecek.
Deyyan Herkesin hesabını bilen Allah Yâ Deyyân! Beni çirkin günahlarımın arkadaşlıklarından kurtar!
Din Hak yol + Din-i hak, saadetin fihristesidir.
Diyanet Din işleri Hattâ siz isterseniz kendi hesabınıza, onları müftüler neşretmek niyetiyle Diyanet Reisine verirsiniz.
Edyan Dinler Bütün ehl-i edyan, "melekü'l-cibal, melekü'l-bihar, melekü'l-emtar" gibi, her nev'e göre birer melek-i müekkel, vahyin ilhamı ve irşadıyla bulunduğunu kabul ederek, o namlarla tesmiye ediyorlar.
Medyun Borçlu Borcu çok, ziyade medyun; borç sahipleri de Yahudiler.
Müdayene Bakara 282. ayet En büyük olan Müdayene âyeti sahifeler için, Sûre-i İhlâs ve Kevser, satırlar için bir vahid-i kıyasî ittihaz edildiğinden, Kur'ân-ı Hakîmin bu güzel meziyeti ve i'câz alâmeti görülüyor.
Mütedeyyin Dindar Hâzık, mütedeyyin hekimlerin tavsiyelerini tutmak, ehemmiyetli bir ilâçtır.

Zel (ذ) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Zel-Elif (4) +
Haza Bu, şu, o + Âhirzamanın dehşetli bir şahsı sabah kalkar, alnında 'Hâzâ kâfir' yazılmış bulunur.
Zat Kendi + Bu zat, Hüsrev gibi Nura müştak ve dirayetli bir talebemdi.
Zaten Esasen Zaten bu ciheti siz takdir etmişsiniz.
Zevat Zatlar Bu âsâr-ı kudsiyeye o zevât-ı âlîşan ancak tercüman hükmündedirler.
Zel-Elif-Be (1) +
Zi'b/Zib Kurt + Bir kurt, keçilerden birisini tutmuş; çoban, kurdun elinden kurtarmış. Zi'b demiş:
Zel-Be-Ha (3) +
Mezbaha Hayvan kesim yeri Zemin ise bir mezbele, bir mezbaha, bir bataklığa dönecekti.
Mezbuh (Mezbuhane) Boğazlanan (Boğazlanır gibi) Ölümle bir hareket-i mezbuhânenin ıztırabını çeken cismimin cenazesini taşıyan bir tabut suretinde göründü" denilmektedir.
Zebh/Zibh Boğazlama + İşte, Kur'ân-ı Hakîm, Hazret-i Mûsâ aleyhisselâmın risaletiyle, o milletin seciyelerine girmiş ve istidatlarına işlemiş olan o bakarperestlik mefkûresini kesip öldürdüğünü, bir bakarın zebhiyle ifham ediyor.
Zel-Be-Zel-Be (4) +
Mütezebzib Kararsız ...ve bütün mevhum olan kör, sağır ve birbirine zıd ve müteşâkis erbabın arasında mütezebzib ve mütereddid bir şekilde kalmaktansa;
Müzebzib Karıştıran Başka müzebzibler gibi, taklidî ve hilaf-ı şeriat telakki etmedim.
Müzebzeb Karmakarışık, beceriksiz + Eğer edeb böyle ise ve efkâr-ı umumî böyle müzebzeb olsa; şahid olunuz, ondan vazgeçtim.
Tezebzüb Kararsızlık Sema ehli, arz ehli gibi hayırların ve şerlerin karışmasından ve zıtların içtimaından meydana gelen münakaşa ve ihtilafat ve tezebzüb içinde değillerdir.
Zel-Hı-Ra (2) +
İddihar İhtiyaç için saklamak Çünkü o Hakîm-i Zülcelâl, zîhayatın bedenine gönderdiği rızkın bir kısmını ihtiyat için şahm ve içyağı suretinde iddihar eder.
Zahire Saklanan (yiyecek) Evet, bütün ehl-i ihtisas ve müşahedenin ve bütün ehl-i zevk ve keşfin ittifakıyla, o uzun ve karanlıklı ebedü'l-âbâd yolunda zad ve zahîre, ışık ve burâk, ancak Kur'ân'ın evâmirini imtisal ve nevâhîsinden içtinab ile elde edilebilir.
Zel-Ra-Ra (3) +
Zerrat Zerreler Hem, tahavvülât-ı zerratta boğulan maddiyyunları susturan ve zerrâtın tahavvülâtı ve harekâtını, vazife ve intizamlarını emsalsiz bir tarzda ispat eden "Otuzuncu Söz" nâmındaki Zerrat Risalesine...
Zerre En küçük parça + Zerre şemse kardeş olur.
Zürriyet Soy, nesil + ... ve Hazret-i Fatıma'nın zürriyetinin nesl-i mübareki, âlem-i İslâmda Ehl-i Beyt ünvanını alarak âli bir şeref kazanacaklarını ...
Zel-Ra-Ayn (1) +
Zira' Dirsek-orta parmak ucu arası uzunluk, arşın + Çünkü, her otuz üç zıra' derinliğinde, tahminen bir derece hararet artar.
Zel-Ra-Vav (2) +
Zariyat Savuran rüzgârlar (Sure adı) + Sure-i Ez-Zariyat 1280 tarihinden sonraki fırtınalı vukuata hurufatıyla haber veriyor ve muvafıklarını şahit gösteriyor.
Zirve En tepe nokta ...o dağların yüksek zirvelerinden o haşyet verici tecelliyât-ı celâliyenin zuhuruyla taşlar parçalanarak,...
Zel-Ayn-Nun (1) +
İz'an/İzan Teslim olup itaat etme ...sağı bittecrübe teslim-i kalb ve vicdan; solu biaynelyakîn teshir-i akıl ve iz'an; ...
Zel-Kef-Ra (12) +
Ezkar Zikirler Evet, namazın mütenevvi ezkâr ve harekâtıyla işaret ettiği vezâifi, makamatı mufassalan gördüler.
Mezkur Bahsi geçen; Allah'ın ismi (Zikre layık) + İşte, hava unsuru yalnız nakl-i asvat vazifesinde mezkûr cilve-i vahdâniyeti ve mezkûr acaibi gösterdiği ve dalâletin hadsiz muhaliyetini izhar ettiği gibi; ...
Müzakere (Müzakerat) Fikir alış-verişi (verişleri) Şu Risale, bir meclis-i nuranîdir ki Kur'ân'ın şu münevver, mübarek şakirdleri, içinde birbiriyle mânen müzâkere ve müdâvele-i efkâr ediyorlar.
Müzekker Erkek Müenneslerin cemaatine, iki katlı müennes olduğu halde, müzekker fiili olan قَالَ buyurması;...
Müzekkir (Müzekkire) Hatırlatan + ...hem de evamirine olan itaati temin ve tesis eden azamet-i Sâniin tasavvurunu zihinlerde idame edecek bir müzekkire-i mükerrere olan ibadete muhtaçtır.
Tezekkür Hatırlama, zikretme Bu itibarla, ehl-i dalâl ile ehl-i kemâl, nisyan ve tezekkürde müteâkistirler.
Tezkar Zikretme, hatırlatma Duada tekrar, zikirde tezkâr, dâvette tekid lâzımdır.
Tezkere İzin belgesi, pusula ...ölüm bizim için, sırr-ı Kur'ân ile, idam-ı ebedîden terhis tezkeresine çevrilmiş.
Tezkir (Tezkire) Hatırlatma + Onun içinde tâlim, hem müsellemâtı tezkir.
Zakir Zikreden + Bütün zerrat-ı mevcudat .... Birer zâkir, müsebbih gör.
Zikr/Zikir Anma + ...o halka-i kübrâ-yı zikirde, ellerinde tesbihler Sübhânallah otuz üç, Elhamdü lillâh otuz üç, Allahu ekber otuz üç defa tekrar ederler.
Zükuret Erkeklik Çünkü, âyet yalnız zükûret ve ünûset keyfiyetine değil, ...
Zel-Kef-Vav (4) +
Ezkiya Zekiler ...bütün ezkiya-yı âlemin nazarlarını dikkate celbeder...
Zeka Kavrama çabukluğu Bir noktayı cihan yap, o cihana hâkim ol,
Zira senin bir noktanda, güneş kadar zekâ var.
Zekavet Zekilik Ekseriyetçe sebeb-i hüsran olan hırsı tahrik eden iktidar ve ihtiyar ve zekâvet, bir kısım büyük ediplerde o edipleri bir nevi dilenciliğe kadar sevk ettiği gibi, zekâvetsiz, kaba, çok âmî adamların tevekkülvâri iktidarsızlıkları dahi onları zenginliğe îsal etmesi...
Zeki Aklı iyi çalışan Zeki dostum, kalb çok arzu ederdi, ehl-i fenden envâr-ı imaniyeye ve esrar-ı Kur'âniyeye iştiyak derecesinde ihtiyacını hissetmek cihetinde Hulûsi Beye benzeyecek adamlar ileri atılsın.
Zel-Lam-Kaf (1)
Zelaka Keskin çıkan be, te, ra, kaf, mim, lam karfleri Sûrelerin başında mezkûr olan huruf, hurufâtın aksâm-ı malûmesi olan mechûre, mehmûse, şedîde, rahve, zelâka, kalkale gibi aksâm-ı kesiresinden, herbir kısmından nısfını almıştır.
Zel-Lam-Lam (7) +
Mezellet Alçaklık Bugün âlem-i İslâmdaki tezahürat da gösteriyor ki, âlem-i İslâmı uyandıracak, şu mezelletten kurtaracak, yine o histir.
Müzellel Alçalmış ... koca küre-i arz, bütün sekeneleriyle birlikte onun taht-ı emrinde müsahhar, müzellel bir hayvan gibi duruyor.
Tezellül Küçülme Tezellül için, kuvvet almaya muhtaçtırlar.
Tezlil Küçümseme, hor görme + İman bunu iktiza ediyor ki, tahakküm ve istibdat ile başkasını tezlil etmemek...
Zelil Alçak ...melâikeye karşı rüçhâniyet kazanan bir sahib-i mertebe-i hilâfet-i arziyeyi, en zelil bir hayvan-ı fâni-i zâilden daha zelil, daha zayıf, daha âciz, daha fakir bir derekeye atar ve mânâsız, karma karışık, çabuk bozulur bir âdi levha derekesine indirir.
Zillet Aşağılık + Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız.
Züll Küçüklük + Hâlık-ı Âlem züll ve zilletlerden münezzehtir.
Zel-Mim-Mim (6) +
Mezmum Kötülenmiş + Demek, zem ve gıybet, aklen, kalben ve insaniyeten ve vicdanen ve fıtraten ve asabiyeten ve milliyeten mezmumdur.
Zem Kötüleme Demek, zem ve gıybet, aklen, kalben ve insaniyeten ve vicdanen ve fıtraten ve asabiyeten ve milliyeten mezmumdur.
Zemime Kötülenmiş Fazla şefkat elemdir, fazla gazap zemîme…
(Ehl-i) Zimme İslam devletindeki anlaşmalı gayrımüslimler Hem mezheb-i Hanefiyede, ehl-i zimmeden olan bir kâfirin şehadeti makbuldür;
Zimmet Sorumluluk, üstlenme + ... borç ve zimmet olan farz namazın o zamanlara tahsisi nihayet hikmettir.
Zimmi Ehl-i zimme, İslam devletindeki anlaşmalı gayrımüslimler Kâfir eğer zimmî olsa veya musalâha etse hakk-ı hayatı var" diye usul-i şeriatın bir düsturudur.
Zel-Nun-Be (4) +
Müznib (Müznibin) Günahkar(lar) Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın ümmetine şefkatinin derecesini ve bihakkın şefîu'l-müznibîn olduğunu göstermekle beraber,...
Zenb Günah + Ey cirmi ve cismi küçük ve cürmü ve zulmü büyük ve ayıp ve zenbi azîm biçare insan!
Zeneb Kuyruk İşte, o iki dairenin tekatu' noktasına, "baş" mânâsına "re's," diğerine "kuyruk" mânâsına "zeneb" demişler.
Zünub Günahlar Belki Cenâb-ı Hak, bu eseri ona kefaret-i zünub yapacak ve bu tefsiri de tam anlayacak adamları yetiştirecek inşaallah.
Zel-He-Be (8) +
Mezahib Yollar Mezâhibin ihtilâfı ise, Sahib-i Şeriatin gösterdiği nazarî düsturların tarz-ı tefehhümünden ileri gelmiştir.
Mezheb/Mezhep Yol Elcevap: İ'câz-ı Kur'ân'da iki mezhep var:
Müzehheb Yaldızlanmış Şems, demiri altından yapılmış mühezzeb, müzehheb, zırhlı bir sefine gibi esîrden olan...
Müzehhib Süsleyen Mühezzib-ı ahlâk da dindir.
Tezhib/Tezhip Süsleme Hem de intizam-ı idareden ziyade tezhîb-i ahlâka muhtacız.
Zehab Gitme, zan, yanlış düşünce + Fakat, o yazıları, o harfleri tabiata ve esbaba isnad eden herifler, imtina ve muhalin en suubetli ve çıkmaz bir yoluna zehab etmiş olurlar.
Zeheb Altın + Lâkin o bahr-i semada o zeheb-i zâib cereyan ediyor.
Zahib Zanneden + Hayal ve mesmuuma nazaran, huzurunuzun muhtel olduğuna zâhibim.
Zel-He-Nun (2)
Ezhan Zihinler Gaye-i hayal olmazsa veyahut nisyan veya tenâsi edilse, ezhan enelere dönüp etrafında gezerler.
Zihin Akıl Vicdanın anâsır-ı erbaası ve ruhun dört havassı olan "irade, zihin, his, lâtife-i Rabbaniye" her birinin bir gayetü'l-gàyâtı var:
Zel-Vav (1) +
Ze/Zel/Zu/Zül/Zi/Zevil Sahiplik eki + Fakat sair zevilhayat, bütün gayelerde sana müsavi olamaz.
Zel-Vav-Be (2)
İzabe Eritme İşte, beşerin san'at cihetinde en ileri gitmesi ve maddî kuvvet cihetinde en mühim iktidar elde etmesi, telyîn-i hadid iledir ve izâbe-i nuhas iledir.
Zaib Erimiş Lâkin o bahr-i semada o zeheb-i zâib cereyan ediyor.
Zel-Vav-Kaf (4) +
Ezvak Zevkler ...bütün o hakikatsiz, tatsız, akıbetsiz ezvâk-ı dünyeviye yerine, hakikî, daimî ve tatlı ezvâk-ı imaniyeyi Lâ ilâhe illâ Hû'da ve nur-u tevhidde bulduğum gibi, ...
Mezak Manevi zevk Hem bütün evliya ve sıddıkîn ve urefâ ve muhakkıkînin muhtelif meşreplerine ve ayrı ayrı mesleklerine, herbirindeki meşrebin mezâkına lâyık...
Zaik (Kuvve-i Zaika) Tadan (Tat alma duyusu) +
Zevk Lezzetlenme Zevk alır baktıkça insan, bütün eşyadan geçer.
Zel-Ye-Lam (3)
Ezyal Zeyiller Biz eslâfın ezyalini tutmakla beraber, ahlâfın teşebbüsatından dahi geri kalmamaya söz veriyoruz.
Tezyil Ekleme BİR TEZYİL Lafzı süslemek, zinetlendirmek, evet vardır..
Zeyl/Zeyil Ek Ben itiraf ediyorum ki, ben bu zeyilleri unutmuştum.

Ra/Rı (ر) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Ra-Elif-Sin (6) +
Reis Başkan Reis Beyefendi, Kararnamede üç madde esas tutulmuş:
Re's/Res Baş + İşte, o iki dairenin tekatu' noktasına, "baş" mânâsına "re's," diğerine "kuyruk" mânâsına "zeneb" demişler.
Re'sen/Resen Bizzat, doğrudan Halbuki o gafiller, kendi lisan-ı gafletleriyle kaderi re'sen inkâr etmektedirler.
Riyaset Reislik Demek Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali (radıyallahu anhüm) Sıddıktan sonra riyaset-i İslâmiyete geçecekler ve şehid olacaklar.
Rüesa Reisler Hayat-ı içtimaiyeye ve füruat-ı şer'iyeye dair ekser ahkâmlar, Havariyun ve sair rüesa-yı ruhaniye tarafından teşkil edildi.
Ruus Başlar …tam serbestiyetle, bilâperva ve kemâl-i vüsûk ile alâ ruûsi'l-eşhad zikr ve naklinden güneş gibi sıdk tulû edeceğini göreceksin.
Ra-Elif-Fe (2) +
Rauf Çok şefkatli (Esma);çok şefkatli kişi + شَرَنْطَخٍ Süryanice Rauf ve بَرْكُوتٍ Rahîmdir.
Re'fet/Refet Şefkat + …Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ümmetine karşı kemâl-i şefkat ve nihayet re'fetini gösterdikten sonra,…
Ra-Elif-Ye (8) +
İrae Gösterme Ve o irâe ile, kalbi vahşet-i mutlakadan ve ruhu hüzn-ü elîmden kurtarıp, ebedî bir ferahı, daimî bir süruru temin eder.
Mir'at/Mirat Ayna Vücut burhan-ı Zât oldu, / Hayat, mir'ât-ı Haktır, gör.
Mürai Riyakar Sırf o mürâi ruhtan gelen, yalancı fikirden çıkan meş'um sözünü doğru göstermek için, İslâm mağlûbiyetini, İslâm perişaniyetini arzu eder, alkışlar, hasmın darbesinden mütelezziz olur.
Ree Akciğer Diğer kısmı, enkazı toplayan bulanık kanın mecrâsıdır ki, şu ikinci ise, kanı "ree" denilen, nefesin geldiği yere getirirler.
Rey/Re'y Görüş; oy + Âlem-i İslâm ulemasının ortasındaki müthiş ihtilâfata ne dersin ve reyin nedir?
Riya İki yüzlülük Bu ise riyadır. Riya ise müdahenedir.
Rü'ya/Rüya Düş + Selef-i Sâlihînde bu çeşit rüyalar görülmüş
Rü'yet/Rüyet Görme, bakma Adem-i rü'yet, adem-i vücuda delâlet etmez.
Ra-Be-Be (6) +
Erbab Rabler; ustalar Başta Neseî olarak, erbab-ı siyer, Osman ibni Huneyf'ten haber veriyorlar ki:
Mürebbi (Mürebbiye) Terbiye edici (Aynı zamanda Ra-Be-Ye kökünden gelir) "Allah, Rab, Mâlik, Müdebbir, Mürebbi, Mutasarrıf ve Nâzım" isimlerine şehadet ettiklerini ispat eder.
Rab Yaratıcı (Esma); efendi + …Bâis ismi Vâris burcunda, Muhyî ismi Muhsin burcunda, Rab ismi Mâlik burcunda birer güneş gibi tulû ettiler.
Rabbani (Rabbaniyye) Rabbe ait; Rabbe ibadet eden + …Hazret-i Zeynep'i tezevvücü, sırf bir emr-i İlâhi ve Kader-i Rabbani ile olduğunu beyan ediyor.
Rububiyet Rablık, terbiye edicilik İşte, şu misalimizde meşhud ve kat'iyyü'l-vücud olan bir cemâl-i Rububiyet, cemâl-i Rububiyet mahiyetinde daim iken, ayn-ı çirkinlik olsun. İşte, dünyada muhal ve bâtıl misallerin en acibidir.
Terbiye Kemale ulaştırma (Aynı zamanda Ra-Be-Ye kökünden gelir) Terbiye için on beş sene hapse atmaktansa, on beş hafta Risale-i Nur dersini alsalar, daha ziyade onları ıslah eder.
Ra-Be-Ha (1) +
Rıbh/Ribh Kar, kazanç Ta beş hasâretten kurtulup, beş ribhi birden kazanasın.
Ra-Be-Tı (7) +
İrtibat Bağlantı Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritane âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlâs lâzımdır.
Merbut Bağlı Çünkü, hangi bir genç hasta yanıma gelmişse, görüyorum, emsallerine nisbeten bir derece vazife-i diniyeye ve âhirete karşı merbutiyeti var.
Murabıt Kalbini bağlayan Daima onların demdemelerinin mevzuu olan ihlâsı; hem de tekke denilen mânevîleşmiş kışlalarda, tarikat denilen ruhânîleşmiş askerlikte ona murabıt oldukları cihad-ı ekberi ve terk-i iltizam-ı nefsi;…
Mürtebit Bağlantılı Aşiretin efradı gibi, İslâm taifeleri de birbirine uhuvvet-i İslâmiye ile mürtebit ve alâkadar olur.
Rabıta Bağ İhlâsı kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi, rabıta-i mevttir.
Rabt/Rapt Bağlama Mevcut telgraf ve telefon teline makinesini küçük bir telle raptetmek gibi, şu adam bu intisapla kendini o hadsiz kuvvete rapteder.
Revabıt Rabıtalar Desâtir-i hikmet, nevâmis-i hükûmetle; kavânin-i hak, revâbıt-ı kuvvetle imtizaç etmezse, cumhur-u avamda müsmir olamaz.
Ra-Be-Ayn (6) +
Erbaa Dört + Fakat Eimme-i Erbaa, Sahabeden ve Mehdi'den sonra en efdallerdir denilir.
Erbain 40 (günlük uzlet) + …Isparta'nın cenubunda, dağda Sidre nam mevkide erbaîn eyyâm-ı mübarekesini tes'id ve hasr-ı tesbihata niyetle…
Murabba Dört köşe, kare Başkası, murabba bir kehribar bulur, ve hâkezâ, …
Rabian Dördüncü olarak + Rabian: Merhum Hafız Ali'nin Lem'alar'ını tashih ettim.
Rebi'ül-evvel/Rebiül-evvel, Rebi'ül-ahir/Rebiül-ahir Arabi 3. ve 4. aylar Bu mübarek Rebiü'l-Evvelin on ikinci gecesi, mübarek bir gecede Üstadımın pek yakınımızda olan Isparta'ya hicreti beni o kadar memnun ve mesrur etti ki,…
Rub/Rubu/Rub' Dörtte bir + Sûre-i İzâ Zülzileti'l-Ardu, rub'u
Ra-Be-Ye (1) +
Riba Faiz + İkinci kelimenin esasını "hurmet-i ribâ" ile kal' edip tedavi eder.
Terbiye, Mürebbi (Bkz. Ra-Be-Be kökü)
Ra-Te-Be (9)
Meratib Mertebeler Ve onunla, o meratib-i münkeşife-i meşhude veya mutasavvere ilân edilebilir.
Mertebe Derece, kademe Birinci Mertebe çok kıymettar bir hakikat olmakla beraber çok ince ve derindir.
Müretteb Tertip edilmiş Mahlûkatın her nevine, her ferdine ve o nev'e ve o ferde mürettep olan âsâr-ı mahsusasını müntiç ve istidad-ı kemâline münasip bir vücudun verilmesidir.
Mürettib Tertip Eden; Esma Evet, dünya dârü'l-hikmet ve âhiret dârü'l-kudret olduğundan, dünyada Hakîm, Mürettib, Müdebbir, Mürebbî gibi çok isimlerin iktizasıyla, …
Revatib Namazdan önceki müekked sünnet …Fatiha'nın bir hesapla otuz altı kelimelerine tevafuk işaretiyle, beş farz namaz ve revatibinde ve revatib hükmündeki iki rekat teheccüd namazında yirmi dört saatte otuz altı defa Fatiha'nın tekerrürüne îma eder.
Rütbe Basamak, derece, makam …hafızlıktır pek de büyük bir rütbe.
Rüteb Rütbeler Bir müslim ne derece dine mütemessik ise, o derece kibrinden, gururundan, hatta izzet-i rütebîden fedakârlık etmek gerektir.
Terettüb Bağlı olarak meydana gelme Terettüb, teselsülü yoktur. İlliyet, maluliyet giremez.
Tertib Düzenleme Tertib-i mebâdide tevekkül, tembelliktir.
Ra-Te-Kaf (1) +
Ratkan Yapışık + Sonra ikisinin de ratkanlığını yani yapışıklıklarını izale ve fetk ettik.
Ra-Se-Ye (1)
Mersiye Birisinin ölümü üzerine yazılan şiir Hem aynı zamanda Halil İbrahim'in, vefatım hakkında bir hazin mersiye hükmündeki parlak mektubu, şakirtleri ağlattırdı.
Ra-Cim-Elif (1)
Mürcie Batıl bir fırka …Mûtezile, Cebriye, Mürcie, Mücessime gibi dalâlet fırkalarını…
Ra-Cim-Be (1)
Recep Kameri ay On Sekiz Recep tarihli, Otuz Birinci Mektubun Birinci, İkinci Lem'alarıyla Yirmi Dokuzuncu Mektubun Birinci Remzinin Birinci Makamını, Şaban'ın birinci günü, yani yazıldığından on üç gün sonra aldım.
Ra-Cim-Cim (1) +
İrticac Sarsıntı …medar ve mihverindeki istikrarına ve zelzelenin irticâcıyla medar-ı senevîsinden çıkmamasına sebep, dağların hurucu olduğunu…
Ra-Cim-Ha (6)
Müreccah Tercih edilen Halbuki bir fende veya bir san'atta iki ehl-i ihtisas, binler başkalara müreccahtırlar
Müreccih Tercih eden, tercih ettirici (sebep) Tereccuh bilâ müreccih muhaldir.
Racih Üstün Yani, hasenat râcih ve ağır gelse mükâfatlandırır, kabul eder;
Rüchan/Rüçhan Üstünlük Büyük küçüğe tekebbürü yok, cemaat ferde rüchânı yok.
Tercih Üstün tutma Yoksa, tercih bilâ müreccih caizdir ve vakidir.
Tereccuh Üstün olma Tereccuh bilâ müreccih muhaldir.
Ra-Cim-Ze (1) +
Ercuze Mısraları kafiyeli, kısa ölçülü nazım; Hz. Ali'nin kasidesi …Hazret-i Ali (r.a.) Ercûze'sinde ve Gavs-ı Âzam (k.s.) Kasîde'sinde Resâili'n-Nur'a kerametkârâne işaret ettikleri vakit hem o asra, hem şu asra bakıp hiddetle işaret etmişler.
Ra-Cim-Ayn (7) +
İrca Yöneltme, dayandırma Hava âlemindeki müzehher sümbülü onlara irca ile izah edemez.
İrtica Geri dönme, gericilik …bizi irtica ile ittiham etmeye çalışması öyle bir hatâdır ki, kabrinde onun çok azabını çekecek.
Müracaat Başvuru Beş altı sebep için müracaat etmiyorum ve edemiyorum:
Merci Müracaat yeri + Sonra, o şeriatın tesirini, icrasını, tatbikini temin edecek bir merci, bir sahip lâzımdır.
Mürteci Geri dönen, gerici …ehl-i iman fedakârlarına "mürteci" namını verip onları müttehem etmek, mel'un Yezid'in zulmünü adalet-i Ömeriyeye tercih etmek misillu en vahşî ve zâlimâne bir engizisyon kanununu, beşerin en yüksek terakkiyatına ve adaletine medar olan Kur'ân'ın mezkûr kanun-u esasîsine tercih etmek hükmündedir.
Raci Alakalı + O faidelerden, hayat sahibine, tasarruf ve hizmeti nisbetinde bir hisse ayrıldıktan sonra, bâki kalan gayeler, semereler Fâtır-ı Hakîme râcidir.
Rücu/Rücu' Dayanma, dönme İnsanın vehim, farz, hayal duygularına varıncaya kadar bütün hassaları bilâhare rücû edip bilittifak Hakka iltica ettiklerini …
Ra-Cim-Lam (4) +
Racul/Recül Adam + …müzekkâ olmadığın için, belki sen kendini o recül-ü fâcir bilmelisin.
Rical Adamlar Peygamberin (a.s.m.) evlâd-ı zükûru rical derecesinde kalmayıp, rical olarak nesli, bir hikmete binaen kalmayacaktır.
İrtical (İrticalen) Hazırlıksız (olarak) Bediüzzaman Said Nursî'nin ilân-ı hürriyetin üçüncü gününde irticalen söylediği ve sonra Selânik'te Hürriyet Meydanında tekrar ettiği ve o zamanın gazetelerinin neşrettikleri nutkunun sûretidir.
Mütereccil Erkekleşmiş kadın Biz ise, aldığımız vakit sû-i tâlih cihetiyle ve sû-i intihap tarikiyle müşkilü't-tahsil mehasin-i medeniyeti terk edip, çocuk gibi hevâ ve hevese muvafık zünub-u medeniyet kesb ettiğimizden, muhannes gibi veya mütereccile gibi oluruz.
Ra-Cim-Mim (5) +
Recm/Recim Taşlama + (kafadan atma anlamında) …recm-i şeyâtîne alâmet olan yıldızların düşmesi kesretle vuku bulmuştur.
Racim Taşlanmış + Sırf şeytan-ı racîmden başka ondan nefret eden olmaz.
Mütercim Yazılı tercüme eden Kusura bakmayınız, bu kadarı da, ancak müellifinin mânevî yardımıyla ve Leyle-i Kadrin bereketiyle ve Mevlânâ'nın komşuluğundan istifade ile yapabildim. Mütercim: Abdülmecid Nursî
Terceme/Tercüme Çeviri Kur'ân, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi,…
Tercüman Tercüme eden …İslâmiyetin menbaı ve Kur'ân'ın tercümanı olan zâtın (a.s.m.)…
Ra-Cim-Vav (3) +
Mercu Rica olunan + Gayr-ı mütenahi olan mârifetullah, böyle mahdut olan kelâma sığışmaz. Binaenaleyh, kelâmımdaki iğlâkın mâzur tutulması mercûdur.
Raci (Raciyane) Rica eden (ederek) …umum ümmet demesini râciyâne, dâîyâne Hâlıkından istediğini ifade ve ihtar eder.
Reca/Rica Ümit Yirmi Altıncı Lem'a, "Yirmi Altı Rica"dır.
Ra-Ha-Be (1) +
Merhaba Hoş geldin + Merhaba ey kendi hastalığını teşhis edebilen bahtiyar doktor, samimî ve aziz dostum,…
Ra-Ha-Lam (4) +
İrtihal Ölme, göçme Hasan Feyzi ağabeyimizin irtihali, bizleri cidden müteessir eylemiştir.
Merhale Derece, kademe Nasıl ki şimdi o merhalelerde daima ben benim.
Rahle Ufak ders masası Rahle-i tedrisinizde ahz-ı mevki ettim; huzur-u irfanınıza baş koydum.
Rıhlet Yolculuk + Hakikatte akarsu gibi rıhlet ettiği halde, gafletle sureten incimad etmiş, fikr-i tabiatla kesafet ve küduret peydâ edip âhirete perde olmuştur.
Ra-Ha-Mim (12) +
Erham Daha merhametli + Cenâb-ı Hakk'ın "A'lem, Ekber, Erham, Ahsen" gibi esmâ ve sıfat ve ef'alinde kullanılan ism-i tafdil tevhide naks değildir.
Erhâm/Erham Rahimler + Evet, meselâ mezkûr âyetlerin ferman ettikleri gibi üç karanlık içinde bütün validelerin erhamında insanların suretlerini ayrı ayrı, mizanlı, imtiyazlı, ziynetli ve intizamlı olarak,…
İstirham Merhamet istemek Şifahâne-i kalbinizden tulû eden Otuz Üçüncü Sözünüzle otuz üç cihetten marîz olan kalb-i mecruhumuzu tedavi buyurmanızı bilhassa istirham eylerim.
Merhamet Acıma + …onun hikmetinden daha ekmel bir hikmet ve inâyetinden daha ecmel bir inâyet ve merhametinden daha eşmel bir merhamet ve adaletinden daha ecell bir adalet olamaz ve tasavvur edilemez.
Merhum (Merhume) Rahmete mazhar, vefat etmiş kişi Merhum Hafız Ali'nin Lem'alar'ını tashih ettim.
Müsterhim İstirham eden Bir medet, bir yardım için müsterhimâne tabiata ve anâsıra baktığı vakit, kasavet-i kalble, merhametsizikle karşılaşır.
Rahm/Rahim Bebek kesesi; akrabalık Sonra, mevcudat-ı mâziye kafilesine dahil olan ecdadınla henüz istikbal rahminde kalıp peyderpey vücuda çıkan evlât ve ahfâdın arasında bir tefâvüt var mıdır?
Râhim/Rahim Merhamet eden + Kur'ân'da اَحْسَنُ الْخَالِقِينَ, اَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ gibi kelimat başka hâlıklar, râhimler bulunduğunu iş'ar eder.
Rahîm/Rahim Allah'ın ismi; şefkatli (insanlar için) + Elbette "Yâ Cemîl, yâ Cemîl, yâ Rahîm, yâ Rahîm" diyecekler.
Rahman Allah'ın ismi (Sadece Allah için kullanılır) + Evet, hürriyet-i şer'iye, Cenâb-ı Hakkın Rahman, Rahîm tecellîsiyle bir ihsanıdır ve imanın bir hassasıdır.
Rahmet Allah'ın umumi merhameti + Nimet ciheti ise aşağıdan yukarıya çıkmıyor, belki rahmet hazinesinden geliyor.
Terahhum Merhamet etme Demek bu rahmet ve irade-i nimeti çalıştıran, terahhum ve tahannündür.
Ra-Hı-Sad (3)
Murahhas Delege İngiliz murahhas heyeti reisi Lord Gürzon,…
Ruhsat İzin Ruhsat-ı şer'iye olan kasr-ı namaz ve takdim tehir, vesait-i nakliye bir kararda olmadığı için, onlara bina edilmez.
Terhis Serbest bırakma …ölüm bizim için, sırr-ı Kur'ân ile, idam-ı ebedîden terhis tezkeresine çevrilmiş.
Ra-Hı-Ye (3) +
Rehavet Tembellik Çünkü rızık için sa'y etmenin mukaddemâtını ihzar etmenin en münasip zamanı, serinlik vaktidir. Bu vakit geçtikten sonra bir rehavet ârız olur.
Rahve Harekesiz okunduğunda ses çıkış yerinden az etkilenen harfler Sûrelerin başında mezkûr olan huruf, hurufâtın aksâm-ı malûmesi olan mechûre, mehmûse, şedîde, rahve, zelâka, kalkale gibi aksâm-ı kesiresinden, herbir kısmından nısfını almıştır.
Terahi Sonraya bırakma ثُمَّ mâbadinin, mâkablinden bir zaman sonra vücuda geldiğine delâlet eder ki, buna "terâhi" denilir.
Ra-Dal-Dal (9) +
İrtidat Dinden dönme Hem Yemâme gibi bir kısım yerlerde irtidat vuku bulacağını haber vermiş.
İstirdat Geri alma Ve maksat da Sultan Abdülhamid'den istirdad-ı hürriyet değilmiş.
Radde Kerte, son nokta Dördüncü satırda فَلَا حَيَّةٌ تَخْشٰى fıkrasıyla bin üç yüz kırk sekiz (1348) raddelerinde…
Red/Ret Kabul etmeme + Fakat küfr-ü mutlakı kırdığı için, küfr-ü mutlakın altı olan anarşiliği ve üstü olan istibdad-ı mutlakı esasıyla bozar, reddeder.
Merdud Kabul edilemez, reddedilen + Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduddur.
Mürted Dinden dönen Çünkü mürtedin vicdanı tamam bozulduğundan, hayat-ı içtimaiyeye zehir olur.
Mütereddid Kararsız O hakaik-i azîme ki, bütün dünya halkının eşedd-i ihtiyaç ve atş ile, sabırsızlıkla, mütereddid, mütehayyir, "Acaba bir âb-ı hayat bulacak mıyız?" diye bir hâlette iken, …
Terdad Tekrar Duanın şe'ni, terdad ile takrirdir.
Terdid Tekrar Çünkü zikrin tekririnde tenvir, duanın terdidinde takrir, daveti tekrar etmekte ise te'kid vardır.
Tereddüd Kararsızlık Kendimin tereddüdü için değil, çünkü kat'î kanaatim gelmiş.
Ra-Dal-Fe (5) +
İstirdaf Beraber gitmeyi istemek …mü'minlerin değer ve kıymetleri bilinsin diye kâfirlerin bahsi istirdaf edilmiş, hemen arkasından gelmiştir.
Müradif Eşanlamlı …o iki daire-i mevhumeden iki kavsi, yılanın müradifi olan tinnîn ile ehl-i hey'et bir teşbihe binaen tesmiye eylediler.
Müteradif Eşanlamlı; birbirini izleyen …ve cüz'iyatın müteradif bahislerini rububiyet-i mutlakanın desatiriyle birleştirmesini;…
Redif Bineğin arkasına binen …mü'minlerin değer ve kıymetleri bilinsin diye kâfirlerin bahsi istirdaf edilmiş, hemen arkasından gelmiştir.
Teradüf Eşanlamlı olma Buna şahit istersen lügatın teceddüd ve tagayyuratının ve iştirak ve teradüfün sırlarına müracaat et.
Ra-Dal-Ye (4) +
Müdara Zahiri dostluk (Türkçe'ye Farsça üzerinden) Biz etmeyiz zemîn-i müdârâya ol emin.
Mütereddi (Mütereddiye) Soysuzlaşmış + (Düşerek ölen hayvan anlamında) …hem hayat-ı içtimaiyeye anarşiliğin en bozuk ve mütereddî tavrıyla husumet eder…
Rida Örtü, üst giysi …bu elmaslar öyle kıymettar birer rida'lardır ki, herkesi her zaman ısıtmaya vâfidir.
Tereddi Soysuzlaşma Çünkü, senin akıl ve kalb ve ruhun gayet derecede tedennî ve tereddî ve sukut edip, pis heves ve rezil nefse inkılâp etmişler, mesholmuşlar.
Ra-Zel-Lam (4) +
Erzel En rezil; ömrün sonundaki acizlik + Komünizm gibi bütün dünyayı tehdit eden erzel âfetin, gizli ve âşikâr, seri ve sinsi tahribatını tamamen neyle önlemek mümkündür?
Rezalet Rezillik Bu gibi rezaleti işlemek insaniyetin şânından değildir.
Rezil Alçak Çünkü, senin akıl ve kalb ve ruhun gayet derecede tedennî ve tereddî ve sukut edip, pis heves ve rezil nefse inkılâp etmişler, mesholmuşlar.
Terzil Rezil etme Ben eskiden beri tahakküme ve terzile karşı boyun eğmemişim.
Ra-Ze-Kaf (9) +
Erzak Rızıklar Hem meselâ, nasıl ki, gayet mükemmel bin bir çeşit erzak etrafından celb edip içinde muntazaman istif ve ihzar edilmiş depo ve iâşe ambarı ve dükkân şeksiz, bir fevkalâde iâşe ve erzak mâlikini ve sahibini ve memurunu bildirir.
İrzak Rızık verme Bana rızık vermek ve it'âm etmek için değil" meâlindeki âyet, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma ait it'âm ve irzâkı murad etmek gerektir.
Merzuk Rızıklandırılan Beka dahi, semere-i rızık mahsulü olduğu için, "basar, sem', kelâm" sıfatlarını iktiza eder ki, merzuk, istediği zaman ihtiyacını görsün,…
Mürtezik Rızıklanan Mürtezik hayvanlara zevk ve rüyet ve şemm, birer âlet vermiş.
Müterezzik Rızıklanan …ve o rahmet içindeki rızk-ı âmm ve her müterezzika lâyık bir tarzda rızık vermek, öyle parlak bir hâtem-i tevhiddir ki, bütün bütün kör olmayan görür.
Razık Rızık veren Allah + …bir Ganiyy-i Mutlak ve Kerîm-i Mutlak ve Kadîr-i Mutlak olan bir hâmi ve râzıkları vardır ki, herşey ve her zîhayat Ondan istiâne eder,…
Rezzak Rızık verici Allah + Bu fiilî isimlerin, Gaffar ve Rezzak, Muhyî ve Mümît gibi pek çok nevileri vardır.
Rızk/Rızık Allah'ın ihtiyaçlarımıza yönelik ihsanı; yiyecek + Herbir zîhayatın rızkı taahhüd-ü Rabbânîsi altında olduğundan, açlıktan ölmek olmamak lâzım gelir.
Terzik Rızıklandırma …yani, meselâ hayat vermek fiili içinde, aynı anda iaşe ve terzik fiili görünüyor.
Ra-Sin-Be (2)
Teressüb Dibe çökme …içinde yanarlar, zâhiren mahvolur, fakat o fabrikanın imbiklerinde çok kıymettar kimya maddeleri ve edviyeler teressüp eder.
Tersib Dibe çöktürme Zira dağlar suyun mahzeni, havanın tarağı (gazat-ı muzırrayı tersip edip havayı tasfiye eder)…
Ra-Sin-Hı (2) +
Rasih Derin, sağlam + Yani, Onun vücudu zâtîdir, ezelîdir, ebedîdir, ademi mümtenidir, zevâli muhaldir ve tabakat-ı vücudun en râsihi, en esaslısı, en kuvvetlisi, en mükemmelidir.
Rüsuh Sağlamlık Demek, vücut rüsuh peydâ ettikçe, kuvvet ziyadeleşir; az bir şey, çok hükmüne geçer.
Ra-Sin-Lam (10) +
İrsal Gönderme …o hayat-ı Ezeliyenin şuââtı, celevâtı, münâsebâtı olan "irsâl-i rusül" ve "inzâl-i kütüb" rükünlerine bakar,…
Mürsel (Mürselin) Peygamber(ler); Sahabe ravisi/ravileri zikredilmemiş hadis + Öyle Muhammed (a.s.m.) ki, icmâ ve tasdiklerine mazhar olmakla, enbiya ve mürselîne siyadet ünvanını; ve ittifak ve tahkiklerini almakla, imamü'l-evliyâ ve'l-ulemâ lâkabını almıştır.
Mürselat Sure Sûre-i Mürselât'ta وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ ayeti…
Mürsil Gönderen + Ve nitekim mektupların, mürsillerin bulunduğu yerden değil, başka yer postahanesinden verilerek gönderilmekte olduğu.
Resail Risaleler …Resâili'n-Nur şakirtleri az bir zaman sonra tezahür ettiklerinden,…
Rasul/Resul Peygamber, elçi + Lâfz-ı Resul'deki nükte-i azîmenin beyanında yüz altmış âyet yazıldı.
Risalat Risaleler …bir taraftan aklı gözlerine inmiş olan maddiyunlar ve emsâli tabakasına karşı, Mektûbatü'n-Nur ve Risalâtü'n-Nurla meydan okuyarak…
Risale Kısa eser, mektup Ve beni ve Risale-i Nur Talebelerini nefis ve şeytanın şerrinden ve kabir azabından ve cehennem ateşinden muhafaza eyle!
Risalet Peygamberlik + Risalet ve İslâmiyetle mücehhez olan hakikat-ı Muhammediyedir ki, risalet noktasında en muazzam icmâ ve en vâsi tevatür sırrını ihtiva eden mecmû-u enbiyânın şehadetini tazammun eder.
Rusul Peygamberler + …o hayat-ı Ezeliyenin şuââtı, celevâtı, münâsebâtı olan "irsâl-i rusül" ve "inzâl-i kütüb" rükünlerine bakar,…
Ra-Sin-Mim (7)
İrtisam Resmedilme Tedâi-yi hayalât, tahattur-u faraziyat, bir nevi irtisam-ı gayr-ı ihtiyarîdir.
Merasim Tören …ve girmenin âdâbını ve seyrin merasimini bildirip, o görünmeyen sultana karşı marziyâtı dairesinde teşrifat merasimini tarif etsin.
Resm/Resim Çizim, çizme; merasim Hâlbuki tarif ya had, ya resim ile olur.
Ressam Resim çizen …birbirinden nihayet uzak mebde' ve müntehâsının ortasında uzuvlarının aynı şekil ve suretini gösterecek muvafık tersimatla doldursa, elbette şüphe kalmaz ki, o ressam bütün o gaybî ağacı gayb-âşinâ nazarıyla görür, ihata eder, sonra tasvir eder.
Resmi (Resmiyet) Devlet adına/tarafından Elbette onu yeniden resmiyete koyup dedikodulara meydan açmamak, idarece zarurîdir.
Teressüm Resmedilme Meselâ, güneşin tamam tecelliyatını deniz yüzünde parlıyan bir kabarcığın içinde teressüm eden bir timsalciğinde taleb eder.
Tersim Resmetme …birbirinden nihayet uzak mebde' ve müntehâsının ortasında uzuvlarının aynı şekil ve suretini gösterecek muvafık tersimatla doldursa, elbette şüphe kalmaz ki, o ressam bütün o gaybî ağacı gayb-âşinâ nazarıyla görür, ihata eder, sonra tasvir eder.
Ra-Şe-Ha (3)
Reşahat Reşhalar Zira şu mes'ele, Kur'an'ın bîpayan bahr-i i'caz-ı maneviyesinin reşahatından tek bir reşhadır.
Reşha (Sızıntı) su damlası Zira şu mes'ele, Kur'an'ın bîpayan bahr-i i'caz-ı maneviyesinin reşahatından tek bir reşhadır.
Tereşşuh Sızma Sadakatınızdan tereşşuh eden ve haddimin pek çok fevkinde hüsn-ü zannınıza karşı bundan evvel verdiğim cevabın bir tetimmesi olarak,…
Ra-Şın-Dal (6) +
İrşad Doğru yolu gösterme İrşad ister ki, lüzumsuz şeyleri ipham ile icmal etsin; dakik şeyleri temsil ile takrib etsin.
Mürşid İrşad eden + Hem madem ki Kur'ân-ı Mürşid bütün tabakat-ı beşere hitap ediyor.
Raşid (Raşidin) Kamil, hakka erişmiş olan(lar) + Sair Hulefâ-i Râşidîn ise öyle tenkit ve tenkise çok maruz kalmadıkları için, onlar hakkındaki ehâdisin intişarına ihtiyaç görülmedi.
Reşad Doğru yolda olma + Eşref Edip kırk seneden beri iman hizmetinde benim arkadaşım ve Sebilürreşad'da makale yazan ve şimdi vefat eden çok kıymetli kardeşlerimin mümessili ve hakikî İslâmiyet mücahidlerinden bir kardeşimdir.
Reşid Doğru yola sevkeden (Esma) + ﻳَﺎ ﺭَﺷِﻴﺪُ (Cevşen 76)
Rüşd Doğru yolu bulma, olgunluk + Çünkü, dindeki rüşd-ü irşad ve hak ve hakikati gözlere gösterecek derecede kuvvetli burhanları izhar edip tebyin ve tebeyyün eden bir nur Kur'ân'dan çıkacak diye haber verip bir lem'a-i i'caz gösterir.
Ra-Şın-Vav (1)
Rüşvet Kanunsuz ücret …Garba ve ecnebîye verdiği siyasî ve mânevî rüşvetin on mislini âlem-i İslâmın ileride cemahir-i müttefikası hükmünde olacak olan dört yüz milyon Müslüman kardeşlere…
Ra-Sad-Dal (3) +
Mirsad Bakma vasıtası + Şu tabir bir mirsad-ı tefekkürdür, gayet uzaktan uzağa bu hakikate bir işarettir.
Rasat (Rasathane) Gözetleme (yeri) + Rasathanelerdeki âletle bir yağmurun mukaddemâtını hissedip vaktini tayin etmek gaibi bilmek değil, belki gaipten çıkıp âlem-i şehadete takarrubu vaktinde bazı mukaddemâtına ıttıla suretinde bilmektir.
Tarassut Gözetleme Fakat haksız olarak, ücra bir köyde, tarassut altında, yabancı bir yerde şiddetle dünyadan küstürüp, nefiyle ikamet ettirip, mütemadiyen tarassut ile tâciz edilen bir adamın kanunları bilmemesi, elbette ehl-i insafın nazarında bir özür teşkil eder.
Ra-Sad-Sad (2) +
Mersus Lehimlenmiş, sağlam + …nefsin varlığı sebebiyle, hadsiz berahin-i kat'iyye ile mersus olan büyük bir kal'anın içinden küçük bir taşında az bir za'fiyet ve gevşeklik görse,…
Rasas Kurşun, kalay …beyanat-ı Kur'âniye ehl-i dalâletin simahında kaynayan rasas gibi,…
Ra-Sad-Ayn (1)
Murassa Değerli taşlarla bezeli …Sâni-i Zülcelâl göz, kulak, lisan gibi duygularla murassâ, gayet san'atkârâne bir vücudu sana giydirmiş.
Ra-Sad-Nun (3)
Mersun Sağlam(laştırılmış) …herbiri ayrı birer burhan-ı Vahdaniyyet olan Esma ve sıfat-ı İlâhiyyesinin tecelliyat-ı mesrudesiyle ve berahin-i muhkeme ve mersunesiyle,…
Rasin Sağlam Onlara karşı en rasîn tahassungâh ve en güzel esliha ve bu uğurda sarf edilecek hâlis sikkeler bunlardır.
Resanet Sağlamlık …kemâl-i intizamı ve muvazeneti ve hüsn-ü tenasübü ve resaneti, cerh edilmez bir şahid-i âdil, şüphe getirmez bir burhan-ı kàtı'dır.
Ra-Dad-Ayn (1) +
Murdia Süt anne + …ve ateşi, her yerde hazır bir aşçı ve dost; ve bulutu süzgeç ve murdia;…
Ra-Dad-Ye (7) +
İrza Razı etme O ferdi irzâ etmekte, o bin hikmetin iğdâbı vardır. Bir ferdi razı etmek için bin hikmet fedâ edilemez.
Marzi (Marziyat) Razı olacağı (şey[ler]) + Çünkü Allah'ı sevmek, Onun marziyâtını yapmaktır.
Radıyallahu Anh Allah ondan razı olsun Otuz senelik halifeleri olan Hazret-i Ebu Bekir Radıyallahu Anh, Hazret-i Ömer Radıyallahu Anh, Hazret-i Osman Radıyallahu Anh ve Hazret-i Ali Radıyallahu Anh'ın ebcedî ve cifrî hesapları bin üç yüz yirmi altı eder…
Razı/Radi Onaylayan + O ferdi irzâ etmekte, o bin hikmetin iğdâbı vardır. Bir ferdi razı etmek için bin hikmet fedâ edilemez.
Rıdvan Rıza + …o âyetteki hurufâtın tekerrür-ü adediyle yine Ashâb-ı Bedir, Uhud, Huneyn, Suffe, Rıdvân gibi tabakat-ı meşhure-i Sahabede bulunan zatlara işaret ettikleri gibi,…
Rıza Onay İzni de rızasına mütevakkıftır.
Tarziye Özür dileme Evet, bu tokattan, pürşer beşer şirkten şükre girmezse ve Kur'ân'a tarziye vermezse, melâike elleriyle de ahcâr-ı semaviye başlarına yağacağını bu sûre bir mâna-yı işarî ile tehdit ediyor.
Ra-Tı-Be (2) +
Ratb Yaş + Zira hiçbir ratb ve yabis yoktur ki, o tenezzühgâhta ya çiçek veya gonca halinde bulunmasın.
Rutubet Nem Benim âsâbımdaki hassasiyetle yağmurdan yirmi dört saat evvelki rutubet-i havâiye ile yağmurun gelmesini hissetmem, bir cihette hiss-i kablelvuku sayılabilir ve bir cihette sayılmaz.
Ra-Ayn-Dal (1) +
Ra'd/Rad (Ra'dat/Radat) Gökgürültüsü (çoğul); Sure + Hem yağmurun gelmesini müjdeleyen ve koca fezayı konuşturan ve tesbihatının gürültüsüyle gökleri çınlatan ra'dat dahi, lisan-ı kàl ile konuşarak Seni takdis edip, rububiyetine şehadet eder.
Ra-Ayn-Şın (1)
Ra'şet/Raşet Korkudan titreme Ki yapılmış o hâlet, hem havf ile dehşetten, hem acz ile ra'şetten, hem kalâk ve vahşetten, hem yütm ve hem yeisten mürekkep vicdan-sûz.
Ra-Ayn-Nun (1)
Rana Güzel, latif …olan fıkra-i rânâ birden hatıra geldi.
Ra-Ayn-Ye (5) +
Mera Otlak + Bazı melaikeler vardır ki, hayvanatın bir nev'ine çoban olup, yeryüzü mer'asında onların harekâtını tanzim ederler.
Meri/Mer'i (Mer'iyet/Meriyet) Geçerli(lik) Bu inkılâpları mevki-i mer'iyete koyan devletin bir kısım yeni kanunlarına cebr-i keyfî-i küfrî, cumhuriyete istibdad-ı mutlak, rejime irtidad-ı mutlak ve bolşeviklik ve medeniyete sefahet-i mutlaka demiş.
Müraat Gözetme Hususan fesâd-ı ümmet zamanında Sünnet-i Seniyyenin küçük bir âdâbına mürâât etmek, ehemmiyetli bir takvâyı ve kuvvetli bir imanı ihsas ediyor.
Raiyet Yönetilenler + Böyle bir saltanat-ı rububiyet, kendine lâyık bir raiyet ister ve şayeste bir mazhar ister.
Riayet Uyma O zât ise, ihtiyar peder ve validelerinin haklarını anlamış ve o hukuka tam riayet etmiş…
Ra-Ğayn-Be (5) +
Merğub/Mergub Rağmet bulmuş, tutulan Ulûm ve fünûnun en parlağı olan belâğat ve cezâlet, bütün envâıyla âhir zamanda en merğub bir suret alacaktır.
Rağabat Rağbetler …umum rağabat ve meyilleri, yalnız dinin mârifetine inhisar eylediler.
Rağbet Revaç bulma Ve şu muhabbet ve rağbet ise, masnuat içinde en münevver ve mükemmel fert olan insana daha ziyade müteveccih olup temerküz etmek ister.
Regaib Gecesi Recebin ilk Cuma gecesi Leyle-i Miracın, aynı leyle-i Regaib gibi hiç inkâr edilmez bir tarzda, bir nevi mu'cize-i Ahmediye gibi bir kerametini ve kâinatça hürmetini gözümüzle gördük.
Tergib/Terğib İsteklendirme Dostlarının şevklerini, düşmanlarının inadını tahrik edip, azîm bir teşvikle, şiddetli bir terğible dost ve düşmanları onu tanzire ve taklide, yani nazîrini yapmak ve kelâmını ona benzetmek için sevk ediyor.
Ra-Ğayn-Mim (2) +
Rağm Aksi, zıt Zındıkların rağmına olarak, bilâkis, Barla kürsî-i ders olup, Isparta gibi çok yerler medrese hükmüne geçti.
Rağmen Aksine, zıddına Fakat benim o perişan ifadelerim, güneşin yanına mum yakmak kabilinden olacak ve muhtemelen hakikatteki sönüklüğüne rağmen o Nurların komşuluğundan, âyinedarlığından hisse-mend olarak nisbî bir parlaklık arz edebilecektir.
Ra-Fe-Ra-Fe (1) +
Refref Mirac bineği + (Minder anlamında) Onun için, çarşı içinde bir bedevî ile nizâ eden o zâtı düşündüğü vakit, Refref'e binip, Cebrail'i arkada bırakıp, Kàb-ı Kavseyne koşup giden zât-ı nuranîsine hayal gözünü kaldırıp bakmak lâzım gelir.
Ra-Fe-Dad (1)
Rafızi (Rafıziye) Sapmış; batıl bir mezhep Evet, taklidin pederi ve istibdad-ı siyasînin veledi olan istibdad-ı ilmîdir ki, Cebriye, Râfıziye, Mûtezile gibi İslâmiyeti müşevveş eden fırkaları tevlid etmiştir.
Ra-Fe-Ayn (11) +
Erfa' Daha yüksek Hem acz ve kusur, onun damen-i kudretine yanaşmaktan erfa' ve a'lâ ve ecell ve enzeh bir Zat-ı Mukaddes'tir.
İrtifa' Yükseklik Hem nasıl ki mebdede küçük bir irtifa, gittikçe bir yekûn teşkil eder.
Merfu' Yükseltilmiş; tümleç + Hem de eğer vehimle bu kasr-ı müşeyyed-i âlemden tecerrüd edip uzaktan hikmet dürbünüyle mehd-i beşer olan yere ve sakf-ı merfû olan semaya temaşa edersen,…
Mürafaa Duruşma Oturma beyim! Hasmınla mürafaa-i şer'î olacaksın; ayakta beraber dur!
Mürtefi' Ortadan kalkmak Zîrâ, Şemsin küçük bir misaline ma'kes olan bir cam parçası kırılsa; veyahud göz yummakla nehar leyle tahvil edilse, bütün âyinelerde mütecellî olan zîya-yı şems mürtefi olmadığı gibi;…
Rafi' Kaldıran; Esma + Ve ecnebîlerin, bizim dûşümüze çöktürdükleri müthiş istibdad-ı mânevînin râfiidir.
Ref' Kaldırma Eğer duaların berekâtıyla beliyeler def' ve ref' olunsalar, nurun alâ nur.
Rifai/Rufai(iyye) Bir tarikat O şecere-i tuba-i Kur'âniyenin had ve hesaba gelmez münevver meyvelerinden Kutb-u Geylânî, Rufâî, Şâzelî gibi zâkirleri dinle.
Rif'at/Rifat Yükseklik Zira senin sair hayvanat üzerindeki rif'atin, üstünlüğün ise; senin za'f ve aczindir.
Tereffu' Yukarı çıkma …o ahlâk-ı âliye dahi hile ve kizbden tereffu' ve tenezzüh ve teberri ederler.
Terfi' Rütbe alma, yükselme O ise, terfi için, dostluğumu bırakıp düşmanlık vaziyeti aldı.
Ra-Fe-Kaf (6) +
Müterafık Refakat eden Ben zannederim ki, bu milletin perişaniyetine, fazla cehaletten ziyade, nur-u kalb ile müterafık olmayan fazla zekâvet-i betrâ tesir etmiştir.
Refakat Arkadaşlık …muhabbet ile refakat eden müştakların, ebedde dahi refakatlerine ve beraber bulunmalarına icma' ve ittifak ile şehadet ve delâlet ve işaret ederler.
Refik (Refika) Arkadaş, yoldaş; eş + Belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayattır.
Rıfk Yumuşaklık Herkese, hele ihtiyarlara ve çocuklara ve fukaralara, rıfk ve mülâyemetle uhuvvetkârane bir muamele-i hâlisanede bulunurlar.
Rüfeka Arkadaşlar Hafız Mustafa ve rüfekalarına birer birer selâm ediyoruz.
Terfik Arkadaşlık etme İşte ben de hayâlimi terfik ettim.
Ra-Fe-He (1)
Refah Rahatlık Âlem-i İslâma zarar-ı mutlaktır; mutlak beşerin refahı nazara alınmaz.
Ra-Kaf-Be (4) +
Murakabe İnceleme; dalma; kendini ibadete verme Ancak hikmetin murakabesi ve nezareti altında terbiye eder ve ettirir.
Murakıb Gözeten; dalarak kendinden geçen …merkezdeki mürşidlerine müteveccih ve murakıp küçük bir halka-i tevhidi teşkil edenler gibi,…
Rekabet Üstünlük mücadelesi ehl-i Cennetten herkes kendi hissesinden kemâl-i rıza ile memnun olması işaretiyle gösteriliyor ki, âhirette medar-ı rekabet birşey yoktur ve rekabet de olamaz.
Rakib Gözeten Allah; rekabet eden + Şu nefiy zamanında görüyorum ki, hodfuruş ve siyaset bataklığına düşmüş bazı insanlar, bana tarafgirâne, rakibâne bir nazarla bakıyorlar.
Ra-Kaf-Dal (1) +
Merkad Mezar (uyku yeri) + …Risale-i Nur’un zevk-i ruhanîsini onlara da tattırarak, ehl-i kuburun mezar ve merkadlerini pür-nur ve ruhlarını mesrur eyledin.
Ra-Kaf-Ra-Kaf (1)
Rakraka Gürültü; parlama Dinle, havadaki demdeme, kuşlardaki civcive, yağmurdaki zemzeme, denizdeki gamgama, ra'dlardaki rakraka, taşlardaki tıktıka birer mânidar nevaz.
Ra-Kaf-Sad (2)
Raks Dans Ve yıldızların kendilerine, raksa gelen ve cezbeden raks eden melâikenin ellerinde, süslü ve şirin, parlak, nâzenin misbahlar suretini vermek gibi, arza ait çok hikmetlerini gösterir.
Rakkas Sarkaç, dans eden Görülmüyor ki, cerbeze-âlûd bir âşıkın nazarında umum kâinat birbirine muhabbetle müncezip, rakkasâne hareket edip gülüşüyor.
Ra-Kaf-Kaf (4) +
Merak (Kaynağı kesin değildir) Bilme isteği Merak, ilmin hocasıdır.
Rakik İnce
Rikkat Kalp inceliği Makam-ı irşadda beyanat-ı Kur'âniye o derece müessir ve rakiktir ve o derece mûnis ve şefiktir ki, şevk ile ruhu, zevk ile kalbi, aklı merakla ve gözü yaşla doldurur.
Terkik İnceltme Belki bu müsademe, keşmekeş, hakikat-i İslâmiyetin omuzu üstünden türab-ı hafâyı terkik ve tahfif ediyor.
Ra-Kaf-Mim (3) +
Rakam Sayı …iki kutbun dairesindeki hesap rakamlarına sıkışmayan bir nihayetsiz uzaklık içinde,…
Rakım Yazan Râkımü'l-Hurûf Hafız Halid sana selâm eder, duanı ister.
Terkim Yazma, işaretleme …İlâhî bir fotoğrafla tersim ve terkîm edilmekte olduğu, ihtimâl ve imkândan hâli değildir.
Ra-Kaf-Ye (3) +
Mirkat Merdiven, basamak Yirmi Birin birinci şıkkı da mirkat-ı Cennettir.
Müterakki Terakki etmiş …cihangir devletleri mağlûp ederek müterakki, fenli, medenî, siyasî milletlere üstad, muallim, diplomat, hâkim-i âdil olarak o asrı bir asr-ı saadet hükmüne getiren sahabeler,…
Terakki (Terakkiyat) İlerleme, yükselme Terakkiyat ve âsâyişler bununla temin edilmez.
Ra-Kef-Be (8) +
İrtikab İşleme Ey Cehennem hûrileri ile zevklenmek yolunda dinini feda eden ve sefihâne dalâleti severek irtikâb eden ve hevesat-ı nefsiye lezzeti yolunda dinsizliği ve ilhadı kabul eden ve hayatı perestiş edip ölümden şiddetli korkan ve kabri hatırına getirmek istemeyen ve irtidada yüz tutan bedbaht!
Merakib Binekler bir kısım ecsâm-ı seyyare, seyyarattan tut, ta katarâta kadar, bir kısım melâikenin merâkibidirler.
Merkub Binek Nasıl ki Hazret-i Yunus aleyhisselâma o münâcâtın neticesinde hûtu ona bir merkûb, bir tahtelbahir ve denizi bir güzel sahrâ ve gece mehtaplı bir lâtif suret aldı.
Mürekkeb Bileşik, bir araya gelmiş …câmid ve basit unsurlardan hadsiz ve ayrı ayrı ve muntazam mürekkebâtın icadı, mürekkebat adedince yine o Sâni-i Hakîmin vücub-u vücuduna şehadet ve vahdetine işaret etmekle beraber,…
Müterakib (Müterakibe) Terekküb etmiş + (Üst üste binen anlamında) Sonra insan, kendi vücud ve hayatında bir devair-i mütedahile ve masnuat-ı müterâkibedir.
Rakib (Rakiben) Binen (binerek) Üstad-ı muhterem siyah merkebin üzerinde râkiben yanıma geldi.
Terekküb/Terekküp Bir araya gelme, oluşma İ'câz-ı Kur'ânî Yedi menâbi-i külliyeden tecellî, hem yedi anâsırdan terekküp eder.
Terkib/Terkip Bir araya gelme Bu harflerin takti'i, müsemmânın vahid-i itibarî olup, terkib-i mezcî olmadığına işarettir.
Ra-Kef-Ze (5) +
Merakiz Merkezler …ve merakiz ve meabid-i İslâmiyeyi birbirine rapt ettiren bir silsile-i nuranîyi ihtizaza getirmekle,…
Merkez Orta O gibi yerlerde kuvvetli ve hakikatli iman muhafızları ve İslâmiyet hâmileri az veya tam mağlûp olmak fırsatıyla, ehl-i zındıkanın orada tesirli bir merkez-i faaliyet tesisleri cihetiyle, en evvel oraları tokatladı ihtimali var.
Mütemerkiz Merkezleşmiş Şimdi âlem-i İslâmın mütemerkiz noktasına tekraren arz ediyorum.
Rekz Dikme, yere saplayıp sabit kılma Ve keza, istiğrâkı ifade eden لاَ Kur'ân'ın her köşesinde rekz ve her yerinde zikredilen deliller, burhanlar, hücuma gelen şek ve şüpheleri def ile, Kur'ân'ın o gibi lekelerden münezzeh olduğunu ilân eder.
Temerküz Merkezleşme, yığılma Rububiyetin kâinattaki maksatları onlarda tecemmu ve gayeleri onlarda temerküz…
Ra-Kef-Ayn (3) +
Raki' Rüku eden + …Sâni’-i Zülcelal’lerini takdis, tahmid ve temcid edip, râki’ ve sâcid oluyorlar.
Rekat/Rek'at Namazın bir parçası Kim iki rekât namazı filân vakitte kılsa, bir hac kadardır.
Rüku' Namazda eğilme …hem nihâyetsiz kibriyâsına, hadsiz kudretine ve aczsiz izzetine karşı rükûa gidip…
Ra-Kef-Mim (2) +
Müterakim Birikmiş Nisyan bir nimettir, yalnız her günün âlâmını çektirir, müterakimi unutturur.
Teraküm Birikme, yığılma Belki, bin seneden beri tedarik ve terâküm edilen müfsid âletlerle dehşetli rahnelenen kalb-i umumîyi…
Ra-Kef-Nun (2) +
Erkan Rükünler Mirac meselesi, erkân-ı imaniyenin usulünden sonra terettüp eden bir neticedir.
Rükn/Rükun/Rükün Esas, temel + Hem âhiretin tahakkukuna sair rükünlerinin delâletini Meyve Risalesi ve Onuncu Sözün zeyilleri beyan ettikleri gibi, öyle de herbir rükün, hüccetleriyle beraber onun risaletine bir hüccettir.
Ra-Mim-Dal (1) +
Ramad Kül + Meselâ, "Filânın kılıncının bendi uzundur" ve "Ramadı çoktur" denildiği vakit, o adam uzun ve sahî ola... Ramad ve kılıcı hiç olmazsa da kelâm sadıktır.
Ra-Mim-Ze (2) +
Remz/Remiz Hafif işaret + …hesap edilmemesi gayet ince ve lâtif bir münasebete ima ve remz içindir.
Rumuz Remizler İşte bu derece burhanda vuzuh, parlaklık, Kur'ân'ın rumuz-u i'câzındandır.
Ra-Mim-Dad (1) +
Ramazan 9. Arabi ay + İki Ramazan için bir kefaret kâfidir.
Ra-Mim-Ye (2)
Mermi Kurşun Nasıl kocaman yıldızları mermi, kurşun yerinde kullanabilen bir askere sahip olan bir sultana karşı isyan etmeye cesaret ediyorsun?"
Remy Atma Halbuki hâdisat-ı semaviye arasında şu mübareze-i ulviyenin ilanına; -yüksek burçlu kal'alardan atılan mancınıklara benzeyen bu- remy-i şehab'dan (şehapların atılması) daha ensebi görülmüyor.
Ra-Nun-Mim (1)
Terennüm Musikileşme Eğer o terennümle atın kişnemesini fark etmeyip andelibden kişnemeyi talep ederse, kendi nefsiyle mugalâta etmiş olur.
Ra-He-Be (3) +
Rahib Hıristiyan din adamı İnsanlarla ihtilât etmeyen münzevî Bahîra-i Rahip birden çıkageldi.
Ruhban (Ruhbaniyye) Rahibler + Başka dinlerin bazı efradları gibi ruhbanları taklit için burhanı bırakmıyoruz.
Terhib Korkutma Terhibin vicdan üzerine tesiri, terhibi tasdik etmekle olur.
Ra-He-Sad (1)
İrhasat Peygamberimizden önceki ona işaret eden harikulade haller Birisi, "irhasat" denilen, nübüvvetten evvel ve velâdeti vaktinde zuhur eden harikulâde hallerdir.
Ra-He-Mim (1)
Merhem Sürülen ilaç Hastalara bir merhem, bir teselli, mânevî bir reçete, bir iyâdetü'l-marîz ve geçmiş olsun makamında yazılmıştır.
Ra-He-Nun (1) +
Merhun Belli süre bir şeye bağlı … nizam-ı âlemin istikrarı ve vakt-i merhununa kadar imtidadına ve ibadullahi’s-salihînin istirahat ve isti’lâsına medar ve müessir olacak yine sensin.
Ra-Vav-Cim (2)
Revaç/Revac Geçer olmak Öyle de, âlem meşherinde, içtimaiyât-ı insaniye ve medeniyet-i beşeriye çarşısında, her asırda birer metâ mergub olup revaç buluyor.
Tervic/Terviç Revaçlandırma Din-i İsevînin hakikîsini esas tutan İsevî ruhanîlerin cemaati ve onlara karşı dinsizliği tervice başlayan cemaat tecessüm etseler, bir minare yüksekliğinde bir insanın yanında, bir çocuk kadar da olamaz.
Ra-Vav-Ha (12) +
Ervah Ruhlar Rüya-yı sadıkada ervâh-ı habîse ve şeytan, peygamber suretinde temessül edemez.
İstirahat Dinlenme Evet, gayet zengin ve işsiz, istirahat döşeğinde herşeyi mükemmel bir efendiden sor, "Ne haldesin?"
Müsterih Rahat bulmuş Sevgili Üstadım, Müsterih olmalısınız ki, sizin sa'yiniz beyhûde değildir.
Rahat Ferah Rahat zahmette, zahmet rahattadır
Rayiha Koku O iki ismin râyiha-i tayyibesiyle ve çok hoş kokularıyla, dünya güzel kokular alır, attar dükkânı gibi râyiha-i tayyibe verir.
Revayih Rahiyalar Evet, ervâh-ı tayyibe, revâyih-i tayyibeyi sever.
Revh/Ravh İç açıklığı Sıkıntı vermediği gibi, nihayetsiz bir hiffet, bir rahatlık ve ravh ve reyhânı veren ve emn ü emânı temin eden bir sürur, bir nur veriyor.
Reyhan Hoş ve güzel koku + Risale-i Nur hastalara şifahane-i hikmet ve mâ-i zemzem, sağlara maişet-i hakikat ve rih-ı reyhan ve misk-i anberdir.
Rih Rüzgar + Risale-i Nur hastalara şifahane-i hikmet ve mâ-i zemzem, sağlara maişet-i hakikat ve rih-ı reyhan ve misk-i anberdir.
Ruh Can + Ruh kat'iyen bâkidir.
Ruhani Ruhlu varlık MELÂİKE ve ruhaniyâtın vücudu, insan ve hayvanların vücudu kadar kat'îdir denilebilir.
Teravih Ramazan namazı Ramazan-ı Şerifin teravih vaktinde kemâl-i neş'e ve sürurla, sarhoşçasına, gayet heveskârâne şarkıları ve bazan kızların sesleriyle, radyo ağzıyla bu mübarek merkez-i İslâmiyetin her köşesinde cazibedârâne işittirilmesi, bu korku azabını netice verdi.
Ra-Vav-Dal (3) +
İrade Dileme gücü Vicdanın anasır-ı erbaası ve ruhun dört havassı olan "İrade, Zihin, His, Lâtife-i Rabbâniye" her birinin bir gâyâtü'l-gâyâtı vardır.
Murad/Murat İstenen şey Ve onları öyle sevk eden zatlara da Allah razı olsun ve kalblerindeki muradları ne ise Cenâb-ı Hak onları muvaffak eylesin deriz.
Mürid/Mürit Tarikat bağlısı; Allah'ın ismi Sâni-i Zülcelâl bu dört burhan-ı azîmin kat'î şehadetleriyle Vâcibü'l-Vücud, Ezelî, Vâhid, Ehad, Ferd, Samed, Alîm, Kadîr, Mürid, Semî', Basîr, Mütekellim, Hayy, Kayyum olduğu gibi,…
Ra-Vav-Dad (3) +
Ravza Bahçe + Medine-i Münevverede dahi o derece makbul olmuş ki, Ravza-i Mutahharanın Makber-i Saadeti üstünde konulmuş.
Riyazet Az gıda ile yaşamak …Ramazan gibi riyazet-i diniyeye riayet etmeyen şükürsüz insanlara bu musibeti verip, aynı hikmet için adalet etmiş.
Riyazi (Riyaziyat) Matematik (ile ilgili) …Kur'ânî ve hadîsî olan işarât-ı riyaziyenin kendisinde müntehî olması …
Ra-Vav-Kaf (1)
Revak Sundurma Ve o ejderha ise, ağzı kabir olan tarik-i berzahiye ve revâk-ı uhreviyedir.
Ra-Vav-Nun (1)
Reyyan Doymuş, kanmış Onu dûr etme ki her fert ona reyyan olacak.
Ra-Vav-Ye (3)
Mervi Rivayet edilmiş …Sevr ve Hut meleklerine bir nokta-i istinad edilmiş diye Benî İsrail'in eski peygamberlerinden rivayet var ve İbni Abbas'tan dahi mervîdir.
Ravi Haberi ileten İşte bunun içindir ki, bazı olur, bir mu'cizenin vücudu ve tahakkuku, bir hükmün vücudundan on derece daha kat'î olduğu halde, onun râvisi bir iki olur, hükmün râvisi on yirmi olur.
Rivayet Haber verme Bazı rivâyetlerde vardır ki, "Bid'aların revacı hengâmında ehl-i iman ve takvâdan bir kısım suleha, Sahâbe derecesinde veya daha ziyade efdal olabilir" diye rivâyetler vardır.
Ra-Ye-Be (1) +
Rayb Şüphe + Onların şek ve raybları, Kur'ân hakkında kat'îdir.

Ze (ز) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Ze-Be-Be (1)
Zebib (Kuru) üzüm Hanginizle zebib, yani üzümü paylaşsam, (zekâvetiyle) bana hile edecektir.
Ze-Be-Dal (2) +
Zebed Köpük; kaymak + Sonra mâyi kısmı da, tecellîsiyle tekâsüf edip zebed (köpük) kesilmiştir.
Zübde Hülasa, öz Fünun ve ulûmun zübde-i hakikiyesi berahin-i akliye üzerine müesses olan diyanet ve şeriat-i İslâmiye öyle fünunları tazammun etmiştir.
Ze-Be-Lam (2)
Mezbele Çöplük Zemin ise bir mezbele, bir mezbaha, bir bataklığa dönecekti.
Zembil/Zenbil Taşıma çantası Baktım ki, yukarıdan inmiş aynı asansörler gibi muhtelif tarzlarda bazı tayyare, bazı otomobil, bazı zembil gibi şeyler görünüyor.
Ze-Be-Nun (1) +
Zebani Cehennem meleği + Ve zebâni gibi pek çok zîhayatın celâldarâne meskenleridir.
Ze-Cim-Cim (1) +
Zücac (Zücace, Zücaciye) Cam, şişe + ...zerrât-ı zücâciye adedince tabiî güneşleri kabul etmek lâzım geldiği gibi; ...
Ze-Cim-Ra (2) +
İnzicar Çekilme, vazgeçme ...tâ matlub olan teneffür ve inzicarı, nefsin dibine kadar işletilsin.
Zecr/Zecir Men' etme + ...ins ve cinni isyandan ve tuğyandan zecreder ki, kâinatı titretir.
Ze-Ha-Mim (4)
İzdiham Kalabalık Mahkeme salonunda müthiş bir izdiham vardı.
Müzahame Sıkıştırma, sıkıntı verme Müzahame ve münakaşayı icap edecek bir sebep yoktur.
Tezahüm Sıkıntı vermek Vücut nev'inde tezâhüm yoktur.
Zahmet Sıkıntı, eziyet Zahmet pek az, faide-i mâneviye pek çok oldu.
Ze-Hı-Ra-Fe (2) +
Müzahref (Müzahrefat) Süprüntü, sahte süs Havayı tesmim eden buharat-ı müzahrefe o manevî havayı bozar.
Zuhruf Yaldız; Sure adı + Sonra, Sûre-i Zuhruf'tan başlayan beş sûre, o nısf-ı nısf-ı nısfın nısfına iniyor.
Ze-Ra-Ayın (3) +
Mezraa Tarla Dünyada, dünyanın âhiret mezraası ve esmâ-i İlâhiye âyinesi olan iki güzel yüzüne karşı mütefekkirâne muhabbetin uhrevî neticesi, dünya kadar, fakat fâni dünya gibi fâni değil, bâki bir Cennet verilecektir.
Zer' Ekme + Bir tarlaya zer edilen bir tohum, mânevî bir sur ve bir duvardır; ...
Ziraat Tarım Sevr, imaret ve ziraat-i arzın en büyük vasıtası olan öküzdür.
Ze-Ra-Ka (1) +
Zerk Şırınga ile vermek Şehvet-engiz bir zevki nefislere de zerk eder.
Ze-Ayn-Cim (2)
İz'ac/İzac/İzaç Rahatsız etme Sen ye'sin zulümâtından ve kimsesizliğin vahşetinden ve ervâh-ı habisenin iz'âcâtından ve o vahşetin dehşetinden şu şartlarla kurtulabilirsin ki:
Müz'ic/Müzic/Müziç Rahatsız edici Hem vicdanın müz'ici bir tevahhuş geliyor akıl-sûz, evham-sâz.
Ze-Ayn-Mim (1) +
Zu'm/Zum Batıl zan Bir hakk-ı hayatı var, daire-i tasarrufunda hakikî mâliktir, zu'm eder.
Ze-Fe-Ra (1) +
Zefir İnleme + ...Cehennem ateşinde zefir ve şehîk eden ehl-i şekavetin azabını haber verip, ...
Ze-Kaf-Mim (1) +
Zakkum Cehennem bitkisi + ...iman, Cennetin bir mânevî çekirdeği ve küfür ise Cehennem zakkumunun bir tohumu olduğunu gösteren Nurun o gibi parçaları,...
Ze-Kef-Vav (5) +
Müzekki Temizleyen Evet, Risale-i Nur kalplerin fatihi ve mahbubu, ruhların sultanı, akılların muallimi, nefislerin mürebbi ve müzekkîsidir.
Müzekka Temizlenmiş اِنَّ اللهَ لَيُؤَيِّدُ هٰذَا الدِّينَ بِالرَّجُلِ الْفَاجِرِ sırrınca, müzekkâ olmadığın için, belki sen kendini o recül-ü fâcir bilmelisin.
Tezekki Manevi temizlenme ...tezekkî etmek şartıyla bütün letâif-i insaniyenin fevkine çıktığı gibi;
Tezkiye Temizlemek İşte, şu mertebede, şu hatvede tezkiyesi, tathiri, onu tezkiye etmemek, tebrie etmemektir.
Zekat Farz ibadet + Hem vücub-u zekât rüknü, risalelerde ne suretle izah edildiğini soruyor.
Ze-Lam-Ze-Lam (4) +
Mütezelzil Sarsılan Onun için, sînemde ümitlerim yeis ile kavgaya başladılar; o mütezelzil hane olan sadrımı harap ediyorlar.
Tezelzül Sarsıntı Giyinişinde, gayesinde, idealinde zerre kadar değişiklik ve tezelzül olmamıştı.
Zelzele Deprem + Zelzele tam gece saat sekizde başladı.
Zilzal Sure adı + Sure-i Duha, Sure-i Elem Neşrah Leke ve Sure-i Zilzal ve Sure-i Tekâsür ve Sure-i El-Maun ve Sure-i El-Alak'ın nısf-ı evveli ve...
Ze-Lam-Lam (1) +
Zülal Soğuk ve tatlı su İşte Cebelü'l-Kamer olan Kur'ân-ı ezher; zülâl-i Nil akıyor o muhteşem menbadan.
Ze-Mim-Ra (2) +
Zümer Zümreler; Sure adı + Hem Sûre-i Zümer, hem Sûre-i Câsiye, hem Sûre-i Ahkâf'ın başlarında bulunan...
Zümre Topluluk, cemaat Elbette, mübarek ve müşfik Üstadımın duaları bereketiyle zümre-i Nuriyenin âciz bir ferdi olmakta devam ve öylece Livaü'l-Hamd Aleyhissalâtü Vesselâm tahtında toplananlardan olurum.
Ze-Mim-Ra-Dal (1)
Zümrüd/Zümrüt Değerli taş Hakaikının tenevvüüne işaret için, bazı mücessem hurufatını elmas ve zümrütle ve bir kısmını lü'lü' ve akikle ve bir taifesini pırlanta ve mercanla ve bir nev'ini altın ve gümüşle yazdı.
Ze-Mim-Ze-Mim (2)
Zemzem Mekke'de su Sonra, o mübarek mâ-i zemzem, büyükçe bir şişe ve parlak nuranî bir surette içinde çıkması...
Zemzeme Hoş ses ...Arş ve ferşi çınlattıracak bir velvele-i istihsan ve takdir içinde, ber ve bahri cezbeye getirecek bir zemzeme-i şükran ve tekbirle,...
Ze-Mim-Lam (2) +
Müzzemmil Örtüsüne bürünen; Sure adı + Sure-i Müzzemmil'de sahife beş yüz yetmiş dörtte (574)...
Tezemmül Bürünmek ...zemin kar ve bered ile tezemmül veya taammüm eden dağlarıyla ve rengârenk besâtîniyle süslendiği gibi, ...
Ze-Mim-Mim (1)
Zimam Yular Zira, o vilâyatta yarı-bedevî vatandaşların zimâm-ı ihtiyarı, ulema elindedir.
Ze-Mim-Nun (4)
Ezmine Zamanlar Zira nur-u fikir, onun âmâline öyle bir vüs'at vermiş ki; ezmine-i selâseyi yutsa tok olmaz.
Müzmin Yerleşik, kronik ...kalbimin, ruhumun aldığı müzmin ve münkis yarayı tedavi çaresini taharri yolunda aklımı, zevkimi kaybetmiş, adeta çılgın bir hale girmiştim.
Zaman Vakit Zaman cemaat zamanıdır.
Zamane Devir Siz ehl-i teşrih değilsiniz; ehl-i tercih ü tatbik-i ahkâm-ı ilcaat-ı zamane olacaksınız.
Ze-Mim-He-Ra (1) +
Zemherir Çok soğuk + Zemherir olmasa, ihrak etmez.
Ze-Nun-Be-Ra (2)
Zenberek/Zemberek Saat parçası (Küçük arıcık [Farsça]) Belki güneşin vazifesinden bahsediyor ki, san'at-ı Rabbâniyenin intizamına bir zemberek ve hilkat-i Rabbâniyenin nizamına bir merkez, hem Nakkâş-ı Ezelînin gece-gündüz ipleriyle dokuduğu eşyadaki san'at-ı Rabbâniyenin insicamına bir mekik vazifesini yapıyor.
Zenbur Eşek arısı Sonra beşerin tezvirkârane ve hayalî tarzda zenbur (Eşek arısı) gibi vızıltıları nerede?
Ze-Nun-Ce (1)
Zenci Siyahi ırk Acaba görmüyor musun ki, Çin ve Hintteki Mecusî ve Berahime ve Afrika'daki zenciler gibi, Avrupa'nın tasallutu altına giren milletler bizden daha fakirdirler?
Ze-Nun-Dal-Kaf (2)
Zındık Dinsiz Zındık, zâlim ilişirse başında volkan patlar!
Zındıka Dinsizlik O irtidatkâr küfr-ü mutlaka ve o zındıkaya teslim-i silâh etmeyiz!
Ze-Nun-Ra (1)
Zünnar Keşişlerin bağladığı kuşak Kalbde o sıfat bulunmadığı takdirde, zünnar bağlanmasından veya ona kıyas edilen şapkanın giyilmesinden niçin küfür hasıl olsun?
Ze-Nun-Ye (1) +
Zina Evlilik dışı ilişki + Katl, zina, şarap, ukuk-u vâlideyn (yani kat-ı sıla-i rahim), kumar, yalancı şehadetlik, dine zarar verecek bid'alara taraftar olmaktır.
Ze-He-Dal (3) +
Tezehhüd Zahidlik taslama Eski Said'in, senin bu biçare kardeşine irsiyet kalan şu hasleti ise, tezehhüd ve sun'î bir istiğnâ değil, belki dört beş ciddî esbaba istinat eder.
Zahid Dünya zevklerini terk eden + Hattâ ben, fakir ve muhtaç olduğum ve zâhid ve sofu ve riyazetçi olmadığım ve büyük bir şeref ve haysiyet ve hanedanlık haysiyetinden, şan ve şerefinden hissedar olmadığım halde, ...
Zühd/Züht Dünya zevklerini terk ...Hulefâ-i Râşidîn ve Ömer ibni Abdülâziz-i Emevî ve Mehdi-i Abbasî gibi harikulâde bir zühd-ü kalbi olmalı ki, aldanmasın.
Ze-He-Ra (5) +
Ezher Çok parlak İşte Cebelü'l-Kamer olan Kur'ân-ı ezher; zülâl-i Nil akıyor o muhteşem menbadan.
Mezher (Mezhere) Çiçeklik Âhiretin tarlasıdır, Cennetin mezraasıdır, rahmetin mezheresidir.
Zehre/Zühre Çiçek; Venüs Meselâ, Zühre namıyla nakışlı bir çiçek ve kamere âşık hayatlı bir Katre ve güneşe bakan safvetli bir Reşha'yı farz ediyoruz ki,...
Zehra Çok parlak Van'da tesisine başlanan Medrese-i Zehranın tehiri, "Doktor hastaya elzemdir" fehvasıyla, ...
Zehraveyn Bakara ve Al-i İmran sureleri Zehraveyn nam-ı âlîsiyle tabir edilen iki sure-i muazzamada Lafzullah'ın tekrar ve tevafuku, azîm bir nükteyi gösterir.
Ze-Vav-Cim (5) +
Ezvac Eşler, çift Ne kadar Nebî hakkına hürmet ve ne kadar ezvâcın hukukuna merhamet var.
İzdivac/İzdivaç Evlenme Halbuki, hattâ bütün hayvânâtın şehadetiyle ve izdivac eden nebâtâtın tasdikiyle sabittir ki, izdivacın hikmeti ve gayesi, tenasüldür.
Tezevvüc Evlenme Gelelim Hazret-i Zeynep'in tezevvücüne:
Zevc (Zevce) Koca/Karı (Eş) + Veyl o zevc ve zevceye ki, birbirini ateşe atmakta yardım eder.
Zevcat Eşler ...ve taaddüd-ü zevcatın kaldırılması gibi inkılâp hareketlerini bid'at, dalâlet, ilhaddır diyen, irtica ile suçludur" diye yazmışlar.
Ze-Vav-Dal (1) +
Zad Azık + ...ebedü'l-âbâd yolculuğunda ne kadar mühim, değerli, revnaktar bir bilet, bir zâd-ı âhiret, bir nur-u kabir olduğunu anlamak istersen, şu temsîlî hikâyeciğe bak, dinle:
Ze-Vav-Ra (4) +
Mezar Kabir Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde
Said'den yetmiş dokuz emvat bâ-âsâm âlâma.
Müzevver Uydurulmuş, düzmece ...beşerin hevesâtını uyandırmak için sehhar nefisleriyle, müzevver incelikleriyle ısırıcı kelimâtı nerede?
Tezvir (Tezvirat) Yalan-dolan sözler Sonra beşerin tezvirkârane ve hayalî tarzda zenbur (Eşek arısı) gibi vızıltıları nerede?
Ziyaret Görmeye gitme Ziyaret etmeden geçme.
Ze-Vav-Lam (4) +
İzale Gidermek İman nuru, lezâiz-i meşrûanın zevâle başladıkları zaman hasıl olan elemleri, emsalinin vücut ve gelmekte olduklarını göstermekle izale eder.
Zail (Zaile) Geçici Zâilim, zâil olanı istemem!
Zavallı Biçare (Zeval kelimesinden) ...asılsız isnad ve uydurma raporlarla bu zavallı adam yirmi küsur seneden beri hapis ve nefiy cezalarıyla perişan edilmiş ...
Zeval Son bulma + Çünkü zeval-i elem, lezzet olduğu gibi, zeval-i lezzet de elemdir.
Ze-Vav-Ye (4)
İnziva Bir köşeye çekilme Afyon hapsinde on bir ay tecrid-i mutlakta bulunduğuma dair Mahkeme-i Temyize yazdığım istida bahanesiyle otuz beş sene inzivada, hususan gecelerde dünyayı unutmakta bulunan...
Münzevi Bir köşeye çekilmiş Bu ihtiyar münzevi âsâyişi bozar, emniyeti ihlâl eder.
Zaviye Köşe, açı; tekke ...çok müştak olan o mütefekkir yolcu, medreseden gelirken, hadsiz küçük tekyelerin ve zaviyelerin telâhukuyla tevessü eden gayet feyizli ve nurlu ve sahra genişliğinde bir tekye, bir hangâhda, bir zikirhane, bir irşadgâhta ve cadde-i kübrâ-yı Muhammedîde (a.s.m.) ve mirac-ı Ahmedînin (a.s.m.) gölgesinde hakikate çalışan...
Zevaya Zaviyeler ...kulüp ve encümenleri, umum medâris, mesâcid ve zevâyâ; ...
Ze-Ye-Te (2) +
Zeyt Yağ + Meselâ incirin meyvesine halis bir süt, narın semeresine bir şarab-ı tahur, zeytininkine bir dühn-ü mübarek ve cevizinkine bir zeyt-i münevver ve hakeza, her birisine lâyık ve muvafık rızık i'ta etmektedir.
Zeytin (aslı: Zeytun) Yağı çıkarılan meyve + Meselâ incirin meyvesine halis bir süt, narın semeresine bir şarab-ı tahur, zeytininkine bir dühn-ü mübarek ve cevizinkine bir zeyt-i münevver ve hakeza, her birisine lâyık ve muvafık rızık i'ta etmektedir.
Ze-Ye-Dal (7) +
Mezid Çoğalmış, artmış + Mezîd ömrü duamızdır
Müzayede Artırma Bu mealdeki âyette bir mübalâğa, bir müzayede görünür.
Tezeyyüd Artma Beşerin seciyelerindendir, telezzüz ettiği şeyde meyl-üt tezeyyüd ve vasfettiği şeyde meyl-ül mücazefe ve hikâye ettiği şeyde meyl-ül mübalağa ile, hayali hakikata karıştırmaktır.
Tezyid Artırmak O zeval ve fenâyı, tezyid-i hüsün ve tecdid-i lezzet ve teşhir-i san'at için bir tazelendirmek şeklinde görüp, lezzetini ve şevkini ve hayretini ziyadeleştirir.
Zaid (Zaide) Fazlalık Başka burhan aramak aklıma zâid görünür.
Zevaid Fazlalıklar Başkası, murabba bir kehribar bulur, ve hâkezâ, herbiri eliyle gördüğü cevheri, o hazinenin aslı ve mu'zamı itikad edip, işittiklerini o hazinenin zevâid ve teferruatı zanneder.
Ziyade Fazla + O zeval ve fenâyı, tezyid-i hüsün ve tecdid-i lezzet ve teşhir-i san'at için bir tazelendirmek şeklinde görüp, lezzetini ve şevkini ve hayretini ziyadeleştirir.
Ze-Ye-Lam (2)
Tezyil İlave, ekleme BİR TEZYİL - Lafzı süslemek, zinetlendirmek, evet vardır..
Zeyl Ek Bu Küddûs nüktesi, Otuzuncu Sözün Zeylinin Zeyli olması münasiptir.
Ze-Ye-Nun (6) +
Mütezeyyin (Mütezeyyine) Süslenmiş Zira, nâzenin hürriyet, âdâb-ı şeriatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lâzımdır.
Müzeyyen Süslü Ve Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyanın hazine-i Kudsiyesinin sandukçaları olan Risalelerin satıcı ve dellâllarına muhteşem ve müzeyyen bir dükkân ve bir menzildir.
Müzeyyin Allah'ın süslendiren anlamındaki ismi Kemâl-i ef'âl ise, bizzarure, bir Fâil-i Mükemmele ve o Fâilin kemâl-i esmâsına, yani, âsâra nisbeten Müdebbir, Musavvir, Hakîm, Rahîm, Müzeyyin gibi isimlerin kemâline delâlet eder.
Tezeyyün Süslenme Nasıl ki zahiren, perde-i esbab olan güneşten, kamerden ve kevâkibden bütün kâinat tenevvür ve tezeyyün ve bütün eşya neşvünema ve hayat buluyor.
Tezyin Süslendirme Tezyin, tevzin, tanzim, tanzif, muhit birer ziyadırlar ki, o Şems-i Ezelînin şualarıdırlar.
Zinet/Ziynet Süs + Eğer terbiye-i İslâmiye dâiresinde, âdâb-ı Kur'aniye zînetiyle o cemâl güzelleştirilse;...

Sin (س) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Sin-Elif-Ra (1)
Sair Diğer Sair dünyevî ve siyasî ve entrikalı cemiyet ve komitelerle münasebetimiz yoktur ve tenezzül etmeyiz.
Sin-Elif-Lam (6) +
Es'ile/Esile Sorular Bir maddede es'ile mütekerrir, mütefavit.
Mesail Meseleler Hem öyle mesâil-i azîmeden ve hakaik-i dakikadan bahsediyor ki, umumun kalblerinde yerleştirmek için, çok defa muhtelif sûretlerde tekrar lâzımdır.
Mesele/Mes'ele Husus Biz de o beş düğümü, beş mes'elede hal ve beyan edeceğiz.
Mes'ul/Mesul Sorumlu + Yani, mü'min, herşeyi, hattâ fiilini, nefsini Cenâb-ı Hakka vere vere, tâ nihayette teklif ve mes'uliyetten kurtulmamak için, cüz-ü ihtiyarî önüne çıkıyor; ona "Mes'ul ve mükellefsin" der.
Sail Soru soran + Bir sâil-i misâlî bana demişti:
Sual Soru + İmdi, sual ve cevaba başlıyorum
Sin-Be-Elif (1) +
Sebe' Sure adı + Mesela, Sure-i Sebe’nin âhirinde, Sure-i Fâtır’ın evvelindeki iki مَثْنٰى birbirine bakar.
Sin-Be-Be (4) +
Esbab Esbab bir perdedir. Çünkü izzet ve azamet öyle ister. Çünkü, irade-i külliyenin sebeple müsebbebe bir taallûku vardır.
Müsebbeb Sebebin sonucu Çünkü, irade-i külliyenin sebeple müsebbebe bir taallûku vardır.
Müsebbib Sebep olan; Esma Ona muhtaç ve rububiyetine münkad olduğunu ilâm etmekle gafleti dağıtıp ins ve cinnin nazarlarını esbabdan Müsebbibü'l-Esbaba çevirir.
Sebeb/Sebep Neden + (Vesile anlamında) Çünkü, irade-i külliyenin sebeple müsebbebe bir taallûku vardır.
Sin-Be-Ha (4) +
Sabih (Sabiha) Yüzen + O musahhar sâbihalar ise, o bahr-i muhit-i havâîde seyir ve cereyan etmekle, mahşere tesadüf etmiş dağları andırırlar.
Müsebbih Tesbih eden + Sikkemiz bir, turramız bir, Rabbimize müsebbihiz, zikrederiz âbidâne
Subhan (Subhanallah) Allah'ın ismi (tesbih zikri) + Ve ubudiyet odur ki, sen, Fâtır-ı Zülcelâlin dergâh-ı rahmetinde Estağfirullah ve Subhanallah ile kusurunu ve Hasbünallah ve Elhamdü lillâh ile fakrını,...
Tesbih (Tesbihat) Allah'ın noksanlarda münezzehiyetini ilan; zikir aleti; Subhanallah demek + Tesbihat, ibâdât, gayr-ı mahdud envâlarıyla herşeyde vardır.
Sin-Be-Ra (1)
Sebr/Sebir Deneme Aynen öyle de, biz de ilm-i usul ve fenn-i mantıkça sebr ve taksim denilen en kat'î bir hüccetle deriz:
Sin-Be-Ayn (3) +
Sabian Yedinci (olarak) Sabian: Rahîm-i Kerîmin semerat-ı rahmetinin müzeyyenatıyla kendini teveddüd sûretinde sevdirmesine mukabil, Ona hasr-ı muhabbet ve taabbüd ile tahabbüb etmektir.
Seb'a/Seba Yedi + Hususan Abâdile-i Seb'a kitabetle kaydettiler.
Sebu' (Sebu'iyye/Sebuiye) Yırtıcı hayvan (ile ilgili) + İkincisi, zararlı şeyleri def için kuvve-i sebuiye-i gadabiye,
Sin-Be-Kaf (5) +
Mesbuk Geride bırakılmış + Bu harika-i ilmiyenin eşi asla mesbuk değildir.
Müsabaka Yarışma Onun için, Hakîm-i Mutlak, şu dâr-ı imtihanda, şu meydan-ı müsabakada bize bir kamçı-yı teşvik olarak, vesveseyi şeytanın eline vermiş, beşerin başına vuruyor.
Sabık Geçmiş, önceki + Sabık işaretlerde, hususan bundan evvelki On Birinci İşarette kat'iyen anlaşıldı ki, küfür ve dalâlet cinayeti, nihayetsiz bir cinayettir ve hadsiz bir hukuka tecavüzdür.
Sebkat Önde olma Bediüzzaman Said Nursî'nin ders ve irşadıyla hakikate ulaşan ve Nur hizmetinde çok kıymettar ve yüksek hizmetleri sebkat eden kahraman ve halis bir talebenin, Üstadın mâhiyetini tarif eden ayn-ı hakikat bir ifadesidir.
Sıbak/Sibak Sözün başı O mâneviye ise, ya siyak veya sibak-ı kelâmdan veya başka âyetten birer emare, o mânâya işaret eder.
Sin-Be-Lam (1) +
Sebil Yol + O hurmalardan kaç yük, fî sebilillâh sarf ettim.
Sin-Te-Te (1) +
Sitte Altı + Risale-i Nur Külliyatından Hutuvât-ı Sitte
Sadisen (Bkz. Sin-Dal-Sin)
Sin-Te-Ra (9) +
İstitar Gizlenme Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından istitar etmiş olan Zât-ı Akdes,...
Mestur Örtülü, gizli + Eskişehir Hapishanesinde, sû-i ahlâktan değil, belki sıkıntıdan gelen nâhoş bazı haller münâsebetiyle, ahlâka dâir bir nükte ile, meşhur bir âyetin mestur kalmış bir nüktesine dâirdir.
Müstetir Gizlenmiş Kâinatta serbeser sırr-ı tesanüd müstetir, hem münteşir.
Mütesettir Örtünmüş Sonra bu zerreler, unsurlar aleminde mütesettir, saklı ve sâkit bir halde bulunurlarken, birden görürsün ki;...
Setr Örtme Demek en büyük bir rahmet, bir şefkat-i İlâhiye, gaybı bildirmemektedir ve başa gelen şeyleri setretmektedir.
Settar Allah'ın günahları ve ayıpları örten ismi Meselâ, Gaffâr ismi günahların vücudunu ve Settâr ismi kusûrâtın bulunmasını iktiza ettikleri gibi, Cemîl ismi de çirkinliği görmek istemez.
Settare Örtülü (yer) Haberim olmadan, camiin hâlî bir yerinde iki üç tahta, bir kilimle beni üşütmemek fikriyle bir zatın yaptığı iki kişilik bir settare yüzünden, ehemmiyetli bir mesele şeklinde, hem bana, hem umum halka mânâsız telâş vermek hangi kanunladır?
Sütre Örtülü yer ...düşmanın üç sıra askerini yararak geçip, hayatta kalan üç talebesiyle pek acip bir surette, su üzerinde bulunan bir sütreye girer.
Tesettür Örtünme Medeniyet-i sefihe ise, Kur'ân'ın bu hükmüne karşı muhalif gidiyor. Tesettürü fıtrî görmüyor, bir esarettir diyor.
Sin-Cim-Dal (6) +
Mesacid Mescidler Encümen ve cemiyetleri, mesacid ve medaris ve zevâyâdır.
Mescid/Mescit Namaz mekanı + Evet, Ramazan-ı Şerifte güya âlem-i İslâm bir mescid hükmüne geçiyor.
Sacid Secde eden + Hiç mümkün müdür ki, şu mescid-i kebirin içindeki sâcidlerin, âbidlerin mâbud-u hakikîleri, o Sâni-i Vâhid-i Ehadden başkası olabilsin?
Seccade Namaz yaygısı ...lâakal günün bir saatini, ihtiyat akçesi gibi, hakikî istikbal için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye olan bir mescide veya bir seccadeye at.
Secde Namazın rükünlerinden İbadetin mânâsı şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde abd kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp kemâl-i Rububiyetin ve kudret-i Samedâniyenin ve rahmet-i İlâhiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir.
Sücud Secdeler + Eğer âlâmın lezâize, nârın nura inkılâp etmesi emelinde isen, evkat-ı hamsede rükû ve sücud kancası ile gururun hortumunu bük, sık, başını kır, imanı doldur.
Sin-Cim-Ayn (3)
Seca/Sec'a Kuş ötüşü; kafiyeli yazı Gündüzde, ağaçların minberlerinde, bütün zîhayatların başlarında, yaz ve bahar mevsimlerinde, yüksek âvazlarıyla, lâtif nağamatla, sec'alı tesbihatla Rahmânü'r-Rahîmin rahmetini ilân ediyorlar.
Secaya Seciyeler Dost ve düşmanın ittifakıyla ahlâk-ı hasenenin şahsında en yüksek derecede; ve bütün muamelâtının şehadetiyle, secâyâ-yı sâmiye, vazifesinde ve tebliğatında en âli bir derecede;...
Seciye Huy Evet, Hürriyetçilerin ahlâk-ı içtimaiyede ve dinde ve seciye-i milliyede bir derece lâubalilik göstermeleriyle, yirmi-otuz sene sonra dince, ahlâkça, namusça şimdiki vaziyeti gösterdiği cihetinden,...
Sin-Cim-Lam (3) +
Seccal Akıp giden Cidal, berdevam... Harb ise, seccal(sical)dir.
Sical Nöbetleşe Cidal, berdevam... Harb ise, seccal(sical)dir.
Tescil Deftere geçirme, sağlamlaştırma Ve aleyhlerinde olan hükmü tescil etme..
Sin-Cim-Mim (1)
İnsicam Pürüzsüz düzgünlük Bütün kâinatta, zerrelerden tâ yıldızlara kadar herşeyde kusursuz bir intizam-ı ekmel ve noksansız bir insicam-ı ecmel ve zulümsüz bir mizan-ı âdilin bulunmasıdır.
Sin-Ha-Be (1) +
Sehab Bulut + Daha tasrif-i hava ve teshir-i sehab gibi şuûnât-ı İlâhiye yi bunlara kıyas et.
Sin-Ha-Ra (6) +
Meshur Büyülenmiş + Kur’an Arabistan’ın basit bedevîlerini öyle bir istihaleye uğratmıştır ki bunların âdeta meshur olduklarını zannedersiniz.
Sahir Sihir yapan + ...sana karşı kâh kâhin, kâh mecnun, kâh sâhir deyip, kendileri dahi inanmadıkları halde başkalarını inandırmak mı istiyorlar?
Sahur Ramazanda gece yemeği Ramazan-ı Şerifteki oruç, on beş saat, sahursuz ise yirmi dört saat devam eden bir müddet-i açlığa sabır ve tahammül ve bir riyazettir ve bir idmandır.
Seher Sabah namazı öncesi vakit + Seherlerde eser bâd-ı tecellî/Uyan ey gözlerim vakt-i seherde.
Sehhar Büyüleyici + ...beşerin hevesâtını uyandırmak için sehhar nefisleriyle, müzevver incelikleriyle ısırıcı kelimâtı nerede?
Sihr/Sihir Büyü + Bir vechi şudur ki: Sihir ve manyetizma ve ispritizma gibi istidracî harikalarıyla kendini muhafaza eden ve herkesi teshir eden o dehşetli Deccalı...
Sin-Ha-Lam (2) +
Sahil Deniz kıyısı + Bu üçünü birden emrine musahhar eden bir Zat onu sahil-i selâmete çıkarabilir.
Sevahil Sahiller ...insanın ehl-i sevâhil kısmının kısm-ı âzamının medar-ı taayyüşleri balıktır...
Sin-Hı-Ra (6) +
İstihare Hayır anlama namazı Dedim: "Yarına kadar beni bırakınız; istihare edeyim."
Maskara (aslı Mashara) Gülünç duruma düşmüş Oh, Allah senden razı olsun. Zahmetten, hapisten, maskaralıktan kurtuldum" dedi.
Musahhar Emri altına girmiş + Bütün onlar Senin mülkünde, Senin emrin ve kudretinle, Senin irade ve tedbirin ile, Senin ilmin ve hikmetinle musahhar ve muvazzaftırlar.
Musahhir Emri altına alan + Birden, Hâlık-ı Arz ve Semâvâtın Kadîr, Alîm, Rab, Allah ve Rabbü's-Semâvâti ve'l-Arz ve Musahhiru'ş-Şemsi ve'l-Kamer isimleri rahmet, azamet, rububiyet burcunda tulû ettiler.
Suhre Angarya ...sen hizmet etmezsen veya isteksiz, suhre gibi veya usançla, yarım yamalak hizmetinle Onu va'dinde itham ve hediyesini istihfaf etsen, pek şiddetli bir tedibe ve dehşetli bir tâzibe müstehak olacağını düşünmüyor musun?
Teshir Emir altına alma Ve o saltanatın sebebi, kuvvet ve iktidar-ı ilmî değil, belki şefkat ve re'fet-i Rabbâniye ve rahmet ve hikmet-i İlâhiyedir ki, eşyayı ona teshir etmiştir.
Sin-Hı-Ye (3)
Sahi Cömert Meselâ, "Filânın kılıncının bendi uzundur" ve "Ramadı çoktur" denildiği vakit, o adam uzun ve sahî ola...
Seha Cömertlik Yoksa, zevâl ile acılaşan cüz'î bir telezzüz, kısacık bir zamanda öyle bir cûd u sehânın muktezasıyla kabil-i tevfik değildir.
Sehavet Cömertlik Zira, nihayet bir sehavet, harika bir kerem, daima halka ihsan ve in'am etmek iktiza eder.
Sin-Dal-Dal (4) +
Mesdud Engellenmiş Bir Nebi veya bir Resule kesbsiz İlahî bir davetle açılmasından başka, gayrilere kapalı ve mesduddur.
Sed/Set Engel + İşte bu nokta-i nazardandır ki, Sedde ve Ye'cüc ve Me'cüce dair rivayetler ve akvâl-i müfessirîn ayrı ayrı gidiyor.
Sedad/Sedat Doğruluk Hem de garazın mesîlinde ve kastın mecrasında teferruk etmemek için sedad etmek, çele-çepe temayül etmemektir.
Sedid Sağlam(ca kapalı) + Orada, dünyaca mühim zatlar hazır oldukları halde, kimsenin söyleyemediği gayet acı sözlerle o haksız işe ve daha başka haksız işlere de sedd-i sedid olmuşlardır.
Sin-Dal-Ra (1) +
Sidre 6. Katta bir makam (Cennette bir ağaç) + ...bütün enbiyaların usul-ü dinlerine vâris-i mutlak olduğunu gösterdikten sonra, tâ Sidretü'l-Müntehâya, tâ Kab-ı Kavseyne kadar mülk ve melekûtunda gezdirdi.
Sin-Dal-Sin (1) +
Sadis (Sadisen) Altıncı (olarak) (Ayrıca bkz. Sin-Te-Te) + Hads ile ilham, delil-i iman. Bir hiss-i sâdis, tarik-i iman.
Sin-Ra-Be (1) +
Serab/Serap Sıcak kaynaklı yalancı görüntü + Ey serab-ı gururu, şarab-ı tahur zanneden Said-i hodfuruş!
Sin-Ra-Cim (1) +
Sirac/Siraç Lamba + Meselâ güneşe der, "Döner bir siracdır, bir lâmbadır."
Sin-Ra-Dal (1) +
Serd Güzel şekilde söylemek + (örmek anlamında) Öyle ise, biz, Miracda istib'âd ile vesveseye düşen bir mü'mini muhatap ittihaz ederek, ona karşı serd-i kelâm edip ara sıra, makam-ı istimâda olan mülhidi nazara alıp serd-i kelâm edeceğiz.
Sin-Ra-Ra (8) +
Sırr Gizem; bir latife + Hem sırr-ı temsil merdiveniyle, en yüksek hakaike kolaylıkla yetiştirildi.
Esrar Sırlar Çünkü, içinde çok mühim ve ince olan esrar-ıimaniye inkişaf ediyor.
Mesarr Sevinçler Onun içinde bînihaye tahassüslerle meşhun-u mesâr oldum.
Meserret Sevinç Otuz Birinci Mektubun On Beşinci Lem'asının birinci kısmını, büyük bir meserretle aldım.
Mesrur Sevinçli + Hafız Ali'yi kabrinde mesrur, müferrah ettikleri gibi, inşaallah kabrimde de öyle mesrur edecekler.
Serir Taht, divan Eğer o kapı sana açılamadı; Mefatîhü'l-Gayb olan, İmam-ı Râzî'nin geniş olan tefsirine gir ve serir-i tedriste o dâhî imamın halka-i dersinde otur, dersini dinle.
Sürur Sevinç + Ve keza, neş'e ve sürur makamları, evhamdan hâli olmalıdır. Çünkü ednâ bir vehimle, sürur zâil olur.
Tesrir Sevindirme Nur deryasından nûş etmek isteyen bir kimse, Birinci ve Yirmi Birinci ve Yirmi İkinci Sözleri alsa, diğerlerine eli yetişmezse dahi maraz-ı kalbîyi def ve ref'e, ruhu tenvir ve tesrire kâfi bulunduğu meşhud ve müsellemdir.
Sin-Ra-Tı (1)
Seretan Kanser Ye's, ümmetlerin, milletlerin "seretan" denilen en dehşetli bir hastalığıdır.
Sin-Ra-Ayn (3) +
Seri' Hızlı + Telepati nev'inden, ruhumla şiddet-i alâkası olan bir şahs-ı meçhul, muhtelif ve birbirinden uzak mevzulara dair, birdenbire kibrit yakmak gibi seri sualler soruyor.
Sürat/Sür'at Hız Mübarek Ramazan bir an evvel bu isyankârların kadir-nâşinasların elinden yakayı kurtarmaya çalışır vaziyette, süratle elimizden gitmektedir.
Tesri' Hızlandırma Tesri-i ihtizazı, tahrib-i medeniyet. Deniyet-i hazıra sureti değişecek, sistemi bozulacak. Zuhur edecek o vakit İslâmî medeniyet.
Sin-Ra-Fe (2) +
İsraf Gereksiz harcama + On Dokuzuncu Lem'a İktisat Risalesi - İktisat ve kanaate, israf ve tebzîre dairdir.
Müsrif İsraf eden + Müsrif ise, kanaat etmediği için, ikinci gün daha çalışmaz. Çalışsa da şevksiz çalışır.
Sin-Ra-Kaf (2) +
Sarık Hırsız + Meselâ, hâkim seni sirkatle mahkûm edip hapsetti. Halbuki sen sârık değilsin.
Sirkat/Sırkat Hırsızlık Meselâ, hâkim seni sirkatle mahkûm edip hapsetti. Halbuki sen sârık değilsin.
Sin-Ra-Mim-Dal (1) +
Sermed (Sermedi, Sermediyyet) Daimi + Zerreyim, fakat bir Şems-i Sermed isterim.

Sin-Ra-Ye (3) +
İsra Gece yürüyüşü; sure adı Çerağ-ı Leyle-i İsrâ / Sirâc-ı kurb-i ev ednâ.
Sari (Sariye) Bulaşan ...yalnız zevken anlaşılır birer hakikat iken, dîk-ı elfaz sebebiyle ulûhiyet-i sâriye ve hayat-ı sâriye tabir ettiler.
Sirayet Bulaşma, geçme Benim ne haddim var ki, sahip olayım, tâ ki kusurlarım ona sirayet etsin.
Sin-Tı-Ha (1) +
Sath/Satıh Yüzey Nasıl bir hat, sür'at-i hareketle bir satıh gibi geniş görünürken, hakikat-i vücudu ince bir hat olduğu gibi, senin de dünyan hakikatçe dar, fakat senin gaflet ve vehim ve hayalinle duvarları çok genişlemiş.
Sin-Tı-Ra (5) +
Esatir/Esatır Masallar + Fakat pek çok esâtîr ve hurâfâtın menbaından çıkan o hikmet, bir derece müteaffine olduğundan, safiye olan efkâr-ı Arabın içlerine tedahül ettiğinden, bir derece efkârları karıştırdığı gibi, tahkikten taklide bir yol açtı.
Mistar/Mıstar Cetvel, çizelge Kudret masdardır, kader mistardır. Kudret, o maânî kitabını, o mistar üstünde yazar.
Satır Sayfada çizgi halinde yazı dizisi ...her sahifede yüzer kitap yazılmış; ve her satırında yüzer sayfa derc edilmiş; ve her kelimesinde yüzer satır mevcuttur; ...
Sutur Satırlar ...şu sutûr-u hâdisâtın altında muzmer hakaikın miftâhı,...
Tastir Yazı yazma نۤ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ âyeti bütün kalemlerin ve tastîr ve kitapların aslı, esası, ezelî me'hazı ve sermedî üstadı kaderin kalemi ve nur ve ilm-i ezelînin nuruna işaret eden ن kelimesidir.
Sin-Tı-Ayn (1)
Satı' Parlak ...Zât ve sıfât ve esma ve şuûn-u İlâhiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, burhan-ı kàtıı, tercüman-ı sâtıı,...
Sin-Tı-Vav (1) +
Satvet Ezici kuvvet Maahaza, lisan-ı Arapta bulunan şehâmet, yükseklik, meziyet, satvet diğer lisanlarda yoktur.
Sin-Ayn-Dal (9) +
Es'adekallah/Esadekallah (Es'adekumullah/Esadekumullah) Allah seni (sizi) mutlu etsin ...kardeşimiz Hafız Mustafa'ya binler bârekâllah ve mâşaallah ve es'adekâllah deriz.
Mesut/Mes'ud Mutlu ...bütün sevdiklerimizi ihsânâtıyla mes'ud eden ve binler kemâlâtın menbaı olan ve binler tabakat-ı cemâlin medarı olan bin bir esmâsının müsemmâsı olan Cemîl-i Zülcelâl, Mahbub-u Zülkemâl...
Müsaade İzin Müsaade ediniz, on beş dakika vazifemi îfa edeyim
Müsaid/Müsait Uygun Şu dar dünya beşerin ruhunda mündemiç olan istidâdât-ı gayr-ı mahdudenin sünbüllenmesine müsaid değildir.
Müstaid İstidatlı Müstaid, müçtehid olabilir; müşerri' olamaz
Saadet Mutluluk Saadet odur ki; umuma veya eksere saadet ola!
Said Cennetlik + Kim saadete mazhar ise... said ise... şaki değilse... o İsm-i Âzam onun boynunda mübarek bir gerdanlık hükmünde bir nüsha olur.
Süeda Saidler Birinci kâfile olan süedâ ve ebrar, zülcenaheyn olan üstadı dinlediler.
Tesid/Tes'id Mutluluk dileme ...en mübarek, nuranî ve âlet-i tes'id bir hediye-i hikmeti olan aklı, o biçareye en meş'um ve zulmânî bir alet-i tâzip yapıp,...
Sin-Ayn-Fe (1)
İs'af/İsaf Kabul edip yerine getirme Matluba olan is'af ise, Mucîbin hikmetine tâbidir.
Sin-Ayn-Ye (3) +
Mesai Çalışma, iş Belki mesailerinin tanzimine ve mâbeynlerindeki emniyetin tesisine ve teavün düsturunun teshiline muhtaçtırlar.
Sai Çalışan Sözler sayesinde şu bir seneyi mütecaviz bir müddetten beri şevkle taallüm, inâyetle tefeyyüz, tergible tenevvür, hâhişle telezzüz, işaretle tahallûk, tedriçle tekemmül tarikinde ilerlemeye sâî bulunduğum bu muayyen müddetin bir gününe, sabıkan geçirmiş olduğum umum hayatımın bile mukabil olamayacağı kanaatindeyim.
Say/Sa'y Çalışma + Sa'y, vücudun hayatı ve hayatın yakazasıdır.
Sin-Fe-Ra (5) +
Misafir/Müsafir Konuk Misafir olan bir kimse, seferinde çok yerlere, menzillere uğrar.
Sefer Yolculuk + Meselâ, sefer eden, namazını kasreder.
Sefaret Elçilik Pakistan'da ne Türkçe okulu, ne kütüphanesi, ne çalışkan adamları ve sefaretinizde de Urduca bilen adam yoktur.
Sefir Elçi Ankara'da otuz beş sene evvel tab edildiği vakit, Afgan Sefiri Sultan Ahmed çok beğenmiş ve Afgan Şâhına bir adet bu münâcattan hediye göndermiştir.
Sofra Yemek düzeni O hayat midesine duygular, eller hükmünde gayet geniş bir sofra-i nimet açmış.
Sin-Fe-Sin-Tı (2)
Safsata Uydurma ...hem o âciz, mümkin, miskin insanlar dahi beğenmedikleri ve izzet-i mağrurânesine yakıştıramadıkları bir nevi evlât, yani hadsiz kızları isnad etmek öyle bir safsatadır ve öyle bir divanelik hezeyanıdır ki, o fikirde olan heriflerin tekzipleri, inkârları hiçtir.
Safsatiyat Safsafalar Hem feylesofâne çok safsatiyâtı söyledi.
Sin-Fe-Kef (1) +
Sefk Dökme Çünkü fesat, sefk-i dimâya sebeptir.
Sin-Fe-Lam (6) +
Esfel En aşağı + O yoldan birinde nefsi ve şeytanı dinleyip gitse, esfel-i sâfilîne düşer.
Safil (Safilin) Aşağı(lar) + O yoldan birinde nefsi ve şeytanı dinleyip gitse, esfel-i sâfilîne düşer.
Sefalet Fakirlik, rezillik Hırs, sebeb-i haybettir ve illet ve zillettir; ve mahrumiyet ve sefaleti getirir.
Sefil Aşağı Görüyorlar ki, o hane amele, sefil, miskin adamlarla doludur.
Süfla Aşağı (mekan) Tabaka-i süflâdan, tabaka-yı ulyâya karşı ihtiram, itaat, tahabbüb yerine, yalnız ihtilâl sedası, haset sayhası, kin enîni, nefret velvelesi, intikam feryadı yükselip işitilir.
Süfli Aşağı, alçak Elbette hayalin, deva-yı illet ve kaza-yı hacet levazımatını görecek ve onlara münasip süfli sûretleri nescedecek.
Sin-Fe-Nun (2) +
Sefain Gemiler Bu defa istinsahına muvaffak olduğum nurlu Yirmi Dokuzuncu Sözde, melâike denizlerinde sefâin-i Kibriyâya yapışarak seyrân ederken...
Sefine Gemi + Belki, o sefine-i vücudundaki hayat makinesi, Hayy-ı Kayyûma aittir.
Sin-Fe-He (4) +
Sefahat Günah eğlencelere düşkünlük + Sadakayı alan sefahatte değil, belki nafakasında ve hâcât-ı zaruriyesinde sarf etmeli.
Sefih Ahlaksız, eğlenceye düşkün + O zaman, o seyahat-i ruhiyede, mehâsin-i medeniyet ve fünun-u nâfiadan başka olan mâlâyâni ve muzır felsefeyi ve muzır ve sefih medeniyeti elinde tutan Avrupa'nın şahs-ı mânevîsine karşı demiştim:
Süfeha Sefihler Bizleri süfeha zannetme. Bizler süfeha gibi olamayız.
Tesfih Sefih görme Damar-ı asabiyetini tahrik ve izzet-i nefislerini levm ve tesfih ve terzil ile kırdı.
Sin-Kaf-Ra (1) +
Sakar Cehennem + ...onlara dünyada tam zarar, âhirette Cehennem ve sakar; ve bize, dünyada mükemmel sevap ve zafer, ve âhirette, inşaallah Cennet ve âb-ı kevseri kazandırır.
Sin-Kaf-Tı (6) +
Iskat Düşürme, hükümsüz bırakma İşte bu asrın bu acip tehlikesine karşı, Risale-i Nur'un hizmet ve meşgalesi, şimdiki siyaseti ve cerayanlarını o derece nazarımdan ıskat etmiş ki, bu Harb-i Umumîyi dört aydır merak etmedim, sormadım.
Meskat (Meskat-ı Re's) Doğum (yeri)
Sakat Bozuk Bu güzel ve belağatçe makbul, akıl ve mantığa mutabık mânâ dururken, âyetin zahirine yapışıp, "beş yüz senelik mesafeden iki dakikalık bir zaman zarfında yağmuru cirm-i semâdan yeryüzüne indirmek" gibi sakat bir mânâya zahip olmak, kâr-ı akıl değildir.
Sakıt Düşmüş + Eğer gayr nazardan sakıt olsalar, onlar da sukut ederler.
Sukut Düşme Eğer gayr nazardan sakıt olsalar, onlar da sukut ederler.
Tesakut Birbirini düşürme Teâruzan, tesâkutan kabilinden, "Hiçbirisi de hak değildir" diye hükmeder.
Sin-Kaf-Fe (1) +
Sakf Çatı, dam, tavan + Şimdi, cüz'iyatta ve misallerde, sû-i fehimden gelen şüphelerle, o metin sakf-ı muallâyı sebatsız ve kàbil-i sukut görmek ne derece akılsızlık olduğunu anladın.
Sin-Kaf-Mim (2) +
Sakam Hastalık Eğer aşsa ve taşsa, o şefkat, elbette merhamet ve şefkat değildir; belki dalâlete ve ilhada sirayet eden bir maraz-ı ruhî ve bir sakam-ı kalbîdir.
Sakim Hasta + Demek on dördüncü asırda Kur'ân'dan iktibas edip, istikametsiz sakim yollar içinde sırat-ı müstakîmi gösterecek âsârı neşreden bir adamı, o hadsiz efrad içinde dahil ediyor.
Sin-Kaf-Ye (4) +
İska Sulama Yağmurlar kesilmiş, Isparta'yı iska eden sular azalmış, bir kısm-ı mühimminin menba'ı kesilmiş, ağaçlar sararmaya, otlar kurumaya, çiçekler buruşmaya başlamıştı.
İstiska Su isteme Hem yağmursuzluk ve kuraklık vakti de, salât-ı istiska denilen yağmur duasının vaktidir.
Saka (Sakacı) Su dağıtım(cısı) Hem bu kâinatın sobası olan güneş bir, lâmbası olan kamer bir, aşçısı olan ateş bir, levazımat deposu ve hazineli direği olan dağ bir, sakacı ve sucusu bir ve bağları sulayan süngeri bir—ve hâkeza, bir, bir, bir, tâ bin bir birler kadar...
Saki Su sunan Dost ikliminin lâlesinin bağlarına eriştin,/Vahdet-i sâki midadını سَقٰيهُمْ kevserine düşürdün.
Sin-Kef-Te (4) +
Müskit Susturan Tokmak gibi bir cevab-ı müskit vermek lâzımdı.
Sakit Sessiz O kâinat-ı sâkit birden söze başlıyor:
Sekte Durma ...onu bırakıp, yahut sekteye uğratıp, veyahut kanâat etmeyip, tarikat hevesiyle Risâle-i Nur'dan izin almayarak kapanmış hangâhlara girmek, ne derece yanlış olduğunu ve bizim bu şefkat tokadına ne derece istihkak kesbettiğimizi gösteriyor.
Sükut Susma Eğer sükûtuyla sükûnet eylese cezbe, kaçar, ağlar fezada muntazam meczupları.
Sin-Kef-Ra (3) +
Müskir (Müskirat) Sarhoş edici içki Bundan sonra birden gördü ki, sol cihetinden şeytan gibi dessas, ayyaş, aldatıcı bir adam, çok ziynetler, süslü suretler, fantaziyeler, müskirler beraber olduğu halde geldi, karşısında durdu.
Sekerat Can cekişme Sekerat vaktinde şeytan vesvesesiyle ancak akla şüpheler verip tereddüde düşürebilir.
Sekr/Seker (Sekre) Sarhoşluk + Eğer, aşk veya istiğrakla bir nev'i sekri de varsa, avucundaki âyinesini, denizden daha büyük tevehhüm eder.
Sin-Kef-Kef (1)
Sikke Para (kalıbı) Evet, herşeyin yüzünde, cüz'î olsun küllî olsun, zerrattan tâ seyyarata kadar öyle bir sikke var ki, âyinede güneşin cilvesi güneşi gösterdiği gibi, öyle de, o sikke âyinesi dahi, Şems-i Ezel ve Ebede işaret ederek vahdetine şehadet eder.
Sin-Kef-Nun (13) +
İskan Yerleştirme Tagayyür, inkılâp ve felâketlere mâruz ve muhtaç şu insan bedeninde iskân edilen ruhun yaşayabilmesi için üç kuvvet ihdas edilmiştir.
Mesakin Miskinler Çünkü, şu mesâkini istihdam etmekle ücretinizi almışsınız.
Mesken Ev + Meskenden sonra insanın en fazla muhtaç olduğu, cismanî lezzetlerden yiyecek, içecektir.
Meskenet Yoksulluk + Yahudi milleti hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için, her asırda zillet ve meskenet tokadını yemeye müstehak olmuşlar.
Miskin Uyuşuk, zavallı + Meselâ, gayet zengin, nihayet derecede san'atkâr ve çok san'atlarda mahir bir Zât, âsâr-ı san'atını, hem kıymettar servetini göstermek için, âdi bir miskin adamı, modellik vazifesini gördürmek için, bir ücrete mukabil, bir saatte murassâ, musannâ yaptığı gömleği giydirir, onun üstünde işler ve vaziyetler verir, tebdil eder.
Meskun Oturanı bulunan + Sonra bir kısmını kesif kılmışır ve bu kesif kısımdan, meskûn olmak üzere yedi küre yaratmıştır. Arz, bunlardandır.
Müsekkin Sakinleştirici Yine ondan gelen, dalâletten neş'et eden ruhun ıztırâbâtına, o edepsizlenmiş edeb müsekkin, hem münevvim, hakikî faide vermez.
Sakin Durgun; oturan + Sakin toprak, sakin olan herbir zerresi, bütün çiçekli nebâtâtın ve meyvedar ağaçların tohumlarına medar ve menşe olmak kabil olduğundan,...
Sekene Sakinler ...hakikat kat'iyen iktiza eder ve hikmet yakînen ister ki, zemin gibi, semâvâtın dahi sekeneleri bulunsun ve zîşuur sekeneleri olsun ve o sekeneler o semâvâta münasip bulunsun.
Sekine/Sekinet İç huzuru; Hz. Ali'nin duası; 6 esma (duası) + İkinci fıkrasıyla İsm-i Âzam ve Sekine denilen esmâ-i sitte-i meşhurenin hakikatlerini gayet âlî bir tarzda beyan ve ispat eden...
Sükna Oturulacak yer Mâyi kalsaydı, kabil-i süknâ olmazdı.
Sükun/Sükunet Sakinlik Demek arzın sükûn ve sükûneti dağlar iledir.
Teskin Sakinleştirme Dokuz adet mânevî sevinçler, öyle teskin edici bir merhem ve tatlı bir ilâçtır ki, tarif edilmez, ağır elemlerimizi teskin ediyor.
Sin-Lam-Be (3) +
Esalib Üsluplar ...esâlib-i Kur'âniye, en mütebahhir hükemanın fikirleriyle yetişemediği hakaik-i gàmıza-ı İlâhiye ve esrar-ı Rabbâniyeyi müteşabihat suretinde bir kısım teşbihat ve temsilâtla en ümmî bir âmiye ifham eder.
Selb Kalkma, elden gitme Eğer desen: Kader bizi böyle bağlamış, hürriyetimizi selb etmiştir.
Üslub/Üslup İfade tarzı İşte bu tarz ifadesi ve üslûbudur ki, en harika edipleri, belâğatine secde ettiriyor.
Sin-Lam-Ha (4) +
Esliha Silahlar + ...tek başıyla bütün o ayrı ayrı milletlerin ayrı ayrı erzaklarını ve çeşit çeşit eslihalarını ve elbiselerini ve cihazatlarını, hiçbirini unutmayarak ve şaşırmayarak...
Müsellah Silahlı Üç müsellâh jandarma ile camiden istenildi.
Silah Dövüşme aleti İntizam-ı askerî altındaki sağ yolun yolcusu ise, mugaddî hülâsalardan dolu dört okkalık bir çanta ve her adüvvü alt ve mağlûp edecek iki kıyyelik bir mükemmel mîrî silâhı taşımaya mecburdur.
Teslih Silahlandırma Öyle de, bütün hayvanî cesetlerde kemâl-i hikmetle nefislerini, ruhlarını yerleştirmek, türlü türlü cihazatla kemâl-i intizamla teslih etmek,...
Sin-Lam-Hı (2) +
İnsilah Soyulma İslâmiyetten pişman olmaktır, belki dinden insilâh etmektir.
Selh (Selhhane) Deri soyma (yeri), mezbaha ...dalâleti cihetinden, akıl alâkadarlığıyla kâinatı bir hüzüngâh ve matemhâne-i umumiye ve zevâlde yuvarlanan zîhayatlar için bir mezbaha, selhhane ve gayet çirkin ve karışık görüp...
Sin-Lam-Sin (2)
Selaset Akıcılık Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın heyet-i mecmuasında râik bir selâset, fâik bir selâmet, metin bir tesanüd, muhkem bir tenasüp, cümleleri ve heyetleri mabeyninde kavî bir teâvün ve âyetler ve maksatları mabeyninde ulvî bir tecavüb olduğunu,...
Selis Akıcı Evet, Kur'ân mânen, üslûb-u beyan cihetiyle fevkalâde beliğ olduğu gibi, lâfzında gayet selis bir fesahati vardır.
Sin-Lam-Sin-Be (1) +
Selsebil Cennet ırmağı + Cennete dair, Cennetten daha güzel, hurilerinden daha lâtif, selsebilinden daha tatlı olan beyanat-ı âyât-ı Kur'âniye kimseye söz bırakmamıştır ki, fazla birşey söylensin.
Sin-Lam-Sin-Lam (4) +
Müselsel Zincirleme Şu müselsel beyan, mu'cizat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) envaına işarettir.
Müteselsil Silsile oluşturmuş Demek, maânî-i mensûsa, müteselsilen menba-ı Risaletten alınmıştır.
Silsile Birbirini izleyen dizi + Âlem-i insaniyette, zaman-ı Âdem'den şimdiye kadar iki cereyan-ı azîm, iki silsile-i efkâr, her tarafta ve her tabaka-i insaniyede dal budak salmış iki şecere-i azîme hükmünde; biri silsile-i nübüvvet ve diyanet, diğeri silsile-i felsefe ve hikmet, gelmiş gidiyor.
Teselsül Silsile oluşturma Çünkü, mümkinat birbirini icad edip teselsül edemez.
Sin-Lam-Tı (6) +
Musallat İlişme Nasıl ki kavm-i Firavuna çekirge âfâtı ve bit belâsı ve Kâbe tahribine çalışan kavm-i Ebrehe'ye ebâbil kuşları musallat olmuşlar.
Saltanat Hükümdarlık Hasan ve Hüseyin (r.a.) ve onların hanedanları ve nesilleri, mânevî bir saltanata namzet idiler.
Selatin Sultanlar Hatta selâtin-i Osmâniyeyi ifratla senâ ederdin;...
Sultan Hükümdar + Sultanlar daima halkın, cemaatin, ordunun sonunda çıkarlar.
Tasallut Musallat olma Bak, değil zahirî bir tasallut, belki akılları, ruhları, kalbleri, nefisleri fetih ve teshir ediyor.
Taslit Musallat etme Meselâ, atmaca kuşu serçelere tasliti, zahiren rahmete uygun gelmez.
Sin-Lam-Fe (2) +
Eslaf Öncekiler Halbuki, eslâf-ı izâmın kırk günde yaptıkları bir keşfiyatı, bunlar kırk senede bulamazlar.
Selef Önceki + Alelekser, halefin mahareti, selefinden daha ziyadedir.
Sin-Lam-Kef (6) +
İnsilak Yola girme ...ve imam ve reisi Mehdî (R.A.) olan bir silk-i nuranîde zevil-himem müceddidlerin ona insilaklerini teşci' içindir.
Mesalik Meslekler ...bütün hâcât-ı mâneviyesine karşı birer kitap ve bütün muhtelif ehl-i mesâlik ve meşârib olan evliya ve sıddıkînin, asfiya ve muhakkikînin herbirinin meşreplerine lâyık birer risale ibraz eden bir kütüphane-i mukaddesedir.
Meslek Yol Meslek ve meşrebimin dört esasından en mühimi olan şefkat etmek ve Risale-i Nur'un da en büyük hakikati olan acımak ve merhamet etmeyi, o validemin şefkatli fiil ve halinden ve o mânevî derslerinden aldığımı yakînen görüyorum.
Salik Giden, ilerleyen Mânâsında meşârib-i evliya, ezvâk-ı ârifîni, mezâhib-i sâlikîn, turuk-u mütekellimîn, menâhic-i hükema, o i'câz-ı beyanı...
Silk Yol ...ve imam ve reisi Mehdî (R.A.) olan bir silk-i nuranîde zevil-himem müceddidlerin ona insilaklerini teşci' içindir.
Süluk İlerleme Tasavvuf, tarikat, velâyet, seyr ü sülûk namları altında şirin, nuranî, neş'eli, ruhanî bir hakikat-i kudsiye vardır ki, o hakikat-i kudsiyeyi ilân eden, ders veren, tavsif eden binler cilt kitap, ehl-i zevk ve keşfin muhakkikleri yazmışlar, o hakikati ümmete ve bize söylemişler.
Sin-Lam-Mim (12) +
Eslem Daha selametli Evet, acz dahi, aşk gibi, belki daha eslem bir tariktir ki, ubûdiyet tarikiyle mahbubiyete kadar gider.
İslam (İslamiyet) Hak din + İslâmiyet iltizamdır; iman iz'andır. Tabir-i diğerle, İslâmiyet, hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyaddır; iman ise, hakkı kabul ve tasdiktir.
Müsalemet Barış Ve zincirler altında inleyen dört yüz milyon Müslümanlık, yeniden hayat-ı kudsiye-i İslâmiye ile, nev-i beşerin başına geçip, sulh ve müsalemet-i umumiyeyi temin edecek, inşaallah.
Müsellem (Müselleme) Kabul edilmiş + Tâlim-i nazariyattan ziyade, tezkir-i müsellemâta ihtiyaç var
Müslüm/Müslim (Müslüman/Müsliman) İslam dininden kişi + Ve zincirler altında inleyen dört yüz milyon Müslümanlık, yeniden hayat-ı kudsiye-i İslâmiye ile, nev-i beşerin başına geçip, sulh ve müsalemet-i umumiyeyi temin edecek, inşaallah.
Salim Sağlam ve tehlikesiz + Büyük bir selâmet vardır ki, lâfzan ve mânen hatâdan sâlimdir.
Selam Allah'ın ismi; esenlik; müslümanların karşılaştığında yaptığı dua + Bir adam yeni bir menzile girdiği zaman menzildeki zatlara selâm ettiği gibi, "Binler selâm sana, yâ Resulallah" demeye bir arzuyu içimde coşar buldum.
Selamet Emniyet, barış Faraza, mecmuu itibarıyla reddedilse de, tek bir tane onların içinde kabul olunsa, yine her biri selâmet-i imanla kabre gireceğine kâfi geliyor.
Selim (Selime) İyi huylu + Hem Kur'ân, fıtrat-ı selime cihetiyle musaddaktır.
Selm Barış + İslâmiyet, selm ve müsalemettir; dahilde nizâ ve husumet istemez
Süllem Merdiven + Devir ve teselsülü, on iki burhan, yani arşî ve süllemî gibi namlarla müsemmâ, meşhur on iki delil-i kat'î ile devri iptal etmişler ve teselsülü muhal göstermişler;...
Teslim Gönülden bağlanma; karşı tarafı kabul etme + Eski zamanda, esâsât-ı imaniye mahfuzdu, teslim kavî idi.
Sin-Lam-Vav (2) +
Müteselli Teselli edilmiş İnsanlarla sohbet arzu ettiğim vakit, hayalen sizleri yanımda bulur, bir hasbihal ederim, sizinle müteselli olurum.
Teselli Ferahlatma Evet, gafletle sağımdaki geçmiş zamandan teselli almak için baktım.
Sin-Mim-Ha (2)
Müsamaha Hoşgörü Nazar-ı müsamaha ile bakmalarını ihvanlarımızdan bekleriz.
Semahat İyilik, cömertlik Belki semahatlı Efendimiz, Pakistan’daki Müslüman Talebe cemiyetinin İslâmiyet’i şiar edindiğini biliyorlar…
Sin-Mim-Ra (3) +
Esmer Siyah(i) Hiç durmaksızın, bu mühib yağız atlı ve esmer çehreli iki zat, şarka doğru uzaklaştılar.
Mismar Çivi Öyle de, zeminin yüzünde çakılmış mismarlar hükmünde her an / Olan İslâmî şeâir, dinî minarat, İlâhî maâbid, şer'î maâlim itfâ olmazsa, İslâmiyet parlayacak an be an.
Müsamere Eğlence ...o zâtı kendine reis ve seyyid ve imam ve şefî telâkki eden mü'minlere ne kadar zevkli, fahirli, nurlu, neş'eli, hayırlı bir müsamere-i ulviye-i diniye olduğunu anla.
Sin-Mim-Ayn (13) +
İsma' Duyurma Evet, bir imam, imamet vazifesinde tesbihatları izhar eder, ismâ eder; hiçbir cihette riya olamaz.
İstima' Dinleme Şu risalede ise, muhatap, münkirdir; istimâ makamlarında mü'mindir.
Mesmuat Duyulanlar Meselâ, mesmûat, mubsırat, me'kûlât âlemlerini ihata eden insandaki duygular, Sâniin sıfât-ı mutlakasını ve geniş şuûnatını fehmetmek içindir.
Müstemi' Dinleyici + Müstemi, müteharrî-i hakikat bir Japondur.
Sami (Samiun) Dinleyici(ler) Burada sâmilerin o meyillerini tatmin etmekle makamın iktizası üzerine Kur'ân-ı Kerim, onları sâmilerin huzuruna götürüp kendilerine hitap ile tevcih-i kelâm etmiştir.
Sem' İşitme + Sem', basar, hava, su gibi umumî nimetler daha ehemmiyetli, daha kıymetli olduklarına nazaran, hususî, şahsî nimetlerden kat kat fazla şükre istihkak ve liyakatleri vardır.
Sema Dönme O vakit arz, emir aldıktan sonra, memuriyet neşesinden mevlevî gibi zikir ve semâa kalkar; az bir masrafla o güzel vaziyet hasıl olur, o mühim netice vücud bulur.
Sem'an/Seman İşiterek, "başüstüne'" Bu fakir talebeniz bu emre "Ale'r-re's-i ve'l-ayn, sem'an ve tâaten" demiş.
Sema' (Semai) İşitme (İşitilerek öğrenilen) + Çünkü, bu malûmiyet, örfî bir ülfet, taklidî bir sema'dır.
Semi' İşiten; Esma Bak, hem öyle Semî’ ve Kerîm bir Kadîr’den, öyle Basîr ve Rahîm bir Alîm’den saadet ve bekayı istiyor ki ...
Semi'na/Semina İşittik Hem o Sultan-ı Ezel ve Ebed, kâinatın aktârında kendi rububiyetinin saltanatını ilânına ve vahdâniyetinin izharına karşı, tevhid ve tasdik edip Semi'nâ ve eta'nâ diyerek itaat ve inkıyad ile mukabele ettiler.
Sum'a/Suma Riyakarlık ...riya ve sum'a, kibir ve gurur hastalıklarının hummalı ateşini "İhlas Risalesi"nin imdad ve inayetiyle; ...
Tesamu' İşitme Şu nevi meselelerin mânâ-yı hakikîsinde kusur varsa, örf ve âdât-ı nâsa aittir ve teârüf ve tesâmu-u umumîye râcidir.
Sin-Mim-Kef (2) +
Semek Balık Kur'ân-ı Hakîm tasrih ediyor ki, Arştan ferşe, yıldızlardan sineklere, meleklerden semeklere, seyyârâttan zerrelere kadar herşey Cenâb-ı Hakka secde ve ibadet ve hamd ve tesbih eder.
Simak Balıklar Onlara mahsus şerait-i hayatiye vardır ki; bazısı âkilün-nebat, bâzısı âkilüs-simâktir.
Sin-Mim-Mim (3) +
Semm Zehir; iğne deliği + (Delik anlamında) İstibdat bu derece bir semm-i katil olduğunu bilmezdik.
Sümum Zehirler Ve Şarkın Garba nispetini, seherin guruba nispeti gibi edecektir —eğer sûs-u atâletle ve sümum-u ağrâz ile kurutulmazsa.
Tesemmüm Zehirlenme Tesemmüm vesilesiyle nisyan-ı mutlak hastalığının musibeti, benim hakkımda bir nimet ve merhamet hükmüne ve bazı hakaikin keşfine bir anahtar olduğunu, bana çok acımamak için haber veriyorum.
Sin-Mim-Vav (10) +
Besmele Bismillahirrahmanirrahim Hele Birinci Sözde besmelenin derece-i ehemmiyeti ve suret-i temsiliyesi şâyân-ı takdir ve hayrettir.
Bismillah Allah'ın adıyla BİSMİLLÂH her hayrın başıdır.
Esami İsimler Belki zihni aldatır; cazibe-i umumî, kuvve-i mıknatısî, elektrik kuvveti, telepatî hem ihtizaz, hem "manyetizma" gibi, esâmî cezb ve celb.
Esma İsimler Hem cemâlinin şuââtı olan esmâsını dahi sever.
İsm/İsim Ad + O isim o dairede hâkimdir; başka isimler orada ona tâbidirler, belki onun zımnında bulunurlar.
Müsemma İsimlendirilmiş + Fâilsiz bir fiil ve müsemmâsız bir isim mümkün olmadığı gibi, mevsufsuz bir sıfat, san'atkârsız bir san'at dahi mümkün değildir.
Sami (Samiye) Yüksek, yüce Dost ve düşmanın ittifakıyla ahlâk-ı hasenenin şahsında en yüksek derecede; ve bütün muamelâtının şehadetiyle, secâyâ-yı sâmiye, vazifesinde ve tebliğatında en âli bir derecede;...
Sema Gökyüzü, uzay + Şu âyet-i kerimenin yüksek semâsına çıkıp sırrını fehmetmek için yedi basamaklı bir merdiven kuruyoruz.
Semavat Semalar Semâvâtın, melâike ile tesmiye edilen münasip sakinleri vardır.
Tesmiye İsimlendirme + (Belli anlamında) Semâvâtın, melâike ile tesmiye edilen münasip sakinleri vardır.
Sin-Nun-Be-Lam (1) +
Sünbül/Sümbül Başak + Fazl-ı İlâhîden, o harflerin sevabı sünbüllenir, bazan on tane verir, bazan yetmiş, bazan yedi yüz (Âyetü'l-Kürsî harfleri gibi), bazan bin beş yüz (Sûre-i İhlâsın harfleri gibi), bazan on bin (Leyle-i Beratta okunan âyetler ve makbul vakitlere tesadüf edenler gibi) ve bazan otuz bin (meselâ, haşhaş tohumunun kesreti misillü, Leyle-i Kadîrde okunan âyetler gibi).
Sin-Nun-Ha (2) +
Saniha (Sanihat) Çok düşünmeden akla gelen şey(ler) Hakikat Çekirdekleri (2) - Bediüzzamanın Sânihatından
Sünuhat İlham olarak kalbe gelen manalar Benim hünerim, benim zekâm değil. Sünuhat kabilinden
Sin-Nun-Dal (7) +
İsnad/İsnat Dayandırma Tevhid ile bütün eşyayı Vâhid-i Ehade isnad etmediğin takdirde, âlemde bulunan bütün efradın mazhar oldukları tecelliyat-ı İlâhiye adedince ilâhları kabul etmek mecburiyetindesin.
İstinad/İstinat Dayanma Herbir insanın bir nokta-i istinadı bulunduğuna nazaran, istinad noktalarının tefâvütüne göre insanların yapabileceği işler de tefâvüt eder.
Müsned Hadislerin aktaranlarla beraber yazıldığı kitap; dayandırılmış Başta Buharî ve Müslim—ki, Kur'ân'dan sonra en sahih kitap olduklarını ehl-i tahkik kabul etmiş—ve sair Sahih-i Tirmizî, Neseî ve Ebu Davud ve Müstedrekü'l-Hâkim ve Müsned-i Ahmed ibni Hanbel ve Delâil-i Beyhakî gibi kitaplarda an'anesiyle beyan edilmiştir.
Müstenid Dayanan Demek oluyor ki, beyanat-ı Kur'âniye, beşerin ilm-i cüz'îsine, bâhusus bir ümmînin ilmine müstenid olamaz.
Mütesanid Tesanüd içinde Fihristeyi, taksimü'l-â'mâl tarzında mütesanid heyetinizin şahs-ı mânevîsine tevdiiniz çok güzeldir.
Sened/Senet Dayanak Hiç kat'î senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?
Tesanüd/Tesanüt Dayanışma ...tesanüd bozulsa cemaatin tadı kaçar.
Sin-Nun-Dal-Sin (1) +
Sündüs İnce ipek + Her baharda, herbir ağaca sündüs-misal taze bir çarşaf giydiriyor, lü'lü'-misal yeni bir murassaatla süslendiriyor, yıldız-misal rahmet hediyeleriyle ellerini dolduruyor.
Sin-Nun-Nun (6) +
Mesnun Sünnet olma + (kalıba dökülmüş anlamında) ...feraiz-i şer'iyeyi yapmaya mecbur olmayan ve mesnûniyet cihetiyle de yapmayan ve kable'l-bülûğ vefat eden çocuklar, Cennete lâyık ve sevimli çocuk olarak kalacaklar.
Müsinn Yaşlı Senin Said ismindeki mahlûkun ve masnuun ve abdin, hem âsi, hem âciz, hem gafil, hem cahil, hem alîl, hem zelîl, hem müsi', hem müsin, hem şakî, hem seyyidinden kaçmış bir köle olduğu halde, kırk sene sonra nedamet edip Senin dergâhına avdet etmek istiyor.
Sinn Yaş Sinn-i mükellefiyet on beş sene kabul ediliyor.
Sünen Sünnetler; kendisinden hüküm çıkarılan hadisler(i içeren kitap) Esasat ve ahkâm-ı diniyeye ve sünen-i Muhammediyeye (a.s.m.) harfiyen ittibâ yoluyla dini takvim ve tahkim...
Sünnet Peygamber yolu; yol + Âlem-i İslâmda Ehl-i Sünnet ve Cemaat denilen ehl-i hak ve istikamet fırka-i azîmesi, hakaik-i Kur'âniyeyi ve imaniyeyi, istikamet dairesinde, hüve hüvesine Sünnet-i Seniyyeye ittibâ ederek muhafaza etmişler.
Sünni Ehl-i sünnet ...Şiîler, Alevîler, Risale-i Nur'un derslerini Sünnîlerden ziyade dinlemeseler, Âl-i Beyte muhabbet dâvâları yanlış olur.
Sin-Nun-Vav (1) +
Sene Yıl + Sene üç yüz altmış gün hesabına göredir; kusur varsa bakılmamak gerektir.
Sin-He-Lam (5) +
Eshel En kolay, daha kolay Tahrip esheldir; zayıf tahripçi olur
Müsahele Gevşeklik Hem mebdei, taassup derecesinde azîmet olsa, nihayeti müsaheleye, ruhsata taraftarsa, nihayeti salâbete müncer olur.
Sehl/Sehil Kolay Sehil ve muvaffakiyetime hayırlı dualarınızı rica eder, kemâl-i edeple ellerinizi öperim
Suhulet Kolaylık Öyle de, bu meşhud suhulet-i mutlaka ve külfetsizlik, vücub derecesinde icab eder ki, bir Sâni-i Vâhidin eserleri olsun.
Teshil (Teshilat) Kolaylaştırma(lar) Nefsin hevesat-ı sefîlesinin teshiline bedel, ruhun hissiyat-ı ulviyesini tatmin eder.
Sin-He-Vav (1) +
Sehv/Sehiv Hata ...âyetinin bir sırrını, hizmet-i Kur'âniyede arkadaşlarımın beşeriyet muktezası olarak sehiv ve hatalarının neticesinde yedikleri şefkat tokatlarını beyan etmekle tefsir ediyor.
Sin-He-Vav (1)
Süha Küçük ayı takımyıldızından bir yıldız Mu'cizenin kamerini münhasif ve şems gibi burhan-ı nübüvveti Süha gibi mahfî olmasına sebep oldunuz.
Sin-Vav-Elif (4) +
Mesavi Kötülükler Yoksa, biri Avrupa'nın mehasinini mesâvimizle ve telâhuk-u efkârın semeratını bizim bir şahsın semere-i sa'yi ile, insafsızca, aldatıcı cerbeze ile muvazene etmekle,...
Müsi' Kötülük yapan + Senin Said ismindeki mahlûkun ve masnuun ve abdin, hem âsi, hem âciz, hem gafil, hem cahil, hem alîl, hem zelîl, hem müsi', hem müsin, hem şakî, hem seyyidinden kaçmış bir köle olduğu halde, kırk sene sonra nedamet edip Senin dergâhına avdet etmek istiyor.
Su' Kötü + Hz. Ali (r.a.) huruf-u ecnebiyi İslâmlar içinde cebren kabul ettirmek hadisesi ile ulemaü's-su'un bid'alara yardımlarından teessüfle bahsedip ...
Seyyie (Seyyiat) Günah(lar) + Hasenenin on sayılmasıyla, seyyienin bir sayılmak sırrıyla, insaf odur ki:...
Sin-Vav-Ha (2) +
Mesaha Ölçme Malûm olsun ki, ebede namzet olan âlem-i uhrevî, fenayla mahkûm olan bu âlemin mekayisiyle mesaha ve muamele olunmaz.
Saha Alan + Mezar taşımla pür-emvat enîndar o mezarımla / Revânım saha-i ukbâ-yı ferdâma
Sin-Vav-Dal (11) +
Esved Siyah + İşte kâbe-i saadetimiz olan ittihad-ı münevver-i İslâmın haceru'l-esvedi Kâbe-i Mükerremedir.
Müsevvid Müsveddeyi yazan Sekiz senedir ben Üstadımın hem muhatabı, hem müsevvidi, hem mübeyyizi olduğum halde, sekiz ay kadar Nurlardan istifade edemedim.
Müsvedde Yazının ilk hali, karalama Demek, müsvedde-i evvel hükmünde müşevveş kalmıştır.
Sadat Seyyidler Yalnız bu kadar var ki, meşhur İmam-ı Zeyd sâdât-ı azîmeden ve eimme-i Âl-i Beyttendir.
Sevad İnsanların çoğunluğu Ben sevâd-ı âzama tâbi olmak isterim.
Sevda Fazla sevgi; siyah Ey ahmak nokta-i sevda!
Seyyid Efendi; Peygamberimizin soyundan gelen + Evet, bugün tarih-i âlemde hiçbir nesil, şecere ile ve senetlerle ve an'ane ile birbirine muttasıl ve en yüksek şeref ve âli hasep ve asil neseple mümtaz hiçbir nesil yoktur ki, Âl-i Beytten gelen seyyidler nesli kadar kuvvetli ve ehemmiyetli bulunsun.
Siyadet Seyyidlik Öyle Muhammed (a.s.m.) ki, icmâ ve tasdiklerine mazhar olmakla, enbiya ve mürselîne siyadet ünvanını; ve ittifak ve tahkiklerini almakla, imamü'l-evliyâ ve'l-ulemâ lâkabını almıştır.
Sudan Siyahi kişiler(in memleketi) Sudan Kabilesinden Zut denilen uzun boylu taifeye benzettim.
Süveyda Kalpteki siyah nokta Gözün muzlim nehar-ı ebyazı, muzî leyle-i süveydâ ile mezc olmazsa basarsız olduğu gibi, fikret-i beyzâda süveydâ-i kalb bulunmazsa, basiretsizdir.
Tesvid Müsvedde yazma Sözlerin ve risalelerin neşrinde ve tashihatında ve yerlerine yerleştirmekte ve tesvid ve tebyizinde, fevkalme'mul, kerametkârâne bir teshilâta mazhar oluyoruz;
Sin-Vav-Ra (4) +
Sur Kale duvarı + Hem ulûm-u kevniye, hem ulûm-u İlâhî, onda merâtib-i delâlât, rumuz ile işârat, sûreler surlarında cem' etmiştir cinânı.
Sure Kur'an'ın bölümleri + Hem ulûm-u kevniye, hem ulûm-u İlâhî, onda merâtib-i delâlât, rumuz ile işârat, sûreler surlarında cem' etmiştir cinânı.
Suver Sureler ...suver-i Kur'âniyenin en parlağı olan Sûre-i Yusuf...
Suriye Ülke ...Risale-i Nur'un bu vatan ve millete temin ettiği âsâyiş ve emniyettir ki, İslâm memleketlerinde, hususan Fas'ta, Mısır ve Suriye ve İran gibi yerlerde vuku bulan dahilî karışıklıkların bu vatanda görülmemesidir.
Sin-Vav-Sin (1)
Siyaset İdare sanatı Halbuki siyaset tarafgirliği, bu mânâyı zedeler, ihlâs kırılır.
Sin-Vav-Ayn (1) +
Saat Kıyamet; zaman birimi; zamanölçer + Çünkü yarım saat kaylûle, iki saat gece uykusuna muadil gelir.
Sin-Vav-Ğayn (1)
Mesağ İzin + Evet, kat'î ve zarurî bir maslahat için bir mesağ-ı şer'î vardır.
Sin-Vav-Fe (1) +
Mesafe Uzaklık Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin Barla'ya Dört Beş Saat Mesafedeki Çam Dağında Bulundukları Zaman Üzerinde Tefekkür Ettikleri Çam Ağacı
Sin-Vav-Kaf (5) +
Mesak Sevk yeri, hedef + Demek maksut ve mesâk-ı kelâmda olan muâhaze ve tenkit, mütekellime aittir.
Saik (Saika) Sevkeden sebep + Tenkidin sâiki, ya nefretin teşeffisidir, veya şefkatin tatminidir.
Sevk Yönlendirme Hâşâ, sevk-i tabiî değil, belki bir nevi ilham-ı fıtrî olarak, insan ve hayvanı kader-i İlâhî sevk ediyor.
Siyak Geldiği yer, başlangıç Peygambere göre olsa, kanun-u belâğat ve münasebet-i siyâk-ı kelâm şöyle ifade ediyor ki:
Suk Çarşı + Sûkunda, yani çarşısında teşhir ediliyor, rağbetler ona celb oluyor, nazarlar ona teveccüh ediyor, fikirler ona müncezib oluyor.
Sin-Vav-Mim (2) +
Sami Hz. Nuh'un oğlu Sam'ın soyundan gelenler ...ve Turan ve Ariyanı ve Sami tevhid ederek,...
Sima Yüz, alamet + Bana bu sima ve âzâyı veren kim ise, bütün esasat-ı âzâda bana benzeyen bütün insanların sânii dahi Odur.
Sin-Vav-Ye (11) +
İstiva Kararlı duruma gelme, yönelme, kastetme فَسَوّٰيهُنَّ deki ف tefrîi ifade ettiğine nazaran, tesviyenin istivaya bağlanması; فَيَكُونُ nün كُنْ emrine veya kudretin taalluku iradenin taallukuna veya kazanın kadere olan terettüblerine benziyor ve takibi ifade ettiğine göre, mukadder bazı fiillere îmadır.
Lasiyyema Özellikle, bilhassa Lâsiyyemâ, Müslümanlara karşı çok derece eclâ ve azhardır.
Masiva (Masivaullah) (Allah) dışındakiler Mâsivâ-yı İlâhiyeye teveccühü hengâmında mânâ-yı harfîden mânâ-yı ismîye geçmesiyle, tiryak iken zehir olur.
Müsavat Eşitlik Fakat nev-i beşerin fıtratı ve sırr-ı hikmeti, müsavat-ı mutlaka kanununa zıttır.
Müsavi Eşit Fakat sair zevilhayat, bütün gayelerde sana müsavi olamaz.
Müstevi Düz Muntazam, müstevi; envâı, eczaları mütesavi olarak yarattı.
Mütesavi Eşitlik İmkân itibarıyla mütesavi, mütevazinü't-tarafeyndir.
Sevi (Seviye) Düzey + (Dosdoğru anlamında) Seviye bir olmadı; mezhep taaddüt etti.
Sive Haricinde Elhamdülillahi ala külli hal sivel küfri veddalal demesi iktiza eder.
Tesavi Eşitlik Hem, tesâvi-i tarafeynden ibaret olan imkân itibarıyla muvazenettedir.
Tesviye Seviyelendirme Kadîr-i Zülcelâl, esir maddesinden yedi kat semâvâtı halk edip tesviye ederek, gayet dakik ve acip bir nizamla tanzim etmiş ve yıldızları içinde zer' edip ekmiştir.
Sin-Ye-Ha (2) +
Seyahat Yolculuk O küçük, cüz'î seyahati, küllî ve mahşer-i acaip bir seyahatin anahtarı hükmünde gösteriyor.
Seyyah Gezgin Kâinattan Hâlıkını soran bir seyyahın müşahedatıdır
Sin-Ye-Ra (8) +
Mesire (Mesiregah) Gezinti yeri Ve burada bir senelik mesiregâhtan ancak istifade edebilen bir kuvve-i bâsıra ve kuvve-i sâmia, orada beş yüz senelik mesiregâhındaki seyahatten, o haşmetli, baştan başa ziynetli memlekete lâyık bir tarzda istifade eder.
Sair (Bkz. Sin-Elif-Ra) Sair dünyevî ve siyasî ve entrikalı cemiyet ve komitelerle ve bizim medar-ı ittihamımız olan cemiyetçilik gibi asılsız ve mânâsız gizli cemiyetle hiçbir münasebetimiz yoktur ve tenezzül etmiyoruz.
Seyr/Seyir Gezme + ...pek büyük bir hizmet için bir uzun seyir ve seyahat ona ettiriliyor.
Seyran/Seyeran (Seyrangah/Seyerangah) Gezinme (yeri) Elbette, hakikî hazinelerini, kemâlâtını, hünerlerini makarr-ı saltanatında öyle bir tarzda gösterecek, öyle seyrangâhlar açacak ki, akılları hayrette bırakacak.
Seyyar Gezen Bir sefine-i Rabbâniye olarak, acaib-i masnuat-ı İlâhiye ile doldurulmuş ve zîşuur ibâdullaha seyrangâh gibi bir mesken-i seyyar vaziyeti verilmiş.
Seyyare Gezegen, gök cismi + Görüyoruz ki, bu seyyaremiz, bir azamet-i şevket-i Rububiyeti ve haşmet-i saltanat-ı Ulûhiyeti ve kemâl-i rahmet ve hikmeti gösterir bir surette, güneşin etrafında, emr-i Rabbânî ile, Birinci Mektupta beyan edildiği gibi, pek büyük bir hizmet için bir uzun seyir ve seyahat ona ettiriliyor.
Siret Manevi durum, ahlak Ben itikat ediyorum ki; Muhammed'in (a.s.m.) misli, yani siretinde, tarzında bir adam şimdiki yeni âleme reis olsa, hükmetse, bu yeni âlemin müşkilatını halledip; bu yeni karmakarışık âlemde müsâlemet-i umumiyeye ve saadet-i hayatın husulüne sebep olacak.
Siyer Siretler; Peygamberimizin hayatı(nı anlatan kitaplar) Onlar çoktur; biz, onlardan meşhurları ve mânevî tevatür hükmüne geçmiş ve ekser tarih ve siyerde nakledilmiş birkaçını zikredeceğiz.
Tesyar Gönderilme ...bu mektub-u azîmü'l-mefhum, şimdiye kadar tesyâr buyurulan umum Nur Risalelerinin, hülâsatü'l-hülâsa zübdesi ve menba'-ı amîki olduğuna müşahedemle beraber,...
Sin-Ye-Fe (2)
Seyf Kılıç Ey seyf-i rahmet-i âlem Risaletü'n-Nur!
Süyuf Kılıçlar Demek mazideki Sahabeler, müstakbeldeki Sahabelere karşı mağlûp olmuşlar—tâ, o müstakbel Sahabeler, berk-i süyuf korkusuyla değil, belki bârika-i hakikat şevkiyle İslâmiyete girsin ve o şehâmet-i fıtriyeleri çok zillet çekmesin.
Sin-Ye-Lam (4) +
Mesil Akış Mesîl-i neslin kapısında durmayınız.
Sel/Seyl Su baskını +
Seyelan Akma Ve o şuûnâtın cilveleri altında, mahlûkat, daimî bir seyr ü seyelân, bir hareket ve cevelân içinde çalkanmakta ve ehl-i gafletin kulaklarına vâveylâ-yı firak ve zevâli ve ehl-i hidayetin sem'ine velvele-i zikir ve tesbihi dağıtmaktadırlar.
Seyyal (Seyyale) Akan ...ve seyyal zamanın hakikati ve sahife-i misaliyesi olan Levh-i Mahv, İsbatta kelimât-ı kudreti yazmak ve çizmekten gelen harekâttır ve mânidar ihtizazattır.

Şın (ش) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Şın-Elif-Mim (3) +
Meş'um/Meşum Uğursuz İşte, ey akıl, dikkat et! Meş'um bir alet nerede, kâinat anahtarı nerede?
Şeamet Uğursuzluk, kötülük Hem fikr-i milliyette bir zevk-i nefsanî var, gafletkârâne bir lezzet var, şeâmetli bir kuvvet var.
Şu'm/Şum Uğursuzluk Hem ihbar ediyorlar ki, dalâlet ve batalet ve belâhet şu'muyla (uğursuzluğuyla) sol yolda gidenler, müddet-i seferlerinde, açlık ve korkudan azîm bir ıztırap çekiyorlar.
Şın-Elif-Nun (3) +
Şan Ün, itibar Şan ve şeref arzusuyla teveccüh-ü nâs ise, ücret ve mükâfat değil, belki ihlâssızlık yüzünden gelen bir itab ve bir mücazattır.
Şe'n/Şein İş, tavır + Menfaatin şe'ni, her arzuya kâfi gelmediğinden, üstünde boğuşmaktır.
Şuun (Şuunat) Şe'nler Sıfâtın mükemmeliyeti, şuûnatın mükemmeliyetini tasrih eder.
Şın-Be-Be (3)
Şabb Genç Baktım, birisi sakallı, ikisi şâbb-i emred.
Şebab Genç ...cezâlet ve melâhattan hasıl olan ruhânî halâvet; aşk-ı şebâbîden, şevk-i baharîden neş'et eden semâvî neşe;...
Şebabet Gençlik Hem öyle bir tazelik ve gençlik ve şebâbet ve garabet göstermiş ki, on dört asır yaşadığı ve herkesin eline kolayca girdiği halde, şimdi nazil olmuş gibi tazeliğini muhafaza ediyor.
Şın-Be-Se (2)
Müteşebbis (Müteşebbisin) Girişimde bulunan(lar) ...tesis edilecek Şark Darülfünununun ilk müteşebbisinin bir ders kitabı olan ve ulûm-u müsbete ve fenniye ile ulûm-u imaniyeyi barıştıran...
Teşebbüs Giriş Yani ityan (delil getirmek), tecrübeye lâzımdır; tecrübe taallüme, taallüm vücub-u teşebbüse, vücub-u teşebbüs de teşebbüse, teşebbüs de raybe lâzımdır.
Şın-Be-Ayn (2)
İşba' Doyurma Aynen öyle de, Kur'ân'ın mânâları, dağ gibi akılları işbâ ettiği gibi, sinek gibi küçücük, basit akılları dahi aynı sözlerle talim eder, tatmin eder.
Meşbu' Tok Kabiliyetimin azlığı, istidadımın kısalığı, iktidarımın noksanlığıyla beraber uhdeme verilmiş olan birkaç maddî vazifelerin taht-ı tesirinde dimağım meşgul ve adeta meşbû olduğundan, o mübarek cevherlerinize mukabil âdi boncuk bile ibraz edemeyeceğim.
Şın-Be-Kef (4)
İştibak Şebekelenme Kelâmın selaseti ise: Bir derece hissiyattan tafralık ve iştibak etmemek; ve tabiatı taklit; ve harice temessül; ve mesîl-i garazda sedad; ve maksat ve müstekarrın temeyyüzüdür.
Müteşabik (Müteşabike) Birbiriyle şebeke oluşturan ...tesâvir-i mütedahileye benzeyen mürekkebat-ı müteşâbike-i mütesâide-i kâinatın herbir makamında ve herbir nisbetinde ve herbir dairesinde,...
Şebeke Ağ; örgüt Tesadüf, şirk ve tabiattan teşekkül eden fesat şebekesinin âlem-i İslâmdan nefiy ve ihracına Risale-i Nurca verilen karar infaz edilmiştir.
Teşabük Birbiriyle şebekelenme ...her şeyde hattâ bir zerrede dahi teşarük ve teşabükleri; (yani birbirleriyle ortaklık etmeleri ve şebekelenmeleri)...
Şın-Be-He (14) +
Eşbah Benzerleri ...Hem de حَتّٰۤى اِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ فِىعَيْنٍ حَمِئَةٍ ve eşbâhı...
İştibah Benzeme Eğer hakikat-i İslâmiyette şüphe etsen, bedihiyat ve zaruriyat-ı kat'iyede iştibah edersin.
Müşabehet Benzerlik Bu şiiri güzel gösteren, içindeki hayalin hakikate bir derece müşabehetidir.
Müşabih Benzeyen, benzer Ve o ağaçtaki yemişler ise, dünyevî nimetlerdir ki, Cenâb-ı Kerîm-i Mutlak, onları âhiret nimetlerine bir liste, hem ihtar edici, hem müşabihleri, hem Cennet meyvelerine müşterileri davet eden nümuneler suretinde yapmış.
Müşebbeh Benzetilen Öyleyse müşebbehün-bih olacak şey, mukadderdir.
Müştebih Şüphe edilen + İşte, müştebih ağaçları gösteren semereleridir.
Müteşabih Birbirine benzeyen; Ayet ve hadislerin mecazî mânalara gelen ifadeleri + Madem bu müteşabih hadîse, lüzumsuz ve zararlı bir tarzda nazar-ı dikkat celb edilmiş ve bu çeşit hadîsler çok varid olmuş.
Şebih Benzeyen şey, benzer Ne zâtında ve ne sıfâtında ve ne ef'âlinde şeriki, şebihi yoktur.
Şibh Benzeyen şey, benzer ...sırlarıyla misli, misali, mesîli, şibhi, şebihi olmayan bir Semi' ve Basir olup,...
Şübeh (Şübehat) Şüpheler Bu şübehatı ve itirazları bu zamanda def eden, başta Risalei'n-Nur ve şakirtleri göründüğünden,...
Şübhe/Şüphe Kuşku Şüphe değil, bazısına vesvese de vermezdi.
Teşabüh Birbirine benzeme İkincisi, küre-i arz simasında, nebâtat ve hayvanâtın tedbir ve terbiye ve idaresindeki teşabüh, tenasüp, intizam, insicam, lûtuf ve merhametten tezahür eden sikke-i kübrâ-yı Rahmâniyettir ki, Bismillâhirrahmân ona bakıyor.
Teşbih Benzetme Teşbih ve temsiller, havastan avâma geçtikçe, yani, ilmin elinden cehlin eline düştükçe, mürur-u zamanla hakikat telâkki edilir.
Teşebbüh Benzeme Felsefenin "Teşebbüh-ü bi'l-Vâcib insaniyetin gayet-i kemâlidir" kaidesiyle, "Vâcibü'l-Vücuda benzemeye çalışınız" hodfuruşâne düsturu nerede?
Şın-Te-Te (2) +
Şetta Çeşitli, başka başka ...ism-i âzam ve esma-i hüsna; melaike-i ulya ve mahlûkat-ı şetta, cemi-i enbiya-i uzma ve cemi-i evliya-i kübra ve cemi-i asfiya-i ulya,...
Teşettüt Dağınıklık ...hem ikisinin isimde ve esmâ lâfzında tevafuk karinesiyle, hem teşettüt-ü hale ve sıkıntılı bir gurbete ve perişaniyete düşen müellifi onun telifi bereketiyle teselli ve tahammül bulmasına...
Şın-Te-Mim (1)
Şetm/Şetim Kötü söz, sövme Eğer kalb kabul etmezse, o şüpheden, şetme döner.
Şın-Te-Vav (1) +
Şita Kış + Evet, yirmi senedir devam eden şu mevsim-i şita, inşâallahu teâlâ nihayet bulmuş ola...
Şın-Cim-Ra (2) +
Eşcar Ağaçlar Bütün eşcar ve nebatatın envâları, bil'icmâ, beraber; Lâ ilâhe illâllâ Hû diyorlar gibi lisan-ı hallerinden anladı.
Şecer (Şecere) Ağaç + İşte, şu kâinata nazar-ı hikmetle bakıldığı vakit, azîm bir şecere mânâsında görünür.
Şın-Cim-Ayn (3)
Şecaat Cesaret Şecaat gibi her haslette fâik olduğunu o zaman düşmanları dahi tasdik ettiklerini tarihler naklediyorlar…
Şeci' Cesur Nüsha-i nâdire-i zaman olan Üstadımız, gayet şecî ve metin ve ulü'l-azmâne bir cesaret-i fevkalâdeye mâlik bir lisanü'l-haktır ki, hak yolunda söz söylemekten çekinmez ve levm-i lâimden korkmazlar.
Teşci' Cesaretlendirme Zaaf ise, düşmanı tevkif etmez, teşci eder.
Şın-Ha-Mim (1) +
Şahm İç yağı Çünkü o Hakîm-i Zülcelâl, zîhayatın bedenine gönderdiği rızkın bir kısmını ihtiyat için şahm ve içyağı suretinde iddihar eder.
Şın-Ha-Nun (1) +
Meşhun Dolu + Siyer ve tarihin kitapları onlarla meşhundur.
Şın-Hı-Sad (5) +
Eşhas Şahıslar Âhirzamanın eşhas-ı mühimmesinden olan Süfyanın eli delinecek.
Müşahhas Belirlenmiş, somut Müşahhas birtek zât nihayetsiz yerlerde nihayetsiz işleri külfetsiz yapabilir mi?
Şahs/Şahıs (Şahsi, Şahsiyet) Kişi Halbuki şu zaman cemaat zamanıdır, şahıs zamanı değil.
Teşahhus Belirli hale gelme Adeta, o zîhayatın masnuiyeti arkasında muktedir, muhtar, işitici, bilici, görücü bir Zâtın mânevî bir teşahhusu, bir taayyünü, imana görünür.
Teşhis Belirleme, tanıma ...kat'î senetle o saçın zâtını teşhis ve tayin lâzım değildir.
Şın-Dal-Dal (8) +
Eşedd Daha/En şiddetli + ...ehl-i hak, hakkını kuvvet-i maddiye ile müdafaa etse, ya eşedd-i zulüm ile, tarafgirlik bahanesiyle çok bîçareleri yakacak; o hâlette o da azlem olacak ve mağlûp kalacak.
Müşedded Şeddeli اَلْمُقَرَّبُ müşedded râ, bir sayılsa, Üstadımızın lâkabı olan "en-Nursî" kelimesinin aynıdır.
Şeddad Eski çağlarda Yemenli bir zorba O şecerenin kuvve-i gadabiye dalında, biçare beşerin başında küçük büyük Nemrutlar, Firavunlar, Şeddadlar meyvelerini yetiştirmiş;...
Şedde U/ü okutan işaret ...şeddeli ك iki ك sayılmak cihetiyle 1349 ederek,...
Şedid (Şedide) Şiddetli + Medeniyet ve san'atın hakikî üstadı ve vesilelerin ve mebâdilerin tekemmülüyle cihazlanmış olan şedid bir ihtiyaç ve belimizi kıran tam bir fakr, öyle bir kuvvettir ki, susmaz ve kırılmaz.
Şiddet Güç, kuvvet Üstadımız şiddetli hastalığından fazla konuşamadı.
Teşdid Güçlendirme ...ekseriyetin hatâsına terettüp eden musibet-i âmmenin devamına ve idamesine, belki teşdidine kader-i İlâhiyeye fetva verirler;...
Teşeddüd Şiddetlenme Amelin en iyi sûretini taharriden neş'et eden bir vesvesedir ki, takva zanniyle teşeddüd ettikçe hal ona şiddetlenir.
Şın-Zel-Zel (2)
Şaz Kaide harici olan Acaba mebdeinde ve hattâ her senede bu kadar şâzlarla yırtılmış, zedelenmiş bir kanunu, bin dokuz yüz senede bir ferdin şüzûzunu akla sığıştıramayan ve nusûs-u Kur'âniyeye karşı bir te'vîle yapışan bir akıl, kaç derece akılsızlık ettiğini kıyâs et.
Şuzuz/Şüzuz (Şüzuzat/Şuzuzat) Kaide dışı olma ...şuzûzât-ı kanuniye ile, âdetinin harikalarıyla, tagayyürat-ı sûriye ile, teşahhusatın ihtilâfâtıyla, zuhur ve nüzul zamanının tebeddülüyle meşietini, iradetini, fâil-i muhtar olduğunu...
Şın-Ra-Be (9) +
Maşrapa İçecek kapı Sizi kudsî hizmetinizde, alâ kaderi't-tâka tâkibe çalışan dost, kardeş ve talebelerinize birer maşrapa vererek, muhtaçlara gıda, zaif ve marizlere ilâç, zâlim ve kâfirlere semm-i katil olan mâ-i kevserden ulaştırmayı emrediyorsunuz.
Meşarib Meşrebler Mânâsında meşârib-i evliya, ezvâk-ı ârifîni, mezâhib-i sâlikîn, turuk-u mütekellimîn, menâhic-i hükema,...
Meşreb/Meşrep Tarz + (İçme yeri anlamında) Ehl-i vahdetü'l-vücudun meşrebi mahv ve sekirdir.
Meşrubat İçecek Fakat iman gözlüğüyle bakılırsa, Cenâb-ı Hakkın, Hâlık, Rahmân, Rahîmin insanlara ihzar ettiği çeşit çeşit nefis, leziz, me'külât ve meşrubata zarf olan bir mâide ve bir sofra-i Rahmânî şeklinde görünecektir.
Şarab/Şarap/Şerab (Haram) içecek + Ey serab-ı gururu, şarab-ı tahur zanneden Said-i hodfuruş!
Şerbet Meyve özlü şekerli içecek Şükre dair çok derin mânâlı, şeker gibi tatlı, şeker şerbetinizi besmeleyle içmeye başladım.
Şurup Kaynatılarak koyulaşmış şerbet Sinek pisliği, tıp cihetiyle zararı yok bir maddedir ki, bazan tatlı bir şuruptur.
Şürb İçme + Ekl ve şürb ve muamele-i zevciye, gerçi bu dünyada bir ihtiyaçtan gelir, bir vazifeye gider.
Teşerrüb İçme, kendine çekme Tâ canipler garazın kuvvetini teşerrüb etmekle ehemmiyetsiz etmesin.
Şın-Ra-Ha (6) +
İnşirah Ferahlanma; Sure adı O hasene içinde, âhiretin maddî sevâbını andıracak mânevî bir lezzet, bir zevk, bir inşirâh-ı kalb derc edilmiştir.
Meşruh (Meşruhat) Açıklama(lar) Hükûmetin dosyalarında, benim künyem altında hiçbir meşruhat yoktur.
Şarih Açıklayan ...ve zat ve sıfât ve esmâ ve şuûn-u İlâhiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, bürhan-ı kàtıı, tercüman-ı sâtıı,...
Şerh İzah; genişleme Ve ondan erkân-ı imaniyenin her birisine, mesela Kur'ân'ın kelâmullah olduğuna ve i'câzî nüktelerine dair müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya haşre dair ayrı ayrı burhanlar cem edilse ve hâkezâ, mükemmel bir izah ve bir hâşiye ve bir şerh olabilir.
Şuruh Şerhler Ve bunca havaşî ve şuruhla izaa-i vakit etmemekti.
Teşrih (Teşrihat) Açıklama(lar) Meselâ, tıbba ait teşrih-i beden-i insanî fenni ve kozmoğrafyaya tabi manzume-i şemsiye fenni, nebatât ve hayvanâta ait fenler gibi bütün fenlerin her birisi,...
Şın-Ra-Ra (6) +
Eşrar Kötüler + Meselâ, ashab-ı Nebî safında küffara karşı muharebe etmek için melâikeleri göndermesini iktiza eden hangi isim ve ünvan ise, o isim ve ünvan iktiza eder ki, melâike ile şeyâtin ortasında muharebe bulunsun ve ahyâr-ı semâviyyîn ve eşrâr-ı arzîn mabeynlerinde mübareze olsun.
Şer Kötülük + Kader Risalesinde izah edildiği gibi, halk-ı şer, şer değil; belki kesb-i şer, şerdir.
Şerarat Kıvılcımlar (Şerareler) İşte o fezlekelerde Kur'ân'ın hikmet-i ulviyesinden bazı işarat ve hidayet-i İlâhiyenin âb-ı hayatından bazı reşaşat, i'câz-ı Kur'ân'ın berklerinden bazı şerarat vardır.
Şeraret Kötülük Çünkü mahiyetçe şeraret ve nuhusetleri vardır.
Şerir (Şerire) Kötü Arzlı şerirlerin ihtilâtından ve istimâlarından hoşlanmayan cünudullah bulunduğuna ilân ve işarettir.
Şerur Çok kötü Sendeki nihayetsiz muhabbet kabiliyetini, çirkin ve noksan ve şerûr ve sana muzır olan nefs-i emmârene verme.
Şın-Ra-Tı (6) +
Eşrat İşaretler, şartlar + Otuz sene evvel yazılan matbu Muhakemat-ı Bediiyyede bahsedilen "Sedd-i Zülkarneyn" ve Ye'cüc, Me'cüc ve sâir eşrat-ı kıyametten yirmi mesele, o Muhakemat'a bir tetimme olarak on üç sene evvel bir kısım müsveddesi yazılmış idi.
Meşrut Şarta bağlı Dahil olduğu her iki cümleyi birincisi melzum, ikincisi lâzım veya evvelkisi şart, ötekisi meşrut olmak üzere, ikincisini birinci ile bağlar.
Meşrutiyet Hükümdara bağlı meclisle yönetim Yaşasın meşrutiyet-i meşrua!
Şart Gereklilik Dahil olduğu her iki cümleyi birincisi melzum, ikincisi lâzım veya evvelkisi şart, ötekisi meşrut olmak üzere, ikincisini birinci ile bağlar.
Şerait Şartlar Fakat onların medar-ı taayyüşü ve hususî şerâit-i hayatiyeleri vardır ki, onların bir kısmı âkilü'n-nebattır, yalnız nebâtatla yaşıyorlar.
Şerit Bükülmüş ip Sanki Cenâb-ı Hakkın ahdi meşiet, hikmet, inayet'in ipleriyle örülmüş nûranî bir şerittir ki; ezelden ebede kadar uzanmıştır.
Şın-Ra-Ayn (7) +
Meşru' Şeriata (dine) uygun Gayr-ı meşru muhabbetin âkıbeti, mükâfatı, mahbubun gaddârâne adavetidir.
Müşerri' Kanun koyan Müstaid, müçtehid olabilir; müşerri' olamaz
Şari' Hüküm koyan Bir şeriat-ı fıtriyedir, şâri' olamaz.
Şer' (Şer'an/Şeran) Hüküm koyma, şeriat Şer'an ehl-i iman, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmı gayet derecede sevmek ve hürmet etmek ve hiçbir şeyinden nefret etmemek ve her halini güzel görmekle mükellef olduğundan,...
Şer'i/Şeri (Şeriyye/Şer'iye) Şeriatla ilgili Sordukları mesele-i şer'iye ise, şimdiki mesleğimiz ve halimiz, o meselelerle meşgul olmaya müsaade etmiyor.
Şeriat Allah'ın kanunları + Bir şeriat-ı fıtriyedir, şâri' olamaz.
Teşri' Hüküm koyma Ümmeti davetle teşri' edemez.
Şın-Ra-Fe (6)
Eşref En (çok) şerefli İşte, mevcudatın en eşrefi olan zîhayat ve zîhayat içinde en eşref olan zîşuur ve zîşuur içinde en eşref olan hakikî insan ve hakikî insan içinde geçmiş vezâifi en âzamî bir derecede, en ekmel bir surette ifa eden zât,...
Müşerref Şereflenen Hem vakidir ki, risaletiyle beraber saltanatla müşerref olan Hazret-i Süleyman aleyhisselâm,...
Şeref Yükseklik, onur Şeref, i'câz-ı Kur'ân'a ait olduğundan ve bana ait olmadığından, bilâpervâ derim:
Şerif Şerefli; Hz. Hüseyin'in soyundan gelen Nurlarıyla kara kalbimi nurlandırmış olduğunuz Mektubat'ınızdan, i'câz-ı Kur'ânîden İhlâs-ı Şerif, Muavvizeteyn, Fatiha-i Şerif surelerinin tevafukat-ı hurufiye sırlarını gösterir, Yirmi Dokuzuncu Mektubun Sekizinci Remzini din kardeşlerimle birlikte okuduk.
Teşerrüf Şereflenme Binaenaleyh, mânen asıl hakikat, ittihada intisap ile beraber sûreten onun nümunesi olan bu uhrevî ve sırf dinî cemaate intisap ile teşerrüf edecek.
Teşrif (Teşrifat) Şereflendirme, karşılama Elfazca zengin değilim, israfı da sevmem, teşrifatçı elfâzı beğenmem, îcâzımdan darılma.
Şın-Ra-Kaf (5) +
İşrak Güneşin doğması; Gönüle doğma + Havâ-i zulmette işrâk eden şems-i tâbândır bu.
İşrakiyyun Hakikatın sezgi ile bulunacağı görüşünde olanlar Ne melekûta geçen evliyaların eserinde, ne umurun bâtınlarına geçen işrâkıyyunun kitaplarında, ne âlem-i gayba nüfuz eden ruhanîlerin maarifinde hiç bulunmuyor.
Muşrık Parlak Biz şu İşarette, o muşrık, parlak delile ve nâtık-ı sâdık burhana, hülâsatü'l-hülâsa bir icmal ile küçük bir tarif yapacağız.
Müsteşrik Doğubilimci batılı alim Meşhur muharrir, müsteşrik, edebiyat-ı Arabiye mütehassısı ve Kur'ân-ı Kerimin mütercimi Doktor Maurice şöyle diyor:
Şark (Şarki, Şarkiye) Doğu (Doğuya ait) + Bediüzzaman, Ankara'da bulunduğu müddetçe, en birinci maksadı olan, Şark Darülfünununun tesisi için uğraşmaktan kat'iyen geri durmadı.
Şın-Ra-Kef (11) +
İştirak Ortak olma İştirak etmeseniz de, iştirak edenleri tenkit etmeyiniz.
Müşareket Ortaklık; işteş fiil {يُخَادِعُونَ اللهَ وَالَّذِينَ اٰمَنُوا cümlesinde münafıkların amelinden (müşareket babından) muzari sîgasıyla hud'a ünvanıyla tabir edilmiştir.
Müşrik Şirk koşan + ...hem iman tâcını giyen hizbullahın galebesini ve hem zahir insan suretinde halk olunan müşrikînin ve onların bir nev'i olan, herşeyi inkâr edenlerin, Kur'ân nazarındaki kıymetlerini...
Müşterek Ortak Hattâ, hadis-i sahihle, âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur'ân ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi;...
Şarik Ortak Yani şu bütün cümleler şöyle emrediyor, diyorlar ki: "Rabbinize ibadet ettiğinizde sakın başkalarını -ubudiyyet noktasında- ona şarik, ortak itikad edip de teşrik etmeyiniz.
Şerik Ortak + Maahaza, şerik hadd-i zâtında mümtenidir.
Şirk Eş koşma + Şirk ve dalâletin ve fısk ve sefahetin yolu, insanı nihayet derecede sukut ettiriyor.
Şirket Ortaklık Risale-i Nur dairesinde, ihtiyarımız olmadan takarrur ve tahakkuk eden şirket-i maneviye-i uhreviye cihetiyle,...
Şüreka Şerikler, ortaklar Hem de şürekâya hiçbir ihtiyaç olmadığı ve kâinat onlardan müstağni-yi mutlak oldukları halde, şerik-i ulûhiyet gibi, rububiyet ve icad şerikleri dahi mümtenidirler, vücutları muhaldir.
Teşarük Ortaklık Mesailerinde teşarük düsturuyla işe girişildi, teavün düsturu ihmal edildi.
Teşrik Ortak etme Bir adam onunla teşrik-i mesai etmek ister, seninle meşveret eder.
Şın-Ra-Ye (2) +
Müşteri Satın alan; Jüpiter O zât müşteridir ki ilişmiş. Müşteri olmayan lâkayt kalır.
Şira Satma Binaenaleyh, şu devr-i müşevveşte, hakaik-i Kur'âniyenin hakkıyla bey'u şirâsını yapan dellâl-ı Kur'ân'ın değil altı senedir, belki kırk seneden beri ehl-i İslâm'a hitâben,...
Şın-Tı-Ha (1)
Şatahat Manevi sarhoşlukta söylenen ölçüsüz söz Bu meşrepteki şatahat, hubb-u nefisten neş'et ediyor.
Şın-Tı-Nun (3) +
Şeyatin Şeytanlar ...o isim ve ünvan iktiza eder ki, melâike ile şeyâtin ortasında muharebe bulunsun...
Şeytan İblis + Umumun altındaki şık ise, muhal olmakla beraber, hiçbir düşman, hattâ Şeytan dahi diyemez ve kabul etmez.
Şeytanet Şeytanlık Bazı zındıkların şeytanetiyle Risale-i Nur'a karşı çevrilen plânlar ve hücumlar inşaallah bozulacaklar.
Şın-Ayn-Be (7) +
Münşaib Şubelenen İttihadın hedef ve maksadı, o kadar uzun, münşaib ve muhit ve merakiz ve meabid-i İslâmiyeyi birbirine rapt ettiren bir silsile-i nuranîyi ihtizaza getirmekle,...
Müteşaib Şubelenen ...istidâdât-ı gayr-ı mahdude-i insaniyeyle mütenasip olan âmâl ve müyûl-ü müteşâibeye neşr-i hayat eder.
Şaban/Şa'ban Kameri 8. ay Hususan Şaban ve Ramazan'da, akıldan ziyade kalb hissedardır, ruh hareket eder.
Şuab Şubeler + Ashâb-ı Kütüb-i Sitteden İmam-ı Hâkim, Müstedrek'inde ve Ebu Davud, Kitab-ı Sünen'inde; Beyhakî, Şuab-ı İman'da tahriç buyurdukları,...
Şu'be/Şube Dal, kısım Nil-i mübarek Cebel-i Kamer'den çıktığı gibi, Dicle'nin en mühim bir şubesi Van vilâyetinden, Müküs nahiyesinden bir kayanın mağarasından çıkıyor.
Şuub (Şuubat) Kavimler + Kâinatta gâlib-i mutlak hayır olduğundan, pekçok envâ ve şuubât-ı heyet-i içtimâiyede meşrutiyet hükümfermâ olmuştur. Cidâl berdevam, harb ise sicaldir.
Teşaub Şube olarak ayrılmak Bu iki asıl, filvaki Kur'ân'dan teşaub etmişlerdir.
Şın-Ayn-Ra (14) +
Eş'ar/Eşar Şiirler + (Kıllar anlamında) Herbirinin bütün divan-ı eş'ârının ruhunu eğer sıksan, elemkârâne birer feryat damlar.
Eş'ari/Eşari İtikatta bir hak mezheb Abdin bir fiile olan meyelânı, Eş'arîlerin mezhebi gibi mevcut bir emir ise de, o meyelânı bir fiilden diğer bir fiille çevirmekle yapılan tasarruf, itibarî bir emir olup abdin elindedir.
İş'ar/İşar Bildirme En sevimli ve muhabbetli ve endişeli ve nokta-i istinada en muhtaç ve sahibini ve malikini bulmaya en müştak, hem fakir ve âciz bulunan mahlûkatlarına, acz ve iştiyakı, fakr ve ihtiyacı ve endişe-i istikbali ve muhabbeti ve perestişi veren bir Zât, elbette Kendi vücudunu onlara tekellümüyle iş'ar etmek, ulûhiyetin muktezasıdır.
Meş'ur/Meşur Şuurlu, bilinen ...gayr-ı meş'ur, sâika ve şâika hisleriyle beraber, o arı, dünyanın ekser envâıyla ihtisas ve ünsiyet ve mübadele ve tasarrufa sahip olur.
Müş'ir/Müşir Haber veren, bildiren Hem hiç mümkün olur mu ki, bu kâinatın Sahibi, şu kâinatın tahavvülâtındaki maksat ve gaye ne olacağını müş'ir tılsım-ı muğlâkını, hem mevcudatın "Nereden? Nereye? Necisin?" üç sual-i müşkülün muammasını bir elçi vasıtasıyla açtırmasın?
Şa're/Şare Saç, kıl Evvelki vecih itibarıyla öyle bir biçare mahlûktur ki, sermayesi, yalnız, ihtiyardan bir şa're (saç) gibi cüz'î bir cüz-ü ihtiyarî;...
Şair Şiir söyleyen + Bülbül şairâne konuştuğu için, şu bahsimiz de bir parça şairâne düşüyor.
Şeair Şiarlar Belki, şeâir-i İslâmiyeye temas eden ibadetlerin izharları, ihfâsından çok derece daha sevaplı olduğunu, Hüccetü'l-İslâm İmam-ı Gazâlî (r.a.) gibi zâtlar beyan ediyorlar.
Şehriye Çorbalık makarna Bir seneden beri bir parça, yani bir kilo kadar şehriye ve pirinçten sarf ediyordum.
Şiar Sembol Fakat, اَلْحُكْمُ لِلّٰهِ kazaya rıza, kadere teslim İslâmiyetin bir şiârıdır.
Şiir/Şi'r Nazım + Şiir ise, çendan kıymettar, şirin bir vasıta-i ifadedir.
Şi'ra/Şira Sirius yıldızı + İşte semâvât ve arzın Rabbi, o Şemsü'ş-Şümus ve Şi'râ'nın Hâlıkı hitap ettiği vakit, o semâvât ve arzın ecramına ve âlemlerine bakan kudsî kelâmında o eyyamları zikreder ve zikretmesi gayet yerindedir.
Şuara Şairler; Sure adı Saniyen, cesedi libasa göre yontmakla rendeleyen şuarâya tenkidimi göstermek istedim.
Şuur Bilinç Hayat, vücudun nurudur. Şuur, hayatın ziyasıdır.
Şın-Ayn-Şın-Ayn (2)
Müşa'şaa/Müşa'şa'/Müşaşaa Parlak Envâr-ı Muhammediyeyi (a.s.m.) ve maarif-i Ahmediyeyi (a.s.m.) ve füyuzât-ı şem'-i İlâhîyi en müşa'şa bir şekilde parlatması...
Şa'şaa/Şa'şa'/Şaşaa Parlaklık, gösteriş ...bu fâni âlemde rahîmâne cilveleri, nümuneleri müşahede edilen ihsanatının daha şa'şaalı bir tarzda dar-ı saadette istimrarına...
Şın-Ayn-Ayn (1)
Şua' (Şuaat, Şualar) Işın/Işınlar Tevhid hakkında iki makamdan ibaret Yedinci Şua olan Âyetü'l-Kübrâ risalesinin ikinci makamının bir kısmıdır.
Şın-Ayn-Lam (4) +
İş'al/İşal Alevlendirme, tutuşturma ...İstahrâbâd'da bin senedir daima iş'âl edilen, yanan ve sönmeyen, Mecusîlerin mâbud ittihaz ettikleri ateşin, velâdet gecesinde sönmesi.
İştial Tutuşma Yanmak maddeleri tükenmiyor bir tarzdaki elektrik lâmbaları ve fabrikası, şeksiz, bedahetle elektriği idare eden ve seyyar lâmbaları yapan ve fabrikayı kuran ve iştial maddelerini getiren bir mucizekâr ustayı ve fevkalâde kudretli bir elektrikçiyi hayretler ve tebriklerle tanıttırır, yaşasınlar ile sevdirir.
Meş'ale/Meşale Aydınlatıcı değnek ...hiçbir eserin nail olmadığı bir şekilde meş'ale-i İlâhiye ve şems-i hidayet ve neyyir-i saadet olan Hazret-i Kur'ân'ın füyuzatına vâris olduğu meşhud olduğundan,...
Şule/Şu'le Alev Bahusus mecmu-u harekâtının imtizacından ciddiyet, hakkıyet şu'le-i cevvale gibi;...
Şın-Ğayn-Lam (5) +
Eşgal Meşguliyetler Akıl tâtil-i eşgal etse de, nazarını ihmal etse, vicdan Sânii unutamaz.
İşgal Doldurma, meşgul etme Böyle ahmaklardan mühim bir mevkiyi işgal eden birisi demiş ki:
İştigal Uğraşma ...Risale-i Nur ile kıraeten ve kitabeten iştigal, sıkıntıyı çok hafifleştirir, ferah verir.
Meşagil/Meşağil Meşgaleler Ve zuhr zamanında—ki o zaman gündüzün kemâli ve zevâle meyli ve yevmî işlerin âvân-ı tekemmülü ve meşâğilin tazyikinden muvakkat bir istirahat zamanı...
Meşgale Uğraş Düşmanâne taarruzdan vazgeçip, dostâne hulûl edip, has talebeleri Risale-i Nur'un hizmetinden geri bırakmak için memuriyet gibi bir meşgale buluyorlar,...
Meşgul Uğraşan, dolu Nasıl bir parmak yaralansa göz, akıl, kalb ehemmiyetli vazifelerini bırakıp onunla meşgul oluyorlar.
Şın-Fe-Ayn (4) +
İstişfa' Şefaat dileme Bir zât def-i beliyyât için istişfâ ( اِسْتِشْفَۤاءْ) ve istişfa' (اِسْتِشْفَاعْ) için böyle demiş:
Şefaat Af için vesilelik + O dergâhta en makbul bir şefaatçi, acz ve zaaftır.
Şefi' Şefaatçi + Hem Risale-i Nur'u, hem bizi hizmet-i Kur'aniyede sebkat eden Hüsrev ve Rüştü ve Sabri gibi kardeşlerimi şefi' tutarak bu kusurumun afvını Üstadımdan istedim.
Şın-Fe-Fe (2)
Eşeff En/Daha şeffaf Birbirinden eltaf ve eşeff, kudretin çok âyineleri vardır.
Şeffaf (Şeffafe, Şeffafiyet) Işık geçiren İman ile küfür arasındaki berzah ne kadar şeffaf ve ne kadar kesiftir!
Şın-Fe-Kaf (4) +
Müşfik Şefkatli + (Çekinen anlamında) Sizin zabitleriniz, müşfik pederlerinizdir.
Şafak Güneşin doğmasına yakın vakit + Afyon hapishanesinde de saat onda âdet iken, Bediüzzaman'ı fevkalâde bir tezahüratla karşılamaya hazırlanan halkın istikbaline mâni olmak için, şafak vakti ile sabah namazı arasında hapishaneden tahliye etmişlerdir.
Şefik Şefkatli ...hem incir ağacı, kendi çamur yiyerek, yavrusu olan meyvelerine halis süt vermesi, bilbedâhe, nihayetsiz Rahîm, Kerîm, Şefîk bir Zâtın hesabıyla hareket ettiklerini, kör olmayana gösteriyorlar.
Şefkat Acıma Şefkat, vicdan, hakikat bizi siyasetten men ediyor.
Şın-Fe-He (3) +
Şefe Dudak + Böyle şeylerde şakk-ı şefe etmeyiniz, bu kapıyı kapayınız demektir.
Şifahen Sözlü olarak, karşılıklı Daha şifahen söylediklerimi sen bilirsin; sen benim mektubumsun.
Şifahi Sözlü olarak, karşılıklı Barla'ya dönsem, arzunuz vechile sizden ziyade müştak olduğum şifahî bir musahabe çaresini arayacağız.
Şın-Fe-Ye (5) +
İstişfa Şifa isteme Bir zât def-i beliyyât için istişfâ ( اِسْتِشْفَۤاءْ) ve istişfa' (اِسْتِشْفَاعْ) için böyle demiş:
Şafi Şifa veren Allah Bir tiryak-ı şâfi, bir elektrik-i muzî tevellüd eder.
Şifa Afiyet, iyileştirme + Şu şifalı âyet çok zamandır benim dertlerimin şifası ve ilâcı olduğu gibi...
Teşeffi Şifa bulma Tenkidin sâiki, ya nefretin teşeffisidir, veya şefkatin tatminidir. (Dostun veya düşmanın ayıbını görmek gibi.)
Teşfiye Şifa verme Bir kısmı da; İhyâ-yı emvat, hastaları teşfiyeye aittir.
Şın-Kaf-Kaf (8) +
İnşikak Yarılma; türeme; Sure adı + Hattâ Kur'ân'ı inkâr edenlerden bir kısmı, inşikak-ı kamer mânâsında tasarruf etmemişlerdir.
İştikak Türemek, türemiş kelimeler Hem de hüküm müştak üzerine olsa, me'haz-ı iştikakı, illet-i hüküm gösterir.
Meşakk Zorluklar, zahmetler ...bizim mestur bir mevkide seyreylediğimiz o meşakk ve mezahime iştirak ettirilmediğimiz, ancak Üstad-ı Muhteremimin, Cenâb-ı Hak nezdinde duasının kabulüdür.
Meşakkat Zorluk, zahmet Demek, meşakkat ve çalışmakla, ömrün lezzetini ve hayatın kıymetini anlıyor.
Müştak Türemiş Çünkü, ilm-i sarf kaidesince, ism-i fail, bir emr-i nisbî olan masdardan müştaktır.
Şakk Yarılma + Meleklerde Mirac, insanlarda şakk-ı kamer gibidir
Şık/Şıkk Taraf, yarım, kısım + Çünkü bu şıkkı dinleyecek ve kabul edecek, dünyada yoktur.
Şikak İkilik, ayrılık + MÜ'MİNLERDE nifak ve şikak, kin ve adâvete sebebiyet veren tarafgirlik ve inat ve haset, hakikatçe ve hikmetçe ve insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı içtimaiyece ve hayat-ı mâneviyece çirkin ve merduttur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı beşeriye için zehirdir.
Şın-Kaf-Lam (1)
Şakul (Şakulen) Dikey (olarak) Kamer batn-ı arzdan sür'atle çıkarak, şâkulen semâvâta yükselmeye başladı.
Şın-Kaf-Vav (4) +
Eşkiya Şakiler Ve hapishane memurları ve müdürleri ve müdebbirleri dahi, câni ve eşkiya ve serseri ve katil ve sefahetçi ve vatana muzır zannettikleri adamları, bir mübarek dershanede çalışan talebeler görsünler ve müftehirâne Allah'a şükretsinler.
Şaka Latife Nasıl ki mübarezede müthiş bir hasma karşı gülmekle, adâvet musalâhaya, husumet şakaya döner, adâvet küçülür, mahvolur, tevekkül ile musibete karşı çıkmak dahi öyledir.
Şaki Haydut, bedbaht + Şakî def olur gider, ilişemez.
Şekavet Şakilik Belki insan ebede meb'ustur ve saadet-i ebediyeye ve şekavet-i daimeye namzettir.
Şın-Kef-Ra (7) +
Meşkur Şükredilen Allah + Sen öyle şükre lâyık bir meşkûrsun ki, bütün kâinata serilmiş bütün ihsânâtın açık lisan-ı hâlleri, şükür ve senânızı okuyorlar.
Müteşekkir Şükreden, teşekkür eden Fakat sizin yakınınızda ve beraber bir binada bulunduğumdan, çok bahtiyarım ve müteşekkirim.
Şakir Şükreden + Ve o ağlayıcı ve şekvâ edici, kimsesiz yetimler, birer tesbih içinde zâkir veya vazife paydosundan şâkir suretine girdi.
Şekur Şükre layık Allah + Misbah-ı müeyyede kıldı seni Zât-ı Şekûr.
Şükr/Şükür Teşekkür + Şükür, Mün'ime edilir; yani nimetleri veren Zâta şükretmek vaciptir.
Şükran Şükretme, minnetdarlık Şekvâ edemezler; belki vücud-u madenîye mazhar oldukları için, hakları Fâtırına şükrandır.
Teşekkür Minnet ifadesi Ona teşekkür lâzımken, teşekküre bedel kalbinden kızıyor.
Şın-Kef-Sin (1) +
Müteşakis Birbirine ters + ...bütün mevhum olan kör, sağır ve birbirine zıd ve müteşâkis erbabın arasında mütezebzib ve mütereddid bir şekilde kalmaktansa; ...
Şın-Kef-Kef (6) +
Meşkuk Şüpheli Akıbeti meşkuk, belâları çok, hem uzun, hem tehlikeli.
Müteşekkik Şüphe eden İşte şu desise-i şeytaniye ile, kâfir-i mütereddid ve müteşekkiki ve hem fâsık-ı mahrumu;
Şekk Şüphe + O adam şekk-i küfrî cihetiyle der: "Bâkiki yoktur. Yok için neden çalışayım?"
Şükuk Şekler, şüpheler ...her bir tılsımın bilinmemesinden, çok insanlar şübehata ve şükûke düşüp, tereddütlerden kurtulmayıp, bazan imanını kaybederdi.
Teşekkük Şüphe etme Teşekkükün tevesvüsün gelmesine mani' bu...
Teşkik (Teşkikat) Şüphelendirme ...fakat şeytan gibi, vahdete dair teşkikât yapmak için üç mühim sual ile, ehadiyete ve vahdete dair, ehl-i tevhide vesvese yapmak istedi.
Şın-Kef-Lam (9) +
Eşkal/Eşgal Şekiller Öyle de, bütün otlarda ve ağaçlardaki bütün yaprakların türlü türlü eşkâl-i muntazamaları ve ayrı ayrı vaziyetleri ve cezbekârâne mevzun hareketleri, yapraklar adedince, yine o Sâni-i Hakîmin vücub-u vücudunu ve vahdetini ve kemâl-i rububiyetini gösterir.
İşkal Zorlaştırma Fakat, ibaresindeki işkâl ve îcazdan tevahhuş edip, mütâlaasından vazgeçme.
Müşakele (Müşakelet) Şekilce ve cinsçe benzeme Sebeb-i muhabbet, ya lezzet veya menfaat, ya müşâkelet (yani meyl-i cinsiyet), ya kemâldir.
Müşkil (Müşkilat) Zor(luklar), çetin Müteşabihat dahi ince ve müşkil istiarelerin bir kısmıdır.
Müteşekkil Oluşmuş Halbuki yüz on dokuz parçadan müteşekkil Risale-i Nur Külliyatından olan bu büyük mecmuaların parçaları da...
Şekil/Şekl Biçim, görünüş + Tabiatları lâtif, ince ve lâtif san'atlara meftun bazı insanlar, bilhassa has bahçelerinde pek güzel hendesevâri bir şekilde şekilleri, arkları,...
Teşekkül Oluşma Çünkü ikinci teşekkül, yani ikinci yapılış, birinci teşekkülden daha kolaydır.
Teşkil Oluşturma Teşkil ettiği hakikatli âlem-i İslâmiyet, izhar ettiği esaslı şeriat ve gösterdiği âli kemâlâtın şehadetiyle, âlem-i gayba ait olan bahislerinde dahi, âlem-i şehadetteki bahisleri gibi ayn-ı hakaik olduğunu ve içinde hilâf bulunmadığını ispat eder.
Teşkilat Oluşma; Kurum, kuruluş Meselâ, elmas madeninde teşkilât başladığı vakit, o maddeden hem ramad, yani hem kül, hem kömür, hem elmas nevileri tevellüt ediyor.
Şın-Kef-Vav (6) +
Mişkat Lamba yeri, kandil + O kudretin ziyasına güneş mişkât olmuştur.
Müşteki (Müştekiyane) Şikayetçi (olarak) İşte bu yirmi üç senede yüzer işkenceli musibetlerden on tanesini, Âdil-i Hâkim-i Zülcelâlin dergâh-ı adaletine müştekiyâne takdim ediyorum.
Müteşekki Şikayet eden ...o iktidarlı ihsanperver Sâni-i Zülcelal, bu müteşekkir ve istihsankâr zata karşı alâkasız kalsın.
Şekva Şikayet Ey kanaatsiz, hırslı ve iktisatsız, israflı ve haksız, şekvâlı, gafil insan!
Şikayet Yakınma ...bütün o vazifedarlar namına gemi sahibi ondan şedit şikâyet eder.
Teşekki (Teşekkiyat) Şikayet etme(ler) Fikir, o neylerden, başta Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî olarak bütün âşıkların işittikleri elemkârâne teşekkiyât-ı firâkı işitmiyor.
Şın-Lam-Lam (1)
Şelale Çağlayan Yirmi Yedinci Mektup gittikçe coşan berrak bir şelâle gibi çağlamaktadır.
Şın-Mim-Ra (1)
Teşmir (Kolları) sıvama ...nara-yı merdanesiyle teşmir-i sak ederek, zincir-i âtaleti kırmak ve perde-i sefaleti yırtmakla meydan-ı terakkiye atılacaktır.
Şın-Mim-Sin (3) +
Şems (Şemsi; Şemsiyye) Güneş + Maahaza, bütün şeffaf şeylerde görünen şemsin timsallerinin herbirisi, "Şems benimdir. Şems yanımdadır. Şems bendedir" diyebilir.
Şemsiye Güneşlik/Yağmurluk Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür ediyorum, el ayağım kırılmamış, çok ziyade incinmiş iken yine şemsiye ile yürüyebildim.
Şümus Güneşler Demek, arzı ve bütün nücum ve şümusu tesbih taneleri gibi kaldıracak, çevirecek kuvvetli bir ele mâlik olmayan kimse, kâinatta dâvâ-yı halk ve iddia-yı icad edemez.
Şın-Mim-Tı (1)
Şemta Saçı ağarmış ...ve nazenîn ve hasnâ iken acuze-i şemtâ ve kocakarı olur.
Şın-Mim-Lam (8) +
Eşmel Daha kapsamlı Ve o semeratı görünen merhametten daha eşmel bir merhamet tasavvur edilemez.
Müştemil Kapsayan ...kuvve-i hayaliyeyi keyiflendirecek bütün garaibi müştemil,...
Müştemilat Kapsam dahilindekiler Müştemilat
Şamil Kapsayan Nev'en umuma şamil, bir müşterek sebebi, maddiyyunluktan gelen dalâlet-i fikri idi.
Şemail Huylar, şimaller Rüyamda, Şemâil-i Şerife muvafık, gayet nuranî bir surette Hazret-i Peygamber aleyhissalâtü vesselâmı oturduğu yere dayanmış bir vaziyette gördüm.
Şimal Kuzey; sol; huy + ...hem denizle beraber Şark, Garp, Şimal, Cenup, bu yüzdeki ve Yeni Dünya yüzündeki malûm yedi kıt'ası,...
Şümul Kapsama Çünkü kendisi bu kaidenin şümulünden hariç kalmıştır.
Teşmil Kapsamına alma ...bir kısım tefsir bu noktayı izah etmeden, umum çocuklara teşmil etmişler.
Şın-Mim-Mim (3)
İşmam Hafifçe duyurma İşte, beşerin nazik san'atlarından olan celb-i suret ve savtların çok ilerisindeki nihayât hududunu, şu âyet remzen gösteriyor ve teşviki işmam ediyor.
(Kuvve-i) Şamme Koku (duyusu); burun Meselâ, kuvve-i şâmme, kokular taifesindeki letâif-i rahmeti hisseder.
Şemme 1 defa koklama, kokucuk Şu meseleye dair, Şemme isminde bir risale-i Arabiyemde şöyle bahsetmişiz ki:
Şın-Nun-Ayn (3)
Şenaat Kötülük, aşağılık Belki haşmetin izharı ve düşman şenaatinin teşhiri gibi sebeplerden ileri geliyor.
Şeni' Kötü ...sofestaîleri ve şeytanları dahi utandıracak ve titretecek şenî’ bir hezeyan-ı küfrî olmakla beraber…
Teşniat Ayıplamalar Bunun içindir ki, Kur'ân-ı Azîmüşşan, ehl-i nifaka fazlaca teşniat ve takbihatta bulunmuştur.
Şın-He-Be (2) +
Eşheb Ak Dest-i gaybın da Gavs-ı A’zam Sultan-ı Evliya Bâzü’l-Eşheb, Seyyid Abdülkadir-i Geylanî kuddise sırruhu’l-âlî Hazretleri olduğunu son defa öğrenmiş olduk.
Şahab/Şihab Kayan yıldız + İşte bu recm-i şeyâtîn için atılan şahapların üç mânâsı olabilir.
Şın-He-Dal (15) +
Eşhad Şahidler ... tam serbestiyetle bilâperva ve kemâl-i vüsûk ile alâ ruûs-il eşhad zikir ve naklinden güneş gibi sıdkın tulû' edeceğini göreceksin.
Eşhedü Şahitlik ederim Kalb kulağıyla hangisini dinlesen "Eşhedü en lâ ilâhe illâllah" dediğini işitirsin.
İstişhad Şahid gösterme Üstünde sikke-i i'câz, içinde nur-u hidayet, altında mantık ve delil, sağında aklı istintak, solunda vicdanı istişhad, önünde hayır, hedefinde saadet-i dareyn, nokta-i istinadı vahy-i mahzdır.
İşhad Şahid gösterme ...gibi mübarek kelimelerle ilân ettiğin bir hüküm ve iddia ettiğin bir dâvâ ve işhad ettiğin bir itikad, lisanından çıkar çıkmaz, milyonlarca mü'minlerin tasdik ve şehadetlerine iktiran eder.
Meşhud Görülen + İşte, meşhud, bedihî kader, o zîhayatın mânevî hâlâtında dahi bir kader kalemiyle çizilmiş muntazam meyvedar hudutları, nihayetleri var olduğunu gösterir.
Müşahede Görme Gizli, kusursuz kemâl ise, takdir edici, istihsan edici, "Maşaallah" deyip müşahede edicilerin başlarında teşhir ister.
Müşahid Gören ...mazinin a'mâk-ı hafâsına girerek, hazır ve müşahid gibi enbiya-yı sâlifenin ahvallerini ve esrarlarını teşrih etmesiyle, ...
Şahid/Şahit Tanık + Bu şâhid, binlerce binlerdir. Bu şahidlerin sıdkına şâhid şudur ki; ...
Şehadet Şahitlik; şehitlik + İşte bu on beş küllî şehadetler, her biri pek çok şehadetleri, hattâ Üçüncü Şehadet, mu'cizat lisanıyla bin şehadeti ihtiva edip...
Şehd Bal O da alır getirir, şehd-i şehadet yapar.
Şehid/Şehit Allah yolunda hayatını feda eden; Allah'ın ismi + Şehid, kendini hayy bilir.
Şevahid Şahitler ...şevâhid-i vahdâniyetini o koca nehirlerin kuvvet ve zuhur ve ifazaları derecesinde kâinatın kalbine ve zeminin dimağına vererek cin ve insin kulûb ve ukûlüne isâle ediyor.
Şuhud Görme Şuhud derecesinde olan keşifleri bazan hilâf-ı vaki ve muhalif-i hak çıkıyor.
Şüheda Şehitler Dördüncü tabaka-i hayat: Şüheda hayatıdır.
Teşehhüd Ettehiyyatü oturuşu Hem bu tarzdaki salâvatın teşehhüdde tahsisinin hikmeti nedir?
Şın-He-Ra (8) +
İştihar Meşhur olma, yayılma Eğer çendan taassubla da olsa müdâfîleri bulunsa idi, mesele mühim olduğu için iştihar edecekti.
Meşhur Ünlü, bilinen Onlar çoktur; biz, onlardan meşhurları ve mânevî tevatür hükmüne geçmiş ve ekser tarih ve siyerde nakledilmiş birkaçını zikredeceğiz.
Müştehir Meşhur olmuş Aktâb-ı Hamse-i Azîmenin birincisi ve Gavs-ı Âzam namıyla müştehir Şeyh-i Geylânî Hazretlerinin,...
Şehir/Şehîr Meşhur Ezcümle, Amerikalı feylesof Carlyle, Alman edib-i şehîri Goethe'den naklen, Kur'ân'ın hakaikine dikkat ettikten sonra, "Acaba İslâmiyet içinde âlem-i medeniyetin tekemmülü mümkün müdür?" diye sormuştur.
Şehr Ay + ...bir saati yüz saat hükmüne getiren o şehr-i mübarekte, bu musibet dahi, o yüz sevabı, herbir saati on saat derecesinde ibadet yapmakla bine iblâğ ettiğinden,...
Şöhret Ün Şöhret, insanın malı olmayanı da insana mal eder.
Şuhur Aylar Ben hem kendimde, hem bu yakındaki Risale-i Nur talebelerinde şuhur-u muharremeden sonra bir yorgunluk ve şevkte bir fütur görüyordum.
Teşhir İlan etme, sergileme O zeval ve fenâyı, tezyid-i hüsün ve tecdid-i lezzet ve teşhir-i san'at için bir tazelendirmek şeklinde görüp, lezzetini ve şevkini ve hayretini ziyadeleştirir.
Şın-He-Kaf (3) +
Şahik Yüksek Hem şârık ki sur sûreler şâhik, her kelime bir melek-i nâtık ki,...
Şahika Zirve Demek, sekiz yüz sene bir mesafede görünen, hizmet-i Kur'âniyenin şâhikasıdır;...
Şehik Hıçkırarak içini çekme + ...Cehennem ateşinde zefir ve şehîk eden ehl-i şekavetin azabını haber verip,...
Şın-He-Lam (1)
Şehla Ela/Mavi göz Boyun bâlâ, gözün şehlâ, gören mecnun seni leylâ.
Şın-He-Vav (7) +
İştah (İştiha) Yemek isteği Hem ben, hem kardeşlerim, bunu benim az yemek ve iştahsızlığıma veriyorduk.
Müştehi İştahlı Öyle de, rahmete muhtaç bir biçare meyyitenin güzel tasvirine müştehiyâne bir nazarla bakmak, ruhun hissiyât-ı ulviyesini söndürür.
Müştehiyat İştah verici şeyler ...bilhassa hevesat ve müştehiyat-ı nefsaniyeyi taammüm etmiş memleketlerde...
Şehevat Şehvetler Yetimâne hüzünleri, nefsânî şehevâtı tahrik eden sesler haramdır.
Şehvet (Cinsel) istek + Vasat mertebesi ise iffettir ki, helâline şehveti var, harama yoktur.
Şehvani Şehvetle ilgili İnsan, hemşire misilli mahremlerine karşı fıtraten şehvânî his taşıyamıyor.
Teşehhi İştahla isteme Sizin, ey ehl-i hayal, teşehhî ile istediğiniz gibi yaratmamıştır, akıllarınızı kâinata mühendis etmemiştir.
Şın-Vav-Be (1) +
Şaibe Leke + (Karışık anlamında) ...bir Mâbud-u Lemyezel, bir Mahbub-u Lâyezâlin ezelî ve ebedî bir hayat-ı daimesi var ki, şaibe-i zevâl ve fenâdan münezzeh ve avârız-ı naks ve kusurdan müberrâdır....
Şın-Vav-Ra (8) +
İstişare Danışma Ekradın istidatları ile istişare etmek, onların sabavet ve besatetlerini nazara almaktır.
İşaret Göstererek bildirme İşte bu On Üç İşaret, on üç anahtardır.
Meşveret Danışma Müslümanların hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyedeki saadetlerinin anahtarı, meşveret-i şer'iyedir.
Mişvar Tarz Ve ahlâk-ı Muhammediyenin (a.s.m.) tam âmili ve mişvar-ı Ahmediyenin (a.s.m.) ve hilye-i Nebeviyenin (a.s.m.) hakikî lâbisi olduklarını gösterirler.
Müşavere Danışma ...heyet-i hâkime müşavereden sonra ittifakla beraat kararını tebliğ etmiş...
Müşavir Danışman Sizler—haddimin fevkinde—bir cihette talebemsiniz ve bir cihette ders arkadaşlarımsınız ve bir cihette muîn ve müşavirlerimsiniz.
Müşir Meraşal Âdi bir neferin, müşir makamının evâmirini tebliği gibi, ben de mânevî bir müşiriyet makamının evâmirini tebliğ ediyorum.
Şura Danışma meclisi; Sure adı + وَاَمْرُهُمْ شُورٰى بَيْنَهُمْ âyet-i kerimesi, şûrâyı esas olarak emrediyor.
Şın-Vav-Şın (2)
Müşevveş Karışık Şu İkinci Kısım, kırk dakikada sür'atle yazılmasından, ben ve müsvedde yazan kâtip ikimiz de hasta olduğumuzdan, elbette içinde müşevveşiyet ve kusur bulunacaktır.
Teşviş Karıştırma Ehl-i zahirin zihinlerini teşviş eden, felsefe-i Yunaniyeye incizaplarıdır.
Şın-Vav-Zı (1) +
Şuvaz/Şüvaz Kızgın ateş + ...belki farz-ı muhal olarak dağ ve arz büyüklüğünde birer adüvv-ü kâfir olsaydınız, arz ve dağ büyüklüğünde yıldızları, ateşli demirleri, şuvazlı nuhasları size atabilirler, sizi dağıtırlar.
Şın-Vav-Kaf (6)
İştiyak Şiddetli arzu Muzaaf ihtiyaç, iştiyak olur. Muzaaf iştiyak, incizap olur.
Müşevvik Teşvik eden Şu zaman-ı tereddüt ve evhamda iz'an ve iltizamı tenmiye ve takviye eden nuranî sıcak kalblerden çıkan müspet efkârı ve müşevvik beyanatı hüsn-ü zan ile temaşa etmek gerektir.
Müştak İştiyaklı Mevcudatın en müntehabı ve en muhtacı ve en nâzenini ve en müştakı olan hakikî insanların münâcâtlarına ve şükürlerine fiilen mukabele ettiği gibi, kelâmıyla da mukabele etmek, hâlıkıyetin şe'nidir.
Şaik/Şaika Şevk verici ...insanda ve hayvanda "sâika" ve "şâika" namıyla, aynı sâmia ve bâsıra gibi iki hiss-i âhari ilmen bulmuştum.
Şevk Arzu, istek Kur'ân'ın şevki ise, ruh düşer heyecana, şevk-i maâli verir.
Teşvik Şevk verme Teşvik ise bir nevi hidayettir.
Şın-Vav-Kef (1) +
Şevket Heybet, ululuk + Görüyoruz ki, bu seyyaremiz, bir azamet-i şevket-i Rububiyeti ve haşmet-i saltanat-ı Ulûhiyeti ve kemâl-i rahmet ve hikmeti gösterir bir surette, güneşin etrafında, emr-i Rabbânî ile, Birinci Mektupta beyan edildiği gibi, pek büyük bir hizmet için bir uzun seyir ve seyahat ona ettiriliyor.
Şın-Vav-Lam (2)
Şal Atkı ...Şarkî Anadolu kıyafetinde, o şal ve şalvar altında öyle bir kanun-u dehânın ihtifa edebileceğini bir türlü anlayamayarak, bir kısım adamlar ona, "mecnun" demişlerdi.
Şevval 10. Hicri ay ...İsm-i Âzam veyahut İsm-i Âzamın iki ziyasından bir ziyası veya altı nurundan bir nuru olan ism-i Hayyın bir cilvesi, Şevvâl-i Şerifte, Eskişehir Hapishanesinde uzaktan uzağa aklıma göründü.
Şın-Ye-Elif (5) +
Eşya Şeyler Ve yakînen bana bildirildi ki, kâinattaki kudretin faaliyeti ve seyr ü seyelân-ı eşya o kadar mânidardır ki, o faaliyetle Sâni-i Hakîm envâ-ı kâinatı konuşturuyor.
İnşaallah/İnşallah Allah dilerse + İnşaallah, senin herşeyinde ve her işinde uzun bir zamanda, yani tufûliyet zamanından, tâ ihtiyarlığın vaktinde işkenceli esaretine kadar, yani bin iki yüz doksan dörtten, tâ bin üç yüz kırk beş, belki altmış dörde, daha ziyade bir zamana kadar Allah'ın izniyle ve kuvvetiyle senin imdadına yetişeceğim.
Maşaallah/Maşallah Allah saklasın + İşte, masnuatı yaldızlayan mezâyâ ve mehâsine ve mevcudatı ışıklandıran letâif ve kemâlâta karşı "Sübhanallah, Maşaallah, Allahu ekber" diyerek semâvâtı çınlattıran...
Meşiet Dileme ...meşiet-i İlâhiye asıldır, kader hâkimdir.
Şey' (Şey'en/Şeyen) Nesne (Azar azar) + ...ancak Vâcibü'l-Vücud ve Kàdir-i Külli Şey ve Âlim-i Külli Şey bir Rabb-i Zülcelâl-i ve'l-İkramdır" der, hükmeder.
Şın-Ye-Hı (6) +
Meşayih Şeyhler İşte, büyük ulemâ-i İslâm ve meşâyih-ı kiram çok tecrübe ve imtihanlarla şöyle bir kanaata varmışlardır ki, Bediüzzaman ne söylerse hakikattır.
Meşihat Din işleri merkezi, şeyhülislamlık Diyanet dairesi, Meşihat-ı İslâmiye gibi, yalnız Türkiye'nin din muallimi değil, belki umum âlem-i İslâma Meşihat-ı İslâmiye yerine alâkası, nezareti, münasebeti var.
Müteşeyyih Şeyhlik taslayan İşte o tedennînin mühim bir sebebi: Bazı rüesâ ile haksız olarak millete fedakârlık iddia eden sahtekâr hamiyet-furuşlar veya velâyeti dâvâ eden ehliyetsiz bazı müteşeyyihlerdir.
Şeyh Yaşlı, hoca + Şeyh efendi, bunlara söyleyiniz, benimle dövüştükleri vakit dördü birden olmasınlar, ikişer ikişer gelsinler.
Şeyhuhet Yaşlılık Zira; dünya şeyhuhet itibariyle müşevveşedir; İslâmiyet ağrazın teneffüsü ile mütezelziledir.
Şüyuhat Şeyhlik Biraz ileride şu asr-ı hâzırın uğradığı ve uğrayacağı kaviyyen me'mul ve melhuz olan sefahet ve atâlete rağmen düstur-u şüyuhatını tahdit ...
Şın-Ye-Dal (3) +
Meşid Harçla yapılmış sağlam bina + ...biri diğerinin noksanını tekmil için bir meclis-i şûrâ olarak, bir kasr-ı meşîd-i nuranî timsalinde arz-ı dîdar edecektir.
Müşeyyed (Müşeyyede) Sağlamlaştırılmış + Nazm-ı maânî ise mantıkla müşeyyeddir.
Teşyid Binayı sağlamlaştırmak Ulum-u diniye ile fünûn-u asriyeyi mezc, hakâik-i diniyeyi fünûn-u müsbete ile te'yid ve teşyid etmek suretiyle, talebenin tenvir-i ezhânına sarf-ı himmet eyledi.
Şın-Ye-Ayn (7) +
İşaa Yayma Şimdilik o hâdisât-ı gaybiyenin yüzer misallerinden, mülhidler tarafından avâmın akidelerini bozmak fikriyle işâa edilen yirmi üç Meseleleri, tevfik-i Rabbânî ile, gayet muhtasar bir surette beyan edilecek.
Şayia Söylenti Hem biz de çok dikkat ve ihtiyat etmeye, böyle şâyialara ehemmiyet vermemeye mecbur oluyoruz.
Şia Şiilik + (Grup anlamında) O muhabbet, Şialar için belki bir özür teşkil eder.
Şii Hz. Ali taraftarı Alevî ve Şiîlerin müfritleri ise, değil Peygamber (a.s.m.) aleyhinde, belki Âl-i Beytin muhabbetinden, ifratkârane muhabbet besliyorlar.
Şüyu' Yayılma Bunu dinlediğinde, kendisinden bahsettiğini ve bir sene evvelki kendi vukuatının şimdi civar köylerde şüyû bulduğunu anlayarak geriye döner, dâvete icabet etmez.
(Ehl-i) Teşeyyu' Şiiler Ehl-i teşeyyu', imanına kàil; Ehl-i Sünnetin ekserîsi imanına kàil değiller.
Teşyi' Uğurlama Ticaret muhabbeti, onlar bizi beslerler, hediyelerle süslerler, hem de teşyi ederler.
Şın-Ye-Nun (1)
Şeyn/Şun Kusur Hem de o sarhoş namazsızlar Jön Türk değiller, belki şeyn Türktürler. Yani fena ve çirkin Türktürler.

Sad (ص) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Sad-- ()

Dad (ض) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Dad-Be-Be (1)
Dabb Keler, kertenkele Arapça "dabb" denilen bir susmar, yani keler elindeydi.
Dad-Be-Tı (4)
Mazbut Zaptedilmiş, kayıt altında Hayat; muhassal-ı mazbuttur, görünür.
Zabt/Zapt Tutma, tespit Bazısı su gibidir, elle alınır, fakat zapt altına alınmaz.
Zabit Binbaşıya kadar subay Bu müddet içinde kendisiyle beraber esarette bulunan zabitlere dersler veriyordu.
Zabıta (Belediye) polis(i) Yirmi sekiz sene zarfında hükûmetin resmî adamlarından bana rast gelenler, hep sıkıntı verdikleri halde, zabıtanın bana hiç sıkıntı vermediği gibi,...
Dad-Ha-Kef (1) +
Mudhike Gülünen kişi Çünkü, zaafiyetini gösteren tekebbürünle, aczini gösteren gururunla, riyayı gösteren tasannuunla kendine mudhike yaparsın.
Dad-Ha-Vav (1) +
Duha Kuşluk + Duhâ vaktinden, öğleden biraz sonraya kadardır.
Dad-Dal-Dal (4) +
Ezdad Zıtlar Ezdad, sûretlerini mübadele etmişler.
Mütezadd Birbirine zıt Umûr-u mütenasibede temayül ve tecazüb ve mütezâdde olan eşyalarda tenafür ve tedafü kaide-i meşhuresi, maddiyatta nasıl cereyan ediyor; maneviyat ve ahlâkta dahi cereyan eder.
Tezad/Tezat Karşıtlık Temasül, tezadın sebebidir.
Zıt/Zıd Karşıt + Tarik-i gayr-ı meşru ile bir maksadı takip eden, galiben maksudunun zıddıyla ceza görür.
Dad-Ra-Be (7) +
Darb/Darp Verme; Vurma + Yani, temsillerin darbı ve darb-ı meseller, sikkenin darbı kadar kelâma kıymet veriyor.
Darbe Vuruş ...kalbleri kışırlanarak felsefenin çıkmaz çığırlarına sapan gafil ve âsilere şiddetle darbe-i müthişe ve mühlikesini çarpan o Söz,...
Darib Vuran Nasıl ki, madrup, elbette dâribe delâlet eder.
Durub Darbeler; Vermeler Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan, hakikatleri durub-u emsal ile beyan ediyor.
Izdırap/Iztırap Maddî veya mânevî acı Değil dünyevî ızdıraplar, cehennemî azaplar da verilse, bıçaklarla da doğransak, en müthiş ölümlere de maruz bırakılsak, asırlar boyunca milyonlar mübarek ecdadımızın feda-yı can ettikleri bu kudsî hakikata, bizim cânımız da feda olsun.
Madrub Vurulan Nasıl ki, madrup, elbette dâribe delâlet eder.
Muztarib/Muztarip Iztırap içinde kıvranan En bedbaht, en muztarip, en sıkıntılı, işsiz adamdır.
Dad-Ra-Ra (9) +
Darr Zarar + Hüsnün içinde kubhu, nef'in içinde dârrı, nimet içinde nıkmet, nurun içinde nârı, bilir misin ki sırrı?
Izrar Zarar verme ...hodfuruş, şöhretperest, riyâkâr insanlar ve az birşeyle iktidarlarını göstermek ve ihâfe ve ızrar cihetinden bir mevki kazanmak için ehl-i hakka muhalefet vaziyetine girerler.
Iztırar Çâresizlik, mecbûriyet Abd, bir ağaç gibi bütün bütün ıztırar ve cebir altında değildir.
Mazarrat Zarar, ziyan Muhakkak bir maslahat, mazarrat-ı mevhume için feda edilmez.
Muzır Zararlı O zaman, o seyahat-i ruhiyede, mehâsin-i medeniyet ve fünun-u nâfiadan başka olan mâlâyâni ve muzır felsefeyi ve muzır ve sefih medeniyeti elinde tutan Avrupa'nın şahs-ı mânevîsine karşı demiştim:
Muztar Zorda kalmış, mecbur kalmış + Belki nevâmis-i fıtratta "kuvâ-yı sâriye" diye bir cihette tasdike muztar olmuşlar.
Zarar Kötü sonuç, ziyan + Hâlbuki bu imkân ve bu ihtimal, ilm-i yakinimize zarar vermez.
Zaruret Mecburiyet; fakirlik Âhirete iman ettiği halde, "Zaruret var" diye ve zaruret zannıyla dünya menfaati ve maişet derdi için dünyayı âhirete tercih ediyor.
Zaruri Mecburi Öyleyse, zarurî vazifeniz, şeâiri ihyâ ve muhafaza etmektir.
Dad-Ra-Ayn (4) +
Dari' Acı ve dikenli ağaç + Cehennem gibi, midesinde acı, dikenli darî gibi tesir eder.
Mutazarrı Tazarru eden ...ve hazin bir mahbubiyet içerisinde derin bir hüzün ile mutazarriâne yalvarıyor,...
Muzari Geniş zaman Fiil-i muzâri, teceddüd ve istimrara delâlet ettiğinden, yirmi üç sene devam eden nüzul-ü Kur'ân'ın parça parça teceddüdü nisbetinde,
Tazarru Yalvarıp yakarma + Benim hissem, yalnız şiddet-i ihtiyacımla taleptir ve gayet aczimle tazarruumdur.
Dad-Ayn-Fe (9) +
Ez'af/Ezaf Daha zayıf; en zayıf + Ez’afü’l-ibad - Hâfız Hâlid
İzafi Göreceli İki mizaca göre mesâil-i fer'îde hakikat sabit değil; izafî ve mürekkep.
Muzaaf Kat kat + (Muzaafe) Muzaaf meyil ihtiyaçtır. Muzaaf ihtiyaç iştiyaktır. Muzaaf iştiyak incizaptır.
Taz'if/Tazif Artırmak ...o dünyanın hem cümudetini ziyade edip gafleti kalınlaştırmış hem küdûretle bulanmasını taz’îf edip Sâni’i ve âhireti unutturuyor.
Tezauf Fazlalık Bu babda ne dense tezauf değil.
Tezyif Küçümseme ...bütün esma-i İlahiyeye karşı bir tezyif ve mevcudatın vahdaniyete olan şehadetlerini reddettiğinden, ...
Zaaf/Za'f Zayıflık + Zaaf, gururun madenidir.
Zaif/Zayıf Güçsüz + Zaif ve âciz omuzuma çok ağır gelen vazife-i Kur'âniyeyi, o kuvvetli omuzlara bindirdi, kemâl-i kereminden yükümü hafifleştirdi.
Zuafa Zayıflar Ve fukaralar ve zuafalar kısmını en ziyade ezen ve müteessir eden hayatın ağır tekâlifi, Kur'ân-ı Hakîmin hakaik-i imaniyesiyle hafifleştirildi.
Dad-Lam-Lam (7) +
Dalal Sapıklık, dinsizlik + Küfr ü dalâl yıldı, sindi;
Dalalet Dinsizlik + ...Cehennemin gayzını ve öfkesini ve sair mevcudatın ehl-i küfür ve dalâlete karşı hiddetini gösterip ilân ederek gayet müthiş bir tarzda ve i'câzkârâne ehl-i dalâlet ve isyanı zecrediyor.
Dall (Dalle) Sapmış + Fakat kendisini şakî, dâll, ahmaklardan addetmeyen adam, Kur'ân'ın şu beşaretini dinlesin:
Dallin Sapkınlar Sırat-ı müstakimin o meslek-i nuranî, mağdub ve dâllînin o tarik-i zulmanî, tam farklarını görmek eğer istersen, ey aziz,
İdlal Saptırma Bâtıl şeyleri tasvir, sâfi zihinleri idlâldir ve cerhdir.
Mudıl/Mudil (Mudille) Saptıran + İşte medeniyet-i sefihe-i dâllenin şakirdleri ve felsefe-i sakime-i mudıllenin talebeleri,
Tadlil Dalalette olduğu iddiası + Onu tenkit ve tahtie ve tadlil eden Haricîleri ve Emevîlerin mütecaviz taraftarlarını sükûta davet ediyor.
Dad-Mim-Ra (1) +
Zamir İsmin yerini tutan ...âyet-i Nur'un مَثَلُ نُورِهِ kelimesindeki zamir, üç vecihten birisiyle Muhammed aleyhissalâtü vesselâma râci olmak haysiyetiyle, ...
Dad-Mim-Mim (3) +
İnzimam Eklenme Evet, ene ve enaniyetin eşkâl-i habîsesi olan hodgâmlık, hodbinlik, hodendişlik, gurur ve inat o meyle inzimam etse, öyle ekberü'l-kebâiri icad eder ki, daha beşer ona isim bulmamış.
Zam İlave Binlerce velî hem yine yapmış buna bin zam.
Zamme/Damme Ötre harekesi Hem fail kuvvetlidir, kavî olan zammeyi kendine gasp eder.
Dad-Mim-Nun (5)
Tazammun İçerme Tazammun ettiği ve tesis ettiği dîn-i İslâmdır ki, onun misline ne mazi muktedir olmuş, ne müstakbel muktedir olabilir.
Tazmin (Tazminat) Zararını karşılama ...ya kitaplarımın hepsinin iadesini veyahut bu husustaki zarar ve ziyanımın müsebbiplerinden tazminini dâvâ ediyorum.
Zamin Kefil Fakat garaz ve maksada mutlaka zâmindir.
Zımn (Zımnen) Dolaylı (olarak) Kur'ân'da sarîhan ve zımnen ve işareten, âhiret ve tevhidi ve beşerin mükâfat ve mücâzâtını binler defa ispat edip nazara vermenin ve her sûrede, her sahifede, her makamda ders vermenin hikmeti nedir?
Zımni (Zımniyye) Örtülü göstererek Elbette, âyetin delâlet-i zımniyeyle Risale-i Nur'a kuvvetli karinelerle işareti kat'îdir;...
Dad-Ye-Elif (4) +
İstizae Bir şeyle aydınlanmak Ve hem kendisi, o Malik-i Zülcelalini seviyor, hem de onu insanlara sevdirmeye çalışıyor. Hem kendisi o Malik'ten istizae ediyor, (yani envar-ı hidayetten nurlar alıyor,) ...
İzae Aydınlatmak ...nev-i beşerin humsunu ihyâ, ebedî ve dâimî bir nurla tenvir ve izâe eylediği gibi, ...
Müstazi' Aydınlanan Müstazî bilir, müstear âyine-misâl tanır, nûru güneşten gelir.
Ziya Işık + ...vahdânî fiiller, ziya güneşi gösterdiği gibi, birtek Zât-ı Hakîm, Kerîm, Rahîm, Rezzâk, Hayy ve Muhyîyi bilbedâhe gösteriyorlar....
Dad-Ye-Ayn (1) +
İzaa Kaybetmek; geçirmek Halbuki, Yeni Said, insanoğullarıyla izâa-i vakt etmemeli.
Dad-Ye-Fe (4) +
İzafe Atıfta bulunma, bağlama Bu isnad ve izafe, Kürdistan'da doğup büyüyen ve bu lâkapla mâruf ve meşhur olan bu zâtın Risaletun-Nur'un tercümanı olduğunu sırf âleme ilân etmek içindir;...
Muzaf İzafe edilen, bağlanan Muzafun ileyhsiz zikredildiğinden, umumî bir tevessümü ifade eden اَىُّ kelimesi, hitabın umum kâinata şâmil olup, yalnız farz-ı kifaye suretiyle haml-i emanete ve ibadete insanların tahsis edilmiş olduklarına işarettir.
Zayi Kayıp Kumara mumara verip zayi eder, bir tek altını kalır.
Ziyafet İkram, ağırlama Yani, nasıl bir zât, ziyafete misafirleri dâvet eder.
Dad-Ye-Kaf (3) +
Dıyk/Dik Darlık + Rızk-ı helâl iktidar ile alınmadığına, belki iftikara binaen verildiğine delil-i kat'î, iktidarsız yavruların hüsn-ü maişeti ve muktedir canavarların dıyk-ı maişeti, hem zekâvetsiz balıkların semizliği ve zekâvetli, hileli tilki ve maymunun derd-i maişetle vücutça zayıflığıdır.
Müzayaka Darlık Risale-i Nur şakirtlerine bu noktada benzeyen eskiden bir zât, haremiyle beraber büyük bir makamda bulundukları halde, maişet müzayakası yüzünden haremi, demiş zevcine: "İhtiyacımız şedittir."
Tazyik (Tazyikat) Baskı İkincisi, hususî rububiyetidir ve has iltifat ve imdad-ı Rahmânîsidir ki, umumî kanunların tazyikatı altında tahammül edemeyen fertlerin imdadına, Rahmânü'r-Rahîm isimleri imdada yetişirler, hususî bir surette muavenet ederler, o tazyikattan kurtarırlar.

Tı (ط) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Tı-- ()

Zı (ظ) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Zı-Ra-Fe (5)
Mazruf Zarfın içindeki Çünkü, insan mülk cihetiyle kalbe zarf olur, melekût cihetiyle de mazruf olur.
Tazarruf Zarif Görünmeye çalışmak Beyanım bu yolda tazarruf değil.
Zarif Hoş edalı Zarif bir letâfete işarettir ki, imanın mevsufu cem' ise de telaffuz eden müfreddir.
Zarf (Kağıt) muhafaza Çünkü, insan mülk cihetiyle kalbe zarf olur, melekût cihetiyle de mazruf olur.
Zurafa Zarifler Bediüzzaman'a zurafâdan biri bir gün irfanıyla mütenasip bir esvap iktisaı lüzumundan bahseder.
Zı-Fe-Ra (2) +
Muzaffer Zafer kazanan Celâleddîn-i Harzemşah harbe giderken, vüzerâsı ve etbâı ona demişler: "Sen muzaffer olacaksın.
Zafer Galibiyet Bu kat'î kaideye binaen, meydanda görünen ehemmiyetli kusurlar ve tahribatlar, o kumandanın hatâsından ve ehemmiyetli şerefler ve zaferler ise, ordunun kahramanlığından geldiğinden, ...
Zı-Lam-Lam (2) +
Zılal Gölgeler Galip esmâ ve sıfâtın zılâlinde giden velâyetlerin derecâtı bu kısımdan ileri gelir.
Zıll Gölge + Zira mukarrerdir ki, masnudaki feyz-i kemâl, Sâniin zıll-i tecellîsiden muktebestir.
Zı-Lam-Mim (11) +
Ezlem Daha zalim + ...o hâlette o da azlem olacak ve mağlûp kalacak.
Mazlum Zulme uğramış + Hattâ bir bahtiyar mazlum, idam olunurken bedbaht zâlimlere demiş:
Mezalim Zulümler Evet Hazret-i Üstad, öyle bir himmet-i azimeye mâliktir ki, ona icra edilen müthiş mezâlim, bu himmetin mukabilinde tesirsiz kalmaya mahkûm olmuştur.
Muzlim Zulme uğramış; karanlıkta kalmış + Gözünde bir nehar var; lâkin ebyaz ve muzlim.
Tazallum Mazlum olmak; şikayet Zulüm ve gadr ile hukuku ihlâl edilmiş, haysiyet ve şerefi pâyimal edilmiş mazlumların, huzurunda ahz-ı mevki ile tazallum-u hâl eden bîçarelerin şu dünya-yı fânide ihkak-ı hak için mesned-i re'sleri, mahkemelerdir.
Zalam Karanlık Zalâm zarf-ı ziya oldu, Bu mevtte hak hayat var, gör.
Zalim Zulmeden + Zalim ekallin olmuş gelen ribh-i ticaret.
Zalum Çok zalim + Ve hâkezâ, ahlâk-ı seyyiede hadsiz derecede inkişafları olduğu ve Nemrutlar ve Firavunlar derecesine kadar gittikleri ve sıga-i mübalâğa ile "zalûm" olduğu gibi,...
Zulmet Karanlık + Zulmet olmazsa, ziya tahakkuk etmez.
Zulüm Haddi aşma, eziyet + Zulüm, meşrutiyetin hatâsı değil, belki kafanızdaki cehâletin zulmetindendir.
Zulümat Karanlıklar Yani, kendini bilse, vücut verse, kâinat kadar bir zulümat-ı adem içindedir.
Zı-Nun-Nun (4) +
Maznun Sanık Hem mahkemelere senin eczaların bir mücrim, bir maznun sıfatıyla değil, belki bir muallim, bir mürebbî ve bir mürşid olarak girmiştir.
Mezann Sanılan; müellife fikir kaynağı İŞARATÜ’L-İ’CAZ Fî Mezanni'l Îcaz
Zann Kanaat + Sadakatınızdan tereşşuh eden ve haddimin pek çok fevkinde hüsn-ü zannınıza karşı ...
Zunun Zanlar Hem de çok şeylerin metinleri kat'î iken, delâletlerinde zunûn tezahum eylemişlerdir.
Zı-He-Ra (14) +
İstizhar Yardım isteme Hem de Onuncu Mukaddemeden istizhâr et.
İzhar Gösterme Muvaffakiyet ise izhar edilir.
Mazhar Üzerinde görünen Zira, temessül etmediğinden, mazhar değil, memer olursun.
Müstahzar (Müstahzarat) Hazırlanmış şey Bu nurların kâffesi, deccallara mahsus ve müstahzar elmas gülleler ve ehl-i iman için menba-ı envâr-ı hakaik olan Kur'ân-ı Hakîmden son asırda nebean etmiş, binler âb-ı hayât-ı bâkiye hazineleridir.
Müzaheret Yardım ...hattâ İslâm Deccalı masonların komitelerini aldatıp müzaheretlerini kazandıklarından,...
Müzahir Yardımcı Şakirdlere müzahirdir Abdülkadir Geylanî
Müzhir Gösteren Her yüz senede Cenâb-ı Hak bir müceddid-i din gönderiyor" hadis-i şerifine mazhar ve mâsadak ve müzhir-i tâm olan...
Tezahür Görünme, ortaya çıkma Tezahür etseydi, âlemde şöhret bulurdu.
Zâhir/Zahir Açık, görünen; Allah'ın bir ismi + Zâhir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda derc ediyorlar.
Zahîr/Zahir Yardımcı + Böyle mânevî kahramanları arkanızda zahîr, başınızda üstad bulmak isterseniz,...
Zahr Arka, sırt + ...bilhassa o meyvelerin cemiyetli çekirdekleri olan kalblerini ve zahr-ı kalb denilen kuvve-i hafızalarını başka kuvvetlere hiçbir cihetle kaptırmaz...
Zevahir Dış görünüş Zira bazı zevahir-i diniyeyi fünunun bazı mesailine muarız tahayyül ederek ürktüler.
Zıhar Kocanın karısına "anam gibisin" demesi ...büyüklerin küçüklere "oğlum" demeleri, zıhar meseleleri gibi, yani karısına "Anam gibisin" dese haram olduğu gibi değildir ki, ahkâm onunla değişsin.
Zuhur Görünme; öğle vakti Zuhur eden mu'cizeler iki kısımdır.

Ayn (ع) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Ayn-- ()

Ğayn (غ) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Ğayn-- ()

Fe (ف) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Fe (1) +
Fe Takip edatı + Medeniyet, fazilet ve hürriyet âlem-i insaniyette galebe çalmaya başladığından, bizzarure terazinin öteki yüzü şey'en feşey'en hafifleşecektir.
Fe-Elif-Dal (1) +
Fuad/Fuat Kalp, Gönül + Şu bintül-fikri ve zâde-i tabiat ve semere-i fuad,...
Fe-Elif-Ra (1)
Fare/Fa're Bir hayvan Biri siyah renkte, diğeri beyaz renkte iki fare, o iki köke musallat olup kesiyorlar.
Fe-Te-Ha (11) +
Fatih Fetheden + İlk İstanbul kadısı (hâkimi) olan Hızır Bey Çelebi'nin huzurunda, Haşmetli Padişah Fâtih ile bir Rum mimarı arasında şöyle bir muhakeme cereyan eder:
Fatiha Kur'an'da Suresi; başlangıç (Kur'an'da sure adı başlığında geçer) Fâtiha-i Şerifenin bir muhtasar hülâsası
Fettah (Fettâhiyet) Allah'ın her şeyi açan anlamında ismi + Hem Fettâh ve Musavvir isimlerinin tecellîleriyle...
Feth/Fetih Fethetme + Binaenaleyh bilmiyorum, bu mes'ut hadiseyi şanlı bir zafer, şahane bir fetih, İlâhî bir kurtuluş, cihanşümul bir bayram diye mi vasıflandırayım?
Fütuhat Fetihler Öyleyse, imanı tehlikeye mâruz her adama, bütün küre-i arzın saltanatından daha fâideli bir saltanat, bir fütuhat kazandıran Risaletü'n-Nur,
İftitah Başlama Daha sonra, münafıkların mü'minleri istihzaya alan hakaret-âmiz sözlerini dinleyen sami'in zihni, mü'minlerin de bunlara karşı mukabelelerini işitip almak beklerken, ayetin iftitahı, açılışı "Allah" lafzıyla olmuş olmasında;...
Mefatih Anahtarlar + Eğer o kapı sana açılamadı; "Mefatîh-ül Gayb" olan İmam-ı Râzî'nin geniş olan tefsirine gir ve serir-i tedriste o dâhî imamın halka-i dersinde otur, dersini dinle.
Meftuhane (Medresede bir kitaba) başlarken verilen ziyafet. Memleketimizde medrese talebelerinden birisi bir kitabı bitirse veya başlasa bir tatlı veya yemek meftuhane veya mahtumane diye vermek âdettir.
Miftah Anahtar Fakat hepsinin bir miftah ile açılması mümkündür.
Müfettah (Müfettahat) Açılmış + İşte Kur’an cenneti "Müfettehatü'l-ebvab"dır; gir bak.
Münfetih (Münfetiha) Dil, üst damaktan ayrılarak söylenen harfler Hece harflerinin mehmûse, mechûre, şedîde, rahve, müsta'liye, münhafıza, mutbika, münfetiha gibi çiftli cinslerinin herbirisinden yine nısıf almıştır.
Fe-Te-Ra (2) +
Fetret 2 peygamber/hükümdar arasındaki süre + ...ehl-i fetret, ehl-i necattırlar.
Fütur Usanç, gevşeklik ...karşılaşmanız ihtimali bulunan tehlikeler dolayısıyla kat'iyen sarsılmayınız, fütur getirmeyiniz.
Fe-Te-Şın (2)
Müfettiş Teftiş eden Müfettiş ve kapıcı olan zaikayı taltif ve memnun etmek için birden ona gitmek, israfın en sefihidir.
Teftiş Araştırma Acaba benim gibi sen dahi kafanı teftiş etsen, malûmatın içinde ne kadar lüzumsuz, faidesiz, ehemmiyetsiz, odun yığınları gibi câmid şeyleri bulursun.
Fe-Te-Kaf (1) +
Fetk Yarma, yarılma Sonra ikisinin de yapışıklıklarını izâle ve fetk ettik.
Fe-Te-Lam (1) +
Fitil Pamuk şerit Çünkü, nasıl ki dört beş adamdan, iştirak niyetiyle biri gazyağı, biri fitil, biri lâmba, biri şişe, biri kibrit getirip lâmbayı yaktılar.
Fe-Te-Nun (3) +
Fettan (Fettane) Fesat veren O sahhare-i fettâne, din ve namus fazilet, hissiyat-ı meâli...
Fitne Karışıklık, fesat; imtihan + Amma fitne ateşleri âfet halini alan bu zamanda,...
Meftun Tutkun, şaşkın + ...İbn-i Sina ve Fârâbî gibi dâhiler, şâşaa-i suriyesine meftun olup, o mesleğe aldanıp o mesleğe girdiklerinden,...
Fe-Te-Ye (3) +
Fetva Sorunun şer'î cevabı Anadolu aleyhinde çıkmış olan fetvâya ne dersin?
İstifta Fetva isteme İbni Hümam ve Fahrü'l-İslâm gibi zâtların ellerini tut, İmam-ı Şafiî'ye git, istiftâ et.
Müfti/Müftü Fetva veren ...ekser müftülerin ellerinde birer elmas kılıç hükmüne geçmeleri tarihine...
Fe-Cim-Elif (1)
Füc'eten/Füceten Ansızın Füc'eten bir adam yanımda peydâ oldu.
Fe-Cim-Ra (4) +
Facir Günahkar + Şu âlemde çok görüyoruz ki; zâlim, fâcir, gaddar gayet refah ve rahat ile ömür geçiriyor.
Fecr/Fecir Sabah + Firkatli ve gurbetli bir esarette, fecir vaktinde ağlayan bir kalbin ağlayan ağlamalarıdır
Füccar Günahkarlar Amma, füccar ve eşrar olan diğer güruh ise, hadd-i bulûğ ile şu âlem sarayına girdikleri vakit,...
Fücur Ahlaksızlık + ...kuvve-i şeheviyenin fesadı ve ifrat ve tefriti olan humud ve fücurdan musaffâ olarak,...
Fe-Cim-Ayn (2)
Feci' Çok acıklı O altıncı asrın âhirlerinde Hülâgu felâketi gibi feci, dehşetli meşhur fitnenin...
Facia Çok acıklı olay ...gayet gaddârâne ve merhametsizcesine, meşhur faciaya sebebiyet vermişlerdir.
Fe-Ha-Elif (1)
Fehva Anlam, mana Van'da tesisine başlanan Medrese-i Zehranın tehiri, "Doktor hastaya elzemdir" fehvasıyla,...
Fe-Ha-Şın (4) +
Fahiş (Fahişe) Fazla; ahlaksız (kadın) + Ve demiş: "Gecede tablalarla baklavalar, fâhişe ve namussuzlar yanına gidiyorlar."
Fevahiş Kötülükler; Fahişeler Hattâ bazan hakikatların güneşine bakmakta iken, gözünün önünde; onlardan lerzedar olduğun çok rezail ve fevahiş ve şetimler yağdıran muzlim bulutlar geçmeye başlarlar.
Fuhş/Fuhuş Ahlaksızlık İnsafsızlık, yalancılık, hırs, israf, fuhuş, hıyanet, gıybet, bunların hepsi Kur'ân tarafından en şiddetli sûrette takbih olunmuş ve bunlar reziletin ta kendisi tanınmıştır.
Tefahhuş Ahlaksız olma Hem tefahhuş ve tefessüh etmeyen bir güzel kadın, nazik ve serîütteessür olduğundan,
Fe-Ha-Lam (2)
Fahl Vasıta-yı nesil erkek hayvan Bülbüle nahli, fahli, ankebut ve nemli, yani arı ve vasıta-i nesil erkek hayvan ve örümcek ve karınca ve hevâm ve küçük hayvanların bülbüllerini kıyas et.
Fuhul Önde gelen kişiler Diğer hakâikini fuhûl-u ulemânın kitaplarına havale ederim.
Fe-Ha-Mim (2)
Fahm Kömür Nuranî bir nar olur; bazı olur, bir nazar, fahmi elmas ediyor.
İfham İkna edip susturmak İşte, silsile-i hakaik olan şu âyâtın yüzer cevherlerinden, yalnız ifham ve ilzama dair birtek cevher-i beyanîsini icmâlen beyan ettik.
Fe-Hı-Ra (7) +
Fahr/Fahir Övünme, iftihar Bugünlerde bir hikâye buna misal olabilir. Fahr olmasın, zaman-ı sabâvetimden beri üssü'l-esas-ı meslekim, ifrat ve tefritle hakaik-i İslâmiyete sürülen lekeleri temizlemek ve o elmas gibi hakikatlerine saykal vurmak idi.
Fahir/Fâhir (Fahire/Fâhire) Kıymetli, şa'şalı, iftihar edilecek değerde Meselâ, nasıl ki murassâ ve müzeyyen bir elbise-i fâhireyi biri sana giydirse...
Fahri Ücretsiz, karşılıksız ...hamiyet-i İslâmiyeye mâlik mümtaz avukatlar, Risale-i Nur'un fahrî avukatı olmak...
İftihar Övünme ...tabirinde âciz olduğumuz ve mezun olmadığımız şuûnât-ı İlâhiyeyi "memnuniyet-i mukaddese," "iftihar-ı kudsî" ve "lezzet-i mukaddese" gibi isimlerle işaret edilen maânî-i rububiyettir ki, ...
Mefhar (Mefharet) Övünme sebebi ...onların imamı ve mefhari olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâmı intihap ederek, ...
Müftehir Övünen Eski Said'in serkeş, müftehir, mağrur, ucüblü, riyakâr nefsini susturan, teslime mecbur eden Beş Fıkradır.
Tefahur Övünme + Meselâ, bir şahıs, kendi namına hazm-ı nefs eder, tefahur edemez.
Fe-Hı-Mim (1)
Efham Çok ulu Evet, madem ki kâinatın halkına sebep olan Nebiyy-i Efham (s.a.v.) efendimiz hazretleri,...
Fe-Dal-Ye (3) +
Feda (Fedakar) Bir şey uğrunda değerli şeyden vazgeçme (vazgeçen) Eğer sen fâni vücudunu, o vücudu sana veren Hâlıkın yolunda feda etsen, balarısı gibi olursun, hadsiz bir nur-u vücut bulursun.
Fedai Serdengeçti Yani, Hazret-i Ali (r.a.) gibi fedai bir hizmetkârı ve veziri olurdum.
Fidye Esaretten kurtulma bedeli + Hem, nakl-i sahih ile, Gazve-i Bedir'de, Hazret-i Abbas Sahabelerin eline esir düştüğü vakitte, fidye-i necat istenilmiş.
Fe-Zel-Lam-Kef (1)
Fezleke Hülasa, özet Gerek Kur'ân-ı Kerim olsun, gerek tefsiri olan hadîs-i şerif olsun, her fenden, her ilimden birer fezleke almışlardır.
Fe-Ra-Cim (3) +
Ferc Cinsellik, cinsel organ + Âyâ, zannediyor musunuz ki, vazife-i hayatınız yalnız terbiye-i medeniye ile güzelce muhafaza-i nefis etmek, ayıp olmasın, batın ve fercin hizmetine mi münhasırdır?
Ferec Sıkıntıdan sonra ferahlık Biz ferec ve ferah ve sürur ve fütuhat isteriz—fakat kâfirlerin kılıcıyla değil!
Fürce Aralık, fırsat ...hiçbir zulmet, hiçbir dalâlet, hiçbir şüphe ve rayb, hiçbir hile içine girmeye ve daire-i ismetine duhule fürce bulamaz.
Fe-Ra-Ha (4) +
Ferah Gönül açıklığı Nurlarla ya okumak veya okutmak veya yazmak suretindeki meşguliyet, tecrübelerle kalbe ferah, ruha rahat, rızka bereket, vücuda sıhhat veriyor.
Müferrah Ferahlamış ...yeniden Abdurrahman dünyaya gelmiş kadar beni müferrah etti.
Müferrih Ferahlandıran Kelâm-ı lâyezâlîden gelen bir nur-u müferrihtir.
Tefrih Ferahlandırma Bütün sadâlar ise, ya vazife başlamasındaki zikir ve tesbih ve paydostan gelen şükür ve tefrih veya işlemek neş'esinden neş'et eden nağamattır.
Fe-Ra-Dal (9) +
Efrad Fertler Nasıl ki, her mâhiyette bazı hârikulâde efrad veya o nev'in nihayet derecede tekemmül etmiş bir fert veya her fert için acip şeraiti câmi harika bir zaman bulunur ki,...
Ferd (Ferdiyet) Kişi; Allah'ın ismi + Ve öyle bir küllîdir ki, herbir cüz, bir ferd hükmüne geçip, birtek ferde rububiyetini dinlettirmek, umum o küllîyi musahhar etmekle olabilir.
Ferid (Feride) Benzersiz O zamanlar bir cihette ferdiyet zamanı olduğundan, hikmet-i Rabbaniye onlar gibi feridleri ve kudsî dâhileri ümmetin imdadına göndermiş.
İfrad Tek kalma Hem اِسْتَوْقَدَ'nin ifrad sigasıyla olması نُورِهِمْ'deki cem' zamiri, bir cemaat için bir ferdin ateş yakması âdet olduğuna işarettir.
İnfirad Tek kalma Öyleyse, istiklâl ve infirad, ulûhiyet için zâtî hassalardır.
Müfred Tekil Zulümatın aksine, ra'd ve berkin müfred sigasıyla zikirleri neye işarettir?
Müfredat Basit şeyler Sonra o müfredat, mürekkebat-ı mütesaide içinde seyr-i sülûk ile urûc ettikten sonra, pek garib nakışlarla süslenerek rücu' ile nüzûl edip, ayrı bir tarzda yine Nakkaş-ı Ezelî'nin vücub-u vücuduna şehadet ediyorlar.
Münferid Tek başına ...Afyon Valisini ve Emirdağ zabıtasını musallat edip, hergün bir ay haps-i münferid azâbını çektirmek...
Teferrüd Ayrılma; sivrilme Eğer dâiye-i teferrüd, ihtilâf, hodfuruşluk, meyl-ül ağalık, milleti istihdam, aldanmak ve aldatmak, sun'î Kürtlük muktezasından gösterilse; şâhid olunuz, o Kürtlükten istifamı veriyorum
Fe-Ra-Dal-Sin (1) +
Firdevs Cennet + Sen, âdi odun parçası gibi bir çekirdek iken, o firdevs salkımlarını bilfiil kendi malın gibi hiss-i kablelvuku ile hissedip hodfuruşluk ederdin.
Fe-Ra-Ra (3) +
Firar Kaçma + Rusça bilmediğim halde firar ettim.
Firari Kaçak Rusça bilen en cesur ve en kurnaz adamların muvaffak olamadıkları çok teshilât ve çok kolaylıkla, o uzun firarî seyahati bitirdim.
Mefer Kaçılacak yer + Elde ettin şaheserle zuhr-i yevmi’l-mefer.
Fe-Ra-Ze (2)
İfraz Dışarı atmak Binaenaleyh, istidad-ı habis ve kabil-i ıslâh olmayan adamları zaten cism-i devlet def-i tabiî ile ifraz edecektir.
Müfreze Birlikten ayrı geçici askerî kol Yolda, Bediüzzaman ve talebelerine yakın bir alâka duyan müfreze kumandanı Ruhi Bey kelepçeleri çözdürüyor.
Fe-Ra-Sin (3)
Feraset Zihin uyanıklığı Ehl-i feraset, bazan keramet gibi geldiğini beyan eder.
İftiras Avını parçalama Vicdan-ı içtimaiyen olmazsa insaniyetine bak, böyle canavarvarî iftirasa iştah gösterir mi?
Müfteris Vahşi Menfaat üzere çarhı kurulmuş olan siyaset-i hazıra müfterisdir, canavar.
Fe-Ra-Sin-Hı (1)
Fersah 3 millik uzaklık ölçüsü Belki câmi-i ahlâk-ı hasene olan hakikat-ı İslâmiyenin ve istidad-ı fıtrînin ve feyz-i imanın ve şiddet-i açlığın hazma verdiği teshil yardımıyla fersah fersah geçeceğiz.
Fe-Ra-Şın (4) +
Ferş Zemin; yeryüzü + ...ferşten Arşa kadar mevcudatı âyine şeklinde görmeyen adama "Kulak ver, herkesten kelâmullahı işitirsin" desen,...
Firaş Döşek + Ve keza firaş tabirinden anlaşılıyor ki arz, ...
Mefruş (Mefruşat) Döşenmiş (şeyler) İşte hasretler olsun emmare olan nefislere ki; heva ve heves güzüyle baktığı için; bâtını ölü, derinliklerde gizlinmiş, zulmetli ve ürkütücü görüp; zâhiri ise, onun üstünde hayatdar, munis bir şekilde mefruş görüyor.
Tefriş Döşeme Yani arzın tefrişine sebep, yani vesile, insandır.
Fe-Ra-Sad (1)
Fırsat Uygun durum ve zaman Risale-i Nur bir vesile-i def-i belâdır; ta'tile uğradıkça belâ fırsat bulup gelir.
Fe-Ra-Dad (6) +
Fariza Allah'ın emri + Ben de o noksan fehmimle eski Harb-i Umumîde fariza-i cihadda avcı hattında ne kadar fırsat buldumsa kalbime tulû eden nükteleri yazıyordum.
Farz Allah’ın emri olduğu kesin bir delille sâbit olan Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur.
Faraza Farz edelim ki ...şu gûna-gûn ve rengârenk çiçeklerin elvânı faraza lisana gelseler, herbiri "Güneş benim gibidir" veyahut "Güneş benim" diyeceklerdir.
Farazi (Faraziyat) Var saymaya dayalı Tedâi-yi hayalât, tahattur-u faraziyat, bir nevi irtisam-ı gayr-ı ihtiyarîdir.
Feraiz Farzlar Şu kısa tarikin evrâdı, ittibâ-ı sünnettir; ferâizi işlemek, kebâiri terk etmektir.
Mefruz Farz edilenler + O mefrûzdan öyle müthiş noktalar gelir; değil i'caz-ı belâgat belki bütün meziyeti mahveder...
Fe-Ra-Tı (4) +
Fart Aşırılık Niçin Şialar, hususan Râfızîler o muhabbetten istifade etmiyorlar, belki işaret-i Nebeviye ile o fart-ı muhabbete mahkûmdurlar?
İfrat Çokta aşırılık Siyer-i Seniyyesi kat'î bir surette gösterir ki, her hareketinde istikamet ve itidal üzere gitmiş, ifrat ve tefritten içtinap etmiştir.
Müfrit İfrata kaçan Fakat Demokrata karşı eski partinin müfrit ve mason veya komünist mânâsını taşıyan kısmı, iki müthiş darbeyi Demokratlara vurmaya hazırlanıyorlar.
Tefrit Azda aşırılık Siyer-i Seniyyesi kat'î bir surette gösterir ki, her hareketinde istikamet ve itidal üzere gitmiş, ifrat ve tefritten içtinap etmiştir.
Fe-Ra-Ayn (7) +
Fer' Dal, şube, ikincil + Demek, kader ve icad-ı İlâhî, mebde' ve müntehâ, asıl ve fer', illet ve neticeler itibarıyla şerden ve kubuhtan ve zulümden münezzehtir.
Füru' Fer'ler ...pek çok fürûların tohumlarını mutazammın ve pek çok ahkâma me'haz ve pek çok maânîye ve vücuh-u muhtelifeye delâlet etmektir.
Füruat Füru'lar Hayat-ı içtimaiyeye ve füruat-ı şer'iyeye dair ekser ahkâmlar, Havariyun ve sair rüesa-yı ruhaniye tarafından teşkil edildi.
Teferru' Dallanma Bu cümlenin evvelki cümleden teferru' ve teşa'ub ettiğini ifade eden...
Teferruat Ayrıntılar Kur'ân'a mahsus emsalsiz bir tarz-ı beyanla, birden o cüz'î teferruat hâdisesi içinde...
Tefri' Şubelere ayırma Lüzum görülen yerlerde tafsil ve lüzum olmayan veya ezhanın veya zamanın müstaid ve müsaid olmadığı yerlerde birer fezleke ile kavaid-i esasiyeyi vaz' ederek tenmiye ve tefri'ini ukûlün meşveret ve istinbatatına havale etmiştir ki,...
Fer'i/Feri (Fer'iye/Feriye) İkincil Mesele-i İmamet bir mesele-i fer'iye olduğu halde,...
Fe-Ra-Ayn-Nun (2) +
Fir'avn/Firavun Mısır hükümdarı + ...umum Firavunların, tenasuh fikrine binaen,...
Tefer'un/Teferun Firavunlaşmak Cüz-ü ihtiyarî, seyyiâta merci olmak içindir ki, akideye dahil olmuş; yoksa mehâsine masdar olarak tefer'un etmek için değildir.
Fe-Ra-Ğayn (5) +
Fariğ Vazgeçmiş; çıkmış + İmamın namazdan fariğ olduğunda nasıl yüzünü cemaate çevirir, bizim girdiğimiz tarafa doğru zât-ı Risalet dönmüşler.
Feragat Vazgeçme ...harekâtını o cereyanlara kaptırmamak için siyaset âlemindeki vaziyetten feragat edecek ve hedefini değiştirecek diye tahmin ediyorum.
İfrağ Başka şekle sokma Bu hali gören, geçliğine ve şiddet-i ihtiyacına intikal ettiğinden, meşhur deveranın sırrıyla ve tevehhümün tasarrufatıyla bir muâşaka ve mükâleme suretine ifrağ eder.
Tefriğ Vazgeçirme; boşaltma Aynı zamanda bu nida, ihzar eylemek; ve muhatabları harekete getirmek; ve onları tarif etmek; ve hem onları tefriğ etmek (yani kötü huy ve seyyiattan boşaltmak) ...
İstifra (İstifrağ) Kusma Mübarek elini onun göğsüne koydu. Birden çocuk istifrâ etti.
Fe-Ra-Fe-Ra (1)
Farfara Ağız kalabalıklığı, şamata O Vekilin o farfaralı telâşı, zaafına ve tam korkusuna delâlet eder.
Fe-Ra-Kaf (19) +
Afrika Kıta İşte Afrika, biraderini tanımayarak öldürdü, şimdi vâveylâ ediyor.
Farik (Farika) Ayıran + ...ve herbirine karşı o tek yüzde birer alâmet-i farika koymayan ve o küçük yüzde hadsiz alâmet-i farika bırakmayan bir sebep, birtek insanın yüzündeki hâtem-i vahdâniyete icad cihetiyle el uzatamaz.
Faruk Hak ile batılı ayıran Bir iki gün sonra, Hazret-i Ömer ibnü'l-Hattab imana geldi ve İslâmiyeti ilân ve i'zaz etmeye vesile oldu, "Faruk" ünvan-ı âlisini aldı.
Fark Başkalık + Fakat ehl-i vahdetü'ş-şuhudun meşrebi fark ve sahvdır.
Ferik Askeriyede fırka kumandanı + Nasıl ki bir nefer, bayram gibi bir yevm-i mahsusta, ferik dairesinde, bir ferik gibi padişahın bayramına gider ve lütfuna mazhar olur.
Fırak Fırkalar Evet, şu diyanetsizlik Avrupa medeniyetinin içyüzünü öyle karıştırmış ki, o kadar fırak-ı fesadiyeyi ve ihtilâliyeyi tevlid etmiş.
Fırka Gurup, parti + Nasıl ki bir ordu fırkalara, fırkalar alaylara, alaylar taburlara, bölüklere, tâ takımlara kadar tefrik edilir.
Firak Ayrılık + İşte, ey benim gibi ihtiyarlık münasebetiyle pek çok dostların firak acılarını çeken ihtiyar ve ihtiyareler!
Firkat Ayrılık Bütün zîhayatlara acır, hattâ güzel ve zevâle maruz bütün mahlûkata bir rikkat ve bir firkat hisseder;
Furkan Hak ile batılı ayıran; Kur'an + Furkan-ı Mübînden tam bir feyiz alan ve emsâli görülmemiş bir şâheser olduğunu anladım.
İftirak Ayrılık İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.
Mufarakat Ayrılık Mufarakat-i umumiye hengâmında olan harab-ı dünyadan haber veren âhirzaman hâdisâtı içinde...
Mufarık Ayrılan ... şu Münâcât, ehl-i imanın lâzıme-i gayr-ı mufarıkı olmaya çok lâyık olduğu âşikâr olmasından, ziyade izaha lüzum görülmedi.
Mütefarık Ayrı ayrı Muhtelif, mütefarık nüzulünün ezmanı.
Müteferrik (Müteferrika) Ayrılmış; muhtelif + Müteferrik ve kısa, fakat çok lüzumlu ve mühim hakikatlardan bahseder.
Tefarik Koku; kısım, parça ...dört aydan beri devam eden "tefarik" namında Üstadımızın bir kokusu bugün bitmişti.
Teferruk Dağılma, ayrılma Hem de garazın mesîlinde ve kasdın mecrasında teferruk etmemek için sedad etmek, çeleçepe temayül etmemektir.
Tefrik (Tefrika) Ayırma + Nasıl ki bir ordu fırkalara, fırkalar alaylara, alaylar taburlara, bölüklere, tâ takımlara kadar tefrik edilir.
Tefrika Bölüm; ikilik İhtilâf u tefrika endişesi / Kûşe-i kabrimde hattâ bîkarar eyler beni.
Fe-Ra-Kaf-Dal (1)
Ferkadan 2 kutup yıldızı Evet oturmuş Furkân, bir fark-ı ferkadan.
Fe-Ra-Nun (1)
Fırın Pişirme yeri Ben de o fırının dairesindeyim ve ayak üzereyim.
Fe-Ra-Ye (2) +
İftira Bir kimseye aslı olmayan bir suç yükleme + Üçüncü iftirası: O iftira eden gazete başka birisinin diliyle diyor ki:
Müfteri İftira eden Hem müfteri, yalancı, itikadsız bir adam, müddet-i ömründe daima en sadık, en emin, en mutekid bir zâtın keyfiyetini ve vaziyetini en müdakkik nazarlara karşı telâşsız göstersin, dâhilerin nazarında tasannuu saklansın?
Fe-Sin-Te (1)
Fistan Süslü (kadın) elbise(si) ...ve tavuğun ve kuşun fistanlarını ve çarşaflarını tazelendirdiği gibi, ...
Fe-Sin-Hı (2) +
Fesh/Fesih Bozma, iptal etme Lâkin Meclis feshedildi.
Tefessüh Bozulma ...belki kendinde kemâlâta medar olacak bir vicdan bulunmaz, tefessüh eder.
Fe-Sin-Dal (5) +
Fasid/Fasit (Faside) Bozulmuş Gazeteler iki kıyas-ı fâsid cihetiyle ve haysiyet kırıcı bir neşriyatla ahlâk-ı İslâmiyeyi sarstılar.
Fesad/Fesat Bozukluk, fitne + Ye'cüc ve Me'cüc, ehl-i garet ve fesad ve ehl-i hadâret ve medeniyete, ecel-i kaza hükmünde iki tâife-i mahlûkullahtır.
İfsad/İfsat Bozma ...Kur'ân hakikatine ve iman hakikatlerine her vesileyle hücum eden ve çok şekillere giren bir gizli ifsad komitesine karşı,...
Mefsedet Bozukluklar, ahlaksızlıklar Demek, nev-i beşerin en büyük hasenesi sensin ki, onların mefsedetlerini setrediyorsun.
Müfsid/Müfsit Bozan, bozucu + Hiçbir müfsid ben müfsidim demez.
Fe-Sin-Ra (4) +
İstifsar Açıklama isteme Acaba Cenâb-ı Hak, istifsarlarına nasıl cevap verdi ve taaccüplerini ne ile izale etti?
Müfessir Tefsir eden Müfessir-i azîm olan zamanın taht-ı riyasetinde, herbiri bir fende mütehassıs, muhakkikîn-i ulemadan müntehap bir meclis-i meb'usan-ı ilmiye teşkiliyle, meşveretle bir tefsiri telif etmekle sair tefasirdeki münkasım olan mehasin ve kemâlâtı mühezzebe ve müzehhebe olarak cem etmelidirler.
Tefasir Tefsirler Müfessir-i azîm olan zamanın taht-ı riyasetinde, herbiri bir fende mütehassıs, muhakkikîn-i ulemadan müntehap bir meclis-i meb'usan-ı ilmiye teşkiliyle, meşveretle bir tefsiri telif etmekle sair tefasirdeki münkasım olan mehasin ve kemâlâtı mühezzebe ve müzehhebe olarak cem etmelidirler.
Tefsir Açıklama + Müfessir-i azîm olan zamanın taht-ı riyasetinde, herbiri bir fende mütehassıs, muhakkikîn-i ulemadan müntehap bir meclis-i meb'usan-ı ilmiye teşkiliyle, meşveretle bir tefsiri telif etmekle sair tefasirdeki münkasım olan mehasin ve kemâlâtı mühezzebe ve müzehhebe olarak cem etmelidirler.
Fe-Sin-Kaf (3) +
Fısk Fenalık, ahlaksızlık + Fısk sebebiyle, fâsıklar hakkında nûr nâra, ziya zulmete inkılâp eder.
Fasık Ahlaksızlık yapan + O gıybet edilen adam fâsık-ı mütecahirdir.
Tefsik Fıskla itham etme Bir sâlih âlim, kendi fikr-i siyasisine muvafık bir münâfıkı hararetle senâ etti ve siyasetine muhalif bir salih hocayı tenkit ve tefsik etti.
Fe-Şın-Elif (3)
Faş (Kökeni kesin değil) Açığa çıkarmak Fâş etmek hatırıma gelmeyen bir sırrı, fâş etmeye mecbur oldum.
İfşa Açığa çıkarmak İkinci veçhi ise, in'am edene bakar ki, keremini izhar, derece-i rahmetini ilân, in'âmını ifşa, esmâsına şehadet eder.
İfşaat İfşalar Eskişehir Mahkemesi, bunu bilfiil gösterdi. Bir seneden beri, gayet dikkatle içimize casusları sokan ve safdil ve cür'etkâr talebelerin ifşaatını zapteden...
Fe-Sad-Ha (4) +
Efsah En açık(söz) + Sekkâkî'nin dediği gibi, efsah-ı füseha olan Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâm,...
Fasih Açık ve anlaşılır Gösterdiği şekil ve suret lisanıyla, gayet fasih bir surette, analarının ve asıllarının a'mâlini zikrettiği gibi, dal, budak, yaprak, çiçek ve meyveleriyle, sahife-i a'mâlini neşreder.
Fesahat Açık ve anlaşılır ifade Fesahatin kat'î vücuduna, usandırmaması delildir.
Fusaha/Füseha Fasih kişiler Sekkâkî'nin dediği gibi, efsah-ı füseha olan Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâm,...
Fe-Sad-Lam (14) +
Fasıl/Fasl Bölüm; Mevsim + O kitabın bütün sûreleri, âyetleri ve kelimatları, hattâ harfleri ve babları ve fasılları ve sahifeleri ve satırları...
Fâsıl/Fasıl Ayıran, bölen + Belki, tamam-ı nehara nispeten vakt-ı ısfırar gibidir—eğerçi binler sene de fâsıl olsa...
Fasıla Ara, aralık; Ayet sonu Âhirki satırın başında yalnız ve bazı üç harfli kısa bir kelime, fasıla ile yirmi beş tam tevafukla tam ortadaki elli beşin tam tevafukuna zammedilince,...
Fasile/Fasîle Takım, Familya + Demek envâının fasîleleri ve umum a'râzının havâss-ı mümeyyizeleri bizzarure adem-i sırftan muhteradırlar.
Faysal Kesin karar ... ittifakî meselelerde musaddıkane onları tezkiye ediyor, ihtilâfî meselelerde musahhihâne onlara faysal oluyor.
Fevasıl Fasılalar Kur'ân kâinatta tefekküre emir verdiği gibi, fevâidi tezkâr ve ni'metleri tâdât eden âyâtın fevâsıl ve hâtimelerinde galiben akla havale ve vicdanla müşaverete sevk etmek için...
Fussilet Ayırt Edilmiş; Sure Adı (Rumuzat-ı Semaniye (tablo))
Fusul/Fusül Fasıllar İşte, şu kâinattaki raks ve deveran, seyr ü cevelân ve temâşâ-i tesbihfeşan ve fusul-ü erbaa ve gece-gündüzdeki seyeran gibi ef'al, eğer vahdete verilse, ...
İnfisal Ayrılma ...metâını ve muamelât defterlerini topladığı gibi, elbette o memur bir vakit o memuriyetten infisal edecektir.
Mafsal Eklem Eğer bu hakikata bir misal istersen, kendi bedeninin eğri büğrü mafsallarına ve elinin parmaklarına bak!
Mufassal (Mufassalan) Ayrıntılı (şekilde) + ...bu mücmel hakikati tam vazıh ve mufassal, aynelyakîn müşahede ettim.
Munfasıl (Munfasıla) Ayrılmış Hem muttasıla, munfasıla makamını işgal eder.
Tafsil (Tafsilen) Ayrıntılı açıklama (şeklinde); ayırma + Sonra ulvî ve süflî tabakata ve dallara ayırıp, kaza ve kader desâtiriyle tafsil ve tasvir etti.
Tafsilat Tafsiller Gücenme, tafsilat veremiyorum.
Fe-Dad-Dad (1) +
Fidda Gümüş + Demek şîşe şeffafiyetiyle, fidda dahi beyaz ve parlaklık hasebiyle, güya Cennetin kadehlerini tasvir etmek için iki nümunedirler ki, ...
Fe-Dad-Lam (9) +
Efdal Daha faziletli Enbiyadan sonra nev-i beşerin en efdali Sahâbe olduğu, Ehl-i Sünnet ve Cemaatin icmâı bir hüccet-i kàtıadır ki,...
Fadl/Fazl/Fazıl Kerem; Değer + Fazl-ı Rahmân, feyz-i Kur'ân, nur-u iman sayesinde, tevhid-i hakikînin güneşinden, hikâye-i temsiliyedeki On İki Burhana mukabil, On İki Lem'a ile bir Mukaddimeyi göstereceğiz.
Fazıl/Fâzıl (Fazıla) Faziletli, üstün En câmi, en kâmil, en fâzıl o zâttır.
Fazilet Üstünlük, meziyet İşte, nev-i insanın tenevvüünün en mühim mayası ve zembereği, müsabaka ile, hakikî imanlı fazilettir.
Fazla Ziyade ...Allah'ın rahmetinden fazla rahmet edilmez.
Fuzuli (Fuzuliyane) Gereksiz (şekilde), fazla Mülk sahibi söz söylerken başkalarının ne haddi var ki fuzuliyâne karışsın?
Mufaddal Faziletlenen Ey mufaddal abd-i âciz, anlayan meş’urunu...
Mufaddıl Faziletlendiren (Esma) ...bir Sâni-i Hakîm, Kerîm, Rahîm, Muhsin, Mün'im, Mücemmil, Mufaddılın vücub-u vücudunu ve vahdetini ve cemâl-i rahmetini ve kemâl-i rububiyetini gösterir.
Tafdil Üstün kılma + Yani, ikisini bir seviyede tuttuktan sonra, bunu ona tafdil etmek değildir ki, sıfât-ı İlâhiyeye bir naks olsun.
Fe-Tı-Ra (7) +
Fatır Yaratıcı (Esma); Sure adı + Ey nur-u Rahîm, ey ebedî bir cilve-i kudret-i Fâtır!
Fıtr/Fıtır Ramazan bayramı (îd-i fıtr) Îd-i saîd-i fıtrînizi tebrik ve bilvesile dest ve dâmen-i kerimanelerini öperim.
Fıtrat (Fıtraten) Yaratılış(ça) + Vicdan-ı beşer denilen fıtrat-ı zîşuurdur.
Fıtri Yaratılıştan Fıtrî meyelan, mukavemet-sûzdur.
Futur Yarık, çatlak + Şu kusursuz, futursuz, هَلْ تَرٰى مِنْ فُطُورٍ sırrına mazhar olan şu âsâr-ı meşhude-i âlem,...
İftar Oruç açma Doktora dedi: "Burada iftar et!"
İnfitar Yarılma; Sure adı Ve hurufat itibarıyla İnfitar üç yüz elli dokuz (359)...
Fe-Tı-Nun (2)
Fatin Zeka "Bediüzzaman, fatînülasırdır" diye yüksek ehl-i ilme hüküm verdirmiştir.
Fetanet Zekavet Bediüzzaman'ın Risale-i Nur'u telif ettiği zamanlarda ve hizmet-i Kur'âniyede istihdam edildiği anlarda; zekâsı, fetâneti, aklı, mantığı, zihni, hayâli, hafızası, teemmülü, ferâseti, seziş ve kavrayışı, sür'at-i intikali ve ruhî, kalbî, vicdanî hâsseleri, duyguları ve mânevi letâifinin emsalsiz bir tarzda olması,...
Fe-Ayn-Lam (9) +
Ef'al/Efal Fiiller Böyle âsâr, ef'âl-i İlâhiyeyi; ve o ef'âl, Semî, Basîr gibi isimleri ispat eder.
Fa'al/Faal Aktif; Esma + Öyle ise, bizzarure, şu hal ve şu keyfiyet, Fa'âl, Hallâk, Fettah, Vehhab bir Zât-ı Zülcelâlin vücub-u vücudunu ve vahdetini ispat eder, belki ihsas eder.
Faaliyet Aktivite Ve hattâ herbir faaliyette kat'iyen lezzet vardır.
Fail İşi yapan + "Fâil muktedirdir" o cihette hiçbir mâni yoktur, kat'î bir surette tahakkuk etti.
Fi'l/Fiil Eylem + Ve o cilveden gelen fiil, büyüklüğü nisbetinde vuzuh ve kat'iyetle Vâhid-i Ehadi gösterir.
İnfial (İnfialat) Etkilenme; Gücenme Ve bütün onlarda görünen infial, bir fiili gösterir.
Mef'ul/Meful (Fiilden) etkilenen + تَعْلَمُونَ'ye bir mef'ulün terki, çok mef'ullerin takdirine sebep olmuştur.
Münfail Etkilenmiş Münfail bir fıtrattır, fâtır bir fâil olamaz.
Tefaul Bir gramer kalıbı قَالُوا tefâul bâbının mânâsı olan şirketi andırıyor.
Fe-Kaf-Dal (3) +
Fakd Yokluk, eksiklik Firaku'l-ahbaptan gelir; fakdü'l-ahbaptan gelmez.
Fıkdan Yokluk, eksiklik Eyvah, vâ hasretâ saâdet-i ebediyenin fıkdanına!
Mefkud/Mefkut Olmayan, Yok Herşey, nefsinde mânâ-yı ismiyle fânidir, mefkuttur, hâdistir, mâdumdur.
Fe-Kaf-Ra (6) +
Fakir (Fakirane) Yoksul + Bir bedevi yalnız dört şeye muhtaç iken; medeniyet yüz şeye muhtaç ve fakir etmiştir.
Fakr Fakirlik + Nihayetsiz bir fakr ve hadsiz bir ihtiyaçtan dehşetli bir çıban duruyor.
Fıkra Kısa yazı, bahis Şu fıkra, hakikî ve birinci bir kardeşimiz olan Hakkı Efendinindir.
Fukara Fakirler Fukara aczi, avamın fakrı, sebeb-i merhamet ve ihsan iken, esarete, mahkûmiyetlerine müncer olmuştur.
İftikar (İftikarat) Fakirliğini bilme ve gösterme ...meşru rızık, iktidar ve ihtiyarın derecesine göre değil, belki acz ve iftikarın nisbetinde geliyor.
Zülfikar Hz. Ali'nin 2 parçalı kılıcı Bu acib asırda ehl-i iman, “Risale-i Nur”a ve ehl-i fen ve mektep muallimleri “Asâ-yı Musa”ya şiddetle muhtaç oldukları gibi hâfızlar ve hocalar dahi “Zülfikar”a şiddetle muhtaçtırlar.
Fe-Kaf-Tı (1)
Fakat Ama Fakat, menfaati için en hasis birşeye de ibadet eder bir Firavun-u zelildir.
Fe-Kaf-He (3) +
Fakih Fıkıhta ileri kişi Fakih olmayan, velev ki usûlü'l-fıkıhta müçtehid olsa, icmâ-ı fukahada muteber değildir.
Fıkh/Fıkıh (Fıkhi) İslami ilim (ile ilgili) Fakih olmayan, velev ki usûlü'l-fıkıhta müçtehid olsa, icmâ-ı fukahada muteber değildir.
Fukaha Fakihler Fakîh olmayan, velev ki usûlü’l-fıkıhta müçtehid olsa icma-ı fukahada muteber değildir.
Fe-Kef-Ra (8) +
Efkar Fikirler Kuvveti aklın imdadına ve hissiyatı efkârın arkasına gönderiniz.
Fikr/Fikir Düşünce Fikir ve hayata ne vermiş?" Dedim: Fikre tevhid, hayata istikamet.
Fikri Fikirle ilgili Üstadın fikrî cephesi:
Fikret Fikir Ger fikret-i beyzâda süveydâ-i kalb olmazsa, halita-i dimağî ilim ve basiret olmaz.
Mefkure Ülkü Hususuyla, inkâr-ı haşir mefkûresini mağlûp eden Onuncu Söz...
Müfekkire Düşünme gücü Ve kuvve-i müfekkire gibi bir kısım dahi, bir zaman mânâ tarafına müteveccih olur, hissesini alır, o da durur.
Mütefekkir Düşünür Hem kusursuz, ebedî bir kemâl-i san'at, mütefekkir dellâlının devamını talep eder.
Tefekkür Düşünme İkinci levha ise: Tefekkür ve istihsandır.
Fe-Kef-Kef (3) +
Fekk Ayırma, açma + Yoksa bu revabıt ve mecarayi fekk edecek adem-i merkeziyet fikri; ...
İnfikak Ayrılma, kopma Ve o ilim, Onun zâtının hassa-i lâzime-i zaruriyesidir; infikâki muhaldir.
Münfekk Ayrı + Saltanat ve hilâfet gayr-ı münfek, müttehid-i bizzattır.
Fe-Kef-He (2) +
Fakihe Meyve + Hurma gibi, hem fâkihe, hem kuvvet oldu.
Tefekküh (Tefekkühat) Meyve Kur'ânî risaleler, sair risaleler gibi tefekküh nev'inden değil ki, usanç versin.
Fe-Lam-Cim (2)
Felç İnme, nüzul Kur'ân-ı Kerimin bu ispatlarına karşı kâfirler habt olup ağızlarını açamadıkları gibi, nabızları bile felce uğradı.
Mefluc Felç olmuş kişi/nesne Biri, İngiliz ceberutuna, İngiliz emperyalizmine ve onun korkunç istilâ ve istismarına baş kaldırmış ve yıllarca büyük dâvâsına hizmet ederek İngiltere'nin bütün haşmet ve kudretini, azîm iradesi önünde âciz ve meflûç bir hale getirmiştir.
Fe-Lam-Ha (2) +
Felah Kurtuluş Felâh ve necat yollarını tayin etmeyen اَلمُفْلِحُونَ kelimesindeki ıtlak, tâmim içindir.
Müflih Felah bulan + Eğer müflihlerin hakikatini görmek istersen, اُولٰۤئِكَ'nin âyinesine bak, sana temessül edecektir.
Fe-Lam-Sin (3)
Fels/Füls Ufak değerde para Evet, ticarette bir fels veya on para yerinde bir elmas veya bir altını verse, nasıl sefahetine hüküm ve tasarruftan haczolunur.
İflas Borcunu ödeyemecek duruma gelme Nasıl medeniyet-i hazıra Kur'ân'ın hayat-ı içtimaiye-i beşere ait olan düsturlarına karşı mağlûp olup Kur'ân'ın i'câz-ı mânevîsine karşı hakikat noktasında iflâs eder.
Müflis İflas etmiş kişi Müflis bir hizmetkâr olsam, daha hoşuma gidiyor.
Fe-Lam-Sin-Fe (3)
Felsefe Akıl ve düşünme ilmi KUR'ÂN-I HAKÎM ile felsefe ulûmunun mahsul-ü hikmetlerini, ders-i ibretlerini, derece-i ilimlerini muvazene etmek istersen, şu gelecek sözlere dikkat et.
Felsefi Felsefeyle ilgili Buna kıyasen, bâtınen kof, zâhiren mutantan felsefî meselelerin ne kıymette olduğunu anla.
Feylesof Felsefe alimi ...otuz senedir, Avrupa feylesoflarına ve Avrupa feylesofları hesabına dahilde, ecnebî dolapları hesabına çalışan mülhidlere karşı muaraza ederek cevap vermişim ve veriyorum.
Fe-Lam-Kaf (4) +
Falaka Dayak aleti Çok mübarek ve çok sevgili Üstadlarının hasta ve çok elîm vaziyetinde gizlice fırsat bulup görüşmeye çalışan talebeleri, yakalandıkları zaman falakalara yatırılarak dayaktan geçirilmiştir.
Falik Tohumu çatlatan (Esma) + Hem Fâlik-ul Habbi ve-n Neva'nın emr-i tekvinîsi tarafından me'zun olan bir çekirdek,...
Felak Sabah; Sure + On Üçüncü Lem'anın on üç işaretle beyanı, Sûretü'l-Felâk ve Suretü'n-Nâs âyetleriyle,...
İnfilak Patlama Birden o dağ müthiş infilâk etti.
Fe-Lam-Kef (5) +
Felaket Musibet Ey felâket, helâket asrının adamı, senin de reyin var. Fikrini beyan et!
Felek Gökyüzü, sema; talih, baht + Acaba şu zaman ve dehrin şikâyetindeki—hattâ büyük zâtlar ve evliyalar dahi felekten ve zamandan şikâyet ediyorlar—ondan, Sâni-i Zülcelâlin san'at-ı bediine itiraz çıkmaz mı?
Felekiyat Sema ilmi Tâ, felekiyat fennini mütalâa ettiğim vakit gördüm ki,...
Felekiyyun Sema ilmi alimi O iki kavise felekiyun uleması, lâtif bir teşbihle, büyük iki yılan namı olan "tinnîneyn" namını vermişler.
Eflak Felekler Aynen bunun gibi, sebeb-i hilkat-i eflâk ve vesile-i saadet-i dâreyn ve Habîb-i Rabbü'l-Âlemîn olan zât-ı Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâma karşı,...
Fe-Lam-Nun (1) +
Falan/Filan Herhangi bir kişi + (Aslı "fulân") Acaba kim vardır ki, küçücük bir tecrübe geçirmemiş ve dememiş ki, "Filân adam fenalık etti, belâsını buldu."
Fe-Nun-Cim-Nun (1)
Fincan Kupa Hararetten kuruyan o mübarek ağzına sıcak bir fincan çay, birkaç damla su verebilse idim.
Fe-Nun-Nun (5) +
Fen İlim Zira, asrımızda kâinat fenleri ve maddî ilimler revaçta olup, yeni yetişen nesiller bu ilim ve fenleri okudukları,...
Fenni İlmî Eğer ecel-i fıtrîden evvel irade-i ezeliyenin izniyle bir maraz-ı haricî veya bir hadise-i muharrib olmazsa ve Sânii daha evvel onu bozmazsa, her halde, hatta fennî bir hesapla, bir gün gelecek ki;...
Fünun Fenler Fünun ve hikmetinin en incelikleriyle tanzim eder.
Mütefennin Fen alimi Mühim ve mütefennin bir adam bu sual ile bazı hocaları ilzâm ettiği bir suale muhtasar bir cevaptır.
Tefennün Fen öğrenme Elbette fünun-u hazırada tevağğulü derecesinde, istidadı içtihad-ı şer'î kabiliyetinden uzaklaşmış; ve ulûm-u arziyede tefennünü derecesinde, içtihadın kabulünden geri kalmıştır.
Fe-Nun-Ye (4) +
Fani (Faniye) Ölümlü Ve o fâni, beş on senelik cemâli bakîleştirmek için, meşrû bir tarzda istimâl ile o nimete şükredecek.
Fena Fanilik Fena adama iyisin iyisin denilse iyileşmesi ve iyi adama fenasın denildikçe fenalaşması çok vuku bulmuştur.
İfna Fani kılma Fakat bu nazik ve nazenin ve zîhayat olan eşcar ve nebâtat envâları ve çiçekleri ve vücuda lâyık ve hayata âşık ve bekàya müştak olan hayvânat taifelerini, mütemadiyen hiçbirini bırakmayarak ifnâlarında ...
Tefani Birbirinde fani olma Kardeşler arasında buna tefânî denilir.
Fe-He-Ra-Sin (1)
Fihris/Fihrist İçindekiler Fihrist risalesinin ikinci kısmıdır
Fe-He-Mim (7) +
Efham Fehimler Bu sırra binaendir: Esâlîb-i Arab'ta ukul-u beşere olan tenezzülât-ı İlâhiyye tâbir olunan müraât-ı efham ve mümâşât-ı ezhan, Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânda cereyan etti.
Fehm/Fehim Anlayış, kavrama Elbette nev-i beşerin herbir tabakası, herbir âyât-ı Kur'âniyeden hissesini alacak ve âyât-ı Kur'âniye, her tabakanın fehmini tatmin edecek surette, ayrı ayrı ve müteaddit mânâları zımnen ve işareten bulunacaktır.
İfham Bildirme Hem cereyan-ı tecrî tabirinde gece gündüzün, kış ve yazın dönmelerindeki tasarrufât-ı muntazama-i acibeyi ihtar eder ve o ihtarda, rububiyetinde münferid bir Sâniin azamet-i kudretini ifham eder.
İstifham Sorma İstifham şekliyle müsavatı ifade etmekte ne mânâ vardır?
Mefhum Kavram Şu âyet, mefhum-u muvafık ile şöyle ferman ediyor:
Tefehhüm Anlama Delil bir olsa da, tarz-ı telâkki ve tarik-i tefehhüm ayrı ayrıdır.
Tefhim Anlatma Halbuki o hakaikin çoğunu, büyük âlimler "Tefhim edilmez" deyip, değil avâma, belki havassa da bildiremiyorlar.
Fe-Vav-Te (3) +
Fevt Kaybetme, kaçırma + Müsabaka olmaz, imtihan fevt olur.
Mütefavit Birbirinden farklı Hem o Kur'ân, mütefavit ve mükerrer suallerin cevabı olarak geldiği halde, nihayet imtizac ve ittihadı gösteriyor.
Tefavüt Birbirinden farklı olma + Herbir insanın bir nokta-i istinadı bulunduğuna nazaran, istinad noktalarının tefâvütüne göre insanların yapabileceği işler de tefâvüt eder.
Fe-Vav-Cim (2) +
Efvacen Grup grup Eğer biz, doğru İslâmiyet'i ve İslâmiyet'e lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek; bundan sonra efvacen efvacen dâhil olacaklardır.
Fevc Grup + Halbuki edyân-ı saire müntesipleri mutlaka fevc fevc, muhakeme-i akliye ile ve burhan-ı kat'î ile daire-i İslâmiyete dahil olmuşlar ve olmaktadırlar.
Fe-Vav-Dal (4)
Faide/Fayda Yarar Hakikat namına ve imanı kurtarmak ve bid'alardan muhafaza etmek hesabına ehemmiyetli üç dört fâidesi var:
Fevaid Faydalar ...ittiba-ı sünnetin maddî ve manevî fevâidi tâdad edilirken, akıl açılan kapılardan içeriye giriyor.
İstifade Fayda görme Aşağıda işiteceğin gibi, istifadede müzahemet ve münakaşa yoktur.
Müstefid Fayda gören ...cehaletimiz hasebiyle idrak edebildiğimiz kadar istifade ve istifâzaya çalışarak müstefid olabilmek, bizim için pek büyük bir nimettir.
Fe-Vav-Ra (2) +
Feveran Coşma, galeyana gelme Feveran eden efkâr-ı umumiye ile o aldatmalar ve mugalâtalar dağılacaktır.
Fevvar (Fevvare) Fıskiye Veyahut bir fevvareden, yani artezyenden elde edilen fayda ve netice ile; müteferrik su damlalarına havale edilmesinin nisbeti gibidir.
Fe-Vav-Ze (1) +
Fevz Kurtuluş + Bu hususta tesbih ve tahmidin ehem vazifeleri olduğunu anlayarak tevbelerini reddetmeyen Cenâb-ı Rabbü'l-İzzet Hazretlerine istiğfara şitâb edip salâh ve felâh ve fevz-i necat yollarını tuttular.
Fe-Vav-Dad (2)
Fevza Kargaşa, anarşi Hattâ diyebiliriz, şimdiki zaaf-ı diyanet ve şeair-i İslâmiyetteki lâkaytlık ve içtihadattaki fevzâ, meşihatın zaafından ve sönük olmasından meydan almıştır.
Tefviz İşini (Allah'a) bırakmak Meselâ, tertib-i mukaddematta tefviz, tembelliktir.
Fe-Vav-Kaf (3) +
Faik Üstün ... şu meşhud intizam-ı fâik, şu rahmet içinde kusursuz hüsn-ü san'at ve misilsiz cemâl-i Rububiyet,...
Fevk (Fevkalade) Üst (Olağanüstü) + Tesanüdümüzden hasıl olan bir şahs-ı mânevînin fevkalâde ehemmiyet ve kıymeti ve üstadlığı ve irşadı, bize kâfidir.
Tefevvuk Üstün olma Zira, tarafgir bir muannid, kendi a'mâl-i hayriyesinde hasmına tefevvuk ister.
Fe-Vav-He (1) +
Fem (aslı Fah) Ağız + O fem-i mübarekinden çıkar gibi dinlemiş olursun.
Fe-Ye (1) +
Fi/Fî İçinde + Ve kozmoğrafyacı bir feylesofa, lâm'ı fî mânâsında şöyle ifham eder ki:
Fe-Ye-Ha (1)
Feyh Yaz sıcağı Yazın şiddet-i hararetine مِنْ فَيْحِ جَهَنَّمَ denilmiştir.
Fe-Ye-Dad (7)
Faiz Riba O da hurmet-i ribâdır ve faizin bütün vesailini hayat-ı içtimaiyeden ref etmektir.
Feyyaz Feyiz veren; Sonsuz feyiz veren Allah (esma) Siz bu feyyaz eserleri okuyun, ...
Feyz/Feyiz Bolluk; manevi istifade ...Risale-i Nur talebelerinin Üstadlarına ve bazan birbirlerine yazdıkları ve Risale-i Nur'un mütalâasından aldıkları parlak feyizlerini ifade eden çok zengin bir mektup olup, ...
Füyuz (Füyuzat) Feyizler ...tarikatın ne demek olduğunu, matla-ı şems-i füyuzat ve menba-ı fevz-i necat olan,...
İfaza Feyz verme Dördüncü unsur ise, her asrın derece-i fehmine, edebî rütbesine, hem her asırdaki tabakata, derece-i istidat, rütbe-i kabiliyet nisbetinde ediyor bir ifaza-i nuranî.
İstifaza Feyz alma ...cehaletimiz hasebiyle idrak edebildiğimiz kadar istifade ve istifâzaya çalışarak müstefid olabilmek, bizim için pek büyük bir nimettir.
Tefeyyüz Feyizlenmek Elhak, pekçok tefeyyüz ettim.
Fe-Ye-Lam (1) +
Fil Bir hayvan + Ve keza bir sivrisineğin yaratılışı, san'atça filin hilkatinden dûn değildir.

Kaf (ق) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Kaf-- ()

Kef (ك) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Kef-- ()

Lam (ل) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Lam-- ()

Mim (م) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Mim-- ()

Nun (ن) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Nun-- ()

He (ه) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
He-- ()

Vav (و) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Vav-- ()

Ye (ي) Kök Harfi İle Başlayan Kelimeler[değiştir]

Kelime Anlamı Kur'an'da
Geçiyor mu?
Örnek Cümle
Ye-Ye (1) +
Yâ/Ya Çağırma edatı + Bidâyette hırhırları arkasında "Yâ Rahîm" fark edilir.
Ye-Elif-Sin (2) +
Ye's/Yeis Ümitsizlik Yaşasın sıdk! Ölsün yeis!
Me'yus/Meyus Ümitsiz ...feryad edip me'yus olmayınız.
Ye-Be-Se (1) +
Yabis Kuru + Zîrâ hiçbir ratb ve yabis yoktur ki; o tenezzühgâhta ya çiçek veya gonca halinde bulunmasın.
Ye-Te-Mim (2) +
Eytam Yetimler Hayvan ve insanlar, eytam gibi zeval ve firakın korkusundan vâveylâlara düşeceklerdi.
Yetim Babası ölmüş + Bu ahbabı yetim gördüm.
Ye-Dal-Ye (2) +
Eyadi Eller ...pek çok semereleri olan bir ağaç yed-i vâhide, tek bir semerenin yapılışı da eyâdi-i kesireye tevdi edildiği zaman, her iki tarafın yapılışları suhuletçe bir olur.
Yed El + ...pek çok semereleri olan bir ağaç yed-i vâhide, tek bir semerenin yapılışı da eyâdi-i kesireye tevdi edildiği zaman, her iki tarafın yapılışları suhuletçe bir olur.
Ye-Sin-Ra (5) +
Meysur Kolay + Ey mümeyyiz akl-ı vâhid, söyleyen meysurunu
Müyesser Kolay(laşmış) Şimdiye kadar emsaline tesadüf etmediğim bu güzel ve yüksek Sözler'i birden bire kavramak herkese müyesser olamayacağı için, affımı rica ediyorum.
Teysir Kolaylaştırma Yâ Rab, şu Kitab-ı Mübînin infaz-ı ahkâmını teshil ve teysir ve dellâl-ı Kur'ân'ı da, âmâl ve makasıdında muvaffak ve cemi' ihvanımla beraber bu kemter kulunu da, hulûl-i ecelime değin, Kitab-ı Mübîne hâdim buyur
Yesar Sol taraf Mecazât ve teşbihât, ne vakit cehlin yesar-ı muzlimanesi, ilmin yemin-i nuranîsinden kaçırıp gasbetse veyahut mecaz ile teşbih bir uzun ömür sürseler, ...
Yüsr Kolaylık + Şu hâl, harecdir. Yüsr-ü dine münafidir.
Ye-Ayn-Be-Mim (1)
Ya'sub/Yasub Arı beyi (kraliçe) Karıncayı emirsiz, arıyı ya'subsuz bırakmayan Kudret-i Fâtıra, beşeri nebîsiz bırakmaz.
Ye-Kaf-Te (1) +
Yakut Değerli bir taş + Diğeri kürevî bir yakutu bulur.
Ye-Kaf-Tı-Nun (1) +
Yaktin Kabak + Tâ sahil-i selâmete çıktı, şecere-i yaktîn altında o lûtf-u Rabbânîyi müşahede etti.
Ye-Kaf-Zı (6) +
İkaz Uyarı Ve dinde lâübali kısmını dahi cidden îkaz edip ...
Mukiz İkaz eden Eğer zaruriyat-ı diniyede doğrudan doğruya Kur'ân gösterilse idi, zihin tabiî olarak müşevvik-i imtisal ve mûkız-ı vicdan ve lâzım-ı zâtî olan "kudsiyet"e intikal ederdi.
Müteyakkız Uyanık, dikkatli Aziz, sıddık, müteyakkız, samimî, müttehid, mübarek kardeşlerim,
Teyakkuz Uyanıklık İfrâta varmamak, hem galebe çalmamak şartıyla, asl-ı vesvese teyakkuza sebeptir, taharrîye dâîdir, ciddiyete vesiledir.
Yakaza Uyanıklık hali Ben de birden uyandım, belki yakaza ile yeni yattım. Bence yakaza rüyadır.
Yakzan Uyanık ...hakikî hüşyar ve yakzan olan zâtın gördüğünü, sen kendi rüyanda inkâr değil, tabir et.
Ye-Kaf-Nun (3) +
İkan/Îkân Tam ve kesin bilme Gördüm ve hissettim ve hakkalyakîn zevkettim ki, bekàmın lezzet ve saadeti, aynen ve daha mükemmel bir tarzda Bâki-i Zülkemâlin bekàsına ve benim Rabbim ve İlâhım olduğuna imanımda ve iz'ânımda ve îkanımda vardır.
Teyakkun Şüphesiz bilme ...kuvvetli püştibane, fütur götürmez bir mesnede mâlik olmak lâzım geldiğini teyakkun edebildim.
Yakin (Yakiniyat, Yakinen) Kesin bilgi + Hem sırr-ı temsil penceresiyle, hakaik-i gaybiyeye, esâsât-ı İslâmiyeye, şuhuda yakın bir yakîn-i imaniye hâsıl oldu.
Ye-Mim-Nun (5) +
Meymenet (Meymenetsiz) Uğur(suz) + Fakat meymenetsiz bir zamana rastgeldi.
Meymun Uğurlu Ey maymûn-ü meymûn!
Teyemmün Uğurlu kabul etme Ve keza, teyemmün, teberrük ve istiane gibi çok vecihleri hâvi;...
Yemin Sağ el; ant + Zira yemin-i yümn-ü imandır, Verir emn ü eman ile enâma.
Yümn/Yümün Bereket Zira yemin-i yümn-ü imandır, Verir emn ü eman ile enâma.
Ye-Vav-Mim (2) +
Eyyam Günler Çünkü eyyâm-ı şer'iyenin, dört saatten elli bin seneye kadar hükmü ve şümulü var.
Yevm (Yevmiye) Gün(delik) + ...neticesinde, yevm-i fasl olan haşri, netice olarak zikrediyor.

Özet Tablo ve Toplamlar[değiştir]

Arapça Harf Türkçe Okunuşu 2 Harfli Kelime Sayısı 3 Harfli Kök Sayısı 3 Kök Harfli Kelime Sayısı 4 Harfli Kök Sayısı 4 Kök Harfli Kelime Sayısı Risalelerdeki Toplam Kök Sayısı Kur'an'daki Toplam Kök Sayısı Kur'an'daki Köklerden Risalelerde Geçenlerin Sayısı Risalelerdeki Toplam Kelime Sayısı Kur'an'daki Toplam Kelime Sayısı Kur'an'daki Kelimelerden Risalelerde Geçenlerin Sayısı
ا Elif 4 66 221 2 2 72 86 57 227 198 81
ب Be 1 67 228 6 11 73 89 59 240 257 80
ت Te - 22 53 1 1 23 23 14 54 52 16
ث Se - 13 47 - - 13 23 11 47 58 20
ج Cim - 69 252 7 12 77 72 54 263 157 58
ح Ha - 96 378 1 1 97 100 71 379 281 101
خ - 64 219 8 8 72 71 48 227 213 58
د Dal - 40 149 7 8 48 47 30 157 108 28
ذ Zel 5 17 66 1 4 18 22 17 75 27 25
Arapça Harf Türkçe Okunuşu 2 Harfli Kelime Sayısı 3 Harfli Kök Sayısı 3 Kök Harfli Kelime Sayısı 4 Harfli Kök Sayısı 4 Kök Harfli Kelime Sayısı Risalelerdeki Toplam Kök Sayısı Kur'an'daki Toplam Kök Sayısı Kur'an'daki Köklerden Risalelerde Geçenlerin Sayısı Risalelerdeki Toplam Kelime Sayısı Kur'an'daki Toplam Kelime Sayısı Kur'an'daki Kelimelerden Risalelerde Geçenlerin Sayısı
ر Ra (Rı) - 82 291 2 2 84 89 58 293 244 75
ز Ze - 33 83 7 14 40 42 27 97 87 23
س Sin - 90 321 6 10 96 112 84 331 297 104
ش Şın - 71 309 1 2 72 64 49 311 152 67
ص Sad 63 174
ض Dad - 17 68 - - 17 25 15 68 64 19
ط 37 110
ظ - 6 38 - - 6 7 5 38 32 12
ع Ayn 106 325
غ Ğayn 50 134
Arapça Harf Türkçe Okunuşu 2 Harfli Kelime Sayısı 3 Harfli Kök Sayısı 3 Kök Harfli Kelime Sayısı 4 Harfli Kök Sayısı 4 Kök Harfli Kelime Sayısı Risalelerdeki Toplam Kök Sayısı Kur'an'daki Toplam Kök Sayısı Kur'an'daki Köklerden Risalelerde Geçenlerin Sayısı Risalelerdeki Toplam Kelime Sayısı Kur'an'daki Toplam Kelime Sayısı Kur'an'daki Kelimelerden Risalelerde Geçenlerin Sayısı
ف Fe 2 78 271 9 12 88 74 55 285 192 76
ق Kaf 82 252
ك Kef 61 164
ل Lam 58 117
م Mim 77 189
ن Nun 107 291
ه He 45 88
و Vav 78 229
ي Ye 1 10 29 2 2 13 21 12 32 41 12
Arapça Harf Türkçe Okunuşu 2 Harfli Kelime Sayısı 3 Harfli Kök Sayısı 3 Kök Harfli Kelime Sayısı 4 Harfli Kök Sayısı 4 Kök Harfli Kelime Sayısı Risalelerdeki Toplam Kök Sayısı Kur'an'daki Toplam Kök Sayısı Kur'an'daki Köklerden Risalelerde Geçenlerin Sayısı Risalelerdeki Toplam Kelime Sayısı Kur'an'daki Toplam Kelime Sayısı Kur'an'daki Kelimelerden Risalelerde Geçenlerin Sayısı (%)
TOPLAM 1731 4563[1]
  1. Tekrarlar sayılmadığındaki toplam kelime sayısıdır. Tekrarlar dahil Kur'an'da 50.605 kelime vardır (Kaynak: https://kurankelimeleri.com/)