Muhammed 19

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Önceki Ayet: Muhammed 18Muhammed SuresiMuhammed 20: Sonraki Ayet

Meali: 19- Bil ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. (Habibim!) Hem kendinin hem de mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahlarının bağışlanmasını dile! Allah, gezip dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir.

{"Dolaşılan yer" gündüzleri gidip gelinen yer veya dünya, "durulan yer" ise geceleri ikamet edilip barınılan yer veya ahiret şeklinde yorumlanmıştır.}

Kur'an'daki Yeri: 26. Cüz, 507. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Mesela فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ âyeti, o kadar vücuhu var ve o derece meratibi var ki bütün tabakat-ı evliya, bütün sülûklarında ve mertebelerinde şu âyete ihtiyaçlarını görüp ondan kendi mertebesine lâyık bir gıda-yı manevî, bir taze mana almışlar. Çünkü “Allah” bir ism-i câmi’ olduğundan esma-i hüsna adedince tevhidler, içinde bulunur. اَىْ لَا رَزَّاقَ اِلَّا هُوَ ۞ لَا خَالِقَ اِلَّا هُوَ ۞ لَا رَحْمٰنَ اِلَّا هُوَ ve hâkeza…

(25. Söz)


Yirmi İkinci Söz (Fihrist)

فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ

اَللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَىْءٍ mealinde ve tevhid-i hakiki hakkındaki yüzer âyâtın mühim bir hakikatini iki makam ile tefsir eder.

Birinci Makam: Gayet güzel ve parlak ve muhkem bir hikâye-i temsiliye ile on iki basamak hükmünde on iki bürhan ile vahdaniyet-i İlahiyeyi, o kadar kat’î bir surette ispat eder ki en mütemerrid müşrikleri de tevhide mecbur ediyor. Ve kolay fakat kuvvetli ve basit fakat parlak bir surette Vâcibü’l-vücud’un vücudunu ve vahdetini ve ehadiyetini bütün sıfât ve esmasıyla ispat eder.

İkinci Makamı ise: Hakikat-i tevhidi ve tevhid-i hakikiyi, on iki lem’a namıyla hikâye-i temsiliyenin perdesi altında on iki bürhan-ı bâhire ile vahdaniyet-i İlahiyeyi ispat etmekle beraber, evsaf-ı celaliye ve cemaliye ve kemaliyesini vahdaniyet içinde ispat ediyor. O Lem’alardaki deliller o kadar kat’îdir ki hiçbir şüphe yeri kalmıyor. Ve o kadar küllîdirler ki mevcudat adedince, belki zerrat sayısınca marifetullaha pencereler açıyor. Ve onun ile Vâcibü’l-vücud’un vücudunu, umum sıfât ve esmasıyla en muannidlere karşı ispat ediyor.

(Fihrist, Sözler)


Hem Kur’an’ın içinde öyle bir göz var ki bütün kâinatı görür, ihata eder ve bir kitabın sahifeleri gibi kâinatı göz önünde tutar, tabakatını ve âlemlerini beyan eder. Bir saatin sanatkârı nasıl saatini çevirir, açar, gösterir, tarif eder; Kur’an dahi elinde kâinatı tutmuş, öyle yapıyor. İşte şöyle bir Kur’an-ı Azîmüşşan’dır ki فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ der, vahdaniyeti ilan eder.

(19. Mektup)


Hem getirdiği dine herkesten ziyade itaati ve Hâlık’ına karşı herkesten ziyade ubudiyeti ve menhiyata karşı herkesten ziyade takvası, kat’iyen gösterir ki o, Sultan-ı ezel ve ebed’in mübelliğidir, elçisidir ve o Mabud-u Bi’l-hakk’ın en hâlis abdidir ve kelâm-ı ezelînin tercümanıdır.

Şu on beş adet esasların neticesi şudur ki: Mezkûr evsaf ile muttasıf şu zat; bütün kuvvetiyle, bütün hayatında mükerreren ve mütemadiyen فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ der, vahdaniyeti ilan eder.

(19. Mektup)


فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ âyetinin bir muhteşem nüktesiyle meşhur bir kasem-i Nebevînin işaretiyle ve ilhamıyla hissettiğim gayet güzel ve çok şirin ve nihayet derecede latîf üç meyve-i tevhid ve üç muktezîsi ve üç hüccetine dair bir nüktedir.

İşte Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm yemin ettiği vakit, en çok istimal ve tekrar ile her zaman ferman ettiği şu وَالَّذٖى نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهٖ kasemidir. Ve bu kasem gösteriyor ki şecere-i kâinatın en geniş dairesi ve en müntehası ve nihayatı ve teferruatı dahi Zat-ı Vâhid-i Ehad’in kudretiyle ve iradesiyledir. Çünkü mahlukatın en müntehab ve en müstesnası olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın nefsi, kendi kendine mâlik olmazsa ve ef’alinde serbest bulunmazsa ve harekâtı başka bir ihtiyara bağlı ise elbette hiçbir şey, hiçbir şe’n, hiçbir hal, hiçbir keyfiyet –cüz’î olsun küllî olsun– o muhit iktidarın, o şâmil ihtiyarın daire-i tasarrufunun haricinde olamaz.

Evet, bu çok manidar kasem-i Muhammedî’nin (asm) ifade ettiği gayet muazzam ve muhit bir tevhid-i rububiyettir. Ve bu tevhidin ispatına dair yüz belki bin bâhir bürhanlar, Siracünnur olan Risale-i Nur’da beyan edildiğinden bu hakikat-i âliyenin tafsilat ve ispatını ona havale ederek bu İkinci Şuâ’da muhtasar üç makam içinde bu çok ehemmiyetli hakikat-i imaniyenin birinci makamında, gayet latîf ve tatlı ve çok kıymettar ve nurlu, hadsiz semerelerinden üç küllî meyvelerini gayet muhtasar bir surette beyanla, o meyvelere benim kalbimi sevk eden zevklerime ve hislerime işaret edilecek. İkinci Makam’da ise bu kudsî hakikatin üç küllî muktezîsi ve esbab-ı mûcibesi beyan edilir ve o üç muktezî üç bin muktezîlerin kuvvetindedirler. Ve Üçüncü Makam’da, o hakikat-i tevhidiyenin üç alâmetleri zikredilecek ve o üç alâmet, üç yüz alâmet ve emare ve delil kuvvetindedirler.

(2. Şua)


(Hulusi Bey’in fıkrasıdır.)

...

Zühre, Habbe, Katre ve Zeyli’nin Arabî bir nüshası bu fakire ihda buyurulmuş, bir gün tercümesinin de yapılacağına işaret olunmuştu. Demek, zamanı geldi ve benim gibi Arabî bilmeyen kardeşlerin manevî arzuları, Zühre’nin tercümesine vesile oldu. Çok muhtasar olarak duygularımı arz edeceğim:

Birinci Nota: فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ kelime-i tevhidi ile Mabud-u Hakiki’ye bağlanmalı.

İkinci Nota: اَللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ وَ لِلّٰهِ الْحَمْدُ tekbir-i ekberi ile kibriya ve azamet sahibi ancak Allahu Zülcelali ve’l-kemal olduğunu…

Üçüncü Nota: كُلُّ شَىْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ nass-ı azîmi ile madem her şey helâk olacak, ey zayıf insan! Bundan senin, şemse nisbeten bir zerre bile olmayan hayatının da hissesi olduğunu anla, aklını başına topla, yaratılışındaki hikmeti düşün, haddini bil, ömr ü hayatını, sana saadet-i ebediyeyi temin edecek şeylerle geçir hakikatini…

Dördüncü Nota: كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ

قُلْ يُحْيٖيهَا الَّذٖٓى اَنْشَاَهَٓا اَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلٖيمٌ gibi âyetlerle müeyyed olduğu üzere ba’de’l-mevt ثُمَّ نُفِخَ فٖيهِ اُخْرٰى فَاِذَاهُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ âyetinin sırrı zahir olacak ceza ve hesap gününde, Mâlik-i Yevmi’d-din’in huzurunda, mahlukat ve mevcudatın en kıymettarı olan insanın aynen halk olunarak bulundurulacağını…

Beşinci Nota: Avrupa’nın surî medeniyetinin hakaik-i Kur’aniye ile butlanını وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنٖينَ âyetinin bir muhavere şeklinde tedrisini…

Altıncı Nota: اِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ

كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَلٖيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثٖيرَةً gibi âyetlerle hem iman tacını giyen hizbullahın galebesini ve hem zahir insan suretinde halk olunan müşrikînin ve onların bir nev’i olan, her şeyi inkâr edenlerin Kur’an nazarındaki kıymetlerini…

Yedinci Nota: وَلَا تَنْسَ نَصٖيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا

اِنَّ اللّٰهَ يَاْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ

وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰى gibi âyâtın manasını hatırlattığını…

Sekizinci Nota: Sonunda zikrolunan dört âyet-i celilenin bir nevi tefsiri…

Dokuzuncu Nota: Bugünün Dokuzuncu Söz’ünün bir çekirdeği olduğunu…

Onuncu Nota: Marifetullaha yol açacak, bid’aların kesreti zamanında Risale-i Nur unvanını alacak ve en evvel “Ey ehl-i iman! Öldükten sonra dirilmek var, ceza ve hesap günü var, uyanın!” hitabı ile mevki-i intişara konulacak olan Onuncu Söz’e mahfî işaret ettiğini…

On Birinci Nota: On Bir, On İki, On Üç, On Dördüncü Sözler gibi Kur’an’dan fazlaca bahseden Nur risalelerine, bilhassa bunlar arasında parlak bir mevkii işgal eden Yirmi Beşinci Söz’ün geleceğine îma eylediğini…

On İkinci Nota: Bütün Müslümanlara, muhtelif tarîkatlarda sülûk ile kazanılacak neticeye, acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür tarîkında besmele olacak bir ders verdiğini…

On Üçüncü Nota: Yirmi Altıncı Söz’ü اِنْ اَجْرِىَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ âyetlerini, مَنْ عَرَفَ نَفْسَهُ فَقَدْ عَرَفَ رَبَّهُ hadîsini, Birinci Söz’ü, mecazî muhabbetteki makul dereceyi göstererek taklitten tahkike geçmek lüzumunu…

On Dördüncü Nota: Çok mühim ve pek nurlu bir eser olan Yirminci Tevhid Mektubunu…

On Beşinci Nota: Üç meselesi ile Kur’an’daki emir ve nehyin ne kadar yerinde olduklarını ve şeriat-ı Ahmediye desatirinin ne kadar makul ve mantıkî esaslara istinad ettiğini ayân beyan göstermektedir.

Çok kusurlu ve âciz talebeniz aldığı feyizleri ancak metindeki yazıları tekrarla ifade edebilir. Hatayı azaltmak için sözü itnaba düşürmemek daha makul düşüncesiyle, maruzatımı kısa kesmeyi daha faydalı görüyorum.

Hulusi

(Barla Lahikası)


Ve öyle bir Furkan-ı Hakîm’dir ki bütün enbiya kitaplarının tasdiklerine mazhardır.

Ve öyle bir Furkan-ı Hakîm’dir ki bütün akıllar ve kalpler, hükümlerini kabul ve tasdike icma ettikleri ve cihat-ı sittesinden nur-efşan bir kitaptır.

Ve öyle bir Furkan-ı Hakîm’dir ki mazhar-ı vahiy olan resullerce, mahz-ı vahiydir. Ehl-i keşif ve ilhamca ayn-ı hidayettir. Maden-i iman ve mecma-ı hakaiktir. Hükümleri delail-i akliye ile müeyyed ve fıtrat-ı selimenin şehadetiyle musaddaktır. Lisanü’l-gayb olup âlem-i şehadette nev-i beşeri فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ ile tevhide emir ve davet ediyor.

(Katre, Mesnevi-i Nuriye)


Ve keza فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ hakikati مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ ı istilzam ediyor. مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ da imanın beş rüknünü tazammun ettiği gibi sıfat-ı rububiyete de mazhar ve mir’attır. Bu sırra binaendir ki مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ imanın mizan ve terazisinde لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ ile karin ve muvazi olmuştur. Nübüvvet, sıfat-ı rububiyete nâzır ve mazhar olduğundan umumî bir câmiiyete mâliktir. Velayet ise hususi ve cüz’îdir. Aralarındaki nisbet رَبُّ الْعَالَمٖينَ ile رَبّٖى arasındaki nisbet gibidir ki birisinde izafe umumîdir, ötekisinde hususidir. Veya arzdan arşa olan mi’racla secdedeki mi’rac arasında veya arş ile kalp arasındaki nisbet gibidir.

(Katre, Mesnevi-i Nuriye)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]