Risale:Hizb'ül Ekber-in Nuri

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Yazdırılabilir sürüm artık desteklenmiyor ve görüntü oluşturma hataları olabilir. Lütfen tarayıcı yer işaretlerinizi güncelleyin ve bunun yerine varsayılan tarayıcı yazdırma işlevini kullanın.

Hizb'ül Ekber-in Nûrî[değiştir]

ﺍﻟﺤﺰﺏ ﺍﻟﺎﻛﺒﺮ ﺍﻟﻨﻮﺭﻯ

Bugün Cevşenü'l-Kebir ile Hizb-i Nurî'yi okudum. Gördüm ki Cevşenü'l-Kebir ve Risale-i Nur ve Hizb-i Nurî kâinatı baştan başa nurlandırıyor, zulümat karanlıklarını dağıtıyor. Gafletleri ve tabiatları parça parça ediyor. Ehl-i gaflet ve ehl-i dalaletin altında saklanmak istedikleri perdeleri yırtıyor. Kâinatı, envaıyla pamuk gibi hallaç ediyor, taraklar ile tarıyor müşahede ettim. Ehl-i dalaletin boğulduğu en son ve en geniş kâinat perdelerinin arkasında, envar-ı tevhidi gösterir.

Kozmoğrafyacılar gibi ehl-i fennin en son ve geniş nokta-i istinadları ve medar-ı gafletleri olan perdelerde de nur-u ehadiyeti gösteriyor. Orada dahi düşmanlarını takip ediyor. En uzak tahassungâhlarını bozuyor. Her yerde, huzura yol gösteriyor. Eğer güneşe kaçsa ona der: "O bir soba, bir lambadır. Odununu, gaz yağını veren kimdir? Bil, ayıl!" diye başına vurur.

Hem kâinatı baştan başa âyineler hükmünde tecelliyat-ı esmaya mazhariyetlerini öyle gösteriyor ki gafletin imkânı olmuyor. Hiçbir şey, huzura mani olmuyor. Ehl-i tarîkat ve hakikatin huzur-u daimî kazanmak için kâinatı ya nefyetmek veya unutmak ve hatıra getirmemek gibi değil; belki kâinat kadar geniş bir mertebe-i huzuru kazandırdığını ve geniş ve küllî ve daimî kâinat vüs'atinde bir ubudiyet dairesini açtığını gördüm. Hizb-i Nurî'de تَفَكُّرُ سَاعَةٍ ...إلى آخر hakikatı bulunduğuna bana kat'î kanaat verdi.

Said Nursî


Aziz, sıddık kardeşlerim,

Hizb-i Nurîde, hem تَفَكُّرُ سَاعَةٍ sırrı, hem küllî bir ubudiyet bulunduğundan; şimdi bu vakitte, kuvvetli bir emareyi müşahede ettim. Bugün Risale-i Nur’un Hizb-i Nurîsinden bir kısmını ve Cevşenü’l-Kebîr’den dahi bir kısmını okurken gördüm ki, kâinatın envaını ve âlemlerini Yirmi Dokuzuncu Mektubun âhir kısmı ve اَللهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ âyetinin beyanında, seyahat-ı kalbiyeyle, herbir ism-i İlâhi bu kâinattaki bir âlemi nurlandırdığını ve zulümatı dağıttığını gördüğüm gibi; aynen ve daha başka bir şekilde, Cevşenü’l-Kebîr ve Risale-i Nur ve Hizb-i Nurî dahi kâinatı baştan başa nurlandırıyor, zulümat karanlıklarını dağıtıyor, gafletleri, tabiatları parça parça ediyor; ehl-i gaflet ve ehl‑i dalâletin altında saklanmak istedikleri perdeleri yırtıyor gördüm, kâinatı envâıyla pamuk gibi hallaç ediyor, taraklarla tarıyor müşahede ettim. Ehl-i dalâletin boğulduğu en son ve en geniş kâinat perdelerinin arkasında envâr-ı tevhidi gösteriyor.

Ezcümle: İki gün evvel, ism-i Hakem nüktesini okuyan bir Nakşî dervişi, güneşin ve manzumesinin bahsini, Risale-i Nur mesleğine veçh-i tatbikini anlamamış. Demiş: “Bu da ehl-i fen ve kozmoğrafyacılar gibi bahseder” tevehhüm etmiş. Yanımda ona okundu, ayıldı. “Bu bütün bütün başkadır” dedi. Demek kozmoğrafyacılar gibi, ehl-i fennin en son ve geniş nokta-i istinatları ve medâr-ı gafletleri olan perdelerde nûr-u ehadiyeti gösteriyor. Orada da düşmanlarını takip ediyor, en uzak tahassungâhlarını bozuyor. Her yerde, huzura bir yol gösteriyor. Eğer güneşe kaçsa, ona der: “O bir soba, bir lâmbadır. Odununu, gazyağını veren kimdir? Bil, ayıl!” Başına vurur.

Hem kâinatı baştan başa âyineler hükmünde tecelliyât-ı esmâya mazhariyetlerini öyle gösteriyor ki, gafletin imkânı olmuyor. Hiçbir şey huzura mâni olmuyor. Ehl-i tarikat ve hakikat gibi huzur-u daimî kazanmak için kâinatı ya nefyetmek veya unutmak ve hatıra getirmemek değil, belki kâinat kadar geniş bir mertebe-i huzuru kazandırdığını ve geniş ve küllî ve daimî kâinat vüs’atinde bir ubudiyet dairesini açtığını gördüm. Hizb-i Nurîde تَفَكُّرُ سَاعَةٍ ilâ âhire.. hakikati bulunduğuna bana kat'i kanaat verdi. Daha var; fakat şimdi bu kadar yazdırıldı.

Said Nursî


بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Aziz Kardeşlerim!

Bu Hizb-i Nuri'nin benim şahsıma ait pek büyük bir keramet-i maneviyesi var. Şimdi beyan etmek zamanı geldi:

Yirmi üç sene evvel, Eski Said Yeni Said'e inkılab ettiği zaman, tefekkür mesleğinde gittiği için تَفَكُّرُ سَاعَةٍ خَيْرٌ مِنْ عِبَادَةِ سَنَةٍ sırrını aradım. Her bir iki senede o sır, ya Arabî ya Türkçe bir risaleyi netice verip suret değiştiriyordu. Arabî Katre Risalesi'nden tâ Âyetü'l-Kübra Risalesi'ne kadar, o hakikat devam edip suretler değiştirerek tâ Hizbü'l-Ekber-i Nuri suret-i daimesine girdi.

Yirmi seneden beridir ki ne vakit sıkılsam ve fikir ve kalbe yorgunluk ve usanç gelse bu hizbin bir kısmını mütefekkirane okumuş isem, o sıkıntıyı ve usanç ve yorgunluğu izale ediyordu.

Hattâ bilâ-istisna, her gece sabaha yakın dört beş saat meşguliyetten gelen usanç ve yorgunluk, o hizbin altısından birisini okumakla hiçbir eseri kalmadığı bin defa tekerrür etmiş. Evet şimdi de devam ediyor.

Said Nursî


بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

تَفَكُّرُ سَاعَةٍ خَيْرٌ مِنْ عِبَادَةِ سَنَةٍ hadîsinin mazharı ve Risale-i Nur'un bir bürhan-ı enveri ve bir vird-i a'zamı ve ekberi ve bir misal-i musağğarı; ve fikrî bir zikr-i muazzam ve imanî bir ilm-i muhteşem Arabiyyü'l-ibare bir risaleciktir.

Kur'an'daki Âyetü'l-Kübra'nın azametine ve iki Âyetü'l-Kübra ve hakikatinin iki şahid-i ekberi; ve İmam-ı Ali radıyallahu anhın tesmiyesiyle her ikisi Âyetü'l-Kübra namında olan Yirmi Dokuzuncu Lem'a-i Arabiye ve Yedinci Şuâ'nın imtizacından çıkan, ehl-i ilme bir hizb-i ekber hükmündedir ki Risale-i Nur'un tam Arabî bilen veyahut Âyetü'l-Kübra ve Münâcat ve Yirminci Mektup Risaleleri yanında bulunan ve okuyan şakirdlerine imanî ve tefekkürî ara sıra okunacak bir vird-i a'zam olabilir.

On günde bir defa okunsa imana büyük inkişaf ve kuvvet verir.

Said Nursî


(BU KISMIN TERCÜMESİ VE İZAHI ÂYETÜ'L-KÜBRA RİSALESİ'NİN İKİNCİ MAKAMI'NDADIR.)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ

﴿ﻗُﻞْ ﻟَﻮْ ﻛَﺎﻥَ ﻣَﻌَﻪُ ﺍَﻟِﻬَﺔٌ ﻛَﻤَﺎ ﻳَﻘُﻮﻟُﻮﻥَ ﺍِﺫًﺍ ﻟَﺎﺑْﺘَﻐَﻮْﺍ ﺍِﻟَﻰ ﺫِﻯ ﺍﻟْﻌَﺮْﺵِ ﺳَﺒِﻴﻠًﺎ ٭ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ ﻭَﺗَﻌَﺎﻟَﻰ ﻋَﻤَّﺎ ﻳَﻘُﻮﻟُﻮﻥَ ﻋُﻠُﻮًّﺍ ﻛَﺒِﻴﺮًﺍ ٭ ﺗُﺴَﺒِّﺢُ ﻟَﻪُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕُ ﺍﻟﺴَّﺒْﻊُ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽُ ﻭَ ﻣَﻦْ ﻓِﻴﻬِﻦَّ ﻭَ ﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻰْﺀٍ ﺍِﻟَّﺎ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ ﻭَﻟَﻜِﻦْ ﻟَﺎ ﺗَﻔْﻘَﻬُﻮﻥَ ﺗَﺴْﺒِﻴﺤَﻬُﻢْ ﺍِﻧَّﻪُ ﻛَﺎﻥَ ﺣَﻠِﻴﻤًﺎ ﻏَﻔُﻮﺭًﺍ ٭ ﻓَﺎﻋْﻠَﻢْ ﺍَﻧَّﻪُ (ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪ) ٭﴾

Rahman, Rahîm olan Allah'ın adıyla,

De ki: Eğer onların iddia ettiği gibi, Allah'la beraber başka ilâhlar olsaydı, o zaman o ilâhlar Arş'ın sahibi olan Allah'a üstün gelmek için elbette bir yol ararlardı. (İsrâ Sûresi, 17:42.)

Allah, onların söylediği her türlü eksiklikten münezzehtir; son derece yüce ve uludur. (İsrâ Sûresi, 17:43.)

Yedi gökle yer ve içindeki her şey O'nu tesbih eder. Hiçbir şey yoktur ki, O'nu övüp tesbih etmesin; fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız. Şüphesiz ki O, Halîm'dir (ceza vermekte acele etmez); Gafur'dur (günahları çokça bağışlayandır) (İsrâ Sûresi, 17:44.)

Bil ki: Muhakkak, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

1. Mertebe[değiştir]

ﺍَﻣَﻨَّﺎ ﺑِﺎَﻧَّﻪُ(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪ) ﺍﻟْﻮَﺍﺟِﺐُ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺩِ ﺍﻟْﻮَﺍﺣِﺪُﺍﻟْﺎَﺣَﺪُ ﺍﻟْﻔَﺮْﺩُ ﺍﻟﺼَّﻤَﺪُ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺩَﻝَّ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻩِ --ﻓِﻰ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ، ﻭَﻋَﻠَﻰ ﻋَﻈَﻤَﺔِ ﻗُﺪْﺭَﺗِﻪِ ﻓِﻰ ﺣَﺸْﻤَﺔِ ﺳَﻠْﻄَﻨَﺘِﻪِ- (ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕُ) ﺍﻟﺸَّﺎﻫِﺪَﺍﺕِ ﺑِﻜَﻠِﻤَﺎﺕُ ﺍﻟﻨُّﺠُﻮﻡِ ﻭَ ﺍﻟﺸُّﻤُﻮﺱِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﻗْﻤَﺎﺭِ٭ ﻭَ ﺍﻟﺴَّﻴَّﺎﺭَﺍﺕِ ﺍﻟْﻤُﺤَﺮَّﻛَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺴَﺨَّﺮَﺍﺕِ ﺑِﺎﻟْﺎِﺭَﺍﺩَﺓِ ٭ ﺍﻟْﻤُﺪَﻭَّﺭَﺍﺕِ ﺍﻟْﻤُﺪَﺑَّﺮَﺍﺕِ ﺑِﺎﻟْﻤَﺸِﻴﺌَﺔِ ٭ ﺍﻟْﻤُﻮَﻇَّﻔَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﻨَﻈَّﻤَﺎﺕِ ﺑِﻜَﻤَﺎﻝِ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﺴْﺘَﺨْﺪَﻣَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺴْﺘَﻮْﻗَﺪَﺍﺕِ ﺑِﻐَﺎﻳَﺔِ ﺍﻟْﻤُﺤَﺎﻓَﻈَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﻤِﻴﺰَﺍﻥِ ٭ ﻓَﺎﻟْﺎَﺟْﺮَﺍﻡُ ﺍﻟْﻌُﻠْﻮِﻳَّﺔُ ﻭَ ﺍﻟْﻜَﻮَﺍﻛِﺐُ ﺍﻟﺪُّﺭِّﻳَّﺔُ ﻓِﻰ ﻗُﺒَّﺔِ ﺍﻟْﻔَﻠَﻚِ ﺑِﻜَﻤَﺎﻝِ ﻇُﻬُﻮﺭِ ﺷَﻬَﺎﺩَﺍﺗِﻬَﺎ ﻣُﺠَﺴَّﻤَﺎﺕُ ﻧَﻴِّﺮَﺍﺕِ ﺑَﺮَﺍﻫِﻴﻦِ ﺍُﻟُﻮﻫِﻴَّﺘِﻪِ ﻭَ ﻋَﻈَﻤَﺘِﻪِ ٭ ﻭَ ﺑِﻐَﺎﻳَﺔِ ﻭُﺿُﻮﺡِ ﺩَﻟَﺎﻟَﺘِﻬَﺎ ﺷُﻌَﺎﻋَﺎﺕُ ﺷَﻮَﺍﻫِﺪِ ﺭُﺑُﻮﺑِﻴَّﺘِﻪِ ﻭَ ﻋِﺰَّﺗِﻪِ ٭ ﺗَﺸْﻬَﺪُ ﻋِﻠَﻰ ﺷَﻌْﺸَﻌَﺔِ ﺳَﻠْﻄَﻨَﺔِ ﺍُﻟُﻮﻫِﻴَّﺘِﻪِ ٭ ﻭَ ﺗُﻨَﺎﺩِﻯ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺳْﻌَﺔِ ﺣَﺎﻛِﻤِﻴَّﺘِﻪِ ﻓِﻰ ﺍِﺣَﺎﻃَﺔِ ﺭُﺑُﻮﺑِﻴَّﺘِﻪِ ﺑِﺠَﻤِﻴﻊِ ﺍﻟْﻌَﻮَﺍﻟِﻢِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺷْﻴَﺎﺀِ٭

ﻓَﺎﺳْﺘَﻤِﻊْ ﺍِﻟَﻰ ﺍَﻳَﺔِ:

﴿ﺍَﻓَﻠَﻢْ ﻳَﻨْﻈُﺮُﻭﺍ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﺎﺀِ ﻓَﻮْﻗَﻬُﻢْ ﻛَﻴْﻒَ ﺑَﻨَﻴْﻨَﺎﻫَﺎ ﻭَ ﺯَﻳَّﻨَّﺎ ﻫَﺎ﴾

ﺛُﻢَّ ﺍﻧْﻈُﺮْ ﺍِﻟَﻰ ﻭَﺟْﻪِ ﺍﻟﺴَّﻤَﺎﺀِ ﻛَﻴْﻒَ ﺗَﺮَﻯ ﺳُﻜُﻮﺗًﺎ ﻓِﻰ ﺳُﻜُﻮﻧَﺔٍ ٭ ﺣَﺮَﻛَﺔً ﻓِﻰ ﺣِﻜْﻤِﺔٍ ٭ ﺗَﻠَﺌْﻠُﺄً ﻓِﻰ ﺣَﺸْﻤَﺔٍ ٭ ﺗَﺒَﺴُّﻤًﺎ ﻓِﻰ ﺯِﻳﻨَﺔٍ ٭ ﻣَﻊَ ﺍِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ﺍﻟْﺨِﻠْﻘَﺔِ٭ ﻣَﻊَ ﺍِﺗِّﺰَﺍﻥِ ﺍﻟﺼَّﻨْﻌَﺔِ ٭ ﺗَﺸَﻌْﺸُﻊُ ﺳِﺮَﺍﺟِﻬَﺎ ﻟِﺘَﺒْﺪِﻳﻞِ ﺍﻟْﻤَﻮَﺍﺳِﻢِ ﻭَ ﻟِﺘَﺤْﻮِﻳﻞِ ﺻَﺤَﺎﺋِﻒِ ﺍﻟْﻔُﺼُﻮﻝِ ﺍِﻟَﻰ ﻗَﻠَﻢِ ﺍﻟْﻘُﺪْﺭَﺓِ ﻟِﻜِﺘَﺎﺑَﺔِ ﺳُﻄُﻮﺭِ ﺍﻟﻨَّﺒَﺎﺗَﺎﺕِ ﻭَ ﺍﻟْﺤَﻴْﻮَﺍﻧَﺎﺕِ ٭ ﺗَﻬَﻠْﻬُﻞُ ﻣِﺼْﺒَﺎﺣِﻬَﺎ ﻟِﺘَﻨْﻮِﻳﺮِ ﺍﻟْﻤَﻨَﺎﺯِﻝِ ﻭَ ﻟِﺘَﻘْﻮِﻳﻢِ ﺍﻟْﺎَﻭْﻗَﺎﺕِ ﻭَ ﺗَﻌْﻴِﻴﻦِ ﺍﻟﺴِّﻨِﻴﻦَ ٭ ﺗَﻠَﺌْﻠُﺄُ ﻧُﺠُﻮﻣِﻬَﺎ ﻟِﺘَﻨْﻮِﻳﺮِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻭَ ﺗَﺰْﻳِﻴﻦِ ﺍﻟْﻌَﻮَﺍﻟِﻢِ ﺗُﻌْﻠِﻦُ ﻟِﺎَﻫْﻞِ ﺍﻟﻨُّﻬَﻰ ﺭُﺑُﻮﺑِﻴَّﺔً ﻓِﻰ ﺳَﻠْﻄَﻨَﺔٍ ﺑِﻠَﺎ ﺍِﻧْﺘِﻬَﺎﺀِ ﻟِﺘَﺪْﺑِﻴﺮِ ﻫَﺬَﺍ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻢِ ٭

Biz kesin olarak iman ettik ki: Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

O, varlığı zorunlu olan Vâcibü'l-Vücud, birliği bütün kâinatı kuşatmış olan Vâhid, her bir varlıkta birliği müşahede edilen Ehad, kâinatın tamamına ve kâinatta bulunan her bir varlığa bizzat hükmeden; isim, sıfat ve fiillerinde kendisinin hiçbir şekilde dengi ve benzeri olmayan Ferd ve her şey her haliyle kendisine muhtaç olan, fakat kendisi hiç bir şeye muhtaç olmayan Samed'dir!

Zira gökler;

- bir irade ile hareket ettirilip musahhar olan,

- bir meşietle döndürülüp tedbir ve idare edilen,

- mükemmel bir düzen ve hikmetle görevlendirilip tanzim edilen,

- gayet ince bir muhafaza ve ölçü ile istihdam edilip yandırılan yıldızlar, güneşler, aylar ve gezegenleri gibi kelimeleriyle şehadet ederek; O'nun haşmetli saltanatındaki kudretinin büyüklüğüne ve vahdeti içindeki vücûb-u vücuduna delâlet eder.

Evet, gökkubbedeki bütün ulvî ve parlak yıldızlar, şehadetleri pek zahir olmaları sebebiyle O'nun ulûhiyet ve azametine delâlet eden mücessem nurlu burhanlardır. Ve delâletleri gayet açık olmaları nedeniyle O'nun rubûbiyet ve izzetine tanıklık eden şualardır ki, O'nun saltanat-ı ulûhiyetinin haşmetine şahitlik eder ve rubûbiyet dairesindeki hakimiyetinin genişliğini bütün âlemlere ve eşyaya ilân eder.

Şimdi şu âyete kulak ver! "Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki onu nasıl bina etmiş ve nasıl süslemişiz?" (Kâf Sûresi, 50:6.)

Sonra gökyüzüne bak! Yaratılışındaki intizam ve san'atındaki denge ile beraber, nasıl sükûnet içinde bir sessizlik, hikmet içinde bir hareket, haşmet içinde bir parlaklık, ziynet içinde bir tebessümün var olduğunu görürsün!

Ve görürsün ki, göğün bir lâmbası olan güneşin parlaması; mevsimleri değiştirmek, hem bitki ve hayvan satırlarını yazmak maksadıyla mevsim sayfalarını kudret kaleminin sayfaları hâline getirmek içindir.

Kandili olan ay'ın hilâlleşmesi de; menzilleri tenvir etmek, vakitleri bildirmek ve yılları tayin etmek içindir.

Yıldızların ışıl ışıl parıldaması ise; kâinatı aydınlatmak âlemleri süsleyip yaldızlamak içindir.

Hepsi de; akıl ve şuur sahiplerine, bu âlemi tedbir ve idare etmek için bir saltanat-ı rubûbiyetin var olduğunu ilân ederler.

2. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺩَﻝَّ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻩِ ﻓِﻰ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﻏَﺎﻳَﺔِ ﻭُﺳْﻌَﺔِ ﺭَﺣْﻤَﺘِﻪِ ٭ ﻓِﻰ ﺳُﺮْﻋَﺔِ ﻓَﻌَّﺎﻟِﻴَّﺔِ ﻗُﺪْﺭَﺗِﻪِ (ﺍﻟْﺠَﻮُّ) ﺍﻟﺸَّﺎﻫِﺪُ ﺑِﻜَﻠِﻤَﺎﺕِ ﺍﻟﺴَّﺤَﺎﺏِ ﻭَ ﺍﻟﺮِّﻳَﺎﺡِ ﻭَﺍﻟﺮُّﻋُﺪِ ﻭَﺍﻟْﺒُﺮُﻭﻕِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﻣْﻄَﺎﺭِ ﺍﻟْﻤُﺴَﺨَّﺮَﺍﺕِ ﺍﻟْﻤُﺼَﺮَّﻓَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺪَﺑَّﺮَﺍﺕِ ﺍﻟْﻤُﻮَﻇَّﻔَﺎﺕِ ﺑِﺎِﻳﺼَﺎﻝِ ﻫَﺪَﺍﻳَﺎﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﻭَ ﻧَﻘْﻞِ ﻟَﻄَﺎﺀِﻑِ ﺍﻟْﻤَﻮَﺍﺩِّ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺻْﻮَﺍﺕِ ﺍِﻟَﻰ ﺍَﻧْﻮَﺍﻉِ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ ﻭَﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﺑِﻘَﺼْﺪِ ﺍﻟْﺎِﺣْﺴَﺎﻥِ ﻭَ ﺍِﺭَﺍﺩَﺓِ ﺍﻟْﺎِﻧْﻌَﺎﻡِ ٭ ﻓِﻰ ﺗَﺤَﻮُّﻟَﺎﺗِﻬَﺎ ﻭَ ﺣَﺮَﻛَﺎﺗِﻬَﺎ ﺍﻟْﻤُﺸَﻮَّﺷَﺔِ ﻓِﻰ ﺍﻟﻈَّﺎﻫِﺮِ ٭ ﺍﻟْﻤُﻨَﻈَّﻤَﺔِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺤَﻘِﻴﻘَﺔِ ٭ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺣِﻜَﻤِﻬَﺎ ﻭَ ﻓَﻮَﺍﺋِﺪِﻫَﺎ ﻭَ ﺗَﻄَﺎﺑُﻘِﻬَﺎ ﻟِﻤَﻈَﺎﻥِّ ﺣَﺎﺟَﺎﺕِ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ ٭

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

Zira atmosfer; muhtelif canlı türlerine ve insanlara Rahmân'ın hediyelerini ulaştırmak, latîf maddeleri nakletmek için görevlendirilen, sevk ve idare edilen musahhar bulutlar, rüzgârlar, gök gürültüleri, şimşekler ve yağmurlar gibi kelimelerinin şehadetiyle, O'nun vahdeti içindeki vücûb-u vücûduna ve süratle iş gören kudreti içindeki rahmetinin sonsuz genişliğine delâlet eder.

Evet, o hediyelerin ulaşması ve o latîf maddelerin nakli, ihsan kastıyla ve in'amın irade edilmesiyledir. Çünkü onların hikmetleri, faydaları ve canlıların ihtiyaçlarına tam uygun olmaları gösterir ki: zahiren müşevveş olan tahavvülat ve hareketleri, hakikatte munazzamdır, bir düzen içindedir.

3. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺩَﻝَّ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻩِ ﻓِﻰ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﺍِﺣَﺎﻃَﺔِ ﺣَﺎﻛِﻤَﻴَّﺘِﻪِ ﻭَﺣِﻜْﻤَﺘِﻪِ ﻭَ ﺍِﺭَﺍﺩَﺗِﺔِ ﻟِﻜُﻞِّ ﺷَﻰْﺀٍ (ﺟَﻤِﻴﻊُ ﺍﻟْﻌَﻨَﺎﺻِﺮِ) ﺍﻟﺸَّﺎﻫِﺪَﺍﺕِ ﺑِﻜَﻠِﻤَﺎﺕِ ﻣَﻮَﺍﻟِﻴﺪِﻫَﺎ ﺍﻟْﻤُﺼَﻨَّﻌَﺎﺕِ ﺑِﺎﻟْﻤَﺸِﻴﺌَﺔِ ٭ ﻭَ ﻧَﺘَﺎﺋِﺠِﻬَﺎ ﺍﻟْﻤُﻨَﻈَّﻤَﺎﺕِ ﺑِﺎﻟْﺎِﺭَﺍﺩَﺓِ ٭ ﻭَ ﺧِﺪَﻣَﺎﺗِﻬَﺎ ﺍﻟْﻤُﻜَﻤَّﻠَﺎﺕِ ﺑِﺎﻟْﺤِﻜْﻤَﺔِ ٭ ﻭَ ﻭَﻇَﺎﺀِﻓِﻬَﺎ ﺍﻟْﻤُﻨْﺘَﻈَﻤَﺎﺕِ ﺑِﺎﻟْﻘَﺼْﺪِ ٭ ﺑِﻜَﻤَﺎﻝِ ﺍﻟْﻤُﺴَﺨَّﺮِﻳَّﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻧْﻘِﻴَﺎﺩِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻃَﺎﻋَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ٭ ﻓِﻰ ﺗُﺮَﺍﺑِﻬَﺎ ﻭَ ﺣَﺪِﻳﺪِﻫَﺎ ﻭَ ﻣَﺎﺋِﻬَﺎ ﻭَ ﻫَﻮَﺍﺋِﻬَﺎ ﻣَﻊَ ﺟُﻤُﻮﺩِﻫَﺎ ﻭَ ﺟَﻬْﻠِﻬَﺎ ﻭَ ﺗَﺸَﺎﻛُﺴِﻬَﺎ ﻭَ ﻣُﺸَﻮَّﺷِﻴَّﺘِﻬَﺎ ﻭَ ﺗَﺸَﺎﺑُﻬِﻬَﺎ ﻭَ ﺗَﻤَﺎﺛُﻠِﻬَﺎ ﻭَﺍِﻧْﺘِﺸَﺎﺭِﻫَﺎ ﻭَﺍِﺳْﺘِﻴﻠَﺎﺋِﻬَﺎ ﺑِﻠَﺎ ﻗَﻴْﺪٍ ﻓِﻰ ﺫَﻭَﺍﺗِﻬَﺎ ٭ ﻣَﻊَ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﻣَﻮْﺯُﻭﻧِﻴَّﺔِ ﻭَ ﺍِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ﻣَﺎ ﻓِﻰ ﺍَﻳَﺎﺩِﻳﻬَﺎ ٭

ﻧَﻌَﻢْ ﺗَﻠَﺌْﻠُﺄُ ﺍﻟﻀِّﻴَﺎﺀِ ﻣِﻦْ ﺗَﻨْﻮِﻳﺮِﻩِ ﺗَﺸْﻬِﻴﺮِﻩِ ﻟِﺎِﺭَﺍﺋَﺔِ ﻋَﺠَﺎﺋِﺐِ ﺻَﻨْﻌَﺘِﻪِ ٭ ﺗَﻤَﻮُّﺝُ ﺍﻟﺮِّﻳَﺎﺡِ ﻣِﻦْ ﺗَﺼْﺮِﻳﻔِﻪِ ﺗَﻮْﻇِﻴﻔِﻪِ ﺑِﻘَﺼْﺪِ ﺍِﻳﺼَﺎﻝِ ﺍَﻭَﺍﻣِﺮِﻩِ ﺍِﻟَﻰ ﻣَﺼْﻨُﻮﻋَﺎﺗِﻪِ ٭ ﺗَﻔَﺠُّﺮُ ﺍﻟْﺎَﻧْﻬَﺎﺭِ ﻣِﻦْ ﺗَﺪْﺧِﻴﺮِﻩِ ﺗَﺴْﺨِﻴﺮِﻩِ ٭ ﺗَﺰَﻳُّﻦُ ﺍﻟْﺎَﺣْﺠَﺎﺭِ ﻣِﻦْ ﺗَﺠْﻬِﻴﺰِﻩِ ﺗَﺪْﺑِﻴﺮِﻩِ ﻟِﻤَﻨَﺎﻓِﻊِ ﺫَﻭِﻯﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ ﻣِﻦْ ﻋِﺒَﺎﺩِﻩِ ٭ ﺗَﺒَﺴُّﻢُ ﺍﻟْﺎَﺯْﻫَﺎﺭِ ﻣِﻦْ ﺗَﺰْﻳِﻴﻨِﻪِ ﺗَﺤْﺴِﻴﻨِﻪِ ﻟﻠِﺘَّﻌَﺮُّﻑِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﻮَﺩُّﺩِ ﺍِﻟَﻰ ﻣَﺨْﻠُﻮﻗَﺎ ﺗِﻪِ ٭ ﺗَﺒَﺮُّﺝُ ﺍﻟْﺎَﺛْﻤَﺎﺭِ ﻣِﻦْ ﺍِﻧْﻌَﺎﻣِﻪِ ﺍِﻛْﺮَﺍﻣِﻪِ ﻟِﺎِﺣْﺴَﺎﺱِ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﻓَﻀْﻠِﻪِ ﻭَ ﻛَﺮَﻣِﻪِ ٭ ﺗَﺴَﺠُّﻊُ ﺍﻟْﺎَﻃْﻴَﺎﺭِ ﻣِﻦْ ﺍِﻧْﻄَﺎﻗِﻪِ ﺍِﺭْﻓَﺎﻗِﻪِ ﻟِﺎِﺷْﻌَﺎﺭِ ﺣُﺴْﻦِ ﺍِﺩَﺍﺭَﺗِﻪِ ﻭَ ﻟُﻄْﻒِ ﺭُﺑُﻮﺑِﻴَّﺘِﻪِ ٭ ﺗَﻬَﺰُّﺝُ ﺍﻟْﺎَﻣْﻄَﺎﺭِ ﻣِﻦْ ﺗَﻨْﺰِﻳﻠِﻪِ ﺗَﻔْﻀِﻴﻠِﻪِ ﻟِﺘَﺒْﺸِﻴﺮِ ﺣَﻴْﻮَﺍﻧَﺎﺗِﻪِ ﻓِﻰ ﺍِﻣْﺪَﺍﺩَﺍﺕِ ﻧَﺒَﺎﺗَﺎﺗِﻪِ ٭ ﺗَﺤَﺮُّﻙُ ﺍﻟْﺎَﻗْﻤَﺎﺭِ ﻣِﻦْ ﺗَﻘْﺪِﻳﺮِﻩِ ﺗَﺪْﻭِﻳﺮِﻩِ ﻟِﺘَﻌْﻴِﻴﻦِ ﺍﻟْﺎَﻭْﻗَﺎﺕِ ﻭَ ﺍﻟﺴِّﻨِﻴﻦَ ﻟِﺬَﻭِﻯ ﺍﻟﺸُّﻌُﻮﺭِ ﻣِﻦْ ﺧَﻠْﻘِﻪِ ٭ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ ﻣَﺎ ﺍَﻧْﻮَﺭَ ﺑُﺮْﻫَﺎﻧَﻪُ ﻣَﺎ ﺍَﺑْﻬَﺮَ ﺳُﺎْﻃَﺎﻧَﻪُ ٭

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

Zira bütün element ve unsurlar;

- maden, bitki ve hayvan gibi bir meşietle yapılan san'atlı meyveleri,

- bir irade eseri olan düzenli neticeleri,

- bir hikmetle gördürülen mükemmel hizmetleri,

- bir maksatla yaptırılan muntazam vazifelerinin kelimeleriyle,

- toprağı ve demiri, suyu ve havası ile cansızlığı, cehaleti, birbirine karışmış ve birbirine zıt unsurların bulunması, birbirinin benzeri ve emsali olmaları ve kayıtsız olarak her tarafı istilâ etme istidadında olmalarıyla beraber; mükemmel bir şuur, bir boyun eğme, bir itaat ve disiplinle, mükemmel bir ölçü ve ahenk içinde bulunmaları gibi kelimelerinin şehadeti ile; O'nun vahdeti içindeki vücûb-u vücûduna ve her şeyi kuşatan hâkimiyetine, hikmet ve iradesine delâlet eder.

Evet;

- Işığın parlaması; san'atının harikalarını göstermek için O'nun aydınlatması ve O'nun teşhir etmesindendir!

- Rüzgârların dalgalanması; emirlerini san'at eseri varlıklarına bildirmek maksadıyla O'nun sevk etmesi ve O'nun vazifelendirmesindendir!

- Nehirlerin fışkırması, taşların şekillenip süslenmesi; hayat sahibi kullarının yararlanmaları için O'nun depolaması, O'nun emrine boyun eğdirmesi, O'nun teçhiz etmesi ve O'nun tedbir ve idaresindendir!

- Çiçeklerin tebessümü; mahlûkatına kendini tanıttırmak ve sevdirmek için, O'nun güzelleştirmesi ve O'nun bezeyip süslemesindendir!

- Meyvelerin nakışlanıp süslenmesi; kerem ve fazlının mükemmelliğini hissettirip göstermek için O'nun ikram etmesi ve O'nun nimetlendirmesindendir!

- Kuşların cıvıldaşması; rubûbiyetinin lütfunu ve idaresinin güzelliğini bildirmek için, O'nun konuşturması ve O'nun ihsanındandır!

- Yağmurların şıpırtısı; bitkilerinin imdadına yetiştirerek hayvanatını müjdelemek için O'nun fazlından ve O'nun indirmesindendir!

- Ayların hareketi; akıl ve şuur sahiplerine seneleri ve vakitleri tayin etmek için, O'nun takdir etmesi ve O'nun döndürmesiyledir!

Her türlü kusurdan, noksan sıfatlardan, acz ve şerikten münezzeh olan o Zât'ın delili ne kadar parlak, kudret ve saltanatı ne kadar da şaşaalı ve göz kamaştırıcıdır!

4. Mertebe[değiştir]

ﺍَﻣَﻨَّﺎ ﺑِﺎَﻧَّﻪُ (ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺩَﻝَّ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻩِ ﻓِﻰ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﺭَﺣْﻤَﺎﻧِﻴَّﺘِﻪِ ﻓِﻰ ﻣَﺤَﺎﺳِﻦِ ﺭُﺑُﻮﺑِﻴَّﺘِﻪِ (ﺍﻟْﺎَﺭْﺽُ) ﺍﻟﺸَّﺎﻫِﺪَﺓُ ﺑِﻜَﻠِﻤَﺎﺕِ ﻣَﻌَﺎﺩِﻧِﻬَﺎ ﺍﻟْﻤُﺪَّﺧَﺮَﺍﺕِ ﺑِﺎﻟْﺤِﻜْﻤَﺖِ ﻟِﻠْﺤَﺠَﺎِﺕ ٭ ﻭَ ﻛَﻠِﻤَﺎﺕِ ﻧَﺒَﺎﺗَﺎﺗِﻬَﺎ ﺍﻟْﻤُﺘَﺴَﻨْﺒِﻠَﺎِﺕ ﺑِﺎﻟﺮَّﺣْﻤَﺔِ ﻟِﻠْﺎَﻗْﻮَﺍﺕِ ٭ ﻭَ ﺑِﻜَﻠِﻤَﺎﺕِ ﺍَﺷْﺠَﺎﺭِﻫَﺎ ﺍﻟْﻤُﺜْﻤِﺮَﺍﺕِ ﺑِﺎﻟْﻌِﻨَﺎﻳَﺔِ ﻟِﻠْﺎَﺭْﺯَﺍﻕِ ٭ ﻭَ ﺑِﻜَﻠِﻤَﺎﺕٍ ﻫِﻰَ ﺣَﻴْﻮَﺍﻧَﺎﺗُﻬَﺎ ﺍﻟْﻤُﺼَﻮَّﺭَﺍﺕُ ﺍﻟْﻤُﺪَﺑَّﺮَﺍﺕُ ﺑِﺎَﻛْﻤَﻞِ ﺗَﺪْﺑِﻴﺮِ ﻭَ ﺍِﺩَﺍﺭَﺓٍ ﻭَ ﺑِﺎَﺣْﺴَﻦِ ﺗَﺮْﺑِﻴَﺔٍ ﻭَ ﺍِﻋَﺎﺷَﺔٍ ﻭَ ﺑِﺎَﻟْﻄَﻒِ ﺍِﻃْﻌَﺎﻡٍ ﻭَ ﻣُﺤَﺎﻓَﻈَﺔٍ ﺑِﺪَﻗَﺎﺋِﻖِ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺭَﺍﺩَﺓِ ﻭَ ﺑِﻠَﻄَﺌِﻒِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﺔِ ﻭَﺍﻟْﻌِﻨَﺎﻳَﺔِ ﺟَﻞَّ ﺟَﻠَﺎﻟُﻪُ ٭

ﻓَﺴُﺒْﺤَﺎﻥَ ﻣَﻦْ ﺟَﻌَﻞَ ﺣَﺪِﻳﻘَﺔَ ﺍَﺭْﺿِﻪِ ٭ ﻣَﺸْﻬَﺮَ ﺻَﻨْﻌَﺘِﻪِ ٭ ﻣَﺤْﺸَﺮَ ﻓِﻄْﺮَﺗِﻪِ ٭ ﻣَﻈْﻬَﺮَ ﻗُﺪْﺭَﺗِﻪِ ٭ ﻣَﺪَﺍﺭَ ﺣِﻜْﻤَﺘِﻪِ ٭ ﻣَﺰْﻫَﺮَ ﺭَﺣْﻤَﺘِﻪِ ٭ ﻣَﺰْﺭَﻉَ ﺟَﻨَّﺘِﻪِ ٭ ﻣَﻤَﺮَّ ﺍﻟْﻤَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺕِ ٭ ﻣَﺴِﻴﺮَ ﺍﻟْﻘَﺎﻓِﻠَﺎﺕِ ٭ ﻣَﺴِﻴﻞَ ﺍﻟْﻤَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕِ ٭ ﻣَﻜِﻴﻞَ ﺍﻟْﻤَﺼْﻨُﻮﻋَﺎﺕِ ٭ ﻓَﺠَﻤِﻴﻊُ ﺗِﻠْﻚَ ﺍﻟْﻘَﺎﻓِﻠَﺎﺕِ ﻟَﺎﺳِﻴَّﻤَﺎ ﻣُﺰَﻳَّﻦُ ﺍﻟْﺤَﻴْﻮَﺍﻧَﺎﺕِ ٭ ﻣُﻨَﻘَّﺶُ ﺍﻟﻄُﻴُﻮﺭَﺍﺕِ ٭ ﻣُﺜَﻤَّﺮُ ﺍﻟﺸَّﺠَﺮَﺍﺕِ ٭ ﻣُﺰَﻫَّﺮُ ﺍﻟﻨَّﺒَﺎﺗَﺎﺕِ ٭ ﻣُﻌْﺠِﺰَﺍﺕُ ﻋِﻠْﻤِﻪِ ٭ ﺧَﻮَﺍﺭِﻕُ ﺻَﻨْﻌَﺘِﻪِ ٭ ﻫَﺪَﺍﻳَﺎﺀُ ﺟُﻮﺩِﻩِ ٭ ﺑَﺸَﺎﺋِﺮُ ﻟُﻄْﻔِﻪِ ٭ ﻓَﺘَﺒَﺴُّﻢُ ﺍﻟْﺎَﺯْﻫَﺎﺭِ ﻣِﻦْ ﺗَﺰَﻳُّﻦِ ﺍﻟْﺎَﺛْﻤَﺎﺭِ ٭ ﻭَ ﺗَﻬَﺰُّﺝُ ﺍﻟْﺎَﻣْﻄَﺎﺭِ ﻋَﻠَﻰ ﺧُﺪُﻭﺩِ ﺍﻟْﺎَﺯْﻫَﺎﺭِ ٭ ﻭَ ﺗَﺴَﺠُّﻊُ ﺍﻟْﺎَﻃْﻴَﺎﺭِ ﻓِﻰ ﻧَﺴْﻤَﺔِ ﺍﻟْﺎَﺳْﺤَﺎﺭِ ٭ ﻭَ ﺗَﺮَﺣُّﻢُ ﺍﻟْﻮَﺍﻟِﺪَﺍﺕِ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﺎَﻃْﻔَﺎﻝِ ﺍﻟﺼِّﻐَﺎﺭِ ٭ ﻭَ ﺗَﺰَﻳُّﻦُ ﺍﻟْﺎَﺷْﻴَﺎﺀِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺷْﺠَﺎﺭِ ٭ ﻭَﺗَﺒَﺮُّﺝُ ﺍﻟْﺎَﺯْﻫَﺎﺭِ ﻭَﺍﻟْﺎَﺛْﻤَﺎﺭِ ٭ ﻣَﺎﻫِﻰَ ﺍِﻟَّﺎ ﺗَﻌَﺮُّﻑُ ﺻَﺎﻧِﻊٍ ﻭَﺩُﻭﺩٍ ٭ ﻭَ ﺗَﻮَﺩُّﺩُ ﺧَﺎﻟِﻖٍ ﺭَﺣْﻤَﺎﻥٍ ٭ ﺗَﺮَﺣُّﻢُ ﻣُﻨْﻌِﻢٍ ﺣَﻨَّﺎﻥٍ ٭ ﻭَ ﺗَﺤَﻨُّﻦُ ﻣُﺤْﺴِﻦٍ ﻣَﻨَّﺎﻥٍ ٭ ﻟِﻠْﺠِﻦِّ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ٭ ﻭَ ﺍﻟﺮُّﻭﺡِ ﻭَ ﺍﻟْﺤَﻴْﻮَﺍﻥِ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﻠَﻚِ ﻭَ ﺍﻟْﺠَﺎﻥِّ ٭ ﺑِﺎﻟْﺤُﺠَّﺔِ ﻭَﺍﻟْﺒُﺮْﻫَﺎﻥِ ٭ ﺑَﻞْ ﺑِﺎﻟْﻤُﺸَﺎﻫَﺪَﺓِ ﻭَﺍﻟْﻌَﻴَﺎﻥِ ٭

Biz kesin olarak iman ettik ki: Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

Zira yeryüzü;

- ihtiyaçlar için hikmetle depolanmış madenlerinin kelimeleriyle;

- hayat için gerekli gıda ve yiyecek olarak rahmetle sümbüllenen bitkilerinin kelimeleriyle;

- rızık olmak için inayetle yetişen meyveli ağaçlarının kelimeleriyle;

- Celâli nihayet derecede yüce olan Zât'ın inayet ve rahmetinin güzellikleriyle, hikmet ve irâdesinin incelikleriyle muhafaza edilerek, en mükemmel tarzda tedbir ve idare edilen, en güzel şekilde ihtiyaçları karşılanarak terbiye edilen ve en latîf surette doyurulan türlü türlü şekillerde tasvir edilmiş hayvanlarının kelimeleriyle şehadet edip, O'nun vahdeti içindeki vücûb-u vücûduna ve rubûbiyetinin güzelliklerindeki rahmaniyetinin mükemmelliğine delâlet eder.

Evet, bütün kemâl sıfatların sahibi ve her türlü noksan ve kusurdan münezzeh olan O Zât'ı tesbih ederim ki, yeryüzü bahçesini;

San'atının meşheri, mahlûkatının mahşeri, kudretinin aynası, hikmetinin medarı, rahmetinin fidanlığı, cennetinin tarlası, mahlûkat kafileleri için resmî geçit meydanı, varlık kafilelerinin mesire yeri, gelip geçen varlıklara mecra, ve san'at eseri varlıklar için ölçek yapmıştır.

Evet, işte bütün şu kafileler, özellikle süslü hayvanlar, nakışlı kuşlar, meyveli ağaçlar ve çiçekli bitkiler;

O'nun ilminin mucizeleri, san'atının harikaları, cömertlik ve kereminin hediyeleri, ahiretteki fazl ve lütfunun müjdecileridir. Bu yeryüzü bahçelerindeki;

- meyvelerin ziynetiyle gülen çiçeklerin tebessümü,

- küçük çiçek yaprakları üzerinde yağmur katrelerinin şıpırtısı,

- seher yeliyle şakıyan kuşların cıvıltısı,

- ve validelerin küçük yavrulara şefkat ve merhameti, ağaçların ve eşyanın süslenip bezenmesi, meyve ve çiçeklerin süslenerek arz-ı endam etmesi...

Cin, insan ve hayvanâta, ruhaniyat ve melâikeye; mahlûkatını çok seven ve onlara da her vesileyle Kendisini sevdiren bir Sâni-i Vedûd'ün Kendisini tanıttırması, sonsuz merhametiyle her şeye rızkını veren bir Hâlık-ı Rahman'ın Kendisini sevdirmesi, san'at eseri mahlûkatına karşı sonsuz rahmet ve sınırsız şefkat sahibi bir Hannân'ın merhameti, bitmez tükenmez ikram ve nimetleriyle, varlıkları terbiye edip besleyen bir Mennan'ın en latîf rahmet cilvelerini açık seçik gösteren kesin delillerden başka bir şey değildir.

5. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺩَﻝَّ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻩِ ﻓِﻰ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﻋَﻈَﻤَﺔِ ﺣَﺎﻛَﻤِﻴَّﺘِﻪِ ﻓِﻰ ﺣَﺸْﻤَﺔِ ﺭُﺑُﻮﺑِﻴَّﺘِﻪِ (ﺟَﻤِﻴﻊُ ﺍﻟْﺒِﺤَﺎﺭِ ﻭَ ﺍﻟْﻌُﻴُﻮﻥِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﻧْﻬَﺎﺭِ) ﺑِﻜَﻠِﻤَﺎﺕِ ﺟَﻮَﺍﻫِﺮِﻫَﺎ ﺍﻟْﻤُﺰَﻳَّﻨَﺎﺕِ ٭ ﻭَﺣَﻴْﻮَﺍﻧَﺎﺗِﻬَﺎ ﺍﻟْﻤُﻨْﺘَﻈَﻤَﺎﺕِ ٭ ﻭَ ﻭَﺍﺭِﺩَﺍﺗِﻬَﺎ ﻭَ ﺻَﺮْﻓِﻴَّﺎﺗِﻬَﺎ ﺑِﺎﻟْﻤِﻴﺰَﺍﻥِ ٭ ﻭَ ﺍِﺩِّﺧَﺎﺭِﻫَﺎ ﻭَ ﻣُﺤَﺎﻓَﻈَﺘِﻬَﺎ ﺑِﺎﻟْﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ٭

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

Zira bütün denizler, pınarlar ve nehirler;

- kıymetli ve süslü cevherleri,

- muntazam hayvanları,

- ölçülü ve dengeli olan gelir-giderleri,

- bir düzen ve disiplin içinde depolanıp muhafaza edilmeleri gibi kelimeleriyle, O'nun vahdeti içindeki vücûb-u vücûduna ve haşmetli rububiyetindeki hâkimiyetinin büyüklüğüne delâlet eder.

6. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺩَﻝَّ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻩِ ﻓِﻰ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﻋَﻈَﻤَﺔِ ﺳَﻠْﻄَﻨَﺔِ ﺍُﻟُﻮﻫِﻴَّﺘِﻪِ ﻓِﻰ ﻟَﻄَﺎﺋِﻒِ ﺗَﺪَﺍﺑِﻴﺮِ ﺭُﺑُﻮﺑِﻴَّﺘِﻪِ (ﺟَﻤِﻴﻊُ ﺍﻟْﺠِﺒَﺎﻝِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﻭْﺩِﻳَﺔِ ﻭَﺍﻟﺼَّﺤَﺎﺭﻯ) ﺍﻟﺸَّﺎﻫِﺪَﺍﺕِ ﺑِﻜَﻠِﻤَﺎﺕِ ﻣَﻌَﺎﺩِﻧِﻬَﺎ ﻭَ ﺩَﻓَﺎﺀِﻧِﻬَﺎ ﻭَﺧَﺰَﺍﺋِﻨِﻬَﺎ ﻭَﻣَﻨَﺎﺑِﻌِﻬَﺎ ﺍﻟْﻤُﺪَﺧَّﺮَﺍﺕِ ﺍﻟْﻤُﺴَﺨَّﺮَﺍﺕِ ﺍﻟْﻤُﻬَﻴَّﺎَﺕِ ﺑِﺎﻟﺘَّﺪَﺍﺑِﻴﺮِ ﺍﻟْﺎِﺣْﺘِﻴَﺎﻃِﻴَّﺔِ ﻟِﺎَﻧْﻮَﺍﻉِ ﺣَﺎﺟَﺎﺕِ ﺍَﻧْﻮَﺍﻉِ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ ٭ ﻭَ ﺑِﻜَﻠِﻤَﺎﺕِ ﻧَﺒَﺎﺗَﺎﺗِﻬَﺎ ﺍﻟْﻤُﺰَﻳَّﻨَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺘَﺰَﻫِّﺮَﺍﺕِ ﺍﻟْﻤُﺘَﺒَﺴِّﻤَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺘَﺴَﻨْﺒِﻠَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺮْﺳَﻠَﺎﺕِ ﻟِﺎِﻃْﻌَﺎﻡِ ﺍﻟْﻤَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺕِ ٭ ﻭَ ﺑِﻜَﻠِﻤَﺎﺕِ ﺍَﺷْﺠَﺎﺭِﻫَﺎ ﺍﻟْﻤُﻮﺭِﻗَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺰْﻫِﺮَﺍﺕِ ﺍﻟْﻤُﺜْﻤِﺮَﺍﺕِ ﺍﻟﻨَّﺎﺷِﺮَﺍﺕِ ﺍَﻳَﺎﺩِﻳﻬَﺎ ﺑِﺎﻟْﺎَﺛْﻤَﺎﺭِ ﻟِﺎِﻧْﻔَﺎﻕِ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ٭

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

Çünkü bütün dağlar, vadiler ve sahralar;

- her türlü canlının türlü türlü ihtiyaçları için ihtiyatî tedbir ve idare ile depolanıp hazırlanarak, onların emrine verilmiş yeraltı kaynaklarının ve hazinelerinin, definelerinin ve madenlerinin kelimeleriyle,

- mahlûkatı doyurup beslemek için gönderilmiş olan tebessüm eden filizli çiçeklerle bezenmiş bitkilerinin kelimeleriyle,

- canlılara rızık olarak, meyvelerle ellerini uzatmış yapraklı, çiçekli ve meyveli ağaçlarının kelimeleriyle tanıklık ederek, O'nun vahdeti içindeki vücûb-u vücûduna ve O'nun rububiyetinin tedbir ve idaresinin inceliklerine ve saltanat-ı ulûhiyetinin azametine delâlet eder.

7. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺩَﻝَّ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻩِ ﻓِﻰ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﺍَﻧْﻮَﺍﻉِ ﻧُﻘُﻮﺵِ ﺟَﻠَﻮَﺍﺕِ ﺍَﺳْﻤِﺎﺋِﻪِ ﻭَ ﻣَﺤَﺎﺳِﻦِ ﺻَﻨْﻌَﺘِﻪِ ﻓِﻰ ﻟَﻄَﺎﺋِﻔِﻰ ﺩَﻗَﺎﺋِﻖِ ﺣِﻜْﻤَﺘِﻪِ (ﺍِﺟْﻤَﺎﻉُ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺍَﻧْﻮَﺍﻉِ ﺍﻟﻨَّﺒَﺎﺗَﺎﺕِ ﻭَ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺍَﺻْﻨَﺎﻑِ ﺍﻟْﺎَﺷْﺠَﺎﺭِ) ﺍﻟﺸَّﺎﻫِﺪَﺍﺕِ ﺑِﻜَﻠِﻤَﺎﺕِ ﺍﻟْﺎَﻭْﺭَﺍﻕِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺯْﻫَﺎﺭِ ﻭَ ﺍﻟْﺒُﺬُﻭﺭِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺛْﻤَﺎﺭِ ﺍﻟْﻤَﻮْﺯُﻭﻧَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤَﻨْﻈُﻮﻣَﺎﺕِ ﺍﻟْﻔَﺼِﻴﺤَﺎﺕِ ﺍﻟْﺒَﻠِﻴﻐَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﻨْﺸِﺪَﺍﺕِ ﻟِﻤَﺪَﺍﺋِﺢِ ﺧَﻠَّﺎﻗِﻬَﺎ ﻭَ ﻣُﺼَﻮِّﺭِﻫَﺎ ﻭَ ﻣُﺰَﻳِّﻨِﻬَﺎ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺍِﺣَﺎﻃَﺔِ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ ﺗَﺒَﺎﺭُﺯِ ﺍِﺭَﺍﺩَﺓِ ﺍﻟْﺎِﺣْﺴَﺎﻥِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻧْﻌَﺎﻡِ ﻭَﺍﻟْﺎِﻛْﺮَﺍﻡِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻣْﺘِﻨَﺎﻥِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻜُﻞِّ ﻋَﻠَﻰ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ ﺑِﺎِﻫْﺪَﺍﺋِﻬَﺎ ﻟَﻬَﺎ ﻣُﺰَﻳَّﻨَﺔً ﺑِﻠَﻄَﺎﺋِﻒِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﺖِ ﻭَ ﺍﻟْﻌِﻨَﺎﻳَﻪِ ٭ ﻭَ ﺗَﻈَﺎﻫُﺮِ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ ﺍﻟﺘَّﺼْﻮِﻳﺮِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﺪْﺑِﻴﺮِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﻤْﻴِﻴﺰِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﺰْﻳِﻴﻦِ ﻓِﻰ ﻛُﻠِّﻬَﺎ ﺑِﺪَﻗَﺎﺋِﻖِ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺭَﺍﺩَﺓِ ﻭَ ﺍﻟﺰَّﺭْﻉِ ﻭَ ﺍﻟﻨَّﺸْﺮِ (ﻟَﺎ ﺳِﻴَّﻤَﺎ ﺑِﻄَﻴَﺮَﺍﻥِ ﺍﻟْﺒُﺬُﻭﺭِ ﺑِﺎَﺟْﻨِﺤَﺔِ ﺍﻟْﺎَﺷْﻌَﺎﺭِ ٭) ﻭَ ﺑِﻤُﺸَﺎﻫَﺪَﺓِ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ ﻓَﺘْﺢِ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺻُﻮَﺭِﻫَﺎ ﺍﻟْﻤُﺘَﺒَﺎﻳِﻨَﺔِ ﺍﻟْﻐَﻴْﺮِ ﺍﻟْﻤَﺤْﺪُﻭﺩَﺓِ ﺑِﻜَﻤَﺎﻝِ ﺍﻟْﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺗِّﺰَﺍﻥِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻣْﺘِﻴَﺎﺯِ ﻋَﻠَﻰ ﻣَﺮِّ ﺍﻟﺰَّﻣَﺎﻥِ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﻮَﺍﺳِﻢِ ﺑِﻠَﺎ ﺳَﻬْﻮٍ ﻭَ ﻟَﺎ ﻧِﺴْﻴَﺎﻥٍ ٭ ﻣِﻦْ ﺑُﺬُﻭﺭَﺍﺕٍ ﻭَ ﻧُﻮَﺍﺗَﺎﺕٍ ﺣَﺒَّﺎﺕٍ ﻣُﺘَﺸَﺎﺑِﻬَﺎﺕٍ ﻣُﺨْﺘَﻠِﻄَﺎﺕٍ ﻣُﺨْﺘَﺮَﻋَﺎﺕٍ ﺩَﻓْﻌَﺔً ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻌَﺪَﻡِ ﻣَﺤْﺪُﻭﺩَﺍﺕٍ ﻣَﻌْﺪُﻭﺩَﺍﺕٍ ﺣَﺘَّﻰ ﺻَﺎﺭَﺕِ ﺍﻟْﺒُﺬُﻭﺭُ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺛْﻤَﺎﺭُ ﻭَ ﺍﻟْﺤُﺒُﻮﺏُ ﻭِ ﺍﻟْﺎَﺯْﻫَﺎﺭُ ﻣُﻌْﺠِﺰَﺍﺕِ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔِ ٭ ﺧَﻮَﺍﺭِﻕَ ﺍﻟﺼَّﻨْﻌَﺔِ ٭ ﻫَﺪَﺍﻳَﺎﺀَ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﺔِ ٭ ﺧُﻠَﺎﺻَﺎﺕِ ﺍﻟْﺎَﻃْﻌِﻤَﺔِ ٭ ﺑَﺮَﺍﻫِﻴﻦَ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ٭ ﺑَﺸَﺎﺋِﺮَ ﻟُﻄْﻔِﻪِ ﻓِﻰ ﺩَﺍﺭِ ﺍﻟْﺎَﺧِﺮَﺓِ ٭ ﺷَﻮَﺍﻫِﺪَ ﺻَﺎﺩِﻗَﺔً ﺑِﺎَﻥَّ ﺧَﻠَّﺎﻗَﻬَﺎ ﻋَﻠَﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻰْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ ٭ ﻭَ ﺑِﻜُﻞِّ ﺷَﻰْﺀٍ ﻋَﻠِﻴﻢٌ ٭ ﻗَﺪْ ﻭَﺳِﻊَ ﻛُﻞَّ ﺷِﻰْﺀٍ ﺑَﺎﻟﺮَّﺣْﻤَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﻌِﻠْﻢِ ﻭَ ﺻُّﻨْﻊِ ﻭَﺍﻟﺘَّﺼْﻮِﻳﺮِ ٭ ﺣَﺘَّﻰ ﻛَﺎَﻥَّ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲَ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻛَﺎﻟﺜَّﻤَﺮَﺓِ ﻭَ ﺍﻟﺴِّﺮَﺍﺝِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺨَﻠْﻖِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﺪْﺑِﻴﺮِ ٭ ﻭَ ﺍﻟﻨُّﺠُﻮﻡَ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﺎﺀِ ﻛَﺎﻟْﺎَﺯْﻫَﺎﺭِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺛْﻤَﺎﺭِ ﻓِﻰ ﺍﻟﺼُّﻨْﻊِ ﻭَﺍﻟﺘَّﺼْﻮِﻳﺮِ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽَ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻔَﻀَﺎﺀِ ﻛَﺎﻟْﺒَﻴْﻀَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺤَﺒَّﺔِ ﻟَﺎ ﺗَﺜْﻘُﻞُ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺨَﻠْﻖِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﻘْﺪِﻳﺮِ ﻭَ ﺍﻟﺼُّﻨْﻊِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﺼْﻮِﻳﺮِ٭

ﻧَﻌَﻢْ ﺟَﻤِﻴﻊُ ﺍﻟﻨَّﺒَﺘَﺎﺕِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺷْﺠَﺎﺭِ ﺷَﺎﻫِﺪَﺍﺕٌ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻣَﻮْﺟُﻮﺩِﻳَّﺔِ ﺻَﺎﻧِﻌِﻬَﺎ ﻭَ ﻭَﺣْﺪَﺍﻧِﻴَّﺘِﻪِ ﺑِﻜَﻤَﺎﻝِ ﺍﻟْﻮُﺿُﻮﺡِ ﻭَ ﺍﻟﻈُّﻬُﻮﺭِ ٭ ﻭَ ﻏَﺎﻳَﺔِ ﺍﻟﺼَّﺮَﺍﺣَﺔِ ﻭَﺍﻟْﺒَﻴَﺎﻥِ ٭ ﻭَ ﺑِﺎﻟْﺨَﺎﺻَّﺔِ ﻋِﻨْﺪَ ﺍﻧْﻔِﺘَﺎﺡِ ﺍَﻛْﻤَﺎﻣِﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﺍِﻧْﻜِﺸَﺎﻑِ ﺍَﺯْﻫَﺎﺭِﻫَﺎ ٭ ﻭَ ﺗَﺰَﺍﻳُﺪِ ﺍَﻭْﺭَﺍﻗِﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﺗَﻜَﺎﻣُﻞِ ﺛِﻤَﺎﺭِﻫَﺎ ﻭَ ﺭَﻗْﺺِ ﺑَﻨَﺎﺗِﻬَﺎ (ﺍَﻯْ ﺍَﻭْﻟَﺎﺩِﻫَﺎ) ﺍﻟْﻤُﺘَﺒَﺴِّﻤَﺔِ ﻋَﻠَﻰ ﺍَﻳَﺎﺩِﻯ ﺍَﻏْﺼَﺎﻧِﻬَﺎ ﺑَﺎَﻓْﻮَﺍﻩِ ﻣُﺰَﻳَّﻨَﺎﺕِ ﺍَﺯَﺍﻫِﻴﺮِﻫَﺎ ﻭَ ﺍَﻛْﻤَﺎﻣِﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﺑِﺎَﻟْﺴِﻨَﺔِ ﻣُﻨْﺘَﻈَﻤَﺎﺕِ ﺳَﻨَﺎﺑِﻠِﻬَﺎ ﻭَ ﻋَﻨَﺎﻗِﻴﺪِﻫَﺎ ٭ ﻭَ ﺑِﺤُﺮُﻭﻑِ ﻣَﻮْﺯُﻭﻧَﺎﺕِ ﺑُﺬُﻭﺭِﻫَﺎ ﻭَ ﻧُﻮَﺍﺗَﺎﺗِﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﺑِﻜَﻠِﻤَﺎﺕِ ﻣَﻨْﻈُﻮﻣَﺎﺕِ ﺣَﺒَّﺎﺗِﻬَﺎ ﻭَ ﺛِﻤَﺎﺭِﻫَﺎ ٭ ﻭَ ﺑِﺪَﻟَﺎﻟَﺎﺕِ ﻣَﻌَﺎﻧِﻰ ﻣَﺼْﻨُﻌَﺎﺕِ ﻧِﻈَﺎﻣِﻬَﺎ ٭ ﻓِﻰ ﻣِﻴﺰَﺍﻧِﻬَﺎ ٭ ﻓِﻰ ﺗَﻨْﻈِﻴﻤِﻬَﺎ ٭ ﻓِﻰ ﺗَﻮْﻇِﻴﻨِﻬَﺎ ٭ ﻓِﻰ ﺗَﺰْﻳِﻴﻨِﻬَﺎ ٭ ﻓِﻰ ﺗَﻤْﻴِﻴﺰِﻫَﺎ ٭ ﻓِﻰ ﺻَﻨْﻌًﺘِﻬَﺎ ٭ ﻓِﻰ ﺻِﺒْﻐَﺘِﻬَﺎ ٭ ﻓِﻰ ﺯِﻳﻨَﺘِﻬَﺎ ٭ ﻓِﻰ ﻧُﻘُﻮﺷِﻬَﺎ ٭ ﻓَﻰ ﻃُﻌُﻮﻣِﻬَﺎ ٭ ﻓِﻰ ﺭَﻭَﺍﺋِﺤِﻬَﺎ ٭ ﻓِﻰ ﺍَﻟْﻮَﺍﻧِﻬَﺎ ٭ ﻓِﻰ ﺍَﺷْﻜَﺎﻟِﻬَﺎ ﺍﻟْﻤُﺘَﻤَﺎﻳِﺰَﺍﺕِ ﺍﻟْﻤُﻨْﺘَﻈَﻤَﺎﺕِ ﺍﻟْﻮَﺍﺻِﻔَﺎﺕِ ﻟِﺘَﺠَﻠِّﻴَﺎﺕِ ﺻِﻔَﺎﺕِ ﺧَﻠَّﺎﻗِﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﻔَﺴِّﺮَﺍﺕِ ﻟِﺠَﻠَﻮَﺍﺕِ ﺍَﺳْﻤَﺎﺋِﻪِ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﻌَﺮِّﻓَﺎﺕِ ﻟِﺘَﻮَﺩُّﺩَﺍﺗِﻪِ ﻭَ ﺗَﻌَﺮُّﻓَﺎﺗِﻪِ ﺍِﻟَﻰ ﻣَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺗِﻪِ ٭ ﻟَﺎﺳِﻴَّﻤَﺎ ﺗَﻮْﺻِﻴﻔُﻬَﺎ ﻟِﺨَﻠَّﺎﻗِﻬَﺎ ﺑِﻤَﺎ ﻳَﺘَﻘَﻄَّﺮُ ﻣِﻦْ ﻇَﺮَﺍﻓَﺔِ ﻋُﻴُﻮﻥِ ﺍَﺯَﺍﻫِﻴﺮِﻫَﺎ ٭ ﻭَ ﻳَﺘَﺮَﺷَّﺢُ ﻣِﻦْ ﻃَﺮَﺍﻭَﺓِ ﺍَﺳْﻨَﺎﻥِ ﺳَﻨَﺎﺑِﻠِﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﻳَﺘَﺤَﻠَّﺐُ ﻣِﻦْ ﻋُﺴَﻴْﻠَﺔِ ﺷِﻔَﺎﻩِ ﺛِﻤَﺎﺭِﻫَﺎ ٭ ﻣِﻦْ ﻗَﻄَﺮَﺍﺕِ ﺭَﺷَﺤَﺎﺕِ ﻟَﻤَﻌَﺎﺕِ ﺟَﻠَﻮَﺍﺕِ ﺗَﻮَﺩُّﺩِﻩِ ﻭَ ﺗَﺤَﺒُّﺒِﻪِ ﻭَ ﺗَﻌَﺮُّﻓِﻪِ ﻭَ ﺗَﻌَﻬُّﺪِﻩِ ﻟِﻤَﺼْﻨُﻮﻋَﺎِﺗِﻪِ ٭ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ ﻣَﺎ ﺍَﺯْﻳَﻦَ ﺑُﺮْﻫَﺎﻧَﻪُ ﻭَ ﻣَﺎ ﺍَﻇْﻬَﺮَﻩُ ﻭَ ﻣَﺎ ﺍَﺑْﻬَﺮَﻩُ ٭

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

Zira bütün nebatat türleri ve bütün ağaç sınıfları hep beraber ittifakla;

- mizanlı yaprakları,

- cezâletli çiçekleri,

- fesâhatli tohum ve çekirdekleri,

- ve belâgatli meyveleri gibi kelimeleriyle,

onları yaratan Hâlık'larına ve onları en mükemmel şekilde tasvir ve dizayn edip şekillendiren Musavvir'lerine ve onları en güzel tarzda tezyin edip süsleyen Müzeyyin'lerine yaptıkları tesbih ve övgülerle tanıklık ederek, O'nun vahdet içindeki vücûb-u vücûduna ve O'nun isimlerinin cilvelerindeki türlü türlü nakışlara ve O'nun hikmetinin inceliklerindeki san'atının güzelliklerine delâlet eder.

Evet,

- her bir canlıda ve bütün canlılarda açıkça görülen, inayet ve rahmetin güzellikleriyle verilen süslü hediyelerdeki kastî inam, ihsan, ikram ve nimetlendirme hakikatinin şehadetiyle,

- bir irade ve hikmetin inceliklerine mazhar olan ve hiçbir şekilde tesadüfe havalesi mümkün olmayan; o canlılardaki tasvir, temyiz, tedbir, -özellikle tohumların kıldan kanatçıklarla uçarak dağılıp ekilmesi gibi- idare ve tezyin hakikatinin şehadetiyle,

- ve o hadsiz san'at eserlerinin gayet muntazam, ölçülü, birbirinden ayırt edilir bir tarzda; sınırlı, sayıları belirlenmiş, birbirine benzer ve karışık tohumlardan, çekirdek ve habbeciklerden; yanlışsız, hatasız bir vaziyette mevsim ve zamana göre yoktan ve birden yaratılması ve hepsinin ayrı ayrı suretlerinin açması hakikatinin müşahedesiyle bilinir ki; o tohumlar ve o meyveler, o taneler ve o çiçekler:

- birer hikmet mu'cizesi,

- birer san'at harikası,

- birer rahmet hediyesi,

- rızık olarak ihsan edilen yiyeceklerin birer özü,

- Allah'ın birliğinin birer maddî burhanı,

- ve âhiret yurdunda O'nun lütfunun birer müjdecisidir.

Onlar birer sadık şahit olarak ilân ederler ki;

Yaratıcı Hâlık'ları her şeye gücü yeten Kadîr ve her şeyi bilen Alîm'dir.

O'nun rahmeti ve ilmi, yaratması ve tedbiri, san'at ve tasviri her şeyi kuşatmıştır.

O'nun yaratma, tedbir ve idaresine nispetle güneş, kâinat âlemlerinde bir lâmba ve meyve gibidir.

O'nun san'at ve tasvirinde, yıldızlar; semâdaki çiçekler ve meyveler gibi, dünya ise semâda bir yumurta ve bir tane misalidir.

Yaratma ve takdir etme, san'atlı yapma ve şekil verme noktasında hiçbir şey O'na ağır gelmez.

Evet, bütün bitkiler ve ağaçlar; Çok zahir ve gayet açık ve seçik bir tarzda Sâni'lerinin varlığının zorunlu ve vacip olduğunu bildiren ve O'nun vahdaniyetini gösteren şahitlerdir.

Ve özellikle;

- tomurcuklarının çatlaması,

- çiçeklerinin açılması,

- yapraklarının büyüyüp çoğalması,

- meyvelerinin olgunlaşması,

- süslü çiçeklerinin ve tomurcuklarının ağzıyla dallarının ellerinde mütebessim yavrular gibi oynaşması.

Ve salkımlarındaki muntazam sümbüllerinin dilleriyle

- ve ölçülü tohum ve çekirdeklerinin harfleriyle

- ve düzenli meyve ve taneciklerinin kelimeleriyle

- ve o manzum kelimelerindeki san'atlı mânâların delaletiyle;

- ve o san'atlı mânâlara delâlet eden düzeninin

- ve o düzenle beraber Ölçüsünün

- ve o ölçü ile beraber tanziminin

- ve o tanzimle beraber tevzîninin

- ve o tevzinle beraber tezyininin

- ve o tezyin ile beraber temyizinin

- ve o seçkinlikle beraber san'atının

- ve o san'atla beraber boyasının

- ve o boya ile birlikte süsünün

- ve o süsle birlikte nakışlarının

- ve o nakışlarla birlikte tatlarının

- ve o tatlarla birlikte kokularının

- ve o kokularla beraber renklerinin

- ve o renklerle beraber birbirinden ayrılan düzenli şekillerinin delaletiyle;

Mahlûkatına Kendini tanıttıran ve sevdiren Yaratıcı Hâlık'larının sıfatlarının tecellîlerini tavsif ve isimlerinin cilvelerini açıklayıp ilân ederler.

Bilhassa o bitki ve ağaçların her biri;

- çiçeklerinin zarif gözlerinden akıp damlayan

- ve sümbüllerindeki tazecik dişlerinden sızan

- ve meyvelerinin tatlı ağızcıklarından akan katre ve sızıntılarla Yaratıcı Hâlık'larını tavsif etmeleri, O'nun mahlûkatına Kendini sevdirmesinin, tanıttırmasının ve taahhüdünün cilvelerinin parıltılarıdır.

Bütün kemâl sıfatların sahibi ve her türlü eksiklik ve kusurdan münezzeh olan O Zât'ın burhanı ne kadar güzel, ne kadar açık ve ne kadar da göz kamaştırıcıdır.

8. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺩَﻝَّ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻩِ ﻓِﻰ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ ﻭَ ﺍَﺣَﺪِﻳَّﺘِﻪِ ٭ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﺻِﻔَﺎﺗِﻪِ ﺍَﺳْﻤَﺎﺋِﻪِ (ﺍِﺟْﻤَﺎﻉُ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺍَﻧْﻮَﺍﻉِ ﺍﻟْﺤَﻴْﻮَﺍﻧَﺎﺕِ ﻭَ ﺍﻟْﺤُﻮَﻳْﻨَﺎﺕِ ﻭَ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺍَﻗْﺴَﺎﻡِ ﺍﻟﻄُّﻴُﻮﺭِ ﻭَ ﺍﻟﻄُّﻮَﻳْﺮَﺍﺕِ) ﺑِﻜَﻠِﻤَﺎﺕِ ﺍﻟْﺎَﻋْﻀَﺎﺀِ ﻭَﺍﻟْﺎَﻟَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﻨْﺘَﻈَﻤَﺔِ ﺑِﺪِﻗَّﺔِ ﺍﻟْﺎِﺭَﺍﺩَﺓِ ﻭَ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔِ ٭ ﻭَ ﺑِﺠُﻤَﻞِ ﺍﻟْﺠَﻮَﺍﺭِﺡِ ﻭَ ﺍﻟْﺠِﻬَﺎﺯَﺍﺕِ ﺍﻟْﻤُﻜَﻤَّﻠَﺔِ ﺑِﺎﻟْﻤَﺸِﻴﺌَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﻌِﻨَﺎﻳَﺔِ ٭ ﻭَ ﺑِﻤَﻌَﺎﻧِﻰ ﺍﻟْﺤَﻮَﺍﺱِّ ﻭَﺍﻟْﺤِﺴِّﻴَّﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﻨَﻈَّﻤَﺔِ ﺑِﻘَﺼْﺪِ ﺍﻟْﺎِﺣْﺴَﺎﻥِ ﻭَ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﺔِ ٭ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺍِﺣَﺎﻃَﺔِ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ ﺍﻟﺼُّﻨْﻊِ ﻭَﺍﻟْﺎِﺑْﺪَﺍﻉِ ﻭَ ﺍﻟْﺨَﻠْﻖِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺧْﺘِﺮَﺍﻉِ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻌَﺪَﻡِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻜُﻞِّ ﺑِﺪَﻗَﺎﺋِﻖِ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔِ ﻭَﺍﻟْﺎِﺭَﺍﺩَﺓِ ٭ ﻭَ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺗَﻈَﺎﻫُﺮِ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ ﺍﻟﺘَّﺼْﻮِﻳﺮِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﺪْﺑِﻴﺮِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﻤْﻴِﻴﺰِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﺰْﻳِﻴﻦِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﺮْﺑِﻴَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻋَﺎﺷَﺔِ ﺑِﻤَﺤَﺎﺳِﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﺔِ ﻭَﺍﻟْﻌِﻨَﺎﻳَﺔِ ٭ ﻭَ ﺑِﻤُﺸَﺎﻫَﺪَﺓِ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ ﻓَﺘْﺢِ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺻُﻮَﺭِﻫَﺎ ﺍﻟْﻤُﺘَﺨَﺎﻟِﻔَﺔِ ﺍﻟْﻐَﻴْﺮِ ﺍﻟْﻤَﺤْﺼُﻮﺭَﺓِ ﺑِﻜَﻤَﺎﻝِ ﺍﻟْﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺗِّﺰَﺍﻥِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻣْﺘِﻴَﺎﺯْ ٭ ﺑِﺎﻟﺪَّﻭَﺍﻡِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻔُﺼُﻮﻝِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺯْﻣَﺎﻥِ ﺑِﻠَﺎ ﺳَﻬْﻮٍ ﻭَ ﻟَﺎ ﻧِﺴْﻴَﺎﻥٍ ٭ ﻣِﻦْ ﻗَﻄَﺮَﺍﺕٍ ﻭَ ﺑَﻴْﻀَﺎﺕٍ ﻣُﺘَﻤَﺎﺛِﻠَﺔٍ ﻣُﺘَﺸَﺎﺑِﻬَﺔٍ ﻣُﺨْﺘَﻠِﻄَﺔٍ ﻣُﻨْﺸَﺄَﺕٍ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻌَﺪَﻡِ ﻣَﺤْﺼُﻮﺭَﺍﺕٍ ﻣَﻌْﺪُﻭﺩَﺍﺕٍ ٭

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

Zira bütün hayvan ve hayvancık türleri ve bütün kuş ve kuşçuk cinsleri ittifakla;

- bir irade ve hikmetin inceliğiyle tanzim edilen muntazam organlarının ve âletlerinin kelimeleriyle,

- bir inayet ve meşietle donatılan mükemmel cihazlarının ve azalarının cümleleriyle,

- kasdî bir ihsan ve rahmetle yerleştirilen muntazam his ve duygularının mânâlarıyla;

- ve her birinin irade ve hikmetin incelikleriyle; eşsiz, benzersiz ve san'atlı bir tarzda yoktan yaratılmaları hakikatinin ihatasının şehadetiyle,

- ve her birinde, inayet ve rahmetin güzellikleriyle görülen tasvir -şekillendirme-, tedbir -idare etme-, temyiz -seçkin hâle getirme-, tezyin -süsleme-, terbiye ve iaşe -besleyip büyütme- hakikatinin şehadetiyle;

- ve birbirinin aynı veya benzeri ve karışık olan o sınırlı ve sayılı yumurtalardan ve -nutfe denilen- katrelerden; sayısız hayvanların çeşit çeşit tarzlardaki suretlerinin açması, zaman ve mevsimlere göre sürekli olarak gayet mükemmel bir düzen ve ölçü içinde ve birbirinden ayırt edilir şekilde hatasız ve yanlışsız yoktan inşa edilmeleri hakikatinin şehadetiyle;

O'nun vahdeti içindeki vücûb-u vücûduna ve ehadiyetine ve isim ve sıfatlarına delâlet eder.

9. Mertebe[değiştir]

ﺍَﻣَﻨَّﺎ ﺑِﺎَﻧَّﻪُ (ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺍﻟْﻮَﺍﺟِﺐُ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺩِ ﺍﻟْﻮَﺍﺣِﺪُ ﺍﻟْﺎَﺣَﺪُ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺩَﻝَّ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻩِ ﻓِﻰ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ ﻭَ ﺍَﺣَﺪِﻳَّﺘِﻪِ ﻭَﻋَﻠَﻰ ﺻِﻔَﺎﺗِﻪِ ﻭَ ﺍَﺳْﻤَﺎﺋِﻪِ ﻭَ ﺷُﺌُﻮﻧِﻪِ ﻭَ ﺍَﻓْﻌَﺎﻟِﻪِ (ﺍِﺟْﻤَﺎﻉُ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺍﻟْﺎَﻧْﺒِﻴَﺎﺀِ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﺮْﺳَﻠِﻴﻦَ ﻣَﻊَ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺍﻟْﺎَﺧْﻴَﺎﺭِ) ﺑِﻘُﻮَّﺓِ ﻣَﺎ ﻟَﺎ ﻳُﺤْﺼَﻰ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻤُﻌْﺠِﺰَﺍﺕِ ﺍﻟْﺒَﺎﻫِﺮَﺍﺕِ ﺍﻟﻈَّﺎﻫِﺮَﺍﺕِ ﺍﻟْﻤُﺘَﻮَﺍﺗِﺮَﺍﺕِ ﺍﻟْﻤُﺼَﺪِّﻗَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺼَﺪَّﻗَﺎﺕِ ٭ ﻭَ ﻣَﺎ ﻟَﺎ ﻳُﺤَﺪُّ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻤُﻜَﺎﻟَﻤَﺎﺕِ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﻨَﺎﺟَﺎﺓِ ﻭَﺍﻟْﻤُﺸَﺎﻫَﺪَﺍﺕِ ﻭَ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻤُﻘَﺎﺑَﻠَﺎﺕِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻣْﺪَﺍﺩَﺕِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻋَﺎﻧَﺎﺕِ ﺍﻟْﻐَﻴْﺒِﻴَّﺎﺕِ ﺍﻟْﺎِﻟَﻬِﻴَّﺔِ٭

Biz kesin olarak iman ettik ki: Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

O varlığı zorunlu olan Vâcibü'l-Vücûd, birliği bütün kâinatı kuşatmış olan Vâhid ve her bir varlıkta birliği müşahede edilen Ehad'dir.

Zira bütün seçkin kullarla beraber bütün nebiler ve peygamberler;

- tasdik edici ve tasdike mazhar olmuş mütevatir, açık ve parlak olan sayısız mucizelerinin kuvvetiyle;

- söz, dua, münacat ve müşahedelerinin kuvvetiyle,

- gördükleri İlâhî ve gaybî mukabele, imdat ve yardımların kuvvetiyle icma ederek;

O'nun vahdeti içindeki vücûb-u vücûduna ve ehadiyetine, sıfat ve isimlerine, şuûnât ve fiillerine delâlet eder.

10. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺩَﻝَّ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻩِ ﻓِﻰ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ (ﺍِﺟْﻤَﺎﻉُ ﺍﻟْﺎَﺻْﻔِﻴَﺎﺀِ ﻭَﺍﻟﺼِّﺪِّﻳﻘِﻴﻦَ ﻣَﻊَ ﺍﻟْﺎَﺑْﺮَﺍﺭِ) ﺑِﻘُﻮَّﺓِ ﻣَﺎ ﻟَﺎ ﻳُﺤَﺪُّ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﺒَﺮَﺍﻫِﻴﻦِ ﺍﻟﺰَّﺍﻫِﺮَﺍﺕِ ﺍﻟْﻮَﺍﺿِﺤَﺎﺕِ ﺍﻟْﻘَﺎﻃِﻌَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺤَﻘِّﻘَﺎﺕِ ﻭَ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺪَّﻟَﺎﺋِﻞِ ﺍﻟﻨُّﻮﺭَﺍﻧِﻴَّﺔِ ﺍﻟﺴَّﺎﻃِﻌَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺪَﻗِّﻘَﺎﺕِ٭

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

Zira fazilet sahibi kullarla beraber asfiya ve sıddıklar;

Doğruluğu şüphe götürmez bir şekilde araştırılıp tahkik edilen kesin, açık ve parlak sayısız burhanlarının ve tetkik edilen parlak ve nuranî delillerinin kuvvetiyle hepsi birden, O'nun vahdeti içindeki vücûb-u vücûduna delâlet eder.

11. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺩَﻝَّ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻩِ ﻓِﻰ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ (ﺍِﺟْﻤَﺎﻉُ ﺍﻟْﺎَﻭْﻟِﻴَﺎﺀِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﻗْﻄَﺎﺏِ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﻤَﻘَﺎﻣَﺎﺕِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺳْﺮَﺍﺭِ) ﺑِﻘُﻮَّﺓٍ ﻣَﺎ ﻟَﺎ ﻳُﻌَﺪُّ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻜَﺸْﻔِﻴَّﺎﺕِ ﺍﻟْﻤَﺸْﻬُﻮﺩَﺍﺕِ ﺍﻟﺼَّﺎﺩِﻗَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺘَﻄَﺎﺑِﻘَﺎﺕِ ٭

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

Zira bütün manevî makam ve sır sahibi veliler ve kutuplar;

Birbirlerini doğrulayan ve birbirleriyle uygun düşen sayısız manevî gözlemlerinin ve keşiflerinin kuvvetiyle ittifak ederek, O'nun vahdeti içindeki vücûb-u vücûduna delâlet eder.

12. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺩَﻝَّ ﻋَﻠَﻰ ﻣَﻮْﺟُﻮﺩِﻳَّﺘِﻪِ ﻓِﻰ ﻭَﺣْﺪَﺍﻧِﻴَّﺘِﻪِ (ﺍِﺟْﻤَﺎﻉُ ﺍﻟْﻤَﻠَﺌِﻜَﺔِ ﺍﻟْﻤُﺘَﻤَﺜِّﻠِﻴﻦَ ﻟِﻠْﺎَﺑْﺼَﺎﺭِ ﻭَ ﺍِﺗِّﻔَﺎﻕُ ﺍﻟْﺎَﺭْﻭَﺍﺡِ ﺍﻟﻄَّﻴِّﺒِﻴﻦَ ﺍﻟﻈَّﺎﻫِﺮِﻳﻦَ ﻟِﻠْﺎَﻧْﻈَﺎﺭِ) ﺑِﻘُﻮَّﺓِ ﺗَﻄَﺎﺑُﻖِ ﺍِﺧْﺒَﺎﺭَﺍﺗِﻬِﻢُ ﺍﻟْﻤُﺘَﻮَﺍﻓِﻘَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺘَﻮَﺍﺗِﺮَﺍﺕِ ﺍﻟْﻤُﺸْﺘَﻬِﺮَﺍﺕِ٭

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

Zira bir çok insanın nazarlarına temessül edip gözüken melekler ve temiz ruhanî varlıklar; birbirine uygun düşen ve yalan ihtimali olmayan insan topluluğu tarafından nakledilerek şöhret bulan mütevatir haberlerinin kuvvetiyle icma ederek, O'nun vahdaniyeti içindeki mevcudiyetine delâlet eder.

13. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺩَﻝَّ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻩِ ﻓِﻰ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ (ﺍِﺟْﻤَﺎﻉُ ﺍﻟْﻌُﻘُﻮﻝِ ﺍﻟْﻤُﺴْﺘَﻘِﻴﻤَﺔِ) ﺑِﻘُﻮَّﺕِ ﻳَﻘِﻴﻨِﻴَّﺎﺗِﻬَﺎ ﻭَ ﺍِﻋْﺘِﻘَﺎﺩَﺍﺗِﻬَﺎ ﺍﻟْﻤُﺘَﻮَﺍﻓِﻘَﺎﺕِ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺘَّﻮْﺣِﻴﺪِ ﻣَﻊَ ﺗَﺒَﺎﻳُﻦِ ﺍﻟْﻤَﺬَﺍﻫِﺐِ ٭ ﻭَ ﻛَﺬَﺍ (ﺍِﺟْﻤَﺎﻉُ ﺍﻟْﻘُﻠُﻮﺏِ ﺍﻟﺴَّﻠِﻴﻤَﺔِ)ﺑٍﻘُﻮَّﺓِ ﻛَﺸْﻔِﻴَّﺎﺗِﻬَﺎ ﻭَ ﻣُﺸَﺎﻫَﺪَﺍﺗِﻬَﺎ ﺍﻟْﻤُﺘَﻄَﺎﺑِﻘَﺎﺕِ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ﻣَﻊَ ﺗَﺨَﺎﻟُﻒِ ﺍﻟْﻤَﺸَﺎﺭِﺏِ٭

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

Zira istikamet sahibi aydın akıllar hep birlikte; mezhepleri birbirinden ayrı olmasına rağmen tevhid üzerinde birbirine muvafık olan itikad ve yakînlerinin kuvvetiyle, O'nun vahdeti içinde vücûb-u vücûduna delâlet eder.

Aynı şekilde, selim kalpler icma ile; meşrepleri birbirinden farklı olmasına rağmen vahdet noktasında birbirine mutabık olan mânâ âlemlerinde yaptıkları gözlem ve keşiflerinin kuvvetiyle, O'nun vahdeti içinde vücûb-u vücûduna delâlet eder.

14. Mertebe[değiştir]

ﺍَﻣَﻨَّﺎ ﺑِﺎَﻧَّﻪُ (ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺍﻟْﻮَﺍﺟِﺐُ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺩِ ﺍﻟْﻮَﺍﺣِﺪُ ﺍﻟْﺎَﺣَﺪُ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺩَﻝَّ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻩِ ﻓِﻰ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﺻِﻔَﺎﺗِﻪِ ﻭَ ﺍَﺳْﻤَﺎﺋِﻪِ ﻭَ ﺷُﺌُﻮﻧِﻪِ ﻭَ ﺍَﻓْﻌَﺎﻟِﻪِ (ﺍِﺟْﻤَﺎﻉُ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺍﻟْﻜُﺘُﺐِ ﺍﻟﻤُﻘَﺪَّﺳَﺔِﺍﻟْﺎِﻟَﻬِﻴَّﺔِ ﻭَ ﺍﻟﺼُّﺤُﻒِ ﺍﻟﺴَّﻤَﺎﻭِﻳَّﺔِ ﻣَﻊَ ﺟَﻤِﻊِ ﺍﻟْﻮَﺣْﻴَﺎﺕِ) ﻓِﻰ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺍﻟْﺎَﺩْﻭَﺍﺭِ ﺍﻟْﻤُﺘَﻀَﻤِّﻨَﺔِ ﺗِﻠْﻚَ ﺍﻟْﻮَﺣْﻴَﺎﺕُ ﻟﻠِﺘَّﻨَﺰُّﻟَﺎﺕِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﻌَﺮُّﻓَﺎﺕِ ﺍﻟْﺎِﻟَﻬِﻴَّﺔِ ﺍِﻟَﻰ ﻣَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺗِﻪِ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻣْﺪَﺍﺩَﺍﺕِ ﻭَﺍﻟْﻤُﻘَﺎﺑَﻠَﺎﺕِ ﺍﻟﺮَّﺑَّﺎﻧِﻴَّﺔِ ﻟِﻤُﻨَﺎﺟَﺎﺓِ ﻋِﺒَﺎﺩِﻩِ ٭ ﻭَﺍﻟْﺎِﺷْﻌَﺎﺭَﺍﺕِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﺎﻧِﻴَّﺔِ ﻟِﻮُﺟُﻮﺩِﻩِ ﻟِﻤَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺗِﻪِ٭

Biz kesin olarak iman ettik ki: Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

O, varlığı zorunlu olan Vâcibü'l-Vücud, birliği bütün kâinatı kuşatmış olan Vâhid ve her bir varlıkta birliği müşahede edilen Ehad'dir!

Zira bütün vahiylerle beraber, mukaddes ilâhî kitaplar ve semavî suhuflar;

Bütün çağ ve devirlerde, mahlûkatına Kendini tanıttıran İlâhî tarifeleri, onların akıl ve anlayışlarına uygun olan ilâhi hitap ve konuşmaları, kullarının münâcât ve yakarışlarına karşılılık olarak verilen Rabbânî yardımları ve mahlûkatına varlığını hissettirip bildiren Rahmânî işaretleri, Onun vahdeti içindeki vücûb-u vücûduna, isim ve sıfatlarına, fiil ve şuûnlarına -sıfatların mahiyetinde bulunan zatî özellikler-delâlet edip gösterir.

15. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺩَﻝَّ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻩِ ﻓِﻰ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ (ﺍِﺟْﻤَﺎﻉُ ﺍﻟْﺎِﻟْﻬَﺎﻣَﺎﺕِ ﺍﻟﺼَّﺎﺩِﻗَﺔِ ﻓِﻰ ﻛُﺘُﺐِ ﺍﻟْﺎَﺻْﻔِﻴَﺎﺀِ ﻭَﺍﻟﺼِّﺪِّﻳﻘِﻴﻦَ) ﻓِﻰ ﻋُﻤُﻮﻡِ ﺍﻟْﺎَﻋْﺼَﺎﺭِ ﺍﻟْﻤُﺘَﻀَﻤِّﻨَﺔِ ﺗِﻠْﻚَ ﺍﻟْﺎِﻟْﻬَﺎﻣَﺎﺕُ ﻟﻠِﺘَّﻮَﺩُّﺩَﺍﺕِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﻌَﺮُّﻓَﺎﺕِ ﺍﻟﺮَّﺑَّﺎﻧِﻴَّﺔِ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻏَﺎﺛَﺎﺕِ ﻭَﺍﻟْﺎِﺟَﺎﺑَﺎﺕِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﺎﻧِﻴَّﺔِ ﻓِﻰ ﻣُﻘَﺎﺑَﻠَﺎﺕِ ﺩَﻋَﻮَﺍﺕِ ﻣَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺗِﻪِ ٭ ﻭَ ﻟِﻠْﺎِﺣْﺴَﺎﺳَﺎﺕِ ﺍﻟﺴُّﺒْﺤَﺎﻧِﻴَّﺔِ ﻟِﺤُﻀُﻮﺭِﻩِ ﻟِﻤَﺼْﻨُﻮﻋَﺎﺗِﻪِ ٭

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

Zira bütün asfiya ve sıddıkların kitaplarındaki sadık ilhamlar;

Bütün asırlarda, mahlûkatına Kendini tanıttıran ve sevdiren İlâhî sevgi ve Rabbani tarifeleri, mahlûkatının feryat ve dualarına cevap olarak verilen Rahmânî yardım ve karşılıkları ve her an san'at eseri varlıkların yanında olduğunu hissettiren Sübhânî işaretlerinin tasdikiyle,

O'nun vahdeti içindeki vücûb-u vücuduna delâlet eder.

16. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺍﻟْﻮَﺍﺟِﺐُ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺩِ ﺍﻟْﻮَﺍﺣِﺪُ ﺍﻟْﺎَﺣَﺪُ ﺍﻟْﻔَﺮْﺩُ ﺍﻟﺼَّﻤَﺪُ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺩَﻝَّ ﻭَ ﺷَﻬِﺪَ ﻭَ ﺑَﺮْﻫَﻦَ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻩِ ﻓِﻰ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ ٭ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﺍَﺣَﺪِﻳَّﺘِﻪِ ﻓِﻰ ﺻَﻤَﺪِﻳَّﺘِﻪِ ٭ ﻭَﻋَﻠَﻰ ﺻِﻔَﺎﺗِﻪِ ﻓِﻰ ﺍَﺳْﻤَﺎﺋِﻪِ ٭ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﺷُﺌُﻮﻧِﻪِ ﻓِﻰ ﺍَﻓْﻌَﺎﻟِﻪِ ٭ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﺟَﻤَﺎﻟِﻪِ ﻭَ ﺟَﻠَﺎﻟِﻪِ ﻓِﻰ ﻛَﻤَﺎﻟِﻪِ (ﻓَﺨْﺮُ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻢِ ﺑِﺤَﺸْﻤَﺔِ ﻗُﺮْﺍَﻧِﻪِ ﻭَ ﺷَﺮَﻑُ ﻧَﻮْﻉِ ﺑَﻨِﻰ ﺍَﺩَﻡَ ﺑِﻜَﺜْﺮَﺓِ ﻛَﻤَﺎﻟَﺎﺗِﻪِ ﻣُﺤَﻤَّﺪٌ ﺻَﻠَّﻰ ﺍﻟﻠﻪُ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﺍَﻟِﻪِ ﻭَ ﺻَﺤْﺒِﻪِ ﻭَ ﺳَﻠَّﻢَ) ﺑِﻘُﻮَّﺓِ ﺍﻟْﻤُﻌْﺠِﺰَﺍﺕِ ﺍﻟْﺒَﺎﻫِﺮَﺍﺕِ ﺍﻟﻈَّﺎﻫِﺮَﺍﺕِ ﻋَﻠَﻰ ﻳَﺪَﻳْﻪِ ٭ ﻭَ ﺑِﻘُﻮَّﺓِ ﺍﻟْﻜَﻤَﺎﻟَﺎﺕِ ﺍﻟْﻌَﺎﻟِﻴَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤَﺸْﻬُﻮﺩَﺍﺕِ ﻓِﻰ ﺫَﺍﺗِﻪِ ٭ ﻭَ ﺑِﻘُﻮَّﺓِ ﺍﻟْﺤَﻘَﺎﺋِﻖِ ﺍﻟْﻘَﺎﻃِﻌَﺎﺕِ ﺍﻟﺴَّﺎﻃِﻌَﺎﺕِ ﻓِﻰ ﺩِﻳﻨِﻪِ ٭ ﻭَ ﺑِﻘُﻮَّﺓِ ﺍِﺟْﻤَﺎﻉِ ﺍَﻟِﻪِ ﺍﻟْﺎَﻃْﻬَﺎﺭِ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﻜَﺮَﺍﻣَﺎﺕِ ﻭَ ﺍﻟْﺨَﻮَﺍﺭِﻕِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﻧْﻮَﺍﺭِ ٭ ﻭَ ﺑِﻘُﻮَّﺓِ ﺍِﺗِّﻔَﺎﻕِ ﺍَﺻْﺤَﺎﺑِﻪِ ﺍﻟْﺎَﺧْﻴَﺎﺭِ ﺫَﻭِﻯ ﻗُﻮَّﺓِ ﺍﻟْﺒَﺼَﺎﺋِﺮِ ﻭَ ﻧُﻔُﻮﺫِ ﺍﻟْﺎَﻧْﻈَﺎﺭِ ﻭَ ﺍﺳْﺘِﻘَﺎﻣَﺔِ ﺍﻟْﺎَﻓْﻜَﺎﺭِ ٭ ﻭَ ﻣَﻊَ ﺗَﻮَﺍﻓُﻖِ ﺍﻟْﺎَﺻْﻔِﻴَﺎﺀِ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺒَﺮَﺍﻫِﻴﻦِ ﺍﻟْﻘَﺎﻃِﻌَﺔِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﺪْﻗِﻴﻘَﺎﺕِ ﺍﻟﺴَّﺎﻃِﻌَﺔِ ﻓِﻰ ﻋُﻤُﻮﻡِ ﺍﻟْﺎَﻗْﻄَﺎﺭِ ﻭَ ﺍﻟْﺄَﻋْﺼَﺎﺭِ ٭

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

- O, varlığı zorunlu olan Vâcibü'l-Vücud,

- birliği bütün kâinatı kuşatmış olan Vâhid,

- her bir varlıkta birliği müşahede edilen Ehad,

- kâinatın tamamına ve kâinatta bulunan her bir varlığa bizzat hükmeden ve isim, sıfat ve fiillerinde Kendisinin hiçbir şekilde dengi ve benzeri olmayan Ferd,

- ve her şey her haliyle kendisine muhtaç olan, fakat Kendisi hiç bir şeye muhtaç olmayan Samed'dir!

Zira elinde bulunan Kur'ân'ın -manevî saltanatının- haşmetiyle âlemin övüncü ve binler şahsî mükemmellikler ve yüksek hasletleriyle insanoğlunun şeref vesilesi olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselam;

- elindeki çok açık ve parlak olan mu'cizelerinin kuvvetiyle,

- Zât'ında görünen yüksek hasletlerin kuvvetiyle,

- dinindeki parlak ve kati hakikatlerin kuvvetiyle,

- pak Ehl-i Beytinden keramet sahibi, harika ve nurânî zâtların icmalarının kuvvetiyle,

- seçkin Ashabından fikrî istikamet, keskin görüş ve basiret sahibi olan zâtların ittifaklarının kuvvetiyle,

- bütün asırlarda ve mekânlarda gelen Asfiyadan parlak ve kafî burhan sahibi mudakkik zâtların ittifaklarıyla beraber,

O'nun vahdeti içindeki vücud-u vücûbuna ve samediyetindeki ehadiyetine ve isimlerindeki sıfatlarına ve fiillerindeki şuûnatına ve kemâlindeki cemâl ve celâline delâlet ve şehadet edip ispat eder.

17. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺍﻟْﻮَﺍﺟِﺐُ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺩِ ﺍﻟْﻮَﺍﺣِﺪُ ﺍﻟْﺎَﺣَﺪُ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺩَﻝَّ ﻭَ ﺷَﻬِﺪَ ﻭَ ﺑَﺮْﻫَﻦَ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻩِ ﻓِﻰ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﺍَﺣَﺪِﻳَّﺘِﻪِ ﻭَ ﺻَﻤَﺪِﻳَّﺘِﻪِ ٭ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﺻِﻔَﺎﺗِﻪِ ﻭَ ﺍَﺳْﻤِﺎﺋِﻪِ ﻭَ ﺷُﺌُﻮﻧِﻪِ ﻭَ ﺍَﻓْﻌَﺎﻟِﻪِ ﻭَ ﺟَﻤَﺎﻟِﻪِ ﻭَ ﺟَﻠَﺎﻟِﻪِ ﻭَ ﻛَﻤَﺎﻟِﻪِ (ﺍَﻟْﻘُﺮْﺍَﻥُ ﺍﻟْﻤُﻌْﺠِﺰُ ﺍﻟْﺒَﻴَﺎﻥِ) ﺍَﻟْﻤُﻨَﻮِّﺭُ ﻟِﻠْﺎَﻛْﻮَﺍﻥِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺯْﻣَﺎﻥِ ٭ ﺍَﻟْﻤَﻘْﺒُﻮﻝُ ﺍﻟْﻤَﺮْﻏُﻮﺏُ ﻟِﺎَﻧْﻮَﺍﻉِ ﺍﻟْﻤَﻠَﻚِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻧْﺲِ ﻭَ ﺍﻟْﺠَﺎﻥِّ ٭ ﺍَﻟْﻤَﻘْﺮُﻭﺀُ ﻛُﻞُّ ﺍَﻳَﺎﺗِﻪِ ﻓِﻰ ﻛُﻞِّ ﺩَﻗِﻴﻘَﺔٍ ﺑِﺎَﻟْﺴِﻨَﺔِ ﻣِﺌَﺎﺕِ ﻣِﻠْﻴُﻮﻥٍ ﻣِﻦْ ﻧَﻮْﻉِ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ٭ ﻭَ ﺑِﺎَﻟْﺴِﻨَﺔِ ﻣَﺎ ﻟَﺎ ﻳُﺤْﺼَﻰ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺮُّﻭﺣَﺎﻧِﻴَّﺎﺕِ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺕِ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺎِﺫْﻋَﺎﻥِ ٭ ﺍَﻟْﺠَﺎﺭِﻯ ﺳَﻠْﻄَﻨَﺘُﻪُ ﺍﻟْﻤُﻌَﻈَّﻤَﺔُ ﻋَﻠَﻰ ﻧِﺼْﻒِ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽِ ﻭَ ﺧُﻤُﺲِ ﻧَﻮْﻉِ ﺍﻟْﺒَﺸَﺮِ ﻓِﻰ ﺍَﺭْﺑَﻌَﺔَ ﻋَﺸَﺮَ ﻋَﺼْﺮًﺍ ﺑِﻜَﻤَﺎﻝِ ﺍﻟْﺎِﺣْﺘِﺸَﺎﻡِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺣْﺘِﺮَﺍﻡِ ٭ ﺍَﻟْﻤُﻘَﺮَّﺭُ ﺣَﻘَﺎﺋِﻘُﻪُ ﺑِﺎﻟْﺤَﻘَﺎﺋِﻖِ ﺍﻟﺮَّﺍﺳِﺨَﺔِ ﺍﻟﺴِّﺖِّ ﺑِﺎﻟْﺤُﺠَّﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺒُﺮْﻫَﺎﻥِ ٭ ﺍَﻟْﻤُﺼَﺪَّﻕُ ﺣَﻘَّﺎﻧِﻴَّﺘُﻪُ ﻣِﻦْ ﺟَﺎﻧِﺐِ ﺍﻟْﻤَﻘَﺎﻣَﺎﺕِ ﺍﻟﺴِّﺘَّﺔِ ﺑِﺎﻟْﻤُﺸَﺎﻫَﺪَﺓِ ﻭَ ﺍﻟْﻌَﻴَﺎﻥِ ٭ ﺍَﻟْﻤُﻨَﻮَّﺭُ ﺍَﻃْﺮَﺍﻓُﻪُ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﺠِﻬَﺎﺕِ ﺍﻟﺴِّﺖِّ ﺑِﺎﻟﺘَّﺤْﻘِﻴﻖِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺫْﻋَﺎﻥِ ﺑِﺎِﺟْﻤَﺎﻉِ ﺳُﻮَﺭِﻩِ ﻭَ ﺍَﻳَﺎﺗِﻪِ ﺍﻟﺴَّﻤَﺎﻭِﻳَّﺔِ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺘَّﻮْﺣِﻴﺪِ ٭ ﻭَ ﺑِﺎِﺗِّﻔَﺎﻕِ ﺣَﻘَﺎﺋِﻘِﻪِ ﻭَ ﺍَﺳْﺮَﺍﺭِﻩِ ﺍﻟْﻘُﺪْﺳِﻴَّﺔِ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ٭ ﻭَ ﺑِﺘَﻮَﺍﻓُﻖِ ﺛَﻤَﺮَﺍﺗِﻪِ ﻭَ ﺍَﺛَﺎﺭِﻩِ ﺍﻟْﻤَﻌْﻨَﻮِﻳَّﺔِ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺍﻧِﻴَّﺔِ ٭

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

O, varlığı zorunlu olan Vâcibü'l-Vücud, birliği bütün kâinatı kuşatmış olan Vâhid, ber bir varlıkta birliği müşahede edilen Ehad'dir.

Zira;

- bütün âlemleri ve zamanları ışıklandırıp aydınlatan,

- bütün melek, insan ve cin taifelerince kabul ve arzu edilen,

- bütün âyetleri her dakika yüz milyonlarca insanın, sayısız ruhanîlerin ve izan sahibi mahlûkatın dillerinde okunan,

- muazzam saltanatı on dört asırdan beri, kemâl-i ihtişam ve ihtiramla yeryüzünün yarısı ve beşerin beşte birinde hükmeden,

- güçlü ve sarsılmaz hüccet ve delillere dayanan altı rasih hakikatle doğrulanan,

- altı makamca apaçık bir tarzda sıdk ve hakkaniyeti tasdik edilen,

- izan ve tahkikle altı cihetten her tarafı münevver olan Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan;

- tevhidi ispat eden semavî sûre ve âyetlerinin icmaıyla,

- vahdeti gösteren kudsî sırları ve hakikatlerinin ittifakıyla

- ve vahdaniyeti ispat eden manevî meyve ve neticelerinin tevafukuyla,

O'nun vahdeti içindeki vücûb-u vücûduna, ehadiyetine ve samediyetine, sıfat ve isimlerine, fiil ve şuûnlarına ve cemâl, celâl ve kemâline delâlet edip ispat eder.

18. Mertebe[değiştir]

ﺍَﻣَﻨَّﺎ ﺑِﺎَﻧَّﻪُ (ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺍﻟْﻮَﺍﺟِﺐُ ﻭُﺟُﻮﺩُﻩُ ﺍﻟْﻤُﻤْﺘَﻨِﻊُ ﻧَﻈِﻴﺮُﻩُ ٭ ﺍَﻟْﻤُﻤْﻜِﻦُ ﻛُﻞُّ ﻣَﺎ ﺳِﻮَﺍﻩُ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺩَﻝَّ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻩِ ﻓِﻰ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ ٭ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﺻِﻔَﺎﺗِﻪِ ﻭَ ﺍَﺳْﻤَﺎﺋِﻪِ ﻭَ ﺷُﺌُﻮﻧِﻪِ ﻭَ ﺍَﻓْﻌَﺎﻟِﻪِ ﻫَﺬِﻩِ (ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕُ) ﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏُ ﺍﻟْﻜَﺒِﻴﺮُ ﺍﻟْﻤُﺠَﺴَّﻢُ ٭ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥُ ﺍﻟْﺠِﺴْﻤَﺎﻧِﻰُّ ﺍﻟْﻤُﻌَﻈَّﻢُ ٭ ﺍﻟْﻘَﺼْﺮُ ﺍﻟْﻤُﺰَﻳَّﻦُ ﺍﻟْﻤُﻨَﻈَّﻢُ ٭ ﺍﻟْﺒَﻠَﺪُ ﺍﻟْﻤُﻜَﻤَّﻞُ ﺍﻟْﻤُﺤْﺘَﺸَﻢُ ٭ ﺑِﺎِﺟْﻤَﺎﻉِ ﺍَﺑْﻮَﺍﺑِﻪِ ﻭَ ﻓُﺼُﻮﻟِﻪِ ﻭَ ﺻُﺤُﻔِﻪِ ﻭَ ﺳُﻄُﻮﺭِﻩِ ﻭَ ﺍَﻳَﺎﺗِﻪِ ﻭَ ﻛَﻠِﻤَﺎﺗِﻪِ ﻭَ ﺣُﺮُﻭﻓِﻪِ ﻭَﻧُﻘَﻄِﻪِ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِ ﻛَﺎﺗِﺒِﻪِ ﻭَ ﻣُﺆَﻟِّﻔِﻪِ ﺍﻟْﺎَﺯَﻟِﻰِّ ﺍﻟْﺎَﺑَﺪِﻯِّ ٭ ﻭَ ﺑِﺎِﺗِّﻔَﺎﻕِ ﺍَﺭْﻛَﺎﻧِﻬَﺎ ﻭَ ﺍَﻧْﻮَﺍﻋِﻬَﺎ ﻭَ ﺍَﺟْﺰَﺍﺋِﻬَﺎ ﻭَ ﺟُﺰْﺋِﻴَّﺎﺗِﻬَﺎ ﻭَ ﺳَﻜَﻨَﺘِﻬَﺎ ﻭَ ﻣُﺸْﺘَﻤِﻠَﺎﺗِﻬَﺎ ﻭَ ﺗَﺠَﺪُّﺩَﺍﺗِﻬَﺎ ﻭَ ﺗَﺤَﻮُّﻟَﺎﺗِﻬَﺎ ﻋَﻠَﻰ ﻭَﺣْﺪَﺍﻧِﻴَّﺔِ ﺻَﺎﺣِﺒِﻬَﺎ ﻭَ ﺻَﺎﻧِﻌِﻬَﺎ ﺍﻟﺴَّﺮْﻣَﺪِﻯِّ ٭ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺍِﺣَﺎﻃَﺔِ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ ( ﺍﻟْﺤُﺪُﻭﺙِ) ﻭَ (ﺍﻟْﺎِﻣْﻜَﺎﻥِ) ﻭَ (ﺍﻟﺘَّﻐَﻴُّﺮِ)ﻓِﻰ ﻛُﻠِّﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺍِﺣَﺎﻃَﺔِ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ (ﺍﻟﺘَّﺪَﺍﺧُﻞِ) ﻭَ (ﺍﻟﺘَّﻌَﺎﻭُﻥِ) ﻭَ (ﺍﻟﺘَّﻨَﺎﺳُﺐِ) ﻓِﻰ ﻋُﻤُﻮﻣِﻬَﺎ ﺑِﺎﻟْﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ٭ ﻭَ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺍِﺣَﺎﻃَﺔِ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ (ﺍﻟﺘَّﻐْﻴِﻴﺮِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﺒْﺪِﻳﻞِ) ﺗَﺤْﺖَ ﺣِﻜْﻤَﺔٍ ﻭَ ﺍِﺭَﺍﺩَﺓٍ ٭ ﻭَ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ (ﺍﻟﺘَّﺼْﻮِﻳﺮِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﺪْﺑِﻴﺮِ) ﺗَﺤْﺖَ ﻗَﺼْﺪٍ ﻭَ ﻣَﺸِﻴﺌَﺔٍ ٭ ﻭَ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ (ﺍﻟﺘَّﺮْﺑِﻴَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻋَﺎﺷَﺔِ) ﺗَﺤْﺖَ ﻣُﺤَﺎﻓَﻈَﺔٍ ﻭَ ﻧِﻈَﺎﻡٍ ﻭَ ﻣِﻴﺰَﺍﻥٍ ٭ ﻓَﺠَﻤِﻴﻊُ ﺍﻟْﺎَﺟْﺮَﺍﻡِ ﺍﻟْﻌُﻠْﻮِﻳَّﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕِ ﺍﻟْﺎَﺭْﺿِﻴَّﺔِ ﻓِﻰ (ﺑُﺴْﺘَﺎﻥِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ) ﻣُﻌْﺠِﺰَﺍﺕُ ﻗُﺪْﺭَﺓِ ﺧَﻠَّﺎﻕٍ ﻋَﻠِﻴﻢٍ ﺑِﺎﻟﻀَّﺮُﻭﺭَﺓِ ٭ ﻭَ ﺟَﻤِﻴﻊُ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟﻨَّﺒَﺎﺗَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺘَﻠَﻮِّﻧَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺤَﻴْﻮَﺍﻧَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺘَﻨَﻮِّﻋَﺔِ ﺍﻟْﻤَﻨْﺜُﻮﺭَﺓِ ﺍﻟْﻤَﻨْﺸُﻮﺭَﺓِ ﻓِﻰ ﺣَﺪِﻳﻘَﺔِ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽِ ﺧَﻮَﺍﺭِﻕُ ﺻَﻨْﻌَﺔِ ﺻَﺎﻧِﻊٍ ﺣَﻜِﻴﻢٍ ﺑِﺎﻟْﺒَﺪَﺍﻫَﺔِ ٭ ﻭَ ﺟَﻤِﻴﻊُ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﺎَﺯْﻫَﺎﺭِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺛْﻤَﺎﺭِ ﺍﻟْﻤُﺘَﺰَﻳِّﻨَﺔِ ﺍﻟْﻤُﺘَﺒَﺴِّﻤَﺔِ ﻓِﻰ ﺟِﻨَﺎﻥِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻫَﺪَﺍﻳَﺎ ﺭَﺣْﻤَﻦٍ ﺭَﺣِﻴﻢٍ ﺑِﺎﻟْﺤَﺪْﺱِ ﺍﻟﺸُّﻬُﻮﺩِﻯِّ ﺑَﻞْ ﺑِﺎﻟْﻤُﺸَﺎﻫَﺪَﺓِ ٭ ﺗَﺸْﻬَﺪُ ﻫَﺎﺗِﻴﻚَ ﻭَﺗُﻨَﺎﺩِﻯ ﺗَﺎﻙَ ﻭَ ﺗُﻌْﻠِﻦُ ﻫَﺬِﻩِ ﺑِﺎَﻥَّ ﺧَﻠَّﺎﻗَﻬَﺎ ﻭَ ﻣُﺼَﻮِّﺭَﻫَﺎ ﻭَ ﻭَﺍﻫِﺒَﻬَﺎ ﻋَﻠَﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻰْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ ﻭَ ﺑِﻜُﻞِّ ﺷَﻰْﺀٍ ﻋَﻠِﻴﻢٌ ٭ ﺗَﺘَﺴَﺎﻭَﻯ ﺑِﺎﻟﻨِّﺴْﺒَﺔِ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺍﻟﺬَّﺭَّﺍﺕُ ﻭَ ﺍﻟﻨُّﺠُﻮﻡُ ﻭَﺍﻟْﻤُﺘَﻨَﺎﻫِﻰ ﻭَﻏَﻴْﺮُ ﺍﻟْﻤُﺘَﻨَﺎﻫِﻰ ٭ ﻓَﻜُﻞُّ ﺍﻟْﻮُﻗُﻮﻋَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤَﺎﺿِﻴَّﺔِ ﻭَﻏَﺮَﺍﺋِﺒِﻬَﺎ ﻣُﻌْﺠِﺰَﺍﺕُ ﻗُﺪْﺭَﺓِ ﺫَﻟِﻚَ ﺍﻟﺼَّﺎﻧِﻊِ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢِ ٭ ﺗَﺸْﻬَﺪُ ﻋَﻠَﻰ ﺍَﻧَّﻪُ ﻗَﺪِﻳﺮٌ ﻋَﻠَﻰ ﻛُﻞِّ ﺍﻟْﺎِﻣْﻜَﺎﻧَﺎﺕِ ﺍﻟْﺎِﺳْﺘِﻘْﺒَﺎﻟِﻴَّﺔِ ﻭَ ﻋَﺠَﺎﺋِﺒِﻬَﺎ ٭

ﻓَﺎﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕُ ﻣِﺜْﻞُ ﺍﻟﺸَّﺠَﺮَﺓِ ﻭَ ﺍﻟْﻘَﺼْﺮِ ﺗَﺪُﻝُّ ﺑِﺎﻟْﻘَﻄْﻊِ ﻋَﻠَﻰ ﻣَﻮْﺟُﻮﺩِﻳَّﺔِ ﻣَﻦْ ﺍَﺳَّﺲَ ﻓِﻰ ﺳِﺘَّﺔِ ﺍَﻳَّﺎﻡٍ ﺑُﻨْﻴَﺎﻥَ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟﺸَّﺠَﺮَﺓِ ﺍﻟْﻤُﺤِﻴﻄَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﻘَﺼْﺮِ ﺍﻟْﻤُﺰَﻳَّﻦِ ٭ ﻭَ ﻓَﺮَّﺵَ ﺍَﺳَﺎﺳَﺎﺗِﻬَﺎ ﺑِﺎُﺻُﻮﻝِ ﻣَﺸِﻴﺌَﺘِﻪِ ﻭَ ﺣِﻜْﻤَﺘِﻪِ ٭ ﻭَ ﻓَﺼَّﻠَﻬَﺎ ﺍِﻟَﻰ ﺍَﺭْﻛَﺎﻧِﻬَﺎ ﺑِﺪَﺳَﺎﺗِﻴﺮِ ﻗَﻀَﺎﺋِﻪِ ﻭَ ﻗَﺪَﺭِﻩِ ٭ ﻭَ ﻧَﻈَّﻤَﻬَﺎ ﺑِﻘَﻮَﺍﻧِﻴﻦِ ﻋَﺎﺩَﺗِﻪِ ﻭَ ﺳُﻨَّﺘِﻪِ ٭ ﻭَ ﺯَﻳَّﻨَﻬَﺎ ﺑِﻨَﻮَﺍﻣِﻴﺲِ ﻋِﻨَﺎﻳَﺘِﻪِ ﻭَ ﺭَﺣْﻤَﺘِﻪِ ٭ ﻭَ ﻧَﻮَﺭَﻫَﺎ ﺑِﺨُﺼُﻮﺻِﻴَّﺎﺕِ ﺍِﻣْﺪَﺍﺩَﺍﺕِ ﺟَﻠَﻮَﺍﺕِ ﺍَﺳْﻤَﺎﺋِﻪِ ﻭَ ﺻِﻔَﺎﺗِﻪِ ﻟِﻀُﻌَﻔَﺎﺀِ ﺍﻟْﺎَﻓْﺮَﺍﺩِ ﻭَ ﺷُﺬُﻭﺫَﺍﺕِ ﻗَﻮَﺍﻧِﻴﻨِﻪِ ٭ ﻓَﺴُﺒْﺤَﺎﻥَ ﻣَﻦْ ﺟَﻌَﻞَ ﻫَﺬَﺍ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻢَ ﺍﻟْﻜَﺒِﻴﺮَ ﻛَﻬَﺬَﺍ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﺍﻟﺼَّﻐِﻴﺮِ ﻓِﻰ ﺍﻟﺼُّﻨْﻊِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﻘْﺪِﻳﺮِ ﺑِﻜَﻤَﺎﻝِ ﺍﻟْﻴُﺴْﺮِ ﻭَ ﺍﻟﺴُّﻬُﻮﻟَﺔِ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺑْﺪَﺍﻉِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﺪْﺑِﻴﺮِ ﺑِﺎَﺣْﺴَﻦِ ﺻُﻮﺭَﺓٍ ٭ ﻧَﻌَﻢْ ﺫَﺍﻙَ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻢُ ﺍﻟْﻜَﺒِﻴﺮُ ﻛَﻬَﺬَﺍ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻢِ ﺍﻟﺼَّﻐِﻴﺮِ ﻣَﺼْﻨُﻮﻉُ ﻗُﺪْﺭَﺗِﻪِ، ﻣَﻜْﺘُﻮﺏُ ﻗَﺪَﺭِﻩِ ٭ ﺍِﺑْﺪَﺍﻋُﻪُ ﻟِﺬَﺍﻙَ ﺑِﺘَﺠَﻠِّﻰ ﺍﻟْﺎُﻟُﻮﻫِﻴَّﺔِ، ﺻَﻴَّﺮَﻩُ ﻣَﺴْﺠِﺪًﺍ ٭ ﺍِﻳﺠَﺎﺩُﻩُ ﻟِﻬَﺬَﺍ ﺑِﺎﻟْﻌَﻘْﻞِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻳﻤَﻦِ ﺻَﻴَّﺮَﻩُ ﺳَﺎﺟِﺪًﺍ ٭ ﺍِﻧْﺸَﺎﺋُﻪُ ﻟِﺬَﺍﻙَ ﻣَﺰْﺭَﻋَﺔَ ﺍﻟْﻤَﺤْﺼُﻮﻟَﺎﺕِ ﺻَﻴَّﺮَ ﺫَﺍﻙَ ﻣِﻠْﻜًﺎ ٭ ﺑِﻨَﺎﺋُﻪُ ﻟِﻬَﺬَﺍ ﺫِﻯ ﺍﻟﺬَّﻭْﻕِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺣْﺘِﻴَﺎﺝِ ﺻَﻴَّﺮَﻩُ ﻣَﻤْﻠُﻮﻛًﺎ ٭ ﺻَﻨْﻌَﺘُﻪُ ﻓِﻰ ﺫَﺍﻙَ ﺑِﻐَﺎﻳَﺔِ ﺍﻟْﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ﺗَﻈَﺎﻫَﺮَﺕْ ﻛِﺘَﺎﺑًﺎ ٭ ﺻِﺒْﻐَﺘُﻪُ ﻓِﻰ ﻫَﺬَﺍ ﺑِﺎَﻛْﻤَﻠِﻴَّﺎﺗِﻬَﺎ ﺑِﻐَﺎﻳَﺔِ ﺍﻟْﺎِﺗِّﺰَﺍﻥِ ﺗَﺒَﺎﺭَﺯَﺕْ ﺧِﻄَﺎﺑًﺎ ٭ ﻗُﺪْﺭَﺗُﻪُ ﻓِﻰ ﺫَﺍﻙَ ﺗُﻈْﻬِﺮُ ﺣَﺸْﻤَﺘَﻪُ ﻭَ ﺗُﺒْﺮِﺯُ ﺟَﻠَﺎﻟَﻪُ ٭ ﺭَﺣْﻤَﺘُﻪُ ﻓِﻰ ﻫَﺬَﺍ ﺗَﻨْﻈِﻢُ ﻧِﻌْﻤَﺘَﻪُ ﺗَﺼِﻒُ ﺟَﻤَﺎﻟَﻪُ ٭ ﺣَﺸْﻤَﺘُﻪُ ﻓِﻰ ﺫَﺍﻙَ ﺗَﺸْﻬَﺪُ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻮَﺍﺣِﺪُ ﺍﻟْﻔَﺮْﺩُ ﻟَﺎ ﺿِﺪَّ ﻭَ ﻟَﺎ ﺷَﺮِﻳﻚَ ﻭِ ﻟَﺎ ﻧَﻈِﻴﺮَ ﻟَﻪُ ٭ ﻧِﻌْﻤَﺘُﻪُ ﻓِﻰ ﻫَﺬَﺍ ﺗُﻌْﻠِﻦُ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﺎَﺣَﺪُ ﺍﻟﺼَّﻤَﺪُ ﻟَﺎ ﻧِﺪَّ ﻭَ ﻟَﺎ ﻣُﻌِﻴﻦَ ﻭَ ﻟَﺎ ﻭَﺯِﻳﺮَ ﻟَﻪُ ٭ ﺳِﻜَّﺘُﻪُ ﻓِﻰ ﺫَﺍﻙَ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻜُﻞِّ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺟْﺰَﺍﺀِ ﺳُﻜُﻮﻧًﺎ، ﺣَﺮَﻛَﺔً ٭ ﺧَﺎﺗَﻤُﻪُ ﻓِﻰ ﻫَﺬَﺍ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺠِﺴْﻢِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﻋْﻀَﺎﺀِ ﺣُﺠَﻴْﺮَﺓً، ﺫَﺭَّﺓً ٭

Biz kesin olarak iman ettik ki: Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

O, asla eşi ve benzeri bulunmayan, varlığı zorunlu olan ve var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Vâcibu'l-Vücûd'dur. O'nun dışındaki her şey ise varlığı ve yokluğu ancak O'na bağlı olan mümkün varlıklardır.

Zira,

- mücessem büyük bir kitap,

- muazzam cismanî bir Kur'ân,

- munazzam süslü bir saray,

- muhteşem ve mükemmel bir memleket olan şu kâinat;

O'nun vahdeti içindeki vücûb-u vücûduna, sıfat ve isimlerine, fiil ve şuûnlarına delâlet eder.

Evet, o kitabın;

- bütün bölümleri ve başlıkları, sayfaları ve satırları, âyetleri ve kelimeleri, harfleri ve noktaları icma ile, ebedî ve ezelî olan Müellif ve Kâtibi'nin vücûb-u vücudunu açıkça gösterdiği gibi,

- bütün unsurları ve türleriyle, bütün cüzleri ve fertleriyle, bütün ikamet edip yaşayanları ve içindekilerle ve içindeki tazelenip yenilenmeler ve değişimlerle,

- her birini kuşatan tağayyür, imkân ve hudûs hakikatinin şehadetiyle;

- ve intizamlı olarak bütününde görülen tedahül ve teavün ve tenasüp hakikatinin şehadetiyle;

- ve bir irade ve hikmet altında görülen tağyir ve tebdil ve bir meşiet ve kasıtla yapılan tedbir ve tasvir ve bir ölçü, sistem ve muhafaza altındaki iaşe ve terbiye hakikatinin şehadetiyle,

Sahib'inin ve Sâni-i Sermedî'sinin vahdaniyetini gösterip bildiriyor.


Evet, O öyle bir Hallâk-ı Alîm ve Sâni-i Hakîm ve Rahmân-ı Rahîmdir ki;

- kâinat bostanındaki bütün ulvî gökcisimleri, yıldızlar ve yeryüzündeki bütün varlıklar, zorunlu olarak, O Hallâk-ı Alîm'in kudret mucizeleridir.

- Ve şu yeryüzü bağında açılıp serpilen bütün rengârenk süslü bitkiler ve dağılıp yayılmış türlü türlü hayvanlar, apaçık bir şekilde O Sâni-i Kerîm'in san'at harikalarıdır.

- Ve bu kâinat bahçelerindeki süslenmiş çiçekler ve tebessüm eden meyveler, açıkça görülüp bilinir ki O Rahmân-ı Rahîm'in rahmet hediyeleridir.

O kudret mu'cizeleri şehadet ediyor; şu san'at harikaları nida ediyor ve bu rahmet hediyeleri ilân ediyor ki, bunların ilkinin Hallâk'ı ikincisinin Musavvir'i ve sonuncusunun Vâhib'i olan Zât:

Her şeye gücü yeten Kadîr ve her şeyi hakkıyla bilen Alîm'dir. O'nun kudretine nispeten atomlar ve yıldızlar, sonlu ve sonsuz her şey eşittir.

O Sâni-i Hakîm'in kudret mu'cizeleri olan mazideki bütün olay ve harika hadiseler şehadet eder ki:

O, her şeyi san'atlı ve hikmetli bir şekilde yapan Sâni-i Hakîm olduğundan, istikbalde bütün imkân ve ihtimal dairesinde meydana gelecek hadise ve hayret verici olaylara da gücü yeten Kadîr'dir!

Evet, bir ağaç ve bir saray gibi olan şu kâinat,

Kat'i bir tarzda öyle bir Zât'a delâlet eder ki o geniş ve büyük kâinat ağacının ve süslü kâinat sarayının binasını altı günde tesis etmiştir. Ve onun temellerini meşiet ve hikmetinin usulleriyle kurup yerleştirmiş, direklerini kader ve kazasının düsturlarıyla detaylandırmıştır.

Ve onu,

- âdet ve sünnetinin kanunlarıyla tanzim etmiş,

- rahmet ve inayetinin yasalarıyla -nevamis- süslemiş,

- âdet ve sünnetinin dışındaki istisnaî kanunlarını, isim ve sıfatlarının hususi cilvelerini de zayıf mahlûkatının imdadına yetiştirerek o kâinat sarayını tenvir etmiştir.


Bu büyük âlemi, şu küçük âlem olan insan gibi mükemmel bir kolaylıkla takdir edip eşsiz ve benzersiz bir tarzda san'atla yaratan ve en güzel şekilde tedbir ve idare eden O Zât'ı tesbih ederim ki, bütün kemâl sıfatların sahibidir ve her türlü kusur ve eksiklikten münezzehtir!. Evet, şu büyük âlem, tıpkı bu küçük âlem gibi, O'nun kudretinin san'at eseri ve O'nun kader kaleminin mektubudur. Ulûhiyetinin tecellîsiyle şu büyük âlemi öyle eşsiz ve benzersiz bir surette yoktan yaratmış ki onu bir mescid hâline çevirmiş ve bu küçük âlemi de öyle bir tarzda icat etmiş ki ona akıl âletini takarak ve iman nimetini vererek secde eden bir kul yapmıştır.

Şu büyük âlemi sürekli ekilip biçilen ve mahsulât alınan bir tarla inşa ederek bir mülk hâline çevirmiş.

Bu küçük âlem olan insanı ise zevk ve ihtiyaç sahibi kılarak o mülke muhtaç bir memlûk olarak yaratmıştır.

O'nun şu büyük âlemdeki san'atı, gayet intizamlı bir kitap olarak tezahür etmiş. Bu küçük âlemdeki sıbgası -boyası-ise en mükemmel ve gayet ölçülü hitap çiçekleri suretinde açmıştır.

O'nun kudreti, şu büyük âlemde celâl ve haşmetini gösterirken rahmeti de bu küçük âlem olan insanda, nimetini tanzim ederek cemâlini gösterir.


Şu büyük âlemdeki haşmeti, şehadet edip gösteriyor ki:

O, birliği bütün kâinatı kuşatmış olan Vâhid ve kâinatın tamamına ve kâinatta bulunan her bir varlığa bizzat hükmeden ve isim, sıfat ve fiillerinde Kendisinin hiçbir şekilde ortağı, dengi ve benzeri olmayan Ferd'dirl

Bu küçük âlemdeki nimeti de ilân ediyor ki: O, hiçbir yardımcısı ve benzeri olmayan ve her bir varlıkta birliği görülen Ehad ve her şey her haliyle Kendisine muhtaç, fakat Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Samed'dir.

Şu büyük âlem olan kâinatın bütününde ve parçalarında ve onların sükûn ve hareketinde, O'nun vahdet sikkesi bulunduğu gibi, bu küçük âlemin beden ve âzâlarında, atom ve hücreciklerinde de O'nun ehadiyyet mührü vardır.

19. Mertebe[değiştir]

ﺍَﻣَﻨَّﺎ ﺑِﺎَﻧَّﻪُ (ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺍﻟْﻮَﺍﺟِﺐُ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺩِ ﺍﻟْﻮَﺍﺣِﺪُ ﺍﻟْﺎَﺣَﺪُ (ﻟَﻪُ ﺍﻟْﺎَﺳْﻤَﺎﺀُ ﺍﻟْﺤُﺴْﻨَﻰ ﻭَ ﻟَﻪُ ﺍﻟْﻤَﺜَﻞُ ﺍﻟْﺎَﻋْﻠَﻰ) ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺩَﻝَّ ﺑِﺬَﺍﺗِﻪِ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻩِ ﻓِﻰ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﺻِﻔَﺎﺗِﻪِ ﻭَ ﺍَﺳْﻤَﺎﺋَﻪَ ﻭَ ﺷُﺌُﻮﻧِﻪِ ﻭَ ﺍَﻓْﻌَﺎﻟِﻪِ (ﺍَﻟﺬَّﺍﺕُ ﺍﻟْﻮَﺟِﺐُ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺩِ) ﺑِﺎِﺟْﻤَﺎﻉِ ﺗَﺠَﻠِّﻴَﺎﺕِ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺻِﻔَﺎﺗِﻪِ ﻭَ ﺍَﺳْﻤَﺎﺋِﻪِ ﻭَ ﺍَﻓْﻌِﺎﻟِﻪِ ﻭَ ﺷُﺌُﻮﻧِﻪِ ٭ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍﻟْﺎِﺣَﺎﻃَﺔِ ﺑِﻜُﻞِّ ﺷَﻰْﺀٍ ﺑِﺎﻟْﻔَﻌَّﺎﻟِﻴَﺔِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔِ ﻭَ ﺍِﺷْﻌَﺎﺭَﺍﺗِﻬِﻤَﺎ ﺑِﻮُﺟُﻮﺩِﻩِ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺳْﺘِﻴﻠَﺎﺀِ ﻋَﻠَﻰ ﻛُﻠِّﻰ ﺷَﻰْﺀٍ ﺑِﺎﻟﺘَّﺼَﺮُّﻓَﺎﺕِ ﻓِﻰ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﺔِ ﻭَ ﺍِﺣْﺴَﺎﺳَﺎﺗِﻬِﻤَﺎ ﺑِﺤُﻀُﻮﺭِﻩِ ﻋِﻨْﺪَﻫَﺎ ﻭَ ﺑِﺎِﺗِّﻔَﺎﻕِ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺍَﺛَﺎﺭِﻩِ ﻭَ ﻣَﺼْﻨُﻮﻋَﺎﺗِﻪِ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍﻟﺘَّﺪْﺑِﻴﺮِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺩَﺍﺭَﺓِ ﺑِﻐَﺎﻳَﺔِ ﺍﻟْﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ﻭَ ﺍﻟْﻤِﻴﺰَﺍﻥِ ٭ ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍﻟﺘَّﺮْﺑِﻴَّﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻋَﺎﺷَﺔِ ﺑِﻐَﺎﻳَﺔِ ﺍﻟْﺎِﺣْﺴَﺎﻥِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻧْﻌَﺎﻡِ ٭ ﻭَ ﻛَﺬَﺍ ﺷَﻬَﺪَ ﻋَﻠَﻰ ﻭُﺟُﻮﺑِﻪِ ﻭَ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﻣُﺸَﺎﻫَﺪَﺓِ ﻋَﻈَﻤَﺔِ ﺍِﺣَﺎﻃَﺔِ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔِ ﺗَﺒَﺎﺭُﺯِ ﺍﻟْﺎُﻟُﻮﻫِﻴَّﺔِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﺍﻟْﻤُﺤِﻴﻄَﺔِ ﻟِﺎَﻗْﻄَﺎﺭِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻓِﻰ ﺗَﻈَﺎﻫُﺮِ ﺍﻟﺮُّﺑُﻮﺑِﻴَّﺔِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﺍﻟْﻌَﺎﻣَّﺔِ ﻟِﺠَﻤِﻴﻊِ ﺍﻟْﻤَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺕِ ﻓِﻰ ﻣُﺸَﺎﻫَﺪَﺓِ ﺍﻟْﻔَﻌَّﺎﻟِﻴَﺔِ ﺍﻟﺪَّﺍﺋِﻤَﺔِ ﺍﻟﺸَّﺎﻣِﻠَﺔِ ﻟِﺠَﻤِﻴﻊِ ﺍﻟْﻤَﺼْﻨُﻮﻋَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺴْﺘَﻤِﺮَّﺓِ ﻓِﻰ ﻛُﻞِّ ﺍَﻥٍ ﻭَ ﺯَﻣَﺎﻥٍ ﻭَ ﻓِﻰ ﻛُﻞِّ ﻛَﻮْﻥٍ ﻭَ ﻣَﻜَﺎﻥٍ (ﺑِﺎﻟﺼُّﻨْﻊِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺑْﺪَﺍﻉِ) (ﻭَﺍﻟْﺨَﻠْﻖِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﻘْﺪِﻳﺮِ) (ﻭَ ﺍﻟﺘَّﻐْﻴِﻴﺮِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﺒْﺪِﻳﻞِ) (ﻭَ ﺍﻟﺘَّﺮْﺑِﻴَﺔِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﺪْﺑِﻴﺮِ) (ﻭَ ﺍﻟْﻤُﺤَﺎﻓَﻈَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻋَﺎﺷَﺔِ) ﺑِﻜَﻤَﺎﻝِ ﺍﻟْﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺗِّﺰَﺍﻥِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻣْﺘِﻴَﺎﺯِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺗِّﻘَﺎﻥِ ﺑِﻠَﺎ ﻗُﺼُﻮﺭٍ ﻭَ ﻟَﺎ ﻧُﻘْﺼَﺎﻥٍ ٭

ﻧَﻌَﻢْ ﻓَﻤَﺎ ﺣَﻘِﻴﻘَﺔُ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻛُﻠًّﺎ ﻭَ ﺍَﺟْﺰَﺍﺀً ﻭَ ﺻَﺤَﺎﺀِﻑَ ﻭَ ﻃَﺒَﻘَﺎﺕٍ، ﻭَ ﻣَﺎ ﺣَﻘَﺎﺋِﻖُ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻤَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕِ ﻛُﻠِّﻴًّﺎ ﻭَ ﺟُﺰْﺋِﻴًّﺎ ﻭَ ﻭُﺟُﻮﺩًﺍ ﻭَ ﺑَﻘَﺎﺀً ﺍِﻟَّﺎ ﻭَ ﻫِﻰَ ﻇِﻠَﺎﻝُ ﺍَﻧْﻮَﺍﺭِﻩِ ٭ ﻭَ ﺍَﺛَﺎﺭُ ﺍَﻓْﻌَﺎﻟِﻪِ ٭ ﻭَ ﺍَﻧْﻮَﺍﻉُ ﻧُﻘُﻮﺵِ ﺍَﻧْﻮَﺍﻉِ ﺟَﻠَﻮَﺍﺕِ ﺍَﺳْﻤَﺎﺋِﻪِ ٭ ﻭَ ﺍِﻟَّﺎ ﺧُﻄُﻮﻁُ ﻗَﻠَﻢِ ﻗَﻀَﺎﺋِﻪِ ﻭَ ﻗَﺪَﺭِﻩِ ﻭَﺗَﻨْﻄِﻴﻤِﻪِ ﻭَ ﺗَﻘْﺪِﻳﺮِﻩِ ﺑِﻌِﻠْﻢٍ ﻭَ ﺣِﻜْﻤَﺔٍ ٭ ﻭَ ﺍِﻟَّﺎ ﻧُﻘُﻮﺵُ ﺑَﺮْﻛَﺎﺭِ ﻋِﻠْﻤِﻪِ ﻭَ ﺣِﻜْﻤَﺘِﻪِ ﻭَ ﺗَﺼْﻮِﻳﺮِﻩِ ﻭَ ﺗَﺪْﺑِﻴﺮِﻩِ ﺑِﺼُﻨْﻊٍ ﻭَ ﻋِﻨَﺎﻳَﺔٍ ٭ ﻭَ ﺍِﻟَّﺎ ﺗَﺰْﻳِﻴﻨَﺎﺕُ ﻳَﺪِ ﺑَﻴْﻀَﺎﺀِ ﺻُﻨْﻌِﻪِ ﻭَ ﻋِﻨَﺎﻳَﺘِﻪِ ﻭَ ﺗَﺤْﺴِﻴﻨِﻪِ ﻭَ ﺗَﻨْﻮِﻳﺮِﻩِ ﺑِﻠُﻄْﻒٍ ﻭَ ﻛَﺮَﻡٍ ٭ ﻭَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍَﺯَﺍﻫِﻴﺮُ ﻋَﻴْﻦِ ﻟُﻄْﻔِﻪِ ﻭَ ﻛَﺮَﻣِﻪِ ﻭَ ﺗَﻮَﺩُّﺩِﻩِ ﻭَ ﺗَﻌَﺮُّﻓِﻪِ ﺑِﺮَﺣْﻤَﺔٍ ﻭَ ﻧِﻌْﻤَﺔٍ ٭ ﻭَ ﺍِﻟَّﺎ ﺛَﻤَﺮَﺍﺕُ ﻓَﻴَّﺎﺽِ ﻋَﻴْﻦِ ﺭَﺣْﻤَﺘِﻪِ ﻭَ ﻧِﻌْﻤَﺘِﻪِ ﻭَ ﺗَﺮَﺣُّﻤِﻪِ ﻭَ ﺗَﺤَﻨُّﻨِﻪِ ﺑِﺠَﻤَﺎﻝٍ ﻭَ ﻛَﻤَﺎﻝٍ ٭ ﻭَ ﺍِﻟَّﺎ ﻟَﻤَﻌَﺎﺕُ ﺟَﻠَﻮَﺍﺕِ ﺟَﻤَﺎﻟِﻪِ ﻭَ ﻛَﻤَﺎﻟِﻪِ ﻓَﻜُﻞُّ ﻣَﺎ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻤَﺠْﻮُﺩَﺍﺕِ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻤَﺤَﺎﺳِﻦِ ﻭَﺍﻟْﻜَﻤَﺎﻟَﺎﺕِ ﻣِﻦْ ﻟَﻤَﻌَﺎﺕِ ﺟَﻠَﻮَﺍﺕِ ﺟَﻤَﺎﻟِﻪِ ﻭَ ﻛَﻤَﺎﻟِﻪِ ﺑِﺴِﺮِّ ﻣُﺮُﻭﺭِ ﺍﻟْﻤَﺮَﺍﻳَﺎ ﻭَ ﺫَﻫَﺎﺏِ ﺍﻟْﻤَﻈَﺎﻫِﺮِ ﻣَﻊَ ﺩَﻭَﺍﻡِ ﺍﻟﺘَّﺠَﻠِّﻰ ﺑِﺎﻟْﺎِﺳْﺘِﻤْﺮَﺍﺭِ ٭

ﻧَﻌَﻢْ ﺗَﻔَﺎﻧِﻰ ﺍﻟْﻤِﺮْﺍَﺓِ، ﺯَﻭَﺍﻝُ ﺍﻟْﻤَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕِ ﻣَﻊَ ﺍﻟﺘَّﺠَﻠِّﻰ ﺍﻟﺪَّﺋِﻢِ، ﻣَﻊَ ﺍﻟْﻔَﻴْﺾِ ﺍﻟْﻤُﻠَﺎﺯِﻡِ ﻣِﻦْ ﺍَﻇْﻬَﺮِ ﺍﻟﻈَّﻮَﺍﻫِﺮِ، ﻣِﻦْ ﺍَﺑْﻬَﺮِ ﺍﻟْﺒَﻮَﺍﻫِﺮِ ٭ ﺍَﻥَّ ﺍﻟْﺠَﻤَﺎﻝَ ﺍﻟﻈَّﺎﻫِﺮَ، ﺍَﻥَّ ﺍﻟْﻜَﻤَﺎﻝَ ﺍﻟﺰَّﺍﻫِﺮَ ﻟَﻴْﺴَﺎ ﻣِﻠْﻚَ ﺍﻟْﻤَﻈَﺎﻫِﺮِ ٭ ﻣِﻦْ ﺍَﻓْﺼَﺢِ ﺗِﺒْﻴَﺎﻥٍ، ﻣِﻦْ ﺍَﻭْﺿَﺢِ ﺑُﺮْﻫَﺎﻥٍ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﺠَﻤَﺎﻝِ ﺍﻟْﻤُﺠَﺮَّﺩِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺣْﺴَﺎﻥِ ﺍﻟْﻤُﺠَﺪَّﺩِ ﻭَ ﺍﻟْﻜَﻤَﺎﻝِ ﺍﻟْﻤُﺴَﺮْﻣَﺪِ ﻟِﻠْﻮَﺍِﺟِﺐ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺩِ ﻟِﻠْﻮَﺍﺣِﺪِ ﺍﻟْﻮَﺩُﻭﺩِ ٭

ﻓَﻜَﻤَﺎ ﺍَﻥَّ ﺍﻟْﺎَﺛَﺮَ ﺍﻟْﻤُﺼَﻨَّﻊَ ﺍﻟْﻤُﻨَﻈَّﻢَ ﺍﻟْﻤُﻜَﻤَّﻞَ ﻳَﺪُﻝُّ ﺑِﺎﻟْﺒَﺪَﺍﻫَﺔِﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﻔِﻌْﻞِ ﺍﻟْﺎِﺧْﺘِﻴَﺎﺭِﻯِّ ﺍﻟْﻤُﻜَﻤَّﻞِ ٭ ﻭَ ﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﺎِﺳْﻢِ ﺍﻟْﻌُﻨْﻮَﺍﻥِ ﻭَ ﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﻮَﺻْﻒِ ﺍﻟْﻤَﺼْﺪَﺭِ ﻟَﻪُ ٭ ﻭَ ﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﺎِﺳْﺘِﻌْﺪَﺍﺩِ ﻭَ ﺍﻟﺸَّﺄْﻥِ ﺍﻟﺬَّﺍﺗِﻰ ٭ ﻭَ ﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺬَّﺍﺕِ ﺍﻟْﻔَﺎﻋِﻞِ ﺍﻟﺼَّﺎﻧِﻊِ ٭ ﻛَﺬَﺍﻟِﻚَ ﺟَﻤِﻴﻊُ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﺎَﺛَﺎﺭِ ﺍﻟْﻤُﻜَﻤَّﻠَﺔِ ﺷَﺎﻫِﺪَﺍﺕٌ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﺎَﻓْﻌَﺎﻝِ ﺍﻟْﺎِﻟَﻬِﻴَّﺔِ ﺑِﺎﻟْﺒَﺪَﺍﻫِﺔِ ٭ ﻭَ ﻫِﻰَ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﺎَﺳْﻤَﺎﺀِ ﺍﻟْﺤُﺴْﻨَﻰ ﺑِﺎﻟﻀَّﺮُﻭﺭَﺓِ ٭ ﻭَ ﻫِﻰَ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺼِّﻔَﺎﺕِ ﺍﻟْﻘُﺪْﺳِﻴَّﺔِ ﺑِﻌِﻠْﻢِ ﺍﻟْﻴَﻘِﻴﻦِ ٭ ﻭَ ﻫِﻰَ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺸُّﺌُﻮﻥِ ﺍﻟﺬَّﺍﺗِﻴَّﺔِ ﺑِﻌَﻴْﻦِ ﺍﻟْﻴَﻘِﻴﻦِ ٭ ﻭَ ﻫِﻰَ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺬَّﺍﺕِ ﺍﻟْﻮَﺍﺟِﺐِ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺩِ ﻓِﻰ ﻭَﺣْﺪَﺍﻧِﻴَّﺘِﻪِ ﻭَ ﺍَﺣَﺪِﻳَّﺘِﻪِ ﻭَ ﻓِﻰ ﺟَﻠَﺎﻟِﻪِ ﻭَ ﺟَﻤَﺎﻟِﻪِ ﻭَ ﻛَﻤَﺎﻟِﻪِ ﺑِﻌِﻠْﻢِ ﺍﻟْﻴَﻘِﻴﻦِ ﻭَ ﻋَﻴْﻦِ ﺍﻟْﻴَﻘِﻴﻦِ ﻭَ ﺣَﻖَّ ﺍﻟْﻴَﻘِﻴﻦِ ٭ ﻭَ ﺗَﺸْﻬَﺪُ ﻋَﻠَﻰ ﺷَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺍﻟﻠﻪِ ﺑِﻬَﺬِﻩِ ﺍﻟﺸَّﻬَﺎﺩَﺓِ ﺍﻟﺴَّﺒِﻘَﺔِ ﺍَﻳَﺔُ (ﺷَﻬِﺪَ ﺍﻟﻠﻪُ ﺍَﻧَّﻪُ ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﻫُﻮَ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﻠَﺌِﻜَﺔُ ﻭَ ﺍُﻭﻟُﻮﺍ ﺍﻟْﻌِﻠْﻢِ ﻗَﺎﺋِﻤًﺎ ﺑِﺎﻟْﻘِﺴْﻂِ ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ) (ﺍِﻥَّ ﺍﻟﺪِّﻳﻦَ ﻋِﻨْﺪَ ﺍﻟﻠﻪِ ﺍﻟْﺎِﺳْﻠَﺎﻡُ) ﺻَﺪَﻕَ ﺍﻟﻠﻪُ ﺍﻟْﻌَﻄِﻴﻢُ ٭

Biz kesin olarak iman ettik ki: Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

O, Vâcibü'-Vücud ve Vâhid-i Ehad'dir ki, bütün güzel isimler ve bütün yüce sıfatlar Ona aittir.

Zira Zât-ı Vâcib-ül Vücud;

- Bütün sıfatlarının ve isimlerinin, fiillerinin ve şuûnatının tecellîlerinin icmaıyla,

- ve her şeyi kuşatan hikmetli faaliyetin -ve o hikmetli faali yet içinde cilvelenip görünen sıfat ve isimlerin- O'nun varlığına işaret etmelerinin sırrıyla,

- her şeyi kuşatan rahmet ve şefkat içindeki tasarrufların -ve o tasarruflar içinde tecellî edip görünen sıfat ve isimlerin-O'nun, her şeyin her an yanında ve müşahedesi altında bulunduğunu ihsas etmelerinin sırrıyla,

- bütün san'at eseri mahlûkatı ittifakla; mükemmel bir ölçü ve intizam içinde tedbir ve idare edilmeleri, sonsuz bir inam ve ihsanla terbiye ve iaşelerinin sırrıyla, bizzat O'nun vahdeti içindeki vücûb-u vücuduna ve isim ve sıfatlarına, şuûnat ve fillerine delâlet eder.

Ve yine; kâinatın her tarafında, her zaman ve her an devam eden, noksansız ve kusursuz şekilde, mükemmel bir intizamla, mükemmel bir ölçüyle, mükemmel bir seçkinlikle ve mükemmel bir san'atla; eşsiz ve benzersiz sun' ve ibda', yaratma ve takdir etme, değiştirme ve yenileme, terbiye ve idare etme, ihtiyaçları karşılayarak koruyup gözetme gibi bütün san'at eseri varlıklardaki kapsamlı daimî faaliyetin görülmesi; ve o faaliyet içinde âm ve mutlak bir rububiyetin tezahürü ve o rububiyet içinde kâinatın her yerini kaplamış olan mutlak bir ulûhiyet hakikatinin tebarüzü, azametli ve ihatalı bir şekilde müşahede edilmesinin şehadeti, O'nun varlığının zorunluluğuna ve birliğine delâlet eder.

Evet, bu kâinatın hakikati, küll ve cüzler, sayfalar ve tabakalar itibariyle; ve bu mevcudatın hakikati, küllî ve cüz'î, vücut ve beka itibariyle;

- O'nun nurunun gölgelerinden,

- fiillerinin neticelerinden,

- isimlerindeki cilvelerinin türlü türlü nakışlarından,

- ilim ve hikmetle takdir edip tanzim ettiği kader ve kaza kaleminin çizgilerinden,

- bir inayet ve san'atla tedbir ve tasvir ettiği ilim ve hikmet pergelinin nakışlarından,

- san'at ve inayetinin mu'cizeli kudret eliyle, kerem ve lütfuyla aydınlatıp güzelleştirdiği süslemelerinden,

- merhamet ve nimetiyle Kendini tanıttırmasının ve sevdirmesinin, kerem ve lütfunun cisimleşmiş çiçeklerinden,

- kemâl ve cemâliyle acıyıp şefkat ederek Kendisinin nimet ve rahmet pınarından coşup gelen meyvelerinden,

- ve kemâl ve cemâlinin cilvelerinin parıltılarından başka bir şey değildir.

Evet, mevcudattaki bütün güzellikler ve mükemmellikler, aynaların ve yansıtıcıların geçip gitmesine rağmen onlarda yansıyan tecellîlerin sürekli devam etmesi gösteriyor ki o güzellik ve mükemmellikler, O'nun cemâl ve kemâlinin cilvelerindeki parıltılardır.

Evet, aynaların fâniliğine ve varlıkların gelip kaybolmasına rağmen yansımaların ve parıltıların devam etmesi, bütün ortaya çıkıp görünen her şeyden daha açık ve daha parlak bir surette, o görünen güzellik ve mükemmelliğin aynalara ait olmadığına delâlet eder. Ve en anlaşılır bir dil ve en açık bir delîlle gösterir ki, o yansımalar, bir Vâcibü'l-Vücud'un ve birliği her şeyi kuşatan ve Kendisini sevdiren bir Vâhid-i Vedûd'un mücerred güzelliğinin ve aynalarda sürekli tazelenip yenilenen ihsanının ve sürekli devam eden mükemmelliğinin görüntüleridir.

Evet, nasıl ki mükemmel ve muntazam bir san'at eseri,

- apaçık bir şekilde bir iradeyle yapılan mükemmel bir fiile,

- o mükemmel fiil ise bir isim ve ünvana,

- o isim ve ünvan ise kendisinden neşet ettiği bir sıfata,

- o sıfat ise bir kabiliyet ve zatî bir şe'ne,

- ve o kabiliyet ve şe'n ise o eseri yapan bir fail ve ustanın zâtının varlığına delâlet edip gösterir.

Aynen öyle de bütün mükemmel eserler;

- açıkça İlâhî fiillere,

- ve o İlâhî fiiller ise zorunlu olarak Allah'ın güzel isimlerine

- ve o güzel isimler ise ilmelyakîn derecesinde yüce sıfatlara

- ve o yüce sıfatlar ise aynelyakîn ile şuûnât-ı Zâtiye'ye

- ve o şuûnat ise ilmelyakîn, aynelyakîn ve hakkalyakîn derecesinde O Zât'ın celâl ve cemâl ve kemâlindeki vahdaniyetine şahitlik eder.

Zât-ı Vâcib'ül-Vücûd olan Allah'ın geçen bu şehadetine:

"Allah, melekler ve adalette sebat eden ilim sahipleri de şahitlik etmiştir ki O'ndan başka ilâh yoktur. (Evet) mutlak güç ve hikmet sahibi Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Şüphesiz Allah katında hak din İslâm'dır..." (Âl-i İmrân Sûresi, 3:18-19.) mealindeki âyet-i kerime şahittir.

20. Mertebe (Bu, tevhid delilleridir)[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺍﻟْﻮَﺍﺣِﺪُ ﺍﻟْﺎَﺣَﺪُ ﺫُﻭ ﺍﻟْﻜِﺒْﺮِﻳَﺎﺀِ ﻭَ ﺍﻟْﻌَﻈَﻤَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻨَﺎﻓِﻴَﺘَﻴْﻦِ ﻟﻠِﺸِّﺮْﻛَﺔِ ﺑِﺎﻟﻀَّﺮُﻭﺭَﺓِ ٭

Şirk ve ortaklığı zorunlu olarak reddeden kibriyâ ve azamet sıfatlarının sahibi olan Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

O, birliği bütün kâinatı kuşatmış olan Vâhid ve her bir varlıkta birliği müşahede edilen Ehad'dir.

21. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺫُﻭ ﺍﻟْﺎَﻣِﺮِﻳَّﺔِ ﺍﻟْﻌَﺎﻣَّﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺤَﺎﻛِﻤِﻴَّﺔِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﺍﻟْﻤَﺎﻧِﻌَﺘَﻴْﻦِ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺸِّﺮْﻛَﺔِ ﺑِﺎﻟْﺒَﺪَﺍﻫَﺔِ ٭

Çok açık bir tarzda şirk ve ortaklığa mâni olan "umumî âmiriyet ve sınırsız hâkimiyet'in sahibi olan Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

22. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺫُﻭ ﺍﻟﺮُّﺑُﻮﺑِﻴَّﺔِ ﺍﻟﺸَّﺎﻣِﻠَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺎُﻟُﻮﻫِﻴَّﺔِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﺍﻟْﻤُﺴْﺘَﻠْﺰِﻣَﺘَﻴْﻦِ ﻟِﻠْﻮَﺣْﺪَﺓِ ٭ ﺑِﺴِﺮِّ ﺗَﻮَﻗُّﻒِ ﻏَﺎﻳَﺎﺗِﻬِﻤَﺎ ﻭَ ﻛَﻤَﺎﻟَﺎﺗِﻬِﻤَﺎ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺍﻧِﻴَّﺔِ ٭

Zorunlu olarak birliği lüzumlu kılan, her şeyi kuşatan şümullü rububiyet ve mutlak ulûhiyet'in sahibi olan Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

Zira mutlak ulûhiyet ve rububiyet'in kemâlât ve gayelerinin gerçekleşmesi vahdaniyete bağlıdır.

23. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺫُﻭ ﺍﻟْﻔَﺘَّﺎﺣِﻴَّﺔِ ﺍﻟْﻤُﺘَﻤَﺎﺛِﻠَﺔِ ﺍﻟْﻌَﺎﻣَّﺔِ ﺍﻟْﻤُﻜَﻤَّﻠَﺔِ ﻭَ ﺫُﻭ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﺎﻧِﻴَّﺔِ ﺍﻟْﻮَﺍﺳِﻌَﺔِ ﺍﻟْﻤُﺘَﺸَﺎﺑِﻬَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻨْﺘَﻄَﻤَﺔِ ﺍﻟﺪَّﺍﻟَّﺘَﻴْﻦِ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍﻟْﺎِﺣَﺎﻃَﺔِ ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍﻟﺘَّﻤَﺎﺛُﻞِ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ﺑِﺎﻟﻀَﺮُﻭﺭَﺓِ ٭

Her tarafta mükemmel, muntazam ve birbirine benzer şekillerde tecellî eden umumî fettâhiyet ve geniş rahmâniyetin sahibi olan Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

Çünkü "temâsül ve ihata" sırrıyla, bir şeyin aynı ve benzerinin her tarafta aynı anda bulunması zaruri olarak vahdeti gerektirir.

24. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺫُﻭ ﺍﻟْﺎِﺩَﺍﺭَﺓِ ﺍﻟْﻤُﺤِﻴﻄَﺔِ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺬَّﺭَّﺍﺕِ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟﺴَّﻴَّﺎﺭَﺍﺕِ ﺍﻟْﻤُﻨْﺘَﻈَﻤَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻋِﺎﺷَﺔِ ﺍﻟﺸَّﺎﻣِﻠَﺔِ ﻟِﻜُﻞِّ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ ﺍﻟْﻤُﻘَﻨَّﻨَﺔِ ﺍﻟﺸَّﺎﻫِﺪَﺗَﻴْﻦِ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍﻟْﺎِﺣَﺎﻃَﺔِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﺪَﺍﺧُﻞِ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺍﻧِﻴَّﺔِ ﺑِﺎﻟْﺒَﺪَﺍﻫَﺔِ ٭

Apaçık bir tarzda vahdaniyeti gösteren ihata ve tedahül sırrıyla, atomlardan gezegenlere kadar her şeyi kuşatan muntazam bir idarenin sahibi ve birbiriyle karışık ve iç içe bulunan bütün canlıları belli ölçü ve kanunlara bağlı olarak rızıklandıran bir iaşe-i şâmilenin sahibi olan Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

25. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺫُﻭ ﺍﻟْﺎَﺳْﻤَﺎﺀِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﻓْﻌَﺎﻝِ ﺍﻟْﻤُﺤِﻴﻄَﺔِ ٭ ﻭَ ﺻَﺎﻧِﻊُ ﺍﻟْﻌَﻨَﺎﺻِﺮِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﻧْﻮَﺍﻉِ ﺍﻟْﻤُﺴْﺘَﻮْﻟِﻴَﺔِ ﺍﻟﺸَّﺎﻫِﺪَﺓِ ﺑِﺎِﺣَﺎﻃَﺘِﻬَﺎ ﻭَ ﺍِﺳْﺘِﻴﻠَﺎﺋِﻬَﺎ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ٭

Her şeyi kuşatan fiil ve isimlerin sahibi ve her tarafa dağılıp istilâ etmekle vahdeti gösteren bütün unsurların ve türlerin yaratıcısı olan Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

26. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﻣُﻮﺟِﺪُ ﺍﻟْﺎَﺷْﻴَﺎﺀِ ﺑِﺎﻟْﻜَﺜْﺮَﺓِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ٭ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴُّﺮْﻋَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ٭ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴُّﻬُﻮﻟَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺖِ ٭ ﻣَﻊَ ﺍﻟْﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻖِ ٭ ﻭَ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﺣُﺴْﻦِ ﺍﻟﺼَّﻨْﻌَﺔِ ﻭَ ﻏُﻠُﻮِّ ﺍﻟْﻘِﻴْﻤَﺔِ ﺍﻟﺪَّﺍﻟَّﺔِ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻜَﻴْﻔِﻴَّﺔُ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ﺑِﺎﻟﻀَّﺮُﻭﺭَﺓِ ٭

ﻧَﻌَﻢْ ﻓَﺎﻧْﻈُﺮْ ﺍِﻟَﻰ ﺍَﺛَﺎﺭِﻩِ ﺍﻟْﻤُﺘَّﺴِﻘَﺔِ ﻋَﻠَﻰ ﻭَﺟْﻪِ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽِ ﻛَﻴْﻒَ ﺗَﺮَﻯ ﻛَﺎﻟْﻔَﻠَﻖِ ﺳَﺨَﺎﻭَﺓً ﻣُﻄْﻠَﻘَﺔً ﻣَﻊَ ﺍِﻧْﺘِﻈَﺎﻡٍ ﻣُﻄْﻠَﻖٍ ﻓِﻰ ﺳُﺮْﻋَﺔٍ ﻣُﻄْﻠَﻘَﺔٍ ٭ ﻣَﻊَ ﺍِﺗِّﺰَﺍﻥٍ ﻣُﻄْﻠَﻖٍ ﻓِﻰ ﺳُﻬُﻮﻟَﺔٍ ﻣُﻄْﻠَﻘَﺔٍ ٭ ﻣَﻊَ ﺍِﺗِّﻘَﺎﻥٍ ﻣُﻄْﻠَﻖٍ ﻓِﻰ ﻛَﺜْﺮَﺓٍ ﻣُﻄْﻠَﻘَﺔٍ ٭ ﻣَﻊَ ﻛَﻤَﺎﻝٍ ﻣُﻄْﻠَﻖٍ ﻓِﻰ ﻭُﺳْﻌَﺔٍ ﻣُﻄْﻠَﻘَﺔٍ ٭ ﻣَﻊَ ﺣُﺴْﻦِ ﺻُﻨْﻊٍ ﻣُﻄْﻠَﻖٍ ﻓِﻰ ﺑُﻌْﺪَﺓٍ ﻣُﻄْﻠَﻘَﺔٍ ٭ ﻣَﻊَ ﺍِﺗِّﻔَﺎﻕٍ ﻣُﻄْﻠَﻖٍ ﻓِﻰ ﺗَﻮَﺍﻓُﻘَﺎﺕٍ ﻣُﻄْﻠَﻘَﺔٍ ٭ ﻣَﻊَ ﺗَﻤَﺎﻳُﺰِ ﻣُﻄْﻠَﻖٍ ﻓِﻰ ﺧِﻠْﻄَﺔٍ ﻣُﻄْﻠَﻘَﺔٍ ٭ ﻣَﻊَ ﺍِﻣْﺘِﻴَﺎﺯٍ ﻣُﻄْﻠَﻖٍ ﻓِﻰ ﻣَﺒْﺬُﻭﻟِﻴَّﺔٍ ﻣُﻄْﻠَﻘَﺔٍ ﻣَﻊَ ﻏُﻠُﻮِّ ﺍﻟْﻘِﻴْﻤَﺔِ ٭ ﻓَﻬَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻜَﻴْﻔِﻴَّﺔُ ﺍﻟْﻤَﺸْﻬُﻮﺩَﺓُ ﻟﺸَﺎﻫِﺪَﺓٌ ﻟِﻠْﻌَﺎﻗِﻞِ ﺍﻟْﻤُﺤَﻘَّﻖِ ﻭَ ﻣُﺠْﺒِﺮَﺓٌ ﻟِﻠْﺎَﺣْﻤَﻖِ ﺍﻟْﻤُﻨَﺎﻓِﻖِ ﻋَﻠَﻰ ﻗَﺒُﻮﻝِ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ﻭَ ﺍﻟﺼَّﻨْﻌَﺔِ ﻟِﻠْﺤَﻖِّ ﺫِﻯ ﺍﻟْﻘُﺪْﺭَﺓِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﻭَ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻖُ ٭ ﺍِﺫْ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ﺳُﻬُﻮﻟَﺔٌ ﻣُﻄْﻠَﻘَﺔٌ ﺍِﻟَﻰ ﺩَﺭَﺟَﺔِ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺏِ ﻭَﺍﻟﻠُّﺰُﻭﻡِ ٭ ﻭَ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻜَﺜْﺮَﺓِ ﺻُﻌُﻮﺑَﺔٌ ﻣُﻨْﻐَﻠِﻘَﺔٌ ﺍِﻟَﻰ ﺩَﺭَﺟَﺔِ ﺍﻟْﺎِﻣْﺘِﻨَﺎﻉِ ٭

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

Çünkü O,

- varlıkları mutlak bir çoklukla birlikte mutlak bir intizam içinde,

- mutlak bir sür'atle birlikte mükemmel bir san'at güzelliğiyle,

- ve mutlak bir kolaylıkla birlikte yüksek bir kıymette var eden Yaratıcı'dır.

İşte bu keyfiyet, zorunlu olarak birliği gösterir.

Evet, şimdi O'nun yeryüzündeki muntazam eserlerinin tamamına birden bak!

Nasıl gün gibi aşikâr bir şekilde;

- sınırsız bir cömertlikle beraber mutlak bir düzenlilik,

- sonsuz bir sür'atle beraber sonsuz bir ölçü ve ahenk,

- sonsuz bir kolaylıkla beraber sonsuz bir san'at ve kusursuzluk,

- sonsuz bir çoklukla birlikte sonsuz bir mükemmellik,

- sınırsız bir genişlikle beraber sınırsız bir san'at güzelliği

- sonsuz bir uzaklıkla beraber sonsuz bir uyumluluk,

- sonsuz bir uyum ve benzeşmeyle birlikte mutlak bir seçkinlik,

- mutlak bir karışıklıkla beraber mutlak bir ayırım,

- ve sonsuz bir bollukla beraber sonsuz bir kıymetlilik göreceksin.

İşte gözle görünen bu keyfiyet, akıl sahibi ehl-i tahkik için bir delil olduğu gibi, ahmak bir münafığı dahi, sınırsız kudret sahibi olan ve sonsuz ilmiyle her şeyi bilen bir Alîm-i Mutlak'ın birlik ve san'at eseri olduğunu göstererek, hakkı kabul etmek zorunda bırakır. O halde vahdet ve birlikte lüzum ve zorunluluk derecesinde sonsuz bir kolaylık; çokluk ve şirkte ise içinden çıkılması imkânsız bir zorluk vardır.

27. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺍﻟْﻮَﺍﺣِﺪُ ﺍﻟْﺎَﺣَﺪُ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺗَﺰَﺍﺣَﻤَﺖْ ﺧَﻮَﺍﺗِﻢُ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻪِ ﻋَﻠَﻰ ﻛُﻞِّ ﻣَﻜْﺘُﻮﺏٍ ﻣِﻦْ ﻣَﻜْﺘُﻮﺑَﺎﺗِﻪِ ﻓِﻰ ﻛُﻞِّ ﺻَﻔْﺤَﺔٍ ﻣِﻦْ ﺻَﻔْﺤَﺎﺕِ ﻣَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺗِﻪِ ٭ ﺣَﺘَّﻰ ﻛَﺎَﻥَّ ﻛُﻞَّ ﺯُﻫْﺮَﺓٍ ﻭَ ﺛَﻤَﺮَﺓٍ ﻭَ ﻛُﻞَّ ﻧَﺒَﺎﺕٍ ﻭَ ﺷَﺠَﺮٍ ٭ ﺑَﻞْ ﻛُﻞُّ ﺣَﻴْﻮَﺍﻥٍ ﻭَ ﺣَﺠَﺮٍ ٭ ﻓِﻰ ﻛُﻞِّ ﻭَﺍﺩٍ ﻭَ ﺟَﺒَﻞٍ ٭ ﻭَ ﻛُﻞِّ ﺑَﺎﺩٍ ﻭَ ﻗَﻔَﺮٍ ٭ ﺧَﺎﺗَﻢٌ ﺑَﻴِّﻦُ ﺍﻟﻨَّﻘْﺶِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺛَﺮِ ٭ ﻳُﻈْﻬِﺮُ ﻟِﺪِﻗَّﺔِ ﺍﻟﻨَّﻈَﺮِ ٭ ﺑِﺎَﻥَّ ﺫَﺍ ﺫَﺍﻙَ ﺍﻟْﺎَﺛَﺮِ ٭ ﻫُﻮَ ﺻَﺎﻧِﻊُ ﻧَﻮْﻋِﻪِ ﻭَ ﺟِﻨْﺴِﻪِ ٭ ﻓَﻬُﻮَ ﻛَﺎﺗِﺐُ ﺫَﺍﻙَ ﺍﻟْﻤَﻜَﺎﻥِ ﺑِﺎﻟْﻌِﺒَﺮِ ٭ ﻓَﻬُﻮَ ﻛَﺎﺗِﺐُ ﺻَﺤَﺎﺋِﻒِ ﺍﻟْﺒَﺮِّ ﻭَ ﺍﻟْﺒَﺤْﺮِ ﺑِﻤِﺪَﺍﺩِ ﺍﻟﻨَّﺒَﺎﺗَﺎﺕِ ﻭَ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ ﻭَ ﺍﻟﺸَّﺠَﺮِ ٭ ﻓَﻬُﻮَ ﻧَﻘَّﺎﺵُ ﺻُﺤُﻒِ ﺍﻟﺴَّﻤَﺎﻭَﺍﺕِ ﺑِﻤِﺪَﺍﺩِ ﺍﻟﻨُّﺠُﻮﻡِ ﻭَ ﺑِﻤُﺮَﺻَّﻌَﺎﺕِ ﺍﻟﺴَّﻴَّﺎﺭَﺍﺕِ ﻭَﺍﻟﺸَّﻤْﺲِ ﻭَ ﺍﻟْﻘَﻤَﺮِ ٭

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

O, birliği bütün kâinatı kuşatan ve her bir varlıkta birliği müşahede edilen Vâhid-i Ehad'dir.

Zira O'nun birlik mühürleri, varlık mektuplarından her bir mektup üzerinde ve varlık sayfalarından her bir sayfa üzerinde öylesine çoktur ki, sanki her bir dağ ve vadide ve her bir sahra ve susuz çölde bulunan her bir çiçek ve meyve, her bir bitki ve ağaç belki her bir hayvan ve taş, bir eser ve nakşı gösteren mühürdür.

Dikkatli nazarlara ibretle gösterir ki, o eserin hemcinsini ve türünü yapan san'atkâr ve Sani'i kim ise, o mektubun üzerine yazıldığı şu yerin Kâtibi de O'dur.

Ve deniz ve yeryüzü sayfalarını; ağaç, canlılar ve bitkilerin mürekkebiyle yazan Kâtip kim ise, semâvat sayfalarını; ay ve güneşin, süslü ve yaldızlı gezegenler ve yıldızların mürekkebiyle yazan Nakkaş da Odur.

28. Mertebe (Bu gelen, Risâlet-i Muhammediye burhânlarıdır)[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﻭَﺣْﺪَﻩُ ﻟَﺎ ﺷَﺮِﻳﻚَ ﻟَﻪُ ٭ (ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ) ﺍﻟْﻮَﺍﺟِﺐُ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺩِ ﺍﻟْﻮَﺍﺣَﺪُ ﺍﻟْﺎَﺣَﺪُ ٭ (ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ ﺍﻟْﻤَﻠِﻚُ ﺍﻟْﺤَﻖُّ ﺍﻟْﻤُﺒِﻴﻦُ ﻣُﺤَﻤَّﺪٌ ﺭَﺳُﻮﻝُ ﺍﻟﻠﻪِ ﺻَﺎﺩِﻕُ ﺍﻟْﻮَﻋْﺪِﺍﻟْﺎَﻣِﻴﻦُ) ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﻇُﻬُﻮﺭِﻩِ ﺩَﻓْﻌَﺔً ﻣَﻊَ ﺍُﻣِّﻴَّﺘِﻪِ ﺑِﺎَﻛْﻤَﻞِ ﺩِﻳﻦٍ ﻭَ ﺷَﺮِﻳﻌَﺔٍ ٭ ﻭَ ﺑِﺎَﻗْﻮَﻯ ﺍِﻳﻤَﺎﻥٍ ﻭَ ﻋِﺒَﺎﺩَﺓٍ ٭ ﻭَ ﺑِﺎَﻋْﻠَﻰ ﺩَﻋَﻮَﺍﺕٍ ﻭَ ﺩَﻋْﻮَﺓٍ ٭ ﻭَ ﺑِﺎَﻋَﻢِّ ﺗَﺒْﻠِﻴﻎٍ ﻭَ ﺍَﺗَﻢِّ ﻣَﺘَﺎﻧَﺔٍ ﺧَﺎﺭِﻗَﺎﺕٍ ﻣُﺜْﻤِﺮَﺍﺕٍ ﻟَﺎ ﻣِﺜْﻞَ ﻟَﻬَﺎ ﺗَﺪُﻝُّ ﻋَﻠَﻰ ﻏَﺎﻳَﺔِ ﺟِﺪِّﻳَّﺘِﻪِ ﻭَ ﺍﻋْﺘِﻤَﺎﺩِﻩِ ٭ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﻏَﺎﻳَﺔِ ﻭُﺛُﻮﻗِﻪِ ﻭَ ﺍﻃْﻤِﺌْﻨَﺎﻧِﻪِ ٭ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﺻِﺪْﻗِﻪِ ﻭَ ﺣَﻘَّﺎﻧِﻴَّﺘِﻪِ ٭

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O birdir, hiçbir ortağı yoktur.

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, varlığı zorunlu olan Vâcibü'l-Vücûd, birliği bütün kâinatı kuşatmış olan Vâhid, her bir varlıkta birliği müşahede edilen Ehad'dir.

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, Melik'tir, Hak'tır, Mübîn'dir. Muhammed (a.s.m.) de Allah'ın resulüdür ve vaadine sâdık ve emin olan Sâdıku'l-Va'di'l-Emîn'dir.

Zira o, ümmî olmakla birlikte, en mükemmel bir din ve şeriatla ve en güçlü bir iman ve ibadetle ve en ulvî dualar ve davetle ve en umûmî bir tebliğ ve en sağlam bir metanetle ve eşi ve benzeri olmayan sonuçlar ve harikalarla, birden ortaya çıkması, onun (a.s.m.) nihayet derecede ciddiyet ve kararlılığına ve sonsuz bir güven ve huzur içinde bulunuşuna ve mükemmel olan sıdk ve hakkaniyetine şahitlik eder.

29. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ ﺍﻟْﻤَﻠِﻚُ ﺍﻟْﺤَﻖُّ ﺍﻟْﻤُﺒِﻴﻦُ ﻣُﺤَﻤَّﺪٌ ﺭَﺳُﻮﻝُ ﺍﻟﻠﻪِ ﺻَﺎﺩِﻕُ ﺍﻟْﻮَﻋْﺪِﺍﻟْﺎَﻣِﻴﻦُ) ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺍَﻟَﺎﻑِ ﺍﻟْﻤُﻌْﺠِﺰَﺍﺕِ ﺍﻟْﻤُﺤَﻤَّﺪِﻳَّﺔِ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﻜَﻤَﺎﻟَﺎﺕِ ﺍﻟْﺎَﺣْﻤَﺪِﻳَّﺔِ ٭ ﻭَ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﻣَﺎ ﻟَﺎ ﻳُﺤَﺪُّ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﺤَﻘَﺎﺋِﻖِ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻧِﻴَّﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺒَﺮَﺍﻫِﻴﻦِ ﺍﻟْﻔُﺮْﻗَﺎﻧِﻴَّﺔِ ٭ ﻭَ ﻣَﻦْ ﺍِﺷَﺎﺭَﺍﺕِ ﺍﻟْﺤَﻘَﺎﺋِﻖِ ﺍﻟْﺠَﻮْﺷَﻨِﻴَّﺔِ ٭ ﻭَﻣَﻦْ ﺩَﻟَﺎﺋِﻞِ ﺍﻟﺮَّﺳَﺎﺋِﻞِ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِﻳَّﺔِ ٭ ﻭَ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﻣِﺌَﺎﺕِ ﺍﻟْﺎِﺭْﻫَﺎﺻَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺒَﺸِّﺮَﺍﺕِ ﺍﻟْﻤُﺘَﻮَﺍﺗِﺮَﺍﺕِ ﺍﻟْﻤَﺎﺿِﻴَّﺔِ ٭ ﻭَ ﺍَﻟَﺎﻑِ ﺍﻟْﺤَﺎﺩِﺛَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤَﺸْﻬُﻮﺩَﺍﺕِ ﺍﻟْﻤُﺼَﺪِّﻗَﺎﺕِ ﺍﻟْﺎِﺳْﺘِﻘْﺒَﺎﻟِﻴَّﺔِ٭

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, Melik'tir, Hak'tır, Mübîn'dir. Muhammed (a.s.m.) de Allah'ın resulüdür ve vaadine sâdık ve emin olan Sâdıku'l-Va'di'l-Emîn'dir.

Zira nübüvvetini gösteren binler mu'cizeleriyle ve velayetini gösteren fazilet, yüksek ahlâk ve üstün hasletleriyle; hak ile batılı, doğru ile yanlışı birbirinden ayırıp beyan eden sayısız hakikat ve burhanlarıyla Kur'ân, işaretlerinin kudsiyetiyle Cevşen, güçlü ve sarsılmaz delilleriyle Risale-i Nur; peygamberliğini müjdeleyen ve birçok insan topluluğu tarafından nakledilen tevatür kuvvetindeki irhasat denilen yüzlerce hadisesiyle mazi, gelecekte olacağını haber verdiği ve vefatından sonra da aynen ortaya çıkan binlerce hâdiseleriyle istikbal, O'na (a.s.m.) şahitlik eder.

30. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ ﺍﻟْﻤَﻠِﻚُ ﺍﻟْﺤَﻖُّ ﺍﻟْﻤُﺒِﻴﻦُ ﻣُﺤَﻤَّﺪٌ ﺭَﺳُﻮﻝُ ﺍﻟﻠﻪِ ﺻَﺎﺩِﻕُ ﺍﻟْﻮَﻋْﺪِﺍﻟْﺎَﻣِﻴﻦُ) ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﻗُﻮَّﺓِ ﻳَﻘِﻴﻨِﻴَّﺎﺕِ ﺍَﻟِﻪِ ﺍﻟْﺎَﻃْﻬَﺎﺭِ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﻤَﻘَﺎﻣَﺎﺕِ ﻭَ ﺍﻟْﻜَﺸْﻔِﻴَّﺎﺕِ ﻭَﺍﻟْﺎَﻧْﻮَﺍﺭِ ﺑِﺎﻟﺘَّﺼْﺪِﻳﻖِ ﻟَﻪُ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻳﻘَﺎﻥِ ﺑِﺪَﺭَﺟَﺎﺕِ ﺣَﻖِّ ﺍﻟْﻴَﻘِﻴﻦِ ٭ ﻭَﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﺍِﻳﻤَﺎﻥِ ﺍَﺻْﺤَﺎﺑِﻪِ ﺍﻟْﺎَﺧْﻴَﺎﺭِ ﺫَﻭِﻯ ﻗُﻮَّﺓِ ﺍﻟْﺒَﺼَﺎﺋِﺮِ ﻭَ ﻧُﻔُﻮﺫِ ﺍﻟْﺎَﻧْﻈَﺎﺭِ ﻭَ ﺍِﺳْﺘِﻘَﺎﻣَﺔِ ﺍﻟْﺎَﻓْﻜَﺎﺭِ ﺑِﺎﻟﺘَّﺼْﺪِﻳﻖِ ﻟَﻪُ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﻓِﻰ ﺩَﺭَﺟَﺎﺕِ ﻋَﻴْﻦِ ﺍﻟْﻴَﻘِﻴﻦِ ٭ ﻭَ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﻗُﻮَّﺓِ ﺗَﺤْﻘِﻴﻘَﺎﺕِ ﺍﻟْﺎَﺻْﻔِﻴَﺎﺀِ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺒَﺮَﺍﻫِﻴﻦِ ﺍﻟْﻘَﺎﻃِﻌَﺔِ ﻭَ ﺗَﺪْﻗِﻴﻘَﺎﺕِ ﺍﻟْﺎَﻧْﻈَﺎﺭِ ﺑِﺎﻟﺘَّﺼْﺪِﻳﻖِ ﻟَﻪُ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻋْﺘِﻘَﺎﺩِ ﻓِﻰ ﺩَﺭَﺟَﺎﺕِ ﻋِﻠْﻢِ ﺍﻟْﻴَﻘِﻴﻦِ ٭ ﻭَ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺗَﻄَﺎﺑُﻖِ ﻛَﺸْﻔِﻴَّﺎﺕِ ﺍﻟْﺎَﻗْﻄَﺎﺏِ ﻋَﻠَﻰ ﺭِﺳَﺎﻟَﺘِﻪِ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﻤَﺮَﺍﺗِﺐِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺳْﺮَﺍﺭِ ﺑِﺪَﺭَﺟَﺎﺕِ ﺍﻟْﻜَﺸْﻔِﻴَّﺎﺕِ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﺸَﺎﻫَﺪَﺍﺕِ ﺑِﺎﻟﺘَّﺤْﻘِﻴﻘِﻴﻦِ ﻭَ ﺍﻟْﻴَﻘِﻴﻦِ ٭ ﻭَ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺗَﻮَﺍﺗُﺮِ ﺗَﺼْﺪِﻳﻘَﺎﺕِ ﺍﻟْﺎَﻧْﺒِﻴَﺎﺀِ ﻟَﻪُ ﻓِﻰ ﺍﻟﺼُّﺤُﻒِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺧْﺒَﺎﺭِ ٭ ﻭَ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺑَﺸَﺎﺭَﺍﺕِ ﺍﻟﺮُّﺳُﻞِ ﺑِﺮِﺳَﺎﻟَﺘِﻪِ ﺑِﺎﻟْﻤُﺸَﺎﻫَﺪَﺓِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻜُﺘُﺐِ ﺫَﺍﺕِ ﺍﻟْﺎَﻧْﻮَﺍﺭِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺎَﺯْﻣِﻨَﺔِ ﺍﻟﺴَّﺎﻟِﻔِﻴﻦَ ٭ ﻭَ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺗَﻮَﺍﺗُﺮِ ﺑَﺸَﺎﺭَﺍﺕِ ﺍﻟْﻜَﻮَﺍﻫِﻦِ ﻭَ ﺍﻟْﻬَﻮَﺍﺗِﻒِ ﻭَ ﺍﻟْﻌُﺮَﻓَﺎﺀِ ﺍﻟﺴَّﺎﺑِﻘِﻴﻦَ ٭

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, Melik'tir, Hak'tır, Mübîn'dir. Muhammed (a.s.m.) de Allah'ın resulüdür ve vaadine sâdık ve emin olan Sâdıku'l-Va'di'l-Emîn'dir.

Zira,

- hakkalyakîn derecelerindeki iman ve yakînleriyle onu (a.s.m.) tasdik eden manevî makam ve keşif sahibi nuranî Ehl-i Beyti,

- ve aynelyakîn derecelerinde, mükemmel bir imanla onu tasdik eden basiret ve fikrî istikamet sahibi seçkin Sahâbeleri,

- ilmelyakîn derecelerinde, kuvvetli tahkikat ve ince tetkikleriyle onu (a.s.m.) tasdik edip itikat eden kat'î burhan sahibi Asfiya,

- mânâ âlemlerinde tahkik ve yakîn derecelerindeki yaptıkları gözlem ve keşifleriyle, onun (a.s.m.) peygamberliğinde ittifak eden manevî makam ve mertebe sahibi Aktab,

- semavi suhuf ve haberlerde onu (a.s.m.) tevatürle tasdik eden geçmiş Peygamberler,

- önceki zamanlardaki semavî nurlu kitaplarda açıkça görülen, onun (a.s.m.) peygamberliğine dair diğer peygamberlerin müjdeleri,

- ve geçmiş asırlardaki kâhinlerin, hâtiflerin ve âriflerin tevatürle verdikleri müjdeler ona (a.s.m.) şahitlik eder.

31. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ ﺍﻟْﻤَﻠِﻚُ ﺍﻟْﺤَﻖُّ ﺍﻟْﻤُﺒِﻴﻦُ ﻣُﺤَﻤَّﺪٌ ﺭَﺳُﻮﻝُ ﺍﻟﻠﻪِ ﺻَﺎﺩِﻕُ ﺍﻟْﻮَﻋْﺪِﺍﻟْﺎَﻣِﻴﻦُ) ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﺑِﺤَﻘَﺎﺋِﻘِﻬَﺎ ﻭَ ﻏَﺎﻳَﺎﺗِﻬَﺎ ﻋَﻠَﻰ ﺭِﺳَﺎﻟَﺘِﻪِ ﺑِﺴِﺮِّ ﺗَﻮَﻗُّﻒِ ﺣُﺼُﻮﻝِ ﻏَﺎﻳَﺎﺕِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ٭ ﻭَ ﺗَﻮَﻗُّﻒِ ﻇُﻬُﻮﺭِ ﺍﻟْﻤَﻘَﺎﺻِﺪِ ﺍﻟْﺎِﻟَﻬِﻴَّﺔِ ﻣِﻨْﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﺗَﻮَﻗُّﻒِ ﺗَﻘَﺮُّﺭِ ﻗِﻴْﻤَﺘِﻬَﺎ ﻭَ ﻭَﻇَﺎﺋِﻔِﻪَ ٭ ﻭَ ﺗَﻮَﺍﻗُّﻒِ ﺗَﺒَﺎﺭُﺯِ ﺣُﺴْﻨِﻬَﺎ ﻭَ ﻛَﻤَﺎﻟَﺎﺗِﻬَﺎ ٭ ﺑَﻞْ ﻭَﺗَﻮَﻗُّﻒِ ﺗَﺤَﻘُّﻖِ ﺣِﻜَﻤِﻬَﺎ ﻭَ ﺣَﻘَﺌِﻘِﻬَﺎ ﻋَﻠَﻰ ﺳِﺮِّ ﺍﻟﺮِّﺳَﺎﻟَﺔِ ﺍﻟْﺒَﺸَﺮِﻳَّﺔِ ٭ ﻟَﺎﺳِﻴَّﻤَﺎ ﺍﻟﺮِّﺳَﺎﻟَﺔِ ﺍﻟْﻤُﺤَﻤَّﺪِﻳَّﺔِ ٭ ﺍِﺫْ ﻫِﻰَ ﺍﻟْﻜَﺎﺷِﻔَﺔُ ﺍﻟْﻤُﻈْﻬِﺮَﺓُ ﺍﻟْﻤَﺪَﺍﺭُ ﺍﻟْﺎَﺗَﻢُّ ﻟَﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﻟَﻮْﻟَﺎ ﺍﻟﺮِّﺳَﺎﻟَﺔُ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻧِﻴَّﺔُ ﻟَﺎﺳِﻴَّﻤَﺎ ﺍﻟﺮِّﺳَﺎﻟَﺔُ ﺍﻟْﻤُﺤَﻤَّﺪِﻳَّﺔُ ﻟَﺼَﺎﺭَﺕْ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤُﻜَﻤَّﻠَﺔُ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﻤَﻌَﺎﻧِﻰ ﺍﻟﺴَّﺮْﻣَﺪِﻳَّﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺤَﻘَﺎﺋِﻖِ ﺍﻟﺮَّﺍﺳِﺨَﺔِ ﻫَﺒَﺎﺀً ﻣَﻨْﺜُﻮﺭًﺍ ﻣُﺘَﻄَﺎﻳِﺮَﺓَ ﺍﻟْﻤَﻌَﺎﻧِﻰ ﻭَ ﻣُﺘَﺴَﺎﻗِﻄَﺔَ ﺍﻟْﻜَﻤَﺎﻟَﺎﺕِ ﻭَ ﻫُﻮَ ﻣُﺤَﺎﻝٌ ﻣِﻦْ ﻭُﺟُﻮﻩٍ ﻭَ ﺟِﻬَﺎﺕٍ ٭

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, Melik'tir, Hak'tır, Mübîn'dir. Muhammed (a.s.m.) de Allah'ın resulüdür ve vaadine sâdık ve emin olan Sâdıku'l-Va'di'l-Emîn'dir.

Zira, onun (a.s.m.) peygamberliğine şahitlik eden kâinatın yaratılışındaki hakikat ve gayelerin ve o hakikat ve gayelerdeki ilâhî maksatların bilinip açığa çıkması ve bu maksatların kıymetini bularak vazifelerini ifa etmesi, güzellik ve mükemmelliklerinin ortaya çıkması ve ilâhî maksatlardaki -Rabbânî hikmet ve hakikatlerin gerçekleşmesi; ancak insanlık içinde gelecek bir peygamberliğe ve özellikle Muhammed'in (a.s.m.) peygamberliğine bağlıdır. Çünkü söz konusu hakikatleri keşfedip ortaya çıkartacak ve bu gayeleri gerçekleştirecek en mükemmel vesile peygamberliktir. Onun için, eğer insanlar arasında peygamberlik ve özellikle Muhammed'in (a.s.m.) peygamberliği olmasaydı, ebedî mânâları ve sarsılmaz hakikatleri taşıyan şu mükemmel kâinat kitabı boşa gidecek, mânâsız kalacak ve mükemmelliği hiçe inecekti. Bu ise pek çok yönden muhal ve imkânsızdır.

32. Mertebe[değiştir]

(ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍﻟﻠﻪُ ﺍﻟْﻤَﻠِﻚُ ﺍﻟْﺤَﻖُّ ﺍﻟْﻤُﺒِﻴﻦُ ﻣُﺤَﻤَّﺪٌ ﺭَﺳُﻮﻝُ ﺍﻟﻠﻪِ ﺻَﺎﺩِﻕُ ﺍﻟْﻮَﻋْﺪِﺍﻟْﺎَﻣِﻴﻦُ) ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺻَﺎﺣِﺐِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻭَ ﺧَﻠَّﺎﻗِﻬَﺎ ﻭَ ﻣُﺪَﺑِّﺮِﻫَﺎ ﻭَ ﻣُﺘَﺼَﺮِّﻓِﻬَﺎ ﺑِﺎَﻓْﻌَﺎﻟِﻪِ ﻭَ ﺍِﺟْﺮَﺍﺍَﺗِﻪِ ﻋَﻠَﻰ ﺭِﺳَﺎﻟَﺘِﻪِ (ﺍَﻯْ ﺑِﺎِﻧْﺰَﺍﻝِ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥِ ﺍﻟْﻤُﻌْﺠِﺰِ ﺍﻟْﺒَﻴَﺎﻥِ ﻋَﻠَﻴْﻪِ) ٭ ﻭَ ﺑِﺎِﻇْﻬَﺎﺭِ ﺍَﻧْﻮَﺍﻉِ ﺍﻟْﻤُﻌْﺠِﺰَﺍﺕِ ﺍﻟْﺒَﺎﻫِﺮَﺍﺕِ ﻋَﻠَﻰ ﻳَﺪَﻳْﻪِ ٭ ﻭَ ﺑِﺘَﻮْﻓِﻴﻘِﻪِ ﻭَ ﺣِﻤَﺎﻳَﺘِﻪِ ﻓِﻰ ﻛُﻞِّ ﺣَﺎﻟَﺎﺗِﻪِ ٭ ﻭَ ﺑِﺎِﺩَﺍﻣَﺔِ ﺩِﻳﻨِﻪِ ﻭَ ﺍِﻋْﻠَﺎﺋِﻪِ ﺑِﻜُﻞِّ ﺣَﻘَﺎﺋِﻘِﻪِ ٭ ﻭَ ﺑِﺎِﻋِﻠْﺎَﺀِ ﻣَﻘَﺎﻡِ ﺣُﺮْﻣَﺘِﻪِ ﻭَ ﺷَﺮَﻓِﻪِ ﻭَ ﺍِﻛْﺮَﺍﻣِﻪِ ﻋَﻠَﻰ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﻣَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺗِﻪِ ﺑِﺎﻟْﻤُﺸَﺎﻫَﺪَﺓِ ﻭَ ﺍﻟْﻌَﻴَﺎﻥِ ٭ ﻭَ ﺑِﺠَﻌْﻞِ ﺭِﺳَﺎﻟَﺘِﻪِ ﺷَﻤْﺴًﺎ ﻣَﻌْﻨَﻮِﻳَّﺔً ﻟِﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺗِﻪِ ٭ ﻭَ ﺑِﺠَﻌْﻞِ ﺩِﻳﻨِﻪِ ﻓِﻬْﺮِﺳْﺘَﺔَ ﻛَﻤَﺎﻟَﺎﺕِ ﻣَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺗِﻪِ ﻭَ ﻋِﺒَﺎﺩِﻩِ ٭ ﻭَ ﺑِﺠَﻌْﻞِ ﺣَﻘِﻴﻘَﺘِﻪِ ﻣِﺮْﺍَﺓً ﺟَﺎﻣِﻌَﺔً ﻟِﺘَﺠَﻠِّﻴَﺎﺕِ ﺍﻟْﺎُﻟُﻮﻫِﻴَّﺔِ ﺑِﺎﻟْﺤُﺠَّﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺒُﺮْﻫَﺎﻥِ ٭ ﻧَﻌَﻢْ ﻓَﺎﻟْﺎُﻟُﻮﻫِﻴَّﺔُ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔُ ﻣُﺴْﺘَﻠْﺰِﻣَﺔٌ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍﻟﺘَّﻈَﺎﻫُﺮِ ﻟﻠِﺮِّﺳَﺎﻟَﺔِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺎِﻧْﺲِ ﻭَ ﺍﻟْﺠَﺎﻥِّ ٭ ﻟَﺎﺳِﻴَّﻤَﺎ ﺍﻟﺮِّﺳَﺎﻟَﺔُ ﺍﻟْﻤُﺤَﻤَّﺪِﻳَّﺔُ ﺍِﺫْ ﻫِﻰَ ﺍﻟْﻤِﺮْﺍَﺓُ ﺍﻟْﺠَﺎﻣِﻌَﺔُ ﻟِﺘَﺠَﻠِّﻴَﺎﺕِ ﺍﻟْﻜَﻤَﺎﻟَﺎﺕِ ﺍﻟْﺎِﻟَﻬِﻴَّﺔِ٭

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, Melik'tir, Hak'tır, Mübîn'dir. Muhammed (a.s.m.) de Allah'ın resulüdür ve vaadine sâdık ve emin olan Sâdıku'l-Va'di'l-Emîn'dir.

Zira bu kâinatın Sahibi ve onu yaratan Hâlık'ı, -Rahmâniyet fiillerinin bir gereği olarak Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânı ona (a.s.m.) indirmesi ve apaçık çeşitli mu'cizeleri onun (a.s.m.) elinde göstermesi ve her hâl ve hareketinde onu (a.s.m.) muvaffak kılması ve himaye etmesi, dinini bütün hakikatleriyle yücelterek devam ettirmesi ve bütün mahlûkatının üstünde ona (a.s.m.) bir makam ve şeref vermesi, bilmüşahede ve gayet açık bir tarzda onun (a.s.m.) peygamberliğine şahitlik ettiği gibi, bu kâinatı tedbir ve idare eden Müdebbir'in ve onda dilediği gibi tasarruf eden Mutasarrıfın, -rububiyetinin icraatıyla, Muhammed'in (a.s.m.) risaletini kâinatına manevî bir güneş yapması ve onun (a.s.m.) dinini mahlûkatının ve kullarının kemâlatına bir fihriste ve onun (a.s.m.) hakikatini, ulûhiyetinin tecellîlerine delil ve burhanlarla cami bir ayna yapması da ona (a.s.m.) şahitlik eder.

Evet ulûhiyet-i mutlaka açık bir şekilde cin ve insanlara peygamberliği ve özellikle Muhammed'in (a.s.m.) peygamberliğini gerekli kılar. Çünkü O (a.s.m.), kemâlat-ı ilâhiyenin tecellîlerine cami bir aynadır.

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﻳَﺎ ﻣَﻦْ ﺗُﺴَﺒِّﺢُ ﻟَﻪُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕُ ﺍﻟﺴَّﺒْﻊُ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽُ ﻭَ ﻣَﻦْ ﻓِﻴﻬِﻦَّ ﻧُﺸْﻬِﺪُﻙَ ﻭَ ﻧُﺸْﻬِﺪُ ﺟَﻤِﻴﻊَ ﻣَﺎ ﺳَﺒَﻖَ ﺑِﺎَﻧَّﺎ ﻧَﺸْﻬَﺪُ ﺑِﺎَﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟﻠﻪُ ﺍﻟْﻮَﺍﺟِﺐُ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺩِ ﺍﻟْﻮَﺍﺣِﺪُ ﺍﻟْﺎَﺣَﺪُ ﺍﻟْﻔَﺮْﺩُ ﺍﻟﺼَّﻤَﺪُ ﺍﻟْﺤَﻰُّ ﺍﻟْﻘَﻴُّﻮﻡُ ﺍﻟْﻘَﺪِﻳﺮُ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦُ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢُ ﺍﻟْﺨَﻠَّﺎﻕُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ ﻟَﻚَ ﺍﻟْﺎَﺳْﻤَﺎﺀُ ﺍﻟْﺤُﺴْﻨَﻰ ٭ ﻟَﺎﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﺍَﻧْﺖَ ﻭَﺣْﺪَﻙَ ﻟَﺎ ﺷَﺮِﻳﻚَ ﻟَﻚَ ٭ ﻭَ ﻛَﺬَﺍ ﻧُﺸْﻬِﺪُﻙَ ﻭَ ﻧُﺸْﻬِﺪُ ﺍﻟﺪَّﻟَﺎﺋِﻞَ ﺍﻟﺴَّﺎﺑِﻘَﺔَ ﺑِﺎَﻧَّﺎ ﻧَﺸْﻬَﺪُ ﺍَﻥَّ ﻣُﺤَﻤَّﺪًﺍ ﻋَﺒْﺪُﻙَ ﻭَ ﻧَﺒِﻴُّﻚَ ﻭَ ﺻَﻔِﻴُّﻚَ ﻭَ ﺧَﻠِﻴﻠُﻚَ ﻭَ ﺟَﻤَﺎﻝُ ﻣُﻠْﻜِﻚَ ﻭَ ﻣَﻠِﻴﻚُ ﺻُﻨْﻌِﻚَ ﻭَ ﻋَﻴْﻦِ ﻋِﻨَﺎﻳَﺘِﻚَ ﻭَ ﺷَﻤْﺲُ ﻫِﺪَﺍﻳَﺘِﻚَ ﻭَ ﻟِﺴَﺎﻥُ ﺣُﺠَّﺘِﻚَ ﻭَ ﻣُﺤَﺒَّﺘِﻚَ ﻭَ ﻣِﺜَﺎﻝُ ﺭَﺣْﻤَﺘِﻚَ ﻭَ ﻧُﻮﺭُ ﺧَﻠْﻘِﻚَ ﻭَ ﺷَﺮَﻑُ ﻣَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺗِﻚَ ﻭَ ﺳِﺮَﺍﺝُ ﻭَﺣْﺪَﺗِﻚَ ﻓِﻰ ﻛَﺜْﺮَﺕِ ﻣَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺗِﻚَ ﻭَ ﻛَﺸَّﺎﻑُ ﻃِﻠْﺴِﻢِ ﻛَﺎﺋِﻨَﺎﺗِﻚَ (ﺑِﺤَﻘِﻴﻘَﺘِﻪِ ﻭَ ﺑِﻘُﺮْﺍَﻧِﻪِ) ﻭَ ﺩَﻟَّﺎﻝُ ﺳَﻠْﻄَﻨَﺔِ ﺭُﺑُﻮﺑِﻴَّﺘِﻚَ ﻭَ ﻣُﺒَﻠِّﻎُ ﻣَﺮْﺿِﻴَّﺎﺗِﻚَ ﻭَ ﻣُﻌَﺮِّﻑُ ﻛُﻨُﻮﺯِ ﺍَﺳْﻤَﺎﺋِﻚَ ﻭَ ﻣُﻌَﻠِّﻢُ ﻋِﺒَﺎﺩِﻙَ ﻭَ ﺗَﺮْﺟُﻤَﺎﻥُ ﺍَﻳَﺎﺕِ ﻛَﺎﺋِﻨَﺎﺗِﻚَ ﻭَ ﻣَﺪَﺍﺭُ ﺷُﻬُﻮﺩِﻙَ ﻭَ ﺍِﺷْﻬَﺎﺩِﻙَ ﻭَ ﻣِﺮْﺍَﺓُ ﺍَﻧْﻮَﺍﺭِ ﻣُﺤَﺒَّﺘِﻚَ ﻟِﺠَﻤَﺎﻟِﻚَ ﻭَ ﺍَﺳْﻤَﺎﺋِﻚَ ﻭَ ﻣُﺤَﺒَّﺘِﻚَ ﻟِﺼَﻨْﻌَﺘِﻚَ ﻭَ ﻣَﺤَﺎﺳِﻦِ ﻣَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺗِﻚَ ﻭَ ﺣَﺒِﻴﺒُﻚَ ﻭَ ﺭَﺳُﻮﻟِﻚَ ﺍﻟِّﺬﻯ ﺍَﺭْﺳِﻠْﺘَﻪُ ﺭَﺣْﻤَﺔً ﻟِﻠْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ ٭ ﻭَ ﻟِﺒَﻴَﺎﻥِ ﻣَﺤَﺎﺳِﻦِ ﺳَﺎْﻃَﻨَﺔِ ﺭُﺑُﻮﺑِﻴَّﺘِﻚَ ﻳَﺎ ﺭَﺏَّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ ٭ ﺑِﺤِﻜَﻤِﻴَّﺎﺕِ ﺻَﻨْﻌَﺔِ ﺻِﺒْﻐَﺔِ ﻧُﻘُﻮﺵِ ﻗَﺼْﺮِ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ ٭ ﻭَ ﻟِﺘَﻌْﺮِﻳﻒِ ﻛُﻨُﻮﺯِ ﺟَﻠَﻮَﺍﺕِ ﺍَﺳْﻤَﺎﺋِﻚَ ﻳَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍﻟْﺎَﻭَّﻟِﻴﻦَ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺧِﺮِﻳﻦَ ٭ ﺑِﺎِﺷَﺎﺭَﺍﺕِ ﻣَﻌَﺎﻧِﻰ ﻛَﻠِﻤَﺎﺕِ ﺍَﻳَﺎﺕِ ﺳُﻄُﻮﺭِ ﻛِﺘَﺎﺏِ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ ٭ ﻭَ ﻟِﺒَﻴَﺎﻥِ ﻣَﺮْﺿِﻴَّﺎﺕِ ﺭَﺏِّ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺭَﺿِﻴﻦَ ٭ ﻓَﺼَﻞِّ ﻭَ ﺳَﻠَّﻢْ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﺍَﻟِﻪِ ﻭَ ﺍَﺻْﺤَﺎﺑِﻪِ ﻭَ ﺍِﺧْﻮَﺍﻧِﻪِ ﺑِﻌَﺪَﺩِ ﺣَﺴَﻨَﺎﺕِ ﺍُﻣَّﺘِﻪِ ٭ ﻭَ ﻧَﺴْﺘَﻮْﺩِﻉُ ﺣِﻔْﻈَﻚَ ﻭَ ﺣِﻤَﺎﻳَﺘَﻚَ ﻭَ ﺭَﺣْﻤَﺘَﻚَ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟﺸَّﻬَﺎﺩَﺍﺕِ ﺍﻟَّﺘِﻰ ﺍَﻧْﻌَﻤْﺘَﻬَﺎ ﻋَﻠَﻴْﻨَﺎ ﻓِﻰ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟﺴَّﺎﻋَﺔِ ٭ ﻓَﺎﺣْﻔَﻈْﻬَﺎ ﺑَﻌْﺪَ ﺍﻟْﻘَﺒُﻮﻝِ ﻣِﻨَّﺎ ﺑِﺎَﺣْﺴَﻦِ ﻗَﺒُﻮﻝٍ ﺍِﻟَﻰ ﻳَﻮْﻡِ ﺍﻟْﺤَﺸْﺮِ ﻭَ ﺍﻟْﻤِﻴﺰَﺍﻥِ ٭ ﻭَ ﺍِﺟْﻌَﻠْﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺻَﺤِﻴﻔَﺔِ ﺣَﺴَﻨَﺎﺗِﻨَﺎ ﻭَ ﺣَﺴَﻨَﺎﺕِ ﺍُﺳْﺘَﺎﺫِﻧَﺎ ﺑَﺪِﻳﻊُ ﺍﻟﺰَّﻣَﺎﻥ ﺳَﻌِﻴﺪَ ﺍﻟﻨُّﻮﺭْﺳِﻰ ﺭَﺿِﻰَ ﺍﻟﻠﻪُ ﻋَﻨْﻪُ ﻭَ ﻓِﻰ ﺻَﺤَﺎﺋِﻒِ ﺣَﺴَﻨَﺎﺕِ ﻭَﺍﻟِﺪَﻳْﻨَﺎ ﻭَ ﻓِﻰ ﺻَﺤَﺎﺋِﻒِ ﺣَﺴَﻨَﺎﺕِ ﻃَﻠَﺒَﺔِ ﺭَﺳَﺎﺋِﻞ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ ﺍﻟﺼَّﺎﺩِﻗِﻴﻦَ ﺍَﻣِﻴﻦَ٭

ﺑَﺤُﺮْﻣَﺔِ ﺳَﻴِّﺪِ ﺍﻟْﻤُﺮْﺳَﻠِﻴﻦَ ٭ ﻭَﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﺭَﺏِّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ٭

Ey yedi gökle yer ve bunların içindeki her şeyin Kendisini tesbih ettiği yüce Allah'ım! Zâtını ve geçen bütün delilleri şahit göstererek şehadet ediyoruz ki Sen;

Allah'sın! Vâcibü'l-Vücud'sun! Vâhid'sin! Ehad'sin! Ferd'sin! Samed'sin! Hayy'sın! Kayyûm'sun! Kadir'sin! Alîm'sin! Rahmân'sın! Rahîm'sin! Hallâk'sın! Hakîm'sin

Ve daha pek çok güzel isimlerin sahibisin. Sen'den başka hiçbir ilâh yoktur. Sen birsin, teksin. Senin şerîk ve ortağın yoktur.

Ve yine Yüce zâtını ve geçen bütün delilleri şahit göstererek şehadet ediyoruz ki Muhammed (a.s.m),

- Senin kulun, peygamberin, yüce katında arındırıp seçtiğin dostundur.

- Mülkünün güzeli, san'atınla yarattığın mahlûkatının sultanıdır.

- İnayetinin pınarı,

- hidâyetinin güneşi,

- muhabbet ve hüccetinin lisanı,

- rahmetinin numûnesidir.

- Hilkatinin nuru ve mayası,

- mevcudatının şerefi,

- pek çok mahlûkatının içinde birliğinin kandili,

- kâinatının tılsımının keşfedicisi,

- rubûbiyet saltanatının ilâncısı,

- razı olduğun şeylerin tebliğcisi,

- isimlerinin hazinelerinin tanıtıcısı,

- kullarının öğreticisi,

- kâinatının delillerinin tercümanı,

- yüce varlığının görünüp mahlûkata da gösterilmesinin vesilesidir.

- Senin Kendi cemâline ve isimlerine olan muhabbet nurlarının ve Senin Kendi san'atına ve san'at eseri olan mahlûkatının güzelliklerine olan muhabbetinin aynasıdır.


Ey âlemlerin Rabbi ve ey öncekilerin ve sonrakilerin İlâhı!

- O, Sen'in saltanat-ı Rubûbiyetinin güzelliklerini, âlemler sarayının nakışlarını, o nakışlardaki boyayı, o boyadaki san'atı, o san'attaki İlâhî hikmetleri açıklamak;

- Ve Senin isimlerinin cilvelerindeki hazineleri tanıtmak;

- Ve âlemler kitabının satırlarındaki delilleri, o delillerdeki kelimeleri, o kelimelerdeki mânâları, o mânâlardaki işaretleri, yerlerin ve göklerin Rabbinin razı ve hoşnut olacağı şeyleri açıklamak için âlemlere rahmet olarak gönderdiğin Resulün ve Habîb'indir.

Ona (a.s.m.), âline ve Ashabına ve diğer peygamber kardeşlerine, ümmetinin sevap ve haseneleri adedince salât ve selâm eyle. Bize bu saatte in'am ettiğin bütün bu şehadetleri Sen'in hıfz ve himayene ve rahmetine tevdi ediyoruz.

Bu şehadetleri, kabullerin en güzeliyle kabul buyurarak haşir ve mizan gününde bizim ve umum Risale-i Nur kâtiplerinin ve Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî'nin (r.a.), anne ve babalarımızın ve Risale-i Nur'un sâdık talebelerinin sayfalarına sevap olarak kaydeyle. Peygamberlerin Seyyidi (a.s.m.) hürmetine kabul buyur Allah'ım!

33. Mertebe[değiştir]

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ

ﻭَ ﻗُﻞِ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻟَﻢْ ﻳَﺘَّﺨِﺬْ ﻭَﻟَﺪًﺍ ﻭَ ﻟَﻢْ ﻳَﻜُﻦْ ﻟَﻪُ ﺷَﺮِﻳﻚٌ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻤُﻠْﻚِ ﻭَ ﻟَﻢْ ﻳَﻜُﻦْ ﻟَﻪُ ﻭَﻟِﻰُّ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺬُّﻝِّ ﻭَ ﻛَﺒِّﺮْﻩُ ﺗَﻜْﺒِﻴﺮًﺍ٭

(ﺍَﻟﻠﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮُ ﻣِﻦْ ﻛُﻞِّ ﺷَﻰْﺀٍ ﻗُﺪْﺭَﺓً ﻭَ ﻋِﻠْﻤًﺎ) ﺍِﺫْ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺑِﻜُﻞِّ ﺷَﻰْﺀٍ ﺑِﻌِﻠْﻢٍ ﻣُﺤِﻴﻂٍ ﻟَﺎﺯِﻡٍ ﺫَﺍﺗِﻰٍّ ﻟﻠِﺬَّﺍﺕِ ﻳَﻠْﺰَﻡُ ﺍﻟْﺎَﺷْﻴَﺎﺀَ ﻟَﺎ ﻳُﻤْﻜِﻦُ ﺍَﻥْ ﻳَﻨْﻔَﻚَّ ﻋَﻨْﻪُ ﺷَﻲْﺀٌ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍﻟْﺤُﻀُﻮﺭِ ﻭَ ﺍﻟﺸُّﻬُﻮﺩِ ﻭَ ﺍﻟﻨُّﻔُﻮﺫِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺣَﺎﻃَﺔِ ﺍﻟﻨُّﻮﺭَﺍﻧِﻴَّﺔِ ٭ ﻭَ ﺍِﺳْﺘِﻠْﺰَﺍﻡِ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺩِ ﻟِﺎِﺣَﺎﻃَﺔِ ﻧُﻮﺭِ ﺍﻟْﻌِﻠْﻢِ ﺑِﻌَﺎﻟَﻢِ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺩِ ﻓَﺎﻟْﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻣَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤَﻮْﺯُﻭﻧَﺔُ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺗِّﺰَﺍﻧَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤَﻨْﻈُﻮﻣَﺔُ ٭ ﻭَﺍﻟْﺤِﻜَﻢُ ﺍﻟْﻌَﺎﻣَّﺔُ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﻌِﻨَﺎﻳَﺎﺕُ ﺍﻟﺘَّﺎﻣَّﺔُ ٭ ﻭَﺍﻟْﺎَﻗْﻀِﻴَﺔُ ﺍﻟْﻤُﻨْﺘَﻈَﻤَﺔُ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﻗْﺪَﺍﺭُ ﺍﻟْﻤُﺜْﻤِﺮَﺓُ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺟَﺎﻝُ ﺍﻟْﻤُﻌَﻴَّﻨَﺔُ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺭْﺯَﺍﻕُ ﺍﻟْﻤُﻘَﻨَّﻨَﺔُ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺗِّﻘَﺎﻧَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤُﻔَﻨَّﻨَﺔُ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻫْﺘِﻤَﺎﻣَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤُﺰَﻳَّﻨَﺔُ ٭ ﻭَ ﻏَﺎﻳَﺔُ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﺍﻟْﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺗِّﺰَﺍﻥِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺗِّﻘَﺎﻥِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻣْﺘِﻴَﺎﺯِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻖِ ٭ ﻭَ ﺍﻟﺴُّﻬُﻮﻟَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﻳَﺪُﻝُّ ﻛُﻞُّ ﺫَﻟِﻚَ ﻋَﻠَﻰ ﺍِﺣَﺎﻃَﺔِ ﻋِﻠْﻢِ ﻋَﻠَّﺎﻡِ ﺍﻟْﻐُﻴُﻮﺏِ ﺑِﻜُﻞٍّ ﺷَﻰْﺀٍ ٭ (ﺍَﻟَﺎ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﻣَﻦْ ﺧَﻠَﻖَ ﻭَ ﻫُﻮَ ﺍﻟَّﻄِﻴﻒُ ﺍﻟْﺨَﺒِﻴﺮُ) ﻓَﻨِﺴْﺒَﺔُ ﺩَﻟَﺎﻟَﺔِ ﺣُﺴْﻦِ ﺻَﻨْﻌَﺔِ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﻋَﻠَﻰ ﺷُﻌُﻮﺭِ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﺍِﻟَﻰ ﻧِﺴْﺒَﺔِ ﺩَﻟَﺎﻟَﺔِ ﺣُﺴْﻦِ ﺧِﻠْﻘَﺔِ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﻋَﻠَﻰ ﻋِﻠْﻢِ ﺧَﺎﻟِﻖِ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ.. ﻛَﻨِﺴْﺒَﺔِ ﻟُﻤَﻴْﻌَﺔِ ﻧُﺠَﻴْﻤَﺔِ ﺍﻟﺬُّﺑَﻴْﺒَﺔِ ﻓِﻰ ﺍﻟﻠَّﻴْﻠَﺔِ ﺍﻟﺪَّﻫْﻤَﺎﺀِ ﺍِﻟَﻰ ﺷَﻌْﺸَﻌَﺔِ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲِ ﻓِﻰ ﺭَﺍﺑِﻌَﺔِ ﺍﻟﻨَّﻬَﺎﺭِ.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

De ki: 'Hamd olsun o Allah'a ki evlât edinmekten münezzehtir, mülkünde ortağı bulunmaz ve hiçbir şeyden de âciz değildir ki yardımcıya ihtiyacı olsun.' Ve hürmet ve tazimle O'nun yüceliğini an. (İsrâ Sûresi, 17:111.)

Allah, ilim ve kudretiyle her şeyden büyüktür.

Zira O, öyle bir Alîm'dir ki, Zâtının lâzımı ve Zâtından ayrılması mümkün olmayan ve her şeye lâzım olan ve hiçbir şeyin ondan gizlenmesi mümkün olmayan muhit ilmiyle her şeyi her haliyle bilendir. Çünkü her şey O'nun huzurunda ve gözetimindedir. O'nun nurânî ve muhît ilmi her şeye nüfuz eder. O'nun varlığı, varlığından ayrılması düşünülemeyen ilminin nuruyla bütün varlık âlemini ihata edip kuşatmayı gerekli kılar.

Evet, bütün varlıklarda görülen ölçülü düzenler ve düzenli ölçü ve dengeler ve bütün hikmetler ve bütün düzenlilikler ve muntazam kazâlar, netice veren kader ve plânlar ve tayin edilmiş eceller ve bir ölçü ve kanunla verilen rızıklar ve bütün eşyanın san'atındaki kusursuzluklar ve bütün eşyayı süslendiren itina ve özenler ve bütün eşyanın icadının mutlak bir kolaylık içinde gayet mükemmel bir düzen, ölçü, kusursuzluk ve mutlak bir surette birbirinden ayırt edilebilir olması, gizli açık, görünen görünmeyen her şeyi bilen bir Allâm-ül-Guyûb'un ilminin kuşatıcılığına delâlet eder. "Hiç Yaratan bilmez mi? O'nun ilmi her şeyin inceliklerine nüfuz eder ve O her şeyden hakkıyla haberdardır." (Mülk Sûresi, 67:14)

İnsandaki san'at güzelliğinin insanın şuuruna delâletinin nispetiyle, insanın yaratılışındaki güzelliğin onu yaratan Hâlık'ın ilmine delâleti arasındaki nispet, karanlık gecedeki yıldız böceğinin ışıkçığının, günün ortasında güneşin şaşaalı parıltısına olan nispeti gibidir.

(ﺍَﻟﻠﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮُ ﻣِﻦْ ﻛُﻞِّ ﺷَﻰْﺀٍ ﻗُﺪْﺭَﺓً ﻭَ ﻋِﻠْﻤًﺎ) ﺍِﺫْ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻤُﺮِﻳﺪُ ﻟِﻜُﻞِّ ﺷَﻰْﺀٍ ﻣَﺎ ﺷَﺎﺀَ ﺍﻟﻠﻪُ ﻛَﺎﻥَ ٭ ﻭَ ﻣَﺎ ﻟَﻢْ ﻳَﺸَﺄْ ﻟَﻢْ ﻳَﻜُﻦْ ٭ ﺍِﺫْ ﺗَﻨْﻈِﻴﻢُ ﺻَﻨْﻌَﺔِ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻤَﺼْﻨُﻮﻋَﺎﺕِ ﻣِﻦْ ﺑَﻴْﻦِ ﺍﻟْﺎِﻣْﻜَﺎﻧَﺎﺕِ ﺍﻟْﻐَﻴْﺮِ ﺍﻟْﻤَﺤْﺪُﻭﺩَﺓِ ٭ ﻭَ ﺍﻟﻄُّﺮُﻕِ ﺍﻟْﻌَﻘِﻴﻤَﺔِ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺣْﺘِﻤَﺎﻟَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺸَﻮَّﺷَﺔِ ٭ ﻭَ ﺍﻟﺴُّﻴُﻮﻝِ ﺍﻟْﻤُﺘَﺸَﺎﻛِﺴَﺔِ ﺑِﻬَﺬَﺍ ﺍﻟﻨِّﻈَﺎﻡِ ﺍﻟْﺎَﺩَﻕِّ ﺍﻟْﺎَﺭَﻕِّ ٭ ﻭَ ﺗَﻮْﺯِﻳﻨُﻬَﺎ ﺑِﻬَﺬَﺍ ﺍﻟْﻤِﻴﺰَﺍﻥِ ﺍﻟْﺤَﺴَّﺎﺱِ ﺍﻟْﺠَﺴَّﺎﺱِ ٭ ﻭَ ﺗَﻤْﻴِﻴﺰُﻫَﺎ ﺑِﻬَﺬِﻩِ ﺍﻟﺘَّﻌَﻴُّﻨَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺰَﻳَّﻨَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻨْﺘَﻈَﻤَﺔِ ٭ ﻭَ ﺧَﻠْﻖُ ﺍﻟْﺎَﺷْﻴَﺎﺀِ ﺍﻟْﻤُﻨْﺘَﻈَﻤَﺔِ ﺍﻟْﺤَﻴَﻮِﻳَّﺔِ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﺒَﺴِﻴﻂِ ﺍﻟْﺠَﺎﻣِﺪِ ﺍﻟْﻤَﻴِّﺖِ (ﻛَﺎﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﺑِﺠَﻬَﺎﺯَﺍﺗِﻪِ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨُّﻄْﻔَﺔِ ٭ ﻭَ ﺍﻟﻄَّﻴْﺮِ ﺑِﺠَﻮَﺍﺭِﺣِﻪِ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﺒَﻴْﻀَﺔِ ٭ ﻭَﺍﻟﺸَّﺠَﺮِ ﺑِﺎَﻋْﻀَﺎﺋِﻪِ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﺤَﺒَّﺔِ) ﻳَﺪُﻝُّ ﻛُﻞُّ ﺫَﻟِﻚَ ﻋَﻠَﻰ ﺍَﻥَّ ﻛُﻞَّ ﺷَﻰْﺀٍ ﻣَﺼْﻨُﻮﻉٌ ﺑِﻤَﺸِﻴﺌَﺘِﻪَ ﻭَ ﺍِﺭَﺍﺩَﺗِﻪِ ﻭَ ﺗَﺨْﺼِﻴﺼِﻪِ ﻭَ ﺗَﺮْﺟِﻴﺤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ ﻟَﺎ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟَّﺎ ﻫُﻮَ ٭ ﻓَﻜَﻤَﺎ ﺍَﻥَّ ﺗَﻮَﺍﻓُﻖَ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ ﻓِﻰ ﺍَﺳَﺎﺳَﺎﺕِ ﺍﻟْﺎَﻋْﻀَﺎﺀِ ﺍﻟﻨَّﻮْﻋِﻴَّﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺠِﻨْﺴِﻴَّﺔِ ﻳَﺪُﻝُّ ﻋَﻠَﻰ ﺍَﻥَّ ﺻَﺎﻧِﻊَ ﺍﻟْﻜُﻞِّ ﻭَﺍﺣِﺪٌ ٭ ﻛَﺬَﻟِﻚَ ﺍَﻥَّ ﺗَﻤَﺎﻳُﺰَﻫَﺎ ﺑِﺎﻟﺘَّﻌَﻴُّﻨَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﻨْﺘَﻈَﻤَﺔِ ﻳَﺪُﻝُّ ﻋَﻠَﻰ ﺍَﻥَّ ﺫَﻟِﻚَ ﺍﻟْﺼَّﺎﻧِﻊَ ﺍﻟْﻮَﺍﺣِﺪَ ﺍﻟْﺎَﺣَﺪَ ﻓَﺎﻋِﻞٌ ﻣُﺨْﺘَﺎﺭٌ ٭ ﻳَﻔْﻌَﻞُ ﻣَﺎ ﻳَﺸَﺎﺀُ ﻭَ ﻳَﺤْﻜُﻢُ ﻣَﺎﻳُﺮِﻳﺪُ ٭

Allah, ilim ve kudretiyle her şeyden büyüktür.

Çünkü O, öyle bir Murîd'dir ki dilediği şeyi dilediği keyfiyet ve şekilde, dilediği zaman yapan ve hiçbir varlık O'nun iradesinin dışına çıkamayan irade sahibi bir Zâttır. Allah bir şeyi dilerse olur. O dilemedikçe, hiçbir şey olmaz.

Evet, bu san'at eseri varlıkların, hadsiz imkân ve olasılıklar ve çetin yollar ve karışık ihtimaller, farklı ve karmaşık kanallar arasından geçerek gelen dakik ve ince bir sistemle tanzim edilmeleri, hassas ve ince bir teraziyle ölçülü hale getirilmeleri, muntazam ve süslü kimliklerle birbirinden ayrılmaları, basit ve cansız unsurlardan, muntazam canlı varlıkların yaratılması -insanın bütün cihaz ve donanımıyla nutfeden, kuşların bütün organlarıyla yumurtadan, ağacın muhtelif azalarıyla çekirdekten yaratılmaları gibi- gösteriyor ki her şey O'nun dilemesi, O'nun iradesi, O'nun seçmesi ve O'nun tercih etmesi ile yapılan san'at eseridir. Her türlü kemâl sıfatların sahibi ve her türlü eksik ve kusurdan münezzeh olan O Zât'tan başka hiçbir ilâh yoktur!

Hem nasıl aynı cins ve türdeki canlıların, temel âza ve organlarındaki birbirine olan benzerlik ve uygunluk, hepsinin Sâni'inin bir olduğuna delâlet ettiği gibi, her birinin muntazam -kimliklerle- birbirinden ayrılması da o Sâni'in, birliği her şeyi kuşatan ve her bir varlıkta birliği müşahede edilen bir Sâni-i Vâhid-i Ehad ve dilediğini istediği şekilde yapan bir Fâil-i Muhtar ve dilediği gibi iş görüp her şeyde dilediği gibi hükmeden bir Zât olduğuna delâlet eder.

(ﺍَﻟﻠﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮُ ﻣِﻦْ ﻛُﻞِّ ﺷَﻰْﺀٍ ﻗُﺪْﺭَﺓً ﻭَ ﻋِﻠْﻤًﺎ) ﺍِﺫْ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻘَﺪِﻳﺮُ ﻋَﻠَﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻰْﺀٍ ﺑِﻘُﺪْﺭَﺓٍ ﻣُﻄْﻠَﻘَﺔٍ ﻣُﺤِﻴﻄَﺔٍ ﺿَﺮُﻭﺭِﻳَّﺔٍ ﻧَﺎﺷِﺌَﺔٍ ﻟَﺎﺯِﻣَﺔٍ ﻟﻠِﺬَّﺍﺕِ ٭ ﻓِﻤُﺤَﺎﻝٌ ﺗَﺪَﺍﺧُﻞُ ﺿِﺪِّﻫَﺎ ﻓَﻠَﺎ ﻣَﺮَﺍﺗِﺐَ ﻓِﻴﻬَﺎ ٭ ﻓَﺘَﺘَﺴَﺎﻭَﻯ ﺑِﺎﻟﻨِّﺴْﺒَﺔِ ﺍِﻟَﻴْﻬَﺎ ﺍﻟﺬَّﺭَّﺍﺕُ ﻭَ ﺍﻟﻨُّﺠُﻮﻡُ ﻭَ ﺍﻟْﺠُﺰْﺋِﻰُّ ﻭَ ﺍﻟْﻜُﻠِّﻰُّ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥُ ﻭَ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻢُ ﻭَ ﺍﻟﻨُّﻮَﺍﺓُ ﻭَ ﺍﻟﺸَّﺠَﺮُ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﻏَﺎﻳَﺔِ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﺍﻟْﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻖِ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺗِّﺰَﺍﻥِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻖِ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻣْﺘِﻴَﺎﺯِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻖِ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺗِّﻘَﺎﻥِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻖِ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻣْﺘِﻴَﺎﺯِ ﺍﻟْﺎَﺗَﻢِّ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻜَﺜْﺮَﺓِ ﻭَ ﺍﻟﺴُّﺮْﻋَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﻮُﺳْﻌَﺔِ ﻭَ ﺍﻟﺴُّﻬُﻮﻟَﺖِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺎﺕِ ٭ ﻭَﺑِﺴِﺮِّ ﺍﻟﻨُّﻮﺭَﺍﻧِﻴَّﺔِ ٭ ﻭَ ﺍﻟﺸَّﻔَّﺎﻓِﻴَّﺔِ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﻘَﺎﺑَﻠَﺔِ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﻮَﺍﺯَﻧَﺔِ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻣْﺘِﺜَﻞِ٭ ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍِﻣْﺪَﺍﺩِ ﺍﻟْﻮَﺣِﺪِﻳَّﺔِ ٭ ﻭَ ﻳُﺴْﺮِ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ٭ ﻭَ ﺗَﺠَﻠِّﻰ ﺍﻟْﺎَﺣَﺪِﻳَّﺔِ ٭ ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍﻟﺘَّﺠَﺮُّﺩِ ٭ ﻭَ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺏِ ٭ ﻭَ ﻣُﺒَﺎﻳَﻨَﺔِ ﺍﻟْﻤَﺎﻫِﻴَّﺔِ ٭ ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﻋَﺪَﻡِ ﺍﻟﺘَّﻘَﻴُّﺪِ ٭ ﻭَ ﻋَﺪَﻡِ ﺍﻟﺘَّﺤَﻴُّﺰِ ٭ ﻭَ ﻋَﺪَﻡِ ﺍﻟﺘَّﺠَﺰِّﻯ ٭ ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍِﻧْﻘِﻠَﺎﺏِ ﺍﻟْﻌَﻮَﺍﺀِﻕِ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﻮَﺍﻧِﻊِ ﺍِﻟَﻰ ﺣُﻜْﻢِ ﺍﻟْﻮَﺳَﺎﺋِﻞِ ﺍﻟْﻤُﺴَﻬِّﻠَﺎﺕِ ٭ ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍِﻥَّ ﺍﻟﺬَّﺭَّﺓَ ﻭَ ﺍﻟْﺠُﺰْﺀَ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥَ ﻭَ ﺍﻟﻨُّﻮَﺍﺓَ ﻟَﻴْﺴَﺖْ ﺑِﺎَﻗَﻞَّ ﺟَﺰَﺍﻟَﺔً ﻭَ ﺻَﻨْﻌَﺔً ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨَّﺠْﻢِ ﻭَ ﺍﻟْﻜُﻞِّ ﻭَ ﺍﻟْﻜُﻠِّﻰِّ ﻭَ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻢِ ﻭَ ﺍﻟْﺸَﺠَﺮِ ٭ ﻓَﺨَﺎﻟِﻖُ ﻫَﺎﺗِﻴﻚَ ﻫُﻮَ ﺧَﺎﻟِﻖُ ﻫَﺆُﻟَﺎﺀِ ٭ ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍِﻥَّ ﺍﻟْﻤُﺤَﺎﻁَ ﻛَﺎﻟْﺎَﻣْﺜِﻠَﺔِ ﺍﻟْﻤَﻜْﺘُﻮﺑَﺔِ ﺍﻟْﻤُﺼَﻐَّﺮَﺓِ ﺍَﻭْ ﻛَﺎﻟﻨُّﻘَﻂِ ﺍﻟْﻤَﺤْﻠُﻮﺑَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻌَﺼَّﺮَﺓِ ٭ ﻓَﻠَﺎ ﺑُﺪَّ ﺍِﻥْ ﻳَﻜُﻮﻥَ ﺍﻟْﻤُﺤِﻴﻂُ ﻓِﻰ ﻗَﺒْﻀَﺔِ ﺧَﺎﻟِﻘِﻬَﺎ ﻟِﻴُﺪْﺭِﺝَ ﻣِﺜَﺎﻟَﻪُ ﻓِﻴﻬَﺎ ﺑِﻤَﻮَﺍﺯِﻳِﻦ ﻋِﻠْﻤِﻪِ ﻭَ ﻳَﻌْﺼِﺮَﻫَﺎ ﻣِﻨْﻪُ ﺑِﺪَﺳَﺎﺗِﻴﺮِ ﺣِﻜْﻤَﺘِﻪِ ٭ ﻓَﻜَﻤَﺎ ﺍَﻥَّ ﻗُﺮْﺍَﻥَ ﺍﻟْﻌِﺰَّﺓِ ﺍﻟْﻤَﻜْﺘُﻮﺏَ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﺠَﻮْﻫَﺮِ ﺍﻟْﻔَﺮْﺩِ (ﻳَﻌْﻨِﻰ ﺍﻟﺬَّﺭَّﺓَ ﺍﻟْﺎَﺻْﻐَﺮَ) بِذَرَّاتِ الْاَثِيرِ لَيْسَ بِاَقَلَّ جَزَالَةً مِنْ قُرْاٰنِ الْعَظَمَةِ اْلمَكْتُوبِ عَلٰى صُحُفِ السَّمٰوَاتِ بِمِدَادِ النُّجُومِ وَ الشُّمُوسِ ٭ فَكَاتِبُ هٰذَا هُوَ كَاتِبُ ذَاكَ ٭ كَذٰلِكَ لَيْسَ وَرْدُ الزُّهْرَةِ بِاَقَلَّ جَزَالَةً مِنْ دُرِّىِّ نَجْمِ الزُّهْرَةِ ٭ وَ لَا النَّمْلَةُ مِنَ الْفِيلَةِ ٭ وَ لَا النَّحْلَةِ مِنَ النَّخْلَةِ ٭ فَكَمَا اَنَّ غَايَةَ كَمَالِ السُّرْعَةِ وَ السُّهُولَةِ اَوْقَعَ اَهْلَ الضَّلَالَةِ فِى اِلْتِبَاسِ التَّشْكِيلِ بِالتَّشَكُّلِ ـ﴿اْلمُسْتَلْزِمِ لِمُحَالَاتٍ غَيْرِ مَحْدُودَةٍ تَمُجُّهُ الْاَوْهَامُ‌ـ﴾ ٭ كَذٰلِكَ اَثْبَتَ ذٰلِكَ الْكَمَالُ لِاَهْلِ الْهِدَايَةِ وَ اْلحَقِيقَةِ تَسَاوِىَ النُّجُومِ مَعَ الذَّرَّاتِ بِالنِّسْبَةِ اِلٰى قُدْرَةِ خَالِقِ الْكَائِنَاتِ جَلَّ جَلَالُهُ اَللّٰه‌ اَكْبَرُ. سعيد النورسى

Allah, ilim ve kudretiyle her şeyden büyüktür.

Zira O, Öyle bir Kadîr'dir ki, zaruri olarak bizzat Zâtından kaynaklanan ve ondan ayrılması mümkün olmayan kudretiyle her şeyi kuşatan ve her şeye gücü yeten bir Zât'tır. Böyle bir kudrete onun zıddı olan aczin hiçbir cihetle müdahalesi mümkün değildir. O kudrette mertebe ve dereceler bulunamaz. O kudrete nispeten atomlar ve yıldızlar, büyük küçük, cüz'î küllî, insan âlem, çekirdek ağaç eşittirler.

Zira sonsuz kolaylık ve nihayetsiz genişlik ve sonsuz sürat ve çokluk içinde görülen;

- gayet mükemmel ve sınırsız bir düzenliliğin, mutlak bir ölçü ve dengenin, mutlak bir san'at ve kusursuzluğun, ve mutlak bir ayrımın şehadetiyle,

- Ve nurâniyet, şeffafiyet, mukabele, muvazene, intizam, imtisal sırlarıyla,

- Ve imdad-ı vâhidiyet, yüsr-ü vahdet, tecellî-î ehadiyet sırlarıyla,

- Ve vücub, tecerrüd ve mübayenet-i mahiyet sırlarıyla,

- Ve adem-i takayyüd, adem-i tahayyüz, adem-i tecezzî sırlarıyla,

- Mâni ve engellerin, fiil ve icraatını kolaylaştıran vesileler hükmüne geçmesi sırrıyla,

O'nun kudretine nispetle her şey eşittir.

- İncelik ve san'at itibariyle, zerre yıldızdan; parça bütünden; fert, tür ve cinsten; insan âlemden ve çekirdek ağaçtan daha aşağı olmadığı sırrıyla; birini yaratan Halık, diğerinin de Halık'ıdır.

- Zira kuşatılmış -yıldızlar gibi- varlıklar, kuşatıcı -gökler gibi- varlıklara nisbeten birer çekirdek, onlardan süzülmüş birer nokta ve onların küçültülmüş birer mektubu, birer küçük nüshası hükmündedir. O kuşatılmış varlıkları -yıldız ve ağaç- yaratan Hâlık'ın elinde, onları kuşatan -gökler ve yerler- unsurların da bulunması zorunludur. Ta ki hikmetinin düsturlarıyla ve ilminin mizan ve ölçüleriyle o geniş ve kuşatıcı varlıkların misalini, o küçücük numuneler hükmünde olan varlıklara da yerleştirsin. Nasıl ki, bir atom üzerine esir zerreleriyle yazılan yüce bir Kur'ân, semâvat yüzüne güneş ve yıldızlar mürekkebiyle yazılan büyük bir Kur'ân'dan kıymetçe daha az değildir. Onun Kâtib'i bunun da Kâtib'idir. Aynen öyle de Venüs çiçeğinin gülü, Venüs yıldızının inci-misal parlak ışığından san'atça daha aşağı olmadığı gibi, bir karınca filden, bir arı da ağaçtan daha aşağı değildir.

Hem eşyanın icadında görülen mükemmel bir kolaylık ve sürat, nasıl dalâlet ve sapkınlıkta olanları, vehmin dahi ondan kaçtığı sınırsız imkânsızlıkları gerektiren bir karıştırmayla, teşkili teşekkül zannına düşürmüşse, hidayet ve hakikat ehline de zerrelerin ve yıldızların eşit şekilde Kâinatın Yaratıcı'sının kudretine nispet edilmesi gerektiğini, kesin ve zorunlu bir şekilde ispat etmiştir. Allah her şeyden büyüktür. O'nun celâli pek yücedir.