Bakara 216

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Önceki Ayet: Bakara 215Bakara SuresiBakara 217: Sonraki Ayet

Meali: 216- Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

{Savaş insanların severek, zevk alarak yaptıkları bir şey değildir. Fıtratı ve ruh sağlığı bozulmamış kimseleri öldürmek, yakıp yıkmak, acılar vermekten zevk almaz, bunlardan hoşlanmaz. Ancak vücudu kurtarmak için kangren olmuş elin kesilmesi, içeride kalmış çocuğu kurtarmak için kapının kırılması nasıl zaruri ise savaş da toplumların hayatında böyle zaruret haline gelebilir. Din ve vicdan hürriyetini sağlamanın, zulmü ve fitneyi önlemenin, tecavüzlere son vermenin yolu savaştan geçebilir. İşte bu durumlarda savaşmak şüphesiz insanlık için daha hayırlı ve daha şerefli bir davranıştır. Cihad ise hiçbir zaman bir saldırı değildir. Çünkü önce İslâm'a davet yapılır, kabul eden Müslümandır. İslâm'ı kabul etmeyenden tabi olması istenir. Bunu da kabul etmezse, ancak o zaman savaşılır. Savaştaki sırrı biz bilemeyiz ama onu Allah bilir. Bazı milletler cezaya müstahak olunca, Allah onları çeşitli belâlarla cezalandırır. İşte onlardan birisi de savaştır. Resûlullah Efendimiz, Abdullah b. Cahş kumandasında bir müfrezeyi, Kureyş kervanından haber getirmeleri için Mekke'ye göndermişti. Kureyş kervanını görünce, dayanamayarak hücum ettiler. Kervandan bir kişiyi öldürdüler, iki kişiyi de esir aldılar. Kervanı sürüp Peygamberimize getirdiler. O gün receb ayının ilk günüydü. Müşrikler: Muhammed, haram aylarında savaşıyor, diye yaygara kopardılar. Bunun üzerine 217. âyet indi.}

Kur'an'daki Yeri: 2. Cüz, 33. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Sonra bizi Denizli Hapsine aldılar. Beni tecrid-i mutlak içinde ufunetli, rutubetli soğuk bir koğuşa soktular. İhtiyarlık, hastalık ve benim yüzümden masum arkadaşlarımın zahmetlerinden bana gelen çok teellüm ve Nurların tatil ve müsaderesinden gelen çok teessüf ve sıkıntı içinde çırpınırken, birden inayet-i Rabbaniye imdada yetişti. Birden o koca hapishaneyi bir Dershane-i Nuriyeye çevirip bir Medrese-i Yusufiye olduğunu ispat ederek, Medresetü’z-Zehra kahramanlarının elmas kalemleriyle Nurlar intişara başladı. Hattâ o ağır şerait içinde Nur’un kahramanı, üç dört ay zarfında yirmiden ziyade Meyve ve Müdafaat Risalesi’nden yazdı. Hem hapiste hem hariçte fütuhata başladılar. O musibetteki zararımızı büyük menfaatlere ve sıkıntılarımızı sevinçlere çevirdi. عَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ sırrını tekrar gösterdi.

...

Fakat kader-i İlahî ve kısmetimiz, bizi başka çilehaneye sevk ettiler.

اَلْخَيْرُ فٖى مَا اخْتَارَهُ اللّٰهُ

عَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ

sırrıyla, ihtiyarlığıma merhameten ve hizmet-i imaniyede daha ziyade çalıştırmak için ihtiyar ve tedbirimizin haricinde bu üçüncü Medrese-i Yusufiyede vazife verildi.

(26. Lem'a)


Hâdiseye sebebiyet verenlere itab etmeyiniz. Bu musibetin geniş ve dehşetli planı çoktan kurulmuştu fakat manen pek çok hafif geldi. İnşâallah çabuk geçer. عَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ sırrıyla müteessir olmayınız.

(13. Şua)


Sizi taziye değil belki tebrik ediyorum. Madem kader-i İlahî bizi bu üçüncü Medrese-i Yusufiyeye bir hikmet için sevk etti ve bir kısım rızkımızı bize burada yedirecek ve rızkımız bizi buraya çağırdı ve madem şimdiye kadar kat’î tecrübelerle عَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ sırrına inayet-i İlahiye bizi mazhar etmiş ve madem Medrese-i Yusufiyedeki yeni kardeşlerimiz herkesten ziyade Nurlardaki teselliye muhtaçtırlar ve adliyeciler, memurlardan ziyade Nur kaidelerine ve sair kudsî kanunlarına ihtiyaçları var ve madem Nur nüshaları pek kesretle hariçteki vazifenizi görüyorlar ve fütuhatları tevakkuf etmiyor ve madem burada her bir fâni saat, bâki ibadet saatleri hükmüne geçer.

(14. Şua)


Rahîm, Rauf ve Zü’l-Minen hazretlerinin inayet ve lütuflarından olarak tövbe ve istiğfar gibi kullarına ihda eylediği miftah-ı kerem ve ihsana, çok günahkâr ve terbiyesiz olan ben sefil Yusuf Toprak, bütün fezayıh ve i’tisaflarıma rağmen, tevessül ettikçe bana fazlından verdiği mazhariyetin kıymetini takdir etmek, ona şükür eylemek şöyle dursun, bilakis küfran-ı nimet, defaatle nakz-ı ahd, irtikâb-ı kizb ve hıyanet eylediğim için derin kasavete, kesif zulmete, müthiş dalalete (hakkıyla) maruz kalan kalbimin, ruhumun aldığı müzmin ve münkis yarayı tedavi çaresini taharri yolunda aklımı, zevkimi kaybetmiş, âdeta çılgın bir hale girmiştim.

Başvurduğum her tabib-i manevîden aldığım ilaçlar; yaramı tedaviye, aklımı iknaya, lehfemi iskâta kâfi gelmedi. Bizzarure قُلْ يَا عِبَادِىَ الَّذٖينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ âyet-i celilesinin mefhumuna tevessülen, me’luf olduğum denâetlerden mütehassıl koyu lekeleri kal’ ve tathire ve tarîk-ı Hak’ta sebata muîn olacak bir rehberi ararken, ortada hiçbir sebeb-i zahirî olmadığı halde, memleketimden Kastamonu’ya nefyim şüphesiz, nefsime giran gelmiş ve hattâ yeis ve teessüre kapılmıştım. Bilmiyordum ki bu nefyim ile

وَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَعَسٰٓى اَنْ تُحِبُّوا شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

فَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَيَجْعَلَ اللّٰهُ فٖيهِ خَيْرًا كَثٖيرًا

âyetlerinin sırrına mazhar edecek ve iltiyamı ümit ve imkânsız gördüğüm manevî yaralarımın tedavisine muktedir doktorların ve yanlarındaki kuvvetli mualecenin eserini, varlığını ve ism-i Hay ve Hakîm’in cilvesini şefkaten göstermek suretiyle, bana minnet üstünde minnet-i uhrevî yapmak içindir. Bu mülevves ahlâkımla ben neciyim ki bu ihsan-ı azîme nâil olayım diye şaştım. Fakat lehü’l-hamdü ve’l-minne

مَنْ طَلَبَنٖى وَجَدَنٖى

وَكَانَ بِالْمُؤْمِنٖينَ رَحٖيمًا

يَجِدِ اللّٰهَ غَفُورًا رَحٖيمًا gibi işarat-ı celile hatırıma gelmekle, bir derece müteselli oldum.

(Barla Lahikası)


İkinci Sual: İşarat-ı Kur’aniye Risalesi’nde, Fatiha’nın âhirinde sırat-ı müstakim ashabı ki اَلَّذٖينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ âyetiyle tarif edilen taife içinde hem لَا تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ اُمَّتٖى … الخ hadîsinin âhir zamanda gösterdikleri mücahidler içinde ve hem Ve’l-Asrı Suresi’nin اِلَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا dan başlayan üç cümlenin mana-yı işarîsinde hususi bir surette bir ferdi, Risale-i Nur’un has şakirdleri olduğuna sebep nedir ve vech-i tahsisi nedir?

Elcevap: Sebebi ise Risale-i Nur, yüze yakın din tılsımlarını ve hakaik-i Kur’aniyenin muammalarını hall ve keşfetmiştir ki her bir tılsımın bilinmemesinden çok insanlar şübehata ve şükûke düşüp tereddütlerden kurtulamayıp bazen imanını kaybederdi. Şimdi bütün dinsizler toplansalar o tılsımların keşfinden sonra galebe edemezler. Yirmi Sekizinci Mektup’taki İnayat-ı Seb’a’da bir kısmına işaret edilmiş. İnşâallah bir zaman o tılsımlar, müstakil bir risalede cem’edilecek.

(Kastamonu Lahikası)

(Kastamonu Lahikası)


Kardeşlerim! Hiç merak etmeyiniz. Kat’î kanaatim geldi, bizler bir inayet altında, gayet ehemmiyetli bir hizmette ve ihtiyar ve iktidarımız haricinde bir dest-i gaybî tarafından istihdam ediliyoruz. Çok defa عَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ sırrına mazhar oluyoruz. Bu çalışmada zahmet pek az, ücret pek çok.

(Emirdağ Lahikası 1)


İkinci Mesele: Bayramın ikinci gününde, teneffüs için kırlara çıktığım zaman, ehemmiyetli bir memur tarafından beş vecihle kanunsuz bir taarruza maruz kaldım. Cenab-ı Hak rahmet ve keremiyle belime, başıma yüklenen Risale-i Nur eczalarını ve ruhuma ve kalbime yüklenen şakirdlerinin haysiyet ve izzet ve rahatlarını muhafaza için fevkalâde bir tahammül ve sabır ihsan eyledi. Yoksa bir plan neticesinde beni hiddete getirip Risale-i Nur’un, bâhusus Âyetü’l-Kübra’nın fütuhatına karşı bir perde çekmek olduğu tahakkuk etti.

Sakın sakın hiç kederlenmeyiniz, merak etmeyiniz hem telaş etmeyiniz hem bana acımayınız. Şeksiz şüphesiz inayet-i İlahiye perde altında bizi muhafaza etmekle عَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ âyetine mazhar etsin.

(Emirdağ Lahikası 1)


Hadsiz şükür olsun ki Risale-i Nur yerine beni sıkıyorlar, benimle meşgul oluyorlar. Hiç merak etmeyiniz عَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ sırrıyla inşâallah bu yeni hâdisede dahi bir hayır olacak.

(Emirdağ Lahikası 1)


Sâniyen: Hüsrev ve Tahirî gibi vazifelerini tam yapan ve bin Hüsrev ve beş yüz Tahirî meydanda bırakan iki kardeşimiz ve onların sisteminde bir Nurcuyu sulh mahkemesine vermek… İnşâallah neticesinde büyük bir inayet ve fütuhat olacak, hiç merak etmeyiniz. عَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ sırrıyla bu hâdise, zulmedenlere maddî manevî cehennemi ve Nurculara dünyevî uhrevî cenneti kazandırmaya bir sebeptir, inşâallah.

(Emirdağ Lahikası 1)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]