Risale:Bakara 1: Huruf-u Mukattaa (İ.İ. Badıllı)

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Yazdırılabilir sürüm artık desteklenmiyor ve görüntü oluşturma hataları olabilir. Lütfen tarayıcı yer işaretlerinizi güncelleyin ve bunun yerine varsayılan tarayıcı yazdırma işlevini kullanın.

Önceki Risale: Fatiha Suresi Tefsiriİşarat-ül İ'caz (Badıllı)Bakara 2: Kur'anın Hidayeti ve Şüphesizliği: Sonraki Risale

Bakara Suresi Tefsiri[değiştir]

Zehraveyn’den ([1]) Birinci Sure - Bakara Suresi

Sual: Tekrarat-ı Kuraniye belagata münafi midir?[değiştir]

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Mukaddime([2])

[s9] Eğer desen: Îcazdar ve mu'cizekâr ve belağat-eda Kur'anda, bazı şeyler zahir nazarda çokça tekrarlanırlar. Mesela: “Besmele” ve فَبِاَىِّ اۤلاَءِ..الخ ve وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ..الخ ve Hazret-iMusa (A.S.) nın kıssası, ve bunların emsali gibi tekrarlar... Halbuki bu tekrarlar usandırıyor, belağata da münafîdir?!.

Cevaben sana denilir ki: "Parlayan her şey yakar değildir." Evet tekrar, bazen usandırır. Lakin mutlak değildir. Belki bazen olur ki, tekrarlar istihsan edilir. Bazen de usanç verdiği olur. Nasıl ki insanın yiyecekleri içerisinde, bir kısmı "kut" dur, temel gıdadır. Bu kût olan temel gıda, tekrarlandıkça tatlılaşır, ünsiyet verir. Gıdaların bir kısmı da "Tefekküh'tür. Bunların tekrarlanmasında ise usanç, amma tazelenmesinde ise lezzet var.

İşte, bu gibi yiyecek gıdalarda bu iş böyle olduğu gibi; kelamın da bir kısmı hakikatin özü olup fikirlere kût ve kuvvet, ruhlara da gıdadırki; Güneşin ziyası gibi her iade edilip tekrarlandıkça, istihsan ile karşılanır.. Ülfet edilmişin tekrarlanmasıyla da, tanışma ve ünsiyet peyda edilmiş olur... Kelamın bir kısmı da, ziynet ve tefekküh kabilindendirki; lezzeti, suretinin tazelenmesinde ve elbisesinin tenevvu'unda, çeşitlenmesindedir.

İşte sen, bu hakikati böylece anladı isen, bilmiş ol ki: Kur'an-ı Hakîm-i Mu'ciz-ül Beyan, nasılki hey'et-i mecmuasıyla kalblere kût ve kuvvet olduğundan; tekrarında değil usanç, belki her tekrarlandıkça halavet ve lezzet alınır. Kur'an'ın eczaları mesabesinde olan bazı yerleri de vardır ki; her tekrarlandıkça, parıldayarak etrafından hak ve hakikatin şua'larını fışkırtır. Keza, Kur'anın o bazı yerlerinde, üssül-esas ve hayatî düğümler mesabesinde olan "Ukde"ler bulunur ve mütecessid nurları vardır ki; sermedi bir cesetle birleşerek cisimleşmişlerdir. بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ gibi.

Şimdi ey arkadaş! Eğer zevk-i hakikat alıcısı duygu cihazın varsa; git, onunla bir müşaverede bulun!

İşte buraya kadar söylediklerimiz, Kur'anda tekrarların varlığı takdirine binaen söylenmiş sözlerdir. Yoksa, caizdir ki; mesela, Kur'anda çokça tekrarlanan Musa Aleyhisselamın kıssası her bir makamda, husûsiyle bulunduğu sûrede, üzerinde durulan mevzu ile alakadar olan vecihlerden ve o vecihleri müştemil bulunan, o makama münasip bir vecihle bulunsun. Buna göre, kıssa-i Musa'nın (A.S.) Kur'andaki tekrarları "Tefarîk-i asa"([3]) denilen meselden daha münasip ve tam yerinde olarak bulunmaktadır. Kur'an-ı Hakîm bu kıssayı adeta gümüş olarak yed-i beyzasına almış, altın olarak kalıba dökmüştür. İşte Kur'anın bu harika belağatı karşısında, Beyan ve Belağat sihirbazları secdeye kapanmış ve kapanmaktadırlar.

Bu kıssa-i Musa gibi, Besmele'nin tekrarında birkaç cihet vardır. Bunlar -yukarıda izahı geçtiği üzere- "İstiâne, teberrük ve mevzuiyet"tir. (Yani yerleştirme, esaslandırma gibi...) Belkide bu cihetler, Kur'andaki esasî olan noktalara birer gayelik ve fihristiyettirler.

Keza, Besmelede bir çok makamlar bulunur ki, bunlar: "Tevhid makamı, tenzih makamı, sena makamı, Celal makamı, Cemal makamı ve ihsan makamı" gibi makamlardır. Hem yine Besmelede bir çok ahkâm dahi zımnî olarak bulunurlar. Mesela: Tevhide, Nübüvvete, Haşre, Adalete; yani Kur'andaki dört meşhur maksatlara işaretleri gibi ahkâmlardır. Buna göre, ekser sûrelerde, bu dört maksatlardan birisi maksûd-u bizzat bulunup, diğerleri istidradî tarzında bulunurlar.

Şu halde, neden caiz olmasın ki; ta'dad edilen bu nokta ve nüktelerden bir cihetinin veya bir hükmünün veya bir makamının, o sûrenin ruhu ile mahsus bir münasebeti bulunsun da, o makamdaki mevzuya bir ana düğüm olmuş olsun. Belki de o cihetler ve makamlar itibariyle o sûrenin icmalî bir fihristesi olmuş olsun.

الۤمۤ

Ey aziz bilmiş ol ki: Burada, Şu الۤمۤ de dört "Mebhas" bulunmaktadır

1. Mebhas[değiştir]

Bilmiş ol ki; Kur'anın i'cazı الۤمۤ in ufkundan doğar ve ağararak parlamaya başlar. Zira, i'caz ise, letaif-i belağat'in lem'alarının imtizacından, karışımından tecelli eden bir nurdur. İşte bu "mebhas"ta birkaç incelikler ve letaifler bulunmaktadır. Bunların her birisi tek başıyla çok -ince de olsalar- lâkin küllü ve mecmuu birlikte olduğunda, i'cazın fecr-i sadıkı olurlar. İşte letaiflerden

Birincisi: Buradaki الۤمۤ sair sûrelerin başlarındaki benzeri mukatta' huruflu arkadaşları ile birlikte, umum kelimelerin (hususan Kur'an kelimelerinin) -tabir caiz ise- hammaddesi ve unsurları olan bütün Hecâî harflerini yarı yarıya bölerek almışlardır. Öyle ise, burada azıcık dur ve düşün!

İkincisi: Sûrelerin başlarındaki mukatta' harfli kelimelerin içine alınmış olan bu yarılar, alınmayıp bırakılanlardan daha çok istimal edilen harflerdir.

Üçüncüsü: Kur'an-ı Hakîm, şu mukatta'ların içine alınmış harflerin içinden, lisana en kolay gelen kelimeleri tekrarlamıştır "elif ve "lam" gibi.

Dördüncüsü: Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan şu mukatta'lı şifreleri Yirmidokuz surelerin başlarında zikreylemiştir ki, bu sûrelerdin adedi Hecaî harflerin de adedidir.

Beşincisi: Umum heca harfleri içinden alınmış olan bu yarılar, harflerin tabiatları olan "Mehmûse, Mechûre, Şedide, Rıhve, Musta’liye, Munhafıda, Münfetiha" ve saire gibi bütün çiftli cinslerini yarılayarak almış, tekli harflerden ise, "Kalkala" gibi az ağır olanlarından, "Zillaka" gibi çok hafif olanlarından almıştır.

Altıncısı: Mukatta’lara alınmış olan bu nısıf harfler, tabiatleri itibariyle en latif seciyeli olanlarıdır.

Yedincisi: Kur'an-ı Hakîmin şu mukattalarda yaptığı taksimatla ihtiyar eylemiş olduğu yol, beşyüzdört ihtimal arasından seçilmiştir ki, harflerin mezkûr tabiatleri itibariyle, onları bu tarzda yarı yarıya bölmekte o seçilmiş yoldan başka bir yol, asla mümkün değildir. Çünki, bir çok taksimat şekli bunda içiçe bulunmaktadır, karışıktır ve birbirinden farklıdır. Öyle ise, burada harf cinslerinden her birisinin bu şekil tansifinde acip bir garabet bulunmaktadır... Ve işte şu zikredilmiş lem'aların imtizacından çıkan i'cazın nurunu derleyip alamayan kimseler, kendi zevkinden başka bir şeye levm ve itapta bulunmasın!

2. Mebhas[değiştir]

Bilmiş ol ki: Şu الۤمۤ kar'ul-asa gibi dinleyiciyi îkaz edip, dikkatini harekete geçirerek, garabetli vaziyetiyle acip ve garip bir şey'in taliâsı, ön habercisi olduğunu bildiriyor. İşte bu "Mebhas"ta dahi birkaç letaif bulunmaktadır.

1- İsim ile harfleri heceleyerek, tek tek okumadaki hikmeti; müsemmânın da (yani bu harflerle terkibi yapılıp inşa edilecek ma'naların da, yani Kur'anın hakaikinin ifadeleri de bunlardan doğacağı olan) cinsine işaret etmek içindir..

2- الۤمۤ deki taktî'-i huruf, işarettir ki; bu harflerden doğacak olan müsemma, (Bal'bek, Kırıkkale isimleri gibi) itibarî bir vâhid olup, meczî bir mürekkep değildir. Yani, birbirine katıştırılmış bir terkip olmayıp, ancak varlığına itibar edilen şey ma’nasında kıyas birimi gibi bir vâhiddir.

3- Bu harflerin takti' ile hecelenmesinde, sanat'ın maddesini göstermeye telmihli bir işarettir. Yani nasılki, seninle ilimde muarazaya kalkışana karşı, senin kalem ve kağıdı orta yere bırakman gibi... Güya ki Kur'an-ı Hakim الۤمۤ deki harfleri hecelemesiyle der ki. "Ey iddiacı inadcılar! Sizler kelam'ın emîrlerisiniz. Şu sizin ellerinizdeki ne ise, ben aynısından kullanıyor ve o cinsten konuşuyorum."

4- Ma'nanın ihmaline remzeden şu takti'li heceleme vaziyeti, muarızların delil ve hüccetlerini kestiğine işaret ediyor. Yani ta, demesinler ki: "Biz ümmîleriz; hakikatten, kıssa ve hikayeleri ve ahkâmları bilmiyoruz ki, sana karşı gelelim." Evet, bu iddiayı kökünden kesmek için, güya Kur'an bu harflerle der ki: "Sizden belağatin nazmından, düzgünce dizilişinden başka bir şey istemiyorum; ister müftereyât, yani hurafeli düzmecelerde olsun, getirebilirseniz, getiriniz!"

5- Harflerin kendi isimleriyle ibarelendirilerek hecelenmesi, okur yazarların işi olduğu için; muhitiyle beraber ümmî bir Zattan (A.S.M.) şu kelamı işitenler, en evvel beklediklerinin hilafıyla karşılaştılar. Halin seciyesine nazaran, bu vaziyet şöyle remzeyler ki: "Bu kelam o ümmî zattan doğup gelmiyor, belki ona ilka ediliyor, vahy ediliyor."

6- Harfler'in kendi adlarıyla hecelenmesi ise, kıraet'in, okumanın ilk esası, temelidir. O halde, bu vaziyet îma eder ki: Kur'an, hâs bir tarik'in, yeni bir yolun müessisidir, ümmîlere de muallimdir.

İşte, şu -bir kısmının dakikliğiyle beraber- iplerinin dokumasından, yüksek bir nakş-ı i'cazı göremiyen adam, belagat sanatında dahîl ve müptedidir. O halde, bu işin erbab ve ehlinin fetvalarını taklid eylesin!

3. Mebhas[değiştir]

Şu الۤمۤ in şekil ve vaziyeti, i'cazın ikinci esası olan "îcaz" in nihayet mertebesine bir işarettir. İşte, bunda dahi birkaç letaif bulunmaktadır:

Birincisi: Şu الۤمۤ birbirine eklenip teselsül eden bir kıyas-ı temsilî ile remz, işaret, îma, telvih ve telmih eder ki: Şu Kur'an, Allah'ın kelamı olup, Cebrail Aleyhisselam vasıtasıyla, Hazret-i Muhammed Aleyhissalatü Vesselama nüzul etmiştir.

Evet, çünkü Kur'anın mecmu'unda mufassalen bulunan hükümler, bazen bir tek sûre de temessül ve teressüm eyler. Hem bazen kısa bir sure, bir tek ayette remz ile derc olmuş olur. Hem bazen bir ayet, tek bir kelamda gizlendiği telvih ile bilinir. Hem bazen bir kelam, bir kelime içinde dahil olduğu telmih olunur.. Ve bazen cami’ olan o bir kelime, "sin, lam, mim" gibi huruf-u mukatta’nın bir harfinde kendini gösterir.. Nasıl ki bu ma'na ile: "Kur'anın tamamı Bakara Sûresinde, Bakara Sûresi de, Fatiha da, Fatiha ise, بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ de, Bismillah dahi, yontulmuş olan "Besmele" şekilli kelimededir diye söylenir. Ve bütün bu söylenen ve sayılanlar الۤمۤ in de içindedir denilse caizdir.

İşte, şu müteselsil olan kıyas-ı temsilîye istinaden ve hem ذَلِكَ الْكِتَابُ nün ifade ettiği ma'nanın işaretiyle diyebiliriz ki: "Şu ezelî olan Kelamullah, Cebrail Aleyhiselam vasıtasıyla Hz.Muhammed Aleyhissalatü Vesselama nazil olmuştur" hükmü الۤمۤ den tecellî ile parlamaktadır.

İkincisi: Şu hurûf-u mukatta'lar ilahî birer şifre olup, Allah-ı Zülcelal tarafından (manevî) telgraf ile Resulüne keşide edilmiş de, anahtarları da Resulünün yanındadır. Beşer fikrinin eli, -izinsiz olarak- onlara uzanamaz.

Üçüncüsü: Şu الۤمۤ in tarz-ı üslubu üstüne Kur'an'ın nazil olduğu zatın (A.S.M.) şiddet-i zekavetine bir işaret vermektedir., ve bu işaret ise, remzen gösteriyor ki;Hz. Muhammed'e (A.S.M.) nisbeten bu gibi remz u işaretler sarih hükmündedir.

Dördüncüsü: Şu mukatta'attaki harfler'in isimleriyle takti' edilerek zikredilmeleri ile, işaret veriyorlar ki; harflerin kıymet ve değeri, sadece ma'nalarında değil, belki harflerin arasında -ilm-i esrar-ı hurûf ulemasının keşfeylemiş oldukları- sayıların münasebeti ([4]) gibi fıtrî münasebetler vardır.

Beşincisi: الۤمۤ Mukatta' harfleriyle, hâs olarak halk, (boğaz) vasat (ağız ortası) ve şefe (dudak) nin üç mahreçlerine işaret etmektedir. Bu işaret ise, zihni dikkat etmeye ve ülfet perdesini yırtmağa zorladığına remzeyler. Tâ ki zihin, hurufatın hilkatındaki nakışların şu acip levnlerini mütala'a etmeye mecbur olsun.

İşte, ey elleri belagat sanatıyla boyalanmış adam! Şu (geçen) letaifın kıt'a ve parçalarını terkib ile birleştir ve mecmu'una birden bak, dinle; tâ ki sana هَذَا كَلاَمُ اللَّهِ i, okutsun, dinletsin.

4. Mebhas[değiştir]

Şu الۤمۤ Kur'anda mukatta' huruflu olan sair arkadaşları ile beraber -yukarıda izahı verilmiş olan- o sureti göstermeleriyle, güya şöyle nida edip çağırıyorlar: "Bizler imamlarız, hiç kimseyi taklid etmiyoruz.. Ve hiçbir imama da tabi' olmadık. Üslubumuz bedi’ tarzımız garibdir." İşte buna göre, bu "Dördüncü Mebhas" ta da birkaç letaif olacaktır.

Birinci İncelik: Öteden beri bilinmekte olan bir misale, örneğe uymak; ve yerleşmiş bir ahenge göre fikir ve düşüncelerini dokumak; ve sülûk edilmiş, tecrübesi yapılmış bir yolda yürümek hutaba ve fusahanın adetlerindendir. Halbuki ise, şu الۤمۤ ve sair mukatta'atlı şifrelerin üslûbuna daha öncesinden ne ins, ne de cinlerin teması, mübaşereti olmuş değildir.

İkinci İncelik: Kur'an-ı Hakîm, fatihaları ve duraklarıyla (yani ayetlerin baş kısmı ve bitişleriyle) nasıl gelmişse, şimdi aynen öyle devam ettiği halde, dostlarının onu taklid etme şevki, düşmanlarının ona karşı mübarezeli gayzı gibi, taklid veya nazîrini yapma sebepleri meydanda iken; hiç kimse onun benzerini getirememiş, ya da taklidini yapamamıştır. Evet, bu bir hakikattir. Bu davaya şahid istiyorsan; meydandaki şu milyonlarca Arabi kitablara bak! Hiç birisini Kur'ana muvazî, ya da ona yakın olduğunu görebilecek misin. Kella.

Hatta, bir âmî câhil dahi Kur'anı bunlara kıyas etse ve karşı karşıya getirse; o âmînin nazarı: "Katiyyen Kur'an bunların mertebesinde değildir. Öyle ise o, ya hepsinin altındadır, ki bu bizzarûre muhaldir. veya Kur'anın makamı hepsinin üstündedir, ki asıl matlubda budur" diye bağıracaktır. İşte, cahil-i âmînin i'caz-ı Kur'andan derkedip anladığı nasibi de böyledir.

Üçüncü İncelik: Beşer sanatının -malum ve mütearif olan- adet ve şanı budur ki; ilk teşekkülünde, yapılıp meydana çıktığı zaman, bir çok yönden eksik, kaba ve güzelliklerden uzak olarak meydana gelir. Sonra yavaş yavaş tekemmül eder, güzelleşir, tatlılaşır. Halbuki Kur'anın üslûbu ise, ilk zuhur zamanından beri talavetli, taze ve genç olarak sahaya çıkmış ve öyle de devam etmektedir. Bununla beraber ve hal böyle iken; telâhuk-u efkârlarla ve birbirlerinin üslûplarından çalarak toparlanıp gelen meydandaki ömür geçirmiş bütün fikirlere karşı Kur'an meydan okumaya başladı., ve neticede de hepsine faik ve galip geldi.. Ve bu galibiyet ise, şöyle ta'rif edilerek ilan edildi: "Katiyyen ve hiçbir şüphe yoktur ki Kur'an, kuvveler ve kader Halıkının sun'undandır, başka bir şey değildir."

İşte ey belagatın nesim-i melteminin kokusunu duymuş arkadaş! Şimdi bir bak, acaba senin zihninin Balarısı, şu geçen dört mebhasların bahçelerinin çiçeklerinden (balın hammaddesi olan) usare toplayarak اَشْهَدُ اَنَّ هَذَا كَلاَمُ اللَّهِ nın balını yapabilmiş midir?

Önceki Risale: Fatiha Suresi Tefsiriİşarat-ül İ'caz (Badıllı)Bakara 2: Kur'anın Hidayeti ve Şüphesizliği: Sonraki Risale

  1. Hadisi sahih-i şerifle, "Bakara ve Âl-i İmran" sûreleri “Zehraveyn”. (Yani parlak, ziyadar iki sûre) diye isimlendirilmiştir. Sahih olan bu hadis-i şerifin bir çok mehazleri için bak: "Risale-i Nur'un Kudsî Kaynakları" eserimiz 2. Baskı sh: 810, Sıra no: 832 ye. - Mütercim-
  2. Eser'in aslında "Mukaddime" kelimesi yoktur. Lâkin tercümede, mevzuya giriş yapılan bu yerde, mukadder olarak "Mukaddime" başlığı bulunuyor gibidir. -Mütercim-
  3. "Tefarîkul asa" sözü Arap edebiyatında meşhur bir darb-ı meseldir. "Değeneğin parçaları" unvanıyla olan bu darb-ı mesel, birkaç ma'nada kullanılmaktadır. O ma'nalardan birisi: Birinin diğerinden alacağı hakkını toptan değil, parça parça almasına da denir. İkinci ma'na: Birisine "sen daha hayırlısın" yani başkaların vereceği parça parça menfaatlerden daha fazla menfaat getiriyorsun. Üçüncü ma'na: Bir kalın değeneğin ayrı ayrı şakka -uzunluğuna- bölünüp, her parça başka bir şeye, bir menfaata yaraması bu darb-ı meselin esasıdır. (El Muhit-ül Muhit B. Bistanî sh: 678)
  4. 40 sene sonra (1915 te te'lif edilen İşarat-ül İ'caz tefsiri, te'lif tarihine 40'ı ilave etsek, 1955 eder ki. Molla Abdülmecid Efendi tarafından yapılan tercüme tarihi olduğu gibi; Risale-i Nurun bazı risaleleri de huruf-u Kur'aniyenin harika vaziyetlerini o tarihten evvel ve sonra ortaya koymuştur. -Mütercim-) Risale-i Nur bu lem'a-i i'cazı körlere dahi göstermiştir. -Müellif-