Sabri Arseven: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
4. satır: 4. satır:
[[Kategori:Gavs- Azam'ın İşaret Ettiği Nur Talebeleri]]
[[Kategori:Gavs- Azam'ın İşaret Ettiği Nur Talebeleri]]
[[Dosya:Sabri Arseven.JPG|thumb|left]]
[[Dosya:Sabri Arseven.JPG|thumb|left]]
'''Sabri Arseven''' Bediüzzaman Barla'dayken Hulusi Beyle beraber iman ve Kur'an hizmetinde bulunmuş nurların saff-ı evvel ilk talebelerindendir. Hafız olup Eğirdir'e bağlı Bedre köyünde imamlık yapmıştır. Gavs-ı Azamın 800 sene önce işaret ettiği Nur talebelerindendir. Üstad hz. onu nurun birinci talebeleri arasında saymış ve Hulusi-i Sabri unvanıyla anmıştır. Risalelerin yazılmasında çok hizmeti geçmiştir. Barla'da telif edilen risaleler Bedre'ye, onun yanına gelir ve çoğaltılarak Atabey, Eğirdir, Kuleönü ve Sav'a gönderildi. Bu yüzden Üstad onu Santral Sabri ve Nur İskele memuru unvanlarıyla anmıştır. 19. Mektup gibi Mektubat'ın üçte birlik bir kısmının telifinde onun iştiyakı bir vesile olmuştur. Denizli hapsinde Bediüzzamanla beraber hapiste kalmıştır. İstanbul'da medrese tahsili görmüş alim bir zattır. Üstad hz. ona "büyük bir alim" demiştir. Aynı Üstad hz. gibi ayak parmaklarından ikisi bitişiktir. Aile efradıyla Nurlara hizmet etmiştir. Atabeyli nur talebeleri büyük ve küçük Hafız Zühdü ile Tahiri Mutlu'nun akrabasıdır. Trafik kazasında vefat etmiş ve namazında Bediüzzaman da hazır bulunmuştur. <ref name='a'>Isparta Kahramanları, Yazar: Himmet KOÇOĞLU</ref>
'''Sabri Arseven''' Bediüzzaman Barla'dayken Hulusi Beyle beraber iman ve Kur'an hizmetinde bulunmuş nurların saff-ı evvel ilk talebelerindendir. Hafız olup Eğirdir'e bağlı Bedre köyünde imamlık yapmıştır. Gavs-ı Azamın 800 sene önce işaret ettiği Nur talebelerindendir. Üstad hz. onu nurun birinci talebeleri arasında saymış ve Hulusi-i Sani unvanıyla anmıştır. Risalelerin yazılmasında çok hizmeti geçmiştir. Barla'da telif edilen risaleler Bedre'ye, onun yanına gelir ve çoğaltılarak Atabey, Eğirdir, Kuleönü ve Sav'a gönderildi. Bu yüzden Üstad onu Santral Sabri ve Nur İskele memuru unvanlarıyla anmıştır. 19. Mektup gibi Mektubat'ın üçte birlik bir kısmının telifinde onun iştiyakı bir vesile olmuştur. Denizli hapsinde Bediüzzamanla beraber hapiste kalmıştır. İstanbul'da medrese tahsili görmüş alim bir zattır. Üstad hz. ona "büyük bir alim" demiştir. Aynı Üstad hz. gibi ayak parmaklarından ikisi bitişiktir. Aile efradıyla Nurlara hizmet etmiştir. Atabeyli nur talebeleri büyük ve küçük Hafız Zühdü ile Tahiri Mutlu'nun akrabasıdır. Trafik kazasında vefat etmiş ve namazında Bediüzzaman da hazır bulunmuştur. <ref name='a'>Isparta Kahramanları, Yazar: Himmet KOÇOĞLU</ref>


==Şahsi Bilgiler==
==Şahsi Bilgiler==

09.50, 5 Temmuz 2020 tarihindeki hâli

Sabri Arseven Bediüzzaman Barla'dayken Hulusi Beyle beraber iman ve Kur'an hizmetinde bulunmuş nurların saff-ı evvel ilk talebelerindendir. Hafız olup Eğirdir'e bağlı Bedre köyünde imamlık yapmıştır. Gavs-ı Azamın 800 sene önce işaret ettiği Nur talebelerindendir. Üstad hz. onu nurun birinci talebeleri arasında saymış ve Hulusi-i Sani unvanıyla anmıştır. Risalelerin yazılmasında çok hizmeti geçmiştir. Barla'da telif edilen risaleler Bedre'ye, onun yanına gelir ve çoğaltılarak Atabey, Eğirdir, Kuleönü ve Sav'a gönderildi. Bu yüzden Üstad onu Santral Sabri ve Nur İskele memuru unvanlarıyla anmıştır. 19. Mektup gibi Mektubat'ın üçte birlik bir kısmının telifinde onun iştiyakı bir vesile olmuştur. Denizli hapsinde Bediüzzamanla beraber hapiste kalmıştır. İstanbul'da medrese tahsili görmüş alim bir zattır. Üstad hz. ona "büyük bir alim" demiştir. Aynı Üstad hz. gibi ayak parmaklarından ikisi bitişiktir. Aile efradıyla Nurlara hizmet etmiştir. Atabeyli nur talebeleri büyük ve küçük Hafız Zühdü ile Tahiri Mutlu'nun akrabasıdır. Trafik kazasında vefat etmiş ve namazında Bediüzzaman da hazır bulunmuştur. [1]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Santral Sabri, Hulusi-i Sani, Müdakkik Hoca Sabri, Nur İskele Memuru Sabri, Nur İskelesi Nazırı, Sıddık Sabri, Hafız Sabri, Muhammed Sabri, Nur iskelesinin nâzır-ı bînaziri Sabri-i Basîret-basîr, Risale-i Nur’un kaptanı

Doğum Yeri ve Tarihi: Atabey, 1893[1]

Vefat Yeri ve Tarihi: Eğirdir, 20 Şubat 1954[1]

Kabrinin Yeri: Bedre Köyü Mezarlığı[1]

Risale-i Nur ile Nasıl Tanıştığı[değiştir]

Atabeyli nur talebesi akrabaları vasıtasıyla tanımıştır.

Bediüzzaman Said Nursi ile Görüşmeleri[değiştir]

Barla'dayken görüşmüştür.

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Bediüzzaman'ın Yazdığı Mektuplar[değiştir]

Hulusi Bey ve Sabri Efendi’nin mektuplarında Risale-i Nur hakkındaki fıkralarının, bir mektup suretinde Risale-i Nur eczaları içinde idhal edilmesinin beş sebebi var:

Birincisi

Hulusi ise âhirdeki Sözler’in ve ekser Mektubat’ın yazılmasına onun gayreti ve ciddiyeti en mühim sebep olması. Ve Sabri’nin dahi On Dokuzuncu Mektup gibi bir sülüs-ü Mektubat’ın yazılmasına sebep, onun samimi ve ciddi iştiyakı olmasıdır.

İkinci Sebep

Bu iki zat bilmiyorlardı ki bir vakit şu fıkralar neşredilecek. Bilmedikleri için gayet samimi, tasannusuz, hâlisane ve derece-i zevklerini ve o hakaike karşı şevklerini ifade etmek için hususi bir surette yazmışlar. Onun için o takdiratları takriz nevinden değil, doğrudan doğruya mübalağasız bir surette, gördükleri ve zevk ettikleri hakikati ifade etmeleridir.

Üçüncü Sebep

Bu iki zat hakiki talebelerimden ve ciddi arkadaşlarımdan. Ve hizmet-i Kur’an’da arkadaşlarım içinde talebelik ve kardeşlik ve arkadaşlığın üç hâssası var ki bu iki zat, üçünde de birinciliği kazanmışlar.

Birinci Hâssa

Bana mensup her şeye malları gibi tesahub ediyorlar. Bir Söz yazılsa kendileri yazmış ve telif etmiş gibi zevk alıyorlar, Allah’a şükrediyorlar. Âdeta cesetleri muhtelif, ruhları bir hükmünde hakiki manevî vereselerdir.

İkinci Hâssa

Bütün makasıd-ı hayatiye içinde en büyük en mühim maksatları, o nurlu Sözler vasıtasıyla Kur’an’a hizmet biliyorlar. Dünya hayatının netice-i hakikiyesinin ve dünyaya gelmekteki vazife-i fıtriyelerinin en mühimmi, hakaik-i imaniyeye hizmet olduğunu telakkileridir.

Üçüncü Hâssa

Ben kendi nefsimde tecrübe ettiğim ve eczahane-i mukaddese-i Kur’aniyeden aldığım ilaçları, onlar da kendi yaralarını hissedip o ilaçları merhem suretinde tecrübe ediyorlar. Aynı hissiyatımla mütehassis oluyorlar. Ve ehl-i imanın imanlarını muhafaza etmek gayreti, en yüksek derecede taşımaları ve ehl-i imanın kalbine gelen şübehat ve evhamdan hasıl olan yaraları tedavi etmek iştiyakı, yüksek bir derece-i şefkatte hissetmeleridir.

Dördüncü Sebep

Hulusi Bey; benim yegâne manevî evladım ve medar-ı tesellim ve hakiki vârisim ve bir deha-yı nurani sahibi olacağı muhtemel olan biraderzadem Abdurrahman’ın vefatından sonra, Hulusi aynen yerine geçip o merhumdan beklediğim hizmeti, onun gibi îfaya başlamasıyla ve ben onu görmeden epey zaman evvel Sözler’i yazarken, onun aynı vazifesiyle muvazzaf bir şahs-ı manevî bana muhatap olmuşçasına, ekseriyet-i mutlaka ile temsilatım onun vazifesine ve mesleğine göre olmuştur.

Demek oluyor ki bu şahsı Cenab-ı Hak bana hizmet-i Kur’an ve imanda bir talebe, bir muîn tayin etmiş. Ben de bilmeyerek onunla onu görmeden evvel konuşuyormuşum, ders veriyormuşum.

Sabri ise fıtraten bende mevcud has bir nişan var. Bütün gezdiğim yerde kimsede görmedim. Sabri’de aynı nişan-ı fıtrî var. Bütün talebelerim içinde, karabet-i nesliyeden daha ziyade bir karabet kendinde hissetmiş. Ve şu havalide en az ümit ettiğim ve o da geç uyandığı halde en ileri gittiği bir işarettir ki o da bir Hulusi-i Sânî’dir, müntehabdır. Cenab-ı Hak tarafından bana talebe ve hizmet-i Kur’an’da arkadaş tayin edilmiştir.

Beşinci Sebep

Ben kendi şahsıma ait takdirat ve medhi kabul etmem. Çünkü manen büyük zarar gördüm. Onun için şahsıma karşı takdirat, fahir ve gurura medar olduğu için şiddetle nefret edip korkuyorum. Fakat Kur’an-ı Hakîm’in dellâlı ve hizmetkârı olmaklığım cihetinden ve o vazife-i kudsiye noktasında takdirat ve medih bana ait olmayıp nurlu Sözler’e ve belki doğrudan doğruya hakaik-i imaniyeye ve esrar-ı Kur’aniyeye ait olduğu için onu müftehirane değil, Cenab-ı Hakk’a karşı müteşekkirane kabul ediyorum.

İşte bu iki şahıs, bu hakikati herkesten ziyade anladıkları için onlar bilmeyerek vicdanlarının sevkiyle yazdıkları takdirat ve medihlerini, Risale-i Nur eczaları içinde dercedilmeye sebep olmuştur.

Cenab-ı Hak bunların emsalini ziyade etsin ve onları da muvaffak etsin ve tarîk-ı haktan ayırmasın, âmin!

اَللّٰهُمَّ وَفِّقْنَا وَ اِيَّاهُمَا وَ اَمْثَالَهُمَا مِنْ اِخْوَانِنَا لِخِدْمَةِ الْقُرْاٰنِ وَ الْاٖيمَانِ كَمَا تُحِبُّ وَ تَرْضٰى بِحَقِّ مَنْ اَنْزَلْتَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنَ عَلَيْهِ اَفْضَلُ الصَّلَاةِ وَ اَتَمُّ التَّسْلٖيمَاتِ مَا اخْتَلَفَ الْمَلَوَانِ وَ مَا دَارَ الْقَمَرَانِ

Said Nursî

(Barla Lahikası, Mukaddime)


Gayyur, zeki, ciddi, sıddık, hakiki kardeşlerim Hoca Sabri Efendi, Hâfız Ali!

Bu cuma günü gündüz, rahatsızlığımdan dolayı biraz yatmıştım. Rüyaya benzer fakat rüya değil, hayalen gördüm ki: Sabri karşıma çıktı, arkasında Hâfız Ali. Sabri bana diyor: “Üstadım! İnayat-ı Seb’a namıyla beyan edilen büyük inayetler varken Onuncu Söz’deki cüz’î inayete bu kadar ehemmiyet vermenin sebep ve hikmeti nedir?” dedi çekildi. Sonra kalktım, düşündüm; dedim ki: “Isparta’ya yazdığım mektubu Sabri okumuş veya okuyor, hararetli yazışımdan bana acıyarak benden sual etmek istemiş.” Her ne ise… Ben de Hulusi’den sonra birinci muhatabım olan Sabri’ye derim ki (Hâfız Ali de dinlesin):

...

(Barla Lahikası)


Biliniz ki bir seneden ziyadedir, ben duada, Risaletü’n-Nur’un şakirdlerinin risalelerle alâkadar olan ezvac ve evlat ve valideynlerini dahi dâhil ediyorum. Bunun bir sebebi; başta Sabri olarak orada burada bazı zatlar, çoluk ve çocukları ile daireye girmeleridir.

(Kastamonu Lahikası)


Sıddık Sabri! Senin cisminde (ayağında) kardeşliğimin sikkesini gördüğüm zaman bir hiss-i kable’l-vuku ile kalbime geldi: Bu zat mühim bir vakitte bana çok ehemmiyetli bir kardeşlik edecek. Ve muvaffak oldun, yaptın. Allah senden ebeden razı olsun.

(Kastamonu Lahikası)


Hulusi Bey’in fıkrasıdır

Maddeten uzak düşen bu bîçare talebenizi yakından temsil eden Hâfız Sabri Efendi’yle diğer zevatın Nurlar hakkındaki ihtisasları çok kıymetli ve yüksek ve lâyıklı bir surette ifade edilmiştir.

(Barla Lahikası)

Sabri Efendi'nin Yazdığı Mektuplar[değiştir]

Mebus-u âlem aleyhissalâtü vesselâm Efendimiz Hazretlerinin insanları hayrette bırakan ve cüz’î şuuru olana iman-ı kâmil bahşeden, fevka’l-had ve hârikulâde manen bin enva-ı mu’cizat-ı Ahmediyeyi ihtiva eden ve pek âlî ve azîm kıymeti müsbet ve müsellem bulunan On Dokuzuncu Mektup’un dördüncü cüzünü; nazar ve teveccüh-ü fâzılanelerinde min gayri haddin vekilleri bulunduğum mumaileyh Hulusi Beyefendi’ye irsal kılınmak üzere istinsaha başlamıştım.

Bin mu’cize-i Muhammediye münderic olan On Dokuzuncu Mektup, mukaddemen dahi arz edildiği vecihle arzumun fevkinde pek ziyade ulvi ve nurani mebahis ve vekayi-i risalet-meabiyeyi beyan ve müjde ile ruh ve kalb-i âcizîyi bahar-ı âlem gibi gül ve gülistanlığa çevirmiştir. Bu hususta kalben hisseylediğim duygulardan mütevellid ve lâzımü’l-arz medh ü senayı gayet parlak bir tarzda arz etmek ehass-ı emelim ise de maalesef söylemekten âciz bulunduğumu beyan ile iktifa ediyorum.

Yalnız şu noktayı hissettim ki: O vekayide siz cismen değilse de fakat ruhen, Server-i kâinat Efendimiz Hazretleriyle beraber idiniz tasavvur ediyorum. Zira o vekayi-i mezkûrenin künyesiyle, mevkiiyle, an’anesiyle kat’iyen müşahede ve ol vecihle nakil ve tahrir buyurduğunuza kani ve kailim.

On Altıncı Mektup’u Atabey’e giderken götürdüm. Ekseri noktalar bir kısım ihvanı ağlattı ve amcazadem Zühdü Efendi, On Altı’yı okuyunca “Şimdiye kadar bilmediğim ve görmediğim nurani ve pek kesretli sürur-u manevîyi ihtiva eden bir pencere bugün kalbimde açıldı. Şu pencereden hasıl olan netayici yazmak iktidarımın fevkinde ise de avn-i İlahîye dayanarak bir arîza ile arz etmek ehass-ı emelimdir. Nihayetsiz selâm ve hürmetlerimi tebliğe tavassutunuzu rica ederim.” dediler.

Sabri

Gönül ister ki hemen Risaletü’n-Nur’un umumunu yazıversem de mâmelekimde bulunan dürr-i yektaları istidadım nisbetinde mütalaaya başlasam.

Otuz Birinci elmas külliyatını avn-i Hak ve inayet-i ekremîleriyle iki gün evvel ikmale muvaffak oldum. Ahmed kardeşime ait derkenarı tefhim ettim. Biraz okur ve Onuncu Söz’ü istiyor fakat bu Söz kıymet-i maneviye itibarıyla mevcudattan ağırdır. İ’caz-ı Kur’an’ın ikinci cüzünü hemen hitam buldurmak üzereyim. Fakat müştak bulunduğum Otuz İkinci Söz’ü dahi lütuf buyuracak olursanız, hasıl olacak memnuniyetimi bir vecihle arz etmekten âciz kalacağım. Çünkü bu gibi kıymettar ve manidar eserleri işittikten sonra, görmek iştiyakı gittikçe artıyor ve bu tabiattan bir türlü kendimi men’edemiyorum.

Sabri

Bu defa istinsahına muvaffak olduğum nurlu Yirmi Dokuzuncu Söz’de, melaike denizlerinde sefain-i kibriyaya yapışarak seyran ederken ve beşerin hata-savab işlediği ef’ali, kat’î olarak umumî yoklama defter-i kebirinde okunacağını, nef’ ve zarar hiçbir şeyin mektum bırakılmayacağını şiddetle ihtar eden, beka-i ruh âlemini temaşa ederken; matlab-ı a’lâ ve maksad-ı aksa olan ba’s ve mahkeme-i kübranın ahkâmını kable’l-vuku makam-ı istima’da dinlerken ve bilhassa “Medarlar” merdivenlerinden âlî makamlara manevî suud ederken, hele Onuncu Medar ve Üçüncü, Dördüncü Meselelerde deniz dalgıçları gibi derya-yı maneviyatta dalıp yüzerken, o kadar envar-ı hakaik-i kibriyaya ve ezvak-ı letaif-i ulyâya müstağrak oldum ki arz ve ifadeden âcizim.

Sabri

Müşrik ve münkirleri mağlup ve ilzam eden ve son sistem malzeme-i cihadiye-i vahdaniyeyi hâvi ve câmi’, kuvvet ve resaneti çelik, kıymet ve ehemmiyeti elmas ve cevahir ve akik bir kale-misal olan Otuzuncu Söz’ü istinsaha muvaffak oldum.

Sabri

Sözler sayesinde şu bir seneyi mütecaviz bir müddetten beri şevk ile taallüm, inayetle tefeyyüz, tergib ile tenevvür, hâhişle telezzüz, işaretle tahalluk, tedricle tekemmül tarîkında ilerlemeye sâî bulunduğum bu muayyen müddetin bir gününe, sâbıkan geçirmiş olduğum umum hayatımın bile mukabil olamayacağı kanaatindeyim.

Sabri

(Barla Lahikası)


(Sabri Efendi’nin fıkrasıdır.)

Dün Eğirdir’e gittim. Hulusi Bey’in ihlaslı ve sadakatli mektubunu getirdim. Nurani kalp ve ruhtan cûş eden şu mektubun muhteviyat ve münderecatını bu fakir de tekrar ederim. Kendi hesabıma takdim ediyorum. O muhterem kardeşime bedel fakire, mademki Üstad-ı Muhteremim sânî-i Hulusi ismini vermiş. O hâlis imza sahibinin halfinde bu fakir de görünse ifadatına iştirak etse irsiyet-i maneviyesi daha iyi, sabit ve zahir olur, emel-i âcizanesini esas gaye ve maksat bildim efendim.

Âciz talebeniz Sabri

(Barla Lahikası)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]

  1. 1,0 1,1 1,2 1,3 Isparta Kahramanları, Yazar: Himmet KOÇOĞLU