İbrahim Hulusi Yahyagil: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
(Aynı kullanıcının aradaki bir diğer değişikliği gösterilmiyor)
3. satır: 3. satır:
[[Kategori:Gavs- Azam'ın İşaret Ettiği Nur Talebeleri]]
[[Kategori:Gavs- Azam'ın İşaret Ettiği Nur Talebeleri]]
[[Dosya:Hulusi Yahyagil.JPG|thumb|left]]
[[Dosya:Hulusi Yahyagil.JPG|thumb|left]]
'''İbrahim Hulusi Yahyagil''' askerlik mesleğini Eğirdir'de sürdürürken Bediüzzaman'ı Barla'da ziyaret edip talebeliğine girmiş ve ömrü boyunca İmana ve Kur'an'a hizmet etmiş, Gavs-ı Zaman'ın 800 sene önce haber verdiği kahraman nur talebelerindendir. Üstad onu 100 ciddi talebe hükmünde görmüş ve manevi evladı yeğen Abdurrahman'ın vefatından sonra aynen onu yerine geçmiş hakiki varisi ve sebat, metanet ve ihlasda birinci talebe olarak kabul etmiştir. Bediüzzaman, Risalelerdeki ekser temsilatın onun mesleği olan askerliğe göre olmasının hikmetini istikbalde en mühim talebelerinin askerler arasından çıkacağına bağlamış ve Hulusi ağabeyi o bahtiyar askerlerden birisi kabul etmiştir. Asker olması hasebiyle Kafkas cephesinde, Çanakkale'de ve İstiklal harbi cephelerine katılmıştır. Emekli olduktan sonra Elazığ'da vefatına kadar Risale-i Nur vasıtasıyla iman hakikatlarını neşre devam etmiştir. Subay olduğu, Nurların birinci talebesi olduğu, bir ömür faal hizmette bulunduğu halde Üstad'ın duasıyla hapse hiç girmemiştir. Üstad'a sorular sormuş ve bunların bazılarının cevapları Risalelerde derc edilmiş, Üstad âhirdeki Sözler’in ve ekser Mektubat’ın yazılmasına Hulusi ağabey'in gayreti ve ciddiyeti en mühim sebep olduğunu beyan etmiştir. Üstad hz. Hulusi ağabey'in Elazığ'daki hizmetleri hakkında oralarda komünistliği durdurduğunu ifade etmiştir.<ref>Ağabeyler Anlatıyor, 1. Cilt, Sf: 165, Ömer Özcan</ref> Bazı talebelerine Hulusi beyi emsal göstererek hitap etmiştir: Isparta Hulusi'si, Hulusi-i Sani, Hulusi-i Salis gibi.<ref name='b'>Isparta kahramanları, Himmet Koçoğlu</ref>
'''İbrahim Hulusi Yahyagil''' askerlik mesleğini Eğirdir'de sürdürürken Bediüzzaman'ı Barla'da ziyaret edip talebeliğine girmiş ve ömrü boyunca İmana ve Kur'an'a hizmet etmiş, Gavs-ı Zaman'ın 800 sene önce haber verdiği kahraman nur talebelerindendir. Üstad onu 100 ciddi talebe hükmünde görmüş ve manevi evladı ve yeğeni Abdurrahman'ın vefatından sonra tam olarak onun yerine geçmiş hakiki varisi ve sebat, metanet ve ihlasda birinci talebesi olarak kabul etmiştir. Bediüzzaman, Risalelerdeki ekser temsilatın onun mesleği olan askerliğe göre olmasının hikmetini istikbalde en mühim talebelerinin askerler arasından çıkacağına bağlamış ve Hulusi ağabeyi o bahtiyar askerlerden birisi kabul etmiştir. Asker olması hasebiyle Kafkas cephesinde, Çanakkale'de ve İstiklal harbi cephelerinde savaşmıştır. Emekli olduktan sonra Elazığ'da vefatına kadar Risale-i Nur vasıtasıyla iman hakikatlarını neşre devam etmiştir. Subay olduğu, Nurların birinci talebesi olduğu, bir ömür faal hizmette bulunduğu halde Üstad'ın duasıyla hapse hiç girmemiştir. Üstad'a sorular sormuş ve bunların bazılarının cevapları Risalelerde derc edilmiştir. Üstad âhirdeki Sözler’in ve ekser Mektubat’ın yazılmasına Hulusi ağabey'in gayreti ve ciddiyetinin en mühim sebep olduğunu beyan etmiştir. Üstad hz. Hulusi ağabey'in Elazığ'daki hizmetleri hakkında oralarda komünistliği durdurduğunu ifade etmiştir.<ref>Ağabeyler Anlatıyor, 1. Cilt, Sf: 165, Ömer Özcan</ref> Bazı talebelerine Hulusi beyi emsal göstererek Isparta Hulusi'si, Hulusi-i Sani, Hulusi-i Salis gibi hitaplarda bulunmuştur.<ref name='b'>Isparta kahramanları, Himmet Koçoğlu</ref>


==Şahsi Bilgiler==
==Şahsi Bilgiler==

22.29, 30 Kasım 2020 tarihindeki hâli

İbrahim Hulusi Yahyagil askerlik mesleğini Eğirdir'de sürdürürken Bediüzzaman'ı Barla'da ziyaret edip talebeliğine girmiş ve ömrü boyunca İmana ve Kur'an'a hizmet etmiş, Gavs-ı Zaman'ın 800 sene önce haber verdiği kahraman nur talebelerindendir. Üstad onu 100 ciddi talebe hükmünde görmüş ve manevi evladı ve yeğeni Abdurrahman'ın vefatından sonra tam olarak onun yerine geçmiş hakiki varisi ve sebat, metanet ve ihlasda birinci talebesi olarak kabul etmiştir. Bediüzzaman, Risalelerdeki ekser temsilatın onun mesleği olan askerliğe göre olmasının hikmetini istikbalde en mühim talebelerinin askerler arasından çıkacağına bağlamış ve Hulusi ağabeyi o bahtiyar askerlerden birisi kabul etmiştir. Asker olması hasebiyle Kafkas cephesinde, Çanakkale'de ve İstiklal harbi cephelerinde savaşmıştır. Emekli olduktan sonra Elazığ'da vefatına kadar Risale-i Nur vasıtasıyla iman hakikatlarını neşre devam etmiştir. Subay olduğu, Nurların birinci talebesi olduğu, bir ömür faal hizmette bulunduğu halde Üstad'ın duasıyla hapse hiç girmemiştir. Üstad'a sorular sormuş ve bunların bazılarının cevapları Risalelerde derc edilmiştir. Üstad âhirdeki Sözler’in ve ekser Mektubat’ın yazılmasına Hulusi ağabey'in gayreti ve ciddiyetinin en mühim sebep olduğunu beyan etmiştir. Üstad hz. Hulusi ağabey'in Elazığ'daki hizmetleri hakkında oralarda komünistliği durdurduğunu ifade etmiştir.[1] Bazı talebelerine Hulusi beyi emsal göstererek Isparta Hulusi'si, Hulusi-i Sani, Hulusi-i Salis gibi hitaplarda bulunmuştur.[2]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Nurların Birinci Talebesi, Hulusi Bey

Doğum Yeri ve Tarihi: Elazığ, 1896[2]

Vefat Yeri ve Tarihi: 26 Temmuz 1986[2]

Kabrinin Yeri: Harput'un Meteris Mezarlığı'nda İmam Efendi Türbesi'nin yakınında, Elazığ[2]

Harita konumu: [1]

Risale-i Nur ile Nasıl Tanıştığı[değiştir]

1929 yılında Eğirdir'de görev yaparken Azizzade Şeyh Mustafa vasıtasıyla bir Bahar günü üstadı ziyaret etmiş ve nurlara talebe olmuştur.

Bediüzzaman Said Nursi ile Görüşmeleri[değiştir]

İlk olarak Eğirdir'de yüzbaşı olarak görevliyken Üstadı ziyaret etmiştir. Isparta'dan tayini çıktıktan 20 yıl sonra Emirdağ'da üstadı ziyarete gitmiştir. Son ziyaretini de Eskişehir'de yapmıştır. Üstad ile toplam 5-6 defa görüşmüştür.[3][2]

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Hulusi Ağabey'in Yazdığı Mektuplar[değiştir]

Hulusi’nin birinci fıkrasıdır

Eyyühe’l-Üstadü’l-Muhterem!

Kendilerini fakir ve hakir görmekte zevk alan zevat-ı âliye gibi değil belki olduğu gibi görünmek isteyen ve talebem, kardeşim, biraderzadem unvanlarıyla taltif buyurduğunuz bendeniz; hakikatte manen düşkün bir vaziyette ve cidden duanıza muhtaç bir haldeyim. Serâpa Nur olan Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın hak ve hakikatini, bu asır insanlarının bilhassa fırak-ı dâllenin gözlerine sokacak derecede bazı Kur’an lemaatının zahir olmasına murad-ı İlahî taalluk etmiş ve bu emr-i mühimme felillahi’l-hamd muhterem üstadımız vasıta olmuştur.

İşte hiç-ender hiç olan bu talebenize de yine lütuf ve fazl ve inayet-i İlahî ile bu âlî memuriyetini îfa eden aziz ve muhterem hocasına ve Hazret-i Kur’an hesabına pek cüz’î bir hademelik yaptırılmıştır. Bundan dolayı ne kadar şükretsem azdır, fahre zerre kadar hakkım yoktur. Belki şu hademelikte yapmış olmaklığım muhtemel hatîat ve kusurattan dolayı affımı niyaz ve istirham ediyorum. Fena şahsiyetimi tarif eylemekliğim gerçi manasızdır. Fakat mürasele ve mülakatta bu babda pek çok büyük iltifatlarınızı gördüğümden mütehassıl hicab sevkiyle ufak bir tasdi’de bulundum.

Son iki mektubunuzda sual buyurulan hususa cevap vermekliğim ısrar ile emir buyuruldu. سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا Fakat bu ağır suale, acz ve fakrın en müntehasında bulunan bu kardeşiniz hak ve hakikate muvafık ve mutabık bir cevap verebilmek için inayet ve kerem-i İlahî ve meded-i ruhaniyet-i Peygamberîye iltica eyledi. Şöyle ki:

Mübarek Sözler şüphesiz Kitab-ı Mübin’in nurlu lemaatıdır. İçinde izaha muhtaç yerler eksik olmamakla beraber küll halinde kusursuz ve noksansızdır. Beşerin her tabakası kendi fıtrî anlayışları nisbetinde hissemend ve faidemend olurlar. Şimdiye kadar tenkit olunmaması, her meslek ve mezhep ve meşrep ehline hoş gelmesi ve mülhidlerin dil uzatamayıp ebkem kalmaları, kanaatimizin sıhhatine delâlet etmeye kâfidirler.

Vazifenizin bitmediğine dair düşünebildiğim bürhanlar:

Evvela: Bid’atların çoğaldığı bir zamanda ulemanın sükût etmemeleri lâzım geldiğine dair beyan buyurulan hadîsteki emir ve zecir.

Sâniyen: Peygamberimizin ittibaına mükellef olduğunuzdan onlar gibi müddet-i hayatınızca vazifeye devam mecburiyeti olduğu.

Sâlisen: Madem bu hizmet münhasıran reyinizle değil, istihdam olunuyorsunuz; nasıl Mübelliğ-i Kur’an, Fahr-i Cihan, Habib-i Yezdan sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretleri bir gün اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دٖينَكُمْ ferman-ı celilini tebliğ buyurmakla aynı zamanda vazife-i risaletinin hitamına remzen işaret eylemişti. Muhterem Üstadın da hizmeti kâfi görülürse bildirilir kanaatindeyim.

Râbian: Sözler hakkında bugüne kadar sükût edilmesi ve tenkide cüret edilmemesi, ilâ-nihaye bu halin devam edeceğine delil olamaz. Hal-i hayatınızda muhtemel hücumlara evvelen ve bizzat zat-ı fâzılaneleri cevap vereceksiniz.

Hâmisen: Dünyayı unutmak isteseniz başka hiçbir sebep olmasa dahi yalnız bu mübarek Sözler’le rabıta peyda eden insanların rica edecekleri izahatı vermek isteyecek ve cevapsız bırakmayacaksınız.

Sâdisen: Allah için sizi sevenlere ve sizden istizahta bulunanlara yazdığınız pek kıymetli yazılarla meclis-i ilminizde takrir buyurduğunuz mütenevvi ve Sözler’e bile geçmeyen mesail, kat’iyetle gösteriyorlar ki ihtiyaç da hizmet de bitmemiştir.

Birkaç maruzat: Nurlu Sözler’i cemaate okumak nasib olduğu zamanlarda, bende bazı hissiyat hasıl oluyordu; şurada arza müsaadenizi rica edeceğim.

Evvela: Muhterem Üstadıma maruzatta bulunmak için kalemi elime aldığım zaman ruhumda büyük bir inkişaf hissediyor ve ihtiyarsız kalemim o andaki muvakkat duygularıma tercüman olduğunu görüyorum.

Sâniyen: Şöyle düşünüyordum; eğer yalnız adüvv-ü ekber olan nefsin hilesinden ve cin ve ins ve şeytanların mekrinden emin olayım diye herkes başını karanlığa çekse ve kendisi köşe-i nisyana çekilse veya çekilmek istese ve âlem-i insan ve âlem-i İslâm mühmel kalacak, kimsenin kimseye faydası olmayacak bir zaman olsa; ben din kardeşlerime bu nurlu hakikatleri iblağ edeyim de Allahu Zülcelal nasıl şe’n-i uluhiyetine yaraşırsa öyle muamele eylesin. Nefsimi düşünmekten kat’-ı nazar etmeyi yine o zamanlarda çok faydalı görüyordum. Bundaki hikmet nedir?

Sâlisen: Esma-i hüsnadan Rahman ve Rahîm isimleri en a’zam mertebede olduklarından mı yoksa başka sebep ve hikmetle mi “Bismillahirrahmanirrahîm” kelimesi içine dâhil olmuşlardır? Bu da şu mektubu yazarken kalbime geldi, ben de soruyorum.

Aziz ve muhterem Üstadım, sizin vücudunuza yalnız bizler değil, bütün âlem-i İslâm muhtaçtır. Çünkü mü’minlerin imanına kuvvet veren, gafilleri uyandıran, dalalete düşenlere râh-ı hidayeti gösteren, hükema-yı felasifeyi beht ve hayrette bırakan, Kur’an-ı Mübin’den nebean ve lemean eden o kudsî Sözler’in vücuduna vasıta oldunuz. Hemen Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn aziz Üstadımızı sıhhat ve âfiyette daim ve ümmet-i Muhammed üzere kaim buyursun, âmin bihürmeti Seyyidi’l-mürselîn.

Hulusi

(Barla Lahikası)


Risale-i Nur mektuplarından bu mektubunuzun bendeki tesirlerini hülâsaten arz edeyim:

Sıhhat ve âfiyetinizin devamı, şükrümü; bu gibi mesailin hallini isteyenlerin vücudu, ümidimi; nazarımda ilim sayılacak her şeyi sizden öğrendiğim için bu vesile ile hakikat sahasındaki malûmatımı; hasbe’l-beşeriye fütur hasıl oluyorsa şevkimi; hasta bir talebeniz olduğumdan Kur’an’ın eczahanesinden verdiğiniz bu ilaçlarınızla sıhhatimi; matbaha-i Kur’an’dan intihab buyurduğunuz bu gıdalarla bütün hâsselerimin kuvvetini, hayatın beş derecesini de talim, mevtin itibarî bir keyfiyet olduğunu tefhim, idam-ı ebedînin mutasavver olamayacağına kalbimi takvim buyurduktan sonra, Allah için muhabbetin her halde bu hayat derecelerinde de devam ederek hayat-ı bâkiyede bâki meyvesini vereceğini işaret buyurmakla müddet-i hayatımı nihayetsiz artırmaya sebep olmuştur.

Risale-i Nur ile ihda buyurduğunuz dualar, zaten her gün sevgili Üstadı düşünmeye kâfi gelmektedir. Kur’an’ın nihayetsiz füyuzatından, tükenmez hazinesinden inayet-i Hak’la edindiğiniz ve tebliğe mezun olduğunuz manaları, cevherleri göstermekle, bildirmekle de bu bîçare ve müştak talebe ve kardeşinize sonuna kadar ders vermek istediğinizi izhar ediyorsunuz ki bu suretle de ebeden ve teşekkürle gözümün önünden, hayalimden ayrılmamaklığınız temin edilmiş oluyor. اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّٖى

Hulusi

(Barla Lahikası)


Muvasalatımın ilk gecesi pederimin misafirlerine tahsis eylediği odaya devam eden zevata; mütevekkilen alallah, akşam ile yatsı arasında Risale-i Nur’u okumaya başladım.

Sevgili Üstadım! Evvelce arz ettiğim vechile ben artık bir şey için yaşadığımı zannediyorum. O da üstadım olan dellâl-ı Kur’an’ın vazife-i memure-i maneviyesini îfada kendilerine pek cüz’î bir yardım ve Kur’an hesabına cüz’î bir hizmetkârlıktan ibarettir. Orada bulunduğunuz müddetçe Hazret-i Kur’an’dan hakikat-i iman ve İslâm hesabına vaki olacak istihraç ve tecelliyattan mahrum bırakılmamaklığımı hâssaten istirham ediyorum.

İnşâallah müstecab olan duanızla Allahu Zülcelal, Risale-i Nur hizmetinde ümit ve arzu ettiğim neticeye vâsıl, merhum ve mağfur Abdurrahman gibi âhir nefeste iman ve tevfik ve saadet-i bâkiyede iki cihan serveri Nebiyy-i Ekremimiz Muhammedeni’l-Mustafa sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem Efendimize ve siz muhterem Üstadımın arkasında ve yakınında komşuluk vermek suretiyle âmâl-i hakikiyeye nâil buyurur.

Risale-i Nur gerçi zahiren sizin eserinizdir fakat nasıl ki Kur’an-ı Mübin Allah’ın kelâmı iken Seyyid-i Kâinat, Eşref-i Mahlukat Efendimiz nâsa tebliğe vasıta olmuştur; siz de bu asırda yine o Furkan-ı Azîm’in nurlarından bugünün karmakarışık sarhoş insanlarına emr-i Hak’la hitap ediyorsunuz. Öyle ise o Hakîm-i Rahîm, size bu eseri yaptırtan, o Nurları ayak altında bıraktırmaz. Elbette ve elbette fânilerden belki de hiç ümit edilmediklerden sahipler, hâfızlar; ikinci, üçüncü hattâ onuncu derecede mübelliğler, nâşirler halk buyurur itikadındayım.

Hulusi

(Barla Lahikası)


Evet, İslâmiyet gibi bir âlî tarîkatım, acz ve fakrı Allah’a karşı bilmek gibi bir meşrebim, Seyyidü’l-mürselîn gibi bir rehberim, Kur’an-ı Azîmüşşan gibi bir mürşidim, bir dakikada mertebe-i velayete erişmek gibi ulvi bir netice almak mümkün olan askerlik gibi bir mesleğim var.

Üstadım bana ve dinleyen her zevi’l-ukûle “Tarîkat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır, beş vakit namazını hakkıyla eda et, namazın nihayetindeki tesbihleri yap, ittiba-ı sünnet et, yedi kebairi işleme!” dersini vermiştir. Ben gerek bu derse gerek Risaletü’n-Nur ile verilen derslere, Kur’an’dan istinbat buyurarak gösterdiği hakikatlere karşı Allah’ın tevfikiyle can u dilden belî dedim, tasdik ettim. Ve bana böylece hakikat dersini veren bu zata da ömrümde ilk defa olarak Üstad dedim. Hata etmedim, isabet ettim.

Hulusi

(Barla Lahikası)


Bu kere irsal buyurulan Mektubatü’n-Nur zeylleri, emsali gibi hoş, güzel ve bedî’dir. Eserlerin Nur ism-i azîminin tecellisi olduğuna, ihtiyaca ve hal-i âleme göre yazdırıldığına bence aslâ şüphe kalmamıştır.

Bunu küçük bir misal ile teyid etmek isterim. Mülhidler çok ileri gidiyorlar. Mesela: … ilâ âhir.

İşte bu ahmakların hezeyanına ve her nevi iğfallerine ve zahiren süslü laflarına kanmayarak, iman ve itikadlarında sabit-kadem olmaları için erbab-ı imana kuvvet ve zümre-i tuğyana kahr ve şiddetle ders-i ibret verecek pek münasebetli sözler, mevzubahis âsârda ayân beyan görülmektedir.

Hayfâ ki bu Nurlar şimdilik (Hâşiye[4]) lihikmetin pek mahdud sahada ve ancak mü’minler içinde neşredilebilir.

اَلصَّبْرُ مِفْتَاحُ الْفَرَجِ ۞ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِرٖينَ

Hulusi

(Barla Lahikası)


Bizler ki elhamdülillahi teâlâ âhiret kardeşiniz, Kur’an hizmetinde âciz hizmetkârınız, esrar-ı Kur’aniyenin beyanında “Eşşükrülillahi teâlâ” Ashab-ı Kehf gibi musahibiniziz. Liyakat ve kifayetimizin çok fevkinde mahza bir lütuf ve inayet-i Samedanî olarak talebeniz bulunuyoruz. Bundaki niam-ı Sübhaniyeye hamd ve şükürden âciz bulunuyoruz.

Hulusi

(Barla Lahikası)


Bediüzzaman'ın Yazdığı Mektuplar[değiştir]

Sen ve Hakkı Efendi benim için yüz ciddi talebe hükmüne geçtiniz. Hattâ diyebilirim ki: Kader-i İlahî beni bu yerlere göndermesi, sizleri şu vazife-i kudsiyede uyandırmak içinmiş. Şimdi şu zamanda iman-ı tahkikînin dersini vermek, pek büyük bir fazilettir ve kudsî bir vazifedir. İman-ı tahkikîyi taşıyan bir mü’min, çok mü’minlere bir nokta-i istinad olur ki şuursuz olarak avam-ı mü’minîn o iman-ı tahkikî sahibinin kuvvet-i imanına istinad ederek kuvve-i maneviyeleri kırılmaz, dalaletlere karşı dayanırlar.

İşte şöyle bir derste bulunduğunuz için Cenab-ı Hakk’a şükür etmelisiniz. Ben de Cenab-ı Hakk’a yüz binler şükür ediyorum ki o kuvvetli omuzlarınız yüküm altına girdiği için zayıf omuzum ağırlıktan kurtulup ruhum rahat etti. İstirahat bulan ruhum size takdirkârane ve minnettarane bakıyor. Ve mes’uliyetten kurtulan kalbim de muvaffakıyetinize dua ediyor. Ve icra-yı vazife için çok düşünmekten kurtulan aklım da sizi tebrik ediyor.

Ben şu vazife-i kudsiyede bilmeyerek istihdam olunurdum. Siz bilerek hizmet ediyorsunuz, bahtiyarsınız. İnşâallah niyet-i hâliseniz, benim müşevveş niyetimi dahi tashih edecektir.

(Barla Lahikası)


Hulusi Bey ve Sabri Efendi’nin mektuplarında Risale-i Nur hakkındaki fıkralarının, bir mektup suretinde Risale-i Nur eczaları içinde idhal edilmesinin beş sebebi var:

Birincisi

Hulusi ise âhirdeki Sözler’in ve ekser Mektubat’ın yazılmasına onun gayreti ve ciddiyeti en mühim sebep olması. Ve Sabri’nin dahi On Dokuzuncu Mektup gibi bir sülüs-ü Mektubat’ın yazılmasına sebep, onun samimi ve ciddi iştiyakı olmasıdır.

İkinci Sebep

Bu iki zat bilmiyorlardı ki bir vakit şu fıkralar neşredilecek. Bilmedikleri için gayet samimi, tasannusuz, hâlisane ve derece-i zevklerini ve o hakaike karşı şevklerini ifade etmek için hususi bir surette yazmışlar. Onun için o takdiratları takriz nevinden değil, doğrudan doğruya mübalağasız bir surette, gördükleri ve zevk ettikleri hakikati ifade etmeleridir.

Üçüncü Sebep

Bu iki zat hakiki talebelerimden ve ciddi arkadaşlarımdan. Ve hizmet-i Kur’an’da arkadaşlarım içinde talebelik ve kardeşlik ve arkadaşlığın üç hâssası var ki bu iki zat, üçünde de birinciliği kazanmışlar.

Birinci Hâssa

Bana mensup her şeye malları gibi tesahub ediyorlar. Bir Söz yazılsa kendileri yazmış ve telif etmiş gibi zevk alıyorlar, Allah’a şükrediyorlar. Âdeta cesetleri muhtelif, ruhları bir hükmünde hakiki manevî vereselerdir.

İkinci Hâssa

Bütün makasıd-ı hayatiye içinde en büyük en mühim maksatları, o nurlu Sözler vasıtasıyla Kur’an’a hizmet biliyorlar. Dünya hayatının netice-i hakikiyesinin ve dünyaya gelmekteki vazife-i fıtriyelerinin en mühimmi, hakaik-i imaniyeye hizmet olduğunu telakkileridir.

Üçüncü Hâssa

Ben kendi nefsimde tecrübe ettiğim ve eczahane-i mukaddese-i Kur’aniyeden aldığım ilaçları, onlar da kendi yaralarını hissedip o ilaçları merhem suretinde tecrübe ediyorlar. Aynı hissiyatımla mütehassis oluyorlar. Ve ehl-i imanın imanlarını muhafaza etmek gayreti, en yüksek derecede taşımaları ve ehl-i imanın kalbine gelen şübehat ve evhamdan hasıl olan yaraları tedavi etmek iştiyakı, yüksek bir derece-i şefkatte hissetmeleridir.

Dördüncü Sebep

Hulusi Bey; benim yegâne manevî evladım ve medar-ı tesellim ve hakiki vârisim ve bir deha-yı nurani sahibi olacağı muhtemel olan biraderzadem Abdurrahman’ın vefatından sonra, Hulusi aynen yerine geçip o merhumdan beklediğim hizmeti, onun gibi îfaya başlamasıyla ve ben onu görmeden epey zaman evvel Sözler’i yazarken, onun aynı vazifesiyle muvazzaf bir şahs-ı manevî bana muhatap olmuşçasına, ekseriyet-i mutlaka ile temsilatım onun vazifesine ve mesleğine göre olmuştur.

Demek oluyor ki bu şahsı Cenab-ı Hak bana hizmet-i Kur’an ve imanda bir talebe, bir muîn tayin etmiş. Ben de bilmeyerek onunla onu görmeden evvel konuşuyormuşum, ders veriyormuşum.

Sabri ise fıtraten bende mevcud has bir nişan var. Bütün gezdiğim yerde kimsede görmedim. Sabri’de aynı nişan-ı fıtrî var. Bütün talebelerim içinde, karabet-i nesliyeden daha ziyade bir karabet kendinde hissetmiş. Ve şu havalide en az ümit ettiğim ve o da geç uyandığı halde en ileri gittiği bir işarettir ki o da bir Hulusi-i Sânî’dir, müntehabdır. Cenab-ı Hak tarafından bana talebe ve hizmet-i Kur’an’da arkadaş tayin edilmiştir.

Beşinci Sebep

Ben kendi şahsıma ait takdirat ve medhi kabul etmem. Çünkü manen büyük zarar gördüm. Onun için şahsıma karşı takdirat, fahir ve gurura medar olduğu için şiddetle nefret edip korkuyorum. Fakat Kur’an-ı Hakîm’in dellâlı ve hizmetkârı olmaklığım cihetinden ve o vazife-i kudsiye noktasında takdirat ve medih bana ait olmayıp nurlu Sözler’e ve belki doğrudan doğruya hakaik-i imaniyeye ve esrar-ı Kur’aniyeye ait olduğu için onu müftehirane değil, Cenab-ı Hakk’a karşı müteşekkirane kabul ediyorum.

İşte bu iki şahıs, bu hakikati herkesten ziyade anladıkları için onlar bilmeyerek vicdanlarının sevkiyle yazdıkları takdirat ve medihlerini, Risale-i Nur eczaları içinde dercedilmeye sebep olmuştur.

Cenab-ı Hak bunların emsalini ziyade etsin ve onları da muvaffak etsin ve tarîk-ı haktan ayırmasın, âmin!

اَللّٰهُمَّ وَفِّقْنَا وَ اِيَّاهُمَا وَ اَمْثَالَهُمَا مِنْ اِخْوَانِنَا لِخِدْمَةِ الْقُرْاٰنِ وَ الْاٖيمَانِ كَمَا تُحِبُّ وَ تَرْضٰى بِحَقِّ مَنْ اَنْزَلْتَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنَ عَلَيْهِ اَفْضَلُ الصَّلَاةِ وَ اَتَمُّ التَّسْلٖيمَاتِ مَا اخْتَلَفَ الْمَلَوَانِ وَ مَا دَارَ الْقَمَرَانِ

Said Nursî

(Barla Lahikası, Mukaddime)


Nur’un birinci talebelerinden Hulusi Bey’in, Ankara’da dostlarına Risale-i Nur dairesine girmesine teşvik eden manidar ve güzel mektubu dahi gösteriyor ki yirmi beş seneden beri hiç sarsılmadan Nur hizmeti yapmasına bir numunedir.

(Emirdağ Lahikası-2)


Hulusi Bey’in Yirmi Yedinci Mektup’taki fıkralarının şehadetiyle; en mühim ve müessir tarîkat olan Nakşî tarîkatından ziyade himmet ve meded, feyiz ve nuru; esrar-ı Kur’aniyenin tercümanı olan nurlu Sözler’de bulmuştur.

(28. Mektup, 3. Mesele)


Hizmet-i Kur’aniyenin pek mühim bir azası olan Hulusi Bey, Eğirdir’den memlekete gittiği vakit, saadet-i dünyeviyeyi tam zevk ettirecek ve temin edecek esbab bulunduğundan, bir derece sırf uhrevî olan hizmet-i Kur’aniyede fütura yüz göstermeye dair esbab hazırlandı. Çünkü hem çoktan görmediği peder ve validesine kavuştu hem vatanını gördü hem şerefli, rütbeli bir surette gittiği için dünya ona güldü, güzel göründü. Halbuki hizmet-i Kur’aniyede bulunana ya dünya ona küsmeli veya o dünyaya küsmeli. Tâ ihlas ile ciddiyet ile hizmet-i Kur’aniyede bulunsun.

İşte Hulusi’nin kalbi çendan lâyetezelzel idi. Fakat bu vaziyet onu fütura sevk ettiğinden şefkatli tokat yedi. Tam bir iki sene bazı münafıklar ona musallat oldular. Dünyanın lezzetini de kaçırdılar. Hem dünyayı ondan hem onu dünyadan küstürdüler. O vakit vazife-i maneviyesindeki ciddiyete tam manasıyla sarıldı.

(10. Lema, 3. Tokat)


Bu defa Hulusi’den uzun bir mektup, Abdülmecid vasıtasıyla aldım. Elhak o kardeşimiz sebat ve metanet ve ihlasta birinciliği muhafaza ediyor. Ben de Abdülmecid vasıtasıyla ona yazdım ki: Isparta’daki kardeşlerimize yazdığım mektuplarda sen dahi bir muhatabımsın, seninle muhabere kesilmemiş diye yazdım.

(Kastamonu Lahikası)


Risale-i Nur’un gayet ehemmiyetli bir şakirdi olan Hulusi Bey’in ehemmiyetli bir mektubunu gördüm. Elhak, o kardeşimiz birinciliğini daima muhafaza ediyor. Ben onu daima kalem elinde, Risale-i Nur’un işi başında biliyorum. Hem bütün muhaberelerimde birinci safta muhataptır. Onun sualleriyle yazılan Mektubat Risaleleri ve onun yazdığı samimi mektupları, onun yerinde pek çok insanları Risale-i Nur dairesine celbetmiş ve ediyor. O dediği gibi bizden uzak değil. Her gün, çok defa beraberiz. Muhaberemiz hiç kesilmemiş. Sizlerle konuştuğum vakit Hulusi’yi içinde buluyorum. Sabri, nasıl onun hesabıyla benimle konuşuyor; benim bedelime de onunla konuşsun.

(Kastamonu Lahikası)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]

  1. Ağabeyler Anlatıyor, 1. Cilt, Sf: 165, Ömer Özcan
  2. 2,0 2,1 2,2 2,3 2,4 Isparta kahramanları, Himmet Koçoğlu
  3. Ağabeyler ANlatıyor, Cilt 1, Sf: 136, Ömer Özcan
  4. Bundan otuz beş sene evvel.