Cengiz Han

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
11.24, 1 Temmuz 2021 tarihinde Turker (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 19923 numaralı sürüm
(fark) ← Önceki sürüm | Güncel sürüm (fark) | Sonraki sürüm → (fark)

Cengiz Han, torunu Hülagü gibi İslam deccallerinden olup Moğol İmparatorluğunun kurucusu ve ilk hükümdarıdır. Zalim bir hükümdar olup âlem-i İslâma zarar veren en dehşetli fitnelerden birisini çıkarmıştır. Küçük yaşta babasını kaybedip zor bir hayat geçirdi. Orta Asya'daki kabileleri tek bayrak altında toplayıp büyük bir imparatorluk kurdu. Harzemşahlar devletini yıkarak Horasan, Nişabur gibi İslam beldelerinde yüz binlerce müslümanı vahşice öldürdü. Çağdaşı olan İbnü’l-Esîr, Hz. Âdem’den o zamana kadar insanlığın mâruz kaldığı en büyük felâketin Moğol istilâsı olduğunu söyler. Hangi dine mensup olursa olsun âlim ve zâhidlere iyi davranır, onları himaye ederdi. Zanaatkara dokunmazdı. Cengiz Han yasaları gerektiğinde çok acımasız bir şekilde uygulanırdı. Cinayet, soygun, tasarlanmış yalan, zina, cinsel sapıklıklar, büyü ile kötülük yapmak, çalınmış bir malı saklamak gibi suçların cezası idamdı.[1]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Timuçin

Doğum Yeri ve Tarihi: Deli-ün Boldok, Doğu Sibirya, 15 Zilkade 549 (21 Ocak 1155)

Vefat Yeri ve Tarihi: Ağustos 1227[1]

Kabrinin Yeri: Belli değildir

Eserleri[değiştir]

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Nasıl bu sure, beş cümlesinden dört cümlesi ile bu asrımızın dört büyük şerli inkılablarına ve fırtınalarına mana-yı işarî ile bakar; aynen öyle de dört defa tekraren مِنْ شَرِّ –şedde sayılmaz– kelimesiyle âlem-i İslâm’ca en dehşetli olan Cengiz ve Hülâgu fitnesinin ve Abbasî Devleti’nin inkıraz zamanının asrına, dört defa mana-yı işarî ile ve makam-ı cifrî ile bakar ve parmak basar.

(Şualar, 11. Mesele)


Hem –nakl-i sahih-i kat’î ile– ferman etmiş:

وَيْلٌ لِلْعَرَبِ مِنْ شَرٍّ قَدِ اقْتَرَبَ

deyip Cengiz ve Hülâgu’nun dehşetli fitnelerini ve Arap Devlet-i Abbasiye’sini mahvedeceklerini haber vermiş. Haber verdiği gibi çıkmış.

(Mektubat, 19. Mektup, 5. İşaret)


Üçüncü taife olan ihtiyarlar, bir sülüs teşkil ediyor. Bunlar kabre yakınlaşıyorlar, ölüme yaklaşıyorlar, dünyadan uzaklaşıyorlar, âhirete yanaşıyorlar. Böylelerin menfaati ve nuru ve tesellisi, Hülâgu ve Cengiz gibi zalimlerin gaddarane sergüzeştlerini dinlemesinde midir? Ve âhireti unutturacak, dünyaya bağlandıracak, neticesiz, manen sukut, zahiren terakki denilen şimdiki nevi hareketinizde midir? Ve uhrevî nur, sinemada mıdır? Ve hakiki teselli, tiyatroda mıdır?

(Mektubat, 29. Mektup, 6. Risale, 4. Desise)


O tarihten üç yüz sene sonraya kadar o galebe devam ile beraber, perde altında yine o ehl-i dalalet fırkaları, siyaset yoluyla Hülâgu Cengiz fitnesini İslâmların başına getirdiler. Bu fitneden hem hadîs hem Hazret-i Ali radıyallahu anh sarîh bir surette aynı tarihiyle işaret ediyorlar.

(Şualar, 13. Şua)


Yani uzun zaman beş yüz sene kadar hilafet-i Abbasiye vücuda gelecek, devam edecek. Sonra Cengiz, Hülâgu denilen üç Deccal’dan birisi o saltanat-ı hilafeti mahvedecek; deccalane, İslâm içinde hükûmet sürecek. Demek, İslâm içinde müteaddid hadîslerde üç Deccal geleceğine zahir bir delildir. Bu hadîsteki ihbar-ı gaybî, kat’î iki mu’cizedir:

Biri; hilafet-i Abbasiye vücuda gelecek, beş yüz sene devam edecek.

İkincisi de sonunda en zalim ve tahripçi Cengiz ve Hülâgu namındaki bir Deccal eliyle inkıraz bulacak.

(Şualar, 14. Şua)


Âlem-i İslâm için en dehşetli asır altıncı asır ile Hülâgu fitnesi ve on üçüncü asrın âhiri ve on dördüncü asır ile Harb-i Umumî fitneleri ve neticeleri olduğu münasebetiyle bu cümle makam-ı ebcediyle altıncı asra ve evvelki cümle gibi اَلْعَزٖيزِ الْحَمٖيدِ kelimeleri ile bu asra, Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamid devirlerine îma eder.

Hem sâbık âyetlerde ise Resaili’n-Nur’un ikinci ismine tevafukla işaret eden umum o âyetler, dehşetli asır olan Hülâgu ve Cengiz asrına dahi îma ederler. Hattâ o âyetlerin hem o asra hem bu asra îmaları içindir ki Hazret-i Ali (ra) Ercuze’sinde ve Gavs-ı A’zam (ra) Kaside’sinde Resaili’n-Nur’a kerametkârane işaret ettikleri vakit hem o asra hem şu asra bakıp hiddetle işaret etmişler.

(Şualar, 1. Şua, 29. Ayet)


Hem istikbal, yani vefatından sonra onun haber verdiği hâdiseler pek çoktur ve çok nevileri var. Birisi, Âl-i Beyt’ine ve ashabına ve fütuhat-ı İslâmiyeye ait ihbarat-ı gaybiyesidir ki Zülfikar’da Mu’cizat-ı Ahmediye kısmında nakl-i sahih ile seksen vakıanın aynen haber verdiği gibi çıkması; mesela, Hz. Osman (ra) mushaf okurken, Hz. Hüseyin (ra) Taff’da yani Kerbelâ’da şehit edilmeleri ve Şam ve İran ve İstanbul’un fetihleri ve Abbasî Devleti’nin zuhuru ve Cengiz ve Hülâgu onu mağlup ve mahvetmesi gibi seksen ihbar-ı gaybî mu’cizatı nakl-i sahih ile ve tarih ve siyer kitaplarına istinaden tafsilen yazması gibi ihbar-ı gaybînin sair nevileriyle ve Muhammed’in (asm) hakkaniyetine delâlet eden pek çok vakıat-ı istikbaliye ile zaman-ı istikbal dahi kuvvetli ve küllî bir surette risalet-i Muhammediyeye (asm) ve sadıkıyetine şehadet eder demektir.

(Şualar, 15. Şua, 3. Kısım, 2. İşaret)


İşte o zat, o telkinattan sonra geçen ramazanda bir gün, bana Hülâgu ve Cengiz vakıalarını okutmak için gösterdi. “Aman bunları oku!” dedi. Ben kemal-i taaccüb ve hayretten dedim: “Kardeşim sen divane mi oldun? Benim Delail-i Hayrat’ı okumaya vaktim yok. Böyle ezlemlerin sergüzeşte-i zalimanelerini, bu ramazan-ı şerifte bana okutmak hissini nereden kaptın?” dedim. Haftada iki defa yanıma gelen o has dostumu, iki ayda bir defa daha göremedim. Fakat hakkında inayet vardı, o halden kurtuldu.

(Barla Lahikası)


İşte Hazret-i Alî radıyallâhü anhın bir kerâmet-i bâhiresi ki, ken­dinden beş yüz sene sonra gelen ve Arab Devlet-i Abbâsiyesini mahveden ve hadsiz kütüb-ü İslâmiyeyi nehr-i Fırât’a döken ve A‘râbı gayet zâlimâne katleden Hülâgū vâkıa-i meşhûresini haber veriyor. Çünki meşhur olan karın, kırk sene değil, o zamanın ıstılâhınca ağleb-i ömür olan altmış seneden ibârettir. Çünki bir devir altmış senede değişir.

Bu sûretle İmâm-ı Alî radıyallâhü anhın hicretten otuz sene sonra Kûfe’de yazdığı bu Ercûze’deki dokuz def‘a altmış, otuza ilâve edilse beş yüz yetmiş oluyor ki, Cengiz’in ve Hülâgū’nun hücum ve tahrîbât zamanıdır.

(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 18. Lema)


Mesela, bir zaman İslâm’ın büyük bir kahramanı Celaleddin-i Harzemşah’a demişler: “Cengiz’e karşı muzaffer olacaksın.” O demiş: “Vazifemiz cihad etmektir. Bizi galip etmek vazife-i İlahiyedir. Ona karışmam.” Sizin şimdiye kadar sarsılmadan hâlis hizmetinizin delâletiyle, siz de bu kahramana iktida etmişsiniz. Binden bir iki adam sizden kabul etse yine sarsılmamak gerektir. Bazen bir iki adam, bine mukabil geliyor.

(Emirdağ Lahikası 2)


Meşhurdur ki bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz’in ordusunu müteaddid defa mağlup eden Celaleddin-i Harzemşah, harbe giderken vüzerası ve etbaı ona demişler: “Sen muzaffer olacaksın, Cenab-ı Hak seni galip edecek.” O demiş: “Ben Allah’ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım, Cenab-ı Hakk’ın vazifesine karışmam; muzaffer etmek veya mağlup etmek onun vazifesidir.” İşte o zat bu sırr-ı teslimiyeti anlamasıyla, hârika bir surette çok defa muzaffer olmuştur.

(Lemalar, 17. Lema, 13. Nota)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]

  1. 1,0 1,1 İslam Ansiklopedisi, Cengiz Han maddesi