Risale:Barla Lahikası (Ayet-Hadis Mealleri)

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Barla Lahikası'da geçen ayetlerin, hadislerin ve diğer ifadelerin mealleri

بِاسْمِهِ

O'nun (Allah)'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44)

اَللّٰهُمَّ وَفِّقْنَا وَ اِيَّاهُمَا وَ اَمْثَالَهُمَا مِنْ اِخْوَانِنَا لِخِدْمَةِ الْقُرْاٰنِ وَ الْا۪يمَانِ كَمَا تُحِبُّ وَ تَرْضٰى بِحَقِّ مَنْ اَنْزَلْتَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنَ عَلَيْهِ اَفْضَلُ الصَّلَاةِ وَ اَتَمُّ التَّسْل۪يمَاتِ مَا اخْتَلَفَ الْمَلَوَانِ وَ مَا دَارَ الْقَمَرَانِ

Allahım, bizi ve bu ikisini ve kardeşlerimizden onların emsallerini, Kur'ân ve iman hizmetinde, Senin muhabbet ve rızanı celb edecek şekilde muvaffak et -kendisine Kur'ân'ı indirdiğin O Zât hürmetine ki, gece gündüz değiştikçe ve güneş ve ay döndükçe salât ve selâmın en üstünü Onun üzerine olsun.

Yirmiyedinci Mektub ve Zeyilleri

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

بِاسْمِهِ

O'nun (Allah'ın) adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ ذَرَّاتِ الْكَائِنَاتِ اَبَدًا

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi, kâinatın zerreleri adedince ebediyyen üzerinize olsun.

سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا

İşittik ve itaat ettik. (Bakara Sûresi, 2:285)

اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ

Bugün size dininizi ikmal ettim. (Mâide Sûresi, 5:3)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Allah'a hamd olsun. Bu Rabbimin fazlındandır. (Metnin ikinci cümlesi Neml Sûresinin 40. ayetidir.)

اَلصَّبْرُ مِفْتَاحُ الْفَرَجِ

Sabır, ferahlık ve genişliğin anahtarıdır. (el-Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, 6:298; Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 2:21

اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَ

Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir. (Bakara Sûresi, 2:153)

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Allah'a hamd olsun. Bu Rabbimin fazlındandır. (Metnin ikinci cümlesi Neml Sûresinin 40. ayetidir.

عَلَى الرَّاْسِ وَالْعَيْنِ

Baş, göz üstüne.

اُدْعُون۪ٓى اَسْتَجِبْ لَكُمْ

Bana duâ edin, size cevap vereyim. (Mü'min Sûresi, 40:60)

وَ قُلْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَ زَهَقَ الْبَاطِلُ

De ki: Hak geldi, bâtıl yok oldu. (İsrâ Sûresi, 17:81

بِاسْمِهِ

Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ

Allah'ın selâmı üzerinize olsun.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

اَلْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلٰٓى اَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا اَيْد۪يهِمْ وَتَشْهَدُ اَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

O gün onların ağızlarını mühürleriz; elleri bize onların yaptıklarını anlatır, ayakları kazandıkları günahlara şahitlik eder. (Yâsin Sûresi, 36:65)

اَللّٰهُمَّ لَا تُخْرِجْنَا مِنَ الدُّنْيَا اِلَّا مَعَ الشَّهَادَةِ وَ الْا۪يمَانِ

Allah'ım, bu dünyadan bizi ancak kelime-i şehadet ve imanla çıkar.

اٰمَنْتُ بِاللّٰهِ وَ مَلٰٓئِكَتِه۪ وَ كُتُبِه۪ وَ رُسُلِه۪ وَ بِالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَ بِالْقَدَرِ خَيْرِه۪ وَ شَرِّه۪ مِنَ اللّٰهِ تَعَالٰى وَ الْبَعْثُ بَعْدَ الْمَوْتِ حَقٌّ اَشْهَدُ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ

Allah'a inandım, meleklerine inandım, kitaplarına inandım, peygamberlerine inandım, âhiret gününe inandım, iyiliğin de kötülüğün de Allah tarafından geldiğine inandım, öldükten sonra dirilmenin hak olduğuna inandım. Ben şehâdet ederim ki, Allah'tan başka bir ilâh yoktur, yine ben şehadet ederim ki, Muhammed (a.s.m.) Allah'ın kulu ve peygamberidir.

ف۪ى يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْس۪ينَ اَلْفَ سَنَةٍ

Elli bin sene uzunluğunda olan bir günde... (Meâric Sûresi, 70:4)

مَنْ اٰمَنَ بِالْقَدَرِ اَمِنَ مِنَ الْكَدَرِ

Kadere imân eden kederden kurtulur.

فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ

Eğer insanlar senden yüz çevirirse, sen de ki: 'Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur. (Tevbe Sûresi, 9:129)

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ى هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِىَ لَوْلَا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُ لَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ

Bizi bu saadete eriştiren Allah'a hamd olsun. Yoksa, Allah hi-dayet etmeseydi biz kendiliğimizden buna erişemezdik. Gerçekten Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirdiler. (A'râf Sûresi, 7:43

اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ مِنَ الْاَزَلِ اِلَى الْاَبَدِ عَدَدَ مَا ف۪ى عِلْمِ اللّٰهِ وَ عَلٰٓى اٰلِه۪ وَ صَحْبِه۪ وَ سَلِّمْ

Allah'ım, efendimiz Muhammed'e (a.s.m.), Onun âl ve ashabına, ezelden ebede kadar ilm-i İlâhîdeki mevcudat adedince salât ve selâm et.

اَللّٰهُمَّ احْفَظْ مُؤَلِّفَ هٰذَا الدُّرِّ الْيَكْتَا الَّذ۪ى هُوَ مَوْسُومٌ بِرِسَالةِ النُّورِ وَ اَعْطِ قَلْبَهُ ‌ـ﴿وَ قَلْبَ صَبْر۪ى‌ـ﴾ اَلَّذ۪ى هُوَ مَمْلُوءٌ بِالْحَقَائِقِ وَ الْاِبْتِهَاجِ وَ السُّرُورِ اٰم۪ينَ

Allah'ım, Risale-i Nurla şereflenen bu dürr-ü yektâ (biricik inci) Müellifi muhafaza eyle. Onun ve kalbi hakikatlarla dolu olan Sabri'nin kalbine neşe ve sürur ver.

وَمَا مَدَحْتُ مُحَمَّدًا بِمَقَالَت۪ى وَ لٰكِنْ مَدَحْتُ مَقَالَت۪ى بِمُحَمَّدٍ

Ben sözlerimle Muhammed'i (a.s.m.) övmüş olmadım; aslında sözlerimi Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmla övmüş ve güzelleştirmiş oldum. (İmam Rabbanî, Mektubat, 1:58)

اِنَّمَا الْاَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ

Ameller ancak niyetlere göredir. (Buharî, Bed'ü'l-Vahy:1, İman: 41, Nikâh: 5, Talâk: 11, Menâkıbu'l-Ensâr: 45, I'tk: 6, Eymân: 23, Hıyel: 1; Müslim, İmâra: 155; Ebû Dâvud, Talâk: 11; Tirmizî, Fedâilü'l-Cihâd: 16; Neseî, Tahâret: 59, Talâk: 24, Eymân: 19; İbn-i Mâce, Zühd: 26; Müsned, 1:25, 43)

لِسَبَبٍ مِنَ الْاَسْبَابِ

Sebeblerden herhangi bir sebebe binaen.

بِاسْمِهِ

O'nu (Allah'ın) adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ الْمَلَكِ وَالْاِنْسِ وَالْجَٓانِّ

Meleklerin, insanların ve cinlerin sayısınca Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

وَمِنَ اللّٰهِ التَّوْف۪يقُ

Muvaffakiyet ancak Allah'tandır.

وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًا

Uykunuzu bir dinlenme vasıtası kıldık. (Nebe Sûresi, 78:9)

وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا ف۪ى كِتَابٍ مُب۪ينٍ

Yaş ve kuru ne varsa ap açık bir kitapta yazılmıştır. (En'âm Sûresi, 6:59

وَمَا رَمَيْتَ اِذْ رَمَيْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ رَمٰى

Attığın zaman Sen atmadın, ancak Allah attı. (Enfâl Sûresi, 8:17)

وَ اٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

Onların duaları şöyle sona erer: Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. (Yûnus Sûresi, 10:10)

بِاسْمِهِ

Yüce Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; sonsuza kadar sürekli üzerinize olsun.

وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا ف۪ى كِتَابٍ مُب۪ينٍ

Yaş ve kuru ne varsa, hepsi ap açık bir kitapta yazılmıştır. (En'âm Sûresi, 6:59)

هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Bu Rabbimin bir ihsânıdır. (Neml Sûresi, 27:40)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Elhamdü lillâh. Bu Rabbimin bir ihsanıdır.

صَدَقْتَ وَ بِالْحَقِّ نَطَقْتَ

Doğrusun ve doğru söyledin.

وَ اجْعَلْ ل۪ى لِسَانَ صِدْقٍ فِى الْاٰخِر۪ينَ

Bana, benden sonra gelen ümmetler içinde hayırla, güzel bir medihle anılmayı nasib et! Bana, arkamdan hayırla yâd edilmeyi nasip et. (Şuarâ Sûresi, 26:84)

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰى تِجَارَةٍ تُنْج۪يكُمْ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ

Ey iman edenler! Pek acı bir azaptan kurtaracak kârlı bir ticareti size göstereyim mi? (Saf Sûresi, 61:10)

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

لَا يَسْتَو۪ى اَصْحَابُ النَّارِ وَاَصْحَابُ الْجَنَّةِ اَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمُ الْفَٓائِزُونَ

Cehennem ehli ile Cennet ehli bir olmaz. Cennet ehli, muradına ermiş Cehennemden kurtulmuş olanların tâ kendisidir. (Haşir Sûresi, 59:20

اَلدِّينُ النَّصِيحَة

Din nasihattir. (Buhari, İman: 42; Müslim, İman: 95; Ebu Dâvud, Edeb: 59)

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ حُرُوفِ رِسَالَةِ النُّورِ وَ مَكتُوبَاتِ النُّورِ اَلْفَ اَمْثَالِهَا

Risâletü'n-Nur'un ve Nur mektuplarının harfleri sayısınca ve onların bin katı daha fazlası kadar, Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِ

Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. (Zümer Sûresi, 39:53

مِنْ اَوَّلِ النُّزُولِ اِلٰى قِيَامِ السَّاعَةِ

İlk nüzulü ânından kıyâmet gününe kadar.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Elhamdü lillâh, bu Rabbimin bir ihsânıdır.

عَلٰى قَدْرِ الطَّاقَةِ وَالْاِمْكَانِ

Takat ve imkan nisbetinde.

بِاسْمِهِ

Yüce Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44)

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَٓائِمًا

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; sonsuza kadar sürekli üzerinize olsun.

بِاسْمِهِ

O'nun (Allah'ın) adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; üzerinize olsun.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ ثُمَّ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Elhamdü lillâh, yine elhamdü lillâh. Bu Rabbimin bir ihsanıdır.

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; üzerinize olsun.

اَللَّهُمَّ نَوِّرْ قُلُوبَنَا بِنُورِ الْاِيمَانِ وَالْقرْاٰنِ

Allah'ım, kalblerimizi iman ve Kur'ân nuruyla nurlandır.

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَٓائِمًا

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; sonsuza kadar sürekli üzerinize olsun.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; üzerinize olsun.

لَهُ الْحَمْدُ وَ الْمِنَّةُ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Bütün hamd ve minnetler Rabbimize aittir ki, bu Onun bir ihsanıdır.

(Ahmed Galib'in Sözler hakkındaki arabî fıkrasının tercümesidir.)

مُق۪يمُ السُّنَّةِ بِالْاِجْتِهَادِ ٭ قِوَامُ الدّ۪ينِ ف۪ى يَوْمِ الْفَسَادِ

Mânevî mücahedeyle, sünneti ihya edip, ikame eden,

Şu asrın fesad gününde dini kuvvetlendirip, Hakla yücelten.

سَلَلْتَ السَّيْفَ عَلَى الَّذ۪ينَ ضَلُّوا ٭ عَنِ الْحَقِّ وَ هُمْ اَهْلُ الْعِنَادِ

Dalâlette olanların üzerine mânevî kılıncı çektin,

Ki onlar şaşmış, Hak yolundan sapmış ehl-i inâda karşı tektin.

بَيَانُكَ كَانَ صَمْصَامًا شَد۪يدًا ٭ عَلٰى اَهْلِ الضَّلَالَةِ وَ الْاِرْتِدَادِ

Sözlerin, sanki nifaka karşı şimşekler çakan şedid kılınçtı,

Dîninden dönenlere, dalâlette kalanlara keskin bıçaktı.

وَ نَادَيْتَ الْجَوَانِبَ هَلْ اَجَابُوا ٭ اِلٰى نَهْجِ الْحَق۪يقَةِ وَ السَّدَادِ

Her tarafa nida ettin, Hakka gelin! Cevap verin! Nura gelin!

Hakikat yoluna girip, sıdk ve ihlâs ile her an sağlam durun!

اَجَابَ اَهْلُ قَلْبٍ طَائِع۪ينَ ٭ وَ تَهْتَزُّ الْقُلُوبُ بِالْوَدَادِ

Hakta nurla giden ehl-i kalb, sana itâatle cevap verdiler,

Muhabbetle dolan kalbler, aşk ve heyecanla coşup titrediler.

ََلَانْتَ دَعَوْتَهُمْ سِرًّا وَ جَهْرًا ٭ لَقَدْ جَاؤُكَ مِنْ اَقْصَى الْبِلَادِ

Evet sen onları gerek gizli, gerek açık Hakka davet ettin,

En uzak beldelerden sana şevkle gelip, o nurlara bend ettin.

فَمَا اسْتَغْنَوْا عَنِ الْاٰيَاتِ طُرًّا ٭ ِلَانَّهُمْ اَتَوْكَ بِاِعْتِمَادٍ

Hak yolunda gördüler seni, istemediler delillerle isbat,

Çünkü inanmışlar doğruluğuna, sana etmişlerdi itimad.

رَاَوْ ف۪ى نُطْقِكُمْ نُورًا جَلِيًّا ٭ فَيَوْمًا بَعْدَ يَوْمٍ مُسْتَزَادٌ

Sözlerinizde gördüler, kalbler aydınlatan zâhir parlak bir nur,

Gün be gün artıyordu, kalblerde nur, yüzlere aksetmişti sürur.

فَتَحْتَ عَلَيْهِمْ اَبْوَابًا كَث۪يرًا ٭ مِنْ اَقْسَامِ الْعُلُومِ بِالرَّشَادِ

Açmıştın Hakka giden çok kapıları, avamdan havasa kadar,

Esmâ ve sıfattan akseden, muhtelif ilimler tâ arşa kadar.

جَزَاكَ اللّٰهُ مِنْ خَيْرٍ كَث۪يرٍ ٭ وَ اَعْطَاكَ الصَّفَا فِى كُلِّ وَادٍ

Mücâhedenize mükâfaten, Allah size versin hayr-ı kesîr,

Ağlayan gönlünüze, her yerde insin sürur ve safâ-yı kebîr.

وَ يَحْفَظُ قَلْبَكُمْ مِنْ كُلِّ هَمٍّ ٭ وَ اٰثَارَكَ مِنْ طَوْرِ الْكَسَادِ

Korusun kalbinizi Allah, her türlü sıkıntı gam ve kederden,

Korusun Mevlâ eserlerinizi, her türlü ziya ve hederden.

يُرَوِّجُ نُطْقَكُمْ ف۪ى سُوقِ حِكْمَةٍ ٭ بِاَنْوَارٍ اِلٰى يَوْمِ التَّنَادِ

Hakîm ismine mazhar Sözler, bulsun hikmet çarşısında itibar,

Asrın karanlığını tard ile nurlandırsın kıyamete kadar.

اَلَا لَا تَرْتَعِبْ عَنْ دَعْوَةِ النَّاسِ ٭ فَبَشِّرْ قَلْبَهُمْ وَ اللّٰهُ هَاد۪ى

Ey Üstad çekinme, Kur'ân'a çağır, insanları Hakka et dâvet,

Mükâfatı müjdele, kalbleri sevindir, Allah'tandır hidâyet.

اِلٰه۪ى اَنْتَ ذُو فَضْلٍ وَ مَنٍّ ٭ وَ اِنّ۪ى ذُو خَطَايَا فَاعْفُ عَنّ۪ى

İlâhî, Sen ikrâm ve ihsân sahibisin; ben ise hatâların sahibiyim. Hatâlarımı af et!

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Elhamdü lillâh. Bu Rabbimin bir ihsanıdır.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Elhamdü lillâh. Bu Rabbimin bir ihsanıdır.

اَلْحَمْدُ ِللِّٰهِ عَلَى كلِّ حَلٍ

Her türlü halimiz için Allah'a hamd olsun.

تَعَالَوْا اَيُّهَا الْاِخْوَانِ

Ey kardeşler, geliniz.

لَا اِلٰهَ اِلَّا للّٰهِ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Elhamdü lillâh. Bu Rabbimin bir ihsanıdır.

اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَت۪ينُ

Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah'tır. (Zâriyat Sûresi, 51:58

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ

Mü'minler ancak kardeştirler. (Hucûrât Sûresi, 48:10

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعًا وَلَا تَفَرَّقُوا

Allah'ın dinine ve Kur'ân'a hep birlikte sım sıkı sarılın; ayrılığa düşüp dağılmayın. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:103

بِحُرْمَةِ سَيِّدِ الْمُرْسَلِينَ وَبِحُرْمَةِ قُرْاٰنِ الْمُبِينِ

Peygamberlerin Efendisi hürmetine ve Kur'ân-ı Mübîn hürmetine.

اَللّٰهُمَّ حَصِّلْ مُرَادَنَا وَ مَقْصُودَ اُسْتَاذِنَا سَع۪يدِ النُّورْس۪ى بِحُرْمَةِ حَب۪يبِكَ الْمَكِّىِّ الْمَدَنِىِّ الْهَاشِمِىِّ الْقُرَيْشِىِّ

Allah'ım, Mekkî, Medenî, Hâşimî ve Kureyşî olan Habîbinin hürmetine bizim arzumuzu ve Üstadımız Said Nursî'nin maksûdunu ver!

اَلْبَاقِى اَلْحُبُّ فِى اللّٰهِ

Sevgi, yalnızca ve sadece bâki olan Allah içindir.

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; sonsuza kadar sürekli üzerinize olsun.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

وَ لَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَ تَذْهَبَ ر۪يحُكُمْ

İhtilâfa düşmeyin; sonra gevşeyip cesaretiniz kırılır, cemaatinizin tadı (gücünüz) elden gider. (Enfâl Sûresi, 8:46)

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Elhamdü lillâh. Bu Rabbimin bir ihsanıdır.

اِنَّا اَعْطَيْنَا

Muhakkak biz verdik.

وَ سَقٰيهُمْ رَبُّهُمْ شَرَابًا طَهُورًا

Rableri onlara tertemiz bir içecek içirir. (İnsan Sûresi, 76:21)

عَلَى قَدْرِ الطَّاقَةِ

Güç ve takat nisbetinde.

هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Bu Rabbimin bir ihsanıdır.

بِحُرْمَةِ سَيِّدِ الْمُرْسَلِينَ

Peygamberlerin Seyyidi olan Zât (a.s.m.) hürmetine.

اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَاهُمْ يَحْزَنُونَ

Bilin ki, Allah'ın dostları için ne bir korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar. (Yûnus Sûresi, 10:62)

بِحُرْمَةِ قُرْاٰنِ الْمُبِينِ وَبِحُرْمَةِ اِمَامِ الْمُبِينِ

Hak ve hakikati açıklayan Kur'ân-ı Mübîn hürmetine kabul buyur Allah'ım ve geçmiş ve geleceğe ait her şeyin İlâhî ilimle takdir edildiği İmâm-ı Mübîn hürmetine

عَلَى قَدْرِ الطَّاقَةِ

Güç ve takat nisbetinde.

وَمِنَ اللّٰهِ التَّوْف۪يقُ

Muvaffak olmak Allah'dandır. (c.c.)

بِحَمْدِهِ وَالْمَنَّةِ

Hamd ve minnet Allah'adır.

اِذَا جَٓاءَ نَصْرُ اللّٰهِ

Allah'ın yardımı geldiği zaman... (Nasr Sûresi, 110:1)

عَلَى الرَّاْسِ وَالْعَيْنِ

Baş göz üstüne (başüstüne)

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ حُرُوفِ الْقُرْاٰنِ وَاَسْرَارِهَا

Kur'ân'ın harfleri ve esrarı adedince, Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

هَلْ مِنْ مَز۪يدٍ

Daha fazlası yok mu? Daha var mı?

هُوَ الَّذ۪ى جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَٓاءً وَ الْقَمَرَ نُورًا

Güneşi bir ışık, ayı bir nur yapan Odur. (Yûnus Sûresi, 10:5

نُورُ الْقَمَرِ مُسْتَفَادٌ مِنَ الشَّمْسِ

Ayın ışığı güneşten gelir.

مَنْ تَوَاضَعَ رَفَعَهُ اللّٰهُ

Tevâzu göstereni Allah yüceltir. (el-Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, 6:108, hadis no: 8605; Aynı manayı ifade eden diğer rivayetler için bk. İbn-i Mâce, Zühd: 16; Müsned, 3:76)

اَنْتَ فِى دَارِ الْحِكْمَةِ فَاطْلُبْ طَب۪يبًا يُدَاو۪ى قَلْبَكَ

Sen dârü'l-hikmettesin; önce, kalbini tedavi edecek bir tabip ara.

اَلْقَطْرَةُ تَدُلُّ عَلَى الْبَحْرِ

Bir damla su, denize delâlet eder.

وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ

Yanınızdaki arkadaş... (Nisâ Sûresi, 4:36)

وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِ

وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ

De ki: 'Ey Rabbim, şeytanların vesveselerinden Sana sığınırım. Onların yanımda bulunmalarından da, yâ Rabbi, Sana sığınırım. (Mü'minûn Sûresi, 23:97-98)

اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım.

مَٓا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِ وَمَٓا اَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَ

Sana her ne iyilik erişirse Allah'tandır. Sana her ne kötülük gelirse, o da kendi kusurun sebebiyledir. (Nisâ Sûresi, 4:79

فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ

وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ

Kim zerre kadar bir iyilik yaparsa onun mükâfâtını görür. Kim de zerre kadar bir kötülük yaparsa onun cezasını görür. (Zilzal Sûresi, 99:7-8)

رَاْسُ الْحِكْمَةِ مَخَافَةُ اللّٰهِ

Hikmetin başı Allah korkusudur. (el-Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, 3:574, hadis no: 4361

خِتَامُهُ مِسْكٌ

Onun sonu, misk ü anberdir. (Mutaffifîn Sûresi, 83:26

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

اِذْ اَوَى الْفِتْيَةُ اِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَٓا اٰتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ اَمْرِنَا رَشَدًا

O gençler mağaraya sığındıklarında, 'Ey Rabbimiz,' demişlerdi. 'Bize yüce katından bir rahmet ver ve işimizde, (Senin rızana erişmek için) muvaffakiyet nasip et. (Kehf Sûresi, 18:10)

اَلْمَوْتُ حَقٌّ

Ölüm haktır.

لِلِّٰهِ الْحَمْدِ وَالْمِنَّةِ

Hamd ve minnet Allah'adır. (c.c.)

وَمِنَ اللِّٰهِ التَّوْفِيق

Muvaffakiyet Allah'dandır.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Elhamdü lillâh. Bu Rabbimin bir ihsanıdır.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Elhamdü lillâh. Bu Rabbimin bir ihsanıdır.

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

Ashab-ı Kütüb-ü Sitte'den İmam-ı Hâkim Müstedrek'inde ve Ebu Davud Kitab-ı Sünen'inde, Beyhakî Şuab-ı İman'da tahric buyurdukları:

اِنَّ اللّٰهَ يَبْعَثُ لِهٰذِهِ الْاُمَّةِ عَلٰى رَاْسِ كُلِّ مِاَةِ سَنَةٍ مَنْ يُجَدِّدُ لَهَا د۪ينَهَا

Yani "Her yüz senede Cenab-ı Hak bir müceddid-i din gönderiyor." (Hâkim, Müstedrek, 4:522; Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, 2:281, hadis no: 1845; Ebu Davud, Melâhim:1)

فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ

Emrolunduğun gibi dos doğru ol. (Hûd Sûresi, 11:112

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَحْدَهُ لَا شَر۪يكَ لَهُ الخ

Allah'tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. O birdir; Onun hiçbir şeriki yoktur. Mülk Ona ait, hamd Ona mahsustur. Hayatı veren de Odur, ölümü veren de Odur. O, kendisine asla ölüm ârız olmayan Hayy-ı Ezelîdir. Bütün hayır Onun elindedir. O herşeye hakkıyla kàdirdir. Herşeyin ve herkesin dönüşü de O'nadır. (Buharî, Ezân: 155; Teheccüd: 21; Müslim, Zikir: 28, 30, 74, 75, 76; Tirmizî, Mevâkıt: 108; Hac: 104; Nesâî, Sehiv: 83-86; İbni Mâce, Dua: 10, 14, 16; Ebû Dâvud, Menâsik: 56; Dârîmî, Salât: 88, 90; Muvatta', Hac: 127, 243; Kur'ân: 20, 22; Müsned, 1:47; 2:5; 3:320)

هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Allah'a hamdolsun, bu Rabbimin bir ikramıdır.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Allah'a hamdolsun, bu Rabbimin bir ikramıdır.

بِحُرْمَةِ سَيِّدِ الْمُرْسَلِينَ

Peygamberlerin Seyyidi olan Resûl-i Ekrem (a.s.m.)'in hürmetine.

تَرْكِ دُنْيَا تَرْكِ عُقْبىَ تَرْكِ هَسْتِى تَرْكِ تَرْكْ

Hem dünyayı terketmek, hem nefis hesabına ahireti dahi maksat yapmamak, terk etmek, hem vücudunu unutmak, hem ucbe, fahre girmemek için bu terkleri düşünmemek.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan, sonsuz olan Allah'dır. (c.c.)

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Allah'a hamdolsun, bu Rabbimin bir ikramıdır.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Allah'a hamdolsun, bu Rabbimin bir ikramıdır.

مَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِىٌّ عَز۪يزٌ

Onlar Allah'ın kudret ve azametini hakkıyla bilemediler. Şüphesiz ki Allah mutlak kuvvet ve izzet sahibidir. (Hac Sûresi, 22:74

لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ

Âmâya güçlük yoktur. (Ona yapamayacağı vazifeler yüklenmez. Yapamadığından dolayı da günahkâr olmaz) (Nûr Sûresi, 24:61)

اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُ

Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz. (Fâtiha Sûresi, 1:5)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

اِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ الْاِنْسَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّحْمٰنِ

Muhakkak ki Allah, insanı Rahmân sûretinde yaratmıştır. (Akilî, ed-Duafa'u'l-Kebîr, 2:252; Zehebî, Mîzanü'l-İ'tidâl, 2:419. Bu iki kaynakta aynı lafızlarla rivâyet edilmiştir. Aşağıdaki kaynaklarda ise, şu şekilde rivayet edilmiştir: "Muhakkak ki Allah Hz. Âdem'i kendi sûretinde yaratmıştır."Buharî, İsti'zân: 1; Müslim, Birr: 115, Cennet: 28; Müsned, 2:244, 251, 315, 323, 434, 463, 519)

لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ

Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? (Saf Sûresi, 61:2)

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

اَلسَّبَبُ كَالْفَاعِلِ

Bir şeye sebep olan, onu işleyen gibidir. ["Hayrın yolunu gösteren, onu işleyen gibidir" (Feyzü'l- Kadîr, c.3, s. 537, hadîs no: 4250; Keşfü'l-Hafâ, c. 1, s. 399.) hadîsinden alınan bir ölçü.]

كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Onun zâtından başka herşey helâk olup gidicidir. Hüküm ve hükümranlık Onundur; siz de Ona döndürüleceksiniz. (Kasas Sûresi, 28:88

رَبِّ اِنّ۪ى مَسَّنِىَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ

Ey Rabbim! Bana gerçekten zarar dokundu. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin. (Enbiyâ Sûresi, 21:83'ten muktebes bir duadır

لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنّ۪ى كُنْتُ مِنَ الظَّالِم۪ينَ

Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum. (Enbiyâ Sûresi, 21:87

اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَ

Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir. (Bakara Sûresi, 2:153

دَخ۪يلَكَ يَا دَلَّالِ قُرْاٰنِ

Ey Kur'an'ın Dellâlı! Sana dehâlet ediyorum. Sana sığınıyorum, Sana yalvarıyorum

اَلسَّبَبُ كَالْفَاعِلِ

Sebep olan, yapan gibidir.

اَللّٰهُمَّ حَصِّلْ مُرَادَنَا وَ مَقْصُودَ اُسْتَاذِنَا سَع۪يدِ النُّورْس۪ى بِحُرْمَةِ حَب۪يبِكَ مُحَمَّدٍ ۨالنَّبِىِّ الْاُمِّىِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَ عَلٰى اٰلِه۪ وَ صَحْبِه۪ وَ سَلِّمْ اٰم۪ينَ

Allah'ım, Nebiyy-i Ümmî olan Habîbin Muhammed'in (a.s.m.) hürmetine, arzumuzu ve üstadımız Said Nursî'nin maksudunu gerçekleştir. Ona ve âline salat eyle! Amin.

لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِ

Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. (Zümer Sûresi, 39:53)

اَللّٰهُمَّ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا اِنَّكَ اَنْتَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ

Dualarımızı kabul et, ey Rabbimiz. Herşeyi hakkıyla işiten de, herşeyi hakkıyla bilen de ancak Sensin. (Bakara Sûresi, 2:127)

كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Onun zâtından başka, her şey yok olup gidicidir. Hüküm ve hükümranlık Onundur; siz de Ona döndürüleceksiniz. (Kasas Sûresi, 28:88

يَا بَاق۪ٓى اَنْتَ الْبَاق۪ى ٭ يَابَاق۪ٓى اَنْتَ الْبَاق۪ى

Bâkî Sensin, ey Bâkî. Bâkî Sensin, ey Bâkî.

لَقَدْ صَدَقَ اللّٰهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا بِالْحَقِّ

And olsun ki, Allah, Resulünün gördüğü rüyanın hak olduğunu tasdik etti. (Fetih Sûresi, 48:27

كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُ

Onun zâtından başka, her şey yok olup gidicidir. (Kasas Sûresi, 28:88)

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعًا وَلَا تَفَرَّقُوا

Allah'ın dinine ve Kur'ân'a hep birlikte sım sıkı sarılın; ayrılığa düşüp dağılmayın. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:103

خِتَامُهُ مِسْكٌ

Sonu ise misk gibi güzel ve bereketlidir. (Mutaffifîn Sûresi, 83:26)

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Allah'a hamd olsun. Bu Rabbimin ihsânıdır.

سَمِعْنَا وَ اَطَعْنَا

İşittik ve emrine uyduk. (Bakara Sûresi, 2:285)

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî Sensin, ey Bâkî.

بِاسْمِهِ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; üzerinize olsun.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî Sensin, ey Bâkî.

Galib'in Fârisî fıkrası (Kerâmât-ı Gavsiye münasebetiyle yazmış.)

Galib Bey'in Fârisî fıkrasının tercümesi.

كِيسْتَمْ مَنْ چُو يَكِى عَاجِز و بِى تَاب و زَبُونْ ٭ دِلْ حَزِينْ سِينَه پُرْ آلَام و سَرَمْ مَسْتِ جُنُونْ

Kimim ben? Ben, gönlü kırık, sinesi dertlerle dolu, başında delilik sarhoşluğu (olan) âciz, güçsüz zavallı biriyim.

اَزْ غَمِ فِرْقَتِ دِلْدَارْ بَسِى پُويَنْدَمْ ٭ كَسْ نَمِى بُودْ دِلِ زَارِ مَرَا رَاهْنُمُونْ

Gerçek dosttan (sevgiliden) ayrı olmanın üzüntüsünden çok gezip dolaştım, (lâkin), benim inleyen gönlüme yol gösterici (rehber) kimse yoktu.

سَالْهَا دَرْ اَلَمِ هَجْرْ پَرِيشَانْ بُودَمْ ٭ نَه يَكِى يَارِ مُوَافِقْ نَه يَكِى جَامِ سُكُونْ

Yıllarca ayrılığın eleminden perişandım, ne kafamın dengi bir dost, ne de sükûnet verecek bir (marifet) kadehi (vardı).

رَاهِ بِهْبُودِىءِ مَنْ گُمْ شُدَه بُودْ آنْ بَآنْ ٭ دَرْ سَرَمْ شَوْقِ جُنُونْ بُودْ شَب و رُوزْ فُزُونْ

Günden güne gidişatım daha da çıkmaza giriyordu, (öyle ki), gece gündüz başımdaki cinnet arzusu artıyordu.

عَاقِبَتْ دَسْتِ قَضَا هَادِئِ بِهْبُودَمْ شُدْ ٭ هِمَّتِ زُمْرَهءِ مَرْدَانِ خُدَا جِلْوَه نُمُونْ

Neticede, (Allah'ın) takdir eli iyiye, doğruya gitmeme hidayet etti, Allah dostlarının himmeti yüz gösterip imdada yetişti.

چِه نَوَازِشْ كِه: دِلَمْ يَافْتَه دَرْ سَايَهءِ پِيرْ ٭ شُدَمْ اَلْحَاصِلْ اَزْ دَوْلَت و لُطْفَشْ مَاْمُونْ

Gönlüm pîrim sayesinde huzur buldu, hülâsa, onun lütuf ve inâyetinin saadetine nail olarak emniyete kavuştum.

بَخْتِ نَاسَازِ مَرَا سَازِىءِ اِقْبَالْ رَسِيدْ ٭ دِلِ بِيچَارَهءِ مَنْ شُدْ زِفُيُوضَشْ مَمْنُونْ

Bahtsızlığıma, iyi talih imdada yetişti, biçare gönlüm onun feyzinden mennun oldu.

نِيسْتْ عَجَبْ خَاكِ سِيَهْ لَعْل شَوَدْ دَرْ پِيشَشْ ٭ نُورِ حَقَّسْتْ هَمَانْ اِينْ نَه فِسَانَه نَه فُسُونْ

Onun nazarı ile kara toprak yâkuta dönüşürse garipsenmez, (zira), onun bu nazarı, Hakkın nurudur, efsane ve sihir değildir.

دَرْ زَمِينِ اَهْلِ حَقْ اَنْوَارِ تَجَلَّاىِ خُدَاسْتْ ٭ پِيشِشَانْ مَاضِى و آتِى هَمَه يَكْ نُقْطَهءِ نُونْ

Ehl-i hak zemininde, Allah'ın tecellisinin nurları vardır, geçmiş ve gelecek onların nazarlarında bir "nun"un noktası gibidir.

آنْچِه مَاضِيسْتْ بِخَوانَنْد بَدِلْ هَمْچُو كِتَابْ ٭ حَال و آتِى هَمَه يَكْ شِيوَه شَوَدْ كُفّ و كُمُونْ

Geçmişte olanı, gönüllerinde bir kitab gibi okurlar, hâl ve gelecek hepsi aynı şekilde, onların derûnundadır.

دِلِ شَانْ آيِينَهءِ آيَتِ لَوْحِ مَحْفُوظْ ٭ زَانْ سَبَبْ نِهَانْ اَزْدِلِ شَانْ كُنْ فَيَكُونْ

Onların gönülleri, levh-i mahfuzda (mevcut) âyetlerin aynasıdır, o sebepten "Ol" deyince "olur" sırrı gönüllerinde gizlidir.

آنْچِه دِيدَنْد و بِگُويَنْدْ خُدَا آمُوزَدْ ٭ آلَت و قُدْرَتِ حَقَّنْدْ مُكَمَّلْ مَوْزُونْ

Gördüklerini ve söylediklerini (onlara) Allah öğretiyor, (onlar), Hakkın mükemmel ve ölçülü kudreti ve aletidirler.

هَانْ دَرْ نُسْخَهءِ تَوْرَاتْ ثَنَاىِ مَحْمُودْ ٭ هَانْ دَرْ لَوْحِ زَبُورْ وَصْفِ مَسِيحَا اَفْزُونْ

İşte Tevrat sahifelerinde Mahmud'un övülmesi ve işte Ze-bur sahifelerinde Mesih'in ziyadesiyle vasfı.

وَصْفِ اَصْحَابِ مُحَمَّدْ هَمَه دَرْ اِنْجِيلَسْتْ ٭ اِينْ چِه بِينِشْ هَمَه اَزْ وَحْىِ خُدَاىِ بِيچُونْ

Hz. Muhammed'in ashabının vasfı hepsi İncil'dedir, hepsi eşi ve benzeri olmayan (Allah'tan gelen) ne güzel görüşlerdir.

بَازْ دَرْ اَهْلِ وَلَايَتْ تُو بِينِى اِينْ رَازْ ٭ دَادَه اَزْ خَبَرِ آتِى پَيَامِ مَقْرُونْ

Bu sırrı, ehl-i velâyetten her zaman görürsün, gelecekten ve halden haber vermişlerdir.

خَبَرِ گُلْشَنِى مِى دَادْ جَلَالِ رُومِى ٭ شَيْخِ اَكْبَرْ خَبَرِ مِصْرِى دِهَدْ اَمْرِ يَكُونْ

Celâl-i Rumî, Gülşenî'nin haberini veriyordu, Şeyh-i Ekber ise, Mısrî'nin haberini verir...

اَحْمَدِ جَامْ دِهَدْ اَزْ اَحْمَدِ فَارُوقِى خَبَرْ ٭ مَنْ كُدَامَشْ بِشُمَارَمْ كِه زِاَعْدَادْ فُزُونْ

Ahmed-i Camî, Ahmed-i Fârukî'den haber veriyor, ben hangisini sayayım, zira, sayılmayacak kadar çoktur.

هَرْ يَكِى گُفْتَه خَبَرْ رَمْز و اِشَارَتْ كَرْدَنْدْ ٭ پِيشِيَانْ اَزْ پَسِيَانْ دَادَه نِشَانِ سَيَكُونْ

Her biri bir haber söylemiş, remz ve işaret vermişlerdir, es-kiler, sonra gelenlerden "olacak" diye müjde verdiler.

بَاخُصُوصْ مَرْدِ خُدَا حَضْرَتِ عَبْدُ الْقَادِرْ ٭ غَوْثِ اَعْظَمْ قُطْبِ دَائِرَهءِ كُنْ فَيَكُونْ

Özellikle, Allah adamı Hz. Abdülkadir, Gavs-i Âzam, "ol" der "olur" dairesinin kutbu,

پَسْ اِشَارَتْ دِهَدْ ازْحَالَتِ آتِىِ جِهَانْ ٭ هَرْ چِه دِيدَسْتْ بِگُفْتَسْتْ بَيَانِ مَسْنُونْ

Cihanın geleceğinin haberini vermiş, her ne görmüş ise münasip bir beyanla

گُفْت دَرْ نَظْمِ تَجَلَّى كِه شَوَمْ حِرْزِ مُرِيدْ ٭ اَزْشَرّ و فِتْنَه نِگَهْبَانِ مُرِيدَمْ مَاْمُونْ

Parlak bir nazımla, "Kötülük ve fitneden müridimi koruyan emin bir sığınak olurum." dedi.

كَرْدَه اَزْ فِتْنَهءِ جَنگِيز و هُلَاگُو اِخْبَارْ ٭ بِنْگَرَدْ لِيكْ رُمُوزِ سُخَنَشْ تَا بِكُنُونْ

Cengiz ve Hülâgu'nun fitnesinden bahsetmiş. Onun sözünün remzi günümüze kadar bakıyor.

خَبَرِ فِتْنَهءِ اِينْ دَوْرِ زِنُطْقَشْ پَيْدَا ٭ يَافْتَه اَزْ رَمْزِ اُو اَرْبَابِ يَقِينْ سَرْ فُزُونْ

Bu devrin fitnesinin işareti, Onun sözlerinden anlaşılıyor. Yakîn ehli, Onun remzinden birçok sır bulmuştur.

فِتْنَهءِ دَوْرِ كُنُونْ چُونْكِه زِحَدْ اَفْزُونَسْتْ ٭ زِشِرَارِ شَرّ و فِتْنَه شُدَه جَيْحُونِ هَامُونْ

Bu devrin fitnesi, haddinden fazla olduğundan dolayı, kötülerin şer ve fitneleri Hâmûn (çölünün) Ceyhûn'u (nehri) gibi olmuş.

اَهْلِ دَانِشْ هَمَه سَرْ جَيْبِ قَبَا مِيكَرْدَنْدْ ٭ عَرْصَهءِ دِينْ زِمَرْدَانْ شُدَه خَالِى مَشْحُونْ

İlim ehli, hepsi derin derin düşünüyorlardı, din sahası Al-lah dostlarından bomboştu.

دِيدَهءِ دَهْرْ نَدِيدَسْتْ بَدِينْ دَغْدَغَه هِيچْ ٭ مِى رَوَدْ رُودِ فِرَاتْ خَلْق هَمَه تَشْنَه نُمُونْ

Feleğin gözü, (böyle) bedbinlik dolu bir kargaşa (ortamı) görmemiştir. Fırat nehri akıp durduğu halde, halkın tümü susuzluk çekiyor.

دَرْ هَمَه هِيچْ عَصْر فِتْنَهءِ اِينْ دَوْر نَبُودْ ٭ اَكْثَرِ خَلْق شُدَه حَالِ زَمَانْرَا مَفْتُونْ

9 Hiçbir asırda, bu asrın fitnesi mevcut değildi, halkın çoğu asrın (kötü) gidişatına kapılmıştı.

مُلْحِدَانْ رُوزُ شَبْ اِيجَادِ فِتَنْ مِى كَرْدَنْدْ ٭ زَهْرِ خَنْد نَكُنَدْ بَلْكِه بِگِرْيَدْ مَجْنُونْ

Mülhidler gece gündüz fitne çıkarıyorlardı. Halk çiçek gibi gülmezdi. Belki mecnun gibi ağlardı.

بَرْ بَدِينْ فِتْنَه و شَرْ حَضْرَتِ اُسْتَادِ سَعِيدْ ٭ جَبْهَه بِگِرِفْتْ خُوشَا مَرْدِ سَعَادَتْمَقْرُونْ

Bu fitne ve şerre karşı Hz. Üstad Said cephe aldı, saadet vesilesi ne mutlu insandır O.

تِيغِ سَرْتِيزْ شُدَه دَرْ كَفِ اُو چُونْكِه قَلَمْ كِلْكِ اُو زُمْرَهءِ اِلْحَادْ هَمَه كَرْدَه زَبُونْ

Onun elindeki kalem, ucu keskin olmuş kılıç gibidir. Onun kalemi, mülhidler güruhunun hepsini zebûn ve perişan etmiştir.

هَيْبَتِ دِينْ زِگُفْتَارِ خُوشَشْ پَيْدَا شُدْ ٭ هَرْكِه اِينْ نُورْ نَبِينَدْ شَوَدْ اِذْعَانَشْ دُونْ

Dinin heybeti, Onun hoş sözlerinden (yeniden) ortaya çıkmıştır. Bu nuru görmeyenin anlayışı kıt olur.

كِلْكِ اُسْتَادْ اَزْ لَدُنْ بَسْطِ حَقَائِقْ مِيكَرْدْ ٭ تَا اَبَدْ اَزْ فَيْضِ عَيَانَشْ هَمَه جَانْ نُورِ عُيُونْ

Üstad'ın kalemi, ilm-i ledün hakikatlerini açıklıyordu. Onun açık feyzi, tâ ebede kadar, bütün canlıların göz nurudur.

لَا تَخَفْ قُلْهُ‌ـ﴾ بِفَرْمُودْ مَگَرْ حَضْرَتِ غَوْثْ ٭ دَرْحَقِّ حَضْرَتِ اُسْتَادْ شَوَدْ اَصْلِ مُتُونْ

Hz. Gavs, meğer "Korkma, onu söyle!" diye buyurdu. Bütün metinlerin aslı Hz. Üstaddan bahsediyor.

حَبَّذَا رَمْزِ كِه گُفْتْ حَضْرَتِ عَبْدُ الْقَادِرْ ٭ نِعْمَ ذَا نُطْقِ كِه كَرْدَسْتْ سَعِيدْ سَعْدِ نُمُونْ

Hz. Abdülkadir'in söylediği remz ne güzeldir, sa'd yıldızı gö-rünümünde olan Said'in yapmış olduğu beyan ne güzeldir.

آنْ كِه دِيدَسْتْ پَسَنْدَسْت بَيَانْ مِى كَرْدَسْتْ ٭ حَقْ پَسَنْدَسْت شَوَدْ تَشْنَهءِ فَيْضَشْ اَفْزُونْ

Görüp beğendiği şeyi beyan ediyordu. Hakkı beğenen (ve tutan) Onun feyzine fazlası ile teşnedir -Gittikçe açılarak...

بَعْد زِينْ غَالِبِ بِيچَارَه دُعَا مِى گُويِيمْ ٭ بَادْ رَاضِى زِسَعِيدْ ذَاتِ خُدَاىِ بِيچُونْ

Bundan sonra, ben, biçare Gâlib dua ediyorum, benzeri olmayan Hûdanın zâtı, Said'den razı olsun!

هِمَّتَشْ عَالِى و فَيْضَشْ هَمَه اَعْلَا بَادَا ٭ بِدِهَدْ حَضْرَتِ حَقْ نَشْئَهءِ غَيْرِ مَمْنُونْ

Himmeti yüce, feyzi daima en yüce olsun! Hz. Hak, Ona kesintisiz bir neşe versin!

تَا فَلَكْ دَائِر و اِينْ اَرْض هَمِى شُدْ سَائِرْ عَظَّمَ اللّٰهُ لَهُ الْاَجْرَ وَ قَرَّتْهُ عُيُونْ

Felek döndükçe ve bu arz hareket ettikçe, Allah Onun ecrini yüceltsin ve gözü aydın olsun!

Galib

وَ هُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

Onun her şeye gücü yeter. (Mâide Sûresi, 5:120)

هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Bu Rabbimin ihsânıdır.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Allah'a hamd olsun. Bu Rabbimin ihsânıdır.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Allah'a hamd olsun. Bu Rabbimin ihsânıdır.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Allah'a hamd olsun. Bu Rabbimin ihsânıdır.

كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَل۪يلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَث۪يرَةً بِاِذْنِ اللّٰهِ

Nice az topluluklar, nice kalabalık topluluklara, Allah'ın izniyle galip geldiler. (Bakara Sûresi, 2:249)

اَلْعُلَمَٓاءُ وَرَثَةُ الْاَنْبِيَٓاءِ

Âlimler peygamberlerin vârisleridirler. (Buharî, İlim: 10; Ebû Dâvud, İlim: 1; İbn-i Mâce, Mukaddime: 17; Dârimî, Mukaddime: 32; Müsned, 5:196)

اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

Muhakkak ki Allah herşeye hakkıyla kàdirdir. (Bakara Sûresi, 2:20)

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ زَمَانِكَ الْمَصْرُوفِ لِكِتَابَةِ اَجْزَاءِ رِسَالَةِ النُّورِ

Risaletü'n-Nur'un eczâlarını yazmak için harcadığınız zaman dakikalarının âşireleri sayısınca, Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ حِسَابِ اَبْجَدْ اَعْدَادِ حُرُوفِ مَا قَرَاْتَهُ مِنْ اَجْزَاءِ رِسَالَةِ النُّورِ

Risaletü'n-Nur eczâlarından okuduğun harfler adedinin ebced değerleri sayısınca, Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

فَقُولَا لَهُ قَوْلًا لَيِّنًا

Ona yumuşak söz söyleyin. (Tâhâ Sûresi, 20:44)

اَللّٰهُمَّ اَنْتَ السَّلَامُ وَ مِنْكَ السَّلَامُ تَبَارَكْتَ يَا ذَا الْجَلَالِ وَ الْاِكْرَامِ

Allah'ım selâm (selâmet ve esenlik veren ancak) Sensin; selâmet ve esenlik ancak Sendendir. Mübâreksin, ey Celâl ve İkrâm Sahibi! (Müslim, Mesâcid: 135, 136; Ebû Dâvud, Vitr: 25, 27; Tirmizî, Salât: 108; Nesâî, Sehv: 81, 82; İbn-i Mâce, İkâme: 32; Dârimî, Salât: 88; Müsned: 5:275, 280, 6:62, 184, 235

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

وَ عَلَيْكُمُ السَّلَامُ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ ضَرْبِ ذَرَّاتِ وُجُودِكُمْ ف۪ى عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ عُمْرِكُمْ

Vücudunuzdaki zerrelerin ömür dakikalarınızla çarpımı sayısınca, Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

هُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ى

O Allah'dır ki...

لَا يَسْتَو۪ٓى

Eşit değildir, müsâvi olmaz..

يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ

Yapmadıkları şeyleri söylerler. (Şuarâ Sûresi, 26:226)

بِاسْمِهِ مَنْ تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ

Yedi gökle yerin ve onların içindekilerin Onu tesbih ettiği ve her şeyin ancak Onu övüp tesbih ettiği (İsrâ Sûresi, 17:44) Zât olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ اَيَّامِ الْفِرَاقِ

Ayrılık günlerindeki dakikaların âşireleri sayısınca Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun!

كُلُّ شَيْءٍ مِنَ الْحَبِيبِ حَبِيبٌ

"Habîb'in diyarından gelen herşey mahbubdur."

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

يُحْيِى الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَ كَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ

Ölümünden sonra yeryüzünü O diriltir. Siz de kabirlerinizden böyle çıkarılacaksınız. (Rum Sûresi, 30:19

هُوَ الَّذ۪ى يَبْدَؤُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ

Halkı (mahlûkları) önce yaratan, sonra iade edecek olan Odur. (Rum Sûresi, 30:27)

اَلرُّوحُ الْاِنْسَانِيَّةُ لَيْسَتْ مَخْلُوقَةً

İnsan ruhu mahlûk (yaratılmış bir varlık) değildir.

قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبّ۪ى

De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. (İsrâ Sûresi, 17:85

لَيْسَتْ بَيْنَهَا وَ بَيْنَ اللّٰهِ نِسْبَةٌ

Onunla Allah arasında direkt bir bağ yoktur.

وَ لَا سَبَبَ

Sebep de yoktur.

اِسْتَقَلَّتْ بِذَاتِهَا

Bizâtihi kâimdir. (Kendi kendine ayakta kalır, varlığını başka bir şeye dayanarak sürdürmez.

وَ مِنْ اٰيَاتِه۪ وَ مِنْ اٰيَاتِه۪ وَ مِنْ اٰيَاتِه۪

Onun ayetlerinderdir ki.. Onun ayetlerinderdir ki.. Onun ayetlerinderdir ki..

وَ اَزْوَاجَهُمْ وَ اَوْلَادَهُمْ

Hanımlarını ve çocuklarını da...

بِاسْمِ مَنْ تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Yedi gökle yerin ve onların içindekilerin Onu tesbih ettiği ve her şeyin ancak Onu övüp tesbih ettiği (İsrâ Sûresi, 17:44) Zât olan Allah'ın adıyla.

وَ عَلَيْكُمُ السَّلَامُ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ عُمْرِكُمْ عَمَّرَكُمُ اللّٰهُ بِالسَّلَامَةِ وَ الْعَافِيَةِ

Ömür dakikalarınızın âşireleri sayısınca, Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Cenâb-ı Hak hayatınızı selâmet ve âfiyet içinde devam ettirsin.

اَلْخَيْرُ ف۪يمَا اخْتَارَهُ اللّٰهُ

Gerçek hayır, ancak Allah'ın kulları için seçtiğindedir.

آسْمَانْ رَشْكْ بَرَدْ بَهْرِ زَم۪ينْ كِه دَارَدْ
يَكْ دُو كَسْ يَك دُو نَفَسْ بَهْرِ خُدَا بَرْ نِش۪ينَنْدْ

"Yani: Semavat zemine gıbta eder ki; zeminde hâlisenlillah sohbet ve zikir ve tefekkür için, bir-iki adam, bir-iki nefes, yani bir-iki dakika beraber otururlar; kendi Sâni'-i Zülcelalinin çok güzel âsâr-ı rahmetini ve çok hikmetli ve süslü eser-i san'atını birbirine göstererek Sâni'lerini sevip sevdirirler, düşünüp düşündürürler."

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِ مَنْ تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ بِكَلِمَاتِ النُّجُومِ وَ الشُّمُوسِ وَالْاَقْمَارِ وَالسَّيَّارَاتِ

Gökler; yıldızlar, güneşler, aylar ve gezegenlerin Kendisini tesbih ettiği Zâtın adıyla.

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَعَلٰى اِخْوَانِكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ النُّجُومِ فِى السَّمٰوَاتِ

Gökteki yıldızlar sayısınca Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi sizin ve kardeşlerinizin üzerine olsun.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

لَا مُشَاحَةَ فِى التَّمْث۪يلِ

Allah'dan başka var olan yoktur

لَا مُشَاحَةَ فِى التَّمْث۪يلِ

Temsilde tartışma olmaz.

اَللّٰهُمَّ اَرِنَا الْحَقَّ حَقًّا وَ ارْزُقْنَا اِتِّبَاعَهُ

Allah'ım! Bize hakkı hak olarak göster ve ona ittiba etmekle bizi rızıklandır.

سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ

Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Sûresi, 2:32

اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخ۪يهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ ...الخ

Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? (Hucurât Sûresi, 49:12)

لَوْلَٓا اِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُمْ مَا يَكُونُ لَنَٓا اَنْ نَتَكَلَّمَ بِهٰذَا سُبْحَانَكَ هٰذَا بُهْتَانٌ عَظ۪يمٌ

Onu işittiğinizde, 'Bunu söylemek bize yakışmaz. Hâşâ, bu büyük bir iftiradır' demeniz gerekmez miydi? (Nûr Sûresi, 24:16)

اَلصَّلَاة

Namaz, dua, Peygamberimiz (s.a.v.)'e salavatı, halktan Hakka gidişinin ifadesi.

سَلَام

Selâm, selâmet, Peygamberimiz'in (s.a.v.) Hak'tan halka dönüşünü ifade, O'nun memuriyetini kabul edişimizin ifadesi.

سَيِّدِنَا

Efendimiz, Reisimiz...

اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَ رَسُولِكَ وَ عَلٰٓى اٰلِه۪ وَ صَحْبِه۪ٓ اَجْمَع۪ينَ

Allah'ım, Senin kulun ve resulün olan efendimiz Muhammed'e ve Onun bütün âl ve ashabına salât eyle.

لَوْ كَانَ ف۪يهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَا فَسُبْحَانَ اللّٰهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ

Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de harap olup giderdi. Arşın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları şeylerden tamamen münezzehtir. (Enbiyâ Sûresi, 21:22)

رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَا اِنْ نَسِينَٓا اَوْ اَخْطَاْنَا

Ey Rabbimiz! Unutur veya hatâya düşer de bir kusur işlersek, bizi onunla hesaba çekme. (Bakara Sûresi, 2:286

مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ

Hz. Muhammed (a.s.m.) Allah'ın resulüdür. (Fetih Sûresi, 48:29

هُوَ الَّذ۪ٓى اَرْسَلَ رَسُولَهُ

Bütün dinlere üstün kılmak üzere Resulünü hidâyet ve hak din ile gönderen Odur. (Fetih Sûresi, 48:28)

ثُمَّ اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ اَمَنَةً نُعَاسًا

Sonra Allah, bu kederin ardından size bir emniyet, bir uyuklama hali verdi... (Âl-i İmrân Sûresi, 3:154)

وَالَّذ۪ينَ مَعَهُ

Onunla beraber olanlar...

اَشِدَّٓاءُ عَلَى الْكُفَّارِ

Kâfirlere karşı şiddetli...

رُحَمَٓاءُ بَيْنَهُمْ

Kendi aralarında merhametlidirler.

تَرٰيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا

Sen onların rükû ve secde ettiklerini görürsün.

يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَ رِضْوَانًا

Onlar Allah'ın lütfunu ve rızasını şiddetle isterler.

س۪يمَاهُمْ ف۪ى وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِ

Yüzlerinde secdelerin izlerinden nişanları, alâmetleri vardır.

ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ

Bu, onların Tevrattaki vasıflarıdır.

وَمَثَلُهُمْ فِى الْاِنْج۪يلِ

İncildeki vasıfları ise şöyledir: ...

اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ مَثَلُ نُورِه۪ كَمِشْكٰوةٍ

Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun misâli, bir lâmba yuvası gibidir... (Nûr Sûresi, 24:35

اَللّٰهُمَّ يَا نُورَ النُّورِ

Ey bütün nurlar Onun nûrunun ancak bir kesif gölgesi olan Nurların Nûru,

وَيَا مُنَوِّرَ النُّورِ

Ey maddî ve mânevî bütün nurlar ve umum nûrâniyat Ondan feyiz alan Nurların Münevviri,

وَيَا مُصَوِّرَ النُّورِ

Ey her nûra ve nûrânîye ve herbir nurlu mahlûka meşîet ve kudretiyle sûret-i maddiye ve mâneviyesini veren Nurların Musavviri,

وَيَا مُقَدِّرَ النُّورِ

Ey bütün nurların bütün keyfiyâtını ilim ve irâdesiyle takdir eden ve maddî ve mânevî miktarlarını veren Nurların Mukaddiri,

وَيَا مُدَبِّرَ النُّورِ

Ey bütün nur ve nûrânîleri bütün levâzımâtıyla halk eden ve bütün nurları sevk ve idâre ve tedbir ve teshir eden Nurların Müdebbiri,

وَيَا خَالِقَ النُّورِ

Ey bütün nurları halk eden Nurların Hâlıkı,

وَيَا نُورًا قَبْلَ كُلِّ نُورٍ

Ey her nurdan önce var olan Nûr-u Ezelî,

وَيَا نُورًا بَعْدَ كُلِّ نُورٍ

Ey bütün nurların sönüp gitmesinden sonra bâkî kalan Nûr-u Sermedî,

وَيَا نُورًا فَوْقَ كُلِّ نُورٍ

Ey Nûru bütün nurların fevkinde olan ve azamet-i nûrâniyetiyle bütün mevcûdâta hükmeden Nûr-u Semâvât ve Arz,

وَيَا نُورًا لَيْسَ مِثْلَهُ نُورٌ

Ey hiçbir nur hiçbir cihetle Onun nûruna misil olamayan Nûr-u Mukaddes ve Muallâ olan Allah'ım!

سُبْحَانَكَ يَا لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ الْاَمَانُ الْاَمَانُ اَجِرْنَا ‌ـ﴿وَ عَل۪ى‌ـ﴾ مِنَ النَّارِ وَ اَدْخِلْنَا ‌ـ﴿وَ اَدْخِلْ عَل۪ى‌ـ﴾ الْجَنَّةَ مَعَ الْاَبْرَارِ وَ نَوِّرْ قُلُوبَنَا وَ قَلْبَهُ وَ قُبُورَنَا وَ قَبْرَهُ بِاَنْوَارِ الْا۪يمَانِ وَ الْقُرْاٰنِ يَا رَح۪يمُ يَا غَفَّارُ وَ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ ۨالْمُخْتَارِ وَ اٰلِهِ الْاَطْهَارِ وَ صَحْبِهِ الْاَخْيَارِ اٰم۪ينَ اٰم۪ينَ اٰم۪ينَ

Sen aczden ve şerikten münezzeh ve mukaddessin. Senden başka ilâh yok. El-aman, el-aman! Bizi (ve Ali'yi) Cehennem ateşinden kurtar. Bizi (ve Ali'yi) iyiler zümresiyle beraber Cennete koy. Bizim kalblerimizi ve onun kalbini, bizim kabirlerimizi ve onun kabrini iman ve Kur'ân nuruyla nurlandır, ya Rahîm, ya Gaffâr! Âlemlerde seçilmiş Muhammed'e, Onun tertemiz âline ve hayırlı Sahabîlerine salât et. Âmin, âmin, âmin.

وَالْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِ

Gerçek Allah katındadır. Ancak O bilir.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Allah'a hamd olsun. Bu Rabbimin ihsânıdır.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bakî, sonsuz olan o (Allah) dır.

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmet ve bereketi üzerinize olsun.

اَلسَّلَامُ عَلَيْكَ وَ عَلٰى وَالِدَتِكَ وَ عَلٰى اَخ۪يكَ وَ عَلٰى اِخْوَانِكَ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi senin, annenin, kardeşinin ve diğer kardeşlerinin üzerine olsun.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ

Allah göklerin ve yerin nurudur. (Nûr Sûresi, 24:35)

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; sonsuza kadar sürekli üzerinize olsun.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

وَاِذَا الْكَوَاكِبُ انْتَثَرَتْ

Yıldızlar saçıldığı zaman. (İnfitar Sûresi, 82:2)

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ حُرُوفِ الْقُرْاٰنِ وَ اَسْرَارِهَا

Kur'ân'ın harfleri ve esrarı adedince, Allah'ın selâmı, rahmet ve bereketi üzerinize olsun.

وَاِذَا الْكَوَاكِبُ انْتَثَرَتْ

Yıldızlar saçıldığı zaman. (İnfitar Sûresi, 82:2)

سَيَرْحَمُهُمُ اللّٰهُ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ

Allah onları rahmetine eriştirecektir. Muhakkak ki Allah'ın kudreti herşeye galiptir ve Onun her işi hikmet iledir. (Tevbe Sûresi, 9:71

فَمَا كَانَ اللّٰهُ

Allah (zulmedici, zalim) değildir. (Tevbe Sûresi, 9:70

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Allah'a hamd olsun. Bu Rabbimin ihsânıdır.

لَوْلَاكَ لَوْلَاكَ لَمَا خَلَقْتُ الْاَفْلَاكَ

Sen olmasaydın ben âlemleri yaratmazdım. (Ali el-Kâri, Şerhü'ş-Şifâ: 1:6; Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ: 2:164. Ayrıca el-Hâkim'in el-Müstedrek'inde bu mânâyı teyit eden şu sahih hadis naklediliyor: "Peygamber Efendimiz buyurdu: Allah İsâ'ya (a.s.) şöyle vahyetti, 'Ey İsâ, Muhammed'e iman et. Ümmetine de emret ki onlardan ona ulaşanlar da iman etsinler. Muhammed olmasaydı Âdem'i yaratmazdım. Muhammed olmasaydı Cennet ve Cehennemi yaratmazdım. Su üzerinde Arşı yarattığımda arş çırpındı. Üzerine Lâ ilâhe İllallah Muhammedun Resûlullah yazdım, sakinleşti." (el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:615) Ayrıca bk. et-Taberâni, El-Mu'cemü'l-Evsât, 6:314; et-Taberânî, El-Mu'cemü's-Sağîr, 2:182; El-Hallâl, es-Sünne, 1:237; el-Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 5:489)

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ

Siz Allah'ın dinine yardım ederseniz O da size yardım eder ve size sebat verir. (Muhammed Sûresi, 47:7)

وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰى

Birbirinizle iyilik ve takvâda yardımlaşın. (Mâide Sûresi, 5:2

وَ اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَ اَط۪يعُوا الرَّسُولَ

Allah'a da itaat edin, Peygambere de itaat edin. (Mâide Sûresi, 5:92

اِنَّ الدّ۪ينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ

Şüphesiz ki Allah katında makbul olan din İslâm dinidir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:19

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعًا وَلَا تَفَرَّقُوا

Allah'ın ipine hep birlikte sım sıkı sarılın; ayrılığa düşüp dağılmayın. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:103

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ

Mü'minler ancak kardeştirler. (Hucurât Sûresi, 49:10

اَلدّ۪ينُ النَّص۪يحَةُ اَلدّ۪ينُ النَّص۪يحَةُ اَلدّ۪ينُ النَّص۪يحَةُ

Din nasihattır. Din nasihattır. Din nasihattır. (Müslim, İmân: 95; Tirmizî, Birr: 17; Nesâî, Bey'a: 31; Darimî, Rikak: 41; Müsned, 1:351, 2:297, 4:102

نٓ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ

Nûn. Yemin olsun kaleme ve yazdıklarına. (Kalem Sûresi, 68:1)

فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ

Bil ki Allah'tan başka ilâh yoktur. (Muhammed Sûresi, 47:19

اَللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ وَ لِلّٰهِ الْحَمْدُ

Allah en büyüktür, Allah en büyüktür. Allah'tan başka ilâh yoktur O Allah en büyüktür. Allah en büyüktür. Ve hamd, ancak Ona mahsustur.

كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Onun zâtından başka herşey helâk olup gidicidir. Hüküm ve hükümranlık Onundur; siz de Ona döndürüleceksiniz. (Kasas Sûresi, 28:88

كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ

Her nefis ölümü tadıcıdır. (Ankebût Sûresi, 29:57

قُلْ يُحْي۪يهَا الَّذ۪ٓى اَنْشَاَهَٓا اَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَل۪يمٌ

De ki: Onları (o kemikleri) ilk önce kim yaratmışsa tekrar O diriltecek. O herşeyin yaratılışını hakkıyla bilendir. (Yâsin Sûresi, 36:79

ثُمَّ نُفِخَ ف۪يهِ اُخْرٰى فَاِذَاهُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ

Sonra bir daha sûra üflenir. Ve birden onlar kabirlerinden kalkmış bakıyorlar. (Zümer Sûresi, 39:68

وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَ

Biz Kur'ân'dan mü'minler için bir şifâ ve rahmet olan şeyleri (gerçekleri) indiriyoruz. (İsrâ Sûresi, 17:82

اِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ

Allah'a ortak koşanlar ancak bir pislikten ibarettir. (Tevbe Sûresi, 9:28

كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَل۪يلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَث۪يرَةً

Nice az sayıdaki topluluklar, nice çok sayıdaki topluluklara (Al-lah'ın izniyle) galip gelmişlerdir. (Bakara Sûresi, 2:249

وَلَا تَنْسَ نَص۪يبَكَ مِنَ الدُّنْيَا

Dünyadan da nasibini unutma. (Kasas Sûresi, 28:77

اِنَّ اللّٰهَ يَاْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ

Allah adaleti, iyilik yapmayı ve iyi kullukta bulunmayı emreder. (Nahl Sûresi, 16:90)

وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰى

Birbirinizle iyilik ve takvâda yardımlaşın. (Mâide Sûresi, 5:2

اِنْ اَجْرِىَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ

Benim mükâfâtımı ancak Allah verir. (Yûnus Sûresi, 10:72; Hûd Sûresi, 11:29; Sebe Sûresi, 34:42

مَنْ عَرَفَ نَفْسَهُ فَقَدْ عَرَفَ رَبَّهُ

Kim nefsini (kendini) tanırsa; O Rabbini tanımış olur. (Suyûtî, el-Hâvî li'l-Fetâvâ, 2:451)

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ مِنَ الْاَزَلِ اِلَى الْاَبَدِ بِلَا اِنْقِطَاعٍ

Ezelden ebede kadar hiç kesilmeden Allah'ın selâmı, rahmet ve bereketi üzerinize olsun.

كَرَامَاتُ الْاَوْلِيَاءِ حَقٌّ

Evliyanın kerameti haktır

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Allah'a hamd olsun. Bu Rabbimin ihsânıdır.

فَبِاَىِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz?

فَاِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْغَالِبُونَ

Allah'a tâbi olan topluluk; gerçek galiplerin tâ kendisidir. (Mâide Sûresi, 5:56

وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ

Akıbet, Allah'ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakınanlarındır. (Kasas Sûresi, 28:83)

وَمَٓا اُبَرِّئُ نَفْس۪ى اِنَّ النَّفْسَ َلَامَّارَةٌ بِالسُّٓوءِ اِلَّا مَا رَحِمَ رَبّ۪ى

Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis dâimâ kötülüğe sevk eder. Rabbimin merhamet ettikleri müstesna! (Yûsuf Sûresi, 12:53

فَاللّٰهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ

En iyi koruyucu Allah'tır; merhametlilerin en merhametlisi de Odur. (Yûsuf Sûresi, 12:64)

اَلْحُبُّ فِى اللّٰهِ

Allah için sevmek.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَعَلٰى وَالِدَيْكُمْ وَعَلٰٓى اِخْوَانِكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi sizin, anne ve babanızın ve kardeşlerinizin üzerine olsun.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَ اِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ

Şüphesiz ki zikri (vahyi, Kur'ân'ı) Biz indirdik ve onu koruyacak olan da Biziz. (Hicr Sûresi, 15:9)

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Allah'a hamd olsun. Bu Rabbimin ihsânıdır.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ عَلٰى وَالِدَيْكُمْ وَ عَلٰى اِخْوَانِكُمْ وَ عَلٰى رُفَقَائِكُمْ ف۪ى دَرْسِ الْقُرْاٰنِ

Allah'ın selâmı sizin, anne ve babanızın, kardeşlerinizin, Kur'ân dersindeki arkadaşlarınızın üzerine olsun.

وَ كَيْفَ اَخَافُ مَٓا اَشْرَكْتُمْ وَلَا تَخَافُونَ اَنَّكُمْ اَشْرَكْتُمْ بِاللّٰهِ

Siz Allah'a ortak koşmaktan korkmazken, ben mi sizin ortak koştuklarınızdan korkacağım? (En'âm Sûresi, 6:81

فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ اِبْره۪يمَ حَن۪يفًا مُسْلِمًا

Bâtıl dinlerden uzak, İbrahim'in İslâm dinine uy!

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ اَيَّامِ الْفِرَاقِ

Ayrılık günlerindeki dakikaların âşireleri sayısınca, Allah'ın selâmı, rahmet ve bereketi üzerinize olsun.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun

ثُمَّ يَعْرُجُ اِلَيْهِ ف۪ى يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُٓ اَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ

Sonra ruh ve melek, sizin gününüzle bin sene kadar uzun olan bir günde Ona yükselir. (Secde Sûresi, 32:5

تَعْرُجُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَ الرُّوحُ اِلَيْهِ ف۪ى يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْس۪ينَ اَلْفَ سَنَةٍ

Melekler ve Cebrâil, elli bin sene uzunluğunda olan bir günde Ona yükselirler. (Meâric Sûresi, 70:4)

لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ

Gaybı ancak Allah bilir.

وَ الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِ

İlim ancak Allah katındadır.

وَ اللّٰهُ اَعْلَمُ بِاَسْرَارِ كِتَابِه۪

Kendi kitabının sırlarını en iyi Allah bilir.

رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَٓا اِنْ نَس۪ينَٓا اَوْ اَخْطَاْنَا

Ey Rabbimiz! Unutur veya hatâya düşer de bir kusur işlersek, bizi onunla hesaba çekme. (Bakara Sûresi, 2:286)

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

خَيْرُ الْاُمُورِ اَحْمَزُهَا

İşlerin en hayırlısı zorlu olanıdır. (el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 1:55)

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

فَرْدٌ ٭ حَىٌّ ٭ قَيُّومٌ ٭ حَكَمٌ ٭ عَدْلٌ ٭ قُدُّوسٌ

Allah'ın Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddûs isimleri.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

اِذَا جَٓاءَ نَصْرُ اللّٰهِ

Allah'ın yardımı geldiği zaman... (Nasr Sûresi, 110:1)

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِ مَنْ تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Öyle bir zâtın adıyla ki, "Yedi gökle yer ve onların içindekiler Onu tesbih eder. Hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin (Onu şükran ve minnetle anıp şânına lâyık ifadelerle anmasın ve noksan sıfatlardan tenzih etmesin)." (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ مَنَعَ مَسَاجِدَ اللّٰهِ اَنْ يُذْكَرَ ف۪يهَا اسْمُهُ

Allah'ın mescidlerinde Allah'ın adının anılmasına mâni olandan daha zâlim kim vardır? (Bakara Sûresi, 2:114

فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُورٍ لَهُ بَابٌ بَاطِنُهُ ف۪يهِ الرَّحْمَةُ وَ ظَاهِرُهُ مِنْ قِبَلِهِ الْعَذَابُ

Derken mü'minlerle onların arasına bir sur çekilir ki, onun bir kapısı vardır; içerisi rahmet, onların (münafıkların) tarafı olan dış tarafında ise azap vardır. (Hadîd Sûresi, 57:13)

وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ

Biz Ona (Peygambere) şiir öğretmedik. (Yâsin Sûresi, 36:69

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ

Biz Ona (Peygambere) şiir öğretmedik. (Yâsin Sûresi, 36:69

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44)

"Mevlâna Câmî'nin Divanıyla kardeşlerimle tefe'ül ettik. Dedik: Ya Câmî! Bu hurufat-ı Kur'aniyeye dair beyan ettiğimiz nüktelere ne dersin? Bir Fatiha okuyup falı açtık. İşte başta fal şu geldi:

جَام۪ى اَزْ خَطِّ خُوشَشْ پَاكْ مَكُنْ لَوْحِ ضَم۪يرْ
ك۪ينْ نَه حَرْف۪يسْتْ كِه اَزْ صَفْحَهءِ اِدْرَاكْ رَوَدْ

Bu huruf öyle harf değildir ki, akıl ve idrak sahifesinden gitsin. Öyle kudsî harf, öyle güzel şirin hat, daima kalbimin sahifelerinde yazılmalı, silinmemeli."

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

اِذْهَبُوا اَنْتُمُ الرَّوَافِضُ

Gidiniz. Siz râfizîsiniz. (Defolun. Siz dinsizsiniz!)

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

تَسْمَعُ بِالْمُعَيْدِىِّ خَيْرٌ مِنْ اَنْ تَرَاهُ

el-Muaydi'yi işitmen, onu görmenden daha hayırlıdır.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

اَلسَّبَبُ كَالْفَاعِلِ

Sebep olan yapan gibidir.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

"Sahih-i Müslim'de Ümm-ül Mü'minîn Âişe-i Sıddıka (R.A.)'dan mervîdir ki, demiş:

خَرَجَ النَّبِىُّ غَدَاةَ غَدٍ وَ عَلَيْهِ مِرْطٌ مُرَجَّلٌ مِنْ شَعْرٍ اَسْوَدَ فَجَاءَ الْحَسَنُ فَاَدْخَلَهُ ف۪يهِ ثُمَّ جَاءَ الْحُسَيْنُ فَاَدْخَلَهُ ثُمَّ جَاءَتْ فَاطِمَةُ فَاَدْخَلَهَا ثُمَّ جَاءَ عَلِىٌّ فَاَدْخَلَهُ ثُمَّ قَالَ: اِنَّمَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ اَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْه۪يرًا

Peygamber (a.s.m.), üzerinde siyah yünden yapılmış nakışlı bir örtüyle sabahleyin evden çıktı. O esnada Hasan bin Ali (r.a.) geldi. Hemen onu örtünün altına aldı. Sonra Hüseyin (r.a.) geldi. O da onunla beraber örtünün altına girdi. Sonra Fâtıma (r.a.) geldi. Onu da içeri aldı. Sonra Ali (r.a.) geldi. Onu da içeri aldı. Ve sonra şöyle dedi: 'Ey Peygamber âilesi, Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor. (Ahzâb Sûresi, 33:33.) (Müslim, Fadâilü's-Sahâbe: 61, hadis no: 2424; Tirmizî, Edeb: 49; Müsned, 6:162.) Bir zât def'-i beliyyat için istişfâ

اِسْتِشْفَاءْ

Şifa istemek.

اِسْتِشْفَاعْ

Şefaat talep etmek.

ل۪ى خَمْسَةٌ اُطْف۪ى بِهَا نَارَ الْوَبَٓاءِ الْحَاطِمَةِ
اَلْمُصْطَفٰى وَ الْمُرْتَضٰى وَابْنَاهُمَا وَ الْفَاطِمَة

Bende beş şey vardır ki, onlarla vebâ ateşinin yangınını söndürürüm: Mustafa (a.s.m.), Murtazâ (Ali r.a.), onun iki oğlu (Hasan ve Hüseyin (r.anhüma) ve Fâtıma (r.anha). (Mecmuatü'l-Ahzâb, 3:505)

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

وَ لَيْسَ الذَّكَرُ كَالْاُنْثٰى

Erkek çocuk, kız gibi değildir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:36)

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

وَ لَيْسَ الذَّكَرُ كَالْاُنْثٰى

Erkek çocuk, kız gibi değildir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:36)

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَ

Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan Allah'ın şânı ne yücedir! (Mü'minûn Sûresi, 23:14

دَلَّ عَلٰى مَعْنًى ف۪ى نَفْسِه۪

Kendisindeki mânâya delâlet eder. (İsim)

دَلَّ عَلٰى مَعْنًى ف۪ى غَيْرِه۪

Başkasında olan mânâya delâlet eder. (Harf)

وَمِنَ اللّٰهِ التَّوْفٖيقُ

Yardım Allah'tandır.

وَ بِهٖ نَسْتَعٖينُ

O'nun yardımıyla

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

اُولٰٓئِكَ مَعَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪ينَ وَ الصِّدّ۪يق۪ينَ وَ الشُّهَدَٓاءِ وَ الصَّالِح۪ينَ

Onlar, Allah'ın kendilerine pek büyük nimetler bağışladığı peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salih kimselerle beraberdirler. (Nisâ Sûresi, 4:69

اِلَّا الْمَوَدَّةَ فِى الْقُرْبٰى

Sizden istediğim, ancak akrabaya (Ehl-i Beytime) sevgi ve muhabbettir. (Şûrâ Sûresi, 42:23

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَ اَلْوَانِكُمْ

Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin, seslerinizin ve simalarınızın farklılığı da yine Onun âyetlerindendir. (Rum Sûresi, 30:22)

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْرًا كَث۪يرًا

وَ سَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَ اَص۪يلًا

هُوَ الَّذ۪ى يُصَلّ۪ى عَلَيْكُمْ وَ مَلٰٓئِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَ كَانَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ رَح۪يمًا

تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌ وَ اَعَدَّ لَهُمْ اَجْرًا كَر۪يمًا

يَٓا اَيُّهَا النَّبِىُّ اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَ مُبَشِّرًا وَ نَذ۪يرًا

وَ دَاعِيًا اِلَى اللّٰهِ بِاِذْنِه۪ وَ سِرَاجًا مُن۪يرًا

وَ بَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ بِاَنَّ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ فَضْلًا كَب۪يرًا

Ey îmân edenler! Allah'ı çok zikredin. * Sabah akşam Onu tesbih edin. * Odur ki, sizi inkâr karanlıklarından nura çıkarmak için rahmetine eriştirir; melekler de bağışlanmanız için dua ederler. Mü'minler için O çok merhametlidir. * Ona kavuştukları gün Al-lah'ın mü'minlere hediyesi selâmdır, her türlü korkudan emniyet ve selâmet müjdesidir. Bir de onlar için hoş ve ardı arkası kesilmeyecek bir mükâfat hazırlamıştır. * Ey Peygamber! Biz seni insanlar için bir şahit, bir müjdeci, bir sakındırıcı, * Onun izniyle insanları Allah'ın yoluna çağırıcı ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik. * Mü'minleri müjdele ki, Allah'tan onlara pek büyük bir lutuf ve ihsan vardır. (Ahzâb Sûresi, 33:41-47)

لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَ كَانَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ رَح۪يمًا

Ki, sizi inkâr karanlıklarından nura çıkarsın. Mü'minler için O çok merhametlidir.

اِلَى النُّورِ وَ كَانَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ رَح۪يمًا

Nura çıkarmak için rahmetine eriştirir. Mü'minler için O çok merhametlidir.

اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَ مُبَشِّرًا

Biz seni insanlar için bir şahit, bir müjdeci olarak gönderdik.

وَ نَذ۪يرًا وَ دَاعِيًا اِلَى اللّٰهِ

Ve sakındırcı. Allah yoluna çağırıcı.

وَ دَاعِيًا اِلَى اللّٰهِ

Allah yoluna çağırıcı...

بِاِذْنِه۪ وَ سِرَاجًا مُن۪يرًا

O'nun (Allah'ın) izniyle nur saçan bir kandil..

سِرَاجًا مُن۪يرًا

Nur saçan kandil.

مُن۪يرًا

Nurlu, nur saçan, etrafı aydınlatan..

النُّورِ

Nûr..

وَ دَاعِيًا

Çağırıcı...

وَ بَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ بِاَنَّ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ

Allah'tan (büyük bir lütfa erişeceklerini) mü'minlere müjdele.

فَضْلًا كَب۪يرًا

Pek büyük bir lütuf ve ihsan...

فَضْلًا

Bir lütuf olarak..

وَ صَلَّى اللّٰهُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى اٰلِه۪ وَ اَصْحَابِهِ وَ اَهْلِ بَيْتِه۪ اَجْمَع۪ينَ الطَّيِّب۪ينَ الطَّاهِر۪ينَ اٰم۪ينَ اٰم۪ينَ بِحُرْمَةِ سَيِّدِ الْمُرْسَل۪ينَ وَ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

Ve Allah'ın salât ve selâmı Muhammed'in (a.s.m.) ve Onun âlinin, ashabının ve iyi ve temiz kimseler olan bütün ehl-i beytinin üzerine olsun. Âmin. Âmin. Âmin. Peygamberlerin efendisinin hürmetine... Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.

وَ دَاعِيًا اِلَى اللّٰهِ

Ve Allah'ın yoluna davet eden, çağıran..

دَاعِيًا

Davet edici..

بِاِذْنِه۪ وَ سِرَاجًا مُن۪يرًا

Onun izniyle, nur saçan bir kandil...

بِاِذْنِه۪

Onun izniyle..

فَضْلًا

Bir lütuf olarak..

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; sonsuza kadar sürekli üzerinize olsun.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Allah'a hamd olsun. Bu Rabbimin ihsânıdır.

تَعَاوَنُوا

Yardımlaşınız.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Allah'a hamd olsun. Bu Rabbimin ihsânıdır.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ حُرُوفَاتِ رَسَائِلِ الَّت۪ى كَتَبْتُمْ وَتَكْتُبُونَ

Yazdığınız ve yazacağınız Risale-i Nur'ların harfleri adedince Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ وَ بِهِ نَسْتَع۪ينُ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla ve Onun yardımıyla.

قُلْ يَا عِبَادِىَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ

De ki: Ey günahta aşırı giderek nefislerine zulmetmiş olan kullarım! (Zümer Sûresi, 39:53

وَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَعَسٰٓى اَنْ تُحِبُّوا شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

Belki sevmediğiniz şey hakkınızda hayırlıdır. Bazan da sevdiğiniz birşey sizin için şer olur. Allah herşeyi bilir, siz bilmezsiniz. (Bakara Sûresi, 2:216

فَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَيَجْعَلَ اللّٰهُ ف۪يهِ خَيْرًا كَث۪يرًا

Eğer siz o şeyden hoşlanmayacak olsanız bile, olur ki sizin ho-şunuza gitmeyen birşeyde Allah pek çok hayır yaratır. (Nisâ Sûresi, 4:19

مَنْ طَلَبَن۪ى وَجَدَن۪ى

Kim beni isterse beni bulur.

وَكَانَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ رَح۪يمًا

Mü'minler için Allah çok merhametlidir. (Ahzâb Sûresi, 33:43

يَجِدِ اللّٰهَ غَفُورًا رَح۪يمًا

Allah'ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici olarak bulur. (Nisâ Sûresi, 4:110)

اَلْعُلَمَٓاءُ وَرَثَةُ الْاَنْبِيَٓاءِ

Âlimler peygamberlerin varisleridirler. (Buharî, İlim: 10; Ebû Dâvud, İlim: 1; İbn-i Mâce, Mukaddime: 17; Dârimî, Mukaddime: 32; Müsned: 5:196

عُلَمَٓاءُ اُمَّت۪ى كَاَنْبِيَٓاءِ بَن۪ٓى اِسْرَٓائ۪يلَ

Ümmetimin âlimleri, İsrailoğullarının peygamberleri gibidir. (el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ: 2:64; Tecrid-i Sarih Tercümesi: 1:107)

وَابْتَغُٓوا اِلَيْهِ الْوَس۪يلَةَ وَجَاهِدُوا ف۪ى سَبِيلِه۪

Onun rızasına ulaştıracak vesileleri arayın ve Onun yolunda cihad edin. (Mâide Sûresi, 5:35

وَ حَسُنَ اُولٰٓئِكَ رَف۪يقًا

Onlar ise ne güzel arkadaşlardır! (Nisâ Sûresi, 4:69

وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذ۪ٓى اُنْزِلَ مَعَهُٓ

Onunla indirilmiş olan nura uyanlar... (A'râf Sûresi, 7:157

وَالَّذ۪ينَ يُمَسِّكوُنَ بِالْكِتَابِ

Kitaba sım sıkı sarılanlara gelince... (A'râf Sûresi, 7:170

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعًا

Allah'ın ipine hep birlikte sım sıkı sarılın. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:103

وَمَنْ يَعْتَصِمْ بِاللّٰهِ فَقَدْ هُدِىَ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

Her kim Allah'a sığınır ve Onun dinine yapışırsa, işte o küfre düşmekten korunup doğru yola ulaştırılmıştır. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:101

فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰى

Allah'a iman eden, hiç kopmayacak bir zincir-i nuranîye yapışır, temessük eder. (Bakara Sûresi, 2:256; Lokman Sûresi, 31:22

مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ

Biz Kur'ân'dan mü'minler için bir şifa ve rahmet olan hakikatleri indiriyoruz. (İsrâ Sûresi, 17:82

هٰذَا بَيَانٌ لِلنَّاسِ وَ هُدًى وَ مَوْعِظَةٌ لِلْمُتَّق۪ينَ

İşte bu âyetler, insanlara hakikati ap açık gösteren bir beyan ve takvâ sahipleri için bir hidayet rehberi ve bir öğüttür. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:138

تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِ

Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. (Bakara Sûresi, 2:187

قَدْ جَٓاءَكُمْ مِنَ اللّٰهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُب۪ينٌ

Gerçekten size bir nûr ve hakkı ap açık bildiren bir kitap gelmiştir. (Mâide Sûresi, 5:15

وَاَنَّ هٰذَا صِرَاط۪ى مُسْتَق۪يمًا

İşte Benim dos doğru yolum budur. (En'âm Sûresi, 6:153

مَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَهُ سُبُلَ السَّلَامِ

Allah, Kendi rızâsına uyan kimseleri selâmet yollarına eriştirir. (Mâide Sûresi, 5:16)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

"Mevlâna Câmî, Mevlâna Celaleddin-i Rumî hakkında demiş:

مَن چِه گُويَمْ دَرْ وَصْفِ آنْ عَال۪ى جَنَابْ ٭ ن۪يسْتْ پَيْغَمْبَرْ وَل۪ى دَارَدْ كِتَابْ

O yüce zâtı tavsif etme konusunde ben ne söyleyeyim? Peygamber değildir, fakat Kitabı vardır.

بِاسْمِهِ

Allah'ın adıyla.

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ اَيَّامِ الْفِرَاقِ

Ayrılık günlerindeki dakikaların aşireleri adedince Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَٓائِمًا

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; sonsuza kadar sürekli üzerinize olsun.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا اٰمِين

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; sonsuza kadar sürekli üzerinize olsun.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Bâkî olan sadece Odur.

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ اَحْسَنَ اللّٰهُ عَزَاكُمْ وَ اَعْطَاكُمْ صَبْرًا جَم۪يلًا وَ غَفَرَ لِمَيِّتِكُمْ وَ نَوَّرَ قَبْرَهُ بِنُورِ الْا۪يمَانِ وَ اْلقُرْاٰنِ وَ جَعَلَهُ ف۪ى قَبْرِه۪ مُشْتَغِلًا بِرِسَالَةِ النُّورِ بَدَلَ الْفَلْسَفَةِ السَّق۪يمَةِ اٰم۪ينَ

Allah'ın selâmı üzerinize olsun. Başınıza gelen bu musibetten dolayı size tahammül ihsan etsin ve sabr-ı cemîl versin. Mevtânızı affetsin. Kabrini iman ve Kur'ân nuruyla nurlandırsın. Ve onu, felsefe-i sakîmeye bedel kabrinde Risâle-i Nur'la meşgul kılsın.

وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ

Ebediyen yaşlanmayacak çocuklar. (İnsan Sûresi, 76:19; Vakıa Sûresi, 56:17)