Sadık Demirelli

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Yazdırılabilir sürüm artık desteklenmiyor ve görüntü oluşturma hataları olabilir. Lütfen tarayıcı yer işaretlerinizi güncelleyin ve bunun yerine varsayılan tarayıcı yazdırma işlevini kullanın.
Thumb
Thumb

Sadık Demirelli Plevne kahramanlarından Sadık Paşanın torunudur. Harbiye'de tahsil görmüştür. Kastamonu'da Efelik yaparken Üstad Hz.ne talebe olmuştur. Denizli hapsinde Meyve risalesinin telifiyle ve mahkeme dilekçelerinin yazımı vb. işlerde çok hizmetleri olmuştur. Tahliye'den sonra Taşköprü'de Risale-i Nur hizmetlerine devam etmiştir.[1]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Muhammed Sadık Demirelli

Doğum Yeri ve Tarihi: Kastamonu, Taşköprü, Kadıköy, 1902[1]

Vefat Yeri ve Tarihi: Mart 1971[1] veya 9 Ocak 1970[2]

Kabrinin Yeri: Kastamonu, Taşköprü, Yazıköy, Kadıköy mahallesi[1]

Harita Konumu: [1]

Risale-i Nur ile Nasıl Tanıştığı[değiştir]

Kastamonu'da Üstad'ı ziyaret ederek tanımıştır.

Bediüzzaman Said Nursi ile Görüşmeleri[değiştir]

Kastamonu'da ahbabı Hilmi bey vasıtasıyla 1937 yılında Üstad'ı ziyaret ederek tanımıştır. Daha sonra Üstad Emirdağ'dayken ziyaretine gitmiştir.

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Bir zaman ihtiyarlık vaktinde, Eskişehir Hapsinden –bir sene cezayı çekip– çıktım. Beni Kastamonu’ya nefyettiler. Polis karakolunda iki üç ay misafir ettiler. Benim gibi sadık dostlarıyla görüşmekten sıkılan bir münzevi ve kıyafetinin tebdiline tahammül etmeyen bir adam, böyle yerlerde ne kadar azap çeker, anlaşılır.

İşte ben bu meyusiyette iken, birden inayet-i İlahiye ihtiyarlığımın imdadına geldi. O karakoldaki komiser, polislerle beraber sadık dost hükmüne geçtiler. Hiçbir vakit şapkayı başıma koymayı ihtar etmedikleri gibi benim hizmetçilerim misillü, istediğim zaman beni şehrin etrafında gezdiriyordular.

Sonra o karakolun karşısında Kastamonu’nun Medrese-i Nuriyesine girdim, Nurların telifine başladım. Feyzi, Emin, Hilmi, Sadık, Nazif, Salahaddin gibi Nur’un kahraman şakirdleri, Nurların neşri, teksiri için o medreseye devam ettiler. Gençlikte eski talebelerimle geçirdiğim kıymettar müzakere-i ilmiyeyi daha parlak bir surette gösterdiler.

(26. Lema, 16. Rica)


Râbian: Taşköprülü Sadık Bey’in mukaddimesini istinsah için Sabri’ye vermiştim. Eğer yazılmışsa tashihten geçen parça ona gönderilecek. Yeni yazılanın bir sureti bana gönderilsin. Hem Sadık’ın manzumeciğinin yanımda bir sureti var, sizde yoksa göndereceğim.

(Şualar, 14. Şua)


Risale-i Nur’un Lâhika Risalesi’nde Feyzi ile Emin ehemmiyetli mevki kazanmışlar, acaba ne haldedirler? O ehemmiyetli mevkiye muvafık vaziyete muvaffak oluyorlar mı? Kederleri yok mu? Hem hapishanede hakikaten merdane ve fedakârane istirahatime çalışan ve on sene şahsıma hizmet kadar beni minnettar eden Taşköprülü Sadık ve Hilmi ve İhsan ne haldedirler? Ve o civarda hususan İnebolu’daki kardeşlerimi unutamıyorum beni merak etmesinler. Risale-i Nur’un –bazı ara sıra– bazı yerlerde tevakkufuna mukabil, pek tesirli ve ehemmiyetli bir tarzda perde altında fütuhatı var. Telaş etmesinler; ihtiyat ile beraber sebat, metanet ve yazıda devam etsinler.

(Emirdağ Lahikası 1)


Sâniyen: Feyzi ve Emin’in mektubu, benim çok endişelerimi izale etti. Evet, bu iki kardeşimizin sadakatleri ve hizmetleri ve Risale-i Nur’a sahabetlerinin çok ehemmiyeti var. Ve hapishanede dokuz ayda, dokuz sene kadar kıymettar hizmet eden Hilmi ve Sadık ve İhsan ve Beşkardeş namında Risale-i Nur’a kalemiyle çok hizmet eden ihtiyar Tahsin gibi ve Feyzi ve Emin’in mektubunda işaret edilen umum o civarda çok alâkadar olduğum kardeşlerimin hizmet-i Nuriyede devamları, beni sürurla ağlattırdı.

(Emirdağ Lahikası 1)


Evvela: Hilmi, İhsan, Emin’in ve Taşköprülü Sadık Bey’in mektupları, beni çok mesrur eyledi. Hakikaten bu kardeşlerimiz, hapishanede dokuz ayda dokuz sene kadar hizmet-i Nuriyeyi yaparak Isparta kahramanlarıyla omuz omuza geldiler. Ben, onların hem istirahatime hem hapisteki arkadaşlarımızın ittifaklarına ve yeni Nurların hizmetine tam çalışmalarını hiçbir vakit unutmayacağım. Cenab-ı Hak onlardan ve sizden ebeden razı olsun. Ben hayalen, çok defa eski zamana ve Kastamonu’daki ve Barla’daki malûm yerlerime ve mesiregâhlarıma şevkle gidiyorum. Oralarda oturup ağlıyorum. O enislerimi hayalen görüyorum.

Kahraman Sadık Bey’in kuvvetli ifadesine ve güzel yazısına benzeyen bir kısa mektupta, Safranbolu şakirdlerinin, Mustafa Osman’ın ve Hıfzı’nın selâmını da yazıyor. Şüphelendim, acaba Sadık oraya gelmiş, yoksa onlar oraya gitmişler veya başka Sadık namında bir kardeşimiz midir?

(Emirdağ Lahikası 1)


Bu hayalî hakikate binaen, hakikaten Nurların ışığıyla nurani gördüğümüz berzaha gitmek, bana değil ağır gelmek belki bir iştiyak verdi. Benim bedelime hem vazifemi görüp hem sevap kazandıracak yüzer Hüsrevler, Tahirîler, Mustafalar, Nazifler, Osmanlar, Abdurrahmanlar, Aliler, Sabriler, Feyziler, Ahmedler, Mehmedler, Âtıflar, Mustafalar, Sadıklar, Osmanlar ve hâkeza Nurların bahadırları dünyada arkamda kaldıkları, ölümü bana çok hafifleştiriyorlar. Yalnız günah cihetinde ölüyorum, hasenat cihetinde yaşıyorum diye Allah’a hadsiz şükrediyorum.

(Emirdağ Lahikası 1)


Hapishanede, hakikaten şahsıma ve Nurcuların ittihadına ve mahpusların Nurcularla tevafukuna unutulmayacak derecede Hilmi ile hizmet eden ve memleketinde hapisten evvel ve sonra kahramanane çalışan ve ismine tam mutabık Sadık Bey’in, akrabasıyla, validesiyle tebriğine ve benim namıma orada kurban kestiğine mukabil, bin bârekellah ve mâşâallah deriz. Ve onunla Risale-i Nur’a hem talebe ve bize selâm gönderen Salih oğlu Osman’a hem selâm ederiz hem Nur dairesinde kabul edildi deriz.

(Emirdağ Lahikası 1)


Kastamonu’da sekiz sene mübarek mahdumu ve merhum refikasıyla Risale-i Nur’a fevkalâde bir sadakatle çalışan ve kalemiyle Risale-i Nur’a çok hizmet eden ve çokları Nur dairesine getiren ve hapishanede kendi gibi kahramanlardan olan Sadık Bey’le hem istirahatime hem Nur şakirdlerinin tesanüdüne ehemmiyetli hizmet eden ve Feyzi ve Emin ve İhsan ve Ahmedler gibi has kardeşlerimizle yine Kastamonu’da Nurlara hizmet eden “Küçük Şeyh” namında Hilmi Bey bana mektubunda, Nurcu olan refikasının vefatını bildiriyor. O merhume hakkında medar-ı şükrandır ki bir iki aydır, dualarımda Zehralar dediğim vakit, Hacerler de derdim; içinde o merhumeyi de niyet ediyordum. Vefatını bilmiyordum.

Cenab-ı Hak ona binler rahmet eylesin ve akrabasına sabr-ı cemil ihsan etsin, âmin!

(Emirdağ Lahikası 1)


Fakat ben orada iken çok ehemmiyetli ve enaniyetli bir sofi-meşrep eski memurlardan bir zat ve gayet mühim malûmatlı, dünya ile çok alâkadar ve siyasî ve tüccar bir hoca, bana karşı ilişmedikleri için ben de onları daire-i Nur’a celbetmeye çalışmadım, onlara da ilişmedim. Şimdi Mehmed Feyzi ise Kastamonu’yu onların nüfuzundan kurtarıp Denizli gibi muvaffak olamıyor. Hilmi, Sadık ve Ahmed Kureyşî gibi Nur’un kahramanları da köylerde bulunduğundan Feyzi’nin hizmeti bir derece hususi kalıyor. İnşâallah bir vakit tam muvaffak olurlar.

(Emirdağ Lahikası 1)


Fakat o hilaf-ı me’mul birden bu hâdiseden ruhuma gelen heyecan ve manevî darbe ve Nur hizmetine ehemmiyetli zarar gelmek düşünmesiyle, hiç ömrümde görmediğim bir sıkıntı ve âsabımda manevî yaralar açıldı. İhtiyarsız teessürat beni çok eziyordu. Birden Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn, kemal-i merhametinden o teessürat-ı manevî yaralarıma tam bir merhem olarak çok fedakâr Nuri Benli’yi ve Kastamonu kahramanı Sadık Bey’i ve İnebolu kahramanlarından İsmail’i tam bir merhem ve ilaç olarak ikinci gün gönderdi.

(Emirdağ Lahikası 1)


şte bu sıralarda Denizli zindanının bu dehşetli ızdıraplarını geçirmekte idik. Allah’tan başka hiçbir istinadgâhları bulunmayan bu bîçarelerin bir kısmı Kastamonu’dan, diğer bir kısmı İnebolu’dan, diğer bir kısmı da İstanbul’dan henüz gelmemişlerdi. Şu vatanın her köşesinde hak ve hakikat için çırpınan ve saf kalpleriyle necatları için Rabb-i Rahîm’lerine iltica eden pek çok masumların semavatı delip geçen ve arşü’r-Rahman’a dayanan âhları boşa gitmedi. Allahu Zülcelal Hazretleri, o mübarek Üstadımızın Isparta’da söylediği gibi masumları cennete götüren, zalimleri cehenneme yuvarlayan dehşetli bir diğer zelzeleyi gönderdi. Karşısında Risalei’n-Nur müdafaa vaziyetinde bulunmamasından çok haneler harap oldu, çok insanlar enkaz altında ezildi, çokları sokak ortalarında kaldı. Henüz memleketlerinin hapishanelerinde bulunan kardeşlerimizden Kastamonu’dan Mehmed Feyzi ve Sadık ve Emin ve Hilmi ve İnebolu’dan Ahmed Nazif, Denizli Hapishanesine sevk edildiklerinde şu malûmatı verdiler:

“Zelzele tam gece saat sekizde başladı. Bütün arkadaşlar, ‌لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ zikrine devam ediyorduk. Zelzele bütün şiddetiyle devam etmekte idi. O sırada hatırımıza geldi: Risalei’n-Nur’u aşkla ve bir sâik ile üç beş defa şefaatçi ederek Cenab-ı Hak’tan halâs istedik. Elhamdülillah, derhal sakin oldu.

Kastamonu’da ise o gece kaleden kopan çok büyük bir taş, aşağıya yuvarlanarak bir haneyi ezmiş, birçok hanelerde yarıklar, çıkıklıklar olmuş, birkaç ev çökmüş, hükûmet binası yarılmış, daha bunun gibi hasarat ve zayiat olmuş. Fakat zelzele her gün olmak suretiyle bir müddet devam etmiş. Tosya’da bin beş yüz ev harap olmuş, ölü ve yaralı miktarı çok fazla imiş. Kargı ve Osmancık tamamen, Lâdik ve sair mahallerde zayiat fazla miktarda imiş. İnebolu’da bir minarenin alemi eğrilmiş, ufak tefek çatlaklıklar olmuş, hasarat ve zayiat olmamış.”

Ahmed Nazif, Emin, Sadık, Mehmed Feyzi

(Sikke-i Tasdik-i Gaybi)


"Aziz Sıddık, Hakikatli Kardaşım Sadık,

"Yarın Afyon'a beni gönderiyorlar. Merak etmeyiniz. İnayet-i İlâhiyenin himayeti devamdadır.

"Senin ettiğin hizmet makbul olmasına ve her günü bir ay kadar kıymetli olduğuna benim şüphem kalmadı. Sen yüzümüzü ak ve kalbimizi mesrur eyleyen halisane hizmetler Gavs'ın (r.a.) (Taîşü saiden sâdıkan bi mehabbeti) fırkasında, seni de Said'e Sadık bir kardaş olduğuna kerametkârane işaret ediyor diye kanaatım geldi."

"Başta muhterem hemşirem valideniz olarak, kardaşım olan kardaşınıza ve hanenizdekilere çok selâm ve dua ederek, bu mübarek aylarda dualarını istiyorum. Benim yanımda kıymettar ve isimlerini söylemek münasip görmediğim zatlara çok selâm ederim."

Sin Ayn Nun

(Gayrı Münteşir Mektup)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

-D-

"Her ne ki emretmişse sana Hazret-i Üstad, Hak yolunda uy ona eyle cihâd."

"İsmi Sâid, kendi sâid, hali sâid, İnsan; bunun sultânına biatla olur muvahhid."

"Hem etmektir murâdı din ve imanı âbâd, Baş üzre deyüp eyler her emrine inkıyâd."

-L-

"Risâletü'n-Nuru okuyan görmez aslâ melâl, Tahrîrine sa'y eyle ki etsin sana hakkını helâl."

"Açıkla söyle hem neşreyle vebali büyüktür kurtul, Nûr-ı aynin Üstâdının teveccüh ve yakînini bul."

"Sen çek yerine çekmesin mihen ü elem ol, Üstad'ına hem köle ol Sadık, hem kurban ol."

(Üstad Afyon hapsindeyken Sadık Bey'in yazdığı manzumeler)

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]