Celal Bayar
Mahmut Celaleddin Bayar ya da Celal Bayar Türkiye'nin üçüncü cumhurbaşkanıdır. Meclis-i Mebusan üyeliği, Cumhuriyet döneminde iktisat bakanlığı, Mustafa Kemal Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde başbakanlık yapmıştır. İttihat ve Terakki cemiyetinin Bursa şubesinde rehber olarak görev aldı. 31 Mart Olayı başlayınca Bursa'dan Hareket Ordusu'na katılmak üzere bir gönüllü birliği oluşturdu. Kurtuluş Savaşında Galip Hoca takma adıyla kuvayı milliye saflarında yer aldı ve Akhisar cephesi alay komutanlığına getirildi. TBMM'de Bursa milletvekili olarak Mustafa Kemal'in yakın çevresinde çalıştı. 1920-1950 yılları arasında milletvekilliği yaptı. Mustafa Kemal'in direktifiyle Yeşil Ordu Cemiyeti ve resmî Türkiye Komünist Fırkasında yöneticilik yaptı. Türkiye İş Bankasını kurdu ve 1932'ye kadar genel müdürlüğünü yaptı. Atatürk'ün ekonomi politikalarında büyük etkisi oldu. Köprülü, Menderes ve Koraltan ile beraber 7 Ocak 1946'da Demokrat Parti'yi (DP) kurdu ve partinin genel başkanlığına seçildi. 22 Mayıs 1950'de cumhurbaşkanı seçildi. 27 Mayıs 1960 darbesiyle görevden alındı, yargılandı ve idama mahkûm edildi. 1966'da sağlık durumu gerekçe gösterilerek Cumhurbaşkanı tarafından affedildi.[1]
Şahsi Bilgiler[değiştir]
Diğer İsimleri: Galip Hoca
Doğum Yeri ve Tarihi: Umurbey, Gemlik, Bursa, 16 Mayıs 1883[1]
Vefat Yeri ve Tarihi: İstanbul, 22 Ağustos 1986[1]
Kabrinin Yeri: Bursa, Gemlik ilçesi, Umurbey mahallesi.
Bediüzzaman Said Nursi ile Görüşmeleri[değiştir]
Bediüzzaman İstiklâl Harbi'nde 8 ay kadar Ankara kaldığında Celal Bayar onunla Ankara'da görüşmüş, görüşmelerinde Üstad Bayar'a namaz kılıp kılmadığını sormuş. Bayar kılmadığını söyleyince Üstad namazın ehemmiyetinden bahsetmiş, Bayar da "İnşaallah kılarız efendim" diye cevap vermiştir.[2]
Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]
Celal Bayar
Reisicumhur
Zatınızı tebrik ederiz. Cenab-ı Hak sizi İslâmiyet ve vatan ve millet hizmetinde muvaffak eylesin.
Nur talebelerinden ve onların namına Said Nursî
Üstadımızın Tebrik Telgrafına Reisicumhur Celal Bayar’ın Telgrafla Verdiği Cevaptır
Bedîüzzaman Said Nursî
Emirdağ
Samimi tebriklerinizden fevkalâde mütehassis olarak teşekkürler ederim.
Celal Bayar
Reisicumhur Celal Bayar Ve Heyet-i Vükelasına, Ankara
Biz Nur talebeleri yirmi senedir emsalsiz bir tazip ve işkencelere hedef olmuşuz. Sabrettik tâ Cenab-ı Hak sizi imdadımıza gönderdi. O işkencelerin sebebini on beş senedir üç mahkeme hakiki ve kanunî olarak yüz otuz kitap ve bin mektubatta bulamadıklarına, Mahkeme-i Temyizle Denizli Mahkemesini şahit gösteriyoruz. Otuz seneden beri ben siyaseti terk etmiştim. Bu defa birkaç gün zarfında Ahrarların başına geçip milletin mukadderatına sahip çıkması sebebiyle Reisicumhuru ve Heyet-i Vekileyi tebrik ile beraber bir hakikati ifşa ediyorum, şöyle ki:
Bize hücum eden ve mahkemelerde tazip edenler demişler: “Bu Nur talebelerinin dini siyasete âlet etmek ihtimalleri var, belki de ediyorlar.”
Biz de o zalimlere karşı müdafaatlarımızdaki binler hüccet ile demişiz ve diyoruz ki: Biz, dini siyasete âlet değil belki rıza-yı İlahîden başka hiçbir şeye hattâ dünyaya ve saltanata âlet etmemek bizim esas mesleğimiz olduğundan, düşmanlarımızca da tahakkuk etmiş ki:
Üç senedir üç çuvaldan ziyade dosyalarımızı garazkârane tetkik ettikleri halde, bizi mahkûm edemiyorlar. Verdikleri keyfî ve vicdanî hükümlerine de bir bahane bulamıyorlar ki Temyiz o hükmü bozdu. Evet, biz dini siyasete âlet değil belki vatan ve milletin dehşetli zararına siyaseti mutaassıbane dinsizliğe âlet edenlere karşı; bizim siyasete bakmamıza mecburiyet-i kat’iye olduğu zaman, vazifemiz siyaseti dine âlet ve dost yapmaktır ki üç yüz elli milyon kardeşlerin uhuvvetini bu vatandaki kardeşlere kazandırmaya sebep olsun.
Elhasıl: Bize işkence edenler, siyaseti asabiyetle dinsizliğe âlet etmelerine mukabil; biz de siyaseti dine âlet ve dost yapmakla bu vatan ve milletin saadetine çalışmışız.
Said Nursî
Kardeşlerim; ben bunu böyle münasip gördüm, sizlerin meşveretine havale ediyorum.
Nurculara ehemmiyetli bir müjde!
Evvela: Kırk seneden beri takip ettiğim ve Sultan Reşad’ın yirmi bin altın ve eski müstebitler hükûmetinin Millet Meclisinde yüz altmış üç mebusun imzasıyla yüz elli bin banknotu küşadı için tahsisat verdikleri hem âlem-i İslâm’ın hem şarkın hem bu milletin en mühim bir işi olan Van vilayetinde Camiü’l-Ezher gibi bir İslâm dârülfünunu ve büyük üniversitesi olan Medresetü’z-Zehranın yapılması lüzumunu yeni hükûmetin reisi de anlamış ki büyük memleket işleri içinde sizlere müjde olarak gönderdiğim aşağıdaki haberi vermiş. Fiilen yapılmasa dahi bu mananın anlaşılması büyük bir fâl-i hayırdır.
İşte Mecliste Reisicumhur büyük işler sırasında ehemmiyetli nutkunda bu gelen fıkrayı söylemiş. Van havalisinde Doğu Üniversitesinin kurulması için Maarif Vekaletinin tetkikatına giriştiğini söyleyen Celal Bayar demiştir ki: “Doğu vilayetlerimizden olan Van’da böyle bir irfan müessesesinin kurulması için bütün müşkülat iktiham olunmalı ve önümüzdeki bütçe yılında işe başlanmalıdır.” demiştir. Demek, Tarihçe-i Hayatı takdim eden genç üniversiteliler bir derece Nur Risalelerinin kıymetini reise ihsas etmişler.
Sâniyen: Reisicumhurun bu çok ehemmiyetli fıkrası, Risale-i Nur’un bu memlekette ve bu vatanda ettiği ve edeceği çok kıymettar hizmetlerinin anlaşıldığına bir emaredir. Ve Nurcuların bütün çektikleri zahmet ve Nur’un müsadereleri bu büyük neticeye vesile olması cihetiyle şekva değil, şükretmelidir.
Hem Yeni Sabah gazetesi yazdığı gibi Medresetü’z-Zehrayı Doğu Üniversitesi namıyla büyük bir İslâm dârülfünunu, Reisicumhur tabiriyle “Her müşkülatı iktiham edip onun yapılmasına çalışacaklarını” haber aldık. İnşâallah kırk senedir takip ettiğimiz mühim bir maksadımızı, vatan ve milletin menfaati için yapmaya mecbur olacaklar.
Râbian: Madem Reisicumhur gayet mühim mesail-i siyasiye içinde Şark Üniversitesini en ehemmiyetli bir mesele yapıp hattâ hârika bir tarzda altmış milyon liranın o üniversiteye sarfı için bir kanun çıkarmak derecesinde fevkalâde bir hizmet ile medresenin medar-ı iftiharı ve kendisine büyük bir şeref verdiren bu medrese-i İslâmiyeye, eski hocalık hissiyatıyla başlaması, bütün Şark hocalarını minnettar etmiş. Ve şimdi Orta Şark’ta sulh-u umumînin temel taşı ve birinci kalesi olan bu üniversiteyi yine mesail-i azîme-yi siyasiye içinde yeniden nazara alması; elbette bu vatan, bu devlete, bu millete bu azîm faydalı hizmeti netice verecek. Ulûm-u diniye o üniversitede esas olacak. Çünkü hariçteki kuvvet tahribatı manevîdir, imansızlıkladır. O manevî tahribata karşı atom bombası ancak manevî cihetinde maneviyattan kuvvet alıp o tahribatı durdurabilir.
Hem de “İnna A’tayna”nın sırrı kısmen tahakkuk etmiş. Çünkü Süfyaniyetin dört rüknünden en kuvvetlisi ve dehşetlisi bütün bütün çekildi. Kabir altında azap çekiyor. Ve en büyüğü dahi alâkası bilfiil çekilmiş. Mason komitesinin mahkûmu ve âleti olup azabıyla meşguldür. Yalnız onun gölgesi hükmediyor. İleri tecavüz etmemekle beraber kısmen geriliyor. Bâki kalan iki şahıs ise ellerinden gelse tamire çalışacaklar.
Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]
İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]
İlgili Maddeler[değiştir]
- Mustafa Fevzi Çakmak: Cumhuriyetin ilanından sonraki gayr-ı İslamî icraatlarda Erkan-ı Harp Reisi olarak büyük pay sahibi ve Süfyaniyetin dört rüknünden biri olan mason komitesi reisi.
- İsmet İnönü: Cumhuriyetin ilanından sonraki gayr-ı İslamî icraatlarda önce başbakan, daha sonra Cumhurbaşkanı olarak büyük pay sahibi ve Süfyaniyetin dört rüknünden biri olan mason komitesi reisi.
- Mustafa Kemal Atatürk: Cumhuriyetin ilanından sonraki gayr-ı İslamî icraatlarda Cumhurbaşkanı olarak en büyük pay sahibi ve Süfyaniyetin dört rüknünden biri olan mason komitesi reisi.