Risale-i Nur: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
(Aynı kullanıcının aradaki diğer 23 değişikliği gösterilmiyor)
1. satır: 1. satır:
[[Kategori:Risale]]
[[Kategori:Risale]]
[[Kategori:Eksik]]
[[Kategori:Said Nursi]]
''Risale-i Nur okumak için [[Risale:Risale|Risale okuma]] ana sayfasına gidin.''
''Risale-i Nur okumak için [[Risale:Risale|Risale okuma]] ana sayfasına gidin.''


''Eski Said döneminde telif edilen eserler için [[Eski Said Dönemi Eserleri]] maddesine gidin.''
''Eski Said döneminde telif edilen eserler için [[Eski Said Dönemi Eserleri]] maddesine gidin.''
 
[[Dosya:Sözler.jpg|left|thumb|Risale-i Nur Külliyatından Sözler]]
'''Risale-i Nur''' Bediüzzaman'ın kendi ifadesiyle Yeni Said döneminde telif ettiği ve Kur’an’ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle ve müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda beyan, ispat ve izah eden, her insan için en mühim mesele olan “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatleri nedir?” gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat’î bir şekilde, çekici bir üslup ve güzel bir ifade ile beyan edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin eden, asrın ihtiyaçlarına tam cevap verip aklı ve kalbi tatmin eden büyüklü küçüklü risaleler halinde yüz otuz eserden oluşan lafzî değil, manevî bir Kur'an tefsiridir.
'''Risale-i Nur''' Bediüzzaman Said Nursi'nin hayatının kendi ifadesiyle Yeni Said olarak ifade ettiği döneminde telif ettiği ve Kur’an’ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle ve müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda beyan, ispat ve izah eden, her insan için en mühim mesele olan “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatleri nedir?” gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat’î bir şekilde, çekici bir üslup ve güzel bir ifade ile beyan edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin eden, asrın ihtiyaçlarına tam cevap verip aklı ve kalbi tatmin eden büyüklü küçüklü risaleler halinde yüz otuz eserden oluşan lafzî değil, manevî bir Kur'an tefsiridir.


==Bilgiler==
==Bilgiler==
'''Diğer İsimleri:''' Risale-i Nur Külliyatı, Risale-in Nur<ref name='r'>[[Risale:1._Şuâ#Birincisi|1. Şua, Birinci Âyet]]</ref>, Sirac-ün Nur<ref name='s'>[[Risale:2. Şua#Vahdaniyetin ikinci muktezîsi|2. Şua, İkinci Makam, Vahdaniyetin ikinci muktezîsi]]</ref>, Sirac-üs Sürc<ref name='s' />, Resail-in Nur<ref name='r' />, Sözler<ref>[[Risale:13. Mektup#Birinci Sualiniz|13. Mektup, Birinci Sualiniz]]</ref>, Resail-in Nuriye<ref>[[Risale:15. Şua#Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Küllî Şehadetler|15. Şua, 1. Makam, 3. Kısım, 2. İşaret, Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Küllî Şehadetler]]</ref>, Risalet-ün Nur<ref name='r' />, Nur Risaleleri<ref>[[Risale:Konferans (Sözler)#Konferans|Sözler, Konferans]]</ref>, Bediül Beyan<ref name='be'>[[Risale:8. Şua#Yedinci Remiz|Şualar, 8. Şua, 7. Remiz]]</ref>, Bediüzzaman<ref name='be' />
'''Diğer İsimleri:''' Risale-i Nur Külliyatı, Risale-in Nur<ref name='r'>[[Risale:1._Şuâ#Birincisi|1. Şua, Birinci Âyet]]</ref>, Sirac-ün Nur<ref name='s'>[[Risale:2. Şua#Vahdaniyetin ikinci muktezîsi|2. Şua, İkinci Makam, Vahdaniyetin ikinci muktezîsi]]</ref>, Sirac-üs Sürc<ref name='s' />, Resail-in Nur<ref name='r' />, Sözler<ref>[[Risale:13. Mektup#Birinci Sualiniz|13. Mektup, Birinci Sualiniz]]</ref>, Resail-in Nuriye<ref>[[Risale:15. Şua#Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Küllî Şehadetler|15. Şua, 1. Makam, 3. Kısım, 2. İşaret, Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Küllî Şehadetler]]</ref>, Risalet-ün Nur<ref name='r' />, Nur Risaleleri<ref>[[Risale:Konferans (Sözler)#Konferans|Sözler, Konferans]]</ref>, Bediül Beyan<ref name='be'>[[Risale:8. Şua#Yedinci Remiz|Şualar, 8. Şua, 7. Remiz]]</ref>, Bediüzzaman<ref name='be' />, Resail-i Şerif


'''Telif Yeri ve Tarihi:''' 1926-1949 yılları arasında çoğunluğu [[Barla]]'da olmak üzere Kastamonu ve Isparta'da ve ayrıca Eskişehir, Denizli ve Afyon hapishanelerinde telif edilmiştir.<ref name='a'>http://www.sorularlarisale.com/makale/1594/risale-i_nur_kulliyatinin_telif_tarihleri_hakkinda_kronolojik_bilgi_verir_misiniz.html</ref> Bediüzzaman hazretleri 1914-1916 yılları arasında 1. DÜnya savaşının birinci senesinde harp cephesinde telif edilen İşarat-ül İ'caz'ı (30. Mektup), 1921'de İstanbul'da telif edilen Lemeat'ı (32. Mektup ve 32. Lem'a) ve 1922-1923 yıllarında İstanbul'da telif edilen Mesnevi-i Nuriye'yi de (33. Lem'a) Risale-i Nur'a dahil etmiştir.   
'''Telif Yeri ve Tarihi:''' 1926-1949 yılları arasında çoğunluğu [[Barla]]'da olmak üzere Kastamonu, Isparta ve Emirdağ'da ve ayrıca Eskişehir, Denizli ve Afyon hapishanelerinde telif edilmiştir.<ref name='a'>http://www.sorularlarisale.com/makale/1594/risale-i_nur_kulliyatinin_telif_tarihleri_hakkinda_kronolojik_bilgi_verir_misiniz.html</ref> Bediüzzaman hazretleri 1914-1916 yılları arasında 1. Dünya savaşının birinci senesinde harp cephesinde telif edilen İşarat-ül İ'caz'ı (30. Mektup), 1921'de İstanbul'da telif edilen Lemeat'ı (32. Mektup ve 32. Lem'a) ve 1922-1923 yıllarında İstanbul'da telif edilen Mesnevi-i Nuriye'yi de (33. Lem'a) Risale-i Nur'a dahil etmiştir.   


'''Telif Dili:''' Çoğunluğu Türkçe ve bir kısmı Arapça. Farsça kısa bahisler de vardır.   
'''Telif Dili:''' Çoğunluğu Türkçe ve bir kısmı Arapça. Farsça kısa bahisler de vardır.   
17. satır: 19. satır:
'''Telifiyle İlgili Diğer Bilgiler:'''
'''Telifiyle İlgili Diğer Bilgiler:'''


==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği==
==Risale-i Nur'dan İlgili Bahisler==
 
===Risale-i Nur'un İsimleri===
 
===Risale-i Nur'un Bir Tefsir Olması===
 
Bu seyyah bu zamanda bulunduğu münasebetiyle en evvel manevî i’caz-ı Kur’anînin lem’aları olan Risale-i Nur’a baktı ve onun yüz otuz risaleleri, âyât-ı Furkaniyenin nükteleri ve ışıkları ve esaslı tefsirleri olduğunu gördü. Ve Risale-i Nur, bu kadar muannid ve mülhid bir asırda her tarafa hakaik-i Kur’aniyeyi mücahidane neşrettiği halde, karşısına kimse çıkamadığından ispat eder ki onun üstadı ve menbaı ve mercii ve güneşi olan Kur’an semavîdir, beşer kelâmı değildir.
 
([[Risale:25. Söz#Birinci Zeyl|25. Söz, 1. Zeyl]])
 
===Risale-i Nur'un Telifi ve Neşri===
 
====Telifi====
 
Hem bunu gayet hasta ve perişan ve gıdasız, bir iki gün ramazanda, mecburiyetle gayet mücmel ve kısa ve bir cümlede pek çok hakikatleri ve müteaddid hüccetleri dercederek yazdım. Kusura bakılmasın.
 
([[Risale:25. Söz#On Birinci Şuâ Olan Meyve Risalesi’nin Onuncu Meselesi|25. Söz, Emirdağı Çiçeği]])
----
 
====Neşrinin Ehemmiyeti====
 
====Elle Yazılarak Neşri====
 
====Teksir Makinesiyle Neşri====
 
====Matbaa Yoluyla Neşri====
(diyanet vb)
 
===Risale-i Nur Dersi===
 
====Okunması====
 
====Yazılması====
 
====Dinlenilmesi====
 
====Dersi====
(izah, şerh vb)
 
 
===Risale-i Nur'un Kerametleri ve Cenab-ı Hakk'ın İnayetleri===
 
====Tevafuk====
 
 
 
 
 
 
===Risale-i Nur Mesleği, Esasları ve Düsturları===
 
Cenab-ı Hakk’a vâsıl olacak tarîkler pek çoktur. Bütün hak tarîkler Kur’an’dan alınmıştır. Fakat tarîkatların bazısı, bazısından daha kısa, daha selâmetli, daha umumiyetli oluyor. O tarîkler içinde, kāsır fehmimle Kur’an’dan istifade ettiğim acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür tarîkıdır.
 
Evet, acz dahi aşk gibi belki daha eslem bir tarîktir ki ubudiyet tarîkıyla mahbubiyete kadar gider.
 
Fakr dahi Rahman ismine îsal eder.
 
Hem şefkat dahi aşk gibi belki daha keskin ve daha geniş bir tarîktir ki Rahîm ismine îsal eder.
 
Hem tefekkür dahi aşk gibi belki daha zengin, daha parlak, daha geniş bir tarîktir ki Hakîm ismine îsal eder.
 
Şu tarîk, hafî tarîkler misillü “Letaif-i Aşere” gibi on hatve değil ve tarîk-ı cehriye gibi “Nüfus-u Seb’a” yedi mertebeye atılan adımlar değil belki dört hatveden ibarettir. Tarîkattan ziyade hakikattir, şeriattır. Yanlış anlaşılmasın, acz ve fakr ve kusurunu Cenab-ı Hakk’a karşı görmek demektir. Yoksa onları yapmak veya halka göstermek demek değildir.
 
Şu kısa tarîkın evradı: İttiba-ı sünnettir, feraizi işlemek, kebairi terk etmektir. Ve bilhassa namazı ta’dil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır.
 
...
 
Şu acz, fakr, şefkat, tefekkür tarîkındaki dört hatvenin izahatı; hakikatin ilmine, şeriatın hakikatine, Kur’an’ın hikmetine dair olan yirmi altı adet Sözlerde geçmiştir. Yalnız şurada bir iki noktaya kısa bir işaret edeceğiz. Şöyle ki:
 
Evet, şu tarîk daha kısadır. Çünkü dört hatvedir. Acz, elini nefisten çekse doğrudan doğruya Kadîr-i Zülcelal’e verir. Halbuki en keskin tarîk olan aşk, nefisten elini çeker fakat maşuk-u mecazîye yapışır. Onun zevalini bulduktan sonra Mahbub-u Hakiki’ye gider.
 
Hem şu tarîk daha eslemdir. Çünkü nefsin şatahat ve bâlâ-pervazane davaları bulunmaz. Çünkü acz ve fakr ve kusurdan başka nefsinde bulmuyor ki haddinden fazla geçsin.
 
Hem bu tarîk daha umumî ve cadde-i kübradır. Çünkü kâinatı ehl-i vahdetü’l-vücud gibi huzur-u daimî kazanmak için idama mahkûm zannedip ‌لَا مَوْجُودَ اِلَّا هُوَ‌ hükmetmeye veyahut ehl-i vahdetü’ş-şuhud gibi huzur-u daimî için kâinatı nisyan-ı mutlak hapsinde hapse mahkûm tahayyül edip ‌لَا مَشْهُودَ اِلَّا هُوَ demeye mecbur olmuyor. Belki idamdan ve hapisten gayet zahir olarak Kur’an affettiğinden, o da sarf-ı nazar edip ve mevcudatı kendileri hesabına hizmetten azlederek Fâtır-ı Zülcelal hesabına istihdam edip, esma-i hüsnasının mazhariyet ve âyinedarlık vazifesinde istimal ederek mana-yı harfî nazarıyla onlara bakıp, mutlak gafletten kurtulup huzur-u daimîye girmektir; her şeyde Cenab-ı Hakk’a bir yol bulmaktır.
 
Elhasıl: Mevcudatı mevcudat hesabına hizmetten azlederek, mana-yı ismiyle bakmamaktır.
 
([[26. Söz#Zeyl|26. Söz, Zeyl]])
----
 
====İhlas====
 
====Şefkat====
 
====Acz====
 
====Fakr====
 
====Tefekkür====
 
====Şükür====
 
====Şevk====
 
====Tefekkür====
 
====Uhuvvet====
 
====Siyasete Karışmama====
 
====Müsbet Hareket Etme Ve Asayişi Bozmama====
 
====Kavl-i Leyyin, Nezihane====
 
====Şahıs Değil Cemaat Zamanı====
 
====Tarikat Değil Hakikat Mesleği====
 
 
===Risale-i Nur'un Manevi Makamı, Vazifeleri ve Kazandırdıkları===
 
====Mehdiyet====
 
====Müceddidlik====
 
====Ferdiyet====
 
====Kutbiyet====
 
====Vazifeleri====
 
=====Hattı-ı Kur'anî'yi Muhafaza=====
 
Bu gaybdan haber veren âyetler, pek çok tefsirlerde izah edilmesinden ve eski harfle tabetmek niyeti müellifine verdiği acelelik hatasından burada izahsız ve o kıymettar hazineler kapalı kaldılar.
 
([[Risale:25. Söz#cite_note-5|25. Söz, 1. Şule, 3. Şua, 1. Cilve, 2. Şavk, Hâşiye]])
 
====Belalara Sed Olması====
 
====Vazifesinin Ne Kadar Devam Edeceği====
 
====Kazandırdıkları====
 
====Risale-i Nur'a İtirazlar ve Muarızların Yedikleri Tokatlar====
 
 
 
===Risale-i Nur ve İlm-i Kelam===
 
 
 
===Risale-i Nur ve Tekrarat===
 
 
 
===Risale-i Nur'un Hususiyetleri===
 
====İman Kurtarması====
 
Kur’an-ı Hakîm’in feyziyle ve Hâlık-ı Rahîm’in rahmetiyle, şu taklidi kırılmış ve teslimi bozulmuş asırda, o derin ve yüksek yolu şu derece ihsan ettiğinden bin şükür etmeliyiz. Çünkü imanımızın kurtulmasına kâfi gelir. Fehmettiğimiz miktarına memnun olup tekrar mütalaa ile izdiyadına çalışmalıyız.
 
([[Risale:10. Söz#Hâtime|10. Söz, Hâtime]])
----
Eğer haşrin gelmesini, gelecek baharın gelmesi gibi kat’î bir surette anlamak istersen haşre dair Onuncu Söz ile Yirmi Dokuzuncu Söz’e dikkat ile bak, gör. Eğer baharın gelmesi gibi inanmaz isen, gel parmağını gözüme sok.
 
([[Risale:10. Söz#Zeylin Üçüncü Parçası|10. Söz, Zeylin Üçüncü Parçası]])
----
Melaike ve ruhaniyatın vücudlarına dair “Nokta” namında bir risalemde ve Yirmi Dokuzuncu Söz’de iki kere iki dört eder derecesinde bir kat’iyetle ispat edilmiştir. Eğer istersen ona müracaat et.
 
([[Risale:15. Söz#Birinci Basamak|15. Söz, Birinci Basamak]])
----
Şuâat-ı Marifeti’n-Nebi namındaki Türkçe bir risalede ve On Dokuzuncu Mektup’ta ve şu Söz’de icmalen işaret ettiğimiz delail-i nübüvvet-i Ahmediyeyi (asm) beyan etmişim. Hem onda Kur’an-ı Hakîm’in vücuh-u i’cazı icmalen zikredilmiş. Yine “Lemaat” namında Türkçe bir risalede ve Yirmi Beşinci Söz’de Kur’an’ın kırk vecihle mu’cize olduğunu icmalen beyan ve kırk vücuh-u i’cazına işaret etmişim. O kırk vecihte, yalnız nazımda olan belâgatı, “İşaratü’l-İ’caz” namındaki bir tefsir-i Arabîde kırk sahife içinde yazmışım. Eğer ihtiyacın varsa şu üç kitaba müracaat edebilirsin.
 
([[Risale:19. Söz#On Üçüncü Reşha|19. Söz, 13. Reşha]])
 
====Veciz Olması====
 
====Ahlakı Düzeltmesi====
 
Hattâ Denizli hapsindeki zatların az zamanda Nurlardan fevkalâde hüsn-ü ahlâk dersini alanlarını gören bazı alâkadar zatlar demişler ki: “Terbiye için on beş sene hapse atmaktan ise on beş hafta Risale-i Nur dersini alsalar daha ziyade onları ıslah eder.”
 
([[Risale:13. Söz#Risale-i Nur Mizanlarından On Üçüncü Söz’ün İkinci Makamı’nın Hâşiyesidir|13. Söz, 13. Söz’ün 2. Makamı’nın Hâşiyesi]])
 
====Risale-i Nur ve Kur'an====
 
Birincisi: Bundan on iki sene evvel işittim ki en dehşetli ve muannid bir zındık, Kur’an’a karşı sû-i kasdını tercümesiyle yapmaya başlamış ve demiş ki: “Kur’an tercüme edilsin, tâ ne mal olduğu bilinsin.” Yani, lüzumsuz tekraratı herkes görsün ve tercümesi onun yerinde okunsun diye dehşetli bir plan çevirmiş.
 
Fakat Risale-i Nur’un cerh edilmez hüccetleri kat’î ispat etmiş ki Kur’an’ın hakiki tercümesi kabil değil ve lisan-ı nahvî olan lisan-ı Arabî yerinde Kur’an’ın meziyetlerini ve nüktelerini başka lisan muhafaza edemez ve her bir harfi, on adetten bine kadar sevap veren kelimat-ı Kur’aniyenin mu’cizane ve cem’iyetli tabirleri yerinde, beşerin âdi ve cüz’î tercümeleri tutamaz, onun yerinde camilerde okunmaz diye Risale-i Nur, her tarafta intişarıyla o dehşetli planı akîm bıraktı. Fakat o zındıktan ders alan münafıklar, yine şeytan hesabına Kur’an güneşini üflemekle söndürmeye, aptal çocuklar gibi ahmakane ve divanecesine çalışmaları hikmetiyle, bana gayet sıkı ve sıkıcı ve sıkıntılı bir halette bu Onuncu Mesele yazdırıldı tahmin ediyorum. Başkalarla görüşemediğim için hakikat-i hali bilemiyorum.
 
([[Risale:25. Söz#Bu Onuncu Meseleye Bir Hâtime Olarak İki Hâşiyedir|25. Söz, Bu Onuncu Meseleye Bir Hâtime Olarak İki Hâşiyedir|]])
 
Hem Kur’an’ı tefsir eden ve bir kısmı otuz kırk hattâ yetmiş cilt olarak birer tefsir yazan yüksek zekâlı müdakkik binler mütefennin ulemanın, senetleri ve delilleriyle beyan ettikleri Kur’an’daki hadsiz meziyetleri ve nükteleri ve hâsiyetleri ve sırları ve âlî manaları ve umûr-u gaybiyenin her nevinden kesretli gaybî ihbarları izhar ve ispat etmeleri ve bilhassa Risale-i Nur’un yüz otuz kitabı, her biri Kur’an’ın bir meziyetini, bir nüktesini kat’î bürhanlarla ispat etmesi ve bilhassa Mu’cizat-ı Kur’aniye Risalesi, şimendifer ve tayyare gibi medeniyetin hârikalarından çok şeyleri Kur’an’dan istihraç eden Yirminci Söz’ün İkinci Makamı ve Risale-i Nur’a ve elektriğe işaret eden âyetlerin işaratını bildiren İşarat-ı Kur’aniye namındaki Birinci Şuâ ve huruf-u Kur’aniye ne kadar muntazam ve esrarlı ve manalı olduğunu gösteren Rumuzat-ı Semaniye namındaki sekiz küçük risaleler ve Sure-i Feth’in âhirki âyeti beş vecihle ihbar-ı gaybî cihetinde mu’cizeliğini ispat eden küçücük bir risale gibi Risale-i Nur’un her bir cüzü, Kur’an’ın bir hakikatini, bir nurunu izhar etmesi; Kur’an’ın misli olmadığına ve mu’cize ve hârika olduğuna ve bu âlem-i şehadette âlem-i gaybın lisanı ve bir Allâmü’l-guyub’un kelâmı bulunduğuna bir imzadır.
 
([[Risale:25. Söz#Altıncı Nokta|25. Söz, 1. Zeyl, 6. Nokta]])
 
Bu seyyah bu zamanda bulunduğu münasebetiyle en evvel manevî i’caz-ı Kur’anînin lem’aları olan Risale-i Nur’a baktı ve onun yüz otuz risaleleri, âyât-ı Furkaniyenin nükteleri ve ışıkları ve esaslı tefsirleri olduğunu gördü. Ve Risale-i Nur, bu kadar muannid ve mülhid bir asırda her tarafa hakaik-i Kur’aniyeyi mücahidane neşrettiği halde, karşısına kimse çıkamadığından ispat eder ki onun üstadı ve menbaı ve mercii ve güneşi olan Kur’an semavîdir, beşer kelâmı değildir.
 
Hattâ Risale-i Nur’un yüzer hüccetlerinden bir tek hüccet-i Kur’aniyesi olan Yirmi Beşinci Söz ile On Dokuzuncu Mektup’un âhiri, Kur’an’ın kırk vecihle mu’cize olduğunu öyle ispat etmiş ki kim görmüşse değil tenkit ve itiraz etmek, belki ispatlarına hayran olmuş, takdir ederek çok sena etmiş. Kur’an’ın vech-i i’cazını ve hak kelâmullah olduğunu ispat etmek cihetini Risale-i Nur’a havale ederek, yalnız kısa bir işaretle büyüklüğünü gösteren birkaç noktaya dikkat etti.
 
([[Risale:25. Söz#Birinci Zeyl|25. Söz, Birinci Zeyl]])
----
Evet, bütün yirmi beş adet Sözlerin doğru hakikatleri, Kur’an’ın bahr-i ilminden ancak yirmi beş katredir. O Sözlerde kusur varsa benim fehm-i kāsırıma aittir.
 
([[Risale:25. Söz#Üçüncü Lem'a|25. Söz, 1. Şule, 2. Şua, 3. Lem'a]])
----
Madem Risale-i Nur, bu mu’cize-i kübranın elinde bir elmas kılınç hükmünde hizmetini göstermiş ve muannid düşmanlarını teslime mecbur etmiş. Hem kalbi hem ruhu hem hissiyatı tam tenvir edecek ve ilaçlarını verecek bir tarzda hazine-i Kur’aniyenin dellâllığını yapan ve ondan başka me’hazi ve mercii olmayan ve bir mu’cize-i maneviyesi bulunan Risale-i Nur, o vazifeyi tam yapıyor ve aleyhindeki dehşetli propagandalara ve gayet muannid zındıklara tam galebe çalmış ve dalaletin en sert kuvvetli kalesi olan tabiatı, Tabiat Risalesi’yle parça parça etmiş ve gafletin en kalın ve boğucu ve geniş daire-i âfakında ve fennin en geniş perdelerinde Asâ-yı Musa’daki Meyve’nin Altıncı Meselesi ve Birinci, İkinci, Üçüncü, Sekizinci Hüccetleriyle gayet parlak bir tarzda gafleti dağıtıp nur-u tevhidi göstermiş.
 
([[Risale:13. Söz#Leyle-i Kadirde İhtar Edilen Bir Mesele-i Mühimme|13. Söz, Leyle-i Kadirde İhtar Edilen Bir Mesele-i Mühimme]])
----
Sen Kur’an’ı pek âlî, çok parlak görüyorsun. Bîtarafane muhakeme et, öyle bak. Yani bir beşer kelâmı farz et, bak. Acaba o meziyetleri, o ziynetleri görecek misin?
 
Hakikaten ben de ona aldandım. Beşer kelâmı farz edip öyle baktım. Gördüm ki nasıl Bayezid’in elektrik düğmesi çevrilip söndürülünce ortalık karanlığa düşer. Öyle de o farz ile Kur’an’ın parlak ışıkları gizlenmeye başladı. O vakit anladım ki benim ile konuşan şeytandır. Beni vartaya yuvarlandırıyor. Kur’an’dan istimdad ettim. Birden bir nur kalbime geldi. Müdafaaya kat’î bir kuvvet verdi. O vakit şöylece şeytana karşı münazara başladı.
 
([[Risale:15. Söz#On Beşinci Söz’ün Zeyli|15. Söz, 15. Söz’ün Zeyli]])
----
Eğer istersen Kur’an’ın semavatına ve âyâtının nücumlarına yetişesin; geçmiş olan yirmi adet Sözleri, yirmi basamaklı (Hâşiye[6]) bir merdiven yaparak çık. Onunla gör ki Kur’an ne kadar parlak bir güneştir. Hakaik-i İlahiyeye ve hakaik-i mümkinat üstüne nasıl safi bir nur serpiyor ve parlak bir ziya neşrediyor bak.
 
([[Risale:20. Söz#cite_ref-6|20. Söz, 6. Hâşiye]])
----
Şu Yirmi İkinci Söz’ün On İkinci Lem’a’sı, öyle bir bahr-i hakaiktir ki bütün yirmi iki Söz ancak onun yirmi iki katresi ve öyle bir menba-ı envardır ki şu yirmi iki Söz, o güneşten ancak yirmi iki lem’asıdır. Evet, o yirmi iki adet Sözlerin her birisi, sema-i Kur’an’da parlayan bir tek necm-i âyetin bir lem’ası ve bahr-i Furkan’dan akan bir âyetin ırmağından tek bir katresi ve bir kenz-i a’zam-ı Kitabullah’ta her biri bir sandukça-i cevahir olan âyetlerin bir tek âyetinin bir tek incisidir.
 
([[Risale:22. Söz#Güneşler Kuvvetinde On Birinci Lem’a|22. Söz, 2. Makam, 12. Lem'a]])
----
 
====Mazhar Olduğu İsimler====
 
====Teselli Vermesi====
 
Risale-i Nur’daki hakiki teselliye mahpuslar çok muhtaçtırlar. Hususan gençlik darbesini yiyip taze ve şirin ömrünü hapiste geçirenlerin Nurlara ekmek kadar ihtiyaçları var.
 
([[Risale:13. Söz#Risale-i Nur Mizanlarından On Üçüncü Söz’ün İkinci Makamı’nın Hâşiyesidir|13. Söz, 13. Söz’ün 2. Makamı’nın Hâşiyesi]])


====Başta Perdeli Gitmesi====
===Risale-i Nur Nedir ve Nasıl Bir Tefsirdir?===
 
====Herkesin Hissesi Olması====
 
Hem bu Mu’cizat-ı Kur’aniye Risalesi gerçi gayet muhtasar ve acele yazılmış ise de fakat ilm-i belâgat ve ulûm-u Arabiye noktasında, âlimlere hayret verecek derecede âlimane ve derin ve kuvvetli bir tarzda beyan edilmiş. Gerçi her bahsini her ehl-i dikkat tam anlamaz, istifade etmez. Fakat o bahçede herkesin ehemmiyetli hissesi var. Pek acele ve müşevveş haletler içinde telif edildiğinden ifade ve ibaresinde kusur var olmasıyla beraber ilim noktasında çok ehemmiyetli meselelerin hakikatini beyan etmiş.
 
([[Risale:25. Söz|25. Söz'ün Girişi]])
----


====Zihni Bulandırmaması====
Kur’an’ın hakikatlerini müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve ispat eden Risale-i Nur Külliyatı, her insan için en mühim mesele olan “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatleri nedir?” gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat’î bir şekilde, çekici bir üslup ve güzel bir ifade ile beyan edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin ediyor.


İşte bu Yirmi Beşinci Söz, öyle bir tarzda o âyetlerin hakikatlerini ve nüktelerini beyan etmiş ki ehl-i ilhad ve fennin kusur zannettikleri noktalar, i’cazın lemaatı ve belâgat-ı Kur’aniyenin kemalâtının menşeleri olduğu, ilmî kaideleriyle ispat edilmiş. Bulantı vermemek için onların şüpheleri zikredilmeden cevab-ı kat’î verilmiş.
Yirminci asrın Kur’an felsefesi olan bu eserler, bir taraftan teknik, fen ve sanat olarak maddiyatı, diğer taraftan iman ve ahlâk olarak maneviyatı câmi’ ve hâvi olacak Türk medeniyetinin, sadece maddiyata dayanan sair medeniyetleri geride bırakacağını da ispat ve ilan etmektedir.


وَ الشَّمْسُ تَجْرٖى ۞ وَ الْجِبَالَ اَوْتَادًا
Ecdadımızın bir zamanlar kalplerinde yerleşen iman ve itikad cihetiyle zemin yüzünde yüz mislinden ziyade devletlere, milletlere karşı imanından gelen bir kahramanlıkla mukabele etmesi, İslâmiyet ve kemalât-ı maneviyenin bayrağını Asya, Afrika ve yarı Avrupa’da gezdirmesi ve “Ölsem şehidim, öldürsem gaziyim.” deyip ölümü gülerek karşılayarak müteselsil düşman hâdisata karşı dayanması gibi milletçe medar-ı iftihar âlî seciyemizin bugün biz gençlerde inkişafı, vatan ve millet menfaati bakımından ve istikbalimizin selâmeti noktasından ne derece elzem olduğu malûmdur. Mutlaka her hareket ve hizmette maddî bir ücret ve şahsî menfaatler mülahaza etmek, Türk’ün millî tarihinin şeref ve haysiyeti ile kabil-i telif olamaz. Bizler ancak rıza-yı İlahî için çalışıyoruz. Bizzat hizmetinde bulunmakla aldığımız telezzüz; kardeş ve vatandaşlarımıza, İslâmiyet’e ve insaniyete yardımda bulunabilmek mazhariyetinden gelen ebedî hayatımıza ait sürur ve ümit, bizim bu babda aldığımız ve alacağımız yegâne hakiki mukabele ve ücrettir.


gibi. Yalnız Yirminci Söz’ün Birinci Makamı’nda üç dört âyette şüpheleri söylenmiş.
([[Risale:Bedîüzzaman_ve_Risale-i_Nur#Risale-i_Nur_Nedir_ve_Nas.C4.B1l_Bir_Tefsirdir.3F|Tarihçe-i Hayat, Bedîüzzaman ve Risale-i Nur]])


([[Risale:25. Söz|25. Söz'ün Girişi]])
===Risale-i Nur Nasıl Bir Tefsirdir===
----


====Öncelikle Tercümanın Nefsine Ders Olması====
Tefsir iki kısımdır.


Eski Said’in serkeş, müftehir, mağrur, ucublu, riyakâr nefsini susturan, teslime mecbur eden beş fıkradır.
Birisi: Malûm tefsirlerdir ki Kur’an’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarını beyan ve izah ve ispat ederler.


([[Risale:26. Söz#Hâtime|26. Söz, Hâtime]])
İkinci kısım tefsir ise: Kur’an’ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın çok ehemmiyeti var. Zahir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda dercediyorlar fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları da susturan bir manevî tefsirdir.
----
Ey kardeş! Benden birkaç nasihat istedin. Sen bir asker olduğun için askerlik temsilatıyla, sekiz hikâyecikler ile birkaç hakikati nefsimle beraber dinle. Çünkü ben nefsimi herkesten ziyade nasihate muhtaç görüyorum. Vaktiyle sekiz âyetten istifade ettiğim sekiz sözü biraz uzunca nefsime demiştim. Şimdi kısaca ve avam lisanıyla nefsime diyeceğim. Kim isterse beraber dinlesin.


([[Risale:1. Söz|1. Söz]])
Risale-i Nur, sübjektif nazariye ve mütalaalardan uzak bir şekilde, her asırda milyonlarca insana rehberlik yapan mukaddes kitabımız olan Kur’an’ın hakikatlerini rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip insaniyetin istifadesine arz edilen bir külliyattır.
----
“Ey insan!” dediğim vakit nefsimi murad ediyorum. Bu ders kendi nefsime has iken ruhen benimle münasebettar ve nefsi nefsimden daha hüşyar zatlara belki medar-ı istifade olur niyetiyle, On Dördüncü Lem’a’nın İkinci Makamı olarak müdakkik kardeşlerimin tasviplerine havale ediyorum. Bu ders akıldan ziyade kalbe bakar, delilden ziyade zevke nâzırdır.


([[Risale:1. Söz#On Dördüncü Lem’a’nın İkinci Makamı|On Dördüncü Lem’a’nın İkinci Makamı]])
Risale-i Nur, Kur’an âyetlerinin nurlu bir tefsiri… Baştan başa iman ve tevhid hakikatleriyle müberhen… Her sınıf halkın anlayışına göre hazırlanmış… Müsbet ilimlerle mücehhez… Vesveseli şüphecileri ikna ediyor… En avamdan en havassa kadar herkese hitap edip en muannid feylesofları dahi teslime mecbur ediyor…
----
Bir zaman sinnen, cismen, rütbeten büyük bir adam bana dedi: “Namaz iyidir. Fakat her gün her gün beşer defa kılmak çoktur. Bitmediğinden usanç veriyor.”


O zatın o sözünden hayli zaman geçtikten sonra, nefsimi dinledim. İşittim ki aynı sözleri söylüyor ve ona baktım gördüm ki tembellik kulağıyla şeytandan aynı dersi alıyor. O vakit anladım o zat o sözü, bütün nüfus-u emmarenin namına söylemiş gibidir veya söylettirilmiştir. O zaman ben dahi dedim: “Madem nefsim emmaredir. Nefsini ıslah etmeyen, başkasını ıslah edemez. Öyle ise nefsimden başlarım.”
Risale-i Nur, nurlu bir külliyat… Yüz otuz eser… Büyüklü küçüklü risaleler halinde… Asrın ihtiyaçlarına tam cevap verir… Aklı ve kalbi tatmin eder… Kur’an-ı Kerîm’in yirminci asırdaki –lafzî değil– manevî tefsiri…


Dedim: Ey nefis! Cehl-i mürekkeb içinde, tembellik döşeğinde, gaflet uykusunda söylediğin şu söze mukabil beş ikazı benden işit.
İspat ediyor!.. Akla gelen bütün istifhamları… Zerreden güneşe kadar iman mertebelerini… Vahdaniyet-i İlahiyeyi… Nübüvvetin hakikatini…


([[Risale:21. Söz#Birinci Makam|21. Söz, 1. Makam]])
İspat ediyor!.. Arz ve semavatın tabakatından, melaike ve ruh bahsinden, zamanın hakikatinden, haşir ve âhiretin vukuundan, cennet ve cehennemin varlığından, ölümün mahiyet-i asliyesinden ebedî saadet ve şakavetin menbaına kadar… Akla gelen ve gelmeyen bütün imanî meseleleri en kat’î delillerle aklen, mantıken, ilmen ispat ediyor… Pozitif ilimlerin müşevviki… Riyazî meselelerden daha kat’î delillerle aklı ve kalbi ikna edip merakları izale eden bir şaheser…
----
----
Az miktarda bastırılabilen, hiçbir ticarî gaye ve zihniyetle çalışılmayarak bâyilere dahi verilmeyen bu eserlerin geliri, mütebâki eserlerin tabına hasredilecektir.


Büyük bir titizlik ve hassasiyetle üzerinde durduğumuz mühim bir husus da Risale-i Nur’un lâyık ellere geçmesi ve onun hakiki fiyatı olarak en az yirmi beş kişinin istifade etmesinin temin edilmesidir.


===Risale-i Nur'un İrşad Metodu===
Bu manevî tefsir; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar diye dört büyük kısımdan müteşekkil olup yekûnü yüz otuz risaledir.
 
====Temsilat====
 
Şu risalelerde teşbih ve temsilleri, hikâyeler suretinde yazdığımın sebebi hem teshil hem hakaik-i İslâmiye ne kadar makul, mütenasip, muhkem, mütesanid olduğunu göstermektir. Hikâyelerin manaları, sonlarındaki hakikatlerdir. Kinaiyat kabîlinden yalnız onlara delâlet ederler. Demek, hayalî hikâyeler değil, doğru hakikatlerdir.


بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
Neşrinde Çalışanlar
 
فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِى الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْيِى الْمَوْتٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدٖيرٌ
 
Birader, haşir ve âhireti basit ve avam lisanıyla ve vâzıh bir tarzda beyanını istersen öyle ise şu temsilî hikâyeciğe nefsimle beraber bak, dinle:
 
([[Risale:10. Söz|10. Söz]])
----
Temsil, i’caz-ı Kur’an’ın en parlak bir âyinesi olduğundan biz dahi bir temsil ile şu sırra bakacağız.


([[Risale:16. Söz#Birinci Şuâ|16. Söz, 1. Şua]])
([[Risale:Bedîüzzaman_ve_Risale-i_Nur#Risale-i_Nur.2C_Nas.C4.B1l_Bir_Tefsirdir|Tarihçe-i Hayat, Bedîüzzaman ve Risale-i Nur]])
----


====Akla Hitap Etmesi, Bürhanlarla İspat Etmesi, Delilsiz Dava Zikretmemesi====
===Risale-i Nur ve Tercümanı Hakkında Bir Takrizname===


Şu hakikatleri Yirmi Beşinci Söz ile beraber geçen yirmi dört adet Sözler ispat etmiştir. Şu davamız mücerred değil; bürhanı, geçmiş neticedir.
Her asır başında hadîsçe geleceği tebşir edilen dinin yüksek hâdimleri; emr-i dinde mübtedi değil, müttebi’dirler. Yani kendilerinden ve yeniden bir şey ihdas etmezler, yeni ahkâm getirmezler. Esasat ve ahkâm-ı diniyeye ve sünen-i Muhammediyeye (asm) harfiyen ittiba yoluyla dini takvim ve tahkim ve dinin hakikat ve asliyetini izhar ve ona karıştırılmak istenilen ebâtîli ref’ ve iptal ve dine vaki tecavüzleri red ve imha ve evamir-i Rabbaniyeyi ikame ve ahkâm-ı İlahiyenin şerafet ve ulviyetini izhar ve ilan ederler. Ancak tavr-ı esasîyi bozmadan ve ruh-u aslîyi rencide etmeden yeni izah tarzlarıyla, zamanın fehmine uygun yeni ikna usûlleriyle ve yeni tevcihat ve tafsilat ile îfa-i vazife ederler.


([[Risale:25. Söz#İkinci Şulenin Üçüncü Nuru|25. Söz, 2. Şule, 3. Nur]])
Bu memurîn-i Rabbaniye, fiiliyatlarıyla ve amelleriyle de memuriyetlerinin musaddıkı olurlar. Salabet-i imaniyelerinin ve ihlaslarının âyinedarlığını bizzat îfa ederler. Mertebe-i imanlarını fiilen izhar ederler. Ve ahlâk-ı Muhammediyenin (asm) tam âmili ve mişvar-ı Ahmediyenin (asm) ve hilye-i Nebeviyenin (asm) hakiki lâbisi olduklarını gösterirler. Hülâsa: Amel ve ahlâk bakımından ve sünnet-i Nebeviyeye (asm) ittiba ve temessük cihetinden ümmet-i Muhammed’e (asm) tam bir hüsn-ü misal olurlar ve numune-i iktida teşkil ederler.
----
Kur’an’ın tarifine dair üç cüzündeki sıfatların her biri başka yerlerde kat’î ispat edilmiş veya ispat edilecektir. Davamız mücerred değil, her birisi bürhan-ı kat’î ile müberhendir.


([[Risale:25. Söz|25. Söz'ün Girişi]])
Bunların Kitabullah’ın tefsiri ve ahkâm-ı diniyenin izahı ve zamanın fehmine ve mertebe-i ilmine göre tarz-ı tevcihi sadedinde yazdıkları eserler, kendi tilka-yı nefislerinin ve kariha-i ulviyelerinin mahsulü değildir, kendi zekâ ve irfanlarının neticesi değildir. Bunlar, doğrudan doğruya menba-i vahiy olan Zat-ı Pâk-i Risalet’in (asm) manevî ilham ve telkinatıdır. Celcelutiye ve Mesnevî-i Şerif ve Fütuhu’l-Gayb ve emsali âsâr hep bu nevidendir. Bu âsâr-ı kudsiyeye o zevat-ı âlişan ancak tercüman hükmündedirler. Bu zevat-ı mukaddesenin, o âsâr-ı bergüzidenin tanziminde ve tarz-ı beyanında bir hisseleri vardır; yani bu zevat-ı kudsiye o mananın mazharı, mir’atı ve ma’kesi hükmündedirler.
----
Deme, niçin bu Onuncu Söz’ü birden tamamıyla anlayamıyorum ve tamam anlamadığın için sıkılma! Çünkü İbn-i Sina gibi bir dâhî-yi hikmet, اَلْحَشْرُ لَيْسَ عَلٰى مَقَايٖيسَ عَقْلِيَّةٍ demiş. “İman ederiz fakat akıl bu yolda gidemez.” diye hükmetmiştir. Hem bütün ulema-i İslâm “Haşir, bir mesele-i nakliyedir, delili nakildir, akıl ile ona gidilmez.” diye müttefikan hükmettikleri halde, elbette o kadar derin ve manen pek yüksek bir yol; birdenbire bir cadde-i umumiye-i akliye hükmüne geçemez.


([[Risale:10. Söz#Hâtime|10. Söz, Hâtime]])
Risale-i Nur ve Tercümanına Gelince: Bu eser-i âlîşanda şimdiye kadar emsaline rastlanmamış bir feyz-i ulvi ve bir kemal-i nâmütenahî mevcud olduğundan ve hiçbir eserin nâil olmadığı bir şekilde meşale-i İlahiye ve şems-i hidayet ve neyyir-i saadet olan Hazret-i Kur’an’ın füyuzatına vâris olduğu meşhud olduğundan onun esası, nur-u mahzKur’an olduğu ve evliyaullahın âsârından ziyade feyz-i envar-ı Muhammedîyi (asm) hâmil bulunduğu ve ZatPâk-i Risalet’in ondaki hisse ve alâkası ve tasarruf-u kudsîsi evliyaullahın âsârından ziyade olduğu ve onun mazharı ve tercümanı olan manevî zatın mazhariyeti ve kemalâtı ise o nisbette âlî ve emsalsiz olduğu güneş gibi aşikâr bir hakikattir.
----
Erkân-ı imaniyenin kutb-u a’zamı olan iman-ı billaha dair Katre Risalesi’nde, şu mevcudatın her birisi, elli beş lisanla Cenab-ı Hakk’ın vücub-u vücuduna ve vahdaniyetine delâlet ve şehadetlerini icmalen beyan etmişiz. Hem Nokta Risalesi’nde, CenabHakk’ın delail-i vücub ve vahdaniyetinden, her birisi bin bürhan kuvvetinde dört bürhanküllî zikretmişiz. Hem on iki kadar Arabî risalelerimde, Cenab-ı Hakk’ın vücub-u vücudunu ve vahdaniyetini gösteren yüzler kat’î bürhanları zikrettiğimizden, şimdi onlara iktifaen derin tetkikata girişmeyeceğiz. Yalnız şu Yirmi İkinci Söz’de Risaletü’n-Nur’da icmalen yazdığım on iki lem’ayı, iman-ı billah güneşinden göstermeye çalışacağız.


([[Risale:22. Söz#Yirmi İkinci Söz’ün İkinci Makamı|22. Söz, 2. Makam, Mukaddime]])
Evet, o zat daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhirîne ve ledünniyat ve hakaik-i eşyaya ve esrar-ı kâinata ve hikmet-i İlahiyeye vâris kılınmıştır ki şimdiye kadar böyle mazhariyet-i ulyâya kimse nâil olmamıştır. Bu hârika-i ilmiyenin eşi aslâ mesbuk değildir. Hiç şüphe edilemez ki Tercüman-ı Nur, bu haliyle baştan başa iffet-i mücesseme ve şecaat-i hârika ve istiğna-yı mutlak teşkil eden hârikulâde metanet-i ahlâkiyesi ile bizzat bir mu’cize-i fıtrattır ve tecessüm etmiş bir inayettir ve bir mevhibe-i mutlakadır.
----


O zat-ı zîhavârık daha hadd-i büluğa ermeden bir allâme-i bîadîl halinde bütün cihan-ı ilme meydan okumuş, münazara ettiği erbab-ı ulûmu ilzam ve iskât etmiş, her nerede olursa olsun vaki olan bütün suallere mutlak bir isabetle ve aslâ tereddüt etmeden cevap vermiş, on dört yaşından itibaren üstadlık pâyesini taşımış ve mütemadiyen etrafına feyz-i ilim ve nur-u hikmet saçmış, izahlarındaki incelik ve derinlik ve beyanlarındaki ulviyet ve metanet ve tevcihlerindeki derin feraset ve basîret ve nur-u hikmet, erbab-ı irfanı şaşırtmış ve hakkıyla “Bedîüzzaman” unvan-ı celilini bahşettirmiştir. Mezaya-yı âliye ve fezail-i ilmiyesiyle de din-i Muhammedînin (asm) neşrinde ve ispatında bir kemal-i tam halinde rû-nüma olmuş olan böyle bir zat elbette Seyyidü’l-enbiya Hazretlerinin (asm) en yüksek iltifatına mazhar ve en âlî himaye ve himmetine nâildir. Ve şüphesiz o Nebiyy-i Akdes’in (asm) emir ve fermanıyla yürüyen ve tasarrufuyla hareket eden ve onun envar ve hakaikine vâris ve ma’kes olan bir zat-ı kerîmü’s-sıfâttır.


====Kalbe Hitap Etmesi====
Envar-ı Muhammediyeyi (asm) ve maarif-i Ahmediyeyi (asm) ve füyuzat-ı şem’-i İlahîyi en müşa’şa bir şekilde parlatması ve Kur’anî ve hadîsî olan işarat-ı riyaziyenin kendisinde müntehî olması ve hitabat-ı Nebeviyeyi (asm) ifade eden âyât-ı celilenin riyazî beyanlarının kendi üzerinde toplanması delâletleriyle, o zat hizmet-i imaniye noktasında risaletin bir mir’at-ı mücellası ve şecere-i risaletin bir son meyve-i münevveri ve lisan-ı risaletin irsiyet noktasında son dehan-ı hakikati ve şem’-i İlahînin hizmet-i imaniye cihetinde bir son hâmil-i zîsaadeti olduğuna şüphe yoktur.


====BÜtün Latifelere Hitap Etmesi====
Üçüncü Medrese-i Yusufiyenin El-Hüccetü’z-Zehra ve Zühretü’n-Nur olan tek dersini dinleyen Nur şakirdleri namına


Ahmed Feyzi, Ahmed Nazif, Salahaddin, Zübeyr, Ceylan, Sungur, Tabancalı


Benim hissemi haddimden yüz derece ziyade vermeleriyle beraber, bu imza sahiplerinin hatırlarını kırmaya cesaret edemedim. Sükût ederek o medhi Risale-i Nur şakirdlerinin şahs-ı manevîsi namına kabul ettim.


Said Nursî


 
([[Risale:15._Şuâ#Risale-i_Nur_Nedir_ve_Hakikatler_Muvacehesinde_Risale-i_Nur_ve_Terc.C3.BCman.C4.B1_Ne_Mahiyettedirler_Diye_Bir_Takriznamedir|Şualar, 15. Şua]])
===Risale-i Nur Talebeleri ve Şahsı Manevi===
 
===Risale-i Nur ve Mahkemeler===
 
 
 
 
 
 
===Risale-i Nur'a İşaretler===
 
====Kur'an'ın İşareti====
 
Ramazan-ı şerifte Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ı okurken Risale-i Nur’a işaretleri Birinci Şuâ’da beyan olunan otuz üç âyetten hangisi gelse bakıyordum ki o âyetin sahifesi ve yaprağı ve kıssası dahi Risale-i Nur’a ve şakirdlerine kıssadan hisse almak noktasında bir derece bakıyor. Hususan Sure-i Nur’dan Âyetü’n-Nur, on parmakla Risale-i Nur’a baktığı gibi arkasındaki Âyet-i Zulümat dahi muarızlarına tam bakıyor ve ziyade hisse veriyor. Âdeta o makam, cüz’iyetten çıkıp külliyet kesbeder ve bu asırda o küllînin tam bir ferdi Risale-i Nur ve şakirdleridir diye hissettim.
 
([[Risale:25. Söz#On Birinci Şuâ Olan Meyve Risalesi’nin Onuncu Meselesi|25. Söz, Emirdağı Çiçeği]])
----
 
====Hadislerin İşaretleri====
 
====Hz. Ali'nin (ra) İşareti====
(Celcelutiiye vb)
 
====Gavs-ı Azam Abdülkadir-i Geylani'nin (kv) İşareti====
 
====Sair Evliyanın İşaretleri====


==İlgili Resimler/Fotoğraflar==
==İlgili Resimler/Fotoğraflar==
361. satır: 89. satır:
==İlgili Maddeler==
==İlgili Maddeler==


*[[Kur'an]]
*[[Tefsir]]
*[[Bediüzzaman Said Nursi]]
*[[Bediüzzaman Said Nursi]]
*[[Eski Said Dönemi Eserleri]]
*[[Eski Said Dönemi Eserleri]]
*[[Bediüzzaman'ın Telif Ettiği Eserler Listesi]]
*[[Bediüzzaman'ın Telif Ettiği Eserler Listesi]]
*[[Tefsir]]
*[[Risale-i Nur'un Telifi]]
*[[Risale-i Nur'un Neşri]]
*[[Risale-i Nur'a ve Bediüzzaman'a Manevi İşaretler]]
*[[Risale-i Nur'un ve Bediüzzaman'ın Manevi Makamı]]
*[[Mahkeme ve Hapisler]]
*[[Risale-i Nur Mesleği]]
*[[Risale-i Nur Hakkındaki İnayetler]]
*[[Risale-i Nur Tercümeleri]]
 
==Kaynakça==
==Kaynakça==

14.46, 4 Aralık 2019 tarihindeki hâli

Risale-i Nur okumak için Risale okuma ana sayfasına gidin.

Eski Said döneminde telif edilen eserler için Eski Said Dönemi Eserleri maddesine gidin.

Risale-i Nur Külliyatından Sözler

Risale-i Nur Bediüzzaman Said Nursi'nin hayatının kendi ifadesiyle Yeni Said olarak ifade ettiği döneminde telif ettiği ve Kur’an’ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle ve müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda beyan, ispat ve izah eden, her insan için en mühim mesele olan “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatleri nedir?” gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat’î bir şekilde, çekici bir üslup ve güzel bir ifade ile beyan edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin eden, asrın ihtiyaçlarına tam cevap verip aklı ve kalbi tatmin eden büyüklü küçüklü risaleler halinde yüz otuz eserden oluşan lafzî değil, manevî bir Kur'an tefsiridir.

Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Risale-i Nur Külliyatı, Risale-in Nur[1], Sirac-ün Nur[2], Sirac-üs Sürc[2], Resail-in Nur[1], Sözler[3], Resail-in Nuriye[4], Risalet-ün Nur[1], Nur Risaleleri[5], Bediül Beyan[6], Bediüzzaman[6], Resail-i Şerif

Telif Yeri ve Tarihi: 1926-1949 yılları arasında çoğunluğu Barla'da olmak üzere Kastamonu, Isparta ve Emirdağ'da ve ayrıca Eskişehir, Denizli ve Afyon hapishanelerinde telif edilmiştir.[7] Bediüzzaman hazretleri 1914-1916 yılları arasında 1. Dünya savaşının birinci senesinde harp cephesinde telif edilen İşarat-ül İ'caz'ı (30. Mektup), 1921'de İstanbul'da telif edilen Lemeat'ı (32. Mektup ve 32. Lem'a) ve 1922-1923 yıllarında İstanbul'da telif edilen Mesnevi-i Nuriye'yi de (33. Lem'a) Risale-i Nur'a dahil etmiştir.

Telif Dili: Çoğunluğu Türkçe ve bir kısmı Arapça. Farsça kısa bahisler de vardır.

İçeriği: Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar diye dört büyük kısımdan müteşekkil olup yekûnü yüz otuz risaledir.[8]

Telifiyle İlgili Diğer Bilgiler:

Risale-i Nur'dan İlgili Bahisler[değiştir]

Risale-i Nur Nedir ve Nasıl Bir Tefsirdir?[değiştir]

Kur’an’ın hakikatlerini müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve ispat eden Risale-i Nur Külliyatı, her insan için en mühim mesele olan “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatleri nedir?” gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat’î bir şekilde, çekici bir üslup ve güzel bir ifade ile beyan edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin ediyor.

Yirminci asrın Kur’an felsefesi olan bu eserler, bir taraftan teknik, fen ve sanat olarak maddiyatı, diğer taraftan iman ve ahlâk olarak maneviyatı câmi’ ve hâvi olacak Türk medeniyetinin, sadece maddiyata dayanan sair medeniyetleri geride bırakacağını da ispat ve ilan etmektedir.

Ecdadımızın bir zamanlar kalplerinde yerleşen iman ve itikad cihetiyle zemin yüzünde yüz mislinden ziyade devletlere, milletlere karşı imanından gelen bir kahramanlıkla mukabele etmesi, İslâmiyet ve kemalât-ı maneviyenin bayrağını Asya, Afrika ve yarı Avrupa’da gezdirmesi ve “Ölsem şehidim, öldürsem gaziyim.” deyip ölümü gülerek karşılayarak müteselsil düşman hâdisata karşı dayanması gibi milletçe medar-ı iftihar âlî seciyemizin bugün biz gençlerde inkişafı, vatan ve millet menfaati bakımından ve istikbalimizin selâmeti noktasından ne derece elzem olduğu malûmdur. Mutlaka her hareket ve hizmette maddî bir ücret ve şahsî menfaatler mülahaza etmek, Türk’ün millî tarihinin şeref ve haysiyeti ile kabil-i telif olamaz. Bizler ancak rıza-yı İlahî için çalışıyoruz. Bizzat hizmetinde bulunmakla aldığımız telezzüz; kardeş ve vatandaşlarımıza, İslâmiyet’e ve insaniyete yardımda bulunabilmek mazhariyetinden gelen ebedî hayatımıza ait sürur ve ümit, bizim bu babda aldığımız ve alacağımız yegâne hakiki mukabele ve ücrettir.

(Tarihçe-i Hayat, Bedîüzzaman ve Risale-i Nur)

Risale-i Nur Nasıl Bir Tefsirdir[değiştir]

Tefsir iki kısımdır.

Birisi: Malûm tefsirlerdir ki Kur’an’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarını beyan ve izah ve ispat ederler.

İkinci kısım tefsir ise: Kur’an’ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın çok ehemmiyeti var. Zahir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda dercediyorlar fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları da susturan bir manevî tefsirdir.

Risale-i Nur, sübjektif nazariye ve mütalaalardan uzak bir şekilde, her asırda milyonlarca insana rehberlik yapan mukaddes kitabımız olan Kur’an’ın hakikatlerini rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip insaniyetin istifadesine arz edilen bir külliyattır.

Risale-i Nur, Kur’an âyetlerinin nurlu bir tefsiri… Baştan başa iman ve tevhid hakikatleriyle müberhen… Her sınıf halkın anlayışına göre hazırlanmış… Müsbet ilimlerle mücehhez… Vesveseli şüphecileri ikna ediyor… En avamdan en havassa kadar herkese hitap edip en muannid feylesofları dahi teslime mecbur ediyor…

Risale-i Nur, nurlu bir külliyat… Yüz otuz eser… Büyüklü küçüklü risaleler halinde… Asrın ihtiyaçlarına tam cevap verir… Aklı ve kalbi tatmin eder… Kur’an-ı Kerîm’in yirminci asırdaki –lafzî değil– manevî tefsiri…

İspat ediyor!.. Akla gelen bütün istifhamları… Zerreden güneşe kadar iman mertebelerini… Vahdaniyet-i İlahiyeyi… Nübüvvetin hakikatini…

İspat ediyor!.. Arz ve semavatın tabakatından, melaike ve ruh bahsinden, zamanın hakikatinden, haşir ve âhiretin vukuundan, cennet ve cehennemin varlığından, ölümün mahiyet-i asliyesinden ebedî saadet ve şakavetin menbaına kadar… Akla gelen ve gelmeyen bütün imanî meseleleri en kat’î delillerle aklen, mantıken, ilmen ispat ediyor… Pozitif ilimlerin müşevviki… Riyazî meselelerden daha kat’î delillerle aklı ve kalbi ikna edip merakları izale eden bir şaheser…


Az miktarda bastırılabilen, hiçbir ticarî gaye ve zihniyetle çalışılmayarak bâyilere dahi verilmeyen bu eserlerin geliri, mütebâki eserlerin tabına hasredilecektir.

Büyük bir titizlik ve hassasiyetle üzerinde durduğumuz mühim bir husus da Risale-i Nur’un lâyık ellere geçmesi ve onun hakiki fiyatı olarak en az yirmi beş kişinin istifade etmesinin temin edilmesidir.

Bu manevî tefsir; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar diye dört büyük kısımdan müteşekkil olup yekûnü yüz otuz risaledir.

Neşrinde Çalışanlar

(Tarihçe-i Hayat, Bedîüzzaman ve Risale-i Nur)

Risale-i Nur ve Tercümanı Hakkında Bir Takrizname[değiştir]

Her asır başında hadîsçe geleceği tebşir edilen dinin yüksek hâdimleri; emr-i dinde mübtedi değil, müttebi’dirler. Yani kendilerinden ve yeniden bir şey ihdas etmezler, yeni ahkâm getirmezler. Esasat ve ahkâm-ı diniyeye ve sünen-i Muhammediyeye (asm) harfiyen ittiba yoluyla dini takvim ve tahkim ve dinin hakikat ve asliyetini izhar ve ona karıştırılmak istenilen ebâtîli ref’ ve iptal ve dine vaki tecavüzleri red ve imha ve evamir-i Rabbaniyeyi ikame ve ahkâm-ı İlahiyenin şerafet ve ulviyetini izhar ve ilan ederler. Ancak tavr-ı esasîyi bozmadan ve ruh-u aslîyi rencide etmeden yeni izah tarzlarıyla, zamanın fehmine uygun yeni ikna usûlleriyle ve yeni tevcihat ve tafsilat ile îfa-i vazife ederler.

Bu memurîn-i Rabbaniye, fiiliyatlarıyla ve amelleriyle de memuriyetlerinin musaddıkı olurlar. Salabet-i imaniyelerinin ve ihlaslarının âyinedarlığını bizzat îfa ederler. Mertebe-i imanlarını fiilen izhar ederler. Ve ahlâk-ı Muhammediyenin (asm) tam âmili ve mişvar-ı Ahmediyenin (asm) ve hilye-i Nebeviyenin (asm) hakiki lâbisi olduklarını gösterirler. Hülâsa: Amel ve ahlâk bakımından ve sünnet-i Nebeviyeye (asm) ittiba ve temessük cihetinden ümmet-i Muhammed’e (asm) tam bir hüsn-ü misal olurlar ve numune-i iktida teşkil ederler.

Bunların Kitabullah’ın tefsiri ve ahkâm-ı diniyenin izahı ve zamanın fehmine ve mertebe-i ilmine göre tarz-ı tevcihi sadedinde yazdıkları eserler, kendi tilka-yı nefislerinin ve kariha-i ulviyelerinin mahsulü değildir, kendi zekâ ve irfanlarının neticesi değildir. Bunlar, doğrudan doğruya menba-i vahiy olan Zat-ı Pâk-i Risalet’in (asm) manevî ilham ve telkinatıdır. Celcelutiye ve Mesnevî-i Şerif ve Fütuhu’l-Gayb ve emsali âsâr hep bu nevidendir. Bu âsâr-ı kudsiyeye o zevat-ı âlişan ancak tercüman hükmündedirler. Bu zevat-ı mukaddesenin, o âsâr-ı bergüzidenin tanziminde ve tarz-ı beyanında bir hisseleri vardır; yani bu zevat-ı kudsiye o mananın mazharı, mir’atı ve ma’kesi hükmündedirler.

Risale-i Nur ve Tercümanına Gelince: Bu eser-i âlîşanda şimdiye kadar emsaline rastlanmamış bir feyz-i ulvi ve bir kemal-i nâmütenahî mevcud olduğundan ve hiçbir eserin nâil olmadığı bir şekilde meşale-i İlahiye ve şems-i hidayet ve neyyir-i saadet olan Hazret-i Kur’an’ın füyuzatına vâris olduğu meşhud olduğundan onun esası, nur-u mahz-ı Kur’an olduğu ve evliyaullahın âsârından ziyade feyz-i envar-ı Muhammedîyi (asm) hâmil bulunduğu ve Zat-ı Pâk-i Risalet’in ondaki hisse ve alâkası ve tasarruf-u kudsîsi evliyaullahın âsârından ziyade olduğu ve onun mazharı ve tercümanı olan manevî zatın mazhariyeti ve kemalâtı ise o nisbette âlî ve emsalsiz olduğu güneş gibi aşikâr bir hakikattir.

Evet, o zat daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhirîne ve ledünniyat ve hakaik-i eşyaya ve esrar-ı kâinata ve hikmet-i İlahiyeye vâris kılınmıştır ki şimdiye kadar böyle mazhariyet-i ulyâya kimse nâil olmamıştır. Bu hârika-i ilmiyenin eşi aslâ mesbuk değildir. Hiç şüphe edilemez ki Tercüman-ı Nur, bu haliyle baştan başa iffet-i mücesseme ve şecaat-i hârika ve istiğna-yı mutlak teşkil eden hârikulâde metanet-i ahlâkiyesi ile bizzat bir mu’cize-i fıtrattır ve tecessüm etmiş bir inayettir ve bir mevhibe-i mutlakadır.

O zat-ı zîhavârık daha hadd-i büluğa ermeden bir allâme-i bîadîl halinde bütün cihan-ı ilme meydan okumuş, münazara ettiği erbab-ı ulûmu ilzam ve iskât etmiş, her nerede olursa olsun vaki olan bütün suallere mutlak bir isabetle ve aslâ tereddüt etmeden cevap vermiş, on dört yaşından itibaren üstadlık pâyesini taşımış ve mütemadiyen etrafına feyz-i ilim ve nur-u hikmet saçmış, izahlarındaki incelik ve derinlik ve beyanlarındaki ulviyet ve metanet ve tevcihlerindeki derin feraset ve basîret ve nur-u hikmet, erbab-ı irfanı şaşırtmış ve hakkıyla “Bedîüzzaman” unvan-ı celilini bahşettirmiştir. Mezaya-yı âliye ve fezail-i ilmiyesiyle de din-i Muhammedînin (asm) neşrinde ve ispatında bir kemal-i tam halinde rû-nüma olmuş olan böyle bir zat elbette Seyyidü’l-enbiya Hazretlerinin (asm) en yüksek iltifatına mazhar ve en âlî himaye ve himmetine nâildir. Ve şüphesiz o Nebiyy-i Akdes’in (asm) emir ve fermanıyla yürüyen ve tasarrufuyla hareket eden ve onun envar ve hakaikine vâris ve ma’kes olan bir zat-ı kerîmü’s-sıfâttır.

Envar-ı Muhammediyeyi (asm) ve maarif-i Ahmediyeyi (asm) ve füyuzat-ı şem’-i İlahîyi en müşa’şa bir şekilde parlatması ve Kur’anî ve hadîsî olan işarat-ı riyaziyenin kendisinde müntehî olması ve hitabat-ı Nebeviyeyi (asm) ifade eden âyât-ı celilenin riyazî beyanlarının kendi üzerinde toplanması delâletleriyle, o zat hizmet-i imaniye noktasında risaletin bir mir’at-ı mücellası ve şecere-i risaletin bir son meyve-i münevveri ve lisan-ı risaletin irsiyet noktasında son dehan-ı hakikati ve şem’-i İlahînin hizmet-i imaniye cihetinde bir son hâmil-i zîsaadeti olduğuna şüphe yoktur.

Üçüncü Medrese-i Yusufiyenin El-Hüccetü’z-Zehra ve Zühretü’n-Nur olan tek dersini dinleyen Nur şakirdleri namına

Ahmed Feyzi, Ahmed Nazif, Salahaddin, Zübeyr, Ceylan, Sungur, Tabancalı

Benim hissemi haddimden yüz derece ziyade vermeleriyle beraber, bu imza sahiplerinin hatırlarını kırmaya cesaret edemedim. Sükût ederek o medhi Risale-i Nur şakirdlerinin şahs-ı manevîsi namına kabul ettim.

Said Nursî

(Şualar, 15. Şua)

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]