Mustafa Paşa (Miran)

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Miran Aşiret Ağası Mustafa Paşa doğunun meşhur ağalarından ve Hamidiye Alayı komutanlarındandı. On bir kabilenin ittifakıyla Miran aşiretinin başına geçti. Cizre'de Hamidiye alayı binası yaptırdı. Çeşitli isyanların bastırılmasında gayret gösterdi. Bazen haksız ve zulümlü işler yaptığında Üstad hazretleri kendisini ikaz ederdi. Vefatından sonra yerine oğlu Abdülkerim geçti.[1][2]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Mir Mustafa Paşa

Doğum Yeri ve Tarihi:

Vefat Yeri ve Tarihi: Ekim 1902[1]

Kabrinin Yeri: Cizre mezarlığında kendisine ait kubbede.

Risale-i Nur ile Nasıl Tanıştığı[değiştir]

Bediüzzaman Said Nursi ile Görüşmeleri[değiştir]

Bediüzzaman Tillo’da iken (1894) bir gece Şeyh Abdülkadir-i Geylanî (ks) Hazretleri rüyasında Mîran aşireti reisi Mustafa Paşa’ya gitmesini, hidayete davet etmesini, zulmü bırakmazsa öldürmesini söyler. Molla Said hemen oraya hemen gider ve Mustafa Paşa'ya "Seni hidayete getirmeye geldim. Ya zulmü terk edip namazını kılacaksın veyahut seni öldüreceğim!" der. Mustafa Paşa alimleriyle münazara etmesini teklif eder. Molla Said onları mağlup eder. Mustafa Paşa ahdettiği mavzer tüfeğini hediye eder ve namaz kılmaya başlar.

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Mîran Aşireti Reisi Mustafa Paşaya Gitmesi

Tillo’da iken bir gece Şeyh Abdülkadir-i Geylanî (ks) Hazretlerini rüyasında görür. Geylanî Hazretleri (ks) kendisine hitaben:

— Molla Said! Mîran aşireti reisi Mustafa Paşa’ya gidiniz ve kendisini tarîk-ı hidayete davet ediniz. Yaptığı zulümden vazgeçerek namaza ve emr-i marufa müdavim olmasını tavsiye ediniz. Aksi takdirde öldürünüz.

Molla Said, bu rüyayı görür görmez, hemen tedarikini yaparak Mîran aşiretine doğru Tillo’dan hareket eder, doğruca Mustafa Paşa’nın çadırına girer. Paşa orada bulunmadığından biraz istirahat eder. Sonra Mustafa Paşa içeri girer. Orada hazır olanların hepsi kıyam ettikleri halde Molla Said yerinden bile kımıldanmaz. Paşa’nın nazar-ı dikkatini celbedince aşiret binbaşılarından Fettah Bey’den kim olduğunu sorar. Fettah Bey, meşhur Molla Said olduğunu bildirir. Halbuki Paşa, ulemadan hiç hoşlanmazdı. Şüphesiz bunun üzerine daha fazla kızmış ise de izhar etmemişti. Molla Said’e ne için buraya geldiğini sorunca, Molla Said cevaben:

— Seni hidayete getirmeye geldim. Ya zulmü terk edip namazını kılacaksın veyahut seni öldüreceğim! Demesinden paşa hiddetlenerek dışarı çıkar. Biraz dolaştıktan sonra yine çadıra girer ve Molla Said’e ne için geldiğini tekrar sorar. Molla Said:

— Sana söyledim ya, onun için geldim, der. Mustafa Paşa çadırın direğinde asılı bulunan Said’in kılıncına işaret ederek:

— Bu pis kılınçla mı?

Bedîüzzaman:

— Kılınç kesmez, el keser cevabında bulunur.

Mustafa Paşa tekrar dışarıya çıkarak biraz gezindikten sonra içeriye girer. Bedîüzzaman’a:

— Benim Cezire’de çok âlimlerim var; eğer hepsini ilzam edebilirsen senin dediğini yaparım, eğer ilzam edemezsen seni Fırat Nehri’ne atarım.

Molla Said:

— Bütün ulemayı ilzam etmek benim haddim olmadığı gibi beni de nehre atmak senin haddin değildir. Fakat ulemaya cevap verince sizden bir şey isterim ki o da mavzer tüfeğidir. Şayet sözünde durmazsan seni onunla öldüreceğim, der.

Bu muhavereden sonra Paşa ile birlikte atlarla Cezire’ye giderler. Yolda Paşa kat’iyen Molla Said’le konuşmaz. Bani Hanı dedikleri mevkiye gelince yorgunluğundan Molla Said orada biraz yatar; uykudan uyanır uyanmaz etrafında bütün Cezire âlimlerinin, kitapları ellerinde beklediklerini görür. Biraz görüştükten sonra çay ikram edilir. Cezire âlimleri Molla Said’in şöhretini işittikleri için mebhut ve hayran bir vaziyette çaylarını bile unutarak Molla Said’in sualine intizar etmekte idiler. Molla Said ise kendi çayını içtikten sonra dalgın dalgın karşısında bulunan bir iki âlimin çayını da içer, onlar fark edemezler. Mustafa Paşa, hocalara hitaben:

— Ben okumuş değilim fakat Molla Said ile mücadelenizde mağlup olacağınızı şimdi anlıyorum. Zira bakıyorum ki siz düşünmekten çaylarınızı unuttuğunuz halde, Molla Said kendi çayını içtikten başka iki üç bardak da sizin çayınızı içti.

Bunun üzerine, biraz latîfe ettikten sonra Molla Said bu âlimlere karşı:

— Efendiler! Bendeniz vaad etmişim, hiç kimseye sual sormam. Binaenaleyh suallerinize muntazırım, der.

Bu hocalar kırk kadar sual sorarlar. Umumuna cevap verdikten sonra, her nasılsa Molla Said bir sualin cevabını yanlış söylediği halde karşısındakiler doğru telakki ederek tasdik etmişlerdi. Meclis dağılınca Molla Said hatırlar, hemen arkalarından koşarak:

— Affedersiniz, bir sualin cevabını yanlış söylediğim halde farkına varmadınız, diyerek cevabını tashih eder.

Hocalar dediler:

— İşte şimdi hakkıyla bizi tam ilzam ettiniz!

Sonra o hocalardan bir kısmı Molla Said’den ders almaya gelirler.

Bundan sonra Mustafa Paşa, ahdettiği mavzer tüfeğini hediye eder ve namaz kılmaya başlar.

Molla Said, ilimdeki emsalsiz, hârika istidadı derecesinde vücudca da gayet idmanlı ve kuvvetli idi. Güreş tutmaktan pek hoşlanırdı. Medreselerde bulunan umum talebelerle güreşirdi. Hiçbirisi güreşte bile onu mağlup edemezdi.

Mustafa Paşa ile bir gün at yarışına çıkarlar. Fakat kasdî olarak Mustafa Paşa gayet serkeş ve talimsiz ve hiç binilmemiş bir at hazırlanmasını emreder. Molla Said’e binmek için verir. (Allahu a’lem attan düşüp ölmesini istemiş.) On altı yaşında bulunan Molla Said, serkeş atı biraz dolaştırdıktan sonra koşturmayı arzu eder. At, onun verdiği istikametten çıkarak başka bir istikamete doğru koşar. Var kuvvetiyle durdurmak ister ise de muvaffak olamaz. Nihayet çocukların bulunduğu yere gider. Cezire ağalarından birisinin oğlu yol üstünde iken hayvan iki ayağını kaldırıp çocuğun omuzları arasına vurunca çocuk yere düşerek hayvanın ayakları altında çırpınmaya başlar. Nihayet etraftan imdada ulaşırlar. Çocuğu hareketsiz ölü suretinde görünce Molla Said’i öldürmek isterler. Ağanın hizmetçileri hançerlerini çekince, Molla Said hemen rovelverine el atar ve adamlara hitaben:

— Hakikate bakılırsa çocuğu Allah öldürmüş, zahire bakılırsa at öldürmüş, sebebe bakılırsa Kel Mustafa öldürmüş çünkü bu atı bana o verdi. Durunuz, ben gelip çocuğa bakayım, ölmüş ise sonra muharebe edelim, diyerek attan inerek çocuğu kucaklar. Çocukta hareket görmeyince soğuk suyun içine batırıp çıkarır. Çocuk gülerek gözünü açar. Bunun üzerine bütün ahali mütehayyir kalırlar.

Bu acib vak’a üzerine bir müddet Cezire’de kaldıktan sonra talebesi Molla Salih ile bedevî Arapların meskeni olan Biro’ya giderler. Orada biraz kalınca tekrar Mustafa Paşa’nın eskisi gibi zulme başladığını işitir, yanına gider ve ona nasihat eder, tehdit eder. Bir gün bir münakaşa arasında Mustafa Paşa’ya:

— Yine mi zulme başladın, seni Hak namına öldüreceğim! Tehdidinde bulunur. Paşa’nın kâtibi ortaya atılır.

O sırada Molla Said, Mustafa Paşa’yı zulmünden dolayı çok tahkir eder.

Paşa bu tahkire tahammül edemeyerek, öldürmek için üzerine hücum eder fakat Mîran ağaları zapt ederler. Nihayet Mustafa Paşa’nın oğlu Abdülkerim, Molla Said’e yaklaşarak:

— Onun akidesi yanlıştır; rica ederim, şimdilik buradan başka yere teşrif ediniz, der.

Abdülkerim’in sözünü kırmaz, yalnız olarak bedevîlerin meskeni olan Biro Çölü’ne doğru hareket eder. Yolda bedevî eşkıyalarına tesadüf eder. Bedevîlerin silahları mızrak ve Molla Said’in silahı mavzer olduğundan eşkıyalara doğru kurşun atmaya başlar, eşkıyalar çekilirler. Yoluna devam ederken ikinci çeteye tesadüf eder. Bu defa eşkıyalar çok olduğundan etrafını çevirirler. Kendisini öldürecekleri sırada içlerinden birisi tanıyarak:

— Ben bunu Mîran aşiretinin içinde gördüm. Bu meşhur bir adamdır, deyince derhal bedevîler çekilerek kusurlarının af buyurulmasını dilerler. Ve korkulu olan yerlerde kendilerine muhafızlık yapmak istemişlerse de Molla Said reddedip yalnız olarak yoluna devam eder.

...

Molla Said, aşiretler arasında olan herhangi bir geçimsizliği işitince hemen müdahale ederek irşad yoluyla her iki tarafı da derhal barıştırırdı. Hattâ hükûmetin bile barıştırmaktan âciz kaldığı Şeker Ağa ile Mîran Reisi Mustafa Paşa’yı barıştırdı. Ve Mustafa Paşa’ya:

— Daha tövbe etmedin mi? Diye sorunca, Mustafa Paşa da cevaben:

— Seyda! Ne söylerseniz sözünüzden çıkmam, demiştir.

Mustafa Paşa, at ile para teberru etmek ister. Bedîüzzaman reddederek:

— Şimdiye kadar kimseden para almadığımı işitmediniz mi? Bâhusus sizin gibi zalimden nasıl para alırım? Ve siz galiba tövbenizi bozdunuz, şu takdirde Cezire’ye ulaşamazsınız, demiştir.

Ve hakikaten Cezire’ye yetişmeden yolda öldüğünü haber alır.

(Tarihçe-i Hayat, İlk Hayatı)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]