Larva
Larva, böcekler dahil birçok hayvanın bir sonraki hayat dönemine metamorfoz ile geçiş yapmadan önceki yavru halidir. Kelebekler için tırtıl, böcek ve sinekler için kurt ve kurtçuk ifadesi de kullanılır. Meyve kurtları bazı sineklerin meyvenin içine bıraktığı yumurtalardan çıkar. Ağaç kurtları birçok böcek türünün odun yiyen ve mobilyaların yapısına zarar veren larvasıdır. Kitap kurtları ise kitapları yiyen ya da içinde yol yapan böcek larvalarıdır.[1]
Sebe suresinin 14. ayetinde (Meali: Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. (Sonunda yere) yıkılınca anlaşıldı ki cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı.) ağaç kurtlarından bahis geçer ve cinlerin gaybı bilmediği bildirilir.
Bediüzzaman en zayıf ve aptal hayvanların en iyi beslendiğine misal olarak meyve kurtlarını gösterir. Hz. Eyyüb'ün yaralarındaki kurtların onun dünya hayatını tehdit etmesine karşılık günahların ve vesveselerin bizim ebedi hayatımızı tehdit ettiği dersini verir. Risale-i Nur'da Kureyşin Kâbe’ye astığı sahifeyi kurtların yediğini Peygamberimizin bir mucize eseri olarak haber verdiğini, kurtların Kuddüs ismine mazhar olarak sıhhiye memurları gibi temizlik görevini yaptığını, Allah'ın insanlara rahmetiyle küçük bir kurttan ipek giydirdiğini, evhamlar hücum ettiğinde kainatın yaratılışına, mesela ağaç kurtlarının icadını düşünüp Hallakiyetin tasarrufuna bakmak gerektiğini ve Avrupa medeniyeti fazilet üzerine bina edilmediğinden günahları sevaplarına baskın gelip kurtlaşmış bir ağaç hükmüne girdiğini söyler. Ayrıca, Kur'an'da bahsi geçen kıyamet alametlerinden "Dabbetül Arz"ın ağaç kurtları olduğunu, insanların kemiklerini ağaç gibi kemireceğini ve mü’minlerin iman bereketiyle kurtulacağını beyan eder.
Bilgiler[değiştir]
Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]
Zarar Veren Kurtlar[değiştir]
Hazret-i Eyyüb aleyhisselâmın zahirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyyüb’den daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. Çünkü işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalp ve ruhumuza yaralar açar. Hazret-i Eyyüb aleyhisselâmın yaraları, kısacık hayat-ı dünyeviyesini tehdit ediyordu. Bizim manevî yaralarımız, pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdit ediyor. O münâcat-ı Eyyübiyeye, o Hazretten bin defa daha ziyade muhtacız.
Bâhusus nasıl ki o Hazretin yaralarından neş’et eden kurtlar, kalp ve lisanına ilişmişler; öyle de bizleri, günahlardan gelen yaralar ve yaralardan hasıl olan vesveseler, şüpheler (neûzü billah) mahall-i iman olan bâtın-ı kalbe ilişip imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip zikirden nefretkârane uzaklaştırarak susturuyorlar.
Evet, günah kalbe işleyip siyahlandıra siyahlandıra tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah istiğfar ile çabuk imha edilmezse kurt değil belki küçük bir manevî yılan olarak kalbi ısırıyor.
(2. Lema)
İstanbul seyahatinden muzdarip olup olmadığını sordum.
— Bana ızdırap veren, dedi, yalnız İslâm’ın maruz kaldığı tehlikelerdir. Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi, onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi. Şimdi mukavemet güçleşti. Korkarım ki cemiyetin bünyesi buna dayanamaz çünkü düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basîret gözü böyle körleşirse iman kalesi tehlikededir. İşte benim ızdırabım, yegâne ızdırabım budur. Yoksa şahsımın maruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeye bile vaktim yoktur. Keşke bunun bin misli meşakkate maruz kalsam da iman kalesinin istikbali selâmette olsa!
Eşref Edib
Muhterem Efendim! Şu yazılan risaleleri nasıl buldunuz buyuruyorsunuz? Yâ Hazret-i Üstad! Ne diyelim? Bizim manevî yara ve hastalıklarımızı teşhis buyurup öldürmemek için her nevi mualeceleriyle memzuç hem mugaddi hem müessir tiryaklarını Cenab-ı Hakk’ın ihsanıyla gönderiyorsunuz. İhlas hakkında evvelce ve bilhassa sonra ihsan edilen risaleleri okudukça, vücudumun ağrıdığını ve her zerresinin titrediğini, müteaddid yaralardan tevellüd eden kurtlar oynamaya başlayınca, en ahmak ve eblehçe hareketlerimi gösterdiler.
(Barla L.)
Evet Avrupa'nın medeniyeti fazilet ve hüda üstüne tesis edilmediğine bedel, heves ve heva, rekabet ve tahakküm üzerine bina edildiğinden, şimdiye kadar medeniyetin seyyiatı hasenatına galebe edip, ihtilâlci komitelerle kurtlaşmış bir ağaç hükmüne girdiği cihetle; Asya medeniyetinin galebesine kuvvetli bir medar, bir delil hükmündedir. Ve az vakitte galebe edecektir.
Müşriklerin Kabeye Astığı Yazıyı Yiyen Kurtlar[değiştir]
Hem –nakl-i sahih ile– Kureyş, Benî-Hâşimî aleyhinde yazdıkları ve Kâbe’nin sakfına astıkları sahife hakkında ferman etmiş ki: “Kurtlar yazılarınızı yemiş, yalnız sahifedeki esma-i İlahiyeye ilişmemişler.” Haber vermiş. Sonra sahifeye bakmışlar, aynen öyle olmuş.
Meyve Kurtları[değiştir]
Evet, en parlak bir mu’cize-i sanat-ı Samedaniye ve bir hârika-i hikmet-i Rabbaniye olan hayatı kim vermiş, yapmış ise rızıkla o hayatı besleyen ve idame eden de odur. Ondan başka olmaz. Delil mi istersin? En zayıf, en aptal hayvan en iyi beslenir (meyve kurtları ve balıklar gibi). En âciz, en nazik mahluk en iyi rızkı o yer (çocuklar ve yavrular gibi).
(5. Söz)
Kurtların Temizlik Yapması[değiştir]
Demek bu saray-ı âlem ve bu fabrika-i kâinat, ism-i Kuddüs’ün bir cilve-i a’zamına mazhardır ki o tanzif-i kudsîden gelen emirleri, değil yalnız denizlerin âkilü’l-lahm tanzifatçıları ve karaların kartalları, belki kurtlar ve karıncalar gibi cenazeleri toplayan sıhhiye memurları dahi dinliyorlar. Belki o kudsî evamir-i tanzifiyeyi, bedende cereyan eden kandaki küreyvat-ı hamra ve beyza dahi dinleyip bedenin hüceyratında tanzifat yaptıkları gibi nefes dahi o kanı tasfiye eder, temizler.
(30. Lema)
İpek Böceği Kurtları[değiştir]
Demek şu meşhud saltanat-ı insaniyet ve terakkiyat-ı beşeriye ve kemalât-ı medeniyet; celb ile değil, galebe ile değil, cidal ile değil, belki ona, onun zaafı için teshir edilmiş, onun aczi için ona muavenet edilmiş, onun fakrı için ona ihsan edilmiş, onun cehli için ona ilham edilmiş, onun ihtiyacı için ona ikram edilmiş. Ve o saltanatın sebebi, kuvvet ve iktidar-ı ilmî değil, belki şefkat ve re’fet-i Rabbaniye ve rahmet ve hikmet-i İlahiyedir ki eşyayı ona teshir etmiştir. Evet, bir gözsüz akrep ve ayaksız bir yılan gibi haşerata mağlup olan insana, bir küçük kurttan ipeği giydiren ve zehirli bir böcekten balı yediren; onun iktidarı değil, belki onun zaafının semeresi olan teshir-i Rabbanî ve ikram-ı Rahmanîdir.
(23. Söz)
Demek ki saltanat-ı insaniyet, celb ve gasbetmekle ve galip olmakla değildir. Belki insana bu derece musahhariyetin sebebi: Şefkat ve rahmet ve hikmet-i Hâlık’tır ki eşyayı, insana musahhar etmiş. Bir gözsüz akrep ve bir ayaksız yılan gibi haşerata mağlup olan insana, bir kurttan ipeği giydiren ve bir böcekten balı yediren, zaafının semeresi olan teshir-i Rabbanîdir. Yoksa netice-i iktidarı değildir.
Ağaç Kurtları[değiştir]
اِعْلَمْ Ey kardeş bil ki! Nasıl ki bir kelimenin kâtibi, onun harfinin kâtibinden başka olması ve satırını yazan, ayni sahifeyi yazanın gayrısı olması; ve sahifenin kâtibi de, kitabın kâtibinden başka olması mümkün değildir. Öyle de; karıncayı halkeden bir Hâlık, hayvan cinsinin Hâlıkı olmaması; ve cins-i hayvanın Hâlıkı, küre-i arzın Hâlıkından başka olması; ve küre-i arzın Hâlıkı da, Rabb-ül Âlemîn'den gayr olması mümkün olmaz, muhaldir.
Evet Rububiyet-i mutlaka-i ammenin işaratından olarak; Büyük bir harfta bir kelimeyi, veya bir kelâmı, yahutta bir kitabı yazmasıdır. O ise, umumî bir şuur ve ihatanın remzidir. Meselâ deniz harfinde balığı; ve ağaç satırında aradayı (ağaç kurdunu); ve küre-i arz noktasında hayvanı; ve ehl-i gafletçe camid başıboş ve metrûk bir şey zannedilen karıncayı heryerde halketmek gibi!.. Hattâ bazı masnuat var ki, يٰسٓ lafzının suretinde Sure-i Yâsin'in tamamı yazılmış gibidir.
(Şemme, Mesnevi-i N. (Badıllı))
اِعْلَمْ Ey evhamlı arkadaş bil ki! Evhamlar sana hücum ettikleri vakit, hemen başını çevir, sağına bak! Tâ ki kehkeşan dairesinden ve seyyaratın medarlarından tut, tâ müteselsilen darala darala, bir cevher-i ferdin dairesine, tâ zerratın medarlarına (Yani, atomların çekirdekleri etrafında devretmelerine) kadar.. Hem birbirine bağlı ve dizili olan hilkat-ı semavattan tut, gele gele tâ semeratın hilkatına kadar; hem küre-i arzın inşasından tut, tâ ağaç kurdunun icadına kadar iç içe konulan ve birbirine bakan tenazür, teşabüh ve tesanüd içindeki Hallakiyetin tasarrufunu göresin.
(Şule, Mesnevi-i N. (Badıllı))
Amma dabbetü’l-arz: Kur’an’da gayet mücmel bir işaret ve lisan-ı halinden kısacık bir ifade, bir tekellüm var. Tafsili ise ben şimdilik, başka meseleler gibi kat’î bir kanaatle bilemiyorum. Yalnız bu kadar diyebilirim:
لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ nasıl ki kavm-i Firavun’a “çekirge âfatı ve bit belası” ve Kâbe tahribine çalışan kavm-i Ebrehe’ye “ebabil kuşları” musallat olmuşlar. Öyle de Süfyan’ın ve Deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana ve Ye’cüc ve Me’cüc’ün anarşistliği ile fesada ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfür ve küfrana düşen insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle, arzdan bir hayvan çıkıp musallat olacak, zîr ü zeber edecek.
اَللّٰهُ اَعْلَمْ o dabbe bir nevidir. Çünkü gayet büyük bir tek şahıs olsa her yerde herkese yetişmez. Demek dehşetli bir taife-i hayvaniye olacak. Belki اِلَّا دَٓابَّةُ الْاَرْضِ تَاْكُلُ مِنْسَاَتَهُ âyetinin işaretiyle o hayvan, dabbetü’l-arz denilen ağaç kurtlarıdır ki insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde dişinden tırnağına kadar yerleşecek. Mü’minler iman bereketiyle ve sefahet ve sû-i istimalattan tecennübleriyle kurtulmasına işareten âyet, iman hususunda o hayvanı konuşturmuş.
(5. Şua)
Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]
İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]
İlgili Maddeler[değiştir]
- Meyve: Meyve kurtları içine yerleşir
- Yumurta: Kurtlar yumurtadan çıkar
- Dabbetül Arz: Kur'an'da bahsi geçen kıyamet alametlerinden olup Bediüzzaman ağaç kurtları olduğunu söyler.
- Sebe 14: Hz. Süleyman asasına dayanırken vefat ettiğinde asayı yiyen kurttan bahis geçen ayet.