Buğday

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
21.00, 26 Temmuz 2024 tarihinde Turker (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 45676 numaralı sürüm (→‎İlgili Maddeler)
(fark) ← Önceki sürüm | Güncel sürüm (fark) | Sonraki sürüm → (fark)

Buğday insan için önemli bir karbonhidrat ve bitkisel protein kaynağı olan ve dünyada ekilip yetiştirildiği alanı diğer tüm gıda ürünlerinden daha fazla olan tek yıllık bir bitkidir. Arkeolojik kayıtlara göre ilk olarak MÖ 9600 civarında Bereketli Hilal bölgelerinde yetiştirilmeye başlanmıştır. Dünya buğday ticareti diğer tüm tarım ürünlerinin toplamından daha fazladır. Bugünkü sınıflandırmaya göre 7 tür ve 20 varyetesi vardır. Genellikle çiftçiler tarlalarına ektikleri buğdayın hangi varyete olduğunu tam olarak bilmezler. Bediüzzaman buğday tanesi kadar bir çam çekirdeğinin koca bir çam ağacı gibi bir yükü ancak Allah'a intisab ederek omuzuna alabileceğini ve bunun Allah'ın kudretini gösterdiğini; Allah'ın insanın geçmiş tarihçe-i hayatını buğday tanesi küçüklüğündeki kuvve-i hâfızasında yazdığını; buğday türlerindeki tevafuğun kör tesadüfün işi olmadığını beyan eder. Ayrıca felsefe-i beyan nazara alınmaz ise belâgatın hurafat gibi, hayal gul gibi sâmi’e hayretten başka bir fayda vermediğini anlatırken her danenin mahsus bir sümbülü olduğunu ve buğdayın ağaç kadar sümbüllenmediğini misal verir.[1]

Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Triticum aestivum ve diğer Triticum türleri

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Allah'a İntisabla Buğday Tanesi Kadar Çam Çekirdeğinden Dağ Gibi Çam Ağacının Çıkması[değiştir]

Tahavvülat-ı zerrat; Nakkaş-ı Ezelî’nin kalem-i kudreti, kitab-ı kâinatta yazdığı âyât-ı tekviniyenin hengâmındaki ihtizazatı ve cevelanıdır. Yoksa maddiyyun ve tabiiyyunların tevehhüm ettikleri gibi tesadüf oyuncağı ve karışık, manasız bir hareket değildir. Çünkü bütün mevcudat gibi zerreler ve her bir zerre, mebde-i hareketinde “Bismillah” der. Çünkü nihayetsiz, kuvvetinden fazla yükleri kaldırır ve buğday tanesi kadar bir çekirdeğin koca bir çam ağacı gibi bir yükü omuzuna alması gibi…

(30. Söz)


İşte şu kâinata nazar-ı hikmetle bakıldığı vakit, azîm bir şecere manasında görünür. Ve şecerenin nasıl dalları, yaprakları, çiçekleri, meyveleri vardır. Şu şecere-i hilkatin de bir şıkkı olan âlem-i süflînin; anâsır dalları, nebatat ve eşcar yaprakları, hayvanat çiçekleri, insan meyveleri hükmünde görünür. Sâni’-i Zülcelal’in ağaçlar hakkında cari olan bir kanunu, elbette şu şecere-i a’zamda da cari olmak, mukteza-yı ism-i Hakîm’dir. Öyle ise mukteza-yı hikmet, şu şecere-i hilkatin de bir çekirdekten yapılmasıdır. Hem öyle bir çekirdek ki âlem-i cismanîden başka, sair âlemlerin numunesini ve esasatını câmi’ olsun. Çünkü binler muhtelif âlemleri tazammun eden kâinatın çekirdek-i aslîsi ve menşei, kuru bir madde olamaz.

Madem şu şecere-i kâinattan daha evvel, o neviden başka şecere yok. Öyle ise ona menşe ve çekirdek hükmünde olan mana ve nur, elbette yine şecere-i kâinatta bir meyve libasının giydirilmesi, yine Hakîm isminin muktezasıdır. Çünkü çekirdek daima çıplak olamaz. Madem evvel-i fıtratta meyve libasını giymemiş. Elbette, âhirde o libası giyecektir.

Madem o meyve insandır. Ve madem insan içinde sâbıkan ispat edildiği üzere, en meşhur meyve ve en muhteşem semere ve umumun nazar-ı dikkatini celbeden ve arzın nısfını ve beşerin humsunun nazarını kendine hasreden ve mehasin-i maneviyesi ile âlemi, ya nazar-ı muhabbet veya hayretle kendine baktıran meyve ise Zat-ı Muhammediye aleyhissalâtü vesselâmdır. Elbette kâinatın teşekkülüne çekirdek olan nur, onun zatında cismini giyerek en âhir bir meyve suretinde görünecektir.

Ey müstemi! Şu acib kâinat-ı azîme, bir insanın cüz’î mahiyetinden halk olunmasını istib’ad etme. Bir nevi âlem gibi olan muazzam çam ağacını, buğday tanesi kadar bir çekirdekten halk eden Kadîr-i Zülcelal, şu kâinatı “Nur-u Muhammedî”den aleyhissalâtü vesselâm nasıl halk etmesin veya edemesin?

(31. Söz)


İşte وَلِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى eğer her mahluk, her zerre doğrudan doğruya Vâhid-i Ehad’e isnad edilse ve onlar ona intisap etseler; o vakit o intisap kuvvetiyle ve seyyidinin havliyle, emriyle; karınca, Firavun’un sarayını başına yıkar, baş aşağı atar. Sinek, Nemrut’u gebertip cehenneme atar. Bir mikrop, en cebbar bir zalimi kabre sokar. Buğday tanesi kadar çam çekirdeği, bir dağ gibi bir çam ağacının destgâhı ve makinesi hükmüne geçer. Havanın zerresi, bütün çiçeklerin, meyvelerin ayrı ayrı işlerinde, teşekkülatlarında muntazaman, güzelce çalışabilir. Bütün bu kolaylık, bilbedahe memuriyet ve intisaptan ileri geliyor.

(20. Mektup)


Nasıl ki karınca, o memuriyet cihetiyle Firavun’un sarayını harap ediyor. Sinek o intisap ile Nemrut’u gebertiyor. Ve o intisap ile buğday tanesi gibi bir çam çekirdeği, koca çam ağacının bütün cihazatını yetiştiriyor. (Hâşiye[2])

(23. Lema)


Amma benim gibi ehemmiyetsiz bir adamın elinde böyle ehemmiyetli bir eserin zuhur etmesini istiğrab ve istib’ad edip böyle itiraz eden zat, eğer buğday tanesi kadar çam çekirdeğinden dağ gibi çam ağacını halkeylemek azamet ve kudret-i İlahiyeye delil olduğunu düşünse elbette bizim gibi âciz-i mutlak ve fakir-i mutlakta böyle ihtiyac-ı şedit zamanında böyle bir eser zuhuru, vüs’at-i rahmet-i İlahiyeye delildir demeye mecbur olur.

(15. Şua)


Nasıl ki bir çam ağacının buğday tanesi kadar bir çekirdeği, koca çam ağacına bir mebde oluyor. Kudret-i İlahî o acib ağacı o çekirdekten halk ediyor. Milyondan ancak bir hisse o çekirdekte bulunurken, o çekirdek kader kalemiyle yazılan manevî bir fihriste olmuş. Yoksa bir köy kadar fabrikalar lâzımdır ki o acib ağaç, dal ve budaklarıyla teşkil edilsin. İşte azamet ve kudret-i İlahînin bir delili de budur ki bir zerreden dağ gibi şeyleri halk eder.

(Emirdağ L. 2)

Buğday ve Kuvve-i Hafıza[değiştir]

Hem insanın geçmiş tarihçe-i hayatını, buğday tanesi küçüklüğündeki kuvve-i hâfızasında ve her nebat ve ağacın gelecek tarihçe-i hayat-ı sâniyesini çekirdeğinde yazmasına ve her zîhayatın muhafazasına lüzumu bulunan âlât ve cihazata, mesela arının kanatçıklarına ve zehirli iğnesine ve dikenli çiçeklerin süngücüklerine ve çekirdeklerin sert kabuklarına bak ve hafîziyet ve hâfıziyet-i Rabbaniyenin letafetli cemalini gör.

(4. Şua)

Buğday ve Bediüzzaman[değiştir]

Şu altı aydır otuz altı ekmekten ibaret bir kile buğday bana kâfi geldi. Daha var, bitmemiş. Ne miktar kifayet (Hâşiye[3]) edecek, bilmiyorum.

(16. Mektup)


Hattâ bir defa, bir kıyye kadar üzüm, kayısı kurusu, bir kıyye bal ben yemiyordum. Misafirlere de yedirmek istemiyordum. Ona ısrar ettim “Bu hediyemdir, teberrükümdür, çocuklarınıza hediye ediyorum, almaya mecbursun.” dedim. Aldı, iki şinik buğdayını, bana değirmende öğüterek getirdi. Dört aydır daha bitmemiş.

(Barla L.)

Buğday ve Zekat[değiştir]

“Cenab-ı Hak, bir kısım maldan onda bir (Hâşiye[4]) veya bir kısım maldan kırkta bir (Hâşiye[5]), kendi verdiği malından birisini bizden istedi; tâ bize fukaraların dualarını kazandırsın ve kin ve hasedlerini men’etsin. Biz hırsımız için tama’kârlık edip vermedik. Cenab-ı Hak, müterakim zekâtını kırkta otuz, onda sekizini aldı.

(22. Mektup)

Buğday ve Karınca[değiştir]

Evet hırs, şükürsüzlük olduğu gibi hem sebeb-i mahrumiyettir hem vasıta-i zillettir. Hattâ hayat-ı içtimaiyeye sahip olan mübarek karınca dahi güya hırs vasıtasıyla ayaklar altında kalmış, ezilir. Çünkü kanaat etmeyip senede birkaç tane buğday kâfi gelirken, elinden gelse binler taneyi toplar. Güya mübarek arı, kanaatinden dolayı başlar üstünde uçar. Kanaat ettiğinden balı insanlara emr-i İlahî ile ihsan eder, yedirir.

(28. Mektup)

Buğday ve Peygamberimizin Mucizesi[değiştir]

Eğer denilirse: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm madem Habib-i Rabbü’l-âlemîn’dir. Hem elindeki hak ve lisanındaki hakikattir. Ve ordusundaki askerlerin bir kısmı melaikedir. Ve bir avuç su ile bir orduyu sular. Ve dört avuç buğday ve bir oğlağın etiyle bin adamı doyuracak bir ziyafet verir. Ve küffar ordusunun gözlerine bir avuç toprak atmakla o bir avuç topraktan her küffarın gözüne bir avuç toprak girmesiyle onları kaçırır. Ve daha bunun gibi bin mu’cizat sahibi olan bir Kumandan-ı Rabbanî, nasıl oluyor Uhud’un nihayetinde ve Huneyn’in bidayetinde mağlup oluyor?

Elcevap: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, nev-i beşere mukteda ve imam ve rehber olarak gönderilmiştir. Tâ ki o nev-i insanî, hayat-ı içtimaiye ve şahsiyedeki düsturları ondan öğrensin ve Hakîm-i Zülkemal’in kavanin-i meşietine itaate alışsınlar ve desatir-i hikmetine tevfik-i hareket etsinler. Eğer Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, hayat-ı içtimaiye ve şahsiyesinde daima hârikulâdelere ve mu’cizelere istinad etseydi, o vakit imam-ı mutlak ve rehber-i ekber olamazdı.

(13. Lema)

Buğday Türlerindeki Tevafuk[değiştir]

İ’lem eyyühe’l-aziz! Senin yüzün, vechin o kadar küçüklüğü ile beraber geçmiş ve gelecek bütün insanların adedince kendisini onlardan ayıran ve tarif eden nişan ve alâmetleri hâvi olduğu gibi yüzünü teşkil eden esas ve erkânında da bütün insanlar ittifaktadır. Bütün insanlarda biri tevafuk, diğeri tehalüf olmak üzere iki cihet vardır. Tehalüf ciheti Sâni’in muhtar olduğuna, tevafuk ciheti ise Sâni’in Vâhid-i Ehad olduğuna delâlet ederler. Bu iki cihetin bir Kasıd’ın kasdıyla, bir Muhtar’ın ihtiyarıyla, bir Mürîd’in iradesi ile, bir Alîm’in ilmiyle olmadığını tevehhüm etmek, muhalatın en acibidir.

Fesübhanallah! Yüzün o küçük sahifesinde nasıl gayr-ı mütenahî nişanlar dercedilmiştir ki göz ile okunur da nazar ile yani akıl ile görünmez.

İnsan nevinde şu tehalüf ile beraber buğday, üzüm, arı, karınca nevilerindeki tevafuk, kör tesadüfün işi olmadığı güneş gibi aşikârdır. Mademki kesretin böyle uzak, ince, geniş ahval ve etvarında da tesadüfün müdahalesine imkân yoktur. Ve tesadüfün elinden mahfuzdur. Ve ancak bir Hakîm’in kasdı ve bir Muhtar’ın ihtiyarı ve Semî’, Basîr bir Mürîd’in iradesinin daire-i tasarrufundadır.

“Tesadüf, şirk ve tabiat”tan teşekkül eden fesat şebekesinin âlem-i İslâm’dan nefiy ve ihracına, Risale-i Nurca verilen karar infaz edilmiştir.

(Zerre, Mesnevi N.)

Buğday ve Harman[değiştir]

İkinci rüyamın hülâsası şudur ki: Bir mezaristanın nihayetlerinde kesretli harmancıların buğday savurduğunu ve ileride iki kapılı muhkem bir kale gibi yapılmış bir saray içinde Hazret-i Gavs-ı Geylanî oturmuş, gayet kalabalık insanlar varmış, gördüm. Ziyaret ettim.

Tabirini siz Üstadıma havale edip fakat bundan hissediyorum ki mezaristan geçmiş zamandır. O harmanlardaki kesretli buğdayları savuran, bu zamandaki Risale-i Nur’un nâşirleri ve talebeleridir ki ruhların manevî rızkını yetiştiriyorlar. Hakikat tanelerini evham ve hayalat samanlarından tasfiye ediyorlar. Bu talebelerin üstadının en mühim bir üstadı olan Hazret-i Gavs-ı Geylanî, muhkem kale gibi bir sarayda oturduğunu ve onlara üstadlık ettiğini ve o etrafındaki kalabalık da ve kendi fazla meşguliyeti, keramet-i Gavsiyesiyle izhar ettiği gibi Risale-i Nur talebelerine karşı himmet ve duasıyla fazla meşgul olduğunu fehmediyorum.

(Barla L.)

Buğday ve Tevafuk[değiştir]

Tevafuktaki müdahale-i gaybiyeyi bir mektupta size böyle bir temsil ile beyan etmiştim: Mesela benim avucumda nohut, leblebi, üzüm, buğday gibi maddeler bulunsa ben onları yere atsam; üzüm üzüme, leblebi leblebiye karşı sıralansa hiç şüphe kalır mı ki elimden çıktıktan sonra, gaybî bir el müdahale edip sıralamasın. İşte hurufat ve kelimat o maddelerdir, ağzımız o avuçtur.

(Barla L.)

Her Danenin Mahsus Bir Sümbülü Olması[değiştir]

Evet, kelâmda hakikat olmaz ise de en ekall şebih ve nizamından istimdad etmek ve onun danesi üzerinde sümbüllenmek gerektir. Fakat her danenin mahsus bir sümbülü vardır. Bir buğday bir ağaç kadar sümbüllenmez. Felsefe-i beyan nazara alınmaz ise belâgat hurafat gibi, hayal gul gibi sâmi’e hayretten başka bir fayda vermez.

(Muhakemat)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]

  1. https://en.wikipedia.org/wiki/Wheat
  2. Evet, eğer intisap olsa o çekirdek, kader-i İlahîden bir emir alır, o hârika işlere mazhar olur. Eğer o intisap kesilse o çekirdeğin hilkati, koca çam ağacının hilkatinden daha ziyade cihazat ve iktidar ve sanatı iktiza eder. Çünkü dağdaki, kudret eseri olan mücessem çam ağacının bütün azaları ve cihazatıyla o çekirdekteki, kader eseri olan manevî ağaçta mevcud bulunması lâzım gelir. Çünkü o koca ağacın fabrikası, o çekirdektir. İçindeki kaderî ağaç, kudretle hariçte tezahür eder, cismanî çam ağacı olur.
  3. Bir sene devam etti.
  4. Yani her sene taze verdiği buğday gibi mallardan onda bir.
  5. Yani eskiden verdiği kırktan ki her senede galiben ve lâekall ribh-i ticarî ve nesl-i hayvanî cihetiyle o kırktan taze olarak on adet verir.