Ziya Gökalp

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Ziya Gökalp Diyarbakırlı yazar, toplum bilimci, şair ve siyasetçidir. Meclis-i Mebûsanda ve TBMM'de milletvekilliği yapmıştır. "Türk milliyetçiliğinin babası" olarak da anılır. Askeri Ortaokul'da okudu, geleneksel İslâm ilimleri, Arapça, Farsça, tasavvuf ve Fransızca dersleri aldı. Diyarbakır’da Doktor Abdullah Cevdet Bey ile tanışıp fikirlerinden etkilendi. Ekonomik sıkıntılar, ailesinin evlenmesi için baskı yapması gibi nedenlerle ve felsefe eğitimi ve ailesinin verdiği dini eğitim arasında yaşadığı çatışmanın da katkısıyla 18 yaşındaki intihar girişiminde bulundu. Jön Türkler’den etkilendi. İttihat ve Terakki Cemiyetine girdi. Dünyadaki Türkleri birleştiren, güçlü bir Türk devleti kurulmasını tasarlıyordu. İstanbul Üniversitesi’ndeki ilk sosyoloji profesörü oldu. I. Dünya Savaşı'ndan sonra Malta'ya sürüldü. Kurtuluş Savaşı’nı destekledi. 2. Dönem TBMM'de Atatürk tarafından Diyarbakır mebusu olarak seçildi. Ziya Gökalp önce Turancılık, sonrasında Oğuzculuk, daha sonra ise Türkiye Türkçülüğü fikirlerinin destekçisidir. Mustafa Kemal Atatürk kendisinden "Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin Namık Kemal, fikirlerimin babası Ziya Gökalp’tir" diyerek söz etmiştir. Gökalp'in çalışmaları özellikle Mustafa Kemal Atatürk'ün reformlarının şekillenmesinde etkili olmuştur.[1] Osmanlının kurtuluşu bakımından İslâm’ı temel referans olmaktan çıkarmış, dini milliyetçilikle eşit bir kategoride değerlendirmiştir. Hatta Türkçülüğü, kozmopolitliğe karşı İslâm’ın koruyucusu olarak görmüştür. [2] 1922-1923’lerde Ankara’da mühim bir mecliste Bediüzzaman Hazretleri ile karşılaşan Ziya Gökalp, haşir ve âhirete iman meselesinde itiraz, hatta inkâr cihetine gitmiş, Bediüzzaman da ona susturucu cevaplar vermiştir.[3]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Mehmet Ziya Gökalp

Doğum Yeri ve Tarihi: Diyarbekir, 23 Mart 1876[1]

Vefat Yeri ve Tarihi: İstanbul, 25 Ekim 1924[1]

Kabrinin Yeri: Sultan II. Mahmud’un türbesi haziresi, İstanbul

Harita Konumu: [1]

Eserleri[değiştir]

Kızıl Elma (1914), Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak (1918) vb.

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

İkinci Söz

وَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ

meâlinde ve iman hakkındaki âyetlerin mühim bir sırrını gayet makul bir temsil ile (Haşiye-1: Bu temsilin meâliyle mühim bir mecliste, Ankara’da, otuz sene evvel Ziya Gökalp gibi müthiş bir mülhid şakk-ı şefe etmeyecek derecede ilzâm oldu.) tefsir eder.

(Fihrist Risalesi)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

Müsbet milliyet, hayat-ı içtimaiyenin ihtiyac-ı dâhilîsinden ileri geliyor; teavüne, tesanüde sebeptir; menfaatli bir kuvvet temin eder; uhuvvet-i İslâmiyeyi daha ziyade teyid edecek bir vasıta olur.

Şu müsbet fikr-i milliyet İslâmiyet’e hâdim olmalı, kale olmalı, zırhı olmalı; yerine geçmemeli. Çünkü İslâmiyet’in verdiği uhuvvet içinde bin uhuvvet var, âlem-i bekada ve âlem-i berzahta o uhuvvet bâki kalıyor. Onun için uhuvvet-i milliye ne kadar da kavî olsa onun bir perdesi hükmüne geçebilir. Yoksa onu onun yerine ikame etmek; aynı kalenin taşlarını, kalenin içindeki elmas hazinesinin yerine koyup o elmasları dışarı atmak nevinden ahmakane bir cinayettir.

İşte ey ehl-i Kur’an olan şu vatanın evlatları! Altı yüz sene değil belki Abbasîler zamanından beri bin senedir Kur’an-ı Hakîm’in bayraktarı olarak, bütün cihana karşı meydan okuyup Kur’an’ı ilan etmişsiniz. Milliyetinizi, Kur’an’a ve İslâmiyet’e kale yaptınız. Bütün dünyayı susturdunuz, müthiş tehacümatı def’ettiniz, tâ

يَاْتِى اللّٰهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُٓ اَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ اَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرٖينَ يُجَاهِدُونَ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ

âyetine güzel bir mâsadak oldunuz. Şimdi Avrupa’nın ve Frenk-meşrep münafıkların desiselerine uyup şu âyetin evvelindeki hitaba mâsadak olmaktan çekinmelisiniz ve korkmalısınız!

Cây-ı dikkat bir hal: Türk milleti anâsır-ı İslâmiye içinde en kesretli olduğu halde, dünyanın her tarafında olan Türkler ise Müslüman’dır. Sair unsurlar gibi müslim ve gayr-ı müslim olarak iki kısma inkısam etmemiştir. Nerede Türk taifesi varsa Müslüman’dır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler, Türklükten dahi çıkmışlardır (Macarlar gibi). Halbuki küçük unsurlarda dahi hem müslim ve hem de gayr-ı müslim var.

Ey Türk kardeş! Bilhassa sen dikkat et! Senin milliyetin İslâmiyet’le imtizaç etmiş. Ondan kabil-i tefrik değil. Tefrik etsen mahvsın! Bütün senin mazideki mefahirin, İslâmiyet defterine geçmiş. Bu mefahir, zemin yüzünde hiçbir kuvvetle silinmediği halde, sen şeytanların vesveseleriyle, desiseleriyle o mefahiri kalbinden silme!

(26. Mektup)


Tahribatçı ehl-i bid’a iki kısımdır.

Bir kısmı –güya din hesabına, İslâmiyet’e sadakat namına– güya dini milliyetle takviye etmek için “Zaafa düşmüş din şecere-i nuraniyesini, milliyet toprağında dikmek, kuvvetleştirmek istiyoruz.” diye dine taraftar vaziyeti gösteriyorlar.

İkinci kısım; millet namına, milliyet hesabına, unsuriyete kuvvet vermek fikrine binaen “Milliyeti, İslâmiyet’le aşılamak istiyoruz.” diye bid’aları icad ediyorlar.

Birinci kısma deriz ki: Ey “sadık ahmak” ıtlakına mâsadak bîçare ulemaü’s-sû veya meczup, akılsız, cahil sofiler! Hakikat-i kâinat içinde kökü yerleşmiş ve hakaik-i kâinata kökler salmış olan Şecere-i Tûba-i İslâmiyet; mevhum, muvakkat, cüz’î, hususi, menfî, belki esassız, garazkâr, zulümkâr, zulmanî unsuriyet toprağına dikilmez! Onu oraya dikmeye çalışmak, ahmakane ve tahripkârane, bid’akârane bir teşebbüstür.

İkinci kısım milliyetçilere deriz ki: Ey sarhoş hamiyet-füruşlar! Bir asır evvel milliyet asrı olabilirdi. Şu asır unsuriyet asrı değil. Bolşevizm, sosyalizm meseleleri istila ediyor; unsuriyet fikrini kırıyor, unsuriyet asrı geçiyor. Ebedî ve daimî olan İslâmiyet milliyeti; muvakkat, dağdağalı unsuriyetle bağlanmaz ve aşılanmaz. Ve aşılamak olsa da İslâm milliyetini ifsad ettiği gibi unsuriyet milliyetini dahi ıslah edemez, ibka edemez. Evet, muvakkat aşılamakta bir zevk ve bir muvakkat kuvvet görünüyor fakat pek muvakkat ve âkıbeti hatarlıdır.

Hem Türk unsurunda ebedî kabil-i iltiyam olmamak suretinde bir inşikak çıkacak. O vakit milletin kuvveti, bir şık, bir şıkkın kuvvetini kırdığı için hiçe inecek. İki dağ birbirine karşı bir mizanın iki gözünde bulunsa; bir batman kuvvet, o iki kuvvet ile oynayabilir; yukarı kaldırır, aşağı indirir.

(29. Mektup)

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]