Mehmed Mesud Karaca

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Mehmed Mesud Karaca Bediüzzaman’ın talebelerindendi. Şam'dan Isparta Atabey'e gelmiş yerleşmişti. Şamlı Hafız Tevfik'in kardeşidir. Ispartanın çeşitli köylerinde köy katipliği yaptı. Risalelerde tevafuk ilk olarak onun yazdığı nüshalarda fark edildi. Risalelerin çoğaltılmasında emeği geçmiştir. Üstad onun kalemini kıymetli olarak nitelemiştir ve 8. Lem'a'da Gavs-ı Azam'ın manevi işaretine adının dahil olduğunu beyan etmiştir. Gurbete gelmesi hasebiyle fakirlik içinde yaşamıştır.[1]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Mesud Efendi

Doğum Yeri ve Tarihi: (Kardeşi Şamlı Hafız Tevfik gibi Üsküdar olabilir), 1890[1]

Vefat Yeri ve Tarihi: 1955[1]

Kabrinin Yeri: İslamköy mezarlığı[1]

Harita Konumu: [1]

Risale-i Nur ile Nasıl Tanıştığı[değiştir]

Bediüzzaman Said Nursi ile Görüşmeleri[değiştir]

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Aziz, sıddık kardeşlerim Hoca Sabri, Hâfız Ali, Mesud, Mustafalar, Hüsrev, Re’fet, Bekir Bey, Rüşdü, Lütfüler, Hâfız Ahmed, Şeyh Mustafa vesaire…

Sizlere meraklı ve medar-ı sual olmuş dört küçük meseleyi malûmat kabîlinden muhtasar bir surette beyan etmekliğe kalbimde bir hatıra hissettim.

(Lem'a'lar, 16. Lem'a)


Şu fıkra Mesud Efendi’nindir

Ey benim muhterem Üstadım!

Hadd-i büluğumdan bu ana kadar, laîn şeytanın zırhından mamul bir sanduka derûnunda kilitlemiş olduğu akl-ı uhrevî ve imanımı tazyik altına almıştı. Duanız sayesinde ve bana karşı göstermiş olduğunuz hüsn-ü niyet ve nasihatlerin semeresi olarak ancak yedi senede, Üstadımın dua yumruğuyla laîn şeytanın zırh sandukası kırılarak, imanımı tekrar teslim ettin. Ve teslim aldığımı şununla ispat ederim ki:

Duaya kabul buyurduğunuz tarihte, yani ramazan-ı şerifin üçüncü günü bera-yı ziyaret nezdinizde idim. Müfarakatımdan sonra, Cenab-ı Hakk’ın gösterdiği ve sevgili Üstadıma arz eylediğim rüya ile âcizane tefsirimde, gündoğudan günindiye doğru olan çayı yani gündoğudaki duayı almamış olsa idim, önümde elinde sepet ile giden adam gibi gayya kuyusuna gidecektim. Ben de o kapının önünde durduğum halde, o müessir almış olduğum dua sayesinde, o korkunç kapıdan çağrılmayarak, avdetimde geniş bir caddeden halkın omuz omuza geçtiği ve bizim mestûr bir mevkide seyreylediğimiz o meşakk u mezahime iştirak ettirilmediğimiz ancak Üstad-ı Muhteremimin Cenab-ı Hak nezdinde duasının kabulüdür ve Sözler’in mukavemetsûz tesirleridir.

Ben de buna mukabil, Üstadımın hâdim olduğu çığırı takip ile hizmet etmek emelinde isem de yalnız ettiğim hizmet kâfi değildir. O da ancak âhiret menfaatimiz içindir. Yalnız Cenab-ı Feyyaz-ı Mutlak Hazretlerinden beş vakitte dua ediyorum: “Yâ Rabbî, yâ Rabbî! Yirmi yedi seneden beri, şeytan aleyhi’l-la’nenin zırhlı çelik sandukaya kilitlemiş olduğu imanımı, balyozuyla kırarak tahlis eden Üstad-ı Ekremime, yani Kur’an-ı Hakîm’in lemaatı olan Risale-i Nur’un neşrine bir hizmet olarak, bana menamda göstermiş olduğun yevm-i mahşerde gayya kuyusu kapısının ağzından çevirmeye muvaffak olan müfessir-i Kur’an’ı ve son musannif bulunan Saidü’n-Nursî Hazretlerinin yevm-i mahşerde sancaktarı kıl, yâ Rabbî yâ Erhame’r-râhimîn velhamdülillahi Rabbi’l-âlemîn” olan Cenab-ı Mevla’dan evkat-ı hamsede vird-i zebanımdır. Ve siz Üstadımın kabul buyurmasını istirham ile el ve ayaklarınızdan öperim, Efendim Hazretleri.

Mehmed Mesud

(Barla Lahikası)


Kalemi kerametli Mesud’un ehemmiyetli bir rüyasıdır

Âlîcenab ve faziletmend Üstad-ı Muhteremim Efendim Hazretleri!

Tulûat olmadıkça, siz Üstadıma mektup yazmaya muktedir olamıyorum. Çünkü başlıca âmâlim Nurların ikmali olduğundan ve yazdığım esnada bir an evvel bitirmek emeliyle serî bir surette yazdığım için o Nurlardan almış olduğum feyzi etraflıca anlatamayacağım için mektup tastirine cüret edemiyorum.

Hüsrev Efendi’nin nezdinizden müfarakatı günü, bendeniz ziyarete geliyordum. Bedre’nin civarında birbirimize tesadüf ettik. Geri dönmekliğimizi söylediler. Sabırsızca esbabının neden münbais olduğunu sordum. Neticeyi anlattılar. Birlikte köye avdet ettik. Çok müteessir oldum. Meyusiyetimden iki gün dışarıya çıkamadım. Kalbimin teessürünü teskin için Nurları yazmakla meşgul oldum.

Avdetimizin ikinci gününün gecesi, saat on buçuğa kadar yazı ile iştigal ettim. Sahuru yedikten sonra meyusane ve mükedderane yattım. Gördüm ki:

Zat-ı âlînizle birlikte Medine-i Münevvere’ye gitmişiz. Harem-i Şerif’in kapısından girince Makber-i Saadet önümüzde görünüyordu. Makber-i Saadet’in içinde Peygamberimiz sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem Babü’s-Selâm’a doğru müteveccih idiler. Ben der-akab koşmak istedim. Birlikte ben sizin bir adım arkanızda olarak vardık. İmamın namazdan fariğ olduğunda nasıl yüzünü cemaate çevirir; bizim girdiğimiz tarafa doğru Zat-ı Risalet dönmüşler, diz üstüne oturmuşlar ve biz de vardık. Zat-ı âlîniz hemen bir adım mesafeli olarak diz çöküp oturdunuz. Ben de sizin arkanızda diz çöküp oturdum. Siz Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm ile epey müddet görüştünüz. Dikkatli vech-i saadete nazar ettiğimde, alnı vech-i mübareği güneş gibi gayet parlak ve sair aksamı buğday rengi, re’yü’l-ayn müşahede ettim. O esnada mükâlemeniz neye müncer olduğunu anlayamadım.

Tefsirini Üstad-ı ekremime havale ediyorum. Yalnız kāsır fikrimle, sen ne oluyorsun diye kalbimi teskin edebildim. Üstadım şu zalimlerin İslâmiyet’e karşı tecavüzlerini, kendi merciine ve şeriat sahibine şikayet etti.

Mesud

(Barla Lahikası)


O sırrı size açmak münasip görüldü. Şöyle ki: Şimdi bu mektubu yazan kâtip ile kardeşi Mesud beraber bir gün, üç aydan beri bahsi geçmediği Ahmed Ağa’nın bahsi geçti. Beraberimde kâtip Tevfik ile Mesud’a dedim: Bütün kitapları Diyarbekir’deki Ahmed Ağa’ya göndereceğiz. Tâ ya Şam-ı Şerif tarafına ya Van’daki sıddıklara ulaştırsın. Bu sözümüz ve meşveretten dört saat sonra, aynen o Ahmed Ağa habersiz çıktı geldi.

(Barla Lahikası)


Mesud’un garib bir fıkrasıdır

Kamer yeni tulû ettiği esnada, onun aydınlığına ve gecenin serinliğinden arpanın yumuşaması hasebiyle orak biçmekte iken, kamerin güzelliğine ve şeffaflığına bakarak ve orağın bitmemesi, Nurları yazmaktan mahrum kaldığımı tahayyürane ve meyusane düşünmekte iken bilmem iğfalat, bilmem tulûat, hatırıma gelen şu sözü söyledim: “Yâ Rab! İsmim Mesud, kendim bîsud, çok çalıştım olamadım mesud.” dedim ve arpa biçmeye devam ettim.

Aradan bir müddet geçtikten sonra yattım. Menamda dediler ki: “Bırakma Üstadın Said’in eteğini, eyler seni mesud.” Derhal uyandım, ay hemen kaybolmak üzere. Derhal “Yâ Rab! Ben saadet-i dünyeviye istemedim, tövbekâr oldum.” Saadet-i uhreviyemin, sizin duanızla olacağı telkin edilmiştir ve duanıza muhtacım. Bendenizi duadan diriğ buyurmamanızı temenni eder, el ve ayaklarınızdan öperim efendim hazretleri.

Mesud (rh)

(Barla Lahikası)


Hazır Mesud, Galib ve Süleyman Efendiler, Mustafa Çavuş, Abdullah Çavuş selâm ediyorlar. Ben de başta Hüsrev, Bekir Bey umum kardeşlerimize selâm ediyorum. Bilhassa kayınpederiniz Hacı İbrahim Bey’e ve muhtereme hemşireme ve mübarek Bedreddin’e çok dua ediyorum.

(Barla Lahikası)


Bir zaman Barla’da, bağlardaki köşkte, Şamlı, Mesud ve Süleyman’ın müşahedesiyle aynı hâdiseyi başka şekilde gördük. Şöyle ki:

Ben, sevmediğim için siyah bir mürekkebi kısmen döktüm; birden mütebâkisi çok beğendiğim güzel bir kırmızıya tahavvül etti. Risaletü’n-Nur’un kâtiplerini şevklendirdi. Gözümüze silsile-i kerametin bir ucunu ve bir tereşşuhunu gösterdi.

(Kastamonu Lahikası)


Hocamızın sözü bitti.

İşte hocamızın bu macera-yı hayatiyesi gösteriyor ki Hazret-i Şeyh’in müteveccih olduğu ve ehemmiyetle bahsettiği ve istikbalde gelecek müridi bu olmak için kuvvetli bir ihtimaldir. Hazret-i Şeyh’in vefatından sonra hayatta oldukları gibi tasarrufu ehl-i velayetçe kabul edilen üç evliya-yı azîmenin en a’zamı, o Hazret-i Gavs-ı Geylanî’dir. Ve demiş:

اَفَلَتْ شُمُوسُ الْاَوَّلٖينَ وَ شَمْسُنَا اَبَدًا عَلٰى فَلَكِ الْعُلٰى لَا تَغْرُبُ

fıkrasıyla ba’de’l-memat dua ve himmetiyle müridlerinin arkasında ve önünde bulunmasıyla, böyle hârika keramet-i acibe ile meşhur bir zat, elbette böyle bir zamanda kıymettar bir hizmet-i Kur’aniye bir müridinin vasıtasıyla olacağını onun görmesi ve göstermesi şe’nindendir. Hazret-i Şeyh’in bahsettiği ehemmiyetli müridi ve talebesi ve himaye-gerdesi olan şahıs; binden sonra, on dördüncü asırda geleceğine bir îmadır.

Süleyman, Sabri, Zekâi, Âsım, Re’fet, Ali, Ahmed Hüsrev, Mustafa Efendi, Rüşdü, Lütfü, Şamlı Tevfik, Ahmed Galib, Zühdü, Bekir Bey, Lütfü, Mustafa, Mustafa, Mesud, Mustafa Çavuş, Hâfız Ahmed, Hacı Hâfız, Mehmed Efendi, Ali Rıza (r. aleyhim)

(Sikke-i Tasdi-i Gaybi, 8. Lem'a)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]

  1. 1,0 1,1 1,2 1,3 Isparta Kahramanları, Yazar: Himmet KOÇOĞLU