Sudur

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Yazdırılabilir sürüm artık desteklenmiyor ve görüntü oluşturma hataları olabilir. Lütfen tarayıcı yer işaretlerinizi güncelleyin ve bunun yerine varsayılan tarayıcı yazdırma işlevini kullanın.

Sudur Nazariyesi veya Sudur Teorisi ya da sadece Sudur, bir zattan, bizzat bir tek şeyin çıkabildiği, sair şeylerin vasıtalar vasıtasıyla ondan sudûr edebileceğini savunan sapkın felsefi görüştür. Felsefe terimi olarak kâinatın meydana gelişini yorumlamak üzere Ehl-i sünnetin istikametli ‘yoktan ve hiçten yaratılma (halk)’ inancından farklı olduğu ileri sürülen teoriyi ifade eder. Kaynağını Yunan filozofu Plotin'den alır. Dinle felsefeyi uzlaştırmak isteyen Fârâbî ve İbn Sînâ gibi filozoflar bu görüşü benimsemiştir. Başta Gazzâlî olmak üzere İbn Rüşd, Ebü’l-Berekât el-Bağdâdî ve Takıyyüddin İbn Teymiyye gibi kelâmcı ve filozoflar sudûr teorisini çeşitli açılardan eleştirmiştir.[1]

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Üçüncü Misal: Nübüvvetin tevhid-i İlahî hakkındaki netaic-i âliyesinden ve düstur-u gâliyesinden اَلْوَاحِدُ لَا يَصْدُرُ اِلَّا عَنِ الْوَاحِدِ yani “Her birliği bulunan, yalnız birden sudûr edecektir. Madem her şeyde ve bütün eşyada bir birlik var, demek bir tek zatın icadıdır.” diye olan tevhidkârane düsturu nerede? Eski felsefenin bir düstur-u itikadiyesinden olan اَلْوَاحِدُ لَا يَصْدُرُ عَنْهُ اِلَّا الْوَاحِدُ “Birden bir sudûr eder.” yani “Bir zattan, bizzat bir tek sudûr edebilir. Sair şeyler, vasıtalar vasıtasıyla ondan sudûr eder.” diye Ganiyy-i Ale’l-ıtlak ve Kadîr-i Mutlak’ı âciz vesaite muhtaç göstererek bütün esbaba ve vesaite, rububiyette bir nevi şirket verip Hâlık-ı Zülcelal’e “akl-ı evvel” namında bir mahluku verip âdeta sair mülkünü esbaba ve vesaite taksim ederek bir şirk-i azîme yol açan, şirk-âlûd ve dalalet-pîşe o felsefenin düsturu nerede? Hükemanın yüksek kısmı olan işrakiyyun böyle halt etseler maddiyyun, tabiiyyun gibi aşağı kısımları ne kadar halt edeceklerini kıyas edebilirsin.

(Sözler, 30. Söz, 1. Maksat)


Daha bir parça ileri bir tabakanın hisse-i fehmi: “Cenab-ı Hak mevcudata karşı tevlid ve tevellüdü işmam edecek bütün rabıtalardan münezzehtir. Şerik ve muînden ve hemcinsten müberradır. Belki mevcudata karşı nisbeti, hallakıyettir. “Emr-i kün feyekûn” ile irade-i ezeliyesiyle, ihtiyarıyla icad eder. İcabî ve ıztırarî ve sudûr-u gayr-ı ihtiyarî gibi münafî-i kemal her bir rabıtadan münezzehtir.”

(Sözler, 25. Söz, 1. Şule, 3. Şua, 3. Cilve)


Netice-i Meram: Kur’an ve ehl-i iman, hadsiz masnuatı bir Sâni’-i Vâhid’e verir. Doğrudan doğruya her işi ona isnad eder. Vücub derecesinde suhuletli bir yolda gider, sevk eder. Ve ehl-i şirk ve tuğyan, bir masnû-u vâhidi hadsiz esbaba isnad ederek imtina derecesinde suubetli bir yolda gider. Şu halde Kur’an yolunda, bütün masnuatla; dalalet yolunda, bir masnû-u vâhid beraberdirler. Hattâ belki bütün eşyanın vâhidden sudûru, bir vâhidin hadsiz eşyadan sudûrundan çok derece eshel ve kolaydır. Nasıl ki bir zabit, bin neferin tedbirini, bir nefer gibi kolay yapar ve bir neferin tedbiri, bin zabite havale edilse bin nefer kadar müşkülatlı olur, keşmekeşe sebebiyet verir.

(Mektubat, 20. Mektup, 2. Makam, 10. Kelimenin zeyli)


اَلْوَاحِدُ لَا يَصْدُرُ اِلَّا عَنِ الْوَاحِدِ kaide-i mukarreresiyle: “Bir mevcudun vahdeti varsa elbette bir vâhidden, bir elden sudûr edebilir.” Hususan o mevcud, gayet mükemmel bir intizam ve hassas bir mizan içinde ve câmi’ bir hayata mazhar ise bilbedahe sebeb-i ihtilaf ve keşmekeş olan müteaddid ellerden çıkmadığını; belki gayet Kadîr, Hakîm olan bir tek elden çıktığını gösterdiği halde; hadsiz ve camid ve cahil, mütecaviz, şuursuz, karmakarışıklık içinde, kör, sağır esbab-ı tabiiyenin karmakarışık ellerine, hadsiz imkânat yolları içinde ve içtima ve ihtilat ile o esbabın körlüğü, sağırlığı ziyadeleştiği halde; o muntazam ve mevzun ve vâhid bir mevcudu onlara isnad etmek, yüz muhali birden kabul etmek gibi akıldan uzaktır.

Haydi bu muhalden kat’-ı nazar, esbab-ı maddiyenin elbette tesirleri, mübaşeretle ve temasla olur. Halbuki o esbab-ı tabiiyenin temasları, zîhayat mevcudların zahirleriyledir. Halbuki görüyoruz ki o esbab-ı maddiyenin elleri yetişmediği ve temas edemedikleri o zîhayatın bâtını, on defa zahirinden daha muntazam, daha latîf, sanatça daha mükemmeldir.

Esbab-ı maddiyenin elleri ve âletleriyle hiçbir cihetle yerleşemedikleri, belki tam zahirine de temas edemedikleri küçücük zîhayat, küçücük hayvancıklar, en büyük mahluklardan daha ziyade sanatça acib, hilkatçe bedî’ bir surette oldukları halde; o camid, cahil, kaba, uzak, büyük ve birbirine zıt olan sağır, kör esbaba isnad etmek, yüz derece kör, bin derece sağır olmakla olur!

(Lemalar, 23. Lema, 1. Kelime, 3. Muhal)

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

  • Aristo: İslâm felsefesi ve feylesofları üzerinde önemli etkileri olan ve tevhid açısından çok hatalı görüşleri bulunan bir İlkçağ Yunan filozofu
  • Meşşaiyye: Aristo'nun kurduğu, hakikatı vahiy yerine akıl ile bulmaya çalışan felsefe ekolünün adı
  • Ukul-ü aşere: Allah'ın tüm kainatı yaratmasını tevil eden sapkın bir felsefi görüş
  • Sokrat: Aristo'nun talebesi
  • Eflatun: Aristo'nun hocası
  • İşrakiyyun: Bilginin kaynağı olarak akıl yürütmeyi temel alan rasyonalist Meşşaiyyun felsefesine karşı mistik tecrübe ve sezgiye dayanan düşünce sisteminin adı
  • Felsefe: Bazen dinsiz felsefe anlamında da kullanılan hikmet ilmi
  • İlm-i Hikmet: Eşyanın hallerinden ve harici ve batıni keşfiyatlarından bahseden ilim. Bazen felsefe de denilir
  • İbn-i Sina: Özellikle tıp ilminde çok ileri gitmiş, Yunan filozoflarından etkilenmiş İslam filozofu
  • Farabi: İkinci Aristo olarak tanınan İslam filozofu
  • İbn-i Rüşd: Meşşaiyyun ekolünün son temsilcisi Endülüs'lü İslam feylesofu
  • Mutezile: Akla çok güvenmeyi esas alarak Hak mezheplerden ayrılan batıl bir fırka
  • İlm-i Kelam: Cenab-ı Hakkın zat ve sıfatlarından, nübüvvet ve itikada dair meselelerden İalmi esaslar dairesinden bahseden ve Kelam da denilen ilim
  • İmam-ı Gazali: Devrinin felsefesinin batıl akidelerinin yanlışlığını ortaya koyarak büyük hizmet etmiş ve Hüccetül İslam unvanı verilmiş devrinin müceddidi büyük bir alim

Kaynakça[değiştir]

  1. İslam ansiklopedisi, Sudur maddesi